7

"Sana bu kitabı indiren O dur. Bunun âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ki, bu âyetler, kitabın anası demektir. Diğer bir kısmı da müteşabih âyetlerdir. Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyiflerine göre te vil yapmak için onun müteşabih olanlarının peşine düşerler. Hâlbuki onun te vilini Allah'dan başka kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, «Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır» derler. Üstün akıllılardan başkası da derin düşünmez."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Ali vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildiriyor: Muhkem âyetler:

“Neshedeci olan, helâli ve haramı belirten, cezaları ve farzları bildiren, iman edilen ve kendisiyle amel edilen âyetlerdir. Müteşabih âyetler ise hükümleri kaldırılan, sonra zikredilmesi icab ederken önce zikredilen, önce zikredilmesi gerekirken sonra zikredilen, misal olarak verilen, yemin olarak zikredilen âyetlerdir. Bunlara iman edilir, fakat amel edilmez."

İbn Cerîr, Avfî vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildiriyor: Muhkem âyetler: Neshedici olan, kendisiyle amel edilen âyetlerdir. Müteşâbih âyetler ise:

“Neshedilen ve kendisiyle amel edilmeyen âyetlerdir.

Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve İbn Merdûye, Abdullah b. Kays'tan bildiriyor: İbn Abbâs'ın:

“...Bunun âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ..."" âyetini açıklarken şöyle dediğini işittim:

“En'âm sûresinin sonlarında bulunan üç âyet muhkem âyetlerdir. Bunlar:

“...Gelin size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim..." âyeti ve sonrasındaki iki âyettir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim başka bir kanalla İbn Abbâs'ın:

“...Âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ..." âyetini açıklarken şöyle dedi:

“...Gelin size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim..."âyeti ile sonrasındaki iki âyet muhkem âyetlerdir. Yine:

“Rabbin, yalnız Kendisine tapmanızı ... buyurmuştur..." âyeti ve sonrasındaki üç âyet muhkem âyetlerdir.

İbn Cerîr'in Süddî vasıtasıyla bildirdiğine göre Ebû Mâlik, Ebû Sâlih, İbn Abbâs, Murra, İbn Mes'ûd ve ashâbdan bazıları şöyle demişlerdir:

“Muhkem âyetler: Nesheden ve kendisiyle amel edilen âyetlerdir. Müteşâbih âyetler ise:

“Neshedilen âyetlerdir."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Muhkem âyetler helal ve haramı belirten âyetlerdir" dedi.

Firyâbî ve Abd b. Humeyd, Mücâhid'den bildiriyor: Muhkem âyetler:

“Helal ve haramı belirten âyetlerdir. Bunların dışında olanlar ve birbirini doğrulayan âyetler ise müteşâbih âyetlerdir. "...Onunla saptırdığı yalnız fasıklardır...'" âyeti:

“...Allah böylece, inanmayanları küfür bataklığında bırakır" âyeti ve:

“Doğru yolu bulanların ise Allah doğruluklarını artırır, onların karşı gelmekten sakınmalarını sağlar" âyetleri gibi olanlar müteşâbih âyetlerdir.

İbn Ebî Hâtim, Rabî'den bildiriyor: Muhkem olan âyetler kesin hükümlü olan âyetlerdir.

Abd b. Humeyd, İbnu'd-Durays, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, İshâk b. Süveyd'den bildiriyor: Yahya b. Ya'mer ve Ebû Fâhite:

“...Bu âyetler, kitabın anası demektir ..." âyeti hakkında münakaşa ettiler. Ebû Fâhite şöyle dedi:

“Bu âyetler sûrelerin başlangıcıdır ve Kur'ân bunlardan çıkmaktadır. "Elif, Lam, Mim. Bu, ... Kitab'dır" âyetlerinde olduğu gibi Bakara sûresi bununla başlamaktadır. "Elif, Lam, Mim. Allah, Ondan başka tanrı olmayan, Hayy ve Kayyûm'dur" görüldüğü gibi Âl-i İmrân sûresi de bununla başlamaktadır." Yahya ise:

“Bu âyetlerde farzlar, emirler, yasaklar, helal olanlar, ceza uygulamaları ve dinin direği bulunmaktadır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr:

“...Bu âyetler, kitabın anası demektir ..." âyetini açıklarken:

“Bunlar kitabın aslıdır. Çünkü bunlar bütün kitaplarda yazılıdır" demiştir.

