49"O, İsrailoğullarına bîr elçi olacak (ve onlara şöyle diyecek:) Sîze Rabbinizden bîr mucize getirdim: Sîze çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah'ın izni ile o kuş oluverir. Yine Allah'ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz, bunda sizin için bir ibret vardır." İbn Cerîr, İbn İshâk'tan bildiriyor: İsa (aleyhisselam) bir gün genç çocuklarla oturdu ve eline çamur alarak: “Bu çamurdan size kuş yapayım mı?" dedi. Çocuklar: “Bunu yapabilir misin?" diye sorunca: “Evet, Rabbimin izniyle yapabilirim" dedi. Sonra çamuru kuş gibi yapıp ona üfleyerek: “Allah'ın izniyle kuş ol" dedi. Bunun üzerine çamur kuş oldu ve ellerinin arasından uçup gitti. Çocuklar da gidip bu durumu öğretmenlerine haber verdiler ve bunu insanlar arasında yaydılar. İbn Cerîr'in, İbn Cüreyc'ten bildirdiğine göre İsa (aleyhisselam): “Hangi kuşu yaratmak zordur?" dediğinde: “Yarasadır, çünkü o sırf ettir" dediler ve İsa (aleyhisselam) bir yarasa yarattı. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “İsa (aleyhisselam) bir kuş yarattı, o da yarasadır" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Dahhâk vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) anadan doğma kör demektir" dedi. İbn Ebî Hâtim, Atâ (b. Ebî Rebâh) vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: “(.....), Anadan doğma âma olup gözleri görmeyen demektir" dedi. Ebû Ubeyd, Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbnu'l-Enbârî, Azdâd'da, Mücâhid'den bildiriyor: (.....) gündüz görüp gece görmeyen kişi demektir" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbnu'l-Enbârî'nin bildirdiğine göre İkrime: (.....) gözleri akan ve zayıf olandır" dedi. İbn Asâkir, Vehb b. Münebbih'ten bildiriyor: İsa'nın (aleyhisselam) hastalara, kötürümlere, körlere, delilere ve başkalarına ettiği dua şöyleydi: “Allahım! Sen gökyüzü ve yeryüzündeki herkesin ilahısın. Onların senden başka ilahı yoktur. Sen gökyüzü ve yeryüzündeki herkesi hoşnud edensin. Onları senden başka hoşnud edecek kimse de yoktur. Sen gökyüzü ve yeryüzündeki herkesin sahibisin. Onların senden başka sahibi de yoktur. Yerdeki kudretin gökyüzündeki kudretin gibidir. Yerdeki hâkimiyetin gökyüzündeki hâkimiyetin gibidir. Senin Kerem sahibi isminle, nurlu yüzünle ve ezeli mülkünle senden istiyorum. Sen her şeye kadirsin." Vehb der ki: “Bu dua korkan kişi ve deli için okunup suyundan içirilir. Allah dilerse bu kişi şifa bulur. İbn Cerîr başka bir kanalla Vehb'den bildiriyor: İsa (aleyhisselam) on iki yaşında olduğunda, onu doğurduğu zaman kavminden kaçarak Mısır topraklarına gelen annesine, Yüce Allah: “Oğlunla beraber Şam'a git" diye vahyetti. O da öyle yapıp Şam'a gitti. Oğlu otuz yaşına basana kadar da Şam'da kaldı. İsa'nın (aleyhisselam) peygamberliği üç yıl sürmüştü. Sonra Yüce Allah onu yanına yükseltti. Vehb'in dediğine göre bazı zamanlarda İsa'ya (aleyhisselam) yaklaşık elli bin hasta gelirdi. Yanına gelebilenler gelmiş, gelemiyenlerin yanına kendisi yaya olarak gitmiştir. Onları Yüce Allah'a dua ederek tedavi etmekteydi.' Beyhakî, el-Esmâ ve's-Sıfât'ta ve İbn Asâkir, İsmâil b. Ayyâş