103

"Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın. Allah'ın size olan nimetini anın: Düşmandınız, kalblerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı. Allah, doğru yola erişesiniz diye size böylece âyetlerini açıklar."

Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Taberânî'nin sahîh bir isnâdla bildirdiğine göre İbn Mes'ûd:

“Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın..." âyetini açıklarken:

“Allah'ın ipi Kur'ân'dır" dedi.

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbnu'd-Duraysi, İbn Cerîr, İbnu'l-Enbârî, Mesâhifte, Taberânî, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin, Şuab'da bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: Bu yol şeytanların gelip hazır olacağı bir yoldur. Şeytanlar insanları yoldan çıkarmak için:

“Ey Allah'ın kulu! Haydi, gel işte yol budur" diye çağırırlar. Bu sebeple Allah'ın ipine sarılın. Allah'ın ipi Kur'ân'dır" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve İbn Cerîr'in, Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah'ın Kitabı gökyüzünden yere uzanan ipidir" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe'nin, Ebû Şureyh el-Huzâî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Bu Kur'ân, bir iptir. Bir tarafı Allah'ın elinde, diğer tarafı ise sizin elinizdedir. Ona sarıldıktan sonra asla dalalete düşmez ve helak olmazsınız. "

İbn Ebî Şeybe ve Taberânî, Zeyd b. Erkam'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize hutbesinde:

“Size Allah'ın Kitab'ını bırakmaktayım. O, Allah'ın ipidir. Ona tabi olan hidayet, terkeden de dalalet üzeredir" buyurdu.

Ahmed'in, Zeyd b. Sâbit'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Aranızda iki halife bırakıyorum. Biri Kur'ân'dır ki o gökyüzünden yere uzanan bir iptir. Diğeri ise Ehl-i Beyt'imdir. Ehl-i Beyt'im ile Kur'ân yanıma Havz'a gelinceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır."

Taberânî'nin, Zeyd b. Erkam'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ben sizin öncünüzüm. Siz benim yanıma Havz'ıma geleceksiniz. Benden sonraki iki ağır hususunda nasıl amel edeceğinize bakın" buyurdu. Ashâb:

“Ey Allah'ın Resûlü! İki ağır dediğiniz nedir?" diye sorduğunda, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Bu iki ağırdan büyüğü, Yüce Allah'ın ipi olan Kitab'ıdır. Bu ipin bir ucu Allah'ın elinde, diğer ucu ise sizin elinizdedir. Ona hep birlikte sarılın ki hiç dalâlete düşmezsiniz. Küçüğü ise Ehl- i Beyt'imdir. Onlar (Ehl-i Beyt'imle Kur'ân) Havd'ıma gelene kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Çünkü bunun öyle olmasını onlar için ben Rabbimden istedim. Onların önüne geçmeyin, yoksa helak olursunuz. Yine onlara öğretmeye kalkışmayın. Çünkü onlar sizden daha iyi bilenlerdir,"

İbn Sa'd, Ahmed ve Taberânî'nin, Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Ey insanlar! Size iki şey bırakmaktayım. Eğer onlara tutunursanız dalâlete düşmezsiniz. Bu iki şeyin biri diğerinden daha büyüktür. Büyüğü gökle yer arasında uzanmış olan Allah'ın ipi Kur'ân'dır. Diğeri ise Ehl-i Beyt'imdir. Onlar (Ehl-i Bey t'imle Kur'ân) Havd'ıma gelene kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır."

