175

"Onlar yaralandıktan sonra Allah'ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir. Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükâfat vardır. Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine, «İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun» dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve «Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!» dediler. Bundan dolayı Allah'tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular. Allah, büyük lütuf sahibidir. İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Eğer mümin iseniz onlardan korkmayın, benden korkun."

İbn İshâk, İbn Cerîr ve Beyhakî, Delâil'de Abdullah b. Ebî Bekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud savaşı sonrası müşriklerin peşinden Hamrâu'l-Esed bölgesine kadar gitti. Ebû Süfyân ile diğer müşrikler dönüş yolunda toplanıp:

“Onların kökünü kazımadan dönüşe geçtik. Geri dönüp kalanlarını da öldürelim" dediler ve Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ashâbına geri dönmek istediler. Ancak Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) peşlerinden bir birlik gönderdiği haberini alınca Ebû Süfyân ile diğer müşrikleri bir korku sardı. Oradan Abdulkays oğullarına ait bir kervan geçince Ebû Süfyân onlara:

“Muhammed'e haber verin, toplandık ve köklerini kazımak için onlara geri dönüyoruz" dedi. Bu kervan Hamrâu'l-Esed'de Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile karşılaşınca Ebû Süfyân'ın dediğini ilettiler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve yanındaki Müslümanlar:

“Allah bize yeter, o ne güzel vekildir" karşılığını verdiler. Bunun üzerine:

“Onlar yaralandıktan sonra Allah'ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir. Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükâfat vardır. Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine, «İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun» dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve «Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!» dediler. Bundan dolayı Allah'tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular. Allah, büyük lütuf sahibidir. İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Eğer mümin iseniz onlardan korkmayın, benden korkun'" âyetleri nazil oldu.

Mûsa b. Ukbe, Meğâzî'de ve Beyhakî, Delâil'de İbn Şihâb'dan bildirir: Ebû Süfyân'ın Bedir savaşı sonrası bir sonraki yıl yine geleceğini söylemesi üzerine Bedir savaşının ertesi yılı Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Müslümanların savaş için hazırlanmalarını istedi. Şeytan da insanlardan olan dostlarını kullanarak Müslümanların üzerine saldı. Bunlar Müslümanlara gelip:

“Müşrikler gece karanlığını andıran kalabalıkta asker topladı. Sizinle savaşıp sizi yok etmek istiyorlar. Dikkatli olun! Onların karşısına çıkmayın" diyerek onları korkutmaya çalıştılar. Ancak Yüce Allah Müslümanları şeytanın bu tür korkutmalarından korudu. Yüce Allah'ın ve Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) çağrısına icabet ettiler ve yanlarına ticaret malları da alıp Bedir'e doğru çıktılar. "Ebû Süfyân'la karşılaşırsak -ki zaten onun için gidiyoruz- onunla savaşırız. Karşılaşmadığımız takdirde de ticaretimizi yaparız" dediler. Zira Bedir ovası Arapların her yıl panayır yapıp pazarlar kurduğu bir yerdi. Müslümanlar Bedir'e geldiler ve kurulan pazarda ticaretlerini yapıp işlerini gördüler. Ebû Süfyân ve askerleri ise söz verdikleri gibi oraya zamanında gelmediler. Bedir ovasına uğrayan İbn Humâm:

“Bunlar kim?" diye sorunca, kendisine:

“Bunlar Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ashabı. Ebû Süfyân ile Kureyşlileri bekliyorlar" denildi. İbn Humâm, Kureyşlilere gelip durumu anlatınca Ebû Süfyân korktu ve gitmekten vazgeçip Mekke'ye geri döndü. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Yüce Allah'tan nimet ve lütuflarla Medine'ye döndü. Bu gazveye Sevik Gazvesi denildi ve hicri 3. yılın Şaban ayında gerçekleşti.