vasıtasıyla Muhammed b. Talh'a'dan, o da bir adamdan bildiriyor: İsa b. Meryem ölüyü diriltmek istediği zaman önce iki rekat namaz kılardı. Birinci rekatta "Mülk" sûresini, ikinci rekatta ise: “Secde" sûresini okurdu. Namazı bitirdikten sonra da Yüce Allah'ı methedip sena ederek: “Yâ Kadîm, yâ Hayy, yâ Dâim, yâ Ferd, yâ Vitr, yâ Ahad, yâ Samed" diye yedi isimle dua ederdi. Beyhakî: “Bu rivayet kuvetli bir rivayet değildir" dedi. İbn Ebî Hâtim, Muhammed b. Talha b. Musarrif vasıtasıyla Ebû Bişr ve Ebû Huzeyl kendi lafzıyla rivayet edip sonunda şunu eklemiştir: “Eğer bir sıkıntısı olursa: “Yâ Hayy, yâ Kayyûm, yâ Allah, yâ Rahmân, yâ Zel-Celâli, Ve'l-İkrâm, yâ Nûre's-Semâvâti Ve'l-Ardi Vemâ Beynehume ve-Rabbü'l-Arşil-Azîm" diye yedi isimle daha dua ederdi. İbn Ebi'd-Dünyâ, Men Âşe Ba'de'l-Mevt'te, Muâviye b. Kurre'den bildiriyor: İsrâil oğulları İsa'yı (aleyhisselam) çağırıp: “Nûh'un (aleyhisselam) oğlu Sâm burada yakın bir yerde defnedildi. Allah'a dua et te onu bize tekrar diriltsin" dediler. Bunun üzerine Allah'ın Peygamberi seslendi, ama bir şey göremedi. Bir daha seslendi, yine bir şey görmedi. İsrâil oğulları: “Buraya yakın bir yere defnedildi" dediler. Allah'ın Peygamberi bir daha seslenince Sâm saçları beyaz bir şekilde çıktı. İsrâil oğulları: “Bu genç kişi olarak ölmüştü, saçlarındaki bu beyazlıkta nedir?" dediler. Sâm: “Kıyamet koptu sandım ve korktum" karşılığını verdi. İshâk b. Bişr ve İbn Asâkir, değişik kanallarla İbn Abbâs'tan bildiriyor: Yahudiler, İsa'nın (aleyhisselam) etrafında toplanıp onunla alay ederek: “Ey İsa! Filan kişi dün ne yedi ve yarına ne sakladı?" derlerdi. İsa (aleyhisselam) onların sorularına cevap verdiği halde yine kendisiyle alay ederlerdi. Bu uzun bir süre böyle devam etti. İsa'nın (aleyhisselam) bilinen belli bir yeri yoktu. O sürekli yeryüzünde seyahat eden biriydi. Bir gün bir mezar başında oturup ta ağlayan bir kadın gördü. Ona niçin ağladığını sorduğunda: “Benim kızım öldü ve ondan başka da çocuğum yoktur" dedi. Bunun üzerine İsa (aleyhisselam) iki rekat namaz kıldıktan sonra: “Ey filan! Rahmân'ın izniyle kalk ve (mezardan) çık" diye nida etti. Mezar kıpırdayınca bir daha nida etti ve mezar açıldı. Üçüncü seslenmesinde de kız mezardan başındaki toprakları silkeleyerek çıktı. Kız: “Ey Anne! Benim ölüm sıkıntısını iki defa tatmamı istemen nedendir? Anneciğim! Sabret ve ecrini Allah'tan bekle. Benim dünyalık bir ihtiyacım yoktur. Ey Allah'ın ruhu! Rabbinden iste de bana ölüm sıkıntısını hafifleterek beni tekrar âhirete götürsün" dedi. İsa (aleyhisselam) Rabbine du edince Rabbi kızın canını bir daha aldı ve mezar kızın üstüne kapandı. Bu haber Yahudilere gidince İsa'ya (aleyhisselam) hiddetleri daha da arttı. Kendilerine yakın olan Nusaybin denilen şehirde Yahudilerden zalim ve katı kalpli bir kral vardı. O kralı ve şehir halkını dine davet etmek üzere İsa'ya (aleyhisselam) emir geldi. Havarilerle beraber şehre geldiklerinde ashâbına: “İsa (aleyhisselam), Allah'ın kulu ve Resûlüdür" diye çağırmak için şehre kim gider?" dedi. Havarilerden kendisine Yakûb denilen biri: “Ey Allah'ın ruhu! Ben