255"Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Hay'dır, Kayyûm'dur. O'nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O'nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O'na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür." Ahmed, Müslim, Ebû Dâvud, İbnu'd-Durays, Hâkim ve Herevî, Fedâil'de bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ubey b. Ka'b'a: “Allah'ın Kitâbı'nda en değerli âyet hangisidir?" diye sorunca, Ka'b: “Âyetu'l-Kürsî" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “İlim sana mübarek olsun ey Ebu'l-Münzir! Canım elinde olana yemin olsun ki bu âyetin dili ve dudakları vardır. O Arş'ın ayağı dibinde Allah'ı takdis eder" buyurdu. Nesâî, Ebû Ya'lâ, İbn Hibbân, el-Azame'de Ebu'ş-Şeyh, Taberânî, Hâkim, Ebû Nuaym, Delâil'de Beyhakî, Ubey b. Ka'b'dan bildiriyor: Benim bir hurma harmanım vardı ve onu bekliyordum. Hurmanın eksildiğini görünce bir gece nöbet tuttum. Bir atın üstünde ergenlik çağına girmiş bir çocuğa benzeyen birini gördüm. Ona selam verince selamımı aldı. Ona: “Sen kimsin? İn misin cin misin?" dedim. O: “Ben cinim" karşılığını verdi. Ona: “Elini ver" dediğimde, elini uzattı. Elinin bir köpek eli, saçının da köpek kılı gibi olduğunu görünce: “Cinler âlemi öyle midir?" diye sordum. O: “Cinler aralarında benden daha kıllı birinin olmadığını bilirler" dedi. Ona: “Bunu niye yapıyorsun?" diye sorduğumda: “Senin sadaka vermeyi sevdiğini söylediler. Biz de senin yemeğinden nasiplenmek istedik" cevabını verdi. Ona: “Bizi sizden ne korur?" diye sorduğumda: “Bakara Sûresi'nde bulunan Âyetu'l- Kürsî sizi bizden korur. Kişi onu akşamladığı zaman okursa sabaha kadar, sabahladığı zaman da okursa akşama kadar bizden korunmuş olur" dedi. Sabahlayıp durumu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) anlattığımda: “Pis herif doğru söylemiş" buyurdu. Târih'te Buhârî ve Taberânî, güvenilir kişiler isnâdı ile el-Ma'rife'de Ebû Nuaym, İbnu'l-Eska' el-Bekrî'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) muhâcirlerin bulunduğu suffeye gelince bir kişi: “Kur'ân'da en değerli âyet hangisidir?" diye sordu. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Hay'dır, Kayyûm'dur. O'nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku..." âyetini sonuna kadar okudu. Ahmed, İbnu'd-Durays ve Fedâil'de Herevî, Enes'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbından birine: “Sen evlendin mi?" diye sorunca: “Hayır, evlenmedim ve evlenecek maddi durumum da yok" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ezberinde İhlas Sûresi yok mu?" diye sorunca, adam: “Evet, var" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “O, Kur'ân'ın dörtte biridir" buyurdu ve: “Peki, ezberinde Kâfirûn Sûresi yok mu?" diye sordu. Adam yine: “Evet, var" deyince: “O, Kur'ân'ın dörtte biridir" buyurdu ve: “Peki, ezberinde Zilzâl sûresi yok mu?" diye sordu. Adam: “Evet, var" diye cevap verdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “O Kur'ân'ın dörtte biridir" buyurdu ve "Peki, ezberinde Nasr Sûresi yok mu?" diye sordu. Adam: “Evet, var" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “O Kur'ân'ın dörtte biridir" buyurdu ve: “Peki, ezberinde Âyetu'l-Kürsî yok mu?" diye sordu. Adam: “Evet, var" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “O da Kur'ân'ın dörtte biridir, evlen" buyurdu. Beyhakî'nin, Şuabu'l-İmân'da Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Her farz namaz sonunda Âyetu'l-Kürsî'yi okuyan kişi, diğer namaza kadar koruma altına alınır. Bu âyeti her farz namazdan sonra okumaya ancak peygamber, sıddîk veya şehid olanlar devam eder. " Hatîb el-Bağdâdî, Târih'te, Enes'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kur'ân'ın en değerli âyeti hangisidir, biliyor musunuz?" diye sorunca: “Allah ve Resûlü daha iyi bilir" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) cevaben: “Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Hay'dır, Kayyûm'dur..." âyetini sonuna kadar okudu. Taberânî'nin hasen isnâdla Hasan b. Ali'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Her farz namaz sonunda Ayetu'l-Kürsî'yi okuyan kişi, diğer namaza kadar Allah'ın koruması altında olur." Ebu'l-Hasan Muhammed b. Ahmed b. Şemûn el-Vâizi, Âmâlî'de ve İbnu'n- Neccâr, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: Adamın biri Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip evindeki malının eksilip bereketsiz olduğunu söyleyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ayetu'l-Kürsî'yi neden okumazsın? O hangi yemek ve katığa okunursa Yüce Allah mutlaka o yemeği ve katığı bereketli kılıp çoğaltır" buyurdu. Dârimî, Eyfa' b. Abd el-Kilâî'den bildiriyor: Adamın biri: “Yâ Resûlallah! Kur'ân'da en değerli âyet hangisidir?" diye sorunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Âyetu'l-Kürsî'dir" buyurdu. Adam: “Allah'ın Kitâbı'ndan hangi âyetin sana ve ümmetine gerçekleşmesini istersin" deyince de: “Bakara Sûresi'nin sonunu isterim. Çünkü o Allah'ın Arş'ı altında rahmet