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Taberânî'nin, Şa'bî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Mes'ûd:

“Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın..." âyetini açıklarken:

“Allah'ın ipinden kasıt cemaattir" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Şa'bî vasıtasıyla Sâbit b. Kutbe el-Muzenî'den bildiriyor: İbn Mes'ûd'un hutbesinde şöyle dediğini işittim:

“Ey insanlar! Sürekli itaat içinde ve cemaatle birlikte olun. Çünkü bu, Allah'ın ona sarılmamızı emretmiş olduğu ipidir."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Simâk b. Velîd el-Hanefî, İbn Abbâs ile karşılaştı ve:

“Bize zulmederek söven, saldırıda bulunan ve zekatlarımızı alan bu kral hakkında ne diyorsun? Onları bundan men etmiyecek miyiz?" dedi. Bunun üzerine İbn Abbâs:

“Hayır zekatı verin" dedikten sonra iki defa:

“Sürekli toplulukla beraber ol" karşılığını verdi. Sonra:

“Çünkü sizden önceki ümmetler ayrı kalmaktan dolayı helak olmuşlardır. Yüce Allah'ın:

“Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın..." âyetini işitmedin mi?" dedi.

İbn Mâce, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in, Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İsrâil oğulları yetmiş bir fırkaya ayrılmıştı.

Ümmetim ise yetmiş iki fırkaya ayrılacaktır. Bir fırka dışında bunların hepsi cehennemdedir" buyurdu. Ashâb:

“Ey Allah'ın Resûlü! Bu bir fırka hangisidir?" diye sorunca:

“Cemaat fırkasıdır" cevabını verip:

“Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın..." âyetini okudu.

Müslim ve Beyhakî'nin, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Yüce Allah sizin üç şeyinize razı olup üç şeyinize de öfkelenir. Sizin ona ibadet edip hiçbir şeyi ortak koşmamanıza, hep birlikte Allah'ın ipine sarılıp, ayrılmamanıza ve size idareci olarak gönderilene nasihatçı olmanıza razı olur. Dedikodu etmenize, çok soru sormanıza ve hesapsız mal sarfetmenize de öfkelenir. "

Ahmed ve Ebû Dâvud'un, Muâviye b. Ebî Süfyân'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“tki Kitap ehli, dinleri üzerinde yetmiş iki millete ayrıldılar. Bu ümmet ise yetmiş üç millete ayrılacaktır. Yani yetmiş üç görüş belirecektir. Bir tanesi dışında hepsi ateştedir. O bir tanesi de cemaat olup ta ayrılmayanlardır,"

Hâkim'in, İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kim cemaatten bir karış bile ayrılırsa, cemaate geri dönene kadar İslam'ın ipini boynundan çıkarmış gibidir. Cemaat lideri olmadan ölen kişi de Cahiliye döneminde ölmüş gibidir. "

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye:

“Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın..." âyetini açıklarken:

“Burada ihlasla Allah'ın ipine sarılmak ve düşmanlık gütmemek kastedilmektedir. Yani Allah'ın ipine sarılıp onda kardeş olmak, mânâsındadır."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî):

“...Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın..." âyetini açıklarken:

“Burada Allah'ın ipine sarılmaktan kasıt, ona itaat etmektir" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde:

“...Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın..." âyetini açıklarken:

“Burada Allah'ın ahdi ve emri kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Zeyd:

“...Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın..." âyetini açıklarken:

“Burada İslam kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Rabî:

“...Allah'ın size olan nimetini anın: Düşmandınız, kalblerinizin arasını uzlaştırdı..." âyetini açıklarken:

“Siz birbirinizi öldürüyor ve kuvvetliniz zayıf olanınızı yiyordu. Yüce Allah İslam'ı getirdiği zaman onunla aranızı uzlaştırdı ve hepinizi onun üzerinde toplayıp kardeş kıldı" dedi.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, İkrime'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ensâr'dan bir grupla karşılaştı ve bunlar kendisini tasdik ederek iman ettiler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendileriyle gitmek isteyince:

“Ey Allah'ın Resûlü! Bizim kavmimizin kendi arasında savaş vardır. Bizimle bu şekilde gelirsen istediğin şeyler gerçekleşmeyebilir" dediler. Bir sonraki yıl için söz vererek:

“(Gelecek yıl) Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber gideceğiz. Umulur ki Allah sulh yapar ve savaşı bitirir" dediler. Onlar Buas günündeydiler. Bu savaşın bitip barış olacağına inanmıyorlardı. Bir sonraki yıl yetmiş kişi olarak Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile buluştular. Hepsi de iman etmişti. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunların arasından on iki kişiyi lider olarak seçti. Yüce Allah'ın:

“...Allah'ın size olan nimetini anın: Düşmandınız, kalblerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz..." âyeti de bu mânâdadır.