giderim" deyince: “Tamam git, beni inkar edecek ilk kişi sensin" dedi. Yine Tûsâr diye bilinen biri kalkıp: “Ben de onunla gideyim" dedi. İsa (aleyhisselam): “Sen de onunla git" dediğinde yürüyüp gittiler. Bu sırada Şem'ûn kalkıp: “Ey Allah'ın ruhu! Ben de üçüncüleri olayım. Eğer zor durumda kalırsam senin hakkında kötü söylememe de izin ver " dedi. İsa (aleyhisselam) ona da: “Tamam" dedi. Bunların üçü bir gittiler. Ancak şehre yaklaştıklarında, Şem'ûn onlara: “Siz şehre girin ve size emredileni yerine getirin. Ben burada bekleyeceğim ve başınıza bir şey gelirse sizi kurtarmaya çalışacağım" dedi. Bunun üzerine bu iki kişi şehre girdiler ve İsa'nın (aleyhisselam) emrettiği gibi insanlara söylemeye başladılar. Ancak insanlar İsa (aleyhisselam) ve annesi hakkında hep kötü şeyler söylüyordu. Birinci havari: “İsa, Allah'ın kulu ve Resûlüdür" diye bağırmaya başladı. İkisinin de üstüne saldırdılar ve: “Sizden, kim İsa, Allah'ın kulu ve Resûlüdür dedi" diye sorduklarında, havari: “Ben bir şey demedim" cevabını verdi. Ancak diğer havari: “Hayır dedin, ben de: “İsa, Allah'ın kulu, Resûlü, Meryem'e (aleyhisselam) bıraktığı kelimesi ve ruhudur diyorum. Ey İsrâil oğulları! Ona iman edin, bu sizin için daha hayırlıdır" dedi. Sonra cebbar ve zalim kralın yanına gittiler. Kral: “Yazıklar olsun! Ne diyorsun?" deyince: “İsa, Allah'ın kulu, Resûlü, Meryem'e (aleyhisselam) bıraktığı kelimesi ve ruhudur" diyorum" karşılığını verdi. Kral: “Yalan söyledin" deyince, İsa'ya (aleyhisselam) ve annesine kötü sözler söyleyip iftiralar attılar. Kral, havariye: “Yazıklar olsun! İsa'dan ayrıl ve bizim dediğimiz gibi söyle" dedi. Havari: “Hayır sizin gibi söylemem" deyince: “Eğer söylemezsen senin ellerini, ayaklarını keserim ve gözlerine mil çekerim" dedi. Havari: “İstediğini yap" karşılığını verdi. Kral da dediği gibi yapıp onu şehrin ortasındaki bir çöplüğe attı. Sonra kral onun dilini de kesmek isteyince Şem'ûn geldi ve insanlar etrafına toplandılar. Onlara: “Bu miskin ne dedi?" diye sorunca: “Bu, İsa'nın, Allah'ın kulu ve Resûlü olduğunu iddia ediyor" dediler. Şem'ûn: “Ey kral! Onun yanına yaklaşıp bir şey sormama izin verir misin?" dedi. Kral: “Evet" deyince, Şem'ûn: “Ey Belâlı! Ne diyorsun?" diye sordu. Havari: “İsa'nın, Allah'ın kulu ve Resûlü olduğunu söylüyorum" dedi. Şem'ûn: “Delili nedir biliyor musun?" deyince de: “O, kör olan kişinin gözlerini açar, alacalıları ve hastaları iyileştirir" dedi. Şem'ûn: “Bunu bütün doktorlar yapar, başka bir şey var mı?" dedi. Havari: “Evet, o sizin ne yediğinizi ve ne sakladığınızı bilir" cevabını verdi. Şem'ûn: “Bunu kâhinler de bilir, başka bir şey var mı?" dedi. Havâri: “Evet, o çamurdan kuş yaratır" deyince, Şem'ûn: “Bunu sihirbazlar da yapar, onlardan öğrenmiştir" dedi. Kral bu adama ve sorularına şaşırmıştı. Ona: “Başka bir şey var mı?" deyince: “Evet, o ölüyü diriltir" karşılığını verdi. Bunun üzerine Şem'ûn: “Ey kral! Bu çok zor bir şey söyledi, bunu Allah'ın izni olmadan kimsenin yapabileceğini sanmıyorum. Allah bu gücü yalancı sihirbazlara da vermedi. Eğer İsa peygamber değilse buna gücü yetmez. Yüce Allah