53"Kendilerine Kftap'tan bîr nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar ribt'e ve tâğût'a inanıyorlar. İnkâr edenler için de, «Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadır» diyorlar. Onlar, Allah'ın lânet ettiği kimselerdir. Allah, kime lânet ederse, artık ona asla bir yardımcı bulamazsın. Yoksa onların hükümranlıkta bir payı mı var? Öyle olsa insanlara bir çekirdek bile vermezler." Taberânî ve Beyhakî, Delâil'üe İkrime vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: Huyey b. Ahtab ile Ka'b b. el-Eşref, Mekke'ye Kureyşlilerin yanına geldiler ve Resûlullah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) karşı savaşmak üzere onlarla anlaşma yaptılar. Kureyşliler onlara: “Sizler eski ilimleri biliyorsunuz ve bir kitabınız var. Bizim ile Muhammed'in durumunu söyleyin" dediler. Huyey ile Ka'b: “Sizler nasıl birileriniz ve Muhammed nasıl biri?" diye sorunca, Kureyşliler: “Biz en güzel develeri keseriz, su kaynaklarında süt dağıtırız. Esirlerin fidyesini verip kurtarırız, hacılara su dağıtırız ve akrabalık bağlarını gözetiriz" dediler. Huyey ile Ka'b: “Muhammed nasıl biri?" diye sorunca, Kureyşliler: “Muhammed kimsesi olmayan biridir. Akrabaları birbirinden ayırdı, Gifâr oğullarından hacıları soyan kişiler O'na tâbi oldu" karşılığını verdiler. Huyey ile Ka'b: “O zaman sizler ondan daha hayırlısınız ve daha doğru yoldasınız" deyince de Yüce Allah: “Kendilerine Kitap'tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar cibt'e ve tâğût'a inanıyorlar. İnkâr edenler için de, «Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadır» diyorlar" âyetini indirdi.' Saîd b. Mansûr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim İkrime'den mursel olarak bir öncekinin aynısını zikretmiştir. Ahmed, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildirir: Ka'b b. el-Eşref, Mekke'ye geldiği zaman Mekkeliler ona: “Medine ahalisinin en hayırlısı ve efendisi sen değil misin?" diye sordular. Ka'b: “Evet" karşılığını verdi. Mekkeliler: “Şu kavminden ayrılan ve soyu kesik olan adamı görmüyor musun? Hacıları ağırlayan, Kâbe'nin hizmetini gören, hacılara su dağıtan bizlerden daha hayırlı biri olduğunu söylüyor!" dediklerinde de: “Siz ondan daha hayırlısınız" karşılığını verdi. Bunun üzerine: “Asıl soyu kesik olan sana kin duyandır" âyeti ile: “Kendilerine Kitap'tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar cibt'e ve tâğût'a inanıyorlar. İnkâr edenler için de, «Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadır» diyorlar. Onlar, Allah'ın lânet ettiği kimselerdir. Allah, kime lânet ederse, artık ona asla bir yardımcı bulamazsın"' âyetleri nazil oldu. Abdurrezzâk ile İbn Cerîr, İkrime'den bildirir: Ka'b b. el-Eşref Kureyş müşriklerinin yanına gidip Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) karşı savaşmak üzere onlardan asker yardımı istedi. "Ben de sizlerle beraber ona karşı savaşırım" deyip Allah Resûlü'ne karşı savaşmalarını istedi. Kureyşli müşrikler: “Siz Ehl-i Kitab'dan olan bir topluluksunuz, onun da bir kitabı var. Bunun bize karşı kurduğunuz bir tuzak olmasından çekiniyoruz. Güvenmemiz için de şu iki puta secde et ve onlara iman ettiğini söyle" deyince, Ka'b dediklerini yaptı. Ona: “Sence biz mi daha doğru yoldayız, yoksa Muhammed mi? Biz ki en iri develerimizi kurban kesiyor, su kaynaklarında süt ikram ediyor, akrabalarımızı gözetiyor, misafirimizi ağırlıyor ve Kâbe'yi tavaf ediyoruz. Oysa Muhammed akrabalarıyla bağlarını kesip beldesini terk etti" dediklerinde, Ka'b: “Tabi ki siz ondan daha hayırlı ve daha doğru yoldasınız" karşılığını verdi. Bunun üzerine: “Kendilerine Kitap'tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar cibt'e ve tâğût'a inanıyorlar, inkâr edenler için de, «Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadır» diyorlar" âyeti nazil oldu. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: Bu âyet: “Kureyş kafirleri Muhammed'den daha doğru yoldalar" diyen Ka'b b. el-Eşref hakkında nazil oldu. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Süddî vasıtasıyla Ebû Mâlik'ten bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Âmir oğullarından öldürülen iki kişinin diyeti konusunda Yahudi Nâdir oğullarından yardım istemesi sırasında Nâdir oğulları Allah Resûlü'nü öldürme teşebbüsünde bulunmuş, ancak durumdan haberdâr edilen Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye geri dönmüştü. Bu olayın ardından Ka'b b. el-Eşref kaçarak Mekke'ye geldi. Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) karşı savaşmak üzere Mekkeli müşriklerle anlaşma yaptı. Ebû Süfyân ona: “Ey Ebû Saîd! Siz ki elinizdeki kitabı okuyorsunuz ve bilgilisiniz. Bizim ise bu tür konularda bilgimiz yok. Sence bizim dinimiz mi daha hayırlı, yoksa Muhammed'in dini mi?" diye sorunca, Ka'b: “Bana dininizi anlatın" dedi. Ebû Süfyân da: “Biz en iyi develerimizi kurban olarak sunuyoruz. Hacıların su ihtiyacını karşılıyor, misafirlerimizi ağırlıyoruz. Rabbimizin evi olan Kâbe'nin bakımını yapıyor atalarımızın da yaptığı gibi ilahlarımıza tapıyoruz. Oysa Muhammed tüm bunları bırakıp kendisine tâbi olmamızı istiyor" deyince, Ka'b: “Dininiz Muhammed'in dininden daha hayırlıdır, onun için dininize sıkı sıkı sarılın. Görmüyor musunuz Muhammed tevazuyla gönderildiğini söylediği halde istediği kadınlarla evleniyor. Kadınlara sahip olmaktan daha büyük bir mülkiyet de bilmiyoruz" karşılığını verdi. İşte: “Kendilerine Kitap'tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar cibt'e ve tâğût'a inanıyorlar. İnkâr edenler için de, «Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadır» diyorlar"' âyetinde bahsedilen durum da budur. İbn İshâk ve İbn Cerîr, İbn Abbâs'tan bildirir: Hendek savaşı için Kureyş, Ğatafân ve Kurayzalıları bir araya getirenler Huyey b. Ahtab, Sellâm b. Ebi'l- Hukayk Ebû Râfi', Rabî' b. Rabî b. Ebi'l-Hukayk, Ebû Ammâr, Vahvah b. Âmir ve Hevze b. Kays'tır. Vahvah, Ebû Ammâr ve Hevze, Vâil oğullarından, diğerleri ise Nadîr oğullarındandı. Bunlar Kureyş'e geldikleri zaman, Kureyşliler birbirlerine: “Bunlar Yahudilerin din adamlarıdır ve Tevrat hakkında bildikleri olan kişilerdir. Bizim dinimiz mi, yoksa Muhammed'in dini mi daha hayırlıdır bunlara soralım" dediler ve bunu onlara sordular. Bunlar da: “Sizin dininiz onun dininden daha hayırlıdır. Ayrıca siz ondan ve ona tâbi olanlardan daha doğru yoldasınız" dediler. Bunun üzerine: “Kendilerine Kitap'tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar cibt'e ve tâğût'a inanıyorlar. İnkâr edenler için de, «Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadır» diyorlar. Onlar, Allah'ın lânet ettiği kimselerdir. Allah, kime lânet ederse, artık ona asla bir yardımcı bulamazsın. Yoksa onların hükümranlıkta bir payı mı var? Öyle olsa insanlara bir çekirdek bile vermezler. Yoksa, insanları; Allah'ın lütfundan kendilerine verdiği şey dolayısıyla kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmet vermişizdir. Onlara büyük bir hükümranlık da vermiştik" âyetleri nazil oldu. Beyhakî, Delâil'de ve İbn Asâkir, Târih'de Câbir b. Abdillah'tan bildirir: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) suikast girişimi yapıldıktan sonra Ka'b b. el- Eşref, Nadîr oğullarından ayrılıp Mekkelilere katıldı ve Allah Resûlü için: “Onunla ne savaşırım, ne de ona karşı savaşanlara yardım ederim" dedi. Mekke'de ona: “Ey Ka'b! Bizim dinimiz mi daha hayırlıdır yoksa Muhammed ile ona tâbi olanların dini mi?" diye sorulunca: “Sizin dininiz daha hayırlıdır. Hem sizin dininiz eski, onun dini ise henüz yenidir" dedi. Bunun üzerine: “Kendilerine Kitap'tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar cibt'e ve tâğût'a inanıyorlar. İnkâr edenler için de, «Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadır» diyorlar" âyeti nazil oldu. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde bu âyeti açıklarken şöyle demiştin Bize bildirilene göre bu âyet, Yahudi Nadîr oğullarından olan Ka'b b. el-Eşref ile Huyey b. Ahtab hakında nazil olmuştur. Bunlar hac mevsiminde Kureyşlilerle karşılaşınca müşrikler onlara: “Biz mi daha doğru yoldayız, yoksa Muhammed ile ashâbı mı? Zira biz Kâbe'nin hizmetini görüyor, hacıların su ihtiyacını karşılıyoruz ve Harem bölgesinin insanlarıyız" dediler. Ka'b ile Huyey de: “Aksine siz, Muhammed ve ashabından daha doğru yoldasınız" karşılığını verdiler. Oysa yalan söylediklerini biliyorlardı ve bunu da sırf Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ashâbına olan hasetlerinden dolayı söylemişlerdi. Abdurrezzâk ve İbn Cerîr, İkrime'den bildirir: “Âyette geçen cibt ile tâğût iki puttur." Firyâbî, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Rüşte, îman'da bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb: “Âyette geçen cibt sihirbaz, tâğût ise şeytan anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd ile İbn Cerîr, Mücâhid vasıtasıyla bu yorumun benzerini zikreder. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildirir: “Âyette geçen cibt Huyey b. Ahtab, tâğût ise Ka'b b. el-Eşref'tir" demiştir. İbn Cerîr, Dahhâk'tan bunun aynısını zikreder. İbn Cerîr ile İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildirir: “Âyette geçen cibt'ten kasıt putlardır. Tâğût ise bu putların önünde duran, onlar adına konuşup insanları saptırmak için yalandan yorumlar yapan kimselerdir." Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildirir: “Cibt, şeytanın Habeş dilindeki ismidir. Tâğut ise Arapların kahinidir." Abd b. Humeyd, İkrime'den bildirir: “Cibt, şeytanın Habeş dilindeki ismidir. Tâğut ise kahin anlamındadır." İbn Cerîr, Saîd b. Cübeyr'den bildirir: “Cibt, Habeş dilinde sihirbaz demektir. Tâğut ise kahin anlamındadır." İbn Cerîr, Ebu'l-Âliye'den bildirir: “Tâğut sihirbaz anlamındadır. Cibt ise kahin demektir." Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Katâde'den bildirir: “Cibt'in şeytan, Tâğut'un ise kahin olduğu bize söylenirdi." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in Leys vasıtasıyla bildirdiğine göre Mücâhid şöyle demiştir: “Cibt'ten kasıt Ka'b b. el-Eşref'tir. Tâğut ise insan suretine girmiş bir şeytandı." Abdurrezzâk, Ahmed, Abd b. Humeyd, Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Ebî Hâtim'in Kabîsa b. Muhârik'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kuş uçurarak yorumlar yapmak, çakıl taşları ile fal açmak ve uğursuzluğa inanmak, cibt'tendir" buyurmuştur. Rüşte, îınân'da bildirdiğine göre Mücâhid: “...İnkâr edenler için de, «Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadır» diyorlar'" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bunlar Yahudilerdir. Zira: “Kureyşliler Muhammed ve ashabından daha doğru yoldadırlar" diyorlardı. İbnu'l-Münzir ile İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Yoksa onların hükümranlıkta bir payı mı var..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Bunların hükümranlıkta nasipleri yoktur. Olsaydı da insanlardan bir çekirdek tanesini bile esirgerlerdi." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî bu âyeti açıklarken: “Şâyet hükümranlıktan nasipleri olsaydı Muhammed'e bir çekirdek tanesi dahi vermezlerdi" demiştir. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in beş değişik kanaldan bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Âyette zikredilen nakîr, hurma çekirdeğinin üzerindeki nokta şeklindeki oyuktur" demiştir. Tastî, Mesâil'de bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a "nakîr" kelimesinin anlamını sorunca, İbn Abbâs: “Hurma çekirdeğinin üzerindeki çiziktir ki hurma ağacı da buradan çıkar" karşılığını verdi. Nâfi': “Araplar öylesi bir kelimeyi bilir mi ki?" diye sorunca, İbn Abbâs şu karşılığı vermiştir: Tabi ki bilirler. Şairin: "Senden sonra insanlar bir çekirdeğin çiziği bile etmezler Senden sonra bir serap ve yankıdan başka bir şey değiller" dediğini işitmedin mi?" İbnu'l-Enbârî, el-Vakf ve'l-îbtidâ'da bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetindeki "nakîr" kelimesinin anlamını sorunca, İbn Abbâs şu karşılığı vermiştir: “Hurma çekirdeğinin üzerindeki çiziktir. Şair de bu konuda şöyle der: "Zübeyr oğullarının köpekleri bile açlıktan ölür Zira dilenciye bir çekirdeği dahi vermezler. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in Ebu'l-Âliye vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs başparmağının ucunu işaret parmağının iç tarafına koyup bastırdı ve oluşan izi göstererek: “Âyette bahsedilen nakîr budur" dedi. |
﴾ 53 ﴿