250

"(Tâlût'un askerleri) Câlût ve askerleriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler: «Ey Rabbimiz! Özerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.»"

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid şöyle der: Tâlût bir ordunun komutanı idi. Dâvud'un (aleyhisselam) babası, Davud'u (aleyhisselam) bir şeyle kardeşlerine gönderdi. Dâvud (aleyhisselam), Tâlût'a:

“Câlut'u öldürürsem bana ne vereceksin?" deyince:

“Sana malımın üçte birini ve kızımı vereceğim" karşılığını verdi. O, torbayı alıp içine sert taşlardan (beyaz çakmak taşlarından) üç tane koydu. Bir taşın adını İbrâhim, birinin adını İshâk, diğerinin adını da Ya'kûb olarak adlandırdı. Sonra:

“Benim, İbrâhim'in, İshâk'ın ve Yâkub'un ilâhı olan Allah'ın ismiyle" deyip elini torbaya daldırdı. Elini uzattığında İbrâhim diye adlandırdığı taş çıktı. Onu sapanına koydu ve onu Câlut'a fırlattı. Taş, Câlut'un başında paralanınca başından otuzüç parça kopardı ve arkasında bulunan otuz bin kişiyi de öldürdü.

Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Vehb b. Münebbih'ten bildiriyor: Tâlût'la Câlut kaşılaştıklarında, Câlut:

“Benimle teke tek savaşacak kişiyi gönder. Eğer beni öldürürse malım sizindir. Ancak ben onu öldürürsem sizin malınız benim olur" dedi. Dâvûd (aleyhisselam), Tâlût'un yanına getirilince Tâlût, ona, Câlut'u öldürmesi halinde kızını kendisine verip malının tasarrufunu kendisine bırakacağını söyledi ve ona silah vermek istedi. Dâvûd (aleyhisselam) bu silahla savaşmayı istemeyip:

“Eğer Yüce Allah, ona karşı, bana yardım etmeyecekse bu silahın hiçbir faydası olmaz" dedi. Sonra sapanı ve torbasıyla Câlut'un karşısına çıktı. Câlut:

“Benimle savaşacak kişi sen misin?" diye sorunca, Dâvûd (aleyhisselam):

“Evet, benim" karşılığını verdi. Bunun üzerine Câlut:

“Vay haline! Bir köpeğin karşısına çıkar gibi sapan ve taşla mı geldin? Senin etlerini parçalayıp bugün kuşlar ve aslanlara yedireceğim" dedi. Dâvûd (aleyhisselam):

“Sen Allah'ın düşmanısın ve köpeklerden daha hakirsin" cevabını verdikten sonra taş alıp sapanıyla onu iki gözünün arasından vurdu.

Taş onun beynine kadar ulaştı. Câlut feryad edince beraberinde olanlar da kaçıp gitti. Dâvûd da (aleyhisselam) onun başını kesti.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî anlatıyor: Tâlût ırmağı geçtiğinde, Dâvûd'un (aleyhisselam) babası da on üç çocuğuyla beraber onunla geçti. Dâvûd (aleyhisselam) çocuklarının en küçüğüydü. Dâvûd (aleyhisselam) bir gün ona gelip:

“Babacığım! Sapanımla vurduğum her şeyi mutlaka düşürüyorum" dedi. Bunun üzerine babası:

“Müjdeler olsun sana! Yüce Allah sana rızkını sapanında kıldı" karşılığını verdi. Sonra bir başka gün tekrar kendisine gelip:

“Babacığım! Dağlarda bir aslan gördüm ve ona bindim. Onun kulaklarından tuttum, ama o bana bir şey yapmadı" dedi. Babası:

“Müjdeler olsun sana ey oğul! Bu sana Allah'ın verdiği bir hayırdır" karşılığını verdi. Sonra bir başka gün yine gelip:

“Babacığım! Ben dağlar arasında yürürken tesbih ediyorum ve bütün dağlar benimle tesbih ediyor" dedi. Babası yine:

“Müjdeler olsun sana ey oğul! Bu sana Allah'ın verdiği bir hayırdır" karşılığını verdi.

Dâvûd (aleyhisselam) çobanlık yapardı. Babası onu kendisinin ve kardeşlerinin yemeğini getirmesi için geride bırakmıştı. Peygamber, yanında içinde yağ olan bir boynuz ve demir bir elbiseyle geldi. Onları Tâlût'a gönderip:

“Câlut'u öldürecek arkadaşınız bu boynuzu başına koysun ve kaynadığı zaman ondan sürünsün. Ancak o yüzüne akmayacak ve o başında taç gibi olacaktır. Bu elbiseyi giydiğinde de üzerine tam oturacaktır" dedi. Bunun üzerine Tâlût İsrâil oğullarını topladı. Elbiseyi kime denediyse olmadı. İsrâil oğulları dağıldıktan sonra Tâlût, Dâvud'un (aleyhisselam) babasına:

“Burada bulunmayan başka bir oğlun var mıdır?" dedi. Dâvud'un (aleyhisselam) babası:

“Evet, yemeğimizi getiren Dâvud oğlum vardır" karşılığını verdi. Dâvûd (aleyhisselam) yanlarına gelirken yolda üç taşla karşılaştı. Taşlar onunla konuşup:

“Ey Dâvud! Bizi al, bizimle Câlut'u öldürürsün" dediler. Dâvûd (aleyhisselam) o taşları alıp torbasına koydu. Tâlût:

“Câlut'u öldüren kişiye hem kızımı vereceğim, hem de hükümdarlığımda yetkili biri kılacağım" demişti. Dâvûd (aleyhisselam) geldiğinde boynuzu başına koydular, kaynayınca da ondan süründü. Elbiseyi giyindiğinde de ona tam uydu. Dâvûd (aleyhisselam) hastalıklı ve sarı idi. O elbiseyi kim giydiyse ona bol geldi. Ancak Dâvûd (aleyhisselam) giydiğinde zırh çatırdıyarak ona uyacak hale geldi. Sonra Câlut'un üstüne yürüdü.