bunu sadece İbrâhîm (aleyhisselam): “Rabim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster" dediği zaman ona göstermiştir. Rahmân'ın dostu İbrâhîm gibi kim olabilir?" dedi. İbn Cerîr, Süddî'den; İbn Asâkir ise, Süddî vasıtasıyla Ebû Mâlik'ten, o Ebû Sâlih'ten, o da İbn Abbâs'tan bildiriyor: Yüce Allah, İsa'yı (aleyhisselam) gönderip ona dine davet etmesini emrettiği zaman İsrâil oğulları ile karşılaştı ve onu şehir dışı ettiler. İsa (aleyhisselam) ve annesi yeryüzünde seyahat etmeye başladılar. Şehrin birinde bir adamın yanında konakladılar. Adam kendilerini güzel bir şekilde ağırladı ve iyiliklerde bulundu. Şehrin zalim bir kralı vardı. Adam bir gün kederli bir şekilde gelip evine girdi. Meryem (aleyhesselam) adamın hanımının yanındaydı. Kadına: “Kocanın sorunu nedir? Onu kederli görüyorum" dedi. Kadın: “Bizim bir kralımız vardır. Her gün bir kişi kralın ve askerlerinin yiyecek, içeceklerini karşılar. Eğer sırası gelen bunun yapmazsa kral onu cezalandırır. Bu gün de sıra bize geldi. Ancak onlara yedirip içirecek bir şeyimiz yoktur" dedi. Bunun üzerine Meryem (aleyhesselam): “Kocana söyle üzülmesin, oğluma dua etmesini söylerim ve bu dua kocanın kralı ağırlaması için yeterli olur" dedi. Meryem (aleyhesselam), İsa'ya (aleyhisselam) durumu anlatınca, İsa (aleyhisselam): “Anneciğim! Eğer ben öyle edecek olursam kötü şeyler yapmış olurum" deyince, Meryem (aleyhesselam): “Bunu önemseme, o bize ikramda bulundu ve iyilikler yaptı" karşılığını verdi. İsa (aleyhisselam): “Adama söyle kazanlarını ve küplerini su doldursun" dedi. Adam bunları su ile doldurunca, Isa (aleyhisselam), Allah'a dua etti ve kazanlar et, çorba, ekmekle, küpler de daha önce insanların asla görmediği içkilerle doldu. Kral geldiğinde yemeğini yedi. Ancak içkiden içtiği zaman: “Bu içkiyi nereden getirdin?" dedi. Adam: “Bu benim filan ve filan tarlamdandır" cevabını verdi. Kral: “Benim içkim aynı yerden getirildi, ama öyle değildir" dedi. Bu sefer adam: “Bu diğer tarladandır" dedi ve bu karıştırmasından dolayı kendisine kızan krala: “Ben sana durumu anlatacağım. Yanımda bir çocuk var ve o Allah'tan ne isterse Allah ona mutlaka veriyor. Allah'a dua ederek suları içkiye çevirdi" dedi. Bunun üzerine kral adama: “Benim bir oğlum vardı ve kral olmak istiyordu. Ancak o kral olmadan birkaç gün önce öldü. O en fazla sevdiğim kişiydi. Kişi Allah'a dua ediyor ve su içki oluyor. Bu kişi oğlumu diriltmesi için dua ederse Allah onu da kabul eder" dedi. Kral, İsa'yı (aleyhisselam) çağırıp durumu kendisine anlattı ve oğlunu diriltmek için Allah'a dua etmesini istedi. İsa (aleyhisselam): “Bunu yapma, eğer oğlun yaşayacak olursa kötü olacak" dedi. Bunun üzerine kral: “Önemli değil onu görmez miyim? Ne olursa olsun önemli değildir" dedi. İsa (aleyhisselam): “Eğer onu diriltirsem beni ve annemi istediğimiz yere gitmek üzere serbest bırakacak mısınız?" dedi. Kral: “Evet (bırakacağız)" deyince, İsa (aleyhisselam) dua etti ve çocuk dirildi. Memleketlisi onun tekrar dirildiğini görünce bağrışarak silahlarını kuşandılar ve: “Bu ölümü yaklaşıncaya kadar hep bizi yedi. Şimdi de oğlunu