187

"Oruç tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı, onlar sizin örtünüz, siz de onların örtülerisiniz. Allah, nefsinize güvenemiyeceğinizi biliyordu, bu sebeple tövbenizi kabul edip sizi affetti; artık onlara yaklaşabilirsiniz. Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin. Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar, yiyin için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın. Mescîdlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın, Allah insanlara yasaklardan sakınsınlar dîye âyetlerini böylece apaçık bildirir."

Vekî', İbn Humeyd, Buhârî, Ebû Dâvud, Tirmizî, en-Nehhâs, en-Nâsih'de , İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî, Sünen'de Berâ b. Âzib'den bildiriyor: Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından biri oruçlu olduğu zaman, iftar vakti gelip de uyuyakaldığında, ikinci günün akşamına kadar bir şey yemezdi. Onlardan biri olan Kays b. Sirma el-Ensârî oruçluydu. Gün boyu tarlasında çalıştıktan sonra iftar vakti hanımının yanına gelip:

“Yanında yiyecek bir şeyler var mı?" diye sordu. Hanımı:

“Yok ama gidip bir yerden alır gelirim" dedi. Hanımı gidince de yorgunluktan gözleri kapandı ve uyuyakaldı. Hanımı gelip de onun uyuduğunu görünce:

“Sana yazık oldu! Uyudun mu!" dedi. İkinci gün, gün ortasında Kays bayıldı. Bu durum Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) aktarılınca:

“Oruç tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı, onlar sizin örtünüz, siz de onların örtülerisiniz. Allah, nefsinize güvenemiyeceğinizi biliyordu, bu sebeple tövbenizi kabul edip sizi affetti; artık onlara yaklaşabilirsiniz. Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin. Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar, yiyin için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın..."âyeti nazil oldu. Müslümanlar bundan dolayı çok sevindiler.

Buhârî, Berâ'dan bildiriyor:

“Ramazan ayının orucunu farz kılan âyet nazil olduktan sonra Müslümanlar Ramazan ayı boyunca hanımlanyla ilişkiye girmezlerdi. Ancak bazıları dayanamayıp ilişkiye giriyordu. Sonunda:

“...Allah, nefsinize güvenemiyeceğinizi biliyordu, bu sebeple tövbenizi kabul edip sizi affetti; artık onlara yaklaşabilirsiniz..." âyeti nazil oldu."

Ahmed, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Ka'b b. Mâlik'ten bildiriyor: Önceleri Ramazan ayında biri oruç tuttuğu zaman, iftardan sonra uyuması halinde artık diğer günün akşamına kadar yemek, içmek ve hanımıyla ilişkiye girmek kendisine haram olurdu. Bir gece Ömer b. el-Hattâb, Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) yanından evine dönünce hanımının uyumuş olduğunu gördü. Onu uyandırıp birlikte olmak istedi. Hanımı:

“Ama uyudum!" dedi, ancak Ömer:

“Hayır! Henüz uyumadın!" karşılığını verdi ve onunla ilişkiye girdi. Ben de hanımımla aynı şeyi yapmıştım. Sabah olunca Ömer, Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip durumu anlattı. Bunun üzerine:

“...Allah, nefsinize güvenemiyeceğinizi biliyordu, bu sebeple tövbenizi kabul edip sizi affetti; artık onlara yaklaşabilirsiniz. Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin. Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar, yiyin için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın..." âyeti nazil oldu.

İbn Cerîr, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Bu âyet nazil olmadan önce "Müslümanların yatsı namazını kıldıktan sonra diğer günün akşamına kadar bir şey yiyip içmeleri ve hanımlanyla ilişkiye girmeleri haram sayılırdı. Ancak Ömer b. el-Hattâb yatsı namazını kıldıktan sonra hanımıyla ilişkiye girdi. Sirma b. Kays da akşam namazını kıldıktan sonra henüz tam olarak doyamamışken uyuyakalmış Allah Resûlü yatsı namazını kıldırana kadar da uyanmamıştı. Yatsı namazından sonra uyanınca da yemek yedi ve bir şeyler içti. Sabah olunca Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip durumunu anlattı. Bunun üzerine:

“Oruç tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı, onlar sizin örtünüz, siz de onların örtülerisiniz. Allah, nefsinize güvenemiyeceğinizi biliyordu, bu sebeple tövbenizi kabul edip sizi affetti; artık onlara yaklaşabilirsiniz. Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin. Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar, yiyin için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın..." âyeti nazil oldu. Burada kadınlara yaklaşmaktan kasıt onlarla cinsel ilişkiye girmektir. Nefse güvenmemekten kasıt, kişinin sabredemeyip yatsıdan sonra hanımıyla ilişkiye girmesi, yemek yiyip bir şeyler içmesidir. Kadınlara yaklaşabilirsiniz, buyruğuyla yatsıdan sonra da kişinin hanımıyla birlikte olabileceği bildirilmiş, bu birliktelikten de çocuk bekleme âyette Yüce Allah'ın takdir ettiğini dileme olarak olarak ifade edilmiştir. Yüce Allah kularına merhameti ve mağfireti dolayısıyla da yatsıdan sonra da yiyip içmelerine müsaade etmiştir.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Önceleri Ramazan ayında Müslümanların yatsı namazını kıldıktan sonra diğer günün akşamına kadar bir şey yiyip içmeleri ve hanımlarıyla ilişkiye girmeleri haram sayılırdı. Ancak içlerinde Ömer b. el-Hattâb'ın da bulunduğu bazı Müslümanlar yatsı namazından sonra yiyip içtiler ve hanımlarıyla ilişkiye girdiler. Durumdan Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) yakınınca:

“Oruç tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı, onlar sizin örtünüz, siz de onların örtülerisiniz. Allah, nefsinize güvenemiyeceğinizi biliyordu, bu sebeple tövbenizi kabul edip sizi affetti; artık onlara yaklaşabilirsiniz..."âyeti nazil oldu. Burada kadınlara yaklaşmaktan kasıt, onlarla ilişkiye girmektir.