Câlut insanların en irisi ve en güçlüsüydü. Dâvûd'a (aleyhisselam) baktığında içine korku düştü ve:

“Ey çocuk! Geri dön, sana acıyor ve öldürmek istemiyorum" dedi. Dâvûd (aleyhisselam):

“Hayır, ben seni öldüreceğim" karşılığını verdi ve taşlan çıkarıp sapanına koydu. Her taş koyuşunda adlandırarak:

“Bu atam İbrâhîm'in ismiyle, bu atam İshâk'ın ismiyle, bu da atam İsrâil'in ismiyle" dedi. Sonra sapanını çevirmeye başlayınca taşlar tek bir taş oldular. Onu iki gözünün arasından vurdu ve başını delerek öldürdü. Taş onu delip çıktıktan sonra kime değdiyse onu da öldürdü. Bunun üzerine kalanlar da kaçıp gittiler. Dâvûd (aleyhisselam) Câlut'u Öldürünce Tâlût, Dâvûd'u (aleyhisselam) kızıyla evlendirdi. Hükümdarlığında da yetki sahibi kıldı. İnsanların Dâvûd'u (aleyhisselam) sevdiğini görünce, Tâlût onu kıskandı ve öldürmek istedi. Dâvûd (aleyhisselam) bunu hissetti ve yatağına içki dolu bir tulum koydu ve üstünü örttü. Tâlût, Dâvûd'un (aleyhisselam) yatak odasına girdiğinde, Dâvûd (aleyhisselam) kaçıp gitmişti. Tâlût tuluma bir darbe vurup onu deldi ve tulumun içindeki içki akmaya başladı. Bunun üzerine Tâlût:

“Allah, Dâvûd'a (aleyhisselam) merhamet etsin, onun başlıca içeçeceği içkiydi" dedi. Sonra Dâvûd (aleyhisselam) ikinci gece, Tâlût uyurken yanına geldi. Başının yanına iki ok, ayaklarının yanına sağına ve soluna ikişer ok koydu. Tâlût uyandığı zaman oklara baktı ve okları Dâvûd'un (aleyhisselam) koyduğunu anladı. Bunun üzerine:

“Allah, Dâvûd'a (aleyhisselam) merhamet etsin, o benden daha hayırlıdır. Ben onu öldürme fırsatını bulunca geri durmadım. O ise böyle bir imkanı olduğu halde benim öldürmedi" dedi.

Günün birinde Tâlût atına binmiş çölde giderken Dâvûd'u (aleyhisselam) yürürken gördü ve:

“Bugün Dâvud'u öldüreceğim" dedi. Dâvûd (aleyhisselam) koştuğunda ona kimse yetişemezdi. Tâlût onun izinden gitti. O daha da hızlanarak bir mağaraya girdi. Yüce Allah'ın vahyi ile örümcek mağaranın kapısına ağını işleyip yuvasını yaptı. Tâlût mağaraya gelince örümceğe baktı ve:

“Eğer içeri girmiş olsaydı örümceğin ağı bozulurdu" dedi ve bırakıp gitti. Tâlût'un öldürülmesinden sonra Dâvud (aleyhisselam) onun malını aldı ve Yüce Allah onu peygamber olarak seçti. "...Allah Davud'a hükümranlık ve hikmet verdi..." buyruğunda hikmet, peygamberlik demektir. Yüce Allah ona Şemûn'un peygamberliğini ve Tâlût'un hükümdarlığını verdi.

İbnu'l-Münzir, İbn İshâk ve İbn Asâkir, Mekhûl'dan bildiriyor: Kitap ehlinden olanların söylediğine göre İsrâil oğulları Dâvud'un (aleyhisselam) yanına gidince Tâlût onu (kıskanarak) öldürmek istedi. Ancak bunu başaramayınca Tâlût hatasını anladı ve o günahtan sıyrılıp tövbe etmek istedi. Onun ismiyle dua edilen ismi bilen ihtiyar kadının yanına gitti. Ona:

“Ben bir günah işledim, onun kefaretini de bana ancak Yesa' haber verir. Allah'a, onu geri diriltmesi için dua etmeye benimle mezarına gider misin?" deyince, kadın:

“Olur giderim" karşılığını verdi. Kadınla beraber onun mezarına gittiler. Kadın iki rekat namaz kıldıktan sonra dua etti. Yesa' çıkıp:

“Senin günahının kefâreti, sizden hiç kimse kalmayana kadar kendi nefsinle ve ailenle savaşmandır" dedi ve yerine geri döndü. Tâlût da, kendisi ve ev halkı helak olana kadar cihad ettiler. İsrâil oğulları Dâvud'un yanına toplandılar. Bunun üzerine Yüce Allah ona vahiy indirdi ve demircilik sanatını öğretip demiri ona yumuşattı. Kuşlara ve dağlara o tesbih ettiği zaman, kendilerinin de tesbih etmelerini emretti. Hiç kimseye de onun sesi gibi bir ses vermedi. Zebûr'u okuduğu zaman yırtıcı hayvanlar yanına yaklaşırlardı ve onların boyunlarını okşardı. Şeytanlar zurnalarını ve udlarını onun güzel nağmelerinden esinlenerek yapmışlardır.

250 ﴿