246"Müsâ'dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi (ne yaptılar)? Hani, peygamberlerinden birine, «Bize bîr hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım» demişlerdi. O, «Ya üzerinize savaş farz kılındığı hâlde, savaşmayacak olursanız?» demişti. Onlar, «Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz hâlde Allah yolunda niye savaşmayalım?» diye cevap vermişlerdi. Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir." İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Rabî' b. Enes bu âyeti açıklarken şöyle dedi: Allah daha iyi bilendir, ama bize burada zikredilen şudur: Mûsa (aleyhisselam) vefat edince, İsrâil oğullarına Yûşa b. Nun halife oldu. Yûşa b. Nûn Allah'ın kitabı Tevrat'a ve paygamberleri olan Musa'nın sünnetine göre hüküm kıldı. Sonra Yûşa b. Nûn vefat edince başka biri halife oldu, o da Allah'ın kitabı Tevrât'a ve peygamberleri olan Mûsa'nın sünnetine göre hüküm kıldı. Ondan sonra başkası halife oldu ve kendisinden önceki iki arkadaşı gibi hüküm kıldı. Sonra yine bir başkası halife oldu, onun bazı emirlerini tutup bazılarını da reddettiler. Sonra yine bir başkası halife oldu, onun da çoğu emirlerini reddettiler. Sonra yine bir başkası halife oldu, onun da bütün emirlerini reddettiler. Sonra İsrâil oğulları mallarında ve canlarında gördükleri eziyetten dolayı peygamberlerinden bir peygambere gidip: “Savaşmak için bize Rabbinden izin iste" dediler. O peygamber onlara: “O, «Ya üzerinize savaş farz kılındığı hâlde, savaşmayacak olursanız?» demişti. Onlar, «Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz hâlde Allah yolunda niye savaşmayalım?» diye cevap vermişlerdi. Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir'" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah onlara Tâlut'u hükümdar olarak gönderdi. İsrâil oğullarının iki kolu vardı. Bir kol peygamberlik, diğeri de hükümdarlık üzereydi. Halbuki Tâlut ne peygamberlik, ne de hükümdarlık kolundandı. Onlara hükümdar olarak seçilince onu kabul etmediler ve: “Biz hükümdarlığa daha layık olduğumuz halde, kendisine servet ve zenginlik yönünden geniş imkanlar verilmemişken o bize nasıl hükümdar olur" dediler. Peygamberleri de onlara: “...Doğrusu Allah size onu seçti, bilgice ve vücutça gücünü artırdı" dedi. Allah mülkü dilediğine verir. Allah her şeyi kaplar ve bilir" dedi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in, İbn Cüreyc vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Mûsâ'dan sonra İsrailoğullarımn ileri gelenlerini görmedin mi (ne yaptılar)? Hani, peygamberlerinden birine, «Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım» demişlerdi. O, «Ya üzerinize savaş farz kılındığı hâlde, savaşmayacak olursanız?» demişti. Onlar, «Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz hâlde Allah yolunda niye savaşmayalım?» diye cevap vermişlerdi. Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir" âyeti hakkında şöyle dedi: “Bu, Tevrat'ın kaldırılıp ehli imanın yurtlarından çıkarıldığı zamandır. Zorba hükümdarları onları memleketlerinden ve çocuklarından uzaklaştırmıştı. Savaş onlara farz kılınınca ki bu da kendilerine Tabut'un (=sandığın) getirildiği zamandır, İsrâil oğullarının iki kolu vardı. Bir kol peygamberlik, diğeri de hükümdarlık üzereydi. Peygamberlik sadece Peygamberlik kolunda, hükümdarlık da sadece hükümdarlık kolunda olurdu. Peygamberleri onlara: “Allah size şüphesiz, Talut'u hükümdar olarak gönderdi" deyince, onlar: “Biz hükümdarlığa ondan layık iken ve ona malca da bir bolluk verilmemişken bize hükümdar olmaya o nasıl layık olabilir? Tâlut iki koldan da değildir. O ne peygamberlik, ne de hükümdarlık kolundandır" karşılığını verdiler. Peygamberleri onlara: “...Doğrusu Allah size onu seçti, bilgice ve vücutça gücünü artırdı" dedi. Allah mülkü dilediğine verir. Allah her şeyi kaplar ve bilir" dedi. Onlara: “...Onun hükümdarlığının alameti, size sandığın gelmesidir, onda Rabbinizden gelen gönül rahatlığı ve Musa ailesinin ve Harun ailesinin bıraktıklarından kalıntılar var..." diyene kadar liderliği ona (Tâlut'a) vermeyi kabul etmediler. Mûsa (aleyhisselam) levhaları atınca kırıldılar. Levhalardan bir kısmı geri göğe çekildi. Mûsa kalanları topladı ve Tabut'a (=Ahit Sandığına) koydu. Erîha'da bulunan ve Âd'dan bir fırka olan Amâlik halkı Tabut'u aldı. Melekler Tabut'u gökyüzü ve yeryüzü arasında taşıyarak geldiler. Kendileri de bunu seyrediyordu. Meleklerin Tabut'u Tâlut'un yanına koyduklarını görünce: “Şimdi oldu" dediler ve hükümdarlığı ona teslim ettiler. Savaşılacağı zaman peygamberler Tabut'u önlerine koyarlardı ve: “Âdem de (aleyhisselam) Cennetten indiğinde bu Tabut'la indirildi. Tabut'un içinde ferahlık, sükûnet ve Mûsa'nın (aleyhisselam) asası vardı" derlerdi. Bana Tabut'un ve Mûsa'nın asasının Taberiyye gölünde olduğu, kıyamet gününden önce de çıkacağı söylendi. İbn İshâk ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Vehb b. Münebbih şöyle dedi: İsrâil oğullarında Mûsa'dan (aleyhisselam) sonra Yuşa b. Nûn halifelik etti. O vefat edene kadar Tevrât'ın ve Allah'ın emirleriyle hüküm kıldı. Sonra Kâlib b. Yufanna halifeleri oldu. O da vefat edene kadar Tevrât'ın ve Allah'ın emirleriyle hüküm kıldı. Sonra ihtiyarın oğlu Hezekîl b. Bevz halifeleri oldu. Hezekîl vefat edince, Allah'a olan ahidlerini unuttular ve putlar dikip onlara tapmaya başladılar. Sonra onlara Peygamber olarak İlyâs b. Tesbîb. Finhâs b. el-îzâr b. Hârûn b. İmrân gönderildi. İsrâil oğullarından, Musa'dan (aleyhisselam) sonra onlara Tevrat'tan unuttuklarını yenilemek için Peygamberler gelirdi. İlyâs da (aleyhisselam) İsrâil oğullarından Ehâb denilen bir hükümdarla beraberdi. Onu dinler ve ona inanırdı. İlyâs (aleyhisselam) onun emirlerini yerine getirirdi. İsrâil oğullarının çoğu putlar edinip onlara tapıyordu. Bunun üzerine İlyâs (aleyhisselam) onları Allah'a davet etmeye başladı. Ancak İsrâil oğulları, diğer hükümdarın dediği dışında İlyâs'ın (aleyhisselam) dediklerini dinlemiyordu. Hükümdarlar Şam'da dağılmıştı. Her hükümdarın kendine has faydalandığı bir bölgesi vardı. O hükümdar İlyâs'a (aleyhisselam): “Senin davet ettiğin şey kesinlikle batıldır. Ben