İbn Cerîr ile İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildiriyor: İslamiyetin ilk dönemlerinde Müslümanlardan biri oruç tutacağı zaman akşama kadar tutar, akşam olunca da yatsı namazına kadar dilediğince yer içerdi. Ancak yatsı namazı kılındıktan sonra artık diğer günün akşamına kadar yiyip içemez, hanımıyla da ilişkiye giremezdi. Bir defasında Ömer b. el-Hattâb yatsı namazını kılıp uyuduktan sonra dayanamadı ve hanımıyla birlikte oldu. Sonrasında Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip:

“Günahkâr olan bu nefsimin yaptığından dolayı Yüce Allah'tan ve senden özür diliyorum. Zira bana hoş gösterdi ve olmaması gereken bir vakitte hanımımla birlikte oldum. Bu konuda benim için bir ruhsat olabilir mi?" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey Ömer! Bunu yapmaya hakkın yoktu!" karşılığını verdi. Ömer evine dönünce Allah Resûlü onu geri çağırttı ve bu konuda âyetle inen ruhsatı kendisine bildirdi. Yüce Allah indirdiği bu âyeti de Bakara Sûresi'nin orta yerine koymasını emretti.

Nazil olan bu âyet şöyleydi:

“Oruç tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı, onlar sizin örtünüz, siz de onların örtülerisiniz. Allah, nefsinize güvenemiyeceğinizi biliyordu, bu sebeple tövbenizi kabul edip sizi affetti; artık onlara yaklaşabilirsiniz. Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin. Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar, yiyin için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın..." Âyette nefsine güvenmeme olarak ifade edilen durum,

Ömer'in yaptığı iştir. Ancak Yüce Allah bunu yapanları hemen akabinde affettiğini de bildirmiş ve sabah vakti girinceye kadar yeme, içme, cinsel ilişkiye girmeyi helal kılmıştır.

İbn Cerîr, Sâbit'ten bildiriyor:

“Ömer b. el-Hattâb, Ramazan günü akşam yatsıdan sonra hanımıyla birlikte oldu ve bundan dolayı da çok üzüldü. Bunun üzerine:

“Oruç tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı..." âyeti nazil oldu."

Ebû Dâvud ve Beyhakî, Sünen'de İbn Abbâs'tan bildiriyor:

“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere, farz kılındığı gibi size de farz kılındı..."âyeti nazil olduktan sonra Müslümanlar yatsı namazını kılınca öbür günün akşamına kadar yeme, içme ve hanımlarıyla ilişkiye girme kendilerine haram olurdu. Ancak adamın biri dayanamadı ve yatsı namazını kıldıktan sonra karısıyla ilişkiye girdi. Bir şey yiyip içmeden de orucuna devam etti. Yüce Allah diğerleri için bir kolaylık sağlamak, bu yönde ruhsat verip faydalandırmak için:

“Oruç tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı, onlar sizin örtünüz, siz de onların örtülerisiniz. Allah, nefsinize güvenemiyeceğinizi biliyordu, bu sebeple tövbenizi kabul edip sizi affetti; artık onlara yaklaşabilirsiniz. Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin. Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar, yiyin için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın. Mescidlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın. Allah insanlara yasaklardan sakınsınlar diye âyetlerini böylece apaçık bildirir" âyetini indirdi. Bu şekilde de Yüce Allah bu yönde insanlara ruhsat verip kolaylık sağlamıştır.

İbn Ebî Hâtim, İbn Cüreyc'den bildiriyor:

“Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar, yiyin için..." âyeti, Hazrec oğullarından biri olan Ebû Kays b. Sirma hakkında nazil olmuştur."

Vekî' ve Abd b. Humeyd, Abdurrahman b. Ebî Leylâ'dan bildiriyor: Önceleri Müslümanlar oruç tuttuklarında akşam henüz iftarını açmadan uyudukları zaman artık diğer günün akşamına kadar bir şey yiyip içemezdi. İftardan sonra da hanımıyla ilişkiye girmeden uyuduğu zaman artık diğer günün akşamına kadar ilişkiye giremezdi. Bir defasında Ensar'dan Sirma b. Mâlik adında biri akşam vakti ailesinin yanına gitti. Oruçlu olduğu için evdekilere:

“Bana yemek koyun" dedi. Evdekiler de:

“Az bir bekle de yemeği ısıtalım, sıcak yemek ye" karşılığını verdiler. Onlar yemeği ısıtırlarken Sirma başını yastığa koyup uzandı, ancak gözleri kapandı ve uyudu. Ailesi yemeği getirip ona:

“Ye!" dediler. Ancak Sirma:

“Ama uyudum, yiyemem" karşılığını verdi ve yemeği yemedi. O gecesi açlıktan sağa sola dönüp kıvranarak sabahı etti. Sabah Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip durumu anlattı. Orada bulunan Ömer b. el-Hattâb da kalkıp:

Resûlallah! Ben de dün gece vakti eşimle birlikte olmak istedim. Hanımım uyuduğunu söyledi, ancak ben bahane bulmak istiyor diye düşündüm ve onunla ilişkiye girdim. Daha sonra gerçekten uyumuş olduğunu bana söyledi" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah, Sirma b. Mâlik hakkında:

“...Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar, yiyin için..." buyurdu. Ömer b. el-Hattâb hakkında da:

“Oruç tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı, onlar sizin örtünüz, siz de onların örtülerisiniz. Allah, nefsinize güvenemiyeceğinizi biliyordu, bu sebeple tövbenizi kabul edip sizi affetti; artık onlara yaklaşabilirsiniz..." buyurdu.

