121

"Sen inananları savaş için duracakları yerlere yerleştirmek üzere, erkenden evinden ayrılmıştın. Allah işitir ve bilir."

İbn İshâk ve Beyhakî'nin, Delâil'de bildirdiğine göre İbn Şihâb, Âsim b. Ömer b. Katâde, Muhammed b. Yahya b. Hibbân ve Husayn b. Abdirrahman b. Sa'd İbn Muâz şöyle dediler: Uhud günü sıkıntı ve zorluk günüydü. Yüce Allah o gün müminleri sınadı ve dilleriyle Müslüman olduklarını söyleyip de içlerinde küfrü gizleyen kişileri yok etti. O gün Yüce Allah dostlarından ikram etmek istediği kişilere şehadeti ikram etti. Uhud savaşı hakkında Kur'ân'da Âl-i İmrân sûresinde altmış âyet inmiştir. Bu âyetlerde o gün oradaki olaylar ve Allah'ın kınamış olduğu kişiler anlatılmaktadır. Yüce Allah, Peygamberine:

“Sen inananları savaş için duracakları yerlere yerleştirmek üzere, erkenden evinden ayrılmıştın. Allah işitir ve bilir" buyurmaktadır.

Beyhakî, Delâil'de, İbn Şihâb'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hicretin ikinci senesinin Ramazan ayında Bedir savaşında, hicretin üçüncü senesinin Şevval ayında Uhud savaşında, Ahzab günü olan Hendek savaşında ve hicretin dördüncü senesinin Şevval ayında Benî Kureyza ile savaşmıştır.

Abdurrezzâk ve Beyhakî, Delâil'de, Urve'den bildiriyor: Uhud savaşı, Bedir savaşından bir sene sonra Şevval ayında gerçekleşmiştir. Abdurrezzâk'ın lafzı:

“Uhud savaşı, Nadîr oğulları ile olan savaştan altı ay sonra vaki olmuştur. O gün müşriklerin lideri Ebû Süfyân b. Harb'dı" şeklindedir.

Beyhakî, Katâde'den bildiriyor: Uhud savaşı cumartesi günü Şevval ayının on birinci gecesinden sonra gerçekleşmiştir. O gün ashâbın sayısı yedi yüz kişiydi. Müşriklerin sayısı ise iki bin kişi veya bu civarda bir şeydi.

Ebû Ya'la, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Misver b. Mahrame'den bildiriyor: Abdurrahman b. Avf'a:

“Ey dayı! Bana Uhud savaşı kıssasını anlat" dedim. O:

“Âl-i İmrân sûresinin yüz yirminci âyetinden sonraki âyetleri oku, orada bizim kıssamızı bulursun. "Sen inananları savaş için duracakları yerlere yerleştirmek üzere, erkenden evinden ayrılmıştın. Allah işitir ve bilir. Sizden iki takım bozulup geri çekilmek üzere idi; oysa Allah onların dostu idi, inananlar yalnız Allah'a güvensinler" âyetlerinde kastedilenler, müşriklerden korkup emniyette olmak için geri duranlardır. "And olsun ki, ölümle karşılaşmadan önce onu temenni ediyordunuz; işte onu gözlerinizle bakarak gördünüz" âyetine kadar olan kısım, düşmanla karşılaşmayı arzu eden müminleri anlatmaktadır. "Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler geçmişti. Ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? Geriye dönen, Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenlerin mükafatını verecektir'" âyeti, Şeytanın:

“Muhammed öldü!" diye bağırmasından bahsetmektedir. "Sonra o kederin arkasından Allah size bir güven indirdi ki, (bu güvenin yol açtığı) uyuklama hali bir kısmınızı kaplıyordu..." âyeti ise Uhud gününde bu kederlerden sonra mü'minlerin çoğunu uyuklama almasından bahsetmektedir.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in, Avfî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Sen inananları savaş için duracakları yerlere yerleştirmek üzere, erkenden evinden ayrılmıştın..." âyetini açıklarken:

“Burada Uhud savaşı kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) âyetini açıklarken:

“Burada savaşçıları yerlerine yerleştirmek kastedilmektedir" dedi.