İbn Cerîr'in Avfî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs şöyle demiştir: Uhud savaşı sonrası olanlardan sonra Yüce Allah, Ebû Süfyân'ın kalbine korku verince geri dönmedi ve Mekke'ye doğru yoluna devam etti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ebû Süfyân sizin bir kısmınıza zarar vermişti. Geri dönüp tamamlamak istedi, ancak Yüce Allah onun kalbine korku saldı" buyurdu. Uhud savaşı Şevvâl ayında olmuştu. Tüccarlar da Zilka'de ayında Medine'ye gelir Küçük Bedir denilen mevkide her yıl bir defa konaklarlardı. O yıl tüccarlar geldiğinde Müslümanlar Uhud'da yara almışlardı. Bu durum da güçlerine gitmiş Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bu yönde şikâyette bulunmuşlardı. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Onlar şimdi hac için de geri dönüyorlar. Gelecek yıla kadar da bir daha savaş için toparlanamazlar. Peşlerinden gidelim" buyurdu. Ancak şeytan, dostlarına gelip:

“Müşrikler size karşı çok sayıda kişi topladılar" dedi ve onları korkuttu. Bu korkuya kapılanlar Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) peşinden gitmeyi kabul etmedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yanımda kimse gelmese de tek başıma onların peşinden gideceğim!" buyurunca içlerinde Ebû Bekr, Ömer, Ali, Osmân, Zübeyr, Sa'd, Talha, Abdurrahman b. Avf, Abdullah b. Mes'ûd, Huzeyfe b. el-Yemân ve Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh'ında bulunduğu yetmiş kişi onunla birlikte yola çıktı. Safrâ vadisine kadar Ebû Süfyân'ın peşinden gidip izini aradılar. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Onlar yaralandıktan sonra Allah'ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir. Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükâfat vardır" âyetini indirdi.

Nesâî, İbn Ebî Hâtim ve Taberânî'nin sahih bir senedle İkrime vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs şöyle demiştir: Müşrikler Uhud savaşı sonrası dönüşe geçtikleri zaman birbirlerine:

“Ne Muhammed'i öldürebildiniz, ne de Müslümanların kızlarını ele geçirdiniz. Ne kötü yaptınız! Hadi geri dönün!" demeye başladılar. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu duyunca Müslümanları peşlerinden gitmeye çağırdı. Bunun üzerine Müslümanlar Hamrâu'l-Esed'e veya Anebe kuyusuna kadar onları takip ettiler. Ebû Süfyân:

“Gelecek yıl geliriz" deyip yoluna devam edince Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de geriye göndü. Bu da bir gazve sayılıyordu. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Onlar yaralandıktan sonra Allah'ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir. Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükâfat vardır" âyetini indirdi. Ebû Süfyân, Uhud'dan ayrılırken Allah Resûlü'ne:

“Gelecek yıl Bedir'de, arkadaşlarımızı öldürdüğünüz yerde görüşeceğiz!" demişti. Bir sonraki yıl Müslümanlardan korkak olanlar savaşı göze alamayıp geri dönerken cesur olanlar hem savaşa, hem de ticarete hazırlandılar. Söz konusu yere geldiklerinde müşriklerden kimseleri göremediler. Savaş olmayınca da ticaretlerini yapıp döndüler. Yüce Allah bu konuda da:

“Bundan dolayı Allah'tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular" âyetini indirdi.

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim, İkrime'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Küçük Bedir denilen bölgeye çıktı. Yanında Uhud savaşında yaralananlar da vardı. Zira Ebû Süfyân, Uhud savaşı sonrası bir sonraki yıl burada karşılaşmak üzere söz vermişti. Bedevinin biri Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ashabını gördü. Daha sonra Mekke'ye gidip Ebû Süfyân ile arkadaşlarını görünce onlara:

"Muhammed ile yanmdakilerden kaçıp da buraya geldim

Hurma veya kuru üzüm taneleri kadar kalabalıklardı" dedi.

Ebû Süfyân:

“Sen ne diyorsun?" diye sorunca, bedevi:

“Muhammed ile ashabı Küçük Bedir'de toplanmışlar" karşılığını verdi. Bunun üzerine Ebû Süfyân:

“Onlar bir şey söyledi mi sözlerinde dururlar. Biz ise söz verir, ama sözümüzde durmayız" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ashabı bu çıkışlarında bedevilerden bir şeyler elde edip geri döndüler. İşte:

“Onlar yaralandıktan sonra Allah'ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir. Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükâfat vardır. Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine, «İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun» dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve «Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!» dediler. Bundan dolayı Allah'tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular'" âyetleri bu konuda nazil olmuştur.