Abd b. Humeyd ile İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde:

“...Allah, nefsinize güvenemiyeceğinizi biliyordu..."  âyetini açıklarken şöyle demiştir: Ramazan ayı orucunun farz kılınmasından önceki dönemi kast eden bir ifadedir. Zira o zamanlar Müslümanlar her aydan üç gün oruç tutarlar, namaz olarak da sabah iki, akşam da iki rekat kılarlardı. Bu şekilde ve Ramazan ayı orucunun farz kılınmasından sonra oruç tutanlar da iftar vaktinden sonra uyudukları zaman artık diğer günün akşamına kadar bir şey yiyip içemezler ve kadınlarla ilişkiye giremezlerdi. Ancak bazıları iftar vaktinden sonra uyumalarına rağmen yine de bir şeyler yer, içer ve kadınlarla birlikte olurlardı. Bu onların kendilerini tutamamaları ve sabredememeleri dolayısıyla idi. Bunun üzerine:

“...Allah, nefsinize güvenemiyeceğinizi biliyordu, bu sebeple tövbenizi kabul edip sizi affetti; artık onlara yaklaşabilirsiniz. Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin. Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar, yiyin için, sonra orucu geceye kadartamamlayın..." âyeti nazil oldu.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Mücâhid'den bildiriyor: Önceleri Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabı Ramazan orucunu tuttukları zaman, kişi iftardan sonra dilediğini yer, içer ve kadınlarla birlikte olabilirdi. Ancak iftar sonra uyuması halinde artık diğer günün iftar vaktine kadar yeme, içme ve cinsel ilişki kendisine haram olurdu. Ancak buna dayanamayıp uyuduktan sonra da bir şeyler yiyip içen veya cinsel ilişkiye giren kişiler de oluyordu. Sonrasında Yüce Allah bu âyetle onların hatalarını affetti ve uyuma öncesi ve sonrasında gece boyunca bunları yapmayı kendilerine helal kıldı.

Abd b. Humeyd, İbrâhim et-Teymî'den bildiriyor:

“Önceleri Müslümanlar oruç konusunda ehli kitabın yaptıkları gibi yaparlardı. İftar vaktinden sonra biri uyuduğu zaman artık diğer günün iftar vaktine kadar bir şeyler iyip içemezdi. Sonrasında:

“Oruç tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı, onlar sizin örtünüz, siz de onların örtülerisiniz. Allah, nefsinize güvenemiyeceğinizi biliyordu, bu sebeple tövbenizi kabul edip sizi affetti; artık onlara yaklaşabilirsiniz. Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin. Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar, yiyin için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın. Mescidlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın. Allah insanlara yasaklardan sakınsınlar diye âyetlerini böylece apaçık bildirir" âyeti nazil oldu."

İbn Ebî Şeybe, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesâî'nin Amr b. el-Âs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bizim orucu ehli kitabın orucundan ayıran şey, sahur yemeğidir" buyurmuştur.

Vekî', İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in değişik kanallardan bildirdiklerine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesi, cinsel ilişki anlamına gelir" demiştir.

İbnu'l-Münzir, İbn Ömer'den bildiriyor: (.....) ifadesi, cinsel ilişki anlamına gelir."

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî, Sünen'de İbn Abbâs'tan bildiriyor: (.....) ifadelerinin hepsi cinsel ilişki anlamlarına gelir. Yüce Allah da hayâ sahibidir ve cömerttir. Dilediği şeyi dilediği kinaye ile ifade eder."

Abdurrezzâk, Tâvus'tan bildiriyor: (.....) ifadeleri cinsel ilişki anlamlarına gelir. Oruç konusunda (.....) cinsel ilişkiyi ifade ederken, hac konusunda (.....) ise cinsel ilişkiye teşvik eden, sebep olan şeyler anlamında kullanılır."

Firyâbî, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini şöyle açıklamıştır:

“Libâs'tan kinâye, huzur ve sükûnettir. Siz kadınlarda huzuru ve sükûneti bulursunuz, kadınlar da sizde huzur ve sükûneti bulurlar."

Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a:

“Yüce Allah'ın: (.....) âyeti ne anlama gelmektedir?" diye sorunca, ibn Abbâs:

“Kadınlar sizler için, gece gündüz huzur ve sükûnet bulacağınız sığınaklardır, anlamındadır" karşılığını verdi. Nâfi':

“Peki, Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca, İbn Abbâs şöyle dedi:

“Tabi ki, bilirler. Zübyân oğullarından biri olan şair en-Nâbiğa'nın:

"Yatak duygularını okşayıp kendine çektiğinde kadını

Yanaşır da senin huzurun ve sükûnetin olur" dediğini hiç işitmedin mi?"

Abdurrezzâk, Musannef’te Yahyâ b. Alâ vasıtasıyla İbn En'um'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den bildiriyor: Osmân b. Maz'ûn, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve:

Resûlallah! Eşimin avret yerimi görmesinden hayâ ediyorum" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah sizi onlara, onları da size birer örtü kılmışken neden hayâ ediyorsun?" diye sorunca, Osmân:

“Görmelerinden hoşlanmıyorum" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ama eşlerim benim avret yerimi görüyor, ben de onlarınkini görüyorum" buyurunca, Osmân:

“Sen mi ey Allah'ın Resûlü!" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Evetl" karşılığını verince, Osmân:

“Eğer sen bunda bir şey görmüyorsan diğerleri ne yapsın!" dedi. Osmân dönüp gidince de Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İbn Maz'ûn pek hayâ sahibi ve iffetli biri" buyurdu.

İbn Sa'd, Sa'd b. Mes'ûd ile Umâra b. Ğurâb el-Yahsabî'den bir öncekinin aynısını zikreder.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini:

“Kendinize zulmettiğinizi" şeklinde açıklamıştır.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: (.....) âyetini:

“İhanet edip günaha bulaştığınızı" şeklinde açıklamıştır.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken:

“Kadınlarınızla ilişkiye girebilirsiniz, anlamındadır" demiştir.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî değişik kanallardan bildirdiklerine göre İbn Abbâs şöyle demiştir:

“Âyette geçen (.....) ifadesi cinsel ilişki anlamındadır. Ancak Yüce Allah hayâ sahibi, kerîm olduğu için kinayeli bir ifade kullanmıştır."

Abd b. Humeyd ile İbn Cerîr, Mücâhid'den bildiriyor:

“Allah'ın Kitab'ında geçen (.....) ifadeleri cinsel ilişki anlamına gelirler."

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin..." âyetini açıklarken:

“Burada takdir edilenden kasıt çocuktur" demiştir.