İbn Cerîr, Muhammed b. Câfer b. ez-Zübeyr'den bildiriyor: Muhkem âyetler, içlerinde Yüce Allah'ın kesin delilleri bulunan, kullarını koruyan, bâtıl olarak karşı çıkanları def eden âyetlerdir. Bunların asıl mânâlarını değiştirmek ve tahrif etmek söz konusu değildir. Müteşâbih olan âyetler ise, çeşitli yönlere te'vil edilebilen, sapıkların, sapıklığa çekebilecekleri âyetlerdir. Allah kullarını helal ve haramla imtihan ettiği gibi bu âyetlerle de imtihan etmiştir.

Ancak âyetlerin mânâsı, batıl şeylerle değiştirilmemeli ve haktan tahrif edilmemelidir.

İbn Cerîr, Mâlik b. Dînar'dan bildiriyor: Hasan(-ı Basrî)'ye:

“...Kitabın anası demektir ..." âyetinin anlamını sorduğumda:

“Bunlar helal ve haramlardır" karşılığını verdi. Ona:

“Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur" âyetini sorduğumda da:

“Bu, Kur'ân'ın anasıdır" dedi.

İbn Ebî Hâtim, Mukâtil b. Hayyân'dan bildiriyor: O:

“...Bunlar kitabın anası demektir ..." âyeti hakkında:

“Hiç bir din ehli yoktur ki mutlaka onları kabul etmiştir" dedi. "...Diğer bir kısmı da müteşâbih âyetlerdir...'" âyeti hakkında ise:

“Yani bize söylenen (.....), (.....), (.....), (.....) âyetler gibi olanlardır" dedi.

İbnu'l-Münzir, Saîd b. Cübeyr'den bildiriyor: Kur'ân'daki müteşâbih âyetler okundukları zaman birbirine benzeyen âyetlerdir. Delalete düşenler bu yüzden düşmektedirler. Her fırka Kur'ân'dan bir âyet okur ve bunun kendi haklarında olduğunu iddia eder. Hariciler, müteşâbih âyetlerden:

“...Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir" âyetine tabi olurlar ve onunla beraber:

“...Böyleyken kâfirler hâlâ Rablerine başkalarını eşit sayıyorlar" âyetini okurlar. İmamlarının haksız bir hüküm verdiğini gördüklerinde:

“O küfretmiştir, küfreden de bir şeyi Rabbine eşit kılmış olur. Öyle eden de şirk koşmuş olur. Bunlar da müşrik ümmetlerdir" derlerdi.

Buhârî, Târih'te ve İbn Cerîr, İbn İshâk vasıtasıyla Kelbî'den, o Ebû Sâlih'ten, o da İbn Abbâs ile Câbir b. Abdillah b. Riab'dan bildiriyor: Ebû Yâsir b. Ahtab Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına uğradı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Bakara sûresinin (.....) olan baş kısmını okurken Yahudilerden biri geldi. Sonra yahudilerden bir grupla oturan kardeşi Ebû Yâsir b. Ahtab kardeşi Huyey'in yanına gitti ve:

“Vallahi Muhammed'in (.....) âyetlerini okuduğunu işittim" dedi. Huyey:

“Bizzat sen işittin mi?" diye sorunca, Ebû Yâsir:

“Evet" cevabını verdi. Bunun üzerine Huyey yanındaki Yahudilerle beraber Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gitti ve:

“Sana indirilenler içinde (.....) okuduğun söyleniyor" dediler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Evet" cevabını verince, Yahudiler:

“Allah, senden önce de peygamberler gönderdi. Allah, onlardan herhangi bir peygambere, iktidarının ve ümmetinin ecelinin ne kadar olacağını beyan ettiğini bilmiyoruz. Bunu ancak sana bildirmiş" dediler ve Huyey b. Ahtab yanındakilere dönüp:

“Elif, bir, lam otuz, mim ise kırk demektir (yani Ebced hesabıyla) ve bu da yetmiş bir yıl eder. Şimdi sizler kendi iktidarı ve ümmetinin eceli yetmiş bir yıl sürecek olan bir peygamberin dinine mi gireceksiniz?" dedi. Sonra:

“Ey Muhammed! Bu zamana ilave olarak başka bir şey var mı?" diye sordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Evet (.....) âyeti vardır" buyurunca, Huyey:

“Bu daha ağır ve daha uzundur. Elif bir, lam otuz, mim kırk, sad ise doksan demektir. Bunların hepsi, yüz altmış bir yıl demektir. Bundan başka bir şey var mıdır?" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Evet "(.....) âyeti vardır" buyurunca, Huyey:

“Bu daha ağır ve daha uzundur. Elif bir, Lam otuz, ra ise iki yüz demektir. Bunların hepsi, iki yüz otuz bir yıl demektir. Bundan başka bir şey var mıdır?" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Evet, (.....) âyeti vardır" karşılığını verince, Huyey:

“Bu daha ağır ve daha uzundur. Bu iki yüz yetmiş bir yıl demektir" deyip şöyle devam etti:

“Senin işin bize karışık geldi. Öyle ki, sana çok şey mi, yoksa az şey mi verildi anlayamadık." Sonra kalkıp gittiler. Ebû Yâsir, kardeşi Huyey ve yanındakilere:

“Ne biliyorsunuz, belki de Muhammed'e, bunların toplamı verilmiştir. Bunlar, yetmiş bir, yüz altmış bir, iki yüz otuz bir, iki yüz yetmiş bir yıldır ve toplam yedi yüz otuz dört yıl yapar" deyince, onlar:

“Onun durumu bize karışık geldi" dediler.

"Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onda Kitâb'ın temeli olan kesin anlamlı âyetler vardır, diğerleri de çeşitli anlamlıdırlar. Kalblerinde eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için onların müteşabih (çeşitli anlamlı) olanlarına uyarlar...'" âyetinin bu kişiler hakkında nâzil olduğu söylenir.

Yunus b. Bukeyr, el-Meğâzi'de, İbn İshâk'tan, "Muhammed b. Ebî Muhammed — İkrime — Saîd b. Cübeyr — İbn Abbâs ve Câbir b. Riab" kanalıyla bildiriyor: Ebû Yâsir b. Ahtab, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Bakara sûresinin baş kısmını (.....) okurken yanına uğradı" dedi ve bu husustaki meseleyi anlattı.

İbnu'l-Münzir, Tefsîr'de başka bir kanalla İbn Cüreyc'ten mu'dal olarak nakletti.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in, Ali (b. Ebî Talha) vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Kalblerinde kaypaklık olanlar..." âyetini açıklarken:

“Kalplerinde kaypaklık olanlar muhkem âyetleri müteşâbih olanlara, müteşâbih âyetleri de muhkem olanlara göre te'vil edip insanların kafalarını karıştırırlardı. Yüce Allah ta onların kafalarını karıştırdı" dedi. "...Halbuki onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez..." âyeti hakkında ise:

“Bunun te'vili kıyamet günündedir ve bunu Allah'tan başka kimse bilmez" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) kelimesi ile:

“Şüphe" kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc:

“...Kalblerinde kaypaklık olanlar..." âyetini açıklarken:

“Burada münafıklar kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“...Müteşabih olanlarının peşine düşerler..." âyetini açıklarken:

“Dalalete düştükleri ve helak oldukları kapı, te'vil peşine düşmeleri idi" dedi. "...Fitne ... peşine düşerler..." âyeti hakkında ise:

“Şüphelilerin peşine düşerler, mânâsındadır" dedi.

Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Dârimî, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Hibbân ve Delâil'de Beyhakî Hazret-i Âişe vasıtasıyla bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Sana bu kitabı indiren O'dur. Bunun âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ki, bu âyetler, kitabın anası demektir. Diğer bir kısmı da müteşabih âyetlerdir. Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyiflerine göre te'vil yapmak için onun müteşabih olanlarının peşine düşerler. Hâlbuki onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez. İlimde derinleşmiş olanlar, «Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır» derler. Üstün akıllılardan başkası da derin düşünemez"  âyetini okudu ve şöyle buyurdu:

“Eğer müteşabih âyetler hakkında mücadele edenleri görürseniz onlardan sakının. Onlar Allah'ın isimlendirdiği (bu) kimselerdir." Buhârî'nin lafzında ise şu şekildedir:

“Eğer müteşâbih âyetlere tabi olanları görürseniz onlardan sakının. Onlar Allah'ın (âyette) adlandırdığı kimselerdir." İbn Cerîr'in lafzında ise:

“Müteşâbih âyetlere tabi olanları gördüğünüz zaman onlardan sakının. Onlar Allah'ın adlandırdığı kimselerdir" şeklindedir. Ayrıca İbn Cerîr'in lafzında:

“Müteşâbih âyetlere tabi olanları ve o âyetler hakkında mücadele edenleri gördüğünüz zaman onlardan sakının. Onlar Allah'ın isimlendirdiği kimselerdir. Onlarla beraber oturmayın" şeklindedir.