hazinesi olup, mutlaka dünya ve âhiretteki bütün hayırları kapsar" buyurdu. İbnu'n-Neccâr'ın Târih Bağdâd'da İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Her farz namaz sonunda Ayetu'l- Kürsî'yi okuyan kişiye Yüce Allah, şükredenlerin kalbini, sıddîklerin amelini, tövbe edenlerin ecrini verip, sağını üzerine rahmet olarak açar. Cennete girmesine engel olan tek şey ölümdür, ancak öldüğü gibi cennete girer." Beyhakî, Şuabu'l-İmân'da, Muhammed b. ed-Dav'î b. es-Salsâli b. ed- Delehmes vasıtasıyla babasından, o da dedesinden naklen Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu bildirir: “Her farz namazdan sonra Ayetu'l- Kürsî'yi okuyan kişinin Cennete girmesine engel olan tek şey ölümdür, ancak öldüğü gibi cennete girer. " Saîd b. Mansûr, İbnu'l-Münzir, İbnu'd-Durays, Taberânî, Fedâil'de Herevî, ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: “Allah'ın Kitâbı'nda en değerli âyet, Âyetu'l-Kürsî'dir." Ebû Ubeyd, İbnu'd-Durays ve Muhammed b. Nasr, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: “Yüce Allah ne gök, ne yer, ne Cennet, ne de Cehennem, Bakara Sûresi'ndeki Âyetu'l-Kürsî'den daha değerli bir şey yaratmadı." Saîd b. Mansûr, İbnu'd-Durays ve Beyhakî, el-Esmâ ve's-Sıfât'da, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: “Ne gök, ne yer, ne düzlük, ne de dağ, Âyetu'l- Kürsî'den daha değerli değildir." Fedâil'de Ebû Ubeyd, Dârimî, Taberânî, Delâilu'n-Nübüvve'de Ebû Nuaym ve Beyhakî, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: İnsanlardan bir adam çıkıp cinlerden biriyle karşılaşınca, cin ona: “Benimle güreşir misin? Eğer beni yıkarsan sana bir âyet öğreteceğim ve o âyeti okuduğunda evine şeytan girmeyecektir" dedi. Adam cinle güreşti ve onu yere çaldı. Bunun üzerine cin: “Âyetu'l- Kürsî'yi oku. Her kim evine girerken onu okursa, mutlaka şeytan o evden osuran eşek gibi çıkar" dedi. İbn Mes'ûd'a: “Bu kişi Ömer miydi?" denilince: “Ömer'den başka kim olabilir" karşılığını verdi. Mehâmilî, Fevâid'de, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: Adamın biri: “Ey Allah'ın Resûlü! Bana Allah'ın kendisiyle fayda sağlayacağı bir şey öğret" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ayetu'l-Kürsî'yi oku. O seni, çocuklarını ve evini korur. Hatta evinin etrafındaki evleri bile korur" buyurdu. İbn Merdûye, el-Elkâb'da eş-Şîrâzî ve Fedâil'de Herevî, İbn Ömer'den bildiriyor: Bir gün Ömer b. el-Hattâb insanların karşısına çıkıp: “Kim bana Kur'ân'daki en değerli, en âdil, en korkutucu ve en fazla ümit verici âyetleri söyleyecek?" deyince, topluluktan bir ses çıkmadı. Bunun üzerine İbn Mes'ûd şöyle dedi: “Tam bilen adama denk geldin. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: «Kur'ân'ın en değerli âyeti Âyetu'l-Kürsî'dir. En âdil âyeti: «Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutasınız diye size öğüt verir»' âyetidir. Kur'ân'da en korkutucu âyet ise: “Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür" âyetidir. En fazla ümit veren âyet de: «De ki: Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir»âyetidir. " İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Bakara Sûresi'nin sonunu veya Âyetu'l-Kürsî'yi okuduğu zaman tebessüm edip: “Bunlar Rahmân'ın Arş'ı altındaki hazinelerdendir" buyururdu. "Bu, sizin kuruntularınıza ve Kitap ehlinin kuruntularına göre değildir. Kim fenalık yaparsa cezasını görür, kendisine Allah'tan başka ne dost ve ne de yardımcı bulur" âyetini okuduğu zaman da istirca edip sakinleşirdi. İbnu'd-Durays, Muhammed b. Nasr ve Fedâil'de Herevî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Yüce Allah ne gök, ne yer, ne Cennet, ne de Cehennem, Bakara Sûresi'nden daha değerli bir şey yaratmadı. Bu sûre de en değerli âyet Âyetu'l-Kürsî'dir. İbn Ebî Şeybe, Ebû Ya'lâ, İbnu'l-Münzir ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Abdurrahman b. Avf evine girdiği zaman evin köşelerinde Âyetu'l-Kürsî'yi okurdu. İbnu'l-Enbârî, Mesâhifte ve Beyhakî'nin, Şuab'da bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: “Kur'ân âyetlerinin efendisi Âyetu'l-Kürsî'dir" dedi. Beyhakî'nin Şuab'da Ali b. Ebî Tâlib'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Her farz namazdan sonra Âyetu'l-Kürsî'yi okuyan kişinin Cennete girmesine engel olan tek şey ölümdür. Kim de uyuyacağı zaman onu okursa, Allah onun ve komşusunun evini koruması altına alır." Ebû Ubeyd, İbn Ebî Şeybe, Dârimî, Muhammed b. Nasr ve İbnu'd-Durays, Ali'den bildiriyor: İslam üzere doğan veya aklı baliğ olup da İslam'ı bilen bir adamın her gece Âyetu'l-Kürsî'yi okuması gerekir. Onun değerini bir bilseniz. O Peygamberinize (sallallahü aleyhi ve sellem) Arş'ın altındaki hazineden verildi. Ondan önce de hiçbir peygambere verilmedi. Hiçbir gece onu üç defa okumadan bir yerde gecelemedim. Yatsı namazının son iki rekatında, vitir namazında ve uyuyacağım zaman onu okurum." Ebû Ubeyd, Abdullah b. Rebah'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ubey b. Ka'b'a: “Ebu'l-Münzir! Kur'ân'da en değerli âyet