Abd b. Humeyd de Mücâhid, Katâde ve Dahhak'tan bir önceki yorumun benzerini zikreder.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin..." âyetini açıklarken:

“Burada takdir edilenden kasıt Kadir gecesidir" demiştir.

Buhârî, Târih'de bildirdiğine göre Enes:

“...Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin..." âyetini açıklarken:

“Burada takdir edilenden kasıt Kadir gecesidir" demiştir.

Abdurrezzâk'ın bildirdiğine göre Katâde:

“...Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin..." âyetini açıklarken:

“Yüce Allah'ın bu yönde size tanıdığı ruhsatı kullanın, anlamındadır" demiştir.

Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Atâ'dan bildiriyor: İbn Abbâs'a: (.....) âyeti nasıl okunur? (.....) lafzıyla mı yoksa (.....) lafzıyla mı?" diye sorduğumda:

“İstediğin lafızla okuyabilirsin. Ama sen ilk lafızla oku!" karşılığını verdi.

Mâlik, İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim ve Nesâî, Hazret-i Âişe'den bildiriyor:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ramazan ayında gece eşiyle birlikte olup cünüp olarak sabahlar, sonra yıkanıp o günü oruç tutardı."

Mâlik, İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesâî'nin bildirdiğine göre Ümmü Seleme'ye, cünüp olarak sabahlayan kişinin o günü oruç tutup tutamayacağı sorulunca, şöyle demiştir:

“Ramazan ayında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ihtilamdan dolayı değil, ilişkideh dolayı cünüp olarak sabahlar ve (yıkandıktan sonra) o günün orucunu tutardı."

Mâlik, Şafiî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: Adamın biri:

Resûlallah! Bazen cünüp olarak sabahlıyorum, ama o günü de oruç tutmak istiyorum" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bazen ben de cünüp olarak sabahlıyor ve oruç tutmak istiyorum.. Bu durumda yıkanıp o gün orucumu tutuyorum" karşılığını verdi. Adam:

Resûlallah! Ama sen bizim gibi değilsin; zira Yüce Allah senin gelmiş geçmiş tüm günahlarını bağışlamıştır" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) kızdı ve:

“Vallahi ben, Allah'tan en çok korkanınız ve korktuğu şeyleri en iyi bileniniz olmayı umarım" karşılığını verdi.

Ebû Bekr b. el-Enbârî, el-Vakf ve'l-İbtidâ'da ve Tastî'nin, Mesâil'de bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a:

“...Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar..." âyetinin ne anlama geldiğini sorunca, İbn Abbâs:

“İplerden kasıt gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığıdır. Yani tan yerinin ağarması vaktidir" demiştir. Nâfi':

“Peki, Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca, İbn Abbâs şu karşılığı vermiştir:

“Tabi ki, bilirler. Şair Ümeyye'nin:

"Beyaz ip sabahın söken şafağının aydınlığıdır

Siyah ip de gecenin o her şeyi gizleyen karanlığıdır" dediğini hiç İşitmedin mi?"

Buhârî, Müslim, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve Beyhakî, Sünen'de Sehl b. Sa'd'dan bildiriyor:

“...Beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar, yiyin için..." âyeti nazil olduğu zaman henüz (Tan yerinde) kaydı inmemişti. Bundan dolayı bazıları oruç tutmak istediğinde ayağına biri beyaz biri siyah olmak üzere iki ip bağlardı. Bu ikisi ayırtedildiği sürece de yiyip içerdi. Sonra Yüce Allah: (Tan yerinde...) kaydını indirince Müslümanlar siyah ip ile beyaz ipten kastın gece ile gündüz olduğunu öğrendiler.

Süfyân b. Uyeyne, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî, Sünen'de Adiy b. Hâtim'den bildiriyor:

“...Beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar, yiyin için..." âyeti nazil olduğu zaman biri siyah biri de beyaz olmak üzere iki ip edindim ve bunları yastığımın altına koydum. Şafak söktümü onlara baktım, ama siyahı beyazından ayırdedemedim. Sabah Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanma gittim Ve bu yaptığımı anlattım. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Böyle yaptığına göre yastığın da pek geniş olmalı. Onlardan kasıt gecenin karanlığı ile gündüzün aydınlığıdır" buyurdu.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Adiy b. Hâtim'den bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldiğimde bana İslâm'ı anlattı. Namazları da anlattı ve her namazı vaktinde nasıl kılmam gerektiğini öğretti. Sonra:

“Ramazan ayı geldiği zaman tan yerinde beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyip iç, sonrasında o günün akşamına kadar oruç tut" buyurdu. İpliklerle neyi kastettiğini de tam anlayamadım. Bunun üzerine biri beyaz biri de siyah olan iki ipi birbirine doladım ve tan yeri ağaracağı vakitte onlara baktım ancak ikisini de aynı gördüm. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldim ve:

Resûlallah! Bana söylediğin her şeyi anladım ve aklımda tuttum. Ancak beyaz ip ile siyah ipi anlayamadım" dedim. Bana:

“Neden anlamadın ey İbn Hâtim?" diye sordu. Sorduktan sonra da yaptığımı anlamış gibi tebessüm etti. "Biri beyaz biri de siyah olan iki ipi birbirine doladım ve geceden bakmaya başladım, ancak ikisini de aynı gördüm ve ayırdedemedim" dedim. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) azı dişleri görünecek kadar güldü ve:

“Sana tan yerinde demedim mi ki? İpliklerden kasıt gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığıdır" buyurdu.

Abd b. Humeyd, Buhârî ve İbn Cerîr, Adiy b. Hâtim'den bildiriyor: Allah Resulüne:

Resûlallah! Beyaz ip ile siyah ipten kasıt ne? Bildiğimiz ipler mi?" diye sorduğumda:

“Şayet bu iki ipi görebileceksen o zaman ensen bayağı kalındır demektir!" buyurdu ve şöyle devam etti:

“Hayır! İplerden kasıt gecenin karanlığı ile gündüzün aydınlığıdır. "

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Câbir el-Cu'fî'ye:

“...Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar..." buyuruğunun ne anlama geldiği sorulunca şu karşılığı verdi:

“Saîd b. Cübeyr bunun ufuktaki kızıllık olduğunu söyledi."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar..." âyetini açıklarken:

“Gece gündüzden ayırdedilinceye kadar" demiştir.