kral yapmak istiyor. O da babası gibi bizi yiyecek diyerek savaşa başladılar. Sonra İsa (aleyhisselam), annesi ve beraberinde Yahudi biriyle oradan çıkıp gittiler. Yahudi'de iki ekmek, İsa'da (aleyhisselam) ise bir ekmek vardı. İsa (aleyhisselam) ona: “(Azıkta) ortağım olur musun?" dediğinde, Yahudi: “Evet (olurum) "karşılığını verdi. Ancak Yahudi, İsa'da (aleyhisselam) sadece bir ekmek olduğunu görünce bu ortaklığa pişman olmuştu. İsa (aleyhisselam) uyuyunca Yahudi fazla olan o bir ekmeği yemek istedi. O her lokma yiyişinde, İsa (aleyhisselam): “Ne yapıyorsun?" diyor, o da: “Bir şey yapmıyorum" karşılığını veriyordu. Bu, ekmeği bitirene kadar öyle devam etti. Sabahladıklarında Isa (aleyhisselam): “Yemeğini getir" dedi. Yahudi bir ekmekle gelince, Isa (aleyhisselam): “İkinci ekmeğin nerede?" diye sordu. Yahudi: “Bende sadece bir ekmek vardı" karşılığını verdi. İsa (aleyhisselam) bu duruma suskun kaldı. Kalkıp yollarına devam ettiler ve koyun otlatan bir çoban gördüler. İsa (aleyhisselam): “Ey koyunların sahibi! Bize kesimlik bir koyun ver" diye çağırdı. Çoban da: “Tamam" deyip kendilerine bir koyun verdi. Koyunu kesip pişirdikten sonra Yahudiye: “Ye ve kemikleri kırma" dedi. Yemek yiyip karınlarını doyurduktan sonra İsa (aleyhisselam) kemikleri toplayıp tekrar derinin içine koydu ve asasıyla vurarak: “Allah'ın izniyle kalk" dedi. Koyun kalktı ve melemeye başladı. Bunun üzerine İsa (aleyhisselam): “Ey koyun sahibi koyununu geri al" dedi. Çoban: “Sen kimsin?" deyince: “Ben İsa b. Meryem'im" cevabını verdi. Çoban: “Sen o sihirbaz mısın?" diyerek kaçıp gitti. İsa (aleyhisselam), Yahudiye: “Bu koyunu yedikten sonra dirilten hakkı için söyle! Sende kaç ekmek vardı?" dedi. Yahudi yemin edip kendisinde sadece bir ekmek olduğunu söyledi. Yine bir sığır sürüsü sahibiyle karşılaştılar. İsa (aleyhisselam): “Ey sığırların sahibi! Bize süründen kesimlik olarak şu danayı ver" dedi. Adam da kendilerine bir dana verdi. Onu da kesip pişirdiler. Adam olup bitenleri seyrediyordu. İsa (aleyhisselam), Yahudiye: “Ye ve kemikleri kırma" dedi. Yemek yemeyi bitirdiklerinde İsa (aleyhisselam) kemikleri toplayıp tekrar derinin içine koydu ve asasıyla vurarak: “Allah'ın izniyle kalk" dedi. Dana böğürerek kalkınca: “Ey dana sahibi dananı geri al" dedi. Çoban: “Sen kimsin?" deyince: “Ben İsa'yım" cevabını verdi. Çoban: “Sen o sihirbaz İsa'mısın?" diyerek kaçıp gitti. İsa (aleyhisselam), Yahudiye: “Bu koyunu ve danayı yedikten sonra dirilten hakkı için söyle! Sende kaç ekmek vardı?" dedi. Yahudi yemin edip kendisinde sadece bir ekmek olduğunu söyledi. Yollarına devam ettiler ve bir şehre vardılar. Yahudi şehrin en yüksek yerinde, İsa (aleyhisselam) ise en engin yerinde konakladı. Yahudi, İsa'nın (aleyhisselam) asası gibi bir asa alıp: “Ben de şimdi ölüyü diriltirim" dedi. O şehrin kralı da ağır bir hastalığa yakalanmıştı. Yahudi de: “Kim doktor ister?" diye bağırarak dolaşmaya başladı. Kendisine kralın hastalığından bahsedilince: “Beni yanına geçirin, ben onu iyileştiririm. Eğer onun öldüğünü görürseniz ben onu diriltirim" dedi. Yahudiye: “Kralın hastalığı