Abdurrezzâk, Ahmed, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin, Sünen'de, Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Kalblerinde kaypaklık olanlar... müteşâbih olanlarının peşine düşerler" ' âyeti hakkında:

“Bunlar Hâricilerdir" dedi. "O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır..."' âyeti hakkında da yine:

“Bunlar Hâricilerdir" dedi.

Taberânî'nin bildirdiğine göre Ebû Mûsa el-Eş'arî, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işitti:

“Ümmetim için şu üç şeyden korkarım: Fazla mal biriktirmelerinden, hased ederek birbirlerini öldürmelerinden ve kendilerine kitap açıldığı zaman müminlerin te'vil yapmak için müteşâbih âyetleri ele almalarındandır. Zira Yüce Allah «Halbuki onun te'vil ini Allah'dan başka kimse bilmez. İlimde derileşmiş olanlar, "Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır" derler. Üstün akıllılardan başkası da derin düşünmez»buyurmaktadır. Onlar, ilimleri artınca onu önemsemeyerek kaybederler. "

Hâkim'in, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Ümmetim hesabına korktuğum şey, mal (para) biriktirmeleri ve birbirleriyle yarışarak bu uğurda savaşmalarıdır. Yine ümmetim için korktuğum şey, kendilerine Kur'ân açıldığı zaman onu müminler, kafirler ve münafıkların (herbiri kendince ayrı niyetlerle) okuyup ta müminin (âyette geçen) helali (kendince yoruma gitmeden) helal kabul etmesidir. "

Ebû Ya'lâ'nın Huzeyfe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Ümmetimden bir kavim Kur'ân'ı okuyacak, onu kötü hurma gibi yayacaklar ve onu gerçek te'vilinin dışında te'vil edeceklerdir,"

İbn Sa'd, İbnu'd-Durays, Fadâil'de , İbn Merdûye, Amr b. Şuayb'dan, o babasından, o da dedesinden bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kur'ân hakkında münakaşa eden bir topluluğun yanına gitti. Sonra öyle öfkelendi ki onlara:

“Sizden önceki ümmetler bununla dalalete düştüler. Onlar peygamberlerinde ihtilaf ettiler ve kitaplarının bir kısmını bir kısmıyla yalanladılar. Zira Kur'ân bir kısmı bir kısmını yalanlasın diye indirilmedi. Aksine bir kısmı bir kısmını doğrulasın diye indirildi. Siz ondan bildiklerinizle amel edin. Müteşâbih olanlara da iman edin" buyurdu.

Ahmed, başka bir kanalla Amr b. Şuayb'dan, o babasından, o da dedesinden bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir topluluğun münakaşa ettiğini işitti ve:

“Sizden önceki kavimler bununla helak oldular. Allah'ın kitabının bir kısmını bir kısmı ile yalanladılar. Oysa Allah'ın kitabı bir kısmı bir kısmını doğrulasın diye indirildi. Onun bir kısmını bir kısmı ile yalanlamayın. Ondan bildiğinizi söyleyin bilmediğinizi de bilenine bırakın" buyurdu.

İbn Cerîr, Hâkim, İbâne'de Ebû Nasr es-Siczî'nin İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Önceki kitaplar bir kapıdan ve bir kıraat üzere iniyordu. Kur'ân ise yedi kapıdan; yasaklar, emirler, helal, haram, muhkem, müteşâbih ve misaller olmak üzere yedi kıraat üzeri indi. Onun helal kıldığım helal sayıp, haram kıldığını da haram sayın. Size emredileni yapın ve yasaklananı da terkedin. Misallerden ibret alın. «Onun hepsi Rabbimizin katındandır, ona inandık» deyin."

İbn Ebî Hâtim, İbn Mes'ûd'dan aynı hadisi mevkûf (yani onun sözü) olarak nakletti.