Firyâbî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib tan yeri ağarmaya başlayınca:

“İşte beyaz ipliğin siyah iplikten ayırt edilme zamanı bu zamandır" demiştir.

Vekî', İbn Ebî Şeybe ve Beyhakî, Sünen'de Ebu'd-Duhâ'dan bildiriyor: Adamın biri İbn Abbâs'a:

“Sahur yemeğini ne zaman bırakayım?" diye sorunca, orada bulunan bir adam:

“Vaktin girip girmediği konusunda şüpheye düştüğün anda yemeği bırakırsın" karşılığını verdi. Ancak İbn Abbâs:

“Vaktin girdiğine tam olarak emin olana kadar, şüphede kalsan dahi yemeye devam et" dedi.

Abdurrezzâk ve İbn Cerîr, İbn Abbâs'tan bildiriyor:

“İki tane fecir vardır. Biri gökte üstü parlak bir şekilde görülür ki böylesi bir fecir herhangi bir şeyi (namazı) helal veya (yeme içmeyi) haram kılmaz. Ancak dağların tepelerine doğru düşen fecir, oruçta yeme içmeyi haram kılar."

Vekî', İbn Ebî Şeybe, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Cerîr'in Semure b. Cündüb'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bilal'in ezanı okuması ile dikey bir şekilde beliren fecir sahurunuza engel olmasın. (Sahurunuzu bitirecek) asıl fecir ufukta enine yayılmış bir şekilde görülen fecirdir" buyurmuştur.

Buhârî ile Müslim'in Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bilal'in okuduğu ezan sahurunuza engel olmasın. Zira o henüz gece iken ezanı okumaktadır. İbn Ümmü Mektûm'un ezan sesini duyuncaya kadar yemeye içmeye devam edin. Zira İbn Ümmü Mektûm (asıl) fecir doğunca ezanı okumaktadır" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Ebû Dâvud ve Tirmizî'nin Talk b. Ali'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ufukta kırmızı bir şekilde beliren asıl fecir çıkıncaya kadar yiyin için. Yukarıya doğru dikey bir şekilde beliren fecir sizi rahatsız etmesin, yemenize içmenize engel olmasın" buyurmuştur.

Ahmed'in lafzı ise şu şekildedir:

“Gerçek fecir ufukta dikey olarak görünen fecir değil, ufukta yatay ve kırmızı bir şekilde görülen fecirdir."

Vekî', İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, Dârakutnî ve Beyhakî'nin Muhammed b. Abdirrahman b. Sevbân'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“İki çeşit fecir vardır. Ufukta kurdun kuyruğu gibi dikey olarak görülen fecir herhangi bir şeyi helal veya haram kılmaz. Ancak ufuğu kaplayan ve yatay olarak görülen fecir namazı helal, yeme içmeyi de haram kılar."

Hâkim de hadisi aynı tarikle mevsûl bir şekilde Câbir'den zikretmiştir.

Dârakutnî, Hâkim ve Beyhakî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İki. çeşit fecir vardır. Birinin görünmesiyle yeme içme haram, namaz kılmak ise helal olur. Diğerinin görünmesiyle de namaz kılmak helal, yeme içme ise haram olur" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Sahurunuzu yapınız, zira sahurda bereket vardır" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe'nin Câbir'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Oruç tutmak isteyen kişi az bir şeyle de olsa sahurunu yapsın" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesâî'nin Hazret-iÖmer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Gece şuradan gezip gündüz şuradan gittiği ve güneş battığı zaman kişinin orucunu bırakma zamanı gelmiştir" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid, kişinin iftarını yaptıktan sonra güneşin hâlâ batmamış olduğunun görülmesi konusunda şöyle demiştir:

“Bu kişi o günü kaza eder. Zira Yüce Allah: «...Sonra orucu geceye kadar tamamlayın...» buyurur."

Hâkim'in Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Uyuyorken iki adam yanıma geldi ve kollarımdan tutarak dik bir dağın yanına getirdiler. Bana:

“Tırmanl" dediklerinde:

“Buna tırmanamaml" karşılığını verdim. Bana:

“Biz tırmanmanı kolaylaştıracağız" dediklerinde tırmanmaya başladım. Dağın tepesine vardığımda yüksek sesler duydum. "Bu sesler de ne?" diye sorduğumda:

“Cehennem ahalisinin bağrışlarıdır" dediler. Oradan beni alıp götürdüler. Topuklarından ters bir şekilde asılmış, parçalanmış yanaklarından kanlar akan bir toplulukla karşılaştım. "Bunlar kim?" diye sorduğumda:

“Henüz vakit girmemişken oruçlarını açıp iftarı yapanlardır" dediler.

Ahmed, Abd b. Humeyd, İbn Ebî Hâtim ve Taberânî, Beşîr b. el- Hasâsiyye'nin hanımr olan Leylâ'dan bildiriyor:

“İki günü birleştirerek oruç (visal orucu) tutmak istedim, ancak kocam Beşîr bana engel oldu ve şöyle dedi:

“Bu konuda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Bu şekilde orucu Hıristiyanlar tutar. Siz ise Yüce Allah'ın size emrettiği şekilde oruç tutun. Sabahtan başlayın akşama kadar orucu tutun. Akşam olunca da iftarınızı yapın."

Taberânî, M. el-Evsat'ta ve İbn Asâkir, Ebû Zer'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki gündüz bir gece olmak üzere iki günü birleştirerek oruç tuttu. Ancak Cebrâîl (aleyhisselam) geldi ve ona şöyle dedi:

“Yüce Allah iki günü birleştirerek tuttuğun orucu kabul etti, ancak senden sonra böylesi bir oruç şekli hiç kimseye helal değildir. Zira Allah:

“...Sonra orucu geceye kadar tamamlayın..." buyurur.