Tastî, Mesâil'de , İbn Abbâs'tan bildiriyor: Nâfi b. el-Ezrak kendisine "...İnananları savaş için duracakları yerlere yerleştirmek üzere..." âyetinin açıklamasını sorunca:

“Müminlerin kalplerinin teskin edilmesi için gönlünü bu işe bağlamaktır" dedi. Nâfi:

“Araplar bu ifadeyi biliyor mu?" diye sorduğunda:

“Evet biliyor, şair A'şâ'nın:

"Safâ'nın ve Harem in batısındaki Ecyâd'a

Rahman senin evini yerleştirmedi" dediğini İşitmedin mi?" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“Sen inananları savaş için duracakları yerlere yerleştirmek üzere, erkenden evinden ayrılmıştın..." âyetini açıklarken:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) o gün müminleri savaşacakları yere yerleştirmek için yaya gitmişti" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî):

“Sen ... evinden ayrılmıştın..." âyetini açıklarken:

“Burada, Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Ahzâb günü müminleri savaş için duracakları yerlere yerleştirmesi kastedilmektedir" dedi.

İbn İshâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Şihâb, Muhammed b. Yahya b. Hibbân, Âsim b. Ömer b. Katâde, Husayn b. Abdirrahman b. Amr b. Sa'd b. Muâz ve başkaları hepsi de hadisten bir bölümü anlatarak şöyle dediler:

Kureyş ahalisi Bedir savaşında mağlub edilip sağ kalanları Mekke'ye geri döndüğünde Ebû Süfyân da kafilesiyle beraber geri dönmüştü. Abdullah b. Ebî Rabîa, İkrime b. Ebî Cehl, Safvân b. Umeyye, Bedir savaşında babalan çocukları ve kardeşleri öldürülen bazı kişiler Ebû Süfyân b. Harb'ın yanına geldiler. Ona ve bu kafilede Kureyş'ten ticaret kervanı olan kişilere:

“Ey Kureyş topluluğu! Muhammed sizi perişan ederek iyilerinizi öldürdü. Ona karşı savaşmak için bize bu mallarınızı verin. Umulur ki bunlarla ondan intikam alırız" dediler. Onlar da bunu kabul ederek Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile savaşmak için büyük kuvvetler topladılar. Savaştan kaçmamak ve onları korumak için kadınlarını da beraber götürdüler. Ebû Süfyân başlarında komutan olmak üzere yola çıktılar ve Medine tarafında Kanât vadisinin Ayneyn tepesinde konakladılar. Burası Medine'nin karşısındaki vadinin çıkışında Sebha denilen yerin içlerinde bir tepeydi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Müslümanlar, müşriklerin oraya konakladığını öğrenince Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), ashâbına:

“Ben (rüyamda) kesilen sığırlar, kılıcımın ağzında bir kırık ve elimi bir zırhın içine geçirdiğimi gördüm. Bunu da Medine'de kalırız diye yorumladım. Eğer Medine'de kalıp ta onları konakladıkları yerde bırakırsak onları en kötü yerde bırakmış oluruz. Eğer onlar bize saldırırlarsa onlarla savaşırız" buyurdu. Kureyş çarşamba günü Uhud'a konaklamıştı. Perşembe ve cuma günü de orada kaldılar. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) cuma namazını kıldıktan sonra askeriyle beraber çıktı ve Uhud'un Şi'b denilen yerinde konakladı. Bu olay hicretin üçüncü senesinin Şevval ayının ortasında oluyordu. Abdullah b. Ubey de Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile aynı fikirdeydi. O da düşmana saldırmayıp Medine'de kalmak istemişti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'den çıkmak istemiyordu. Bedir savaşında yakınları şehid olanlarla Bedir savaşında bulunmayan bazı kişiler:

“Ey Allah'ın Resûlü! Hep beraber düşmana saldıralım, onlar bizim korkak ve zayıf olmadığımızı görsünler" dediler.

Abdullah b. Ubey:

“Ey Allah'ın Resûlü! Medine'de kalalım ve onlara saldırmayalım. Vallahi Medine'den savaş için ne zaman çıktıysak mutlaka hüsranla dönmüşüzdür. Medine'ye saldıran da mutlaka hüsranla dönmüştür. Onları bırak Ey Allah'ın Resûlü! Eğer düşman ordusu yerinde kalmak isterse kötü bir yerde kalmış olur. Eğer saldırırlarsa erkekler onlarla savaşırken kadınlarımız ve çocuklarımız onları üstlerinden taşlarlar. Eğer geri dönerlerse geldikleri gibi geri gitmiş olurlar" dedi. Ancak Müslümanlar istediklerini yapana kadar Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) ısrarda bulundular. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) içeri girip zırhını giydi. Bu olay cuma namazını kıldıktan sonra oluyordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zırhıyla müslümanların yanına çıkınca ashâb yaptıklarına pişman olarak:

“Biz Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) fazla ısrar ettik. Ey Allah'ın Resûlü! İstersen gitmeyip Medine'de kalalım" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Zırhını giydikten sonra savaşmadan geri çıkarmak bir peygambere yakışmaz" karşılığını verdi. Sonra ashabından bin kişilik bir orduyla yola çıktı.