Taberânî'nin, Ömer b. Ebî Seleme'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Abdullah b. Mes'ûd'a dedi ki:

“Önceki kitaplar gökyüzünden bir kapıdan inerdi. Kur'ân ise yedi kapıdan; helal, haram, muhkem, müteşâbih, misaller, emir ve yasaklar olmak üzere yedi kıraat üzere indi. Onun helal kıldığını helal sayıp, haram kıldığını da haram say. Muhkem âyetlerle amel edip şüphelilerin yanında dur. Misallerinden ibret al. Bunların tümü Allah katındandır. Bunlardan ancak akıl sahipleri ibret alır?

İbnu'n-Necâr'ın zayıf bir isnâdla, Târih Bağdâd'da, Hazret-i Ali'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbesinde şöyle buyurmuştur:

“Ey insanlar! Yüce Allah Kitab'ında muhkem âyetlerle sizlere helal ve haram kıldığı şeyleri göstermiştir. Onun helal kıldığını helal sayıp, haram kıldığını da haram sayın. Müteşâbih âyetlere de iman edin. Muhkem olan âyetlerle amel edip misallerinden ibret alın."

İbnu'd-Durays, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor:

“Kur'ân, haram, helal, muhkem, müteşâbih ve misaller olmak üzere beş yönü ile indi. Onun helal kıldığını helal sayıp, haram kıldığını da haram sayın. Müteşâbih âyetlere de iman edin. Muhkem olan âyetlerle amel edip misallerinden ibret alın."

İbn Ebî Dâvud, Mesâhifte, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: Kur'ân, Peygamberinize (sallallahü aleyhi ve sellem) yedi kıraat üzere indirildi. Sizden öncekilere kitap bir kapıdan bir kıraat üzere inerdi.

İbn Cerîr ve Nasr el-Makdisî'nin, el-Hucce'de, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kur'ân yedi harf üzere inmiştir. Kur'ân'da münakaşa etmek küfürdür. Ondan bildiklerinizle amel edin ve bilmediklerinizi bilen birine havale edin. "

Beyhakî'nin, Şuabu'l-İmân' da, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kur'ân'ı i'rab ederek onun gariplerine tabi olun. Onun garipleri mirası ve cezaları bildirmesidir. Zira Kur'ân, haram, helal, muhkem, müteşâbih ve misaller olmak üzere beş yönü ile indi. Helal olanlarla amel edip haramdan sakının. Muhkem olan âyetlere uyun, müteşâbih olanlara iman edin ve misallerinden ibret alın."'

İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Kur'ân sarmaşık dalları gibi çok fenlere sahiptir. Zâhiri ve bâtinidir. Onda acaip olan şeyler tükenmez ve mânâsının sonuna varılmaz. Onu sabırla (yavaşça düşünerek) okuyan kişi kurtuluşa erer. Onu şiddetle (düşünmeden) okuyan kişi sapıklığa düşer. Onda haber, misal, haram, helal, nesheden, neshedilen, muhkem, müteşâbih, zâhiri ve bâtini âyetler vardır. Zâhiriliği tilâveti, bâtiniliği ise te'vilidir. Onu âlimlerden dinleyin ve cahillerle oturmaktan sakının. Aynı zamanda âlim kişinin yanlış fetvasından da sakının.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Rabî'den bildiriyor: Hıristiyanlar Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Sen İsa'nın kelimetullah ve ruhundan olduğunu iddia etmiyor musun?" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Evet" karşılığını verdi. Onlar da:

“Bu bizim için kâfidir" dediler ve Yüce Allah:

“...Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyiflerine göre te'vil yapmak için onun müteşâbih olanlarının peşine düşerler..."' âyetini indirdi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbnu'l-Enbârî, Azdâd'da ve Hâkim, Tâvus'tan bildiriyor: İbn Abbâs bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu.

İbn Ebî Dâvud, Mesâhifte, A'meş'ten bildiriyor: Bu âyet Abdullah'ın kıraatında: (.....) şeklindedir.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, İbn Ebî Muleyke'den bildiriyor: Hazret-i Âişe bana bu âyetleri okuyup:

“İlimde derinleşmiş olanlar, muhkem ve müteşâbih âyetlere inanırlar ve te'vilini bilmezlerdi. Onun te'vilini sadece Allah bilir" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şa'sâ' ve Ebû Nehîk'ten bildiriyor. Siz, âyeti munkatı' olduğu halde: (.....)  kısmını okuyup durakladıktan sonra (.....)  kısmını okumanız gerekirken) onu mavsûl olarak okuyorsunuz. İlimde derinleşmiş olanların ilmi müteşâbih âyetlerde:

“ Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır" derler") kısmına kadardır."