İbn Ebî Hâtim, Hasan (-ı Basrî)'den bildirir: Ebû Süfyân ile yanındaki müşrikler Uhud savaşında o kadar müslümanı öldürüp yaraladıktan sonra geri döndüler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ebû Süfyân geri dönmek istedi, ancak Yüce Allah onun kalbine korkuyu saldı. Benimle onların peşinden kim gider?" buyurdu. Sonrasında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Bekr, Ömer, Osmân, Ali ve ashâb'dan bazı kişiler müşriklerin peşine düştüler. Ebû Süfyân, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) peşine düştüğü haberini alınca karşılaştığı bir ticaret kervanına:

“Muhammed'in geri dönmesini sağlayın, çok sayıda kişiyi topladığımızı ve onların üzerine döneceğimizi söyleyin, size şu şu kadar mal vereyim" dedi. Tüccarlar gelip bunu Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirdiklerinde:

“Allah bize yeter, o ne güzel vekildir" karşılığını verdi. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Onlar yaralandıktan sonra Allah'ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir. Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükâfat vardır" âyetini indirdi.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, İbn Cüreyc'den bildirir: Bana bildirilene göre Ebû Süfyân ve ordusu Uhud savaşı sonrası dönüşe geçince, Müslümanlar:

Resûlallah! Bunlar Medine'ye saldıracak!" dediler. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) de:

“Şayet yük ve eşyalarını bir kenarda bırakıp atlarına binmişlerse demek ki Medine'ye saldırmayı düşünüyorlardır. Ancak atlarını bırakıp yük ve eşyalarıyla ilgileniyorlarsa Yüce Allah onların kalplerine korku vermiş ve Mekke'ye dönecekler demektir" buyurdu. Müşriklerin yük ve eşyalarıyla ilgilendikleri görülünce Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) hâlâ güçlü olduklarını göstermek için müşriklerin peşinden gidilmesini istedi. Bunun üzerine iki veya üç gün müşriklerin peşinden gittiler. Bu konuda da:

“Onlar yaralandıktan sonra Allah'ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir. Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükâfat vardır" âyeti nazil oldu.

Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Buhârî, Müslim, İbn Mâce, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve Beyhakî'nin Delâil'de bildirdiğine göre Hazret-i Âişe:

“Onlar yaralandıktan sonra Allah'ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir..." âyetini açıklarken Urve'ye şöyle demiştir:

“Yeğenim! Baban Zübeyr ile Ebû Bekr de âyette zikredilen kişilerdendi. Uhud savaşında Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) o şeylere maruz kaldıktan sonra müşrikler çekildi. Ancak Allah Resûlü onların geri dönmesinden endişe etti ve:

“Kim onların peşinden gider?" diye sordu. Bu çağrısı üzerine içlerinde Zübeyr ile Ebû Bekr'in de bulunduğu yetmiş Müslüman bu görevi üstlendi ve müşriklerin peşine düştüler. Müşrikler, Müslümanların peşlerinden geldiğini duyunca da Mekke yolunu tuttular. Müslümanlar müşrikleri ortalıkta göremeyince geri döndüler. Yüce Allah bunu:

“Bundan dolayı Allah'tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular" âyetiyle ifade etmiştir.

İbn Sa'd, İbn Ebî Hâtim ve İbn Asâkir, İbn Mes'ûd'dan bildirir:

“Onlar yaralandıktan sonra Allah'ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir..." âyeti biz onyedi kişi hakkında nazil oldu.

İbn Cerîr, İkrime'den bildirir: Uhud savaşı Şevvâl ayının onbeşinde Cumartesi günü oldu. Şevvâl ayının onaltısında yani bir sonraki gün Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) münadisi düşmanın peşinden gitmek için Müslümanların hazırlanması, ancak sadece bir önceki gün savaşta bulunanların katılması çağrısını yaptı. Câbir b. Abdillah:

Resûlallah!

Babam ölmeden bana yedi kızkardeşimi emanet etti ve:

“Oğlum! Bu kadınları erkeksiz bırakmak ne bana ne de sana yakışır. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte cihada katılma konusunda seni kendime tercih edecek de değilim. Onun için kardeşlerinin başında sen dur" dedi. Ben de başlarında durup savaşa katılmadım" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun da katılmasına izin verdi. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu şekilde düşmanın peşinden çıkması, onlara hâlâ güçlü olduğunu, savaşta olanların kendilerini zayıf düşürmeyeğini göstermek ve onları korkutmak içindi.

