113

"Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında bükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma! Allah'tan mağfiret dile. Allah bağışlar ve merhamet eder. Kendilerine hıyanet edenleri savunma; çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez. Allah'ın razı olmadığı sözü gece kurarlarken» onu» insanlardan gizliyorlar da kendileriyle beraber olan Allah'tan gizlemiyorlar. Allah işlediklerinin hepsini bilmektedir. Haydi sîz dünya hayatında onlara taraf çıkıp savundunuz» ya kıyamet günü Allah'a karşı onları kim savunacak yahut onlara Mm vekil olacak? Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve esirgeyici bulacaktır. Kim günah işlerse bunu ancak kendi aleyhine yapmış olur. Allah her şeyi bilicidir, büyük hikmet sahibidir. Kim yanılır veya suç işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş» apaçık bir günah yüklenmiş olur. Eğer sana Allah'ın bol nimeti ve rahmeti olmasaydı» onlardan bir takımı seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar, sana da bir zarar vermezler. Allah sana Kitap ve hikmet indirmiş, sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın sana olan nimeti ne büyüktür."

Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ebû'ş-Şeyh ve Hâkim, Katâde b. en-Numân'dan bildirir: Bizlerden, kendilerine Ubeyrik oğulları denilen bir aile vardı. Bu çocukların adı da Bişr, Büşeyr ve Mübeşşir idi. Büşeyr münafık ve şair birisiydi. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabını hicveden şiirler söyler, bu şiirleri de Arap şairlerden birine mal ederek:

“Falan şair şöyle şöyle dedi. Filan şair şöyle şöyie dedi" derdi. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabı da bu şiirleri duydukları zaman:

“Bunları şu pis adamdan başkası söylememiştir" derlerdi ki bu konuda şair:

"Adamlar ne zaman bir kaside söylese

Kızıp, Ubeyrik'in oğlu demiştir derler" demiştir.

Bu aile hem Cahiliye döneminde, hem de İslam döneminde muhtaç ve yoksul bir durumdaydı. Medine'den insanların yiyeceği hurma ve arpadan ibaretti. Maddi imkanı biraz iyi olanlar, Şam'dan has un yüklü ticaret kervanı geldiğinde sadece kendisi için bu undan satın alır, çoluk çocuk ise yine hurma ve arpa yerlerdi.

Günün birinde Şam'dan bir ticaret kervanı gelince amcam Rifâa bin Zeyd has undan bir yük satın aldı ve kendisine ait bir depoya koydu. Deponun içinde silah, zırh ve kılıç gibi malzemeler de vardı. Ancak bir gece evin altından bu depo delinerek içine girildi ve silahlarla yiyecekler çalındı. Sabah olunca amcam Rifâa yanıma geldi ve şöyle dedi:

“Ey yeğenim! Bildiğin gibi dün gece evimize girildi, depomuz alttan delinerek içindeki yemek ve silahlarımız alındı. Mahallede sorup soruşturduğumuzda bize:

“Ubeyrik oğulları dün gece yemek ateşi yaktılar ve sanıyoruz ki bu ateş sizin yemekler içindi" denildi." Ubeyrik oğulları da:

“Mahallede biz de bunu soruşturuyoruz. Vallahi aradığınız kişinin Lebîd b. Sehl olduğunu düşünüyoruz" dediler. Lebîd, bizden biriydi, salih ve dindar birisiydi. Ubeyrik oğullarının böyle dediğini duyan Lebîd kılıcını çekti ve yanlarına gelip:

“Ben mi çalacağım! Vallahi ya bunu ispatlarsınız ya da şu kılıç bedeninize karışacaktır!" diye çıkıştı. Bunun üzerine Ubeyrik oğulları:

“Bizden uzak dur! Bu işi sen yapmış olamazsın!" dediler.