İbn Cerîr, Urve'den bildiriyor: İlimde derinleşmiş olanlar onun te'vilini bilmezler. Ancak:

“Biz buna inandık, hepsi Rabbimizin katındandır" derler.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Ömer b. Abdilazîz'den bildiriyor: İlimde derinleşmiş olanların ilmi, Kur'ân'ın te'vili karşısında bitti ve onlar:

“Biz buna inandık, hepsi Rabbimizin katındandır" dediler.

İbn Ebî Şeybe Musannef’te, Ubey'den bildiriyor: Allah'ın Kitâbı'nda açık (muhkem) olan âyetlerle amel edin. Müteşâbih olanlara da iman ederek onları bilenlere (ilim ehline) bırakın.

İbn Ebî Şeybe, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: Kur'ân'ın yol gösteren yol işaretleri gibi işaretleri vardır. Ondan bildiklerinize tutunun ve bilmediklerinizi (ilim ehline) bırakın.

İbn Ebî Şeybe Muâz'dan bildiriyor: Kur'ân'ın yol gösteren, yol işaretleri gibi işaretleri vardır. Bu, hiç kimseye gizli değildir. Ondan bildiğiniz bir şeyi kimseye sormayın, şüpheye düştüğünüz şeyleri de bilenine bırakın.

İbn Cerîr, Eşheb vasıtasıyla bildirdiğine göre Mâlik bu âyeti okurken: (.....) kısmını okuyup durakladıktan sonra (.....) kısmını okudu ve "Fakat ilimde derinleşmiş olanlar onun te'vilini bilmezler" dedi.

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Taberânî'nin bildirdiğine göre Enes, Ebû Umâme, Ebu'd-Derdâ ve Vâsile b. el-Eska' bildiriyor: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) ilimde derinleşmiş olanlar sorulduğunda:

“Yeminini bozmayan, dili doğru söyleyen, kalbi doğru olan, midesini ve cinsel organını haramdan koruyan kişi, ilimde derinleşenlerdendir" buyurdu.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve el-Vakfta İbnu'l-Enbârî, İbn Abbâs'tan bildiriyor:

“Kur'ân'ın dört yönü vardır. Bir yönü sadece âlimlerin bildiğidir, bir yönü herkesin bilmesi gereken ve bilmemesi mazur görülmeyen helal ve haramdır, bir yönü dillerinin Arap olması sebebiyle Arapların bildiğidir, bir yönü de te'vilini sadece Allah'ın bildiğidir. Onun te'vilini bildiğini iddia eden kişi yalancıdır."

İbn Asâkı'r, Abdullah b. Yezîd el-Evdî vasıtasıyla bildiriyor: Enes b. Mâlik'in şöyle dediğini işittim:

Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) ilimde derinleşenlerin kim olduğu sorulunca:

“İlimde derinleşenler doğru konuşan, yeminini bozmayan ve cinsel organını (haramlardan) koruyandır" buyurdu.

İbnu'l-Münzir, Kelbî vasıtasıyla Ebû Sâlih'ten, o da İbn Abbâs'tan bildiriyor: Kur'ân'ın dört yönü vardır. Bir yönü sadece âlimlerin bildiğidir, bir yönü herkesin bilmesi gereken ve bilmemesi mazur görülmeyen helal ve haramdır, bir yönü dillerinin arap olması sebebiyle arapların bildiğidir, bir yönü de te'vilini sadece Allah'ın bildiğidir. Onun te'vilini bildiğini iddia eden kişi yalancıdır.

İbn Cerîr'in, İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kur'ân yedi mânâ üzere inidirildi. Biri herkesin bilmesi gereken ve bilmemesi mazur görülmeyen helal ve haramdır, biri Arapların bildiği, biri âlimlerin bildiği, biri de sadece Allah'ın bildiği müteşâbih âyetlerdir. Bunları (müteşâbih âyetleri) Allah'tan başka birinin bildiğini iddia eden kişi yalancıdır. "

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbnu'l-Enbârî, Mücâhid vasıtasıyla İbn Abbâs'ın:

“Ben onun te'vilini bilenlerdenim" dediğini bildirir.