İbn İshâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Hazret-i Âişe'nin azatlısı Ebu's-Sâib'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından ve Abduleşhel oğullarından, Uhud savaşına katılan bir adam şöyle anlattı: Bir kardeşimle birlikte Uhud savaşına katıldık ve her ikimiz de yaralı bir şekilde geri döndük. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) düşmanın peşinden çıkma çağrısı yapınca kardeşime şöyle dedim veya o bana dedi:

Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) katılacağı bir savaştan geri mi kalacağız? Ancak bineğimiz yok üstelik ağır yaralarımız var." Buna rağmen Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte çıktık. Benim yaram kardeşimin yarasından daha hafifti. Yolda giderken bineğimiz olmadığı için takattan kesilince onu taşıyordum, dinlenince de yürümeye devam ediyordu. Sonunda Müslümanların toplandığı yere ulaştık. Oradan Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte müşriklerin peşinden Hamrâu'l- Esed bölgesine kadar gittik. Orada Pazartesi, Salı ve Çarşamba günleri olmak üzere üç gün kaldık sonrasında Medine'ye döndük. Bu konuda da:

“Bundan dolayı Allah'tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular" âyeti nazil oldu.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî):

“Allah'ın ve Resûlünün davetine uyanlardan biri de Abdullah'tı" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) âyetini açıklarken:

“Âyette 'Karh' ifadesinden kasıt yaralanmalardır" demiştir.

Saîd b. Mansûr'un bildirdiğine göre İbn Mes'ûd bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs şöyle demiştir:

“Onlar yaralandıktan sonra Allah'ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir. Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükâfat vardır" âyeti ile:

“Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine, «İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun» dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve «Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!» dediler" âyetini birbirinden ayırarak okuyun.

İbn Cerîr, Süddî'den bildirir: Ebû Süfyân ile ordusu Uhud savaşı sonrası Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ashâbını bırakıp döndüklerine pişman olunca yolda:

“Geri dönüp köklerini kazıyalım!" dediler. Ancak Yüce Allah kalplerine korkuyu saldı ve dönmeye cesaret edemediler. Karşılaştıkları bir bedeviye para verip:

“Muhammed ve ashabıyla karşılaşırsan, büyük bir kalabalıkla onlara geri döndüğümüzü söyle" dediler. Ancak Yüce Allah bunu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de müşriklerin peşinden Hamrâu'l-Esed bölgesine kadar gitti. Yolda karşılaştıkları bedevi onlara müşriklerin büyük bir kalabalıkla geri döndüklerini söyledi. Allah Resûlü ve ashâbı:

“Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" dediler. Sonra Hamrâu'l-Esed bölgesinden Medine'ye döndüler. Yüce Allah onlar ve bedevi hakkında:

“Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine, «İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun» dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve «Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!» dediler" âyetini indirdi.

İbn Sa'd'ın bildirdiğine göre İbn Ebzâ:

“Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine, «İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun» dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve «Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!» dediler'" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Ebû Süfyân bir topluluğa:

“Muhammed'in ashabıyla karşılaşırsanız, büyük bir kalabalıkla onlara geri döndüğümüzü söyleyin" dedi. Müslümanlar da kendilerine verilen bu haberi duyunca:

“Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" dediler.

İbn Cerîr, Avfî vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: Ebû Süfyân, Uhud dönüşü Medine'ye ticaret malı götüren ve Hazret-i Peygamber'le (sallallahü aleyhi ve sellem) aralarında anlaşmalar olan bir kervanla karşılaştı. Onlara:

“Muhammed ile yanındakileri bizden uzaklaştırırsanız sizi razı ederim. Peşimizden geldiğini görürseniz büyük bir kalabalıkla üzerlerine geri döndüğümüzü ona söyleyin" dedi. Kervandakiler Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile karşılaşınca:

“Ey Muhammed! Ebû Süfyân büyük bir kalabalıkla Medine üzerine yürüyecek. Şâyet imkanınız varsa geri dönün" dediler. Ancak bu haber Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) ile yanındakilerin imanlarını arttırmaktan başka bir işe yaramadı ve:

“Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" karşılığını verdiler. Yüce Allah da bu konuda:

“Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine, «İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun» dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve «Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!» dediler" âyetini indirdi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Katâde'den bildirir: Uhud savaşı sonrası Ebû Süfyân ve müşrikler dönüşe geçtikten sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ashabından bir grup peşlerinden gitti. Zu'l-Huleyfe'ye ulaştıkları zaman bedeviler ve bazı insanlar onlara:

“Ebû Süfyân büyük bir kalabalıkla üzerinize doğru geliyor" demeye başladılar. Ancak Müslümanlar:

“Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" karşılığını verdiler. Yüce Allah da bu konuda:

“Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine, «İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun» dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve «Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!» dediler" âyetini indirdi.