hangisidir?" dîye sorunca: “Allah ve Resûlü daha iyi bilir" karşılığını verdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir daha: “Ebu'l-Münzir! Kur'ân'da en değerli âyet hangisidir?" diye sorunca, yine: “Allah ve Resûlü daha iyi bilir" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) tekrar: “Ebu'l-Münzir! Kur'ân'da en değerli âyet hangisidir?" diye sorunca bir daha: “Allah ve Resûlü daha iyi bilir" karşılığını verdi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Âyetu'l-Kürsî'dir" dedi göğsüne vurarak: “Ebu'l- Münzir! İlim sana mübarek olsun" buyurdu. İbn Râhûye, Müsned'de, Avf b. Mâlik'ten bildiriyor: Ebû Zer, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına oturup: “Ey Allah'ın Resûlü! Yüce Allah'ın sana indirmiş olduğu en değerli âyet hangisidir?" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Âyetu'l-Kürsî'dir" buyurdu. Mekâyidu'ş-Şeytân'da İbn Ebi'd-Dünyâ, Muhammed b. Nasr, Taberânî, Hâkim, Delâil'de Ebû Nuaym ve Delâil'de Beyhakî, Muâz b. Cebel'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zekat hurmalarını bana teslim etti, ben de onları bana ait bir odaya koydum. Ancak onların her gün eksildiğini farkettim. Durumu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) şikayet ettiğimde: “Bu şeytanın işidir, onu bekle" buyurdu. Bir gece onu bekledim. Gecenin bir kısmı geçmişti ki şeytan fil görünümünde geldi. Kapıya ulaştığında başka bir suretle kapı aralığından içeri girdi. Hurmanın yanına yaklaştı ve alıp yemeye başladı. Bunun üzerine elbisemi çektim ve onu yakalayıp: “Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) onun Resûlü olduğuna şehadet ederim. Ey Allah'ın düşmanı! Bunlarda başkalarının senden daha fazla hakkı varken sen gelip zekat hurmalarına hücum ettin. Seni Allah'ın Resûlüne çıkarayım da rezil etsin" dedim. O da bunu bir daha tekrarlamayacağına dair söz verdi. İkinci gün Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gittiğimde: “Esirin ne yaptı?" diye sordu. Ben: “Bunu bir daha tekrarlamayacağına dair söz verdi" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Onu bekle, çünkü bir daha gelecek" buyurdu. Diğer gece yine onu bekledim ve yine bir önceki gece gibi geldi. Onu yakaladığımda yine bana aynı şeyleri tekrarlardı, yine onu bıraktım. İkinci gün Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip durumu haber verdiğimde: “Onu bekle, çünkü bir daha gelecek" buyurdu. Üçüncü gece de onu bekledim. O yine aynı şeyi tekrarladı, ben de onu yakalayıp: “Ey Allah'ın düşmanı! Bana iki defa söz verdin bu da üçüncüsüdür" dedim. O: “Benim çocuklarım vardır. Ben Nusaybin'den geldim. Eğer başka bir şey bulsaydım buraya gelmezdim. Biz bu şehirde yerleşmiştik. Arkadaşınızın gönderildiği ve bu iki âyet indiği zaman bu şehirden kaçtık ve Nusaybin'e gittik. Bu âyetleri okuyan kişinin evine kesinlikle şeytan üç gün girmez. Eğer beni bırakırsan sana bu âyetleri söylerim" dedi. Ben de: “Tamam" karşılığını verdim. Şeytan: “Bunlar Âyetu'l- Kürsî ve Bakara sûresinin son iki âyetidir" dedi. Bunun üzerine onu bıraktım. İkinci gün Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) durumu haber verince: “Habis yalancıdır, ancak doğru söylemiş" buyurdu. Bu olanlardan sonra bunları okumaya başladım ve bir daha (hurmaların) eksildiğini görmedim. Taberânî, Sünen'de, İbn Abbâs'tan bildiriyor: (.....) Burada, Allah'ın hiçbir ortağı olmadığı, ondan başka tapılan her şeyin yaratıklarından olduğu, bu yaratığın hiç kimseye bir fayda veya zarar veremeyip, hayat, rızık ve tekrar diriltme gücüne sahib olmadığı kastedilmektedir. (.....) Burada, Yüce Allah'ın ölümsüz olduğu kastedilmektedir, (.....) Burada, Yüce Allah'ın eskimemesi kastedilmektedir. (.....) Burada, Yüce Allah'ı uyuklama veya uyku tutmayacağı kastedilmektedir. (.....) Burada, "...Onlar Allah'ın hoşnut olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler..." âyetinde buyurduğu gibi, ondan izinsiz meleklerin şefaat/aracılık edemeyeceği kastedilmektedir, (.....) Burada, yeryüzüyle gökyüzü arasında yaptıkları ve yapacaklarını bilmesi kastedilmektedir. (.....) Burada, gökyüzünde olanları bilmesi kastedilmektedir. (.....) Burada, o'nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey bilinmeyeceği kastedilmektedir. (.....) Burada, Kürsî'nin, yedi kat gökyüzü ve yedi kat yeryüzünden daha yüce olduğu kastedilmektedir, (.....) Burada, yeryüzü ve gökyüzünü gözetmenin ona güç gelmeyeceği kastedilmektedir, (.....) Burada, ondan daha ulu, daha yüce, daha azîz, daha celîl ve daha cömert kimsenin olmadığı kastedilmektedir. Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de, Ebî Vecze Yezîd b. Ubeyd es-Sülemî'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Tebuk savaşından geri döndüğü zaman, yanına Fezâre oğullarından bir grup gelip: “Ey Allah'ın Resûlü! Rabbinin bize nimet vermesi için dua et. Rabbinden bize şefaat dile, Rabbin de sana şefaat dilesin" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Vay sana! Ben size Rabbimden şefaat dileyeceğim de, Rabbimiz kimden şefaat dileyecek? Ondan başka ilah yoktur ve o yücedir. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. Gökler Allah'ın azametinden ve yüceliğinden yeni semerin gıcırtısı gibi gıcırdar" buyurdu. Mekâyidu'ş-Şeytân'da İbn Ebi'd-Dünyâ, Muhammed b. Nasr, Taberânî ve Delâil'de Ebû Nuaym, Ebû Useyd es-Sâidî'den bildiriyor: Bahçemdeki hurmaları topladım ve bir odaya koydum. Ancak odaya ara sıra gelip de hurmaları çalan ve zarar veren bir ğûl vardı. Bu durumu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) şikayet ettiğimde: “Ey Ebû Useyd! O şeytandır. Onun geldiğini gördüğünde: «Allah'ın ismiyle, Resûlulla'ha icabet et» de" buyurdu. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) dediği gibi yapınca, ğûl(yabani): “Ey Ebû Useyd! Beni Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem), yanına götürme! Allah'ın huzurunda evine bir daha gelmeyeceğime ve hurmalarını çalmayacağıma dair sana söz veriyorum. Buna karşılık sana, kendisini evine ve kaplarına okuduğun zaman, evine şeytan gelmeyecek ve kaplarının kapağı açılmayacak bir âyet söyleyeceğim" dedi. Ben razı olunca da: “Bu âyet Âyetu'l-Kürsî'dir" dedi. Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip durumu anlattığımda: “O yalancıdır, ancak doğru söylemiş" buyurdu. Nesâî, Müsned'de Rûyânî, İbn Hibbân, Dârakutnî, Taberânî ve İbn Merdûye'nin Ebû Umâme'den bildirdiğine göre, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Her farz namazdan sonra Âyetu'l-Kürsî'yi okuyan kişinin Cennete girmesine engel olan tek şey ölümdür." ed-Duâ'da İbn Ebi'd-Dünyâ, Taberânî, İbn Merdûye, Fedâil'de Herevî, el- Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî, Ebû Umâme'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kendisiyle duanın kabul edileceği İsm-i A'zam üç sûrededir. Bunlar Bakara, Âl-i İmrân ve Tâ-hâ sûreleridir" buyurdu. Ebû Umâme der ki: Baktığımda Bakara sûresinde Âyetu'l-Kürsî diye bilinen: “Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Hay'dır, Kayyum'dur..." âyetini buldum. Âl-i İmrân'da yine: “Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Hay'dır, Kayyum'dur ..." âyetini buldum. Tâ-hâ Suresi'nde ise: “(Artık bütün) Yüzler, diri, kaim olanın önünde eğik durmuştur..." âyetini buldum. Hâkim, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Eyyûb'un yanında bir odada misafir olmuştu. Ebû Eyyûb'un yemeği de kilerde bir sepetin içindeydi. Sürekli bir kedi bacadan kilere girip sepetten yemeği alıyordu. Bu durumu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) şikâyette bulununca: “Bu ğûl'dur. O bir daha geldiğinde: «Resûlullah, Allah'ın ismiyle yerinden kıpırdamamanı emretti» de" buyurdu. Kedi bir daha geldiğinde, Ebû Ebî Eyyûb: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Allah'ın ismiyle yerinden kıpırdamamanı emretti" dedi. Cûl: “Ey Ebû Eyyûb! Bu seferlik beni affet. Vallahi bir daha gelmeyeceğim" deyince, onu affetti. Ğûl: “Gece ve gündüz bu günden sonra şeytanın evine gelmemesi için sana bazı sözler öğreteyim mi?" diye sorunca, Ebû Eyyûb: “Olur, öğret" karşılığını verdi. Ğûl de "Âyetu'l-Kürsî'yi oku" dedi. Ebû Eyyûb, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip bu durumu haber verince: “O yalancıdır, fakat doğru söylemiş" buyurdu. İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Tirmizî, İbn Ebi'd-Dünyâ, Mekâyidu'ş-Şeytân'da, el- Azame'de Ebu'ş-Şeyh, Taberânî, Hâkim, Delâil'de Ebû Nuaym, Ebû Eyyûb'tan bildiriyor: Onun bir hurma deposu vardı. Ğûl gelip depodan bir şeyler alıyordu. Onu Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) şikâyette bulununca: “Onu bir daha gördüğünde: «Allah'ın ismiyle Resûlullah'a icabet et» de" buyurdu. Ğûl geldiğinde ona Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) dediğini söyledi ve onu yakaladı. Ğûl: “Bir daha gelmeyeceğim" deyince onu serbest bırakıp Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanina geldi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Esirin ne yaptı?" diye sorunca, Ebû Eyyûb: “Bir daha gelmeyeceğini söyledi ve onu serbest bıraktım" karşılığını verdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “O bir daha gelecek" buyurdu. Ebû Eyyûb onu iki veya üç defa daha yakaladı. Her seferinde: “Bir daha gelmeyeceğim" diyor, o da Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelince: “Esirin ne yaptı?" diye soruyordu. Ebû Eyyûb: “Bir daha gelmeyeceğim" dediğini söylüyor, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: “O bir daha gelecek" diyordu. Yine onu yakaladığında: “Beni bırakırsan sana bir şey öğreteceğim ve sana bir şey yaklaşmayacak. Âyetu'l-Kürsî'yi oku" dedi. Ebû Eyyûb onu bırakıp Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gitti ve durumu haber verdi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “O yalancıdır, fakat doğru söylemiş" buyurdu. Ahmed, İbnu'd-Durays, Hâkim ve Beyhakî, Şuabu'l-İmân'da, Ebû Zer'den bildiriyor: “Ey Allah'ın Resûlü! Sana inen en değerli âyet hangi âyettir?" dediğimde: “Âyetu'l-Kürsî'dir" buyurdu. İbnu's-Sünnî'nin