İbn Cerîr, Rabî'den bildiriyor: İlimde derinleşenler onun te'vilini bilirler ve:

“Biz buna inandık" derler.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Avfî'nin vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Biz buna inandık..." âyeti hakkında:

“Biz muhkem olanları bilir ve onunla amel ederiz. Müteşâbih olanlarla da amel etmeyiz. Hepsi Rabbimizin katındandır" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Hepsi Rabbimiz katındandır..." âyeti hakkında:

“Burada neshedilen ve neshedilmeyen (âyet) ler kastedilmiştir" dedi.

Dârimî, Müsned'de, Nasr el-Makdisî, el-Hucce'de, Süleymân b. Yesâr'dan bildiriyor: Kendisine Sabîğ denilen bir kişi Medine'ye gelip Kur'ân'daki müteşâbih âyetleri sormaya başladı. Ömer ona gelmesi için haber gönderdi ve bir kaç kuru hurma dalı hazırladı. Hazret-i Ömer:

“Sen kimsin?" deyince:

“Ben Allah'ın kulu Sabîğ'im" dedi. Ömer:

“Ben de Allah'ın kulu Ömer'im" deyip o dallardan birini alarak adamın kafasını kanatıncaya kadar vurdu. Bunun üzerine adam:

“Yeter ey müminlerin emîriî Önceleri kafamda bulmuş olduğum (kötü düşünceler) gitmiş bulunmaktadır" dedi.

Dârimî, Nâfi'den bildiriyor: Sabîğ el-lrâkî, Müslüman askerler arasında Kur'ân'dan bazı şeyler soruyordu. Nihayet Mısır'a geldi. Amr İbnu'l-Âs onu Ömer b. el-Hattâb'a gönderdi. Yanına gittiğinde Ömer yaprakları soyulmuş hurma dalı istedi ve Sabîğ'i sırtı yaralanana kadar dövdü. Onu iyileşene kadar bıraktı. İyileşince de onu bir daha dövdü ve tekrar iyileşene kadar bıraktı. Onu bir daha dövmek için çağırınca, Sabîğ:

“Eğer beni öldürmek istiyorsan güzel bir şekilde öldür. Ancak tedavi etmek istiyorsan vallahi ben iyileştim" dedi. Bunun üzerine Ömer onun memleketine dönmesine izin verdi. Ancak Ebû Mûsa el-Eş'arî'ye Müslümanlardan kimse kendisiyle oturmasın diye bir mektup yazdı.

İbn Asâkir, Târih'te, Enes'ten bildiriyor: Ömer b. el-Hattâb, Sabîğ'i Kur'ân'dan bir harf (i sorgulaması) yüzünden sırtı kanayıncaya kadar dövdü.

İbnu'l-Enbârî, Mesâhifte, Nasr el-Makdisî, Hucce'de  ve İbn Asâkir, Sâib b. Yezîd'den bildiriyor: Adamın biri Ömer'e:

“Kur'ân'dan mânâsı karışık olan şeyler soran bir adamla karşılaştım" deyince, Ömer:

“Allahım! Onu elime düşür" dedi. Bir gün Ömer'in yanına bir adam girip bir şeyler sordu. Bunun üzerine Ömer kollarını sıvadı ve onu kırbaçlamaya başladı. Sonra:

“Ona don giydirin ve devenin hörgücüne bindirerek memleketine götürün. Orada sözcünüz:

“Sabîğ ilim istedi, ancak yanlış şeyler istedi desin" dedi. Sabîğ kavminin efendisi iken bundan sonra hakir biri olarak kaldı.

Nasr el-Makdisî, Hucce'de  ve İbn Asâkir, Ebû Osmân en-Nehdî'den bildiriyor: Hazret-i Ömer Basra halkına Sabîğ'le oturmamaları için bir mektup yazdı. O geldiğinde biz yüz kişi olsak bile yine dağılır giderdik.

İbn Asâkir, Muhammed b. Sîrîn'den bildiriyor: Ömer b. el-Hattâb, Ebû Mûsa el-Eş'arî'ye, Sabîğ'le oturmasın diye bir mektup yazıp vereceğinin ve malının haram olduğunu söyledi.

Nasr, Hucce'de  ve İbn Asâkir Zür'a'dan bildiriyor: Sabîğ b. İsl'in, Basra'da uyuz deve gibi olduğunu gördüm. O bir halkaya gelip oturduğunda onu tanımazlardı. Diğer bir halkadakiler onlara:

“Bu, müminlerin emiri Ömer'in kendisiyle oturulmasını yasakladığı kişidir" diye çağırırdı. Bunun üzerine onu bırakıp giderlerdi.