Mahallede soruşturmamız sonucu bu işi Ubeyrik oğullarının yaptığına dair bir şüphemiz kalmadı. Amcam bana:

“Ey yeğenim! Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem)gitsen ve bu durumu ona anlatsan?" deyince, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldim. Ona:

Resûlallah! Bizim mahallede komşularına eziyet veren bir aile, amcam Rifâa b. Zeyd'in evine girdi, ona ait bir depoyu delerek silah ve yiyeceğini aldı. Silahlarımızı bize geri versinler! Aldıkları yemeğe de artık ihtiyacımız yok!" dedim. Hazret-i Peygamber de (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bununla ilgileneceğim" buyurdu.

Bunu duyan Ubeyrik oğulları kendilerinden olan Üseyr b. Urve adındaki bir adamın yanına gelip onunla bu konuyu konuştular. Ubeyrik oğulları, mahalle ahalisinden bir toplulukla Allah Resûlü'nün (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldiler ve:

Resûlallah! Katâde b. en-Numân ve amcası, bizden olan, salih ve dindar bir aileyi, kanıt ve ispat olmadan hırsızlıkla suçladılar" dediler. Ben de gidip Resûlullah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) konuşunca, bana:

“Dindar ve salih kimseler olarak bilinen bir aileyi, kanıtın ve ispatın olmadan hırsızlıkla mı suçluyorsun?" buyurdu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) böyle deyince yanından ayrıldım. Ama keşke malımın bir kısmı gitmiş olsaydı da Resûlullah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) bu konuda konuşmasaydım, diye düşündüm. Amcam Rifâa yanıma geldi ve:

“Ey yeğenim! Ne oldu?" diye sordu. Amcama, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bana söylediklerini aktardım. Amcam:

“Yardım edecek olan Yüce Allah'tır!" dedi.

Çok geçmedi şu âyetler nazil oldu:

“Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma!'" Yani Ubeyrik oğullarının savunucusu olma. "Allah'tan mağfiret dile. Allah bağışlar ve merhamet eder." Yani, Katâde'ye söylediğin şey için bağışlanma dile. "Kendilerine hıyanet edenleri savunma; çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez. Allah'ın razı olmadığı sözü gece kurarlarken, onu, insanlardan gizliyorlar da kendileriyle beraber olan Allah'tan gizlemiyorlar. Allah işlediklerinin hepsini bilmektedir. Haydi siz dünya hayatında onlara taraf çıkıp savundunuz, ya kıyamet günü Allah'a karşı onları kim savunacak yahut onlara kim vekil olacak? Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve esirgeyici bulacaktır." Yani Yüce Allah'tan bağışlanma dileselerdi, onları bağışlardı. "Kim günah işlerse bunu ancak kendi aleyhine yapmış olur. Allah her şeyi bilicidir, büyük hikmet sahibidir. Kim yanılır veya suç işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur." Bu da, Ubeyrik oğullarının Lebîd için söyledikleri hakkındadır. "Eğer sana Allah'ın bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir takımı seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar, sana da bir zarar veremezler. Allah sana Kitap ve hikmet indirmiş, sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın sana olan nimeti ne büyüktür.'"

Bu âyetler nazil olunca silahlar Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) getirildi ve onları Rifâa'ya gönderdi. Ben de silahları amcama getirdim. Amcamın Cahiliye döneminde görme özelliği iyice zayıflamış ve yaşı da ilerlemişti. Müslümanlığına da şüpheyle bakıyordum. Silahları ona getirdiğimde bana:

“Ey yeğenim! Bunları Yüce Allah'ın yoluna vakfediyorum" dedi. İşte o an gerçek bir Müslüman olduğunu anladım. Sözkonusu âyetler nazil olduğunda Büşeyr kaçıp müşriklerden Sülâfe binti Sa'd b. Sümeyye'ye sığındı. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra Peygamber'e karşı çıkar, müminlerin yolundan başkasına uyup giderse onu döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir gidiş yeridir. Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında dilediğini bağışlar. Allah'a ortak koşan, muhakkak ki, derin bir sapıklığa düşmüştür" âyetlerini indirdi. Büşeyr, Sülâfe'ye sığınınca şair Hassan birkaç beyitlik bir şiirle Sülâfe'yi yerdi. Bunun üzerine Sülâfe, Büşeyr'in eşyalarını başının üzerine koydu ve gidip Ebtah'a attı. Büşeyr'e de:

“Bana Hassân'ın (beni yeren) şiirlerini mi getirdin! Zaten senden bana hiçbir hayır gelmiş değildir!" dedi.

