203"Sayılı günlerde Allah'ı anın.," Abd b. Humeyd, İbn Ebi'd-Dünya ve İbn Ebî Hâtim, Ali b. Ebî Tâlib'ten bildiriyor: “Sayılı günler Kurban günü ve ondan sonraki iki gün olmak üzere üç gündür. Bu üç günün hangisinde dilersen kurbanını kesebilirsin ancak en iyisi ilk günde kesmendir." Firyâbî, İbn Ebi'd-Dünya ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Ömer: “Sayılı günlerde Allah'ı anın..." âyetini açıklarken: “Teşrîk günleri de olan üç gündür" demiştir. Başka bir lafızda: “Kurban gününden sonraki üç gündür" şeklinde geçer. Firyâbî, Abd b. Humeyd, Mervezî, el-îdeyn'de, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye, Beyhakî, Şuab'da ve Diyâ, el-Muhtâre'de değişik kanallardan bildirdiğine göre İbn Abbâs şöyle demiştir: “Eyyâmun mâ'lumât (bilinen günler) Zilhicce ayının ilk onun günüdür. Eyyâmun mâ'dûdât (sayılı günler) ise teşkrîk günleridir." Taberânî'nin bildirdiğine göre Abdullah b. ez-Zübeyr: “Sayılı günlerde Allah'ı anın..." âyetini açıklarken: “Bu günler teşrîk günleridir. Bu günlerde tesbîh, tehlîl, tekbîr ve tahmîd ile Yüce Allah zikredilir" demiştir. İbn Ebi'd-Dünya, Mâhâmilî, Âmâîl'de ve Beyhakî, Mücâhid'den bildiriyor: “Eyyamım malumat (bilinen günler) Zilhicce ayının ilk onun günüdür. Eyyâmun madûdât (sayılı günler) ise teşrîk günleridir." İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Sayılı günler, Kurban günü ve ondan sonraki üç gün olmak üzere dört gündür." Mervezî'nin bildirdiğine göre Yahya b. Ebî Kesîr: “Sayılı günlerde Allah'ı anın..." âyetini açıklarken: “Teşrîk günlerinde namazların ardından tekbîr getirmektir" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Ömer, bu sayılı günlerde Minâ'da tekbîr getirir ve: “Tekbîr getirmek farzdır" derdi. Buna da: “Sayılı günlerde Allah'ı anın..." âyetini dayanak olarak gösterirdi. Mervezî, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî, Sünen'de Amr b. Dînâr'dan bildiriyor: “Kurban gününde İbn Abbâs'ın tekbîr getirdiğini ve: “Sayılı günlerde Allah'ı anın..." âyetini okuduğunu işittim." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: “Sayılı günlerde Allah'ı anın..."âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Teşrîk günlerinde tekbîr getirmektir. Her namaz sonrası kişi: «Allahu Ekber! Allahu Ekber! Allahu Ekber!» der." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Ömer, Minâ'da namazların ardından üçer defa tekbîr getirir ve: “Allah'tan başka ilah yoktur. Tektir ve ortaksızdır. Mülk ve hamd ancak onundur. O her şeye kadirdir" derdi. Mervezî, Zührî'den bildiriyor: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) teşrik günlerinin tümünde (namazlardan sonra) tekbîr getirirdi." Süfyân b. Uyeyne, Amr b. Dînâr'dan bildiriyor: İbn Abbâs'ın Kurban bayramının üçüncü gününde tekbîr getirdiğini ve yanında bulunan kişilerinden tekbîr getirmelerini istediğini işittim. Ancak bu tekbîri: “Sayılı günlerde Allah'ı anın..." âyetine mi yoksa: “Hac ibadetlerinizi tamamlayınca, vaktiyle atalarınızı anıp onlarla övündüğünüz gibi, hatta daha fazla Allah'ı anın..." âyetine mi dayanarak getirdiğini bilemiyorum. Mâlik, Yahyâ b. Saîd'den bildiriyor: Bana ulaşana göre Ömer b. el-Hattâb, Kurban bayramının birinci günü güneş yükseldikten sonra Minâ'ya çıkıp tekbîr getirmiş, yanındaki insanlar da onunla birlikte tekbîr getirmişlerdir. Bayramın ikinci gününde güneş yükseldikten sonra yine Minâ'ya çıkıp tekbîr getirmiş, yanındaki insanlar da onunla birlikte tekbîr getirmişlerdir. Tekbîrleri Kâbe'den bile duyulmuştur. Sonra bayramın üçüncü günü güneş tepe noktasını aştıktan sonra Minâ'ya çıkıp tekbîr getirmiş, yanındaki insanlar da onunla birlikte tekbîr getirmişlerdir. Bununla da Ömer'in Cemreleri taşlamak üzere Minâ'ya çıktığı anlaşılmıştır. Beyhakî, Sünen'de bildirdiğine göre Sâlim b. Abdillah b. Ömer, cemreyi yedi taşla taşlarken her bir taşta: “Allahu Ekber! Allahu Ekber! Allahım! Bu haccımı güzel bir hac yap, günahlarımın bağışlanmasına vesile kıl ve makbul bir amel eyle" şeklinde tekbîr getirip dua etmiş ve şöyle demiştir: “Babamın bana bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de attığı her taşta böyle söylerdi." Buhârî, Nesâî ve İbn Mâce'in bildirdiğine göre İbn Ömer, ilk cemreyi yedi taşla taşlar ve her bir taşı atarken tekbîr getirirdi. Sonra vadinin ortasına doğru ilerleyip kıbleye dönerdi. Orada uzunca durur, ellerini kaldırarak dua ederdi. Sonra ikinci cemreyi taşlardı. Ardından sola doğru yol alır vadinin ortalarına geldiği zaman kıbleye doğru dönüp ellerini kaldırarak dua ederdi. Orada da uzunca dururdu. En son vadinin ortasında Akabe cemresini taşlardı. Ancak orada durmaz taşlarını attıktan sonra ayrılırdı ve: “Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) da bu şekilde yaptığını gördüm" derdi. Hâkim, Hazret-i Aişe'den bildiriyor: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kurban bayramının ilk günü öğle namazını kıldıktan sonra ziyaret tavafını yaptı ve Minâ'ya döndü. Teşrîk günlerinin gecelerini orada geçirdi. Bu günlerde güneş tepe noktasını aştıktan sonra her cemreyi yedi taşla taşladı. Attığı her bir taşla da tekbir getirdi. Taşlamayı yaptıktan sonra birinci ile ikinci cemrelerin yanında uzunca duruyor dualar ediyordu. Ancak üçüncü cemreyi taşladıktan sonra orada hiç durmadı." Ahmed, Nesâî ve Hâkim, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Akabe cemresinin taşlanacağı sabah bana: “Küçük çakıl taşlarından bana yedi taş topla" buyurdu. Taşlar toplanıp eline konulduğunda: “Taşlamayı bunlar gibi taşlarla yapın ve dinde aşırı gitmekten sakının! Zira sizden öncekiler dinlerinde âşırıya kaçtıkları için helak olmuşlardır" buyurdu. Hâkim, Ebu'l-Beddâh b. Âsim b. Adiy'den o da babasından naklen bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), çobanların cemreleri gün aşırı taşlamalarına izin vermiştir. Ezrakî, İbnu'l-Kelbî'den bildiriyor: “Âdem (aleyhisselam) İblis'i taşlar, İblis de atılan bu taşlarla onun önünde hızla kaçardı. Cemre'nin bu isimle anılmasının sebebi budur." İbn Ebî Şeybe, Saîd el-Hudrî'den bildiriyor: “Cemreleri taşlarken kabul gören her bir taş (göğe) yükseltilir." İbn Ebî Şeybe, Ebu't-Tufeyl'den bildiriyor: İbn Abbâs: “İnsanların hem cahiliyye döneminde, hem de İslam döneminde cemrelere attıkları taşlar ne oluyor?" dediğimde: “Atılan bu taşlardan kabul görenler (göğe) yükseltilir. Öyle olmasaydı biriken taşlar Sebîr dağından daha büyük olurdu" karşılığını verdi. Ezrakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs'a: “İnsanlar hem cahiliyye döneminde, hem de İslam döneminde cemrelere taş atıyor. Nasıl olur da bu kadar taş birikip yolları kapatmıyor?" diye sorulunca şöyle demiştir: “Yüce Allah bu işle bir meleği görevlendirmiştir. Atılan taşlardan kabul görenler (göğe) yükseltilir. Kabul görmeyenler ise yerinde kalır." Ezrakî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Vallahi Yüce Allah kimin haccını kabul ettiyse cemrede attığı taşları da oradan (göğe) yükseltmiştir." Ezrakî'nin bildirdiğine göre İbn Ömer'e: “Cahiliye döneminde cemrelere taş atmakta yarışırdık. Şimdi ise Müslümanların sayısı daha fazladır. Buna rağmen cemrelerde az taş var" denilince: “Vallahi Yüce Allah kimin haccını kabul ettiyse cemrede attığı taşlan da oradan (göğe) yükseltmiştir" karşılığını vermiştir. Ezrakî, Saîd b. Cübeyr'den bildiriyor: “Cemrelere atılan taşlar kurban gibidir. Bunlardan kabul görenler (göğe) yükseltilir. Kabul görmeyenler de işte geride kalanlardır." Taberânî, M. el-Evsat'ta, Dârakutnî ve Hâkim, Saîd b. Cübeyr'den bildiriyor: “Yâ Resûlallah! Her sene cemrelere attığımız bu taşlar sanki eksiliyor" dediğimizde Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Atılan taşlardan kabul görenler (göğe) yükseltilir. Öyle olmasaydı atılan taşların dağlar kadar olduğunu görürdünüz" karşılığını verdi. Taberânî, İbn Ömer'den bildiriyor: Adamın biri Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) cemreleri taşlamayı ve bunun karşılığında ne alacağını sorunca, Allah Resûlü'nün (sallallahü aleyhi ve sellem): “Rabbinin katına gittiğin zaman buna verilecek sevaba ne kadar çok ihtiyacın olacağını da göreceksin" buyurduğunu işittim. Ezrakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs'a hac mevsimi dışında Minâ'nın ne kadar dar ve sıkışık olduğu konusu sorulunca: “Anne rahminin bebek için genişlemesi gibi hac mevsiminde Minâ da üzerindeki insanlar için öyle genişler" karşılığını vermiştir. Taberânî, M. el-Evsat'ta Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Minâ kadının rahmi gibi dardır, ancak içine insan düşünce Yüce Allah onu genişletir" buyurmuştur. Ezrakî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Cebrâîl, Âdem'den (aleyhisselam) ayrılacağı zaman ona: “Temennide bulun" dedi. Âdem (aleyhisselam) de: “Cenneti temennî ediyorum" karşılığını verdi. İşte Âdem'in (aleyhisselam) temennisi olduğu içindir ki Minâ'ya Minâ ismi verilmiştir. Ezrakî, Ömer b. Mutarrif'ten bildiriyor: “Üzerinde akıtılan (imnâ edilen) kanların (kurbanların) çokluğundan dolayı Minâ'ya Minâ denilmiştir." Hâkim, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: “Yâ Resûlallah! Minâ'da seni güneşten koruyacak bir bina inşa edelim mi?" diye sorulunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hayır! Zira Minâ (mülk edinme yeri değil) önce gelenin devesini çökerteceği bir yerdir" karşılığını verdi. Beyhakî, Şuab'da İbn Abbâs'tan bildiriyor: Minâ'da iken Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem): “Müzdelife'den ayrılanlar nereye geldiklerini bilseler mağfiretten sonra birbirlerini Yüce Allah'ın lütuflanyla da müjdelerlerdi" buyurduğunu işittim. Müslim ve Nesâî'nin Nübeyşe el-Hüzelî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Teşrîk günleri (oruç tutma değil) Yüce Allah'ı zikretme ve yeme içme günleridir" buyurmuştur. İbn Cerîr, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Abdullah b. Huzâfe'yi Minâ'ya gönderdi ve dolaşıp: “Bu günlerde (teşrîk günlerinde) oruç tutmayın! Zira bu günler yeme içme ve Yüce Allah'ı zikretme günleridir" diye seslenmesini emretti. İbn Cerîr, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) teşrik günlerinde oruç tutulmasını yasakladı ve: “Bu günler yeme içme ve Yüce Allah'ı zikretme günleridir" buyurdu. İbn Ebi'd-Dünyâ, Ebu'ş-Şa'şâ'dan bildiriyor: Teşrîk günlerinin ortanca gününde İbn Ömer'in yanma girdik. Yemek getirince oğullarından biri kenara çekildi. İbn Ömer ona: “Yaklaş yemek ye!" deyince, oğlu: “Oruçluyum" karşılığını verdi. Bunun üzerine İbn Ömer: “Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bu günler yeme içme ve Allah'ı zikretme günleridir» buyurduğunu işitmedin mi?" dedi." Hâkim, Mes'ûd b. Hakem ez-Zurakî'den o da annesinden, bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) beyaz katırı; üzerinde Ali b. Ebî Tâlib'i şu an görüyor gibiyim. (Minâ'da) Ensar'ın bulunduğu vadide durup şöyle seslenmişti: “Ey Müslümanlar! Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bu günler oruç günleri değildir. Bu günler yeme içme ve Allah'ı zikretme günleridir» buyuruyor!" İbn Ebî Şeybe, Ömer b. Halde el-Ensârî'den, o da annesinden, bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) teşrîk günlerinde Ali'yi gönderdi ve: “Bu günler yeme içme ve eşlerin beraber olma günleridir" diye seslenmesini emretti. İbn Ebî Şeybe, Nesâî ve İbn Mâce, Bişr b. Suhaym'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) teşrîk günlerinde bir hutbe verdi ve: “Cennete ancak Müslüman olanlar girebilir! Bu günler de (oruç tutma değil) yeme içme günleridir!" buyurdu. Müslim, Ka'b b. Mâlik'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) teşrîk günlerinde beni Evs b. el-Hadesân ile birlikte gönderdi ve: “Cennete ancak mümin olanlar girebilir! Minâ günleri de (oruç tutma değil) yeme içme günleridir!" diye seslenmemi emretti. İbn Ebî Şeybe, İbn Mâce ve İbn Ebi'd-Dünya'nın Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): Minâ günleri (oruç tutma değil) yeme içme günleridirl" buyurmuştur. Ebû Dâvud, İbn Ebi'd-Dünya ve Hâkim, Ümmü Hâni'nin azatlısı Ebû Murra'dan bildiriyor: Abdullah b. Amr ile birlikte babası Amr b. el-Âs'ın yanına girdik. Amr bize yemek getirdi ve: “Buyrun, yiyin" dedi. Abdullah: “Ben oruçluyum" karşılığını verince, babası Amr: “Ye! Bu günler Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bize oruç tutmayı yasakladığı ve tutmamayı emrettiği günlerdir" dedi. Ravi Mâlik der ki: “Bu günler teşrîk günleridir." İbn Ebi'd-Dünya ye Bezzâr, Ebû Hureyre'den bildiriyor: “Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yılda altı günde oruç tutmayı yasakladı. Bunlar Ramazan bayramı günü, Kurban bayramı günü, teşrîk günleri ve Ramazan ayı konusundaki şek günüdür." İbn Ebi'd-Dünyâ'nın bildirdiğine göre Katâde'ye, teşrîk günlerine neden öylesi bir ismin verildiği sorulunca şu karşılığı vermiştir: “Bu günlerde kestikleri kurban ile develerin etlerini, aynı şekilde dilimledikleri etleri güneşte kuruturlardı (teşrîk ederlerdi). Bundan dolayı bu günler bu isimle anılmıştır." "...Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönerse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa, ona da günah yoktur. Bu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar içindir. Allah'a karşı gelmekten sakının ve onun huzurunda toplanacağınızı bilin." Vekî', İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönerse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa, ona da günah yoktur.." âyetini açıklarken: “Kişinin acele edip erken ayrılmasının veya geri kalıp daha sonra ayrılmasının bir sakıncası yoktur" demiştir. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönerse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa, ona da günah yoktur. Bu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar içindir..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Yüce Allah'a karşı gelmekten sakınan kişilerin acele edip erken ayrılmasının bir günahı veya geri kalıp daha sonra ayrılmasının bir sakıncası yoktur." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim, İbn Ömer'den bildiriyor: Kişi, Yüce Allah'ın: “...Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönerse..." âyetinde belirttiği günde henüz oradan ayrılmadan güneş batarsa ikinci gün cemreleri atana kadar orada kalsın." Süfyân b. Uyeyne, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Bu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar içindir..." âyetini açıklarken: “İhramda iken avlanmaktan kaçınmak şartıyla kişinin erken ayrılmasının sakıncası olmaz" demiştir. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, İbn Cüreyc'den bildiriyor: “Abdullah'ın mushafında bu âyet: (.....) lafzıyla geçer." İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, Hâkim ve Beyhakî, Sünen'de Abdurrahman b. Ya'mur ed-Dîlî'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Arafat'ta vakfede iken Mekke ahalisinden bir grup yanına geldi ve: “Yâ Resûlallah! Hac nasıl olur?" diye sordular. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hac, Arafat demektir! Hac Arafat demektir! Kim şafak sökmeden önce Müzdelife'de hazır bulunursa haccı idrak etmiş olur. Minâ günleri üçtür. Kişinin acele edip iki günde (Mina'dan Mekke'ye) dönmesinde bir günah yoktur. (Minâ'da) Geciken kişi için de günah yoktur" buyurdu. Sonra Allah Resûlü bir adamın bunları yüksek sesle diğerlerine söylemesi emrini verdi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hazret-i Ali: “...Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönerse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa, ona da günah yoktur..." âyetini açıklarken: “Erken davranan da, tehir eden de bağışlanmıştır" demiştir. Vekî', Firyâbî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Taberânî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: “...Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönerse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa, ona da günah yoktur..." âyetini açıklarken: “Erken davranan da, tehir eden de bağışlanmıştır" demiştir. Beyhakî, Sünen'de bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti açıklarken: “Acele edip de iki gün içinde dönen kişi bağışlanır. Tehir edip de üçüncü güne kadar kalan kişi de bağışlanır" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Ömer: “...Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönerse, ona günah yoktur..." âyetini açıklarken: “Bağışlanmış bir şekilde dönmüş olur" demiştir. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde âyeti açıklarken şöyle demiştir: “Yüce Allah, dileyenlerin iki gün içinde dönmelerine izin vermiştir. Günaha girmekten sakındıktan sonra da üçüncü güne kalanlar için de bir günah olmadığını bildirmiştir. Öncekiler bunu yapan kişinin âyetten yola çıkarak bağışlanacağını düşünürlerdi." Vekî' ve İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid: “...Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönerse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa, ona da günah yoktur..." âyetini açıklarken: “Bir diğer hac mevsimine kadar olan günahları bağışlanmıştır" demiştir'. Abd b. Humeyd, Dahhâk'tan bildiriyor: “Dahhâk'ın nefsi elinde olana yemin olsun ki: “...Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönerse, ona günah yoktur..." âyeti Minâ'da ikamet etme ile oradan ayrılma hakkında nazil olmuştur. Ancak bunu yaparı kişi günaha girmekten de kurtulmuştur." Süfyân b. Uyeyne, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: “...Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönerse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa, ona da günah yoktur..." âyetini açıklarken: “Acele edip erken dönen kişi geçmiş tüm günahlardan arınır. Geri kalıp geç dönen kişi de tüm günahlardan uzak kalır" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: “...Bu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar içindir..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Burada sakınma hac esnasında günahlardan sakınmadır. Bize bildirilene göre İbn Mes'ûd: “Haccı esnasında günaha girmekten sakınan kişinin geçmiş günahları bağışlanır" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Ebû Salih'ten bildiriyor: Muhacir kadınlardan biri hac dönüşü Ömer'e uğrar, Ömer ona: “Haccını gereği gibi ifa ettin mi?" diye sorardı. Kadın: “Evet!" deyince de Ömer: “(Geçmiş günahların bağışlandığı için) artık ilerisi için amel etmeye bak" derdi. İbn Ebî Şeybe, Mücâhid'den bildiriyor: Ömer, hacdan dönen bir topluluğa: “Hacdan başka bir hedefiniz var mıydı?" diye sordu. "Hayır" dediklerinde: “Peki, haccınızı gereği gibi ifa ettiniz mi?" diye sordu. "Öyle umuyoruz ama olmayabilir de" karşılığını verdiklerinde. Ömer: “O zaman artık ilerisi için amel etmeye bakın!" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönerse, ona günah yoktur..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Böyle yapan kişi bağışlanır. Bu âyeti manası dışında başka şeye yoruyorlar. Oysa bir umre kişinin günahlarının bağışlanmasına vesile olurken bir hac nasıl olmaz?" Vekî', İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Muâviye b. Kurra el-Muzenî: “...Ona günah yoktur..." âyetini: “Anasından yeni doğmuş gibi günahlarından arınır" şeklinde açıklamıştır. İbn Ebî Şeybe, Şa'bî'den bildiriyor: “Yüce Allah hac ibadetlerini, kulunun günahlarına kefaret olsun ve bağışlansın diye kılmıştır." Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: “...Ona günah yoktur. Bu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar içindir..." âyetini: “Kalan ömründe Allah'a karşı gelmekten sakındığı sürece tüm günahları bağışlanır" şeklinde açıklamıştır. Beyhakî, Şuab'da bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî)'ye: “İnsanlar, hacceden kişinin tüm günahlarının bağışlanmış olacağını söylüyorlar" denilince: “Şayet daha önceki kötülüklerinden uzak durursa öyledir" karşılığını vermiştir. Beyhakî, Hayseme b. Abdirrahman'dan bildiriyor: “Hac ibadetini bitirdikten sonra Yüce Allah'tan Cenneti dile. Umulur ki bu dileğini gerçekleştirir." İsbehânî, et-Terğîb'de İbrâhim'den bildiriyor: “Henüz günahlara bulaşmamışken dönen hacılarla musafaha yapmaya çalışın, denilirdi." İbn Ebî Şeybe, Hazret-iÖmer'den bildiriyor: “Hacıları, umrecileri ve savaştan dönen gazileri karşılayın ve henüz kire bulaşmamışken size dua etmelerini isteyin." İbn Ebî Şeybe, Habîb b. Ebî Sâbit'ten bildiriyor: “Hacdan dönenleri karşılar ve günaha bulaşmamışken onlarla musafaha yapardık." İsbehânî'nin bildirdiğine göre Hasan'a: “Hacc-ı mebrûr nedir?" diye sorulunca: “Kişinin dünyadan yüz çevirmiş ve âhirete yönelmiş bir şekilde hacdan dönmesidir" demiştir. Hâkim'in Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Biriniz hac ibadetini bitirdikten sonra ailesine dönmede acele davransın. Böyle yapması sevabının daha büyük olmasını sağlar" buyurmuştur. Mâlik, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî, İbn Ömer'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) savaş veya hac veya umre dönüşü uğradığı her bir yüksek yerde üç defa tekbir getirip sonra da şöyle dua ederdi: “Allah'tan başka ilah yoktur. Tektir ve ortaksızdır. Hükümrânlık ve hamd onundur. O her şeye kadirdir. Allah'a döner, ona tövbe eder, ona kullukta bulunur, ona secde ederiz. Bizler sadece Rabbimize hamdederiz. Zira Yüce Allah vaadini yerine getirdi, kuluna yardım etti ve düşman ordularını tek başına bozguna uğrattı. " İbn Hibbân, ed-Du'afâ'da, İbn Adiy, el-Kâmil'de ve Dârakutnî, İlel'de İbn Ömer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Haccedip de beni (kabrimi) ziyaret etmeyen kişi bana saygısızlık etmiş olur" buyurmuştur. Saîd b. Mansûr, Ebû Ya'lâ, Taberânî, İbn Adiy, Dârakutnî, Beyhakî, Şuab'da ve İbn Asâkir'in İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Vefatımdan sonra haccedip de kabrimi ziyaret eden kişi, hayatta iken beni ziyaret etmiş gibi olur" buyurmuştur. Hakîm et-Tirmizî, Bezzâr, İbn Huzeyme, İbn Adiy, Dârakutnî ve Beyhakî'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kabirimi ziyaret edene şefaatim vacip olur" buyurmuştur. Taberânî'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Her kim başka bir amaç gütmeden sadece beni ziyarete gelirse kıyamet gününde mutlaka şefaatime nail olur" buyurmuştur. Tayâlisî ve Beyhakî, Şuab'da Hazret-iÖmer'den bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kabrimi ziyaret edene kıyamet gününde şefaatçi ve şahit olurum. Mekke veya Medine'den birinde ölen kişi de kıyamet gününde emin kılınanlar arasında haşredilir" buyurduğunu işittim. Beyhakî'nin Hâtib'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Vefatımdan sonra kabrimi ziyaret eden hayattayken beni ziyaret etmiş gibi olur. Mekke veya Medine'den birinde ölen kişi de kıyamet gününde emin kılınanlar arasında haşredilir. " Ukaylî, ed-Du'afâ'da ve Beyhakî, Şuab'da Hattâb ailesinden bir adamdan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Kim özellikle beni ziyarete gelirse kıyamet gününde benim yakınımda olur. Medine'de ikamet edip de belasına sabır gösteren kişinin kıyamet gününde şefaatçisi veya şahidi olurum. Mekke veya Medine'den birinde ölen kişi de kıyamet gününde emin kılınanlar arasında haşredilir. " İbn Ebi'd-Dünya ve Beyhakî'nin Enes b. Mâlik'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Karşılığını Allah'tan bekleyerek Medine'de beni (kabrimi) ziyaret gelen kişinin kıyamet gününde şefaatçisi veya şahidi olurum" buyurmuştur. Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Bir Müslüman kabrimin başında bana selam verdiği zaman Yüce Allah o selamı bana ulaştıracak bir meleği görevlendirir. Hem dünya hem âhiretteki ihtiyaçları karşılanır ve kıyamet gününde onun şahidi ve şefaatçisi olurum." Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Müslüman biri (kabrimin başında) bana selam verdiği zaman o selama karşılık vermem için Yüce Allah bana tekrar ruh verir" buyurmuştur. Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Ömer, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kabrine gelip selam verir ancak mezara dokunmazdı. Ardından Ebû Bekr'in kabrine ondan sonra da Hazret-i Ömer'in kabrine selam verirdi. Beyhakî, Muhammed b. el-Münkedir'den bildiriyor: Câbir'in, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kabri başında ağlayarak şöyle dediğini işittim: “Burası göz yaşı dökme yeridir! Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): «Kabrim ile minberim arasında Cennet bahçelerinden bir bahçe vardır» buyurduğunu işittim." İbn Ebi'd-Dünya ile Beyhakî, Munîb b. Abdillah b. Ebî Umâme'den bildiriyor: “Enes'in Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) kabrinin yanına gelip ellerini kaldırdığını gördüm. Ben namaza başladı diye zannettim, ancak Peygamberimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) selamlayıp oradan ayrıldı." İbn Ebi'd-Dünya ile Beyhakî, Süleymân b. Suhaym'den bildiriyor: Peygamberimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) rüyamda gördüm. Ona: “Yâ Resûlallah! Kabrine gelip sana selam verenlerin selamının farkına varıyor musun?" diye sorduğumda: “Evet! Selamlarına karşılık da veriyorum" cevabını verdi." Beyhakî ve İbn Merdûye, Hâtim b. Verdân'dan bildiriyor: “Ömer b. Abdilazîz postasını özel olarak Medine'ye gönderir ve Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) selamını iletmesini isterdi." İbn Ebi'd-Dünya ve Beyhakî, İbn Ebî Füdeyk'ten bildiriyor: İdrak ettiğim biri bana şöyle dedi: “Bize bildirilene göre kişi Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) kabri başında durup: “Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygambere hep salat (rahmet ve sena) ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin ve tam bir içtenlikle selâm verin" âyetini okuduktan sonra yetmiş defa: “Ey Muhammed! Allah sana salât etsin!" derse, bir melek ona: “Ey filan! Yüce Allah sana da salât ediyor! Her ihtiyacın giderilecektir" diye cevap verir." Beyhakî, Ebû Harb el-Hilâlî'den bildiriyor: Bedevinin biri haccını tamamladıktan sonra Mescid-i Nebevî'nin kapısına geldi. Devesini çökertip bağladı ve içeri girdi. Kabrin yanına geldiği zaman Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzünün hizasında durdu ve şöyle dedi: “Anam babam sana feda olsun yâ Resûlullah! Günah ve hatalarla dolu olarak geldim. Rabbin katında şefaatçim olmanı diliyorum. Zira Yüce Allah'ın Kitab'ında: “...Eğer onlar kendilerine zulmettikleri vakit sana gelip de Allah'tan af dileseler, sen de resul olarak onların affedilmelerini isteseydin, elbette Allah'ı tövbeleri kabul eden, pek merhametli bulacaklardı" buyurur. Anam babam sana feda olsun! Ben de sana günahlarla ve hatalarla dolu bir şekilde gelmişim. Rabbin katında bana şefaatçi ol da günahlarımı bağışlasın, beni de birilerine şefaatçi kılsın." Sonra oradakilere doğru dönüp şöyle bîr şiir okudu: "Ey kemikleri toprağa karışanların en hayırlılar) Kemiklerinin güzelliğinden toprak da bölge de güzelleşti İçinden bulunduğun kahire feda olayım Zira iffet ondadır, lütuf onda, kerem onda. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Ömer gelen hacıları: “Yüce Allah haccını kabul etsin. Sevabını bolca versin ve bu yolda harcadıklarını katından telafi etsin" diyerek karşılardı. Beyhakî'nin Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Biriniz bir yolculuktan döndüğü zaman ailesine bir hediye veya bir taş da olsa hoşlarına gidecek bir eşya getirsin " buyurmuştur. |
﴾ 203 ﴿