98"De ki: «Ey Kitap ehli! Allah yaptıklarınızı görüp dururken, niçin Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?»" İbn İshâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh, Zeyd b. Eslem'den bildiriyor: -Cahiliye döneminde yetişen büyük bir kâfir iken Müslümanlara karşı kin besleyen ve onları kıskanan yaşlı biri olan- Şe's b. Kays, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbından olan Eves ve Hazrec kabilelerinden bir grubun yanından geçti. Onlar bir mecliste toplanmış bir şeyler hakkında konuşuyorlardı. Onların bu şekilde toplanmış olmalarını görmesi onu çok öfkelendirmişti. Onlar Cahiliye döneminde birbirlerine düşman iken İslam'da bu şekilde aralarında barış olup bir araya gelmelerinden öfkelenmişti. Şe's b. Kays kendi kendine: “Kayle oğullarının ileri gelenleri bu şehirlerde toplanmış bulunmaktadır. Vallahi! Bunların ileri gelenleri bir arada oldukları müddetçe bizim burada onlarla beraber kalmamız mümkün değildir" dedi. Sonra beraberlerinde olan Yahudi bir gence: “Git aralarında otur. Onlara Buas savaşını ve daha önce yapılan savaşları hatırlat. Sonra da savaşta birbirlerine okumuş oldukları şiirlerden oku" dedi. Buas günü, Evs ve Hazrec kabilelerinin birbirleriyle yaptığı savaştı. O zaman Evs kabilesi, Hazrec kabilesine karşı zafer kazanmıştı. Genç Yahudi söylenenleri yapınca Müslümanlar birbirleriyle konuşup tartışmaya ve övünmeye başladılar. Hatta iki kabileden iki kişi karşı karşıya diz üstü çöküp ağız kavgası yapmaya başladı. Bunlardan biri Evs kabilesinden, Hâris oğullarından Evs b. Kayzî, diğeri de Hazrec kabilesinden Selime oğullarından Cebbâr b. Sahr'dı. Bunlar ağız kavgası yaparken biri diğerine: “Vallahi! İstersen o savaşı yeniden başlatırız" dedi. Bunun üzerine iki fırka da hiddetlenerek: “Tamam savaşırız" dediler. Sonra: “Silah başına, silah başına! (Toplanma) yeriniz Zâhira'dır" demeye başladılar. Zâhira'da siyah (volkanik) taşlık bir yerdi. Oraya gittiklerinde Cahiliye zamanında olduğu gibi Evs'liler ile Hazrec'liler yan yana dizildiler. Bu durum Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirilince ashâbından Muhacirlerle beraber yanlarına geldi ve: “Ey Müslümanlar topluluğu! Allah'tan korkun, Allah'tan korkun. Ben sizin aranızda iken daha Cahiliye davalarıyla mı uğraşacaksınız?! Allah sizi İslam'a hidayet ettikten ve onunla şereflendirdikten sonra, onunla Cahiliye adetlerinden ve küfürden kurtardıktan, onunla kalplerinizi birleştirdikten sonra kâfir olduğunuz zamana mı döneceksiniz?" buyurdu. Bunun üzerine toplluklar bunun şeytanın vesvesesi ve düşmanın bir oyunu olduğunu anladılar. Ellerinden silahları bırakarak ağlamaya ve birbirlerinin boynuna sarılmaya başladılar. Sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber işitmiş ve itaat etmiş bir şekilde (evlerine) gittiler. Yüce Allah, Allah'ın düşmanı Şe's'in oyununu bozmuştu. Yüce Allah Şe's b. Kays ve yaptıkları hakkında: “De ki: «Ey Kitâb ehli! Allah yaptıklarınızı görüp dururken, niçin Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?