senden önce çok doktoru yorup perişan etti" dediler. Yahudi yine de: “Beni yanına sokun" dedi ve onu kralın yanına soktular. Yahudi kralın ayağını tutup asasıyla ölene kadar vurdu. Sonra da ölü krala asayla vurup: “Allah'ın izniyle kalk" demeye başladı. Oradakiler Yahudiyi çarmıha germek için götürdüler. Bu sırada da İsa (aleyhisselam) geldi. Yahudiyi direğe kaldırmışlardı ki karşılarına geçip: “Eğer sizin dostunuzu diriltirsem arkadaşımı bırakır mısınız?" dedi. Onlar da: “Bırakırız" dediler. İsa (aleyhisselam) kralı diriltti ve kalkıp arkadaşını direkten indirdi. Bunun üzerine Yahudi: “Ey İsa! Şimdiden sonra sen benim yanımda en değerli kişisin. Vallahi şimdiden sonra senden asla ayrılmam" dedi. İsa (aleyhisselam): “Bu koyunu ve danayı yedikten sonra, bunu da öldükten sonra dirilten ve seni çarmıha gerilmek için çıkarıldığın direkten geri indiren hakkı için söyle! Sende kaç ekmek vardı?" dedi. Yahudi bütün bunlara yemin edip kendisinde sadece bir ekmek olduğunu söyledi. Yine yollarına devam ettiler ve üç kerpiç gördüler. İsa (aleyhisselam) dua ederek onları altına çevirip: “Ey Yahudi! Bir kerpiç benim, bir kerpiç senin, bir kerpiç te ekmeği yiyenindir" deyince, Yahudi: “Ekmeği ben yedim" dedi. İbn Asâkir, Leys'ten bildiriyor: Adamın biri İsa (aleyhisselam) ile dost oldu ve beraber bir nehrin kenarına gittiler. Yemek için oturduklarında azıklarında üç ekmek vardı, iki ekmeği yediler ve geriye bir ekmek kaldı. İsa (aleyhisselam) nehre su içmek için gidip geldiğinde üçüncü ekmeğin yok olduğunu gördü. Bunun üzerine adama: “Ekmeği kim yedi?" deyince, adam: “Bilmiyorum" cevabını verdi. Beraber yola devam ettiler ve yolda iki yavrusu olan bir ceylan gördüler. İsa (aleyhisselam) yavru ceylanlardan birini çağırınca ceylan yanına geldi. Onu kesip pişirerek yediler. Sonra ceylan yavrusuna: “Allah'ın izniyle kalk" deyince de ceylan kalktı. Sonra adama: “Sana bu delili gösteren hakkı için soruyorum! O ekmeği kim yedi?" dedi. Adam: “Bilmiyorum" diye cevap verdi. Sonra denize geldiler. İsa (aleyhisselam) adamın elini tutup denizde yürümeye başladı. Sonra: “Sana bu delili gösteren hakkı için soruyorum! O ekmeği kim yedi?" dedi. Adam yine: “Bilmiyorum" dedi. Sonra bir mağaraya gittiler. İsa (aleyhisselam) eline toprak ve çamur alarak: “Allah'ın izniyle altın ol!" dedi. Toprakla çamur altın olunca İsa (aleyhisselam) bu altını üçe bölerek: “Üçte biri senin, üçte biri benim, diğer üçte biri de ekmeği yiyenindir" dedi. Bunun üzerine adam: “Ekmeği ben yedim" dedi. İsa (aleyhisselam): “Bütün altın senindir" deyip adamı terk edip gitti. Sonra iki kişi bu adamın yanına geldi. Bunlar adamı öldürüp altını almak istediler. Durum öyle olunca adam: “Bunu üçe böleriz, ancak birinizi bize yemek getirmesi için şehre gönderin" dedi. Yemek için gönderilen kişi (kendi kendine): “Bu malı niye üçe böleceğim ki? Yemeklerine zehir koyup onları öldüreceğim" dedi. Diğer iki kişi ise: “Malın üçte birini niye ona verelim ki? Döndüğü zaman onu öldürelim" dediler. Adam döndüğü zaman onu öldürdüler ve yemeği yiyip kendileri de öldüler. O mal da öylece mağarada kaldı ve üç