İbn Cerîr'in lafzı ise şu şekildedir: Evs ve Hazrec'liler, Hazret-i Âişe hakkındaki mesele olduğu zaman aralarında konuştular ve Harre denilen taşlık bir yerde buluşmak üzere anlaştılar. Sonra oraya gittiler. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Allah'ın size olan nimetini anın: Düşmandınız, kalblerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı. Allah, doğru yola erişesiniz diye size böylece âyetlerini açıklar" âyetini indirdi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc:

“...Düşmandınız..." âyetini açıklarken:

“Burada Hazret-i Âişe hakkında, Evs ve Hazrec arasında olanlar kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr, İbn İshâk'tan bildiriyor: Evs ve Hazrec kabileleri arasında savaş yüz yirmi yıldan beri sürüp gelmekteydi. İslam gelince Yüce Allah aralarındaki savaşı bitirdi ve onları birleştirdi.

İbnu'l-Münzir, Mukâtil b. Hayyân'dan bildiriyor: Bana bu âyetin Ensâr kabilelerinden olan iki kabileye mensup iki kişi hakkında indiği söylendi. Bunlardan biri Hazrec kabilesinden, diğeri de Evs kabilesindendi. Bunlar Cahiliye zamanında uzun bir süre savaştılar. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye geldiği zaman aralarında sulh yapmıştı. Bunlar bir mecliste iken geçmişleriyle övündüler birbirlerine sövdüler, hatta karşılıklı mızraklarını bile çektiler.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde:

“...Allah'ın size olan nimetini anın: Düşmandınız, kalblerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz..." âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Siz birbirinizi kesiyordunuz. Kuvvetliniz zayıf olanınızı yiyordu. Yüce Allah İslam'ı getirdiğinde onunla sizi kardeş yapıp kalplerinizi birleştirdi. Ondan başka ilah olmayan Allah'ın adına yemin ederim ki, birleşmek rahmet, ayrılık ise azabtır. Bize Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu söylendi:

“Muhammed'in canı elinde olana yemin olsun ki, birbirini seven iki müslümandan biri bir şuç işlediği zaman diğerinin onu bir suçtan dolayı bırakmaması gerekir. Ancak onların değersiz olanı suçu işleyendir."'

İbn Ebî Hâtim'in, Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey Ensâr topluluğu! Bana ne diye minnet ediyorsunuz? Ben geldiğim zaman siz dalâlet içinde değil miydiniz? Allah sizi benimle hidayete erdirmedi mi? Ben geldiğimde siz düşman değil miydiniz? Allah sizin kalplerinizi benimle birleştirmedi mi?" deyince, Ensâr:

“Doğrudur ey Allah'ın Resûlü!" karşılığını verdiler.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî:

“...Bir ateş çukurunun kenarında idiniz..." âyetini açıklarken:

“Yani siz ateşin kenarında idiniz. Sizden ölen kişi ateşe (cehenneme) düşüyordu. Fakat Yüce Allah, Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) gönderdi ve sizi o ateş çukurundan kurtardı" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı..." âyetini açıklarken:

“(Resûlullah ) bizi o cehennem çukurundan kurtardı. Dilerim ki bizi bir daha o çukura döndürmez" dedi.

Tastî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Nâfi b. el-Ezrak ona:

“Bana:

“...Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı..." âyetini açıklar mısın?" deyince:

“Allah sizi o çukurdan Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) sayesinde kurtardı" dedi. Nâfi:

“Araplar bu ifadeyi biliyor mu?" dediğinde ise:

“Evet biliyor, Abbâs b. Mirdâs es-Sülemî'nin:

"Yüz üstü sakalların kenarına düşer ve kapanır

Hufaf denilen adamdan yüzüğün kaydığı gibi" dediğini işitmedin mi?" karşılığını verdi.

103 ﴿