İbn Ebî Şeybe ile Abd b. Humeyd, Katâde'den bildiriyor:

“Hazret-i Âişe "...Sonra orucu geceye kadar tamamlayın..." âyetini okuyarak iki günü birleştirerek oruç tutmayı kerih gördüğünü ifade etti."

İbn Ebî Şeybe ile Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye, yanında iki günü birleştirerek tutulan oruç (visal orucu) zikredilince şöyle demiştir:

“Yüce Allah gündüz vakti oruç tutmayı farz kılmış ve:

“...Sonra orucu geceye kadar tamamlayın..." buyurmuştur. Onun için akşam olduğu zaman bir şey yesen de yemesen de, senin orucun bitmiş olur."

İbn Ebî Şeybe, Nesâî, Hâkim ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Müslümanlar vakti gelince iftarlarını geciktirmeyip hemen yaptıkları sürece bu din hep üstün kalacaktır. Yahudiler ve Hıristiyanlar iftarlarını geciktirirler" buyurmuştur.

Mâlik, Şafiî, İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim ve Tirmizî'nin Sehl b. Sa'd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Müslümanlar vakti gelince iftarlarını geciktirmeyip hemen yaptıkları sürece hayır içinde olurlar" buyurmuştur.

Mâlik, Abdulkerim b. Ebi'l-Muharik'ten bildiriyor:

“Peygamberin izinden gitmenin bir göstergesi de iftarı hemen vaktinde, sahuru ise geç yapmaktır."

Mâlik, İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud, İbn Ömer'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) visâl yaparak (iki günü birleştirerek) oruç tutmayı yasaklamak istedi. Ashab:

“Ama sen visal yapıyorsun" dediklerinde Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ben sizler gibi değilim. Bana (Allah katından) yedirilir ve içirilir" karşılığını verdi.

İbn Ebî Şeybe ve Buhârî, Enes'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

"Orucu visal yaparak tutmayın!" buyurdu. Ashab:

“Ama sen visâl yapıyorsun" dediklerinde Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ben sizler gibi değilim. Bana (Allah katından) yedirilir ve içirilir" karşılığını verdi.

Buhârî ve Ebû Dâvud, Ebû Saîd'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İki günü birleştirmek suretiyle, visâl yaparak oruç tutmayın. Visâl yapmak isteyen en fazla sehere (sahura) kadar tutsun" buyurdu. Ashab:

Resûlallah! Ama sen visâl yapıyorsun" dediklerinde Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Benim durumum sizin durumunuza benzemez. Ben yiyip içmesem dahi bana yediren ve içiren biri vardır"" karşılığını verdi.

Buhârî, Müslim ve Nesâî, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Müslümanlara şefkatinden dolayı visâl yaparak oruç tutmalarını yasakladı.

Ashâb:

“Ama sen visal yapıyorsun" dediklerinde, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ben sizler gibi değilim. Zira Rabbim beni yedirip içirir" karşılığını verdi.

Mâlik, İbn Ebî Şeybe, Buhârî ve Nesâî, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) visâl yaparak oruç tutmayı yasakladı. Müslümanlardan bir adam:

Resûlallah! Ama sen visâl yapıyorsun?" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Sizler benim gibi misiniz? Ben yemek yemesem dahi Rabbim bana yedirir ve içirir" karşılığını verdi.

Hâkim'in, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Oruç sadece yemeden içmeden kesilme değildir. Asıl oruç kötü sözlerden ve çirkin işlerden uzak durmadır. Biri sana kötü laflar ettiği veya. kaba davrandığı zaman ona: «Ben oruçluyum! Ben oruçluyum» de."

Buhârî, Nesâî ve Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yalanı, yalanla iş yapmayı ve cahilce davranışları bırakmayan kişinin (veya oruçlunun), yemeyi ve içmeyi bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur" buyurmuştur.

Hâkim ve Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Nice gece ibadetine kalkan kişiler vardır ki geceyi uykusuz geçirmekten başka ellerine bir şey geçmez. Nice oruçlu da vardır ki orucundan kendisine açlıktan başka bir şey kalmaz" buyurmuştur.

Beyhakî, Ebû Hureyre'den bildiriyor:

“Gıybet orucu yırtıp parçalar. İstiğfar da orucun yırtık yerlerini yamar. Kıyamet gününde huzura yamalı bir oruçla çıkma imkanı bulan kişi bundan geri durmasın."

İbn Ebî Şeybe ve Beyhakî, Câbir b. Abdillah'tan bildiriyor:

“Ortuç tuttuğun zaman kulakların, gözlerin ve dilin de yalana, haram olan şeylere karşı oruçlu olsun. Hizmetçine de kötü davranma! Oruçlu olduğun zaman üzerinde bir vakar, bir sükûnet olsun. Oruçlu olduğun günü oruçlu olmadığın gün gibi kılma."

İbn Ebî Şeybe ve Beyhakî'nin Talîk b. Kays'tan bildirdiğine göre Ebû Zer:

“Oruçlu olduğun zaman elinden geldiği kadarıyla (günah olan şeylerden) korun" demiştir.

Ravi der ki:

“Bundan dolayıdır ki Talîk oruç tuttuğu günlerde evine kapanır ve sadece namaz için dışarı çıkardı."

İbn Ebî Şeybe ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid:

“Oruçlu kişi iki şeyden korunduğu zaman orucunu da korumuş olur. Bunlardan biri gıybet, biri de yalandır" demiştir.

İbn Ebî Şeybe ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye:

“Oruçlu kişi gıybete bulaşmadığı sürece ibadet halindedir" demiştir.

İbn Ebî Şeybe'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İnsanların etlerini yiyip duran (gıybet eden) kişi oruçlu değildir" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe, İbrâhîm(-i Nehaî)'den bildiriyor:

“Önceleri, yalanın orucu bozduğunu söylerlerdi."

Beyhakî, Ebû Bekre'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İçinizden kimse Ramazan'ın tümünü oruçlu geçirdim veya Ramazan'ın her gecesini ibadetle geçirdim demesin" buyurdu. Ancak bunu demesinin sebebi, kişinin bu şekilde kendisini temize çıkarmaması mıdır, yoksa gece mutlaka uyku veya gaflet anının olabileceği midir, bilmiyorum.