kişi o malın yanında öldü. Ahmed, Zühd'de, Hâlid el-Hazzâ'dan bildiriyor: İsa b. Meryem, elçilerini ölüleri diriltmeleri için gönderdiği zaman onlara: “Şöyle şöyle deyin. Eğer bir titreme ve gözyaşı görürseniz o zaman Allah'a dua edin" derdi. Ahmed, Zühd'de, Sâbit'ten bildiriyor: İsa (aleyhisselam) bir kardeşini ziyaret etmek için çıkmıştı. Adamın biri kendisini karşılayıp: “Kardeşin öldü" dedi. Bunun üzerine İsa (aleyhisselam) geri döndü. Kardeşi kızları yanlarından geri döndüğünü işitince yanına gittiler ve: “Ey Allah'ın Resûlü! Senin yanımızdan geri dönmen bizim için babamızın ölümünden daha ağırdır" dediler. İsa (aleyhisselam) gelin bana babanızın mezarını gösterin" dedi. Gittiler ve babalarının mezarını İsa'ya (aleyhisselam) gösterdiler. İsa (aleyhisselam) bağırınca, adam şaçları ağarmış bir şekilde mezardan çıktı. İsa (aleyhisselam) ona: “Sen filan değil misin?" deyince: “Evet benim" cevabını verdi. İsa (aleyhisselam): “Sende gördüğüm bu hal nedir?" dediğinde ise: “Sesini işittiğimde kıyamet koptu sandım" karşılığını verdi. Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Yediklerinizi ve evlerinizde sakladıklarınızı da size haber vereceğim..." âyetini açıklarken: “Dünkü yediğiniz yemek ve ondan sakladıklarınız, mânâsındadır" dedi. Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Saîd b. Cübeyr'den bildiriyor: İsa (aleyhisselam) okulda çocuklara: “Ailen sana şunu, şunu sakladı" derdi. Yüce Allah'ın: “...Evlerinizde sakladıklarınızı da size haber vereceğim...'" âyeti da bu mânâdadır." İbn Asâkir, Abdulah b. Ömer ve Amr b. el-Âs'tan bildiriyor: İsa (aleyhisselam) daha küçük iken çocuklarla oynar ve çocuklardan birine: “Annenin sana neler sakladığını söylememi ister misin?" derdi. Çocuk ta: “Evet" deyince: “Annen sana şunu, şunu sakladı" derdi. Çocuk eve gidip annesine: “Bana saklamış olduğundan yedir" derdi. Annesi: “Sana ne sakladım?" dediğinde: “Bana şunu, şunu sakladın" derdi. Annesi: “Sana bunu kim söyledi?" diye sorunca da: “İsa b. Meryem söyledi" derdi. Bunun üzerine kadınlar: “Vallahi! Çocukları İsa ile bırakacak olursak onları bozacak" dediler. Bütün çocukları bir eve toplayarak üstlerine kapıyı kapadılar. İsa (aleyhisselam) onları aramaya çıkınca hiç birini bulamadı. Ancak onların evdeki gürültüsünü işitince onları sorup: “Ey onlar! Sanki orada çocuklar var" dedi. Ona: “Hayır orada maymunlar ve domuzlar var" dediler. İsa (aleyhisselam): “Allahım! Onları maymun ve domuz eyle" diye dua etti ve oradaki çocuklar maymun ve domuza dönüştüler. Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ammâr b. Yâsir: “...Yediklerinizi ve evlerinizde sakladıklarınızı da size haber vereceğim..." âyetini açıklarken şöyle dedi: “İsa'nın (aleyhisselam) gökten gelen sofradan neler yediklerini haber vermesidir. Oysa gökten gelen sofradan yedikten sonra bir şey saklamamaları üzere onlardan söz almıştı. Ancak onlar hainlik ederek o sofradan yemekler sakladılar. Bu sebeple de maymun ve domuza dönüştüler." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim b. Ebî Necüd: (.....) âyetini idğamla beraber şeddeli olarak okudu. |
﴾ 49 ﴿