Ebû Katâde'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Kim sıkıntılı anında Âyetu'l-Kürsî'yi ve Bakara Sûresi'nin son iki âyetini okursa Yüce Allah o kişiye yardımcı olur." İbn Merdûye, Ebû Mûsa el-Eş'arî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Yüce Allah, Mûsa b. İmrân'a şöyle vahyetti: «Her farz namazın ardından Âyetu'l-Kürsî'yi oku. Onu her farz namazdan sonra okuyan kişiye, şükredenlerin kalbini, zikredenlerin dilini, peygamberlerin ecrini, sıddîklerin amellerini veririm. Buna (her namazdan sonra) ancak peygamber, sıddîk veya kalbini imanla imtihan ettiğim kul veya Allah yolunda ölmesini istediğim kişi devam eder.»" İbn Kesîr: “Bu çok münker bir hadistir" dedi. Ahmed ve Taberânî, Ebû Umâme'den bildirir: “Ey Allah'ın Resûlü! Sana inen en değerli âyet hangi âyettir?" dediğimde: “Âyetu'l-Kürsî'dir" buyurdu. İbnu's-Sünnî, Amelü'l-Yevm ve'l-Leyle'de , Ali b. el-Hüseyn vasıtasıyla babasından, o da annesi Fâtıma'dan bildiriyor: Doğumum yaklaştığında, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ümmü Seleme'ye ve Zeyneb binti Cahş'a, yanıma gelip Âyetu'l-Kürsî'yi ve: “Gerçekten sizin Rabbiniz, yeri ve gökleri altı günde yaratan, sonra Arş'a istiva eden Tanrı'dır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, güneşe, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, buyruk da (yalnızca) O'nundur. Âlemlerin rabbi olan Tanrı ne yücedir.'" âyetini okumalarını emretti. Ayrıca Muavvizeteyn'i de okumalarını emretti. Deylemî, Ali b. Ebî Tâlib'ten bildiriyor: Aklı baliğ olup da İslam'ı bilen bir adamın Âyetu'l-Kürsî'yi okumadan geceyi geçireceğini düşünmüyorum. Eğer onda neler olduğunu bilseydiniz hiçbir durumda onu okumayı bırakmazdınız. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Âyetu'l-Kürsî, Arş'ın altındaki hazineden verildi. Benden önce de hiçbir peygambere verilmedi" buyurdu. Bunu Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) işittikten sonra onu okumadan hiçbir gece geçirmiş değilim. Taberânî, Ebû Eyyûb el-Ensârî'den bildiriyor: Benim bir hurma depom vardı. Hurmanın eksildiğini farkettim ve bu durumu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) haber verdim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yarın orada bir kedi göreceksin. Ona: «Resûlullah'a icabet et» de" buyurdu. İkinci gün orada bir kedi gördüm ve ona: “Resûlullah'a icabet et" dedim. O anda görünümü yaşlı bir kadına döndü ve: “Allah rızası için beni bırak bir daha gelmeyeceğim" dedi. Onu bıraktım ve Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gittim. Bana: “Adam ne yaptı?" deyince, durumu kendisine anlattım. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yalan söyledi, o geri gelecek. Ona: «Resûlullah'a icabet et» de" buyurdu. Onu yakalayıp aynı şeyi dediğimde yine yaşlı bir kadına dönüp: “Ey Ebû Eyyûb! Allah rızası için beni bırak, bir daha gelmeyeceğim" dedi. Yine onu bıraktım ve Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gittim. Bana daha önce demiş olduğu şeyi söyledi. Ben de aynısını ona (kediye) söyledim. Üçüncü defasında: “Ey Ebû Eyyûb! Allah rızası için beni bırak. Sana bir şey öğreteceğim. Şeytan bunu işittiği eve girmez" dedi. Ona: “Bu nedir?" diye sorduğumda: “Âyetu'l-Kürsî'dir. Bunu işiten şeytan mutlaka orayı terk edip gider" karşılığını verdi. Bunu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) söylediğimde: “O yalancıdır, fakat doğru söylemiş" buyurdu. Taberânî, Ebû Eyyûb'tan bildiriyor: Bir cin yakalamıştım. Bana: “Beni bırakırsan sana bir şey öğretirim ve bununla sana bizden kimse zarar veremez" dedi. Ona: “Nedir?" dediğimde: “Âyetu'l-Kürsî'dir" karşılığını verdi. Bunu Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) söylediğimde: “O yalancıdır, fakat doğru söylemiş" buyurdu. Taberânî, Ebû Eyyûb'dan bildiriyor: Evin erzağıyla ilgili cinler tarafından sıkıntı yaşıyordum. Durumu Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) şikâyette bulundum. Bizim evde bir kilerimiz vardı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Orayı gözle, eğer bir şey görürsen, ona: «Alçak! Resûlullah seni çağırmakta» de" buyurdu. Onu yakaladım ve: “Alçak! Resûlullah seni çağırmakta" dedim. Onu alıp Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) götüreceğimi görünce boyun eğerek: “Bir daha gelmeyeceğim" dedi, ben de onu bıraktım. Sabahlayıp Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gittiğimde: “Esirin ne yaptı?" diye sordu. Olup biteni kendisine haber verdiğimde: “O geri gelecektir" buyurdu. Bunu üç defa tekrarladım. Her defasında onu yakalayıp bırakıyordum ve olanları Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bildiriyordum. Üçüncü defasında: “Sen burayı bırakacak değilsin. Seni Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) götüreceğim!" dediğimde, yemin edip boyun eğerek: “Sana, söylediğin geceden sonra ne cinlerin, ne de hırsızların yaklaşamayacağı bir şey öğreteceğim. Âyetu'l- Kürsî'yi oku" karşılığını verdi. Bunun üzerine onu bıraktım