« De ki: »Ey Kitap ehli! Siz doğru olduğuna şahitken, niçin inananları Allah'ın yolunu eğri göstermeğe yeltenerek ondan çeviriyorsunuz?» Allah işlediklerinizden gafil değildir" âyetlerini indirdi. Evs b. Kayzî, Cebbâr b. Sahr, beraberlerinde olanlar ve yaptıkları hakkında ise: “Ey Mü’minler! Kitap verilenlerin bir takımına uyarsanız, inanmanızdan sonra sizi kafir olmağa çevirirler. Allah'ın âyetleri size okunur, aranızda da Peygamberi bulunurken nasıl inkar edersiniz? Kim Allah'ın Kitab'ına sarılırsa şüphesiz doğru yola erişir. Ey Mü’minler! Allah'tan, sakınılması gerektiği gibi sakının, sizler ancak müslüman olarak can verin. Toptan Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın. Allah'ın size olan nimetini anın: Düşmandınız, kalblerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı. Allah, doğru yola erişesiniz diye size böylece âyetlerini açıklar. Sizden, iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan meneden bir cemaat olsun. İşte başarıya erişenler yalnız onlardır. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır" âyetlerini indirdi. Firyâbî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Taberânî, Ebû Nasr vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildiriyor: Cahiliye zamanında Evs ve Hazrec kabilelerinin arasında düşmanlık vardı. Bir gün onlar beraber otururlarken aralarındaki eski husumetten bahsettiler ve hiddetlenerek tekrar birbirlerine silah çektiler. Bu durum Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) haber verilince yanlarına gitti. Sonra: “Allah'ın âyetleri size okunur, aranızda da Peygamberi bulunurken nasıl inkar edersiniz? Kim Allah'ın Kitab'ına sarılırsa şüphesiz doğru yola erişir" âyetiyle sonrasındaki iki âyet indi. İbnu'l-Münzir, İkrime'den bildiriyor: Cahiliye zamanında Evs ve Hazrec kabileleri arasında savaş vardı. İslam geldiği zaman onların aralarında sulh yaptı ve kalplerini birleştirdi. İçinde Evs ve Hazrec kabilelerinden grupların bulunduğu bir mecliste Yahudi biri oturdu. Bu iki gruptan birinin savaş anında okumuş olduğu şiirlerden okudu. Sanki onları bir daha savaşa sokmuştu. Diğer gruptan biri: “Bizim şairimiz şöyle şöyle demişti" dedi. Öyle deyince de toplanıp silahlarını kuşandılar ve savaş için dizildiler. Bunun üzerine: “Ey Mü’minler! Kitap verilenlerin bir takımına uyarsanız, inanmanızdan sonra sizi kafir olmağa çevirirler. Allah'ın âyetleri size okunur, aranızda da Peygamberi bulunurken nasıl inkar edersiniz? Kim Allah'ın Kitab'ına sarılırsa şüphesiz doğru yola erişir. Ey Mü’minler! Allah'tan, sakınılması gerektiği gibi sakının, sizler ancak müslüman olarak can verin. Toptan Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın. Allah'ın size olan nimetini anın: Düşmandınız, kalblerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı. Allah, doğru yola erişesiniz diye size böylece âyetlerini açıklar." âyetleri indi. Sonra Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip iki saf arasında durarak sesli bir şekilde bu âyetleri okudu. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Kur'ân okuduğunu işittikleri zaman sustular ve dinlemeye başladılar. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) okumayı bitirince de silahları ellerinden attılar, birbirlerine sarıldılar ve diz çökerek ağlamaya başladılar. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Mücâhid'den bildiriyor: Ensâr topluluğu Evs ve Hazrec olmak üzere iki kabileden oluşmaktaydı. Cahiliye zamanında bu iki kabilenin arasında sürekli savaş, kan ve düşmanlık vardı. Yüce Allah, İslam'ı ve Peygamberini (sallallahü aleyhi ve sellem) gönderince aralarındaki bu savaşı bitirdi. İslam'la onlar arasında barışı tesis ederek birleştirdi. Evs ve Hazrec kabilesinden iki kişi, Yahudilerden de bir kişi bir yerde oturup konuşuyorlardı. Yahudi sürekli onlara eskiden aralarında olan düşmanlık günlerinden bahsediyordu. Bu iki kişi sonunda birbirlerine sövüp kavgaya tutuştular. İkisi de kavimlerini çağırdı. İki kavim de silahlarını kuşanıp savaş için saf tuttu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip onları yatıştırmak için iki kavmin arasında gidip gelmeye başladı. En sonunda geri çekildiler. Bu olay üzerine Yüce Allah: “Ey Mü’minler! Kitap verilenlerin bir takımına uyarsanız, inanmanızdan sonra sizi kafir olmağa çevirirler" âyetini indirdi." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî bu âyeti açıklarken söyle dedi: Bu âyet, Sa'lebe b. Aneme el-Ensârî hakkında inmiştir. Bu kişiyle Ensâr arasında bazı konuşmalar vardı. Kaynuka Yahudi'lerinden bir kişi aralarında laf taşıyarak bunları birbirlerine düşürdü. Hatta Evs ve Hazrec kabilelerinden bazıları silahlarını alıp savaşmaya niyetlendiler. Bunun üzerine Yüce Allah: “...Kitap verilenlerin bir takımına uyarsanız, inanmanızdan sonra sizi kafir olmağa çevirirler" âyetini indirdi. Yani: “Eğer silahlanıp savaşırsanız küfretmiş olursunuz mânâsındadır." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: “Siz doğru olduğuna şahitken, niçin inananları Allah'ın yolunu eğri göstermeğe yeltenerek ondan çeviriyorsunuz? Allah işlediklerinizden gafil değildir" âyetini açıklarken şöyle dedi: “Onlara: “Kitaplarınızda Muhammed'i buluyor musunuz?" dediklerinde: “Hayır, bulmuyoruz" diyerek insanları Muhammed'e tabi olmaktan alıkoyuyorlardı. Muhammed'in hakkında doğru söylemeyerek onları helaka yönlediriyorlardı. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde bu âyeti açıklarken: “Siz, Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem), Allah'ın Resûlü olduğunu, İslam'dan başka hiçbir dinin kabul olunmayacağını, insanların ancak İslam'la mükâfatlandıracağını, Allah'ın Kitâbı'nda okuyup doğru olduğuna şahit olduğunuz halde niçin iman edenleri İslam'dan ve Muhammed'den (sallallahü aleyhi ve sellem) alıkoymaya çalışıyorsunuz?" dedi. Hâlbuki onlar, bunların Tevrat'ta ve İncil'de yazılı olduğunu görüyorlardı. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): “...Ey Kitap ehli! Siz doğru olduğuna şahitken, niçin inananları Allah'ın yolunu eğri göstermeğe yeltenerek ondan çeviriyorsunuz?" âyetini açıklarken şöyle dedi: “Bunlar Yahudiler ve Hıristiyanlardır. Yüce Allah onlara, Müslümanları Allah yolundan geri çevirmeyi ve dalalete düşürmeyi bu âyetle yasakladı." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: “Ey Mü’minler! Kitap verilenlerin bir takımına uyarsanız, inanmanızdan sonra sizi kafir olmağa çevirirler" âyetini açıklarken şöyle dedi: “Yüce Allah âyette duymuş olduğunuz gibi sizi önceden uyarmaktadır. Sizin onlardan sakınmanızı, dalaletlerine düşmemenizi, dininizde onlara güvenmemenizi ve onların nasihatlarını dinlememenizi emretmektedir. Çünkü onlar dalalete düşüren kıskanç düşmanlardır. Nasıl olur da kitaplarını inkâr eden, peygamberlerini öldüren, dinlerini kaybederek aciz düşen bir kavme güvenirsiniz?" Vallahi! Onlar iftira eden düşmanlardır. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Allah'ın âyetleri size okunur, aranızda da Peygamberi bulunurken nasıl inkar edersiniz?..." âyetini açıklarken şöyle dedi: “Aramızda iki nişâne vardır. Biri Allah'ın Peygamberi, diğeri de Allah'ın Kitab'ıdır. Allah'ın Peygamberi (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip gitmiştir. Fakat Allah'ın Kitab'ını ise Yüce Allah bize rahmet ve nimet olarak bırakmıştır. Onda helal, haram, itaat ve ma'siyet olan şeyler açıklanmaktadır. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: “...Kim Allah'ın Kitab'ına sarılırsa..." âyetini açıklarken: “Burada Allah'a iman etmek kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Eb'ul- Âliye: “...Kim Allah'ın Kitab'ına sarılırsa..." âyetini açıklarken: “Burada Allah'a güvenmek kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Rabî hadisi Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) dayandırarak: “Yüce Allah kendisine iman edeni hidayete, kendisine güveneni de kurtuluşa erdireceğine dair ahdetti" buyurduğunu nakletti. Sonra Rabî: “Yüce Allah'ın Kitabı'ndaki: “...Kim Allah'ın Kitab'ına sarılırsa şüphesiz doğru yola erişir" âyeti de bunu doğrulamaktadır" dedi. Abd b. Humeyd, Rabî vasıtasıyla Ebu'l-Âliye'den bildiriyor: Yüce Allah kendisine iman edeni hidayete erdireceğine, kendisine tevekkül edene kâfi geleceğine, kendisine borç vereni ödüllendireceğine, kendisine güveneni kurtaracağına ve Allah'ın emirlerine uyup ta dua edenin duasını kabul edeceğine dair ahdetti." Sonra Rabî: “Yüce Allah'ın Kitabı'ndaki: “...Allah'a kim inanırsa onun gönlünü doğruya yöneltir...", ...Allah'a güvenen kimseye O yeter. Allah, âyetini yerine getirendir..." "Kimdir Allah'a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin...", ...Kim Allah'ın Kitabı'na sarılırsa şüphesiz doğru yola erişir.""Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar..." âyetler de bunu doğrulamaktadır" dedi. Temmâm'ın, Fevâid'de , Ka'b b. Mâlik'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah, Davud'a (aleyhisselam) şöyle vahyetti: «Ey Dâvûd! Hangi kul bir mahlûka değil de bana sarılırsa ben bunu onun niyetinden bilirim. Gökler ve gökyüzündekiler ona hileler yapmaya çalışsalar, ben ona mutlaka bir çıkış yolu gösteririm. Hangi kul da bana değil, bir mahluka sarılırsa ben yine bunu onun niyetinden bilirim. Göklerin ona sebep olacağı şeyleri de mutlaka önünden keserim ve havayı ayaklarının altından çekerim» " Hakîm et-Tirmizî, Zührî'den bildiriyor: Yüce Allah, Davud'a (aleyhisselam) şöyle vahyetti: “Hangi kul bir mahlûka değil de bana sarılırsa gökler ve gökyüzündekiler ona hileler etmeye çalışırsa ben ona mutlaka bir çıkış yolu gösteririm. Hangi kul da bana değil bir mahluka sarılırsa, göklerin ona sebep olacağı şeyleri de mutlaka önünden keserim ve yeri ayaklarının altından çekerim." Hâkim ve Zehebî'nin, İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Kim ki Allah katından talebte bulunursa gökyüzü onun gölgeliği, yeryüzü de döşeği olur. Artık o dünya işlerinden hiçbir şeye önem vermez. Bu kişi ekin ekmediği halde ekmek yer, ağaç dikmediği halde de meyve yer. Bu kişinin Allah'a tevekkül etmesi ve rızasını aramasından dolayı Yüce Allah onun gökyüzü ve yeryüzündeki rızkını güvence altına almıştır. Onlar (gökyüzü ve yeryüzü) yorularak ona helal rızkını getirirler, o da ölünceye kadar hesapsız olarak bu rızkını alır." Hâkim: “Sahîh hadistir" dedi. Zehebî: “Bilakis, bu münker veya uydurmadır. Çünkü isnâdmda Amr b. Bekr es- Seksekî bulunmaktadır. O da İbn Hibbân'a göre hadis uydurmakla suçlanan biridir" demiştir. Dârakutnî: “es-Sekseki'nin oğlu İbrâhîm de metruktur" demiştir. Hâkim'in, Ma'kil b. Yesâr'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Rabbiniz şöyle buyurmaktadır: «Ey Âdemoğlu! Kendini ibadetlere ver ki kalbini zenginlikle ellerini de rızıkla doldurayım. Ey Âdemoğlu! Benden uzaklaşma, aksi takdirde kalbini fakirlik, ellerini de işle (yorucu meşguliyetle) doldururum.»" Hâkim'in, İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Kim bütün dertleri tek bir dert olarak görürse Yüce Allah dünya ve âhiretteki dertlerini giderir. Kim de dertlerini birçok dert olarak görürse Yüce Allah onun dünyada hangi vadide helak olacağını önemsemez." |
﴾ 98 ﴿