Beyhakî, Sünen'de bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Mescidlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın.." âyetini açıklarken şöyle demiştir: (.....) ifadelerinin hepsi cinsel ilişki anlamlarına gelir. Ancak Yüce Allah dilediği şeyi dilediği kinaye ile ifade eder.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Mescidlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın..." âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Burada söz konusu olan kişi, Ramazan ayı içinde veya başka bir ayda mescitte itikafa giren erkektir. Ki itikafı süresince gece veya gündüz kadınlarla ilişkiye girmesini Yüce Allah haram kılmıştır."

Vekî', İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Dahhâk'tan bildiriyor:

“Önceleri Müslüman erkekler, itikafta oldukları zaman eşleriyle ilişkiye girerlerdi. Sonradan bu konuda:

“...Mescidlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın..." âyeti nazil oldu."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Katâde'den bildiriyor:, "Önceleri kişi itikafa girdiği mescitten dışarı çıktığı zaman eşiyle ilişkiye girebiliyordu. Sonradan nazil olan:

“...Mescidlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın..." âyeti ile böylesi bir ilişki haram kılındı."

İbn Cerîr, Rabî'den bildiriyor:

“Bazıları itikafta iken de hanımlanyla ilişkiye girerlerdi. Yüce Allah:

“...Mescidlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın..." âyetiyle bu tür bir ilişkiyi yasakladı."

İbn Cerîr, İbn Abbâs'tan bildiriyor:

“Önceleri itikafta olan biri, helâ ihtiyacı için itikaf yerinden dışarıya çıktığı zaman eşiyle ilişkiye girer, sonra yıkanıp geri yerine dönerdi. Sonradan nazil olan:

“...Mescidlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın..." âyetiyle böylesi bir ilişki yasaklandı."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“...Mescidlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın..." âyetini açıklarken:

“Daha önce Ensâr'ın yaptığı gibi mescitte itikafta iken kadınlarla cinsel ilişkiye girme yasaklandı."

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“İtikafta olan kişi cinsel ilişkiye girdiği zaman itikafı batıl olur. İtikafa da baştan başlar" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî), itikafta iken eşiyle ilişkiye giren kişi hakkında:

“İtikafına baştan başlar. Bu yaptığından dolayı tövbe eder, bağışlanma diler ve elinden geldiği kadarıyla Yüce Allah'a yaklaşmaya çalışır" demiştir.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid, itikafta iken eşiyle ilişkiye giren kişi hakkında:

“İki dinarı sadaka olarak verir" demiştir.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî):

“İtikafta iken eşiyle birlikte olan kişi Ramazan ayında oruçlu iken eşiyle birlikte olan kişi gibidir. Ramazan'da böylesi bir şeyi yapması halinde kefâret olarak ne gerekiyorsa itikafta iken de böylesi bir şey yapması durumunda aynı şey gerekir" demiştir.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Zührî:

“İtikafta iken hanımıyla ilişkiye giren kişinin kefâreti, Ramazan ayında oruçlu iken hanımıyla ilişkiye giren kişinin kefâreti gibidir" demiştir.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî):

“İtikafta olan kişi öpüşemez ve cinsel ilişkiye giremez" demiştir.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid:

“İtikafta olan kişi bir şey satamaz ve satın alamaz" demiştir.

Dârakutnî ve Beyhakî, Şuabu'l-îman'da Zührî vasıtasıyla Saîd b. el- Müseyyeb'ten, o Urve'den, o da Hazret-i Âişe'den bildiriyor:

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat edene kadar Ramazan ayının son on gününü itikafta geçirirdi. Vefatından sonra eşleri de bu şekilde itikafa girmişlerdir. Sünnete göre itikafta olan kişi (helâ gibi) zarûri ihtiyaçları dışında itikafa girdiği yerden çıkamaz, cenazenin peşinden gidemez, hasta ziyaretinde bulunamaz, bir kadına dokunamaz, onunla ilişkiye giremez. İtikaf da ancak cemaat namazı kılınan bir mescitte yapılır. Yine sünnete göre itikafta olan kişi oruç tutar."

Beyhakî der ki:

Buhârî ile Müslim bu hadisi "Sünnete göre" lafzını kullanmadan zikretmişlerdir. Urve'nin sözü olduğunu söyleyenler de vardır."

Dârakutnî de:

“Rivayet Zührî'nin sözüdür. Zührî'yi ravi olarak zikredenler de hata etmiştir" demiştir.

İbn Mâce ve Beyhakî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) itikafa giren kişi hakkında:

“Mu'tekif kişi günahlardan uzak duran kişidir. Kendisine, bütün iyilikleri yapan kişiye verilen sevabın aynısı verilir" buyurmuştur.

Taberânî, M. el-Evsat'ta, Hâkim, Beyhakî ve Hatîb, Târih'de bildirdiğine göre İbn Abbâs, Mescid-i Nebevî'de itikafta iken bir ihtiyaçtan dolayı yanına adamın biri geldi. İbn Abbâs kalkıp adamla birlikte gitti ve şöyle dedi:

“Şu kabirde yatan kişinin (Resûlullah'ın) şöyle buyurduğunu işittim:

“Kişinin, ihtiyacı olan bir kardeşinin yanında durup elinden gelen yardımı yapması yirmi yıl boyunca itikafta kalmasından daha hayırlıdır. Kişi, Yüce Allah'ın rızasını umarak bir gün itikafta kaldığı zaman Allah, kendisiyle Cehennem arasında her biri batı ile doğu arası kadar geniş olan üç hendek açar. "

Beyhakî, Ali b. Hüseyn'den, o da babasından bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ramazan ayında on gün itikafa giren kişi iki hac ile iki umre sevabı alır" buyurmuştur.

Beyhakî'nin bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî):

“İtikafta olan kişi, her gün için bir hac sevabı alır" demiştir.

Beyhakî der ki:

“Hasan da bu konuda (dedesinden) bir şey işitmişse ancak böyle bir sözü söyler."