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik:

“Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine, «İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun» dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve «Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!» dediler" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Ebû Süfyân, Uhud veya Hendek savaşı için Kureyş, Ğatafân ve Hevâzin kabilelerine haber gönderip Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) karşı savaşa katılmalarını istedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ashabı da bundan haberdar oldular. Bazıları:

“Müslümanlardan bir gurup söz konusu yere gidip baksalar sizin için hayırlı olur" deyince, birkaç kişi müşriklerin toplandığı söylenen yere gidip baktılar. Ancak kimseleri göremeyince geri döndüler.

İbn Merdûye ve Hatîb, Enes'ten bildirir: Uhud savaşında bazıları gelip:

Resûlallah! Müşrikler size karşı çok büyük bir kalabalıkla geldiler. Onlardan korkun" deyince, Allah Resûlü:

“Allah bize yeter, O ne güzel vekildir'karşılığını verdi. Yüce Allah da bu konuda:

“Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine, «İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun» dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve «Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!» dediler" âyetini indirdi.

İbn Merdûye, Ebû Râfi'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Ali komutasında bir gurubu Ebû Süfyân'ın peşinden gönderdi. Onları gören Huzâa kabilesinden bir bedevi:

“Müşrikler büyük bir kalabalıkla üzerinize geliyorlar" deyince, Müslümanlar:

“Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" karşılığını verdiler. Bunun üzerine Yüce Allah bu âyeti indirdi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine, «İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun» dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve «Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!» dediler"' âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bunu diyen Ebû Süfyân'dır. Zira Uhud savaşı sonrası Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Gelecek yıl Bedir'de, arkadaşlarımızı öldürdüğünüz yerde sizinle karşılaşacağız" demiş, Allah Resûlü de:

“Olur" karşılığını vermişti. Bir yıl sonrasında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) söz verdiği gibi Bedir'e gitti. Kurulmuş pazarlara denk gelince Müslümanlar ticaretlerini yaptılar. "Bundan dolayı Allah'tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular" âyetinde ifade edilen de budur. Buna Küçük Bedir Gazvesi denilmiştir.

Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, İkrime'den bildirir: Bedir ovası cahiliye döneminde pazarların kurulup ticaretin yapıldığı bir yerdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de Uhud savaşından bir yıl sonra Ebû Süfyân'a burada karşılaşma sözü vermişti. Adamın biri Müslümanlarla karşılaşıp:

“Bedir'de müşriklerden oluşan büyük bir kalabalık var" deyince korkak olanlar geri döndü. Cesur olanlar ise kendini hem ticaret, hem de savaş için hazırladılar ve:

“Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" dediler. Medine'den çıkıp Bedir'e geldiler. Müşriklerden kimseyi bulamadıkları için ticaretlerini yaptılar. Yüce Allah da bu konuda:

“Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine, «İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun» dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve «Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!» dediler. Bundan dolayı Allah'tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular" âyetlerini indirdi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“...Onların imanını artırdı..."âyetini açıklarken:

“İman artar ve eksilir" demiştir.

Buhârî, Nesâî, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin Delâil'de bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Allah bize yeter, O ne güzel vekildir..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bu sözü Hazret-i İbrâhim ateşe atıldığı zaman söylemiştir. Aynı şekilde müşriklerin büyük bir kalabalıkla üzerlerine geldiği haberini alan Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) de bunu söylemiştir ki Yüce Allah bunu:

“Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine, «insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun» dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve «Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!» dediler" şeklinde ifade etmiştir.