filanı ve filanı görüyorum" deyip İsrâil oğullarının hükümdarlarını saymaya ve putlara taparak yiyip içtiklerini, rızıklandırıldıklarını, dünyada bir şeylerinin eksik olmadığını söylemeye başladı. Bunun Üzerine İlyâs (aleyhisselam) istircâ etti ve saçları diken diken oldu. Onun dediklerini kabul etmeyerek bırakıp gitti. Bu hükümdar da diğer hükümdarlar gibi oldu ve putlara taptı. Sonra kendilerine Yesa' halife oldu. Bir süre onlara halifelik yaptı, vefat edince de birçok halifeleri oldu. Ancak hataları da çoğaldı. Yanlarında bulunan Tabut da eşraftan sayılan kişiler arasında miras olarak kalıyordu. Tabut'ta Musa ailesinin ve Harun ailesinin bıraktıklarından kalıntılar vardı. Bunlara düşman geldiği zaman Tabut'u beraberlerinde sürüyerek düşmana yaklaştırırlardı ve Allah düşmanı hezimete uğratırdı. Hataları çoğalıp Allah'ın ahdini bıraktıklarında düşman saldırısına uğradılar. Yine önceden yaptıkları gibi beraberlerinde sürüyerek Tabutu götürdüler. Ancak öldürüldüler ve Tabut ellerinden alınıp zarara uğratıldılar. Düşman onları perişan ederek çocuklarını da kadınlarını da aldı. Aralarında Şemvîl denilen bir Peygamber vardı. Bu kişi, Allah'ın: “Mûsâ'dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi (ne yaptılar)? Hani, peygamberlerinden birine, "Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım" demişlerdi. O, "Ya üzerinize savaş farz kılındığı hâlde, savaşmayacak olursanız?" demişti. Onlar, "Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz hâlde Allah yolunda niye savaşmayalım" diye cevap vermişlerdi. Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir" diye zikretmiş olduğu kişidir. İsrâil oğulları Şemvîl'e: “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım" dediler. İsrâil oğullarının yıkılmamalarının sebebi onların hükümdarlara, hükümdarlarında Peygamberlere itaat etmesiydi. Hükümdar toplumla gider, Peygamber de ona yol gösterip Allah'ın emirlerini tebliğ ederdi. Peygamberin emirlerini yaptıklarında durumları düzeliyor, hükümdarları azıp paygamberlerinin emirlerini yapmadıklarında da durumları bozuluyordu. Hükümdarlar dalâlet içindeyken ahali kendilerine tabi olursa, hükümdarlar peygamberlerin emirlerini terkerderlerdi. İsrâil oğulları bir kısım Peygamberleri yalanlayıp hiçbir şeyini kabul etmiyor, bir kısmını da öldürüyorlardı. Bu bela sürekli başlarında kalınca: “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım" dediler. Peygamberleri onlara: “Sizde ahde vefa, doğruluk ve Allah yolunda cihada istek yoktur" karşılığını verdi. Onlar: “Biz cihattan korkuyor ve cihadı istemiyorduk. Biz memleketimizde korunuyorduk ve kimse bize zarar veremiyordu. Hiç bir düşman ordusu bize galip gelemiyordu. Biz bu duruma düştükten sonra, cihattan kaçış yoktur. Düşmana karşı cihatta Rabbimize itaat ederiz. Çocuklarımızı, hanımlarımızı ve zürriyetimizi almalarına engel oluruz" dediler. Bunlar öyle deyince Şemvîl, Allah'tan bir hükümdar göndermesini istedi. Yüce Allah ona: “Evinde bulunan ve içinde yağ olan boynuza gözle. Eğer bir adam yanına girer de boynuzdaki yağ dışarı sızarsa bu