Beyhakî, Ziyâd b. es-Seken'den bildiriyor:

“Zübeyd el-Yâmî ile bir topluluk Nevrûz veya Mehrecân bayramlarında namazgahlarında itikafa girerler ve:

“Allahım! Onlar (mecûsiler) kendi dinlerine sarılıyorlar. Biz de imanımıza sarılıp itikafa giriyoruz. Bizi bağışla!" derlerdi.

Beyhakî, Atâ el-Horasânî'den bildiriyor:

“İtikafa giren kişi, ihrama giren kişi gibidir ki Yüce Allah'ın huzuruna çıkmış ve: «Beni bağışlamadan buradan ayrılmayacağım!» demiştir."

İbn Ebi'd-Dünya, Kadâu'l-Hevâic'de bildirdiğine göre Hasan b. Ali:

“Müslüman kardeşimin bir ihtiyacını gidermem benim için iki ay boyunca itikafta durmamdan daha iyidir" demiştir.

İbn Ebi'd-Dünya, Ebû Mihsan'dan bildiriyor: Adamın biri Hüseyn b. Ali'ye geldi ve bir iş için kendisiyle birlikte gitmesini istedi. Ancak Hüseyn:

“İtikattayım" dedi. Adam Hasan'a gidip bunu bildirince, Hasan:

“Seninle birlikte gitseydi bu kendisi için itikafından daha hayırlı olurdu. Vallahi bir ihtiyacın için seninle birlikte yürümem benim için bir aylık itikattan daha iyidir" dedi.

Neccâd, Cüzu't-Terâcim'de çok zayıf bir senedle İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Bir ihtiyacım gidermek üzere bir kardeşimle yürümek benim için bu Mescid'de bir ay boyunca itikafta durmamdan daha iyidir. Yüce Allah, Müslüman bir kardeşinin ihtiyacını giderene kadar yanında duran kişinin ayaklarını, ayakların kaydırıldığı o (kıyamet) günde sabit kılar"

Abdurrezzâk'ın Muhammed b. Vâsi' el-Ezdî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Kişinin Müslüman bir kardeşine bir gün yardım etmesi, bir ayı itikafta geçirmesinden daha hayırlıdır" buyurmuştur.

Dârakutnî, Huzeyfe'den bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İmamı ve müezzini bulunan her mescitte itikaf yapılabilir" buyurduğunu işittim.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbnu'l-Müseyyeb:

“Mescitten başka bir yerde itikafa girmem!" demiştir.

Dârakutnî ve Hâkim'in Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Oruçsuz itikaf olmaz" buyurmuştur.

Mâlik, Kasım b. Muhammed ile İbn Ömer'in azatlısı Nâfi'den bildiriyor:

“Oruçsuz itikaf olmaz. Zira Yüce Allah:

“...Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar, yiyin için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın. Mescidlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın..." buyurmuş ve orucu itikaf la birlikte zikretmiştir."

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“İtikafa giren kişinin oruç tutması gerekir" demiştir.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Hazret-i Ali:

“Oruçsuz itikaf olmaz" demiştir.

İbn Ebî Şeybe, Hazret-i Âişe'den aynısını zikreder.

İbn Ebî Şeybe'nin başka bir kanaldan bildirdiğine göre Hazret-i Ali ile İbn Mes'ûd:

“Oruç da tutma şartı koşmadıktan sonra itikafa girecek kişinin oruç tutması gerekmez" demişlerdir.

Dârakutnî ve Hâkim'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):"Oruç da tutma şartı koşmadıktan sonra itikafa girecek kişinin oruç tutması gerekmez" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe ve Dârakutnî'nin bildirdiğine göre Hazret-i Ali:

“İtikafta olan birisi hasta ziyaretinde bulunabilir, cenazeye katılabilir, Cuma namazına gidebilir ve ailesinin yanına girebilir ancak yanlarında oturamaz" demiştir.

Mâlik, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce, Hazret-i Âişe'den bildiriyor:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mescid'de itikafta olduğu zamanlarda eve sadece başını sokar, ben de onun saçlarını temizleyip düzeltirdim. İtikafta olduğu zamanlarda helâ ihtiyacı dışında da eve asla girmezdi."

Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve İbn Mâce'nin bildirdiğine göre İbn Ömer:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ramazan ayının son on gününde itikafa girerdi" demiştir.

Buhârî, Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce, Ebû Hureyre'den bildiriyor:

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) her Ramazan ayında on gün itikafa girerdi. Vefat ettiği yılın Ramazan ayında ise yirmi gün itikâfta kaldı."

Mâlik'in fazilet sahibi ve dindar olan kişilerden bildirdiğine göre kendileri, Ramazan ayının son on gününde itikafa girer, diğer Müslümanlarla birlikte bayram namazına katılıncaya kadar da evlerine ve ailelerine dönmezlerdi.

İbn Ebî Şeybe, İbrâhîm(-i Nehaî)'den bildiriyor:

“Öncekiler, itikafa giren kişinin Ramazan bayramı gecesini itikaf yerinde geçirmesini ve bayram namazına oradan çıkmasını müstehab görürlerdi."

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ebû Miclez:

“Ramazan bayramı gecesini itikafta olduğun mescitte geçir ki bayram namazına çıkışın da oradan olsun" demiştir.

Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru'l-Usûl'de, Amr b. Şuayb'dan, o babasından, o da dedesinden naklen bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Kişinin Müslüman kardeşine özlem ve sevgiyle bakması benim bu mescidimde bir yıllık itikaftan daha hayırlıdır" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe'nin İkrime'den bildirdiğine göre Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) eşlerinden biri müstehâzalı haliyle itikafa girmiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini:

“Yüce Allah'a itaat bu şekildedir" şeklinde açıklamıştır.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) âyetini açıklarken:

“İtikafta iken cinsel ilişkiye girmek, haddi aşıp Allah'a karşı gelmektir" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mukâtil:

“...Bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın..." âyetini açıklarken:

“Sınırdan kasıt, itikafta iken cinsel ilişkidir" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) lafzını:

“Bu şekilde" şeklinde açıklamıştır.

187 ﴿