Nasr, Hucce'de Ebû İshâk'tan bildiriyor: Hazret-i Ömer, Ebû Mûsa el-Eş'arî'ye şöyle bir mektup yazdı:

“Derim ki:

“Sabîğ bilinen (muhkem) şeyleri bırakıp gizli (müteşâbih) olan şeyler peşinden gitti. Bu mektubum sana geldiğinde ona bir şey satmayın, hastalanırsa ziyaret etmeyin ve ölürse cenazesinde bulunmayın."

Herevî, Zemmü'l-Kelâm'da, İmam Şâfiî'den bildiriyor: (Müteşâbih âyetler hakkında) söz söyleyenler için hükmüm Ömer'in, Sabîğ'e olan hükmü gibidir. Hurma dalıyla dövülür, deveye bindirilir, kabilesi ve aşireti arasında dolaştırılıp:

“Bu kitabı ve sünneti bırakıp müteşâbih âyetler hakkında söylenen sözleri kabul edenin cezasıdır" diye çağrılır.

Dârimî, Ömer b. el-Hattâb'tan bildiriyor: Sizinle Kur'ân'ın müteşâbih âyetleri hakkında mücadele decek insanlar gelecektir. Siz onları sünnetle karşılayın. Zira sünnet ehli Allah'ın kitabını daha iyi bilenlerdir.

Nasr el-Makdisî, Hucce'de, İbn Amr'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabının yanına gitti ve onlar Kur'ân hakkında münakaşa ediyorlardı. Biri bir âyet hakkında diğeri de başka bir âyet hakkında münakaşa ediyordu. Sanki Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzünde nar taneleri ezilmişti. O şöyle buyurdu:

“Siz bunun için mi yaratıldınız? Ya da bununla mı emrolundunuz? Allah'ın Kitab'ının bir kısmıyla bir kısmını mı yalanlıyorsunuz? Size emredilene bakırı ve ona uyun, yasaklanan şeyleri de bırakın."

Ebû Dâvud ve Hâkim'in, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kur'ân hakkında münakaşa etmek küfürdür."

Nasr el-Makdisî, el-Hucce'de, İbn Amr'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) odasından çıktı ve odasının arkasında Kur'ân hakkında münakaşa ediyorlardı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzü kıpkırmızı bir şekilde çıktı ki sanki yüzünden kan damlıyordu. Bunun üzerine:

“Ey topluluk! Kur'ân hakkında münakaşa etmeyin. Sizden önceki (kavim) ler münakaşa yüzünden dalalete düştüler. Zira Kur'ân bir kısmı bir kısmını yalanlasın diye indirilmedi. Aksine bir kısmı bir kısmını doğrulasın diye indirildi. Siz muhkem olan âyetlerle amel edin. Müteşâbih olanlara da iman edin" buyurdu.

Nasr, el-Hucce'de, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Biz Ömer b. el-Hattâb'ın yanında iken adamın biri gelip Kur'ân için:

“O yaratılmış mıdır, yoksa yaratılmamış mıdır?" diye sordu. Ömer kalkıp onu yakasından tutarak Ali b. Ebî Tâlib'in yanına çekti ve:

“Ey Ebu'l-Hasan! Bunun ne dediğini duymuyor musun?" dedi. Ali b. Ebî Tâlib:

“Ne diyor? "diye sorunca:

“Bana Kur'ân'ın yaratılıp yaratılmadığını sormaya gelmiş" dedi. Bunun üzerine Ali:

“Bu bir kelimedir ve bunun bir meyvesi olacaktır. Eğer ben senin gibi idareci olsaydım onun boynunu vururdum" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde:

“Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyfi eri ne göre te'vil yapmak için onun müteşabih olanlarının peşine düşerler. Hâlbuki onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, «Biz buna inandık.» derler. Üstün akıllılardan başkası da derin düşünmez" âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Kavim (müteşâbih âyetlerin) peşine düşerek, yanlış te'vil ederek fitneye düştüler ve şüphelilere uydular. Bu durum içindeyken de helak oldular.

İbnu'l-Enbârî, Azdâd'da, Mücâhid'den bildiriyor: İlimde derinleşmiş olanlar (müteşâbih âyetlerin) te'vilini bilirler ve:

“Biz Allah'a iman ettik" derler.

7 ﴿