kişi İsrâil oğullarının hükümdarıdır. Onun başına bundan sür ve bunu İsrâil oğullarına hükümdar kıl" buyurdu. Bunun üzerine Şemvîl, yanına gelecek bu adamı beklemeye başladı. Tâlût deri tabaklayan biri idi ve Bünyâmin b. Yâkub kolundandı. Bünyâmin'in kolundan bir peygamber veya bir hükümdar çıkmamıştı. Tâlût kölesiyle beraber kaybolan atını aramaya çıktı ve Şemvîl'in evine uğradı. Köle, Tâlût'a: “Bu Peygamberin yanına girsek de atımızı sorsak. Bize atımızın nerede olduğunu söylese ve hayır duasını alsak" dedi. Tâlût: “Bunu yapmanın bir sakıncası yoktur" karşılığını verdi ve içeri girdiler. Atlarının durumunu anlatırlarken ve hayır dua etmesini isterlerken boynuzdaki yağ dışarı sızdı. Bunun üzerine Şemvîl kalkıp boynuzu aldı ve Tâlût'a: “Başını yaklaştır" dedi. Tâlût başını yaklaştırınca onu başına sürüp: “Sen, Allah'ın, bana isrâil oğullarına hükümdar etmemi emrettiği kişisin" dedi. Tâlût'un ismi Süryânice Şâvile b. Kays b. Ebyâl b. Sirâr b. Yahribe b. Ufeyhe b. Âyise b. Bünyâmîn b. Ya'kûb b. İshâk b. İbrahim'di. Şemvîl, Tâlut'un yanına oturdu. İnsanlar: “Tâlût hükümdar oldu" dedi. İsrâil oğullarının ileri gelenleri peygamberlerine gelip: “Ne oluyor ki peygamberlik veya hükümdarlık olmayan bir evden olan Tâlût bize hükümdar oluyor? Sen de biliyorsun ki peygamberlik ve hükümdarlık Lâvi oğullarının ve Yehûze oğullarınındır" deyince: “Doğrusu Allah size onu seçti, bilgice ve vücutça gücünü artırdı" karşılığını verdi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim başka bir kanalla Vehb b. Münebbih'ten bildiriyor: İsrâil oğulları, Şemvîl'e: “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım" deyince: “Savaşta Allah'ın yardımı size yetti" karşılığını verdi. İsrâil oğulları: “Biz çevremizdekiler tarafından korkutuluyoruz. Etrafında toplanacağımız bir hükümdarımız olsun" dediler. Yüce Allah Şemvîl'e: “Tâlût'u onlara hükümdar kıl ve ona kutsal yağdan sür" diye vahyetti. Tâlût'un babasının eşekleri kaybolmuştu. Babası onları aramak için bir kölesiyle Tâlût'u gönderdi. Şemvîl'in yanına eşekleri sormaya geldiklerinde Şemvîl, Tâlût'a: “Allah seni İsrâil oğullarına hükümdar kıldı" dedi. Tâlût: “Beni mi?" diye sorunca, Şemvîl: “Evet, seni" diye cevap verdi. Tâlût: “Peki benim İsrâil oğulları içinde en itibarsız kolundan olduğumu bilmiyor musun?" diye sorunca, Şemvîl: “Evet, biliyorum" karşılığını verdi. Tâlût: “Peki, bunun kanıtı nedir?" diye sorunca, Şemvîl: “Döneceksin ve babanın eşeklerini bulduğunu göreceksin" dedi. Sonra Tâlût'a o kutsal yağdan sürdü. İsrâil oğullarına: “...Allah size şüphesiz, Talut'u hükümdar olarak gönderdi..."' deyince, İsrâil oğulları: “Biz hükümdarlığa ondan layik iken ve ona malca da bir bolluk verilmemişken bize hükümdar olmaya o nasıl layık olabilir?" dediler. Şemvîl de: “Doğrusu Allah size onu seçti, bilgice ve vücutca gücünü arttırdı" karşılığını verdi.' İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Hani, peygamberlerinden birine, «Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım» demişlerdi..." âyetini açıklarken: “Bu Peygamber Şemel'dir" dedi. Abdurrezzâk'ın bildirdiğine göre Katâde bu âyeti açıklarken: “Bu kişi Yuşa b. Nûn'dur" dedi. İbn Ebî Hâtim'in, Amr b. Murra vasıtasıyla bildirdiğine göre Ebû Ubeyde: “Hani, peygamberlerinden birine, ("Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım" demişlerdi)" âyetini açıklarken: “Bu kişi Şemûl b. Hanne el-Âkir'dir" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî bu âyeti açıklarken şöyle dedi: İsrâil oğulları, hükümdarları Câlut olan Amâlik'le savaşıyordu. Amâlik, İsrâil oğullarına üstün gelerek Tevrât'ı aldılar ve kendilerine cizye koydular. İsrâil oğulları Amâlik'le şavaşmak için Allah'ın kendilerine bir peygamber göndermesini işitiyordu. Kendilerinden peygamber çıkan kol helak olmuş, onlardan geriye sadece hamile bir kadın kalmıştı. Bu bir kız çocuğu doğurur da, İsrâil oğullarının erkek çocuk istiyor olmasını fırsat bilerek, onu bir erkek çocukla değiştirir korkusuyla onu bir eve hapsettiler. Kadın, Allah'ın kendisine bir erkek çocuk ihsan etmesi için dua ediyordu. Sonunda bir erkek çocuğu doğurdu ve adını Şemûn koydu. Çocuk büyüyünce, Tevrât'ı öğrenmesi için onu Beytü'l-Makdis'e yerleştirdi. Bir ihtiyar onun bakımını yüklenip evlatlık olarak aldı. Çocuğun peygamber olma zamanı gelince Allah ona Cibrîl'i gönderdi. O ihtiyarın yanında uyuyordu. İhtiyar da Şemûn'u kimseye emanet etmiyordu. Cibrîl onu ihtiyarın sesiyle çağırınca, çocuk korkarak uyandı ve: “Babacığım beni mi çağırdın?" dedi. Çocuk korkmasın diye ihtiyar "Ben çağırmadım" demek istemedi. Bunun yerine: “Uyu ey çocuğum" dedi. Çocuk geri dönüp uyudu. Cibrîl onu bir daha çağırınca, bir daha ihtiyarın yanına gidip: “Beni mi çağırdın?" diye sordu. İhtiyar: “Git uyu ve üçüncü defa çağırırsam bana cevap verme" dedi. Ancak üçüncü defa Cibrîl çocuğa göründü ve: “Kavmine git, Allah'ın Resûlü olduğun haberini ver. Allah seni onlara peygamber olarak gönderdi" dedi. Çocuk gidip kavmine haber verince, kavmi onu yalanlayarak: “Peygamberlikte acele ettin, yavaş ol, eğer doğru söylüyorsan, Allah yolunda savaşmamız için bize bir hükümdar gönder" dediler. Bunun üzerine Şemûn: “Olabilir ki, savaş size farz kılındığında gitmezsiniz" deyince: “...Memleketimizden ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldığımıza göre niye Allah yolunda savaşmıyalım?" karşılığını verdiler. Şemûn Allah'a dua edince, kendisine İsrâil oğullarına hükümdar olarak gelecek kişinin boyunda bir asa verildi. Şemûn: “Arkadaşınız bu âsa boyunda olacaktır" dedi. Herkes boyunu asayla ölçtü ve kimi asadan daha uzun kimi de daha kısa çıktı. Tâlut eşeğiyle su dağıtan biriydi. Eşeği kaybolunca onu aramak için yola çıkmıştı. Onun boyunu asa ile ölçtüklerinde, boyu asanın uzunluğunda çıktı. Bunun üzerine Peygamberleri onlara: “Allah size şüphesiz, Talut'u hükümdar olarak gönderdi" dedi. Kavim: “Şimdiye kadar bu kadar yalancı olmamıştın. Biz ki hükümdarlık çıkaran koldanız. Oysa o bu hükümdarlık kollarından değil. Ona malca da bir bolluk verilmemişken biz ona nasıl tabi oluruz?" diyerek karşı çıktıklarında, Şemûn: “Doğrusu Allah size onu seçti, bilgice ve vücutça gücünü artırdı" dedi. Kavim: “Eğer doğru söylüyorsan bize bir delil göster" deyince, Şemûn: “...Onun hükümdarlığının alameti, size sandığın gelmesidir..." karşılığını verdi. Sabahladıklarında sandığı (Tabut'u) Tâlut'un avlusunda bulunca, Şemûn'un Peygamberliğine inandılar ve Tâlut'un hükümdarlığını kabul ettiler. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, İkrime'den bildiriyor: “Tâlût içme suyu satan biri idi." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in, Avfî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...bize hükümdar olmağa o nasıl layık olabilir? dediler..." âyeti hakkında şöyle dedi: “Bunu söylemelerinin sebebi şudur: İsrâil oğullarında iki kol vardı. Biri peygamberlik kolu, diğeri de hükümdarlık koluydu. Peygamber ancak peygamber kolundan, yeryüzünde hükümdar olacak kişi de ancak hükümdar kolundan gönderilirdi. Tâlût hükümdar olarak gönderildiği zaman iki koldan da değildi. Yüce Allah: “...Doğrusu Allah size onu seçti...'" buyurdu. Yani onu size hükümdar kıldı. İbn Ebî Hâtim'in, Süddî vasıtasıyla bildirdiğine göre Ebû Mâlik: “Ennâ" kelimesi hakkında: “Nereden, anlamındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in, Süddî vasıtasıyla Ebû Mâlik'ten bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Bilgice ve vücutça gücünü artırdı..." âyetini açıklarken: “Faziletli ve iri cüsseli biriydi. İsrâil oğullarının en uzunu, onun omuz seviyesine gelirdi" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Vehb b. Munebbih: “...Bilgice ve vücutça gücünü artırdı..." âyeti hakkında: “Savaş bilgisi kastedilmiştir" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Vehb: (.....) ifadesini açıklarken: “İsrâil oğullarının en uzunu, onun omuz seviyesine gelirdi" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Allah mülkü dilediğine verir..." âyeti hakkında: “Saltanat kastedilmiştir" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Vehb'e: “Tâlût, peygamber miydi?" diye sorulduğunda: “Hayır, ona vahiy gelmedi" dedi. İshâk b. Bişr, el-Mübteda'da ve İbn Asâkir'in değişik kanallarla bildirdiklerine göre İbn Abbâs: “Musa'dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi (ne yaptılar)? Hani, peygamberlerinden birine..." âyeti hakkında: “Ey Muhammed! İleri gelenler hakkında haber edinmedin mi?" anlamındadır. Buradaki Peygamber de "Eşmavîl'dir" dedi. "...Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım" demişlerdi. O, «Ya üzerinize savaş farz kılındığı hâlde, savaşmayacak olursanız?» demişti. Onlar, "Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz hâlde..." âyeti hakkında ise şöyle dedi: “Amâlik'ler bizi yurdumuzdan çıkardı. O zaman Amâlik'lerin hükümdarı Câlut idi. Bunun üzerine Peygamberleri, Allah'tan kendilerine bir hükümdar göndermesini istedi." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Mûsâ'dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi (ne yaptılar)?..." âyeti hakkında: “Bunlar, Allah'ın: “Kendilerine: «Elinizi savaştan çekin, namaz kılın, zekat verin» denenleri görmedin mi?" diye zikrettiği kişilerdir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: “...Biz hükümdarlığa ondan layık iken..." âyetini açıklarken: “Çünkü o, ne peygamberlik, ne de hükümdarlık kolundandır" dedi. Abd b. Humeyd, Katâde'den bildiriyor: Tâlût hükümdarlık ve peygamberlik kolundan olmadığı halde Allah onu hükümdar olarak seçti. İsrâil oğullarında peygamberlik ve hükümdarlık kolları vardı. Peygamberlik kolu Lâvi'lerin, hükümdarlık kolu da Yahûde'lerindi. Tâlût iki koldan da olmamasına rağmen hükümdar seçilince onu kabul etmediler ve şaşırarak: “...Bize hükümdar olmağa o nasıl layık olabilir?" Peygamberlik veya hükümdarlık kolundan olmadan bize nasıl hükümdar olabilir?" dediler. Abd b. Humeyd, Ebû Ubeyd'den bildiriyor: İsrâil oğullarından bir adamın iki hanımı vardı. Bunlardan birinin çocuğu oluyor, diğerinin olmuyordu. Çocuğu olmayan kişi bu durumdan sıkıldı ve temizlendikten sonra Allah'a dua etmek için mescide gitti. Giderken İsrâil oğullarının hakemiyle karşılaştı. Hakemler İsrâil oğullarının işlerini yönetenlerdi. Hakem ona: “Nereye gidiyorsun?" deyince: “Rabbimden bir ihtiyacım vardır" karşılığını verdi. O da: “Allahım! Onun ihtiyacını gider" diye dua etti. Bunun üzerine kadın Şemvîl'e hamile kaldı. Doğum yaptığı zaman da çocuğu Allah yolunda hizmete adadı. Allah yolunda hizmete adanan çocuk koşacak kadar büyüdüğü zaman mescide hizmet için bırakılırdı. Şemvîl de koşacak kadar büyüyünce mescid ahalisine hizmet etmek için verildi. Şemvîl bir gece çağrılınca, hakeme gitti ve: “Beni mi çağırdın?" diye sordu. Hakem: “Hayır" dedi. İkinci gece yine çağrılınca, Hakeme gidip: “Beni mi çağırdın?" diye sordu. Hakem yine: “Hayır" dedi. Ancak hakem peygamberliğin nasıl geldiğini biliyordu. Hakem, Şemvîl'e: “Dünden önceki gece çağrıldın mı?" diye sorunca, Şemvîl: “Evet" dedi. "Dün çağrıldın mı?" diye sorunca, Şemvîl yine: “Evet" dedi. Bunun üzerine hakem şöyle dedi: “Bu gece de çağrılırsan: «Buyur, emrindeyim! Tüm hayırlar senin elindedir. Doğru yolda olan ancak senin hidayete erdirdiğindir. Ben senin kulunum ve huzurundayım. Bana dilediğin emri ver» de." O gece kendisine vahiy geldi ve hakeme gitti. Hakem: “Bu gece çağrıldın mı?" diye sorunca: “Evet, bana vahiy de geldi" dedi. Hakem: “Sana benim durumumdan bir şey zikredildi mi?" diye sorunca, Şemvîl: “Hayır, ama bana bir şey sorma" dedi. Hakem: “Sana benim durumumdan bir şey zikredildi ki bana haber vermek istemiyorsun" dedi ve durumu kendisine haber verene kadar ısrar edip onu bırakmadı. Bunun üzerine Şemvîl: “Senin helâkın geldi, oğlun senin hükmünde rüşvet aldı" dedi. Hakemin her yönettiği iş bozulur, gönderdiği her ordu da hezimete uğrardı. Hatta bir defasında bir ordu çıkardı ve zafer için kendisinden yardım istemeleri için Tevrât'ı da beraberlerinde gönderdi. Yine hezimete uğradılar. Tevrât'ı da düşman ele geçirdi. Üzgün ve hiddetli bir şekilde minbere çıktı. Düşüp ayağını veya uyluğunu kırdı. Bu da ölümüne sebep oldu. İşte o zaman peygamberlerinden bir peygambere: “...Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım...'" dediler. Bu kişi de Şemvîl b. Hanne el-Âkir'dir. |
﴾ 246 ﴿