269

"Allah, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Nehhâs'ın, Nâsih'te bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Allah, hikmeti dilediğine verir..." âyeti hakkında şöyle dedi:

“Kur'ân'ı bilmek (anlamak), neshedeni, neshedileni, muhkemini, müteşâbihini, öncesini, sonrasını, helalini, haramını ve misallerini bilmektir."

İbn Merdûye'nin Cüveybir vasıtasıyla Dahhâk ve İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah, hikmeti dilediğine verir..." âyetini okudu ve:

“Burada hikmetten kasıt, Kur'ân'dır" buyurdu. Yani Kur'ân'ın tefsiridir. İbn Abbâs:

“Kur'ân'ı iyiler de, kötüler de okumuştur" dedi.

İbnu'd-Durays'ın bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Allah, hikmeti dilediğine verir..." âyetini açıklarken:

“Burada hikmetten kasıt Kur'ân'dır" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Allah, hikmeti dilediğine verir..." âyeti hakkında:

“Burada hikmetten kasıt, peygamberliktir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“Allah, hikmeti dilediğine verir..." âyeti hakkında şöyle dedi:

“Burada hikmetten kasıt, peygamberlik değildir. Kur'ân'ı, ilmi ve fıkhı bilmek demektir."

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Allah, hikmeti dilediğine verir..." âyetini açıklarken:

“Burada hikmetten kasıt, Kur'ân'ı hükümleriyle anlamaktır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebu'd-Derdâ:

“Allah, hikmeti dilediğine verir..." âyetini açıklarken:

“Kur'ân'ı okumak ve onu düşünmektir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ebû'l-Âliye:

“Allah, hikmeti dilediğine verir..." âyetini açıklarken:

“Burada hikmetten kasıt, Kur'ân'ı okumak ve onu anlamaktır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“Allah, hikmeti dilediğine verir..." âyetini açıklarken:

“Burada hikmetten kasıt, Kur'ân'dır ve Yüce Allah Kur'ân hakkında doğru düşünmeyi dilediğine verir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî):

“Allah, hikmeti dilediğine verir..." âyetini açıklarken:

“Burada hikmetten kasıt, Kur'ân'ı anlamaktır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“Allah, hikmeti dilediğine verir..." âyetini açıklarken:

“Burada hikmetten kasıt, doğru konuşmaktır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde:

“Allah, hikmeti dilediğine verir..." âyetini açıklarken:

“Burada hikmetten kasıt, Kur'ân'da derin bilgi sahibi olmak demektir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk:

“Allah, hikmeti dilediğine verir..." âyetini açıklarken:

“Burada hikmetten kasıt, Kur'ân'dır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye:

“Allah, hikmeti dilediğine verir..." âyetini açıklarken:

“Burada hikmetten kasıt, Allah korkusudur. Çünkü Allah korkusu her hikmetin başıdır" dedi ve:

“...Allah'ın kulları arasında O'ndan korkan, ancak bilginlerdir..." âyetini okudu.

Ahmed, Zühd'de Hâlid b. Sabit er-Rabî'den bildiriyor: Dâvud'a (aleyhisselam) inen Zebur'da, giriş olarak:

“Hikmetin başı, Allah korkusudur" yazılı olduğunu gördüm.

İbn Ebî Hâtim, Matar el-Varrâk'tan bildiriyor:

“Bize hikmetin Allah'tan korkmak ve Allah'ı bilmek olduğu söylendi."

İbnu'l-Münzir, Saîd b. Cübeyr'den bildiriyor:

“Korkmak, hikmet demektir. Allah'tan korkan kişi de hikmetin en güzeline ermiş olur."

İbn Ebî Hâtim'in, Mâlik b. Enes'ten bildirdiğine göre Zeyd b. Eşlem şöyle dedi:

“Hikmet, akıl demektir. Bana göre hikmet Allah'ın dininde fakih olmak demektir. Hikmet, Yüce Allah'ın kalplere rahmetinden ve faziletinden koyduğu bir şeydir. Bir kişiyi dünya işlerine baktığı zaman onun çok akıllı olduğunu görüyoruz. Diğer bir kişiyi de dünya işlerinde zayıf, dininde ise âlim ve doğru görüşlü olduğunu görüyoruz. Yüce Allah ona din bilgisi verip dünya bilgisinden de mahrum bırakmaktadır. Ama esas hikmet, Allah'ın dininde derin bilgi sahibi olmaktır."

İbn Ebî Hâtim, Mekhûl'dan bildiriyor: Kur'ân, peygamberliğin yetmiş iki bölümünden bir bölümdür. Bu da Yüce Allah'ın:

“Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir" buyurmuş olduğu hikmettir.

İbnu'l-Münzir, Urve b. ez-Zübeyr'den bildiriyor: Yumuşak (huylu) olmak hikmetin başıdır.

Beyhakî'nin, Şuabu'l-İmân' da Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kim Kur'ân'ın üçte birini okursa ona peygamberliğin üçte biri verilir. Kim Kur'ân'ın yarısını okursa ona peygamberliğin yarısı verilir. Kim Kur'ân'ın üçte ikisini okursa ona peygamberliğin üçte ikisi verilir. Kim Kur'ân'ın tümünü okursa ona peygamberlik verilir ve kıyamet gününde kendisine: «Oku ve her âyette yüksel» denilir. Bütün bildiklerini okumayı bitirince ona: «Ellerini kapat» denilir. O da ellerini kapatır. Kendisine: «Ellerinde ne olduğunu biliyor musun?» denildiğinde, ellerini açıp bakacak ve sağ elinde Huld Cennetinin, diğer elinde de Naim Cennetinin bulunduğunu görecektir."

Taberânî, Hâkim ve Beyhakî'nin Abdullah b. Amr'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kur'ân'ı ezberleyen kişinin omuzlarına peygamberlik iner. Ancak ona vahiy gelmez. Kur'ân'ı okumaya nail olup da başkasına verileni kendisine verilenden daha üstün görürse, Allah'ın küçültüğünü büyütmüş, büyüttüğünü de küçültmüş olur. Kur'ân'ı ezbere bilen kişinin, Kur'ân içindeyken zenginliğin arkasından koşanlarla ve cahillik edenlerle beraber olması ona yakışık almaz. "

Hâkim'in Abdullah b. Ebî Nehîk'ten bildirdiğine göre Sa'd şöyle demiştir:

“Ey kazanmak isteyen tüccarlar! Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: «Kur'ân'da teğanni etmeyen kişi bizden değildir.»" Süfyân b. Uyeyne:

“Teğanniden kasıt, onunla zenginleşmektir" dedi.

Bezzâr, Taberânî ve Hâkim'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Kur'ân'da teğanni etmeyen kişi bizden değildir" buyurdu.

Bezzâr'ın Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kur'ân'da teğanni etmeyen kişi bizden değildir.'"

Taberânî, Abdullah b. Amr'dan bildiriyor: Kadının biri Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip:

“Benim kocam fakir biridir ve hiçbir şeye gücü yetmiyor" deyince, adama:

“Kur'ân'dan okuduğun (bildiğin) bir yer var mıdır?" diye sordu. Adam:

“Filan sûreyi okuyorum (biliyorum)" karşılığını verince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) adama:

“Aferin, aferin" deyip kadına da:

“Kocan zengin biridir" buyurdu. Bunun üzerine kadın kocasından ayrılmadı. Daha sonra Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip:

“Ey Allah'ın Resûlü! Allah bize bolca rızık verdi" dedi.

Taberânî ve Beyhakî, Şuab'da, Ebu Umâme'den bildiriyor: Adamın biri Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip:

“Ey Allah'ın Resûlü! Filan oğullarının hisselerini aldım ve ondan şu kadar kâr ettim" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Sana bundan daha fazla kârlı bir şey söyleyeyim mi?" deyince, adam:

“Niye bundan daha kârlı bir şey var mıdır?" karşılığını verdi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Kişinin on âyet öğrenmesi bundan daha hayırlıdır" buyurdu. Adam gitti ve on âyet öğrenince geri dönüp bunu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) haber verdi.

İbn Ebî Şeybe ve Taberânî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd, kişiye bir âyet okur ve ona:

“Bunu öğren, bu senin için yeryüzü ve gökyüzü arasındakilerden daha hayırlıdır" derdi. Hatta Kur'ân'ın bütün âyetleri için hep böyle derdi.

Taberânî, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: Birinize:

“Eğer sabaha köye gidersen sana dört genç deve vardır denilseydi:

“Ben giderim" derdi. Ancak kişi Allah'ın Kitâbı'ndan bir âyet ezberlemiş olarak sabahlarsa onun için onaltı deveden daha hayırlıdır." Ravi der ki:

“İbn Mes'ûd bununla beraber çok şey de saydı" demiştir.

Beyhakî'nin, Şuab'da İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Ey tüccarlar topluluğu! Biriniz çarşıdan döndüğü zaman on âyet okumaktan aciz midir? Yüce Allah size her âyette bir sevap yazar. "

Bezzâr'ın Enes'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Kur'ân okunan evin hayrı artar, okunmayan evin ise hayrı azalır" buyurmuştur.

Ebû Nuaym, Fadlu'l-îlmi ve Riyâdetu'l-Muteallimîn'de ve Beyhakî'nin, Enes'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Kur'ân öyle bir zenginliktir ki ondan sonra fakirlik olmaz ve ondan başka (gerçek) zenginlik de yoktur. "

Târih'te Buhârî ve Beyhakî'nin Recâ' el-Ganevî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Yüce Allah kişiye Kur'ân'ın hıfzını verir de kişi kendisine en güzel şeyin verilip verilmediği şüphesine düşerse hakkı bilerek inkâr etmiş olur."

Beyhakî'nin, Semure b. Cündüb'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Her güzel ahlâklı kişi güzel terbiye vermek ister. Yüce Allah'ın terbiyesi de Kur'ân'dır, onu terketmeyin."

Abd b. Humeyd, Hasan(-ı Basrî)'den bildiriyor:

“Yüce Allah her âyet indirdiğinde kulunun bu âyetin neden indiğini ve bu âyetle ne kastedildiğini bilmesini sever."

Abd b. Humeyd'in Ebû Kılâbe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yeryüzünden ilk kaldırılacak olan şey ilimdir" buyurunca, ashâb:

“Ey Allah'ın Resûlü! Kur'ân da kaldırılacak mı?" diye sordular. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Hayır, ancak onu öğretenler ölecektir"- veya- "Onu tefsir edip açıklayanlar ölecektir. Kalanlar da onu kendi hevalarına göre tefsir edeceklerdir" buyurdu.

İbn Cerîr ve Şuab' da Beyhakî, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) on âyet öğrendiğimiz zaman bu âyetlerde neler olduğunu öğrenmeden inen diğer on âyeti öğrenmezdik." Şerîk'e:

“Öğrenmeden kasıt, onunla amel etmek mi?" diye sorulunca:

“Evet" karşılığını verdi.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Murhibî, Fadlu'l-İlm'de Ebû Abdurrahman es-Sülemî'den bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbından Kur'ân'ı öğrenenler bize şöyle anlattılar:

“Onlar, Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) on âyet öğrenir ve bu on âyetin ilim ve amel olarak neler kapsadığını öğrenmeden diğer bir on âyeti öğrenmezlerdi. Biz de bu şekilde ilmi ve ameli öğrendik."

Taberânî, M. el-Evsat'ta İbn Ömer'den bildiriyor:

“Ben o zamandan kısa bir süreyi yaşadım. Bizden her kişi Kur'ân'ı öğrenmeden önce iman edip inanırdı. Sûreler Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) indirilince helal-haramı öğrenir ve sizin gibi okuduğumuzu anlayıp nerede durup düşüneceğimizi bilirdik. Bilâhare Kur'ân geldikten sonra iman eden kişiler gördüm. Kur'ân'ı Fatiha'dan sonuna kadar okurlar ve onun neyi emredip neyi de yasakladığını anlamazlar, onunla amel de etmezlerdi. Onu kalitesiz hurmanın sergiye serilmesi gibi sererlerdi."

Tirmizî'nin, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Hikmetli söz, müminin kaybulmuş malı gibidir. Onu bulduğu yerde almakta hak sahibidir."

Ahmed'in, Zühd'de Mekhûl'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kim Yüce Allah'a karşı kırk gün samimiyetle ibadet ederse, hikmet pınarları kalbinden diline akar."

Ebû Nuaym, Hilye'de Mekhûl vasıtasıyla Ebû Eyyûb el-Ensârî'den merfû olarak aynısını rivayet etti.

Taberânî'nin Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Lokmân (aleyhisselam) oğluna: «Ey oğlum! Daima âlimlerle beraber oturup onların sözünü dinle. Yüce Allah ölü toprağı yağmurla canlandırdığı gibi ölü kalbi de hikmet nuruyla diriltir» dedi. "

Buhârî, Müslim, Nesâî ve İbn Mâce'nin, İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Haset ancak şu iki şeyde olabilir. Allah'ın birine mal verip de o malı hak yolda harcamasında muvaffak kılması ve Allah'ın birine hikmet verip de o hikmet ile amel edip onu öğretmesindedir. "

Beyhakî'nin Şuab'da Yezîd b. el-Ahnes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Ancak şu iki şeyde aranızda gıpta olabilir: Yüce Allah birine Kur'ân'ı verip de, bu kişinin onu gece ve gündüz okuyup onunla amel etmesi halinde, diğer birinin: «Eğer Allah bana filan kişiye verdiği gibi verirse onunla o kişinin amel ettiği gibi amel edeceğim» demesidir. Bir adama da, Yüce Allah mal verip de o malı infak edip tasadduk etmesi halinde, birinin: «Eğer Allah bana filan kişiye verdiği gibi verirse onu tasadduk ederdim demesidir.»" Adamın biri:

“Cesarette de gıpta olur mu?" deyince:

“Bu onlara benzemez, köpek de ailesini cesaretle korur" karşılığını verdi.

Buhârî, Müslim ve İbn Mâce'nin Muâviye'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Yüce Allah birinin hakkında hayır dilerse onu dinde fakih kılar."

Ebû Ya'lâ'nın Muâviye'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Yüce Allah birinin hakkında hayır dilerse onu dinde fakih kılar. Fakih kılmadığı kişiyi de önemsemez"

Bezzâr ve Taberânî'nin İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Yüce Allah birinin hakkında hayır dilerse onu dinde fakih kılar, ona hidayeti ilham eder."

Taberânî'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“En üstün ibadet, fikıh öğrenmektir. Dinde ise en üstün mertebe takvadır. "

Bezzâr, Taberânî, M. el-Evsat'ta ve Murhibî'nin, Fadlu'l-îlm'de Huzeyfe b. el-Yemâni'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“İlim öğrenmek ibadetten daha hayırlıdır. Dinde ise en üstün mertebe takvadır. "

Taberânî'nin, M. el-Evsat'ta Abdullah b. Amr'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Az ilim çok ibadeten daha hayırlıdır. Kişi Allah'a ibadet ederse ona fıkıh yeter. Kişiye cahillik olarak da kendi görüşünü beğenmesi yeter. "

Taberânî'nin Hazret-i Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Hiçbir kazanan sahibini hidayete erdirecek veya kötü yoldan geri çevirecek ilimden daha güzel bir şey kazanmamıştır. O aklı selim olmadan dini ayakta durmaz. "

İbn Mâce'nin Ebû Zer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Ey Ebû Zeri Sabahladığında Yüce Allah'ın Kitabından bir âyet öğrenmen yüz rekat (nafile) namaz kılmandan daha hayrlıdır. Yine sabahladığında, kendisiyle amel edilsin veya edilmesin, bir ilmi öğrenmen, bin rekat (nafile) namaz kılmandan daha hayrlıdır. "

Murhibî, Fadlu'l-İlm'de, Taberânî, M. el-Evsat'ta, Dârakutnî ve Beyhakî'nin, Şuab'da, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Allah'a ibadet etmede fıkıh öğrenmekten daha üstün bir şey yoktur. Şeytana karşı bir fakih bin ibadet edenden daha kuvvetlidir. Her şeyin direği dayanağı vardır. Dinin direği de fıkıhtır." Ebû Hureyre:

“Benim için bir saat fıkıh öğrenmek gece boyu ibadet etmemden daha güzeldir" dedi.

Tirmizî ve Murhibî'nin, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Münafık bir kişide iki haslet bir araya gelmez. Bunlar güzel ahlâk ve dinde fıkıhtır (derin bilgi)."

Taberânî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“İlmin fazileti ibadetten daha üstündür. Dinin direği de takvadır. "

Taberânî'nin Abdurrahman b. Avf'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Az fıkıh öğrenmek, çok ibadetten daha hayırlıdır. En hayırlı amelleriniz de kolay olanıdır. "

Beyhakî'nin Şuab'da İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Allah'a ibadette en üstün şey fıkıh öğrenmektir."

Taberânî'nin Sa'lebe b. el-Hakem'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kıyamet gününde mahkeme için Yüce Allah, kürsüsüne oturduğunda âlimlere: «Benim size ilmimden ve Mimimden vermem ancak sizleri bağışlamam içindir. Yaptıklarınızı da önemsemem.»"

Taberânî'nin Ebû Mûsa'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kıyamet gününde Yüce Allah kullarını dirilttikten sonra âlimleri ayırıp: «Ey Âlimler topluluğu! Benim size ilmimden vermem sizi azap vereceğim için değildir. Gidin sizleri bağışladım» buyurur. "

269 ﴿