ve Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gittim. Bana: “Esirin ne yaptı?" diye sorduğunda: “Ey Allah'ın Resûlü! Bana yemin edip boyun eğdi. Ben de ona acıdım. Ayrıca bana, söylediğimde ne cinlerin, ne de hırsızların yaklaşamayacağı bir şey söyledi" dedim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yalancı da olsa doğru söylemiş" buyurdu. Buhârî, İbnu'd-Durays, Nesâî, İbn Merdûye ve Delâil'de Ebû Nuaym, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni Ramazan ayı zekâtını korumakla görevlendirmişti. Biri geldi ve zekat mallarından almaya başladı. Ona: “Seni Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) götüreceğim" dediğimde: “Benim çocuklarım vardır ve çok muhtaç biriyim" karşılığını verdi. Ben de onu bıraktım. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: “Ey Ebû Hureyre! Dün esirin ne yaptı?" diye sorunca: “Ey Allah'ın Resûlü! Çocukları bulunduğunu ve çok ihtiyacı olduğunu söyleyince ona acıyıp bıraktım" dedim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “O yalan söyledi ve geri dönecek" buyurdu. Ben de döneceğini anladım ve onu beklemeye başladım. Yine gelip yemekten almaya başlayınca onu yakaladım ve: “Seni Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) götüreceğim" dedim. Yine: “Beni bırak, benim çocuklarım var ve muhtaç biriyim" karşılığını verdi. Bir daha ona acıyıp bıraktım. Sabahladığımda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: “Esirin ne yaptı?" diye sordu. Ben: “Ey Allah'ın Resûlü! Çocukları bulunduğunu ve çok ihtiyacı olduğunu söyleyince ona acıyıp bıraktım" dedim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yine: “O yalan söyledi ve geri dönecek" buyurdu.. Üçüncü gece onu bekledim. O yine gelip yiyecek almaya başlayınca onu yakaladım ve: “Seni Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) götüreceğim. Bu üçüncü oluyor. Gelmeyeceğini söylüyor, sonra yine geliyorsun" dedim. Bu defa: “Beni bırakırsan sana sayesinde Allah'ın fayda sağlayacağı kelimeler öğreteceğim" dedi. "Bunlar nedir?" diye sorduğumda: “Uyumak için yatağına vardığında Âyetu'l-Kürsî'yi oku. Sabahlayana kadar Allah tarafından korunursun ve şeytan sana yaklaşamaz" dedi. Bunu duyan Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “O yalancıdır, ama doğru söylemiş" buyurdu. Beyhakî, Delâil'de Bureyde'den bildiriyor: Bir defasında yiyeceklerimin eksildiğini gördüm ve gece bir yere saklanıp beklemeye başladım. Ğûl(yabani) yiyeceklerden almaya gelince onu yakalayıp: “Seni Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) götürmeden bırakmayacağım" dedim. Bunun üzerine ğûl: “Ben çocukları çok olan bir kadınım, bırakırsan bir daha gelmeyeceğim" karşılığını verdi. Ancak yine geldi. Üçüncü defa onu yakaladığımda: “Beni bırakırsan sana, söylediğinde bizden hiç kimsenin yiyeceğine yaklaşamayacağı bir şey öğreteceğim. Yatağına girdiğin zaman, kendine ve malına Âyetu'l-Kürsî'yi oku" dedi. Bunu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) haber verdiğimde: “O yalancıdır, ancak doğru söylemiş" buyurdu. Saîd b. Mansûr, Hâkim ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Bakara Sûresi'nde, Kur'ân'daki bütün âyetlerin efendisi olan Âyetu'l-Kürsî vardır. Bu âyet şeytan bulunan bir evde okunduğu zaman, şeytan o evi mutlaka terkeder." Dârimî ve Tirmizî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Her kim sabahladığı zaman Mü'min Sûresi'nin ilk üç âyetini ve Âyetu'l-Kürsî'yi okursa, onlarla akşama kadar korunur. Her kim de onları akşamladığı zaman okursa, onlarla sabaha kadar korunur. " Târih'te Buhârî ve İbnu'd-Durays'ın Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Âyetu'l-Kürsî bana Arş'ın altından verilmiştir." İbn Ebi-d-Dünyâ'nın Mekâyidu'ş-Şeytân'da ve Dîneveri'nin, Mücâlese'de Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Cibrîl (aleyhisselam) bana gelip: «Cinlerden bir ifrit sana tuzak kurmaktadır. Yatağına girdiğin zaman Âyetu'l-Kürsî'yi oku» dedi." İbn Ebi'd-Dünyâ, Mekâyidu'ş-Şeytân'da ve Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de, Ebî İshâk'tan bildiriyor: Zeyd b. Sâbit bir gece bahçesine gittiğinde karışık sesler işitti. "Bu nedir?" deyince, ses: “Cinlerden bir kişiyim. Bu sene bizi kıtlık vurduğundan dolayı meyvelerinizden bir şeyler almak istedim. Onları bize helal edin" karşılığını verdi. Zeyd b. Sâbit: “Tamam" dedikten sonra: “Bizi sizden koruyacak şeyi söyler misin?" diye sordu. Bunun üzerine cin: “Bizden Âyetu'l-Kürsî ile korunursunuz" karşılığını verdi. Ebû Ubeyd, Kudüs'ün ilk valisi Seleme b. Kayser'den bildiriyor: “Yüce Allah, ne Tevrât'ta ne İncîl'de ne de Zebûr'da Âyetu'l-Kürsî'den daha değerli bir âyet indirmemiştir." İbnu'd-Durays, Hasan(-ı Basrî)'den bildiriyor: Adamın biri ölen kardeşini rüyasında görüp ona: “Ey Kardeşim! Hangi amellerin daha faziletli olduğunu düşünüyorsunuz?" diye sordu. Kardeşi: “Kur'ân okumak" dedi. "Peki, Kur'ân'ın en değerli âyeti hangisidir?" diye sorunca: “Âyetu'l-Kürsî" cevabını verdi. Sonra kardeşine: “Bize bir şey öğüdünüz var mı?" deyince, kardeşi: “Evet, sizler bilmediğiniz (neticesini görmediğiniz) halde amel edersiniz. Biz ise biliriyoruz, ancak amel edemiyoruz" karşılığını verdi. İbnu'd-Durays, Katâde'den bildiriyor: “Her kim yatağına girerken Âyetu'l- Kürsî'yi okursa, iki melek görevlendirilir ve sabahlayıncaya kadar onu korurlar." İbn Ebî Hâtim, el-Azame'de Ebu'ş-Şeyh, İbn Merdûye ve el-Muhtâre'de Diyâ, İbn Abbâs'tan bildiriyor: İsrâil oğulları: “Ey Mûsa! Rabbin uyur mu?" diye sordular. Mûsa (aleyhisselam): “Allah'tan korkun" diye karşılık verince, Rabbi ona: “Ey Mûsa! Onlar sana: «Rabbin uyur mu?» diye sordular. Sen ellerine iki cam parçası al ve gece uyuma" diye seslendi. Mûsa da (aleyhisselam) öyle yaptı. Gecenin üçte biri geçip uyuklayınca camları dizlerinin üstüne düşürüp uyandı ve camları tekrar tuttu. Gecenin sonunda bir daha uyukladı ve camları düşürüp kırdı. Bunun üzerine Rabbi: “Ey Mûsa! Eğer uyusaydım, ellerindeki camların kırıldığı gibi gökyüzü ve yeryüzü düşer helak olurdunuz" buyurdu. Sonra Yüce Allah, peygamberine Âyetu'l-Kürsî'yi indirdi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Rabî': (.....) âyeti hakkında: “Yüce Allah ölümsüzdür, anlamındadır" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: “Yüce Allah yarattıklarına karşı kayyum olan, onlara rızık veren ve koruyandır" dedi. Âdem b. Ebî İyâs, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh ve Beyhakî'nin, el- Esrnâ ve's-Sıfât'ta bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) kelimesi hakkında: “Yüce Allah her şeye karşı kayyum'dur" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): “el-Kayyûm" kelimesi hakkında: “Zevâli olmayandır" dedi. İbnu'l-Erıbârî'nin el-Mesâhifte bildirdiğine göre Katâde: ) kelimesi hakkında: “O, ölmeyendir" dedi. (.....) kelimesi hakkında ise: “Benzeri olmayandır" dedi. İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, el-Azame'de Ebu'ş-Şeyh ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyeti hakkında: “Sinetun uyuklamak, nevm ise uyumak" anlamındadır" dedi. İbnu'l-Enbârî, el-Vakfu ve'l-îbtidâ'da ve Tastî, Mesâil'de İbn Abbâs'tan bildiriyor: Nâfi' b. el-Ezrak ona: “Bana Yüce Allah'ın buyurmuş olduğu: (.....) âyetinin mânâsını söyle" dediğinde: “Sinetün, kişinin uyku ile uyanıklık arasındaki halidir" dedi. Nâfi': “Peki, Araplar bu ifadeyi biliyor mu?" diye sorunca, İbn Abbâs şu karşılığı verdi: “Evet biliyor. Zuheyr b. Ebî Selmâ'nın: "Ömür boyu ona hiç uyuklama gelmez Ne uyur, ne de yaşlılığında aklı gitmez" dediğini işitmedin mi?" Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Dahhâk bu âyetteki: “Sinetün" kelimesi için: “Kişinin uyuklaması", "Nevm" kelimesi için de: “Kişinin uyumasıdır" dedi. İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Süddî: “Sinetün, insanın yüzüne esen uyku rüzgarıdır. Onunla insanın uykusu gelir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atiyye: (.....) âyeti hakkında: “Yüce Allah'ın, işlerinde gevşek olmamasıdır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr (.....) âyeti hakkında: “Yüce Allah'ın katında kendisinin izni olmadan kim konuşabilir?" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyeti hakkında: “Yüce Allah'ın, dünyada olup biteni ve âhirette olacakları bilmesidir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in, el-Avfî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyeti hakkında: “Yüce Allah'ın, yaptıkları ameller ile heba ettikleri amelleri bilmesidir" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süddî: (.....) âyeti hakkında: "O'nun ilminden kendisinin dilediği kadar öğrettiğinden başka bir şey bilinmeyeceği kastedilmiştir" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve el-Esmâ ve's- Sıfât'ta Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetindeki "Kürsî" kelimesi hakkında: “Yüce Allah'ın ilmi kastedilmektedir. "...Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O'na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür" âyetini görmüyor musun?" dedi. Dârakutnî, es-Sıfât'ta ve Hatîb, Târih'te, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): (.....) âyeti sorulduğunda: "Kürsî, Yüce Allah'ın ayağını koyduğu yerdir. Arş'ın büyüklüğü ise takdir edilemez" buyurdu. Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Dârakutnî, Taberânî, Ebu'ş-Şeyh, Hâkim, Hatîb ve Beyhakî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Kürsî, Yüce Allah'ın iki ayağını koyduğu yerdir. Arş'ın büyüklüğünü ise hiç kimse takdir edemez." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Ebu'ş-Şeyh ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî, Ebû Mûsa el-Eş'arî'den bildiriyor: “Kürsî, Yüce Allah'ın iki ayağını koyduğu yerdir. O, binek üstündeki semerin gıcırtısı gibi gıcırdar." Suyûtî der ki: Bu ifade istiâre babındandır. Yoksa yüce Allah bu tür benzetmelerden münezzehtir. İbn Cerîr (.....) âyeti hakkında Dahhâk'ın: "Kralların tahtlarına otururken ayaklarını üzerine koydukları şeydir" dediğini zikreder ki bu da ifadeyi tam olarak açıklamaktadır. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Yedi kat gökyüzü ve yedi kat yeryüzü yayılıp birbirlerine eklenecek olsaydılar, Kürsî'nin genişliği yanında, geniş bir çöl içinde bulunan bir yüzük kadar olurlardı." İbn Cerîr, el-Azame'de Ebu'ş-Şeyh, İbn Merdûye, el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî, Ebû Zer'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) Kürsî'yi sorduğumda şöyle buyurdu: “Ey Ebû Zer! Yedi kat gökyüzü ve yedi kat yeryüzünün büyüklüğü Kürsî'nin büyüklüğü yanında geniş çöle atılan bir yüzük kadardır. Arş'ın Kürsî'ye göre büyüklüğü de, çölün yüzüğe olan büyüklüğü kadardır." Abd b. Humeyd, Sünne'de İbn Ebî Âsim, Bezzâr, Ebû Ya'lâ, İbn Cerîr, Ebu'ş-Şeyh, Taberânî, İbn Merdûye ve el-Muhtâre'de Diyâ el-Makdisî, Hazret-i Ömer'den bildiriyor: Kadının biri Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: “Allah'a, beni Cennete sokması için dua et" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Yüce Allah'ı ta'zîm ettikten sonra şöyle buyurdu: “Allah'ın Kürsî'si gökleri ve yerleri kaplamıştır. Bu Kürsî, yeni semerin (bineğin sırtından) dört parmak yüksek kalarak ağır yükten dolayı gıcırdaması gibi gıcırdar. " Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de ve Ebû Nuaym'ın Hilye'de çok zayıf isnâdla Hazret-i Ali'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyrudu: “Kürsî ve kalem inciden olup, kalemin uzunluğu yedi yüz sene(lik bir mesafe)dir. Kürsî'nin uzunluğu hiç kimsenin bilemeyeceği kadar büyüktür. " Abd b. Humeyd, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: “Kürsî, Arş'ın altındadır" dedi. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Vehb b. Münebbih: “Kürsî, Arş'a yapışıktır ve bütün su Kürsî'nin içindedir" dedi. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İkrime: “Güneş, Kürsî nurunun yetmişte biri kadardır. Kürsî de Arş'ın nurunun yetmişte biri kadardır" dedi. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, Ebu'ş-Şeyh ve Beyhakî, Mücâhid'den bildiriyor: “Gökyüzü ve yeryüzünün büyüklüğü Kürsî'nin büyüklüğü yanında geniş çöle atılan bir yüzük kadardır. Arş'ın Kürsî'ye göre büyüklüğü de, çölün yüzüğe göre büyüklüğü kadardır." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: “Gökyüzü ve yeryüzü Kürsî'nin içindedir. Kürsî de Arş'ın önündedir." İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: Adamın biri: “Ey Allah'ın Resûlü! Makâm-ı Mahmûd nedir?" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yüce Allah'ın Kürsî'ye ineceği ve Kürsî'nin, darlığından dolayı gıcırdayan yeni semer gibi gıcırdayacağı gündür. Kürsî'nin genişliği de gökyüzü ve yeryüzü arası kadardır" buyurdu. İbn Cerîr'in, Dahhâk'tan bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): “Kürsî, Arş'ın kendisidir" derdi. Beyhakî, el-Esmâ ve's-Sıfât'ta, Süddî tariki ile Ebî Mâlik, Ebî Sâlih, İbn Abbâs, Murra el-Hemdânî, İbn Mes'ûd ve bazı sahâbilerin Âyetu'l-Kürsî'yi şöyle açıkladıklarını söylemiştir: (.....) Kayyûm olandır. Sinetün ise insanın yüzüne esip de uykusunu getiren uyku rüzgarıdır. (.....) Burada dünya kastedilmektedir, (.....) Burada âhiret kastedilmektedir. Burada O'nun ilminden kendisinin öğrettiğinden başka bir şey bilinmeyeceği kastedilmiştir. (.....) Gökyüzü ve yeryüzü Kürsî'nin içindedir. Kürsî de Arş'ın önündedir. O da Yüce Allah'ın ayaklarını koyduğu yerdir. (.....) Burada, yeryüzü ve gökyüzünü gözetmenin ona güç gelmeyeceği kastedilmektedir. Abd b. Humeyd, el-Azame'de Ebu'ş-Şeyh ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ebî Mâlik: (.....) âyetini açıklarken şöyle dedi: “Yedi kat yerin onun altında bulunduğu ve bütün mahlûkatın kenarında olduğu kayanın üzerinde dört melek bulunmaktadır. Bu meleklerin her birinin biri insan, biri aslan, biri öküz biri de kartal olmak üzere dört yüzü vardır. Bu melekler bütün semaları ve yerleri kuşatmış olarak kayanın üzerinde ayakta dururlar. Bunların başları Kürsî'nin altında olduğu gibi Kürsî de Arş'ın altındadır. Yüce Allah da Kürsî'sini Arş'a yerleştirmiştir." Beyhakî der ki: “Burada iki tane Kürsî'nin bulunduğuna işaret edilmektedir. Biri Arş'ın altına, diğeri de Arş'ın üstüne konulmuş bulunmaktadır." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyeti hakkında: “Burada, yeryüzü ve gökyüzünü gözetmenin Yüce Allah'a güç gelmeyeceği kastedilmektedir" demiştir. Tastî, Mesâü'de İbn Abbâs'tan bildiriyor: Nafî b. el-Ezrak ona: (.....) âyetinin açıklamasını sorduğunda: “Yeryüzü ve gökyüzünü gözetmenin Yüce Allah'a güç gelmeyeceği kastedilmektedir" dedi. Nâfi': “Araplar bu ifadeyi biliyor mu?" deyince de İbn Abbâs şu karşılığı verdi: “Evet biliyor. Şâirin: "Yüzlercesini verir de bunun yükü ona güç gelmez Verginin en güzelini vermek de şanı ve yüceliğindendir" dediğini işitmedin İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: “(Yeryüzü ve gökyüzünü gözetmek) Yüce Allah'a güç gelmez anlamındadır" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) kelimesi hakkında: “Azamet ve yücelikte mükemmel olandır" dedi. |
﴾ 255 ﴿