35"Allah Âdem'i, Nuh'u, İbrâhîm ailesi ile İmrân ailesini seçip âlemlere üstün kıldı. Birbirinden gelen bir zürriyet olarak, Allah işitendir, bilendir. İmran'ın karısı: “Ya Rabbi! Karnımda olanı, sadece sana hizmet etmek üzere adadım, benden kabul buyur, doğrusu işiten ve bilen ancak Sensin" demişti." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in, Ali (b. Ebî Talha) vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Nuh'u, İbrâhîm ailesi ile İmrân ailesini seçip parmağı ile dürter. Çocuğun ilk ağlaması da bu sebepledir. Ancak Hazret-i Meryem'den ve oğlundan olanlara şeytan ilişemedi" buyurduğunu söyledi ve şöyle devam etti: “Meryem'in annesi Hanna doğum yaptığı zaman kız çocuğunun Allah yolunda hizmetçi olarak kabul edilmemesinden korktu. Çocuğu kundaklayıp, Beytül-Makdis'e götürerek, oradaki kurralara teslim etti. Orada kurraların hepsi onu almak istediler." -Çünkü bu çocuk onların imamlarının çocuğu idi. Kurraların imamı ise Hârun'un çocuklarındandır - "Hahamların başı olan Zekeriyyâ (aleyhisselam): “Onu ben alacağım. Teyzesi Ümmü Yahya'nın yanımda olması sebebi ile onu almakta en fazla hak sahibiyim" dedi. Bunun üzerine kurralar: “Kavimde ona en fazla ihtiyacı olan kişi almalı, eğer hak sahibi olan kişiye bırakılacaksa babasına bırakılması gerekir. Ancak o Allah yoluna adanmış olduğu için babasına bırakılamaz. Kura çekelim ve kurasına çıkan kişi onda hak sahibi olsun" dediler. Vahyi yazdıkları kalemlerle: “...Meryem'e hangisi kefil olacak..." diye üç defa kura çektiler. Yani onu kim alacak diye kura çektiler ve kura da Zekeriyyâ (aleyhisselam) çıktı. Onların kalemlerle kuraları şöyleydi. Kalemleri bir yere toplayarak bir örtüyle örttüler. Beytül-Makdis'in hizmetçilerinden akılbaliğ olmayan kölelerden birine: “Elini örtünün altına sok ve bir kalem çıkar" dediler. Köle elini uzattı ve Zekeriyyâ'nın (aleyhisselam) kalemini çıkardı. Kurralar: “Hayır kabul etmeyiz, kalemleri nehre atarız. Kimin kalemi akıntının tersine giderse Meryem'e (aleyhesselam) O kefil olur" dediler. Bunun üzerine kalemlerini Ürdün nehrine attılar. Zekeriyyâ'nın (aleyhisselam) kalemi akıntının tersine gitti. Yine kabul etmeyerek üçüncü defa kura çekeceğiz, kimin kalemi akıntı ile beraber giderse Meryem'e (aleyhesselam) o kefil olur" dediler ve kalemleri tekrar suya attılar. Bu defa Zekeriyyâ'nın (aleyhisselam) kalemi akıntıyla beraber giderken onların kalemleri akıntının tersine gitti. Sonra da Yüce Allah'ın buyurduğu gibi: “Rabbi onu güzel bir kabulle karşıladı, güzel bir bitki gibi yetiştirdi; Zekeriyyâ'nın himayesine bıraktı..." Meryem'i (aleyhesselam), Zekeriyyâ (aleyhisselam) yanına aldı ve onu Rabbine ibadet ve itaatte güzel bir şekilde terbiye etti. Meryem (aleyhesselam) büyüdüğü zaman Zekeriyyâ (aleyhisselam) Beytül-Makdis'te ona has bir yer yaptırdı. Kapısını da duvarın orta tarafına koydu. Yanına ancak merdivenle çıkılabilirdi. Ona bir sütanne tutmuştu. İki yaşını doldurduğunda sütten kesilmiş ve yürümeye başlamıştı. Zekeriyyâ (aleyhisselam), onun üstüne kapıyı kapatır ve anahtarı kendisinde bırakırdı. Onu hiç kimseye emanet etmezdi. O büyüyünceye kadar ona faydalı şeyleri kendisinden başka kimse vermedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre İkrime: “Meryem'in (aleyhisselam) annesinin ismi Hanna'dır" dedi. Hâkim, Ebû Hureyre'nin: “Hanna, İsa'nın (aleyhisselam) annesi Meryem'i (aleyhisselam) doğurmuştur" dediğini bildirir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre ibn Abbâs: “...Ya Rabbi! Karnımda olanı, sadece sana hizmet etmek üzere adadım..." âyetini açıklarken şöyle dedi: “Annesi onu ibadet etmesi için kiliseye koymayı adamış ve onun erkek olmasını temenni etmişti. İbnu'l-Münzir, İbn Abbâs'ın bu âyet hakkında şöyle dediğini bildirir: “Onu ibâdet etmesi (kilisenin hizmetini görmesi) için Allah yolunda adadı." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid (.....) kelimesi hakkında: “Kiliseye hizmetçi olarak vermektir" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in başka bir kanalla bildirdiğine göre Mücâhid: (kelimesi hakkında: Dünya işlerini karıştırmadan has bir şekilde (Allah'a ibadet etmek) mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Katâde'nin bu âyet hakkında şöyle dediğini bildirir: “İmrân'ın hanımı karnındaki bebeğini Allah yolunda adamıştı. O zamanlar sadece erkekleri Allah yolunda adarlardı. Kişi Allah yolunda adandığı zaman kiliseye bırakılır ve kiliseden ayrılmayıp sürekli olarak oranın temizlik işlerini hallederdi. Kadınların bazı hallerinden dolayı girip orayı temizlemeleri uygun değildi. İşte o zaman İmrân'ın hanımı: “Erkek kız gibi değildir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr (.....) kelimesi hakkında: “Onu Allah yolunda ve kiliseye adadı. Onu ibadetten alıkoyacak hiçbir şey yoktur" dedi. İbnu'l-Münzir, Dahhâk'tan bildiriyor: İsrâil oğulları zamanında kadın erkek çocuk doğurduğunda onu hizmet edebileceği yaşa kadar besler ve kitabı okuyanların hizmetine verirek: “Bu sizin hizmetiniz için adanmıştır" derdi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, İkrime'den bildiriyor: O zaman İmrân'ın karısı Hanna çocuğu olmayacak kadar yaşlı bir kadındı. O doğum yapmayan biriydi. Çocukları olan kadınlara gıpta ediyordu. Bunun üzerine: “Allahım! Bu benim adağım olsun. Eğer bana bir çocuk nasip edersen onu Beytül-Makdise koyarak senin yolunda tasadduk edeceğim. O orada temizlik ve hizmet edenlerden olacaktır" dedi. Onu doğurduğunda, Allah onun ne doğurduğunu bilirken "Ya Rabbi! Kız doğurdum. Erkek, kız gibi değildir..." dedi. Yani onun hayız halinin olması ve erkeklerle bir yerde kalamaması sebebiyle böyle bir imkânı yoktu. Ümmü Meryem onu bir kundağa sardı ve Musa'nın kardeşi Hârun'un oğlu kâhin'e götürdü. Onlar o gün Beytül-Makdis'te, Kâbe'nin görevlileri gibi görev yapıyordu. Onlara: “Bu benim adağımdır ben onu Allah yolunda adadım. Ancak o kızdır ve kiliseye hayızlı kimse giremez. Fakat onu evimede geri götürmeyeceğim" dedi. Bunun üzerine onlar:"Bu bizim imamımızın kızıdır" dediler. İmrân onlara namazda imamlık ediyordu. Zekeriyyâ (aleyhisselam) : “Onu bana verin, çünkü teyzesi benim nikahlımdır" dedi. Oradakiler: “Bizim içimiz buna el vermez" dediler. İşte o zaman Tevrât'ı yazdıkları kalemlerle kura çektiler ve kurada Zekeriyyâ (aleyhisselam) çıkınca onu himayesi altına aldı. Saîd b. Mansûr'un bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti (.....) şeklinde okumuştur. İbn Ebî Hâtim, Dahhâk'ın bu âyeti (.....) şeklinde (te) harfini ötre ile okuduğunu bildirir. Abd b. Humeyd, Âsim b. Ebi'n-Necûd'un bu âyeti (.....) şeklinde (te) harfini ötre ile okuduğunu bildirir. Abdullah b. Ahmed, Zühd'de, Süfyân b. Hüseyin'in (Allah onun ne doğurduğunu bilirken) hakkında: “Bu Yüce Allah'a halini arzetmek babından bir şeydi" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Esvad bu âyeti: (.....) şeklinde (ayn) harfini nasb ederek okurdu. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî) bu âyeti: (.....) şeklinde (ayn) harfini nasb ederek okudu. |
﴾ 35 ﴿