İbn Sa'd, Mahmud b. Lebîd'den bildirir: Büşeyr b. el-Hâris, Katâde b. en- Numân'ın amcası Rifâa b. Zeyd'e ait olan bir depoyu arkadan delip içinde bulunan yiyecek, zırh gibi eşyaları çaldı. Katâde b. en-Numân, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip durumu anlatınca Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem), Büşeyr'i çağırdı ve bunu ona sordu. Büşeyr çaldığını inkar etti ve bu suçu mahalleden asil ve şerefli biri olan Lebîd b. Sehl'in üzerine attı. Ancak Yüce Allah:

“Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma... Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve esirgeyici bulacaktır... Kim yanılır veya suç işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur'" âyetlerini indirerek Büşeyr'i yalanlayıp Lebîd b. Sehl'i temize çıkardı. Âyetlerde kötülük yapıp bağışlanma dilemesi söylenen kişi Büşeyr b. Ubeyrik'tir. Üzerine suç atılan kişi de Lebîd b. Sehl'dir ki Büşeyr onu hırsızlıkla suçlamıştı. Büşeyr hakkında bu âyetler nazil olup açığa çıkınca Mekke'ye kaçtı. Mekke'de Sülâfe binti Sa'd b. eş-Şehîd'in yanında misafir oldu. Hassân b. Sâbit de durmadan onu yeren şiirler söyleyince dönmek zorunda kaldı. Bu olay hicretin dördüncü yılında gerçekleşti.

İbn Sa'd başka bir vecihle Mahmud b. Lebîd'den bildirir: Useyr b. Urve düzgün konuşan, zarif ve güler yüzlü bir adamdı. Katâde b. en-Numân'ın Ubeyrîk oğulları hakkında amcasının deposunu delip içeri girdikleri, içerde bulunan yiyecek ve iki zırhı çaldıkları yönünde Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) dediklerini işitince kabilesinden topladığı bir grupla birlikte Allah Resûlü'ne geldi. Useyr:

“Katâde ile amcası bizim kabileden asil, soylu ve dindar olan bir aileye ellerinde herhangi bir kanıt ve delil olmadan bazı suçlamalarda bulunup, kötü laflar ediyorlar" dedi. Katâde ve amcası hakkında bu yönde laflar ettikten sonra da oradan ayrıldı. O gittikten sonra Katâde bu konuyu konuşmak için Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldi. Ancak Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu asık bir yüzle karşıladı ve:

“Ne kötü bir şey yaptın! Ne kötü bir aracılıkta bulundun!" buyurdu. Katâde de:

“Keşke ailemi ve malımı kaybetseydim de bu konuda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile bir şey konuşmasaydım! Bu konuda artık bir şey söylemeyeceğim!" diyerek oradan ayrıldı. Yüce Allah da bu konuda:

“Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma! Allah'tan mağfiret dile. Allah bağışlar ve merhamet eder. Kendilerine hıyanet edenleri savunma; çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez"' âyetlerini indirdi. Burada kendilerine ihanet edenlerden kasıt Useyr ile arkadaşlarıdır.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında bükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma... Bir sadaka vermeyi, yahut iyilik yapmayı, yahut da insanların arasını düzeltmeyi emredenleri hariç, onların aralarındaki gizli konuşmaların çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah'ın rızasını kazanmak için yaparsa, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz"" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: Bu âyetler Tu'me b. Ubeyrik ve çaldığı demir zırh konusunda nazil oldu. Ubeyrik'in mümin arkadaşları zırhı çalma suçunu masum bir Yahudinin üzerine attılar ve Ubeyrik için, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İnsanların önünde onun suçsuz olduğunu söyle" dediler.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Katâde'den bildirir: Bize anlatılana göre bu âyetler Tu'me b. Ubeyrik ve kendini suçsuz çıkarmak için Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) söylediği sözler hakkında nazil olmuştur. Ancak Yüce Allah bu âyetlerle Tu'me b. Ubeyrik'in niyetini açıklamış ve Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) böylesi hainlere taraf olmama konusunda onu uyarmıştır. Tu'me b. Ubeyrik, Ensâr'dan ve Zafer oğullarından bir adamdı. Tu'me, amcasının emanet olarak yanında bıraktığı zırhı çaldı daha sonra Zeyd b. es-Semîn adında bir Yahudinin çaldığını söyledi. Yahudi de Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip şikâyette bulundu. Tu'me'nin akrabaları da durumu görünce Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip Tu'me'yi savunmasını istediler. Allah Resûlü de Tu'me'yi savunmak üzereyken Yüce Allah:

“Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma... Kim yanılır veya suç işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur'" âyetlerini indirdi. Zira Tu'me suçu masum olan birine atmıştı. Ancak Yüce Allah, Tu'me'nin durumunu ortaya koyunca dinden çıkıp müşriklere katıldı. Yüce Allah da onun hakkında:

“Doğru yol kendisine apaçık belli olduktan sonra, Peygamberden ayrılıp, inananların yolundan başkasına uyan kimseyi, döndüğü yöne döndürür ve onu cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir!" âyetini indirdi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Avfî vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: Ensâr'dan bir grup Hazret-i Peygamber'le (sallallahü aleyhi ve sellem) birlikte bir savaşta bulundular ve içlerinden birinin zırhı çalındı. Ensâr'dan bir adamın bunu çaldığını düşündüler. Zırhın sahibi Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip :

“Tu'me b. Ubeyrik zırhımı çaldı" dedi. Zırhı çalan kişi durumu görünce de onu alıp masum birinin evine attı ve aşiretinden bir gruba:

“Zırhı filanın evine atıp ortadan kaldırdım. Onu bu kişinin evinde bulabilirsiniz" dedi. Bu grup da Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip:

Resûlallah! Bizim arkadaşımız suçsuzdur. Onu çalan da filan kişidir. Bunu kesin bir şekilde biliyoruz. Onun için herkesin önünde arkadaşımızın suçsuz olduğunu söyle ve onu savun. Zira Yüce Allah onu senin vasıtanla korumayacaksa helak oldu demektir" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de kalkıp herkesin önünde onun suçsuz olduğunu söyledi ve onu savundu. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma. Allah'tan mağfiret dile. Allah bağışlar ve merhamet eder. Kendilerine hıyanet edenleri savunma; çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez" âyetlerini indirdi. Burada Allah'ın gösterdiğinden kasıt, vahiy olarak indirdikleridir. Sonrasında gece vakti hırsız olan arkadaşlarını temize çıkarmak için Allah Resûlü'ne (sallallahü aleyhi ve sellem) gelenler hakkında:

“Allah'ın razı olmadığı sözü gece kurarlarken, onu, insanlardan gizliyorlar da kendileriyle beraber olan Allah'tan gizlemiyorlar. Allah işlediklerinin hepsini bilmektedir. Haydi siz dünya hayatında onlara taraf çıkıp savundunuz, ya kıyamet günü Allah'a karşı onları kim savunacak yahut onlara kim vekil olacak?" âyetlerini indirdi. Hırsız ve onu savunanlar konusunda yine:

“Kim günah işlerse bunu ancak kendi aleyhine yapmış olur. Allah her şeyi bilicidir, büyük hikmet sahibidir" âyetini indirdi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Zeyd bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında adamın biri çaldığı demirden bîr zırhı Yahudi bir adamın evine atmıştı. Yahudi de:

“Ey Ebu'l-Kâsım! Vallahi zırhı çalan ben değilim! Bu zırh evime atılmış" dedi. Zırhı çalan kişinin ise kendisini masum çıkaran ve suçu Yahudi olan kişinin üzerine atan komşuları vardı. Bunlar:

Resûlallah! Bu Yahudi pis adamdır! Hem Allah'ı, hem de sana indirileni inkar ediyor" diyorlardı. Bu söylenenler üzerine de Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) asıl hırsızdan yana tavır takınacak gibi oldu ki Yüce Allah ona sitem babında şu âyetleri indirdi:

“Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma. Allah'tan mağfiret dile..." Yani Yahudi için dediklerinden dolayı mağfiret dile. "...Allah bağışlar ve merhamet eder." Hırsızı temize çıkaran komşular konusunda da:

“Haydi siz dünya hayatında onlara taraf çıkıp savundunuz, ya kıyamet günü Allah'a karşı onları kim savunacak yahut onlara kim vekil olacak?" âyetini indirdi. Sonra bütün bunlardan dolayı Yüce Allah tövbe etmelerini söylemiş ve devamında:

“Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve esirgeyici bulacaktır. Kim günah işlerse bunu ancak kendi aleyhine yapmış olur. Allah her şeyi bilicidir, büyük hikmet sahibidir. Kim yanılır veya suç işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur... Doğru yol kendisine apaçık belli olduktan sonra, Peygamberden ayrılıp, inananların yolundan başkasına uyan kimseyi, döndüğü yöne döndürür ve onu cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir!'" buyurmuştur. Bu âyetlerde kişi bir günah işlediği zaman bunu ancak kendi aleyhine işleyeceği ve bunun kendisinden başkasını ilgilendirmeyeceği, yapılan bir suçu müşrik de olsa başka birine atmanın iftira ve büyük bir günah olduğu bildirilmiştir. Fakat hırsız kendisine sunulan bu tövbeyi reddedip Mekke'ye müşriklerin yanına kaçmış, orada çalmak için delip girdiği bir evin başına yıkılması ile de ölmüştür.

İbnu'l-Münzir, Hasan (-ı Basrî)'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında adamın biri demirden bir zırh çaldı. Zırhın yanında bulunmasından korkarak da onu Yahudi birinin evine attı ve:

“Zırhı benim çaldığımı söylüyorsunuz! Vallahi zırhın filan Yahudinin yanında olduğunu öğrendim" dedi. Konu Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) intikal ettirilince hırsızın arkadaşları gelip onu temize çıkarmaya çalıştılar. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) aleyhte açık bir kanıt bulamayıp hırsızı suçsuz bulacak gibi olunca Yüce Allah:

“Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma! Allah'tan mağfiret dile. Allah bağışlar ve merhamet eder. Kendilerine hıyanet edenleri savunma; çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez. Allah'ın razı olmadığı sözü gece kurarlarken, onu, insanlardan gizliyorlar da kendileriyle beraber olan Allah'tan gizlemiyorlar. Allah işlediklerinin hepsini bilmektedir. Haydi siz dünya hayatında onlara taraf çıkıp savundunuz, ya kıyamet günü Allah'a karşı onları kim savunacak yahut onlara kim vekil olacak?"âyetlerini indirdi. Sonra:

“Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve esirgeyici bulacaktır. Kim günah işlerse bunu ancak kendi aleyhine yapmış olur. Allah her şeyi bilicidir, büyük hikmet sahibidir. Kim yanılır veya suç işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur" buyurarak hırsıza tövbe kapısını açtı, suçu Yahudi olan adama atmanın büyük bir günah olduğunu bildirdi. Daha sonra Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) hitaben:

“Eğer sana Allah'ın bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir takımı seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar, sana da bir zarar vermezler. Allah sana Kitap ve hikmet indirmiş, sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın sana olan nimeti ne büyüktür"' buyurarak Yahudinin masum olduğunu söyledi ve zırhı çalanın kim olduğunu bildirdi. Hırsız da:

“Bu şekilde Müslümanlar arasında açığa çıktım ve zırhı benim çaldığımı herkes öğrendi. Artık buralarda kalamam" diyerek müşriklere katıldı. Yüce Allah da bu konuda:

“Doğru yol kendisine apaçık belli olduktan sonra, Peygamberden ayrılıp, inananların yolundan başkasına uyan kimseyi, döndüğü yöne döndürür ve onu cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir! Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah'a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür" buyurdu.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî:

“Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma" âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Burada gösterilenden kasıt, Allah'ın gönderdiği vahiydir. Âyet Tu'me b. Ubeyrik hakkında nazil oldu. Yahudilerden bir adam kendisinin yanında emanet olarak bir zırh bıraktı. Beraber gidip Tu'me'nin evinde bir çukup açıp gömdüler. Yahudi gittikten sonra Tu'me çukuru açıp zırhı aldı. Daha sonra Yahudi gelip zırhı isteyince Tu'me böylesi bir emaneti inkar etti. Yahudi de akrabalarından bazılarına gidip:

“Benimle birlikte gelin! Zırhın nerede olduğunu biliyorum" dedi. Tu'me bunu öğrenince zırhı alıp Ensâr'dan biri olan Ebû Muleyi'in evine attı. Yahudiler gelip zırhın gömülü olduğu yere baktılar, ancak bir şey bulamadılar. Bunun üzerine Tu'me ile bazı akrabaları Yahudiye ağır laflar ettiler. Tu'me, Yahudilere:

“Beni hırsızlıkla mı suçluyosunuz?" dedi. Sonra Tu'me'nin evini aramaya başladılar. Ararken üst taraftan Ebû Muleyl'in evine bakınca zırhın orada olduğunu gördüler. Bunun üzerine Tu'me:

“Zırhı Ebû Muleyl almış!" dedi. Ensar da Tu'me'yi savununca, Tu'me:

“Benimle birlikte Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelin! Beni savunmasını, Yahudinin kanıtını boşa çıkarmasını söyleyin. Zira ben yalancı çıkacak olursam, Yahudi bütün Medine ahalisini yalancı çıkartmış olacak" dedi. Bunun üzerine Ensâr'dan bir grup Allah Resûlü'ne (sallallahü aleyhi ve sellem) geldiler ve:

Resûlallah! Tu'me'yi savun ve Yahudiyi yalancı çıkar" dediler.

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) dedikleri yönde bir tavır koymak üzereyken Yüce Allah:

“Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma! Allah'tan mağfiret dile. Allah bağışlar ve merhamet eder. Kendilerine hıyanet edenleri savunma; çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez'" âyetlerini indirdi. Sonra Ensâr'ı ve Tu'me'yi savunmalarını zikredip:

“Allah'ın razı olmadığı sözü gece kurarlarken, onu, insanlardan gizliyorlar da kendileriyle beraber olan Allah'tan gizlemiyorlar. Allah işlediklerinin hepsini bilmektedir. Haydi siz dünya hayatında onlara taraf çıkıp savundunuz, ya kıyamet günü Allah'a karşı onları kim savunacak yahut onlara kim vekil olacak?" buyurdu. Daha sonra onları tövbe etmeye çağırıp:

“Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve esirgeyici bulacaktır" buyurdu. Tu'me'nin zırhı Ebû Muleyl'in çaldığını söylemesi konusunda da:

“Kim günah işlerse bunu ancak kendi aleyhine yapmış olur. Allah her şeyi bilicidir, büyük hikmet sahibidir. Kim yanılır veya suç işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur" buyurdu.

Daha sonra Ensar'ın Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip Tu'me'yi savunmