270

"Allah yolunda her ne harcar veya her ne adarsanız, şüphesiz Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“Allah yolunda her ne harcar veya her ne adarsanız, şüphesiz Allah onu bilir..." âyetini açıklarken:

“Onu sayıp tesbit eder mânâsındadır" dedi.

Abdurrezzâk ve Buhârî, İbn Şihâb vasıtasıyla Hazret-i Âişe'nin anne tarafından kardeşi oğlu olan Avf b. el-Hâris b. Tufayl'dan bildiriyor: Bir kişi Hazret-i Âişe'ye satmış olduğu veya bağışlamış olduğu bir şey için Abdullah b. ez-Zübeyr'in:

“Vallahi Âişe bu işten ya vazgeçer veya onun bunu yapmasına mani olurum" dediğini söyledi. Hazret-i Âişe:

“O mu böyle dedi?" deyince:

“Evet" karşılığını verdiler. Hazret-i Âişe:

“Allah'a adağım olsun ki İbnü'z-Zübeyr'i bir daha asla konuşturmayacağım" dedi. Hazret-i Âişe'nin dargınlığı uzayınca İbnü'z-Zübeyr Muhacirleri aracı ederek bağışlanmasını istedi. Bunun üzerine Hazret-i Âişe:

“Vallahi onun için kimsenin aracılığını kabul etmem ve adağımı da bozmam" dedi. Bu dargınlık daha da uzayınca Zühre oğullarından olan Ali b. ez-Zübeyr Misver b. Mahreme'ye ve Abdurrahman b. el-Esved b. Abdi Yağûse'ye durumu anlatarak:

“Allah için beni Âişe'ye götürün. Benimle konuşmamak üzere adakta bulunması helal değildir" dedi. Misver ve Abdurrahman bunu kabul edip ridalarına bürünerek Hazret-i Âişe'nin yanına gitiler. Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) kabrine:

“Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun ey Allah'ın Peygamberi! Girebilir miyiz?" deyip Hazret-i Âişe'den izin istediler. Hazret-i Âişe:

“Girin" diye karşılık verince:

“Hepimiz mi?" dediler. Hazret-i Âişe:

“Evet, hepiniz girin" karşılığını verdi. Fakat Hazret-i Âişe beraberlerinde Abdullah b. ez- Zübeyr'in de bulunduğunu bilmiyordu. İçeri girdiklerinde İbnu'z-Zübeyr perdenin arkasına geçerek Hazret-i Âişe'nin boynuna sarılıp ağladı ve Allah için kendisini bağışlamasını söyledi. Misver ve Abdurrahman da, Allah için onu konuşturmasını ve özrünü kabul etmesini isteyip:

“Sen de biliyorsun ki Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kişinin (Müslüman) kardeşinden üç günden fazla dargın kalmasını yasaklamıştır" dediler. Bu kadar ısrar ve hatırlatma sonunda, Hazret-i Âişe ağlayarak çok büyük bir adakta bulunduğunu söyledi. Sonra kendisine o kadar ısrar ettiler ki Hazret-i Âişe, İbnu'z-Zübeyr'le konuştu. Bu adağının bozmasından dolayı Allah için kırk köleyi azad etti. Hazret-i Âişe daha sonra kırk köle azat ettiğini her zikredişinde ağlar ve gözyaşları başörtüsünü ıslatırdı.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre adamın biri Abdullah b. Huceyre el- Ekber'e gelip:

“Kardeşimi konuşturmamak üzere adakta bulundum" deyince, Abdullah:

“Şeytanın bir oğlu oldu ve onun adını Nezr (adak) koydu. Her kim Allah'ın, ziyaret edip hal ve hatırının sorulmasını istediği kimseleri ziyaretten vazgeçerse lanetlenmesi helal kılınmıştır" karşılığını verdi.

Mâlik, İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kim Allah'a itaat olan bir konuda adakta bulunursa bu adağını yerine getirsin. Ancak Allah'a isyan olan bir konuda adakta bulunmuşsa bu adağını yerine getirmesin. "

Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce'nin, Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Allah'a isyan olan bir konuda adak olmaz. Kefareti de yemin kefareti gibidir. "

İbn Ebî Şeybe, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce, imrân b. Husayn'dan bildiriyor: Ensâr'dan bir kadın esir edilmiş, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) devesi Adbâ da düşman eline düşmüştü. Kadın Adbâ'nın gerisine binerek, ona bağırarak sürdü ve oradan kaçtı. Eğer Allah kendisini bu deveyle kurtarırsa onu keseceğine dair adakta bulundu. Medine'ye geldiğinde onu görenler:

“Bu, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) devesi Adbâ'dır" dediler. Bunun üzerine kadın:

“Allah beni bu deveyle kurtarırsa onu keseceğime dair adakta bulundum" dedi. Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip durumu haber verdiklerinde:

“Sübhanallahl Ne kötü bir ceza, eğer Allah onunla kendisini kurtarırsa onu keseceğine dair adakta bulunmuş. Allah'a isyan olan bir konuda ve kişinin sahip olmadığı bir şeyde adak olmaz" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce'nin, Ukbe b. Amir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Adak edilecek şeyin adı konulmamışsa yemin kefareti gibi kefaret gereklidir. "

Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmiz, Nesâî ve İbn Mâce'nin, Sâbit b. ed- Dahhâk'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kulun sahip olmadığı bir şeyde adağı olmaz."

Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce, İbn Ömer'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) adak adamayı yasakladı ve:

“(Adak) hayırla gelmez, ancak cimri kişiden mal çıkarır" buyurdu.

Müslim, Tirmizî ve Nesâî'nin, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Adakta bulunmayın, o kaderden hiçbir şeyi değiştirmez. Ancak cimri bir kişinin elinden mal çıkarır."

Buhârî, Müslim ve İbn Mâce'nin, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah buyuruyor ki:

“Adak Âdemoğluna, benim takdir etmiş olduğum bir şey dışında gelmez. Ancak adak onu kadere götürür. Takdirim, adak olmayınca cimrinin yolumda vermeyeceğini adakla ondan almamdır."

Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesâî, Enes'ten bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir yaşlının iki oğlu arasında yürüdüğünü görünce:

“Buna ne olmuş?" diye sordu. "Kâbe'ye kadar yürüyeceğine dair adakta bulunmuş" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Şüphesiz ki Yüce Allah bu adamın kendine işkence etmesine muhtaç değildir" buyurdu ve bir bineğe binmesini emretti.

Müslim ve İbn Mâce, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir yaşlının iki oğlu arasında onlara dayanarak yürüdüğünü görünce:

“Bunun hali nedir?" diye sordu. Oğlu:

“Ey Allah'ın Resûlü! Kâbe'ye kadar yürüyeceğine dair adağı vardır" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey ihtiyar! Bineğine bin, Allah sana da adağına da muhtaç değildir" buyurdu.

Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî, Ukbe b. Âmir'den bildiriyor: Kız kardeşim Beytullah'a kadar yalın ayak yürümeyi adadı ve bu durumun fetvasını Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sormamı söyledi. Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sorduğumda:

“Hem yürüsün, hem de binsin" buyurdu.

Ebû Dâvud, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Ukbe b. Âmir'in kız kardeşi yürüyerek hacca gitmeyi adadı. Ancak buna gücü yetmezdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah kız kardeşinin yürümesine muhtaç değildir. Bineğe binsin ve adağına karşılık bir kurban hediye etsin" buyurdu.

Ebû Dâvud ve Hâkim, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Adamın biri Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip:

“Ey Allah'ın Resûlü! Kız kardeşim yürüyerek hacca gitmeyi adadı" deyince Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah kız kardeşinin meşakketiyle bir şey yapacak değildir. Bir binekle hacca gitsin ve yemininin kefaretini versin" buyurdu.

Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce'nin bildirdiğine göre Ukbe b. Âmir, yalın ayak, yürüyerek başörtüsüz hacca gitmeyi adayan kız kardeşinin durumunu Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) sorunca:

“Ona başını kapatmasını, bir bineğe binmesini ve üç gün oruç tutmasını söyle" buyurdu.

Buhârî, Ebû Dâvud ve İbn Mâce, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe verirken, bir adamın güneşin altında ayakta durduğunu görüp durumunu sorunca:

“Bu Ebû İsrail'dir, kendisi ayakta durup oturmamayı, gölgelenmemeyi, kimseyle konuşmamayı ve oruç tutmayı adadı" dediler. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ona konuşmasını, gölgelenmesini, oturmasını ve orucunu tamamlamasını emredin" buyurdu.

Ebû Dâvud ve İbn Mâce'nin, İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kim adını koymadan bir adakta bulunursa kefareti yemin kefaretidir. Kim Allah'a isyan olan bir konuda adakta bulunursa kefareti yemin kefaretidir. Kim yerine getiremeyeceği bir adakta bulunursa kefareti yemin kefaretidir. Kim de gücünün yetebileceği bir adakta bulunmuşsa adağını yerine getirsin. "

Nesâî'nin İmrân b. Husayn'dan bildirdiğine göre, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“İki çeşit adak vardır. Allah'a itaat konusunda olan adak, Allah için adanmış adaktır ve yerine getirilmesi gerekmektedir. Allah'a isyan konusunda olan bir adak ise şeytan için adanmış bir adaktır. Öylesi bir adak yerine getirilmez ve yemin kefareti ödenir. "

Ebî Şeybe, Nesâî ve Hâkim'in, İmrân b. Husayn'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“İsyan veya öfke ile adak olmaz. Kefareti de yemin kefaretidir. "

Hâkim, İmrân b. Husayn'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize ne zaman hutbe verdiyse mutlaka sadakayı emredip müsleyi yasaklayarak şöyle buyurmuştur:

“Burun kesmek ve yürüyerek hacca gitmeyi adamak, tnüsledendir. Yürüyerek hacca gitmeyi adayan kişi, bir kurban hediye etsin ve bineğe binsin. "

İbn Ebî Şeybe, Saîd b. Cübeyr'den bildiriyor: Adamın biri İbn Abbâs'a gelip:

“Ben Kuaykiân dağında geceye kadar çıplak bir şekilde kalmayı adadım" deyince, İbn Abbâs:

“Şeytan senin avret yerlerini açmanı ve herkesin sana gülmesini istiyor. Sen elbiselerini giy ve Hicr'de iki rekat namaz kıl" dedi.

Abdurrezzâk ve İbn Ebî Şeybe, İbn Abbâs'tan bildiriyor:

“Dört çeşit adak vardır. Adını koymadan adakta bulunan kişi yemin kefâreti ödesin. Kim Allah'a isyan olan bir konuda adakta bulunursa yemin kefâreti ödesin. Kim yerine getiremeyeceği bir adakta bulunursa yemin kefâreti ödesin. Kim de gücünün yetebileceği bir adakta bulunursa adağını yerine getirsin."

İbn Ebî Hâtim, Şureyh'ten bildiriyor:

“Zalim kişi cezayı, mazlum kişi de yardımı bekler."

Buhârî, Müslim ve Tirmizî'nin, İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Zulüm, kıyamet gününde (Allah katında) karanlıklardır."

Buhârî, Edeb'de , Müslim ve Beyhakî'nin, Şuab'da, Câbir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Zulmetmekten sakının. Zulüm kıyamet gününde (Allah katında) karanlıklardır. Tamahkârlıktan sakının. Tamahkârlık sizden öncekileri helak etti. Sonuçta birbirlerinin kanlarını döktüler ve birbirlerinin mahremiyetlerini çiğnediler. "

Buhârî, Edeb'de, İbn Hibbân, Hâkim ve Beyhakî'nin, Şuab'da, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Zulmetmekten sakının. Çünkü zulüm kıyamet gününde (Allah katında) karanlıklardır. Fuhuştan da sakının. Çünkü Allah fuhşu ve çirkin şeyleri sevmez. Tamahkârlıktan sakının. Tamahkârlık sizden öncekileri kışkırttı.

Sonuçta birbirlerinin kanlarını döktüler, birbirlerinin mahremiyetlerini çiğnediler ve akrabalık ilişkilerini kopardılar,

Hâkim ve Beyhakî'nin, Şuab'da Abdullah b. Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Zulmetmekten sakının. Çünkü zulüm, kıyamet gününde (Allah katında) karanlıklardır. Fuhuştan ve çirkin şeylerden sakının. Tamahkârlıktan sakının, sizden öncekiler tamahkârlıkla helak oldular. Tamahkârlık onlara akrabayla bağları kesmelerini emredince, onlar da akrabalık bağlarını kestiler. Onlara cimriliği emretti ve cimri oldular. Onlara günaha dalmayı emretti ve günaha daldılar. "

Taberânî, Hirmâs b. Ziyâd'dan bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) devesi üzerinde şöyle hitab ettiğini gördüm:

“Hainlikten sakının. Çünkü o, en kötü dosttur. Zulümden sakının. Çünkü zulüm kıyamet gününde (Allah katında) karanlıklardır. Tamahkârlıktan sakının, sizden öncekiler tamahkârlıkla helak oldular. Sonuçta birbirlerinin kanlarını döktüler ve akrabalık ilişkilerini kopardılar.

İsbehânî, Ömer b. el-Hattâb'ın hadisinin aynısını rivayet etti.

Taberânî'nin İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Zulmetmekten sakının. Aksi takdirde dua ettiğinizde duanıza icabet edilmez, yağmur duasını edersiniz Allah duanızı kabul etmez ve yardım dilediğinizde size yardım edilmez. "

Taberânî'nin Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Ümmetimden iki sınıfa şefaatim olmayacaktır. Biri çok zalim kalpli idareci, diğeri de dinde aşırı giden kimsedir. "

Hâkim'in, İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Mazlumun duasından sakının. Zira onun duası gökyüzüne kıvılcım gibi çıkar. "

Taberânî'nin Ukbe b. Âmir el-Cühenî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Şüphesiz şu üç kişinin duası kabul olunur: Mazlumun duası, babanın oğluna olan duası ve yolcunun duası."

Ahmed'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Mazlum, günahkâr da olsa duası kabul edilir. Onun günahları kendi nefsine aittir. "

Taberânî ve İsbehânî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“İki dua vardır ki onlarla Allah arasında perde yoktur. Biri mazlumun duası, diğeri de müminin kardeşine gıyabında ettiği duadır. "

Taberânî'nin, Huzeyme b. Sâbit'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Mazlumun duasından sakının. Onun duası bulutların üzerine taşınır ve Yüce Allah: «İzzetime yemin olsun ki bir süre sonra olsa dahi sana yardım edeceğim» buyurur."

Ahmed'in, Enes b. Mâlik'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Mazlum kişi kâfir de olsa onun duasından sakının. Onunla Allah arasında bir perde yoktur."

Taberânî'nin, M. el-Evsat'ta, Hazret-i Ali'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Yüce Allah şöyle buyurur: «Benden başka yardımcı bulamayan mazluma zulm edene hiddetim arttı.»"

Ebu'ş-Şeyh b. Hayyân'ın, et-Tevbîh kitabında, İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: «İzzetime ve Celâlime yemin olsun ki zalim kişiden er geç intikam alacağım. Mazlum kişiyi görüp de gücü yettiği halde yardımda bulunmayan kişiden de intikam alacağım.»"

İsbehânî, Abdullah b. Selâm'dan bildiriyor: Yüce Allah yaratıkları yarattığı zaman, ayakları üzerine kalkıp başlarını kaldırarak:

“Ey Rabbim! Sen kimden yanaşın?" dediler. Yüce Allah:

“Ben kendisine hakkı ödenene kadar mazlumdan yanayım" buyurdu.

İbn Merdûye ve Isbehâni, et-Terğîb'te İbn Abbâs'tan bildiriyor: Kralın biri tanınmayacak bir şekilde (kıyafet değiştirerek) memleketini dolaşmaya çıktı ve ineği olan bir adamın yanına geldi. İnek merâdan geldiği zaman onu sağdılar. Otuz inek kadar süt vermişti. Kral içinden bu ineği almayı geçirdi. Sabah inek meraya çıktı ve akşam geri döndüğünde yine onu sağdılar. Ancak bu defa on beş inek kadar süt vermişti. Kral ineğin sahibini çağırıp:

“Bana ineğinin durumunu haber ver. İneğin bu gün, geçenki meradan başka bir yerde mi otlandı, başka bir yerden mi su içti?" dedi. Adam:

“Hayır başka bir yerden otlanıp su içmedi" karşılığını verince, kral:

“Peki bunun sütüne ne oldu ki yarı yarıya düştü?" diye sordu. Adam:

“Görüyorum ki kral bu ineği almaya karar verdi ve sütü yarıya düştü" dedi. Kral:

“Sen kralı nereden biliyorsun?" diye sorunca, adam:

“Durum sana söylediğim gibidir" karşılığını verdi. Kral içinden hiç kimseye zulmetmeyeceğine ve asla onu alıp malı edinmeyeceğine dair Rabbine söz verdi. Sabah inek otlanmaya gitti. Akşam gelip sağıldığında sütü eskisi gibi otuz inek sütü kadar olmuştu. Kral bu durumdan ibret alarak içinden:

“Görüyorum ki eğer kral zulmeder veya zulmetmeye karar verirse bereket yok olup gider. Kesin olarak şimdiden sonra adil olup en güzel adaletle hükmedeceğim" dedi.

İsbehânî, Saîd b. Abdilazîz'den bildiriyor:

“İyilik eden kişi, sevabını Allah'tan beklesin. Kötülük eden kişi de (maruz kalacağı ilahi) cezayı yadırgamasın. Her kim haksız olarak bir izzet kazanırsa, Yüce Allah onu haklı olarak zelil eder. Her kim de zulmederek mal biriktirirse yine Yüce Allah zulmetmeksizin onu fakirleştirir."

Ahmed'in, Zühd'de, Vehb b. Münebbih'ten bildirdiğine göre Yüce Allah şöyle buyurur:

“Kim fakirlerin mallarıyla bir zenginlik elde ederse onu fakirleştiririm. Zayıf kişilerin gücüyle inşa edilen her evin akibetini de harabe kılarım."

270 ﴿