Buhârî, İbnu'l-Münzir, Hâkim ve Beyhakî, el-Esmâu ve's-Sifât'de İbn Abbâs'tan bildirir: Hazret-i İbrâhim'in ateşe atılırken söylediği en son söz, "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" idi. Peygamberiniz (sallallahü aleyhi ve sellem) de bunu söylemiş, Yüce Allah bunu:

“Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine, «İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun» dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve «Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!» dediler" şeklinde ifade etmiştir.

Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, İbn Amr'dan bildirir:

“Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" sözü Hazret-i İbrâhim'in ateşe atılırken söylediği bir sözdü. Aynı şekilde müşriklerin büyük bir kalabalıkla üzerlerine geldiği haberini alan Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ashabı da bunu söylemiştir ki Yüce Allah bunu:

“Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine, «İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun"»dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve «Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!» dediler'" şeklinde ifade etmiştir.

İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Büyük bir musibete maruz kaldığınız zaman, «Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!» deyin" buyurmuştur.

İbn Ebi'd-Dünyâ, Zikr'de Hazret-i Aişe'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) üzüntü ve endişesi arttığı zaman eliyle başı ile sakalını sıvazlar ve:

"Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!" derdi.

Ebû Nuaym'ın Şeddâd b. Evs'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“«Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!» sözü, korku içindeki her bir kişinin güvencesidir" buyurmuştur.

Hakîm et-Tirmizî'nin Büreyde'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Her namazın ardından şu on sözü söyleyen kişi Yüce Allah'ın isteklerinin karşılığını ve mükafatını verdiğini görecektir. Bu sözlerden beşi dünya beşi de ahiretle ilgilidir ki şöyledir: Borcum konusunda Allah bana yeter. Derdim konusunda Allah bana yeter. Bana saldırana karşı Allah bana yeter. Bana haset edene karşı Allah bana yeter. Bana kötülük düşenene karşı Allah bana yeter. Ölüm anında Allah bana yeter. Kabirdeki sorgu sırasında Allah bana yeter. Mizan'da Allah bana yeter. Sırat'ta Allah bana yeter. Her şeyde Allah bana yeter ki ondan başka ilah yoktur. Ona tevekkül edip ona yönetiyorum."

Beyhakî'nin Delâil'de bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Bundan dolayı Allah'tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler...'" âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Âyette geçen nimet, Müslümanların sağ salim bir şekilde geri dönmeleridir. Lütufa gelince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) o sırada oradan geçen bir ticaret kervanının mallarını satın alıp kâr etmiş ve bunu ashabı arasında dağıtmıştır."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid bu âyeti açıklarken:

“Âyette bahsedilen lütuf, bu sefer sırasında ticaretten elde ettikleri ile sevap olarak kazandıklarıdır" demiştir.

İbn Cerîr, Süddî'den bildirir:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Küçük Bedir gazvesine çıkıp da orada müşrikleri bulamayınca kurulan ticari panayırdan para kazanmış ve bunu ashabı arasında dağıtmıştır. "Bundan dolayı Allah'tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler..." âyetinden kasıt budur. Âyette bahsedilen nimet, geriye sağ salim dönmeleridir. Lütuf ticaretten kazandıkları, fenalık da öldürülmedir."

İbn Cerîr ile İbn Ebî Hâtim'in Avfî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular" âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Fenalığın dokunmaması Müslümanlardan hiçbirine herhangi bir zararın gelmemiş olmasıdır. Allah'ın rızasına uyma da Yüce Allah'a ve Resûlü'ne itaat etmedir."

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Ebî Hâtim, İbnu'l-Enbârî, el-Mesâhifde ve İbn Ebî Dâvud, el-Mesâhifde Atâ vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti: (=İşte o şeytan, dostlarına karşı sizi korkutur) lafzıyla okumuştur.

İbn Cerîr'in Avfî kanalıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini:

“Şeytan, müminleri dostlarına karşı korkutur" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini:

“Şeytan, müminleri kafirlerle korkutur" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: (.....) âyetini:

“Şeytan, dostlarını müminlerin gözünde büyük gösterir" şeklinde açıklamıştır.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime bu âyeti açıklarken:

“Şeytan, dostlarının gücüyle sizleri korkutur, anlamındadır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan (-ı Basrî) bu âyeti açıklarken şöyle demiştir:

“Âyette bahsedilen korku şeytanın kendi verdiği korkudur ki şeytandan ancak kendi dostları olanlar korkar."

175 ﴿