Medine ve Uhud arasında Şavt'ta iken Abdullah b. Ubey ordunun üçte birini alarak geri döndü. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hârise oğullarının (volkanik) kara taşlık bölgesine (Harre'ye) varana kadar devam etti. Atın biri kuyruğuyla kınında duran bir kılıca vurdu. Bunun üzerine adam kılıcını kınından çekince Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kılıç sahibine:

“Kılıcını kınına koy, görüyorum ki, bu gün kılıçlar kınından çekilecektir" buyurdu. -Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) uğurlu şeyleri sever ve hiç bir şeyi uğursuz saymazdı. — Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), vadiye karşı Uhud'un eteğinde konakladı. Ordusunun arkasını dağa vermişti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yedi yüz kişiyle savaş için tam hazırlanmıştı. Abdullah b. Cübeyr'i elli kişilik okçu grubuna komutan kılarak:

“Siz oklarla bize arkamızdan saldıracak olan atlıları vurun. Biz yensek de yenilsek de yerinizde kalın ve biz karşınızdan gelene kadar inmeyin" buyurdu. Sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki zırh giydi.

İbn Cerîr, Süddî'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Uhud savaşında ashâbına:

“Bana ne yapacağımı söyleyin" dediğinde:

“Ey Allah'ın Resûlü! Bu köpeklere saldıralım" dediler. Ensâr:

“Ey Allah'ın Resûlü! Bizim şehrimize saldırmış hiçbir düşman bizi yenememiştir. Sen aramızda mevcut iken bizi hiç yenemez" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) daha önce hiç çağırmamış olduğu Abdullah b. Ubey'i çağırıp ona bu konudaki fikrini sordu. O:

“Ey Allah'ın Resûlü! Bizimle beraber bu köpeklere saldır" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) düşmanın şehre saldırmasını ve onlarla sokaklarda savaşılmasını istiyordu. Nu'mân b. Mâlik el-Ensârî gelip:

“Ey Allah'ın Resûlü! Bizi Cennetten mahrum etme" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ne ile?" diye sorunca:

“Ben Allah'tan başka ilah olmadığına ve senin Allah'ın Resûlü olduğuna şahidim. Ben savaştan kaçmam" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Doğru söyledin" buyurdu. Nu'mân b. Mâlik el-Ensârî bu savaşta şehid edilmişti. Sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zırhının getirilmesini istedi ve onu giydi. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) zırhını giyip silahını kuşandığını gören ashâb pişman olarak:

“Biz ne kadar kötü bir şey yaptık. Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) vahiy gelirken biz ona akıl vermeye kalktık" diyerek kalkıp Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) özür dilediler ve:

“Dilediğin gibi yap" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Zırhını giydikten sonra savaşmadan geri çıkarmak bir peygambere yakışmaz" karşılığını verdi. Sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bin kişilik bir orduyla Uhud'a yürüdü. Ashâbına eğer sabrederlerse muzaffer olacakları vaadinde bulundu. Abdullah b. Ubey üç yüz askerle geri döndü. Ebû Câbir es- Sülemî onları çağırmak için arkalarından gitti. Ancak onları dönmeye ikna edemedi ve kendisine:

“Eğer sen de bizi dinlersen bizimle geri dönersin" dediler. "Sizden iki fırka bozulup geri çekilmek üzere idi ..."'âyetinde kastedilenler, Abdullah b. Ubey geri çekildiği zaman geri çekilmek isteyen Seleme oğulları ve Hârise oğullarıydı. Ama Allah onları öyle bir şey yapmaktan korudu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber yedi yüz kişi kalmıştı.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde:

“Sen inananları savaş için duracakları yerlere yerleştirmek üzere, erkenden evinden ayrılmıştın...'" âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Bu, Uhud savaşında gerçekleşen bir şeydir. Allah'ın Peygamberi Uhud savaşında müminleri savaş için duracakları yerlere yerleştirmek için evinden ayrılmıştı. Uhud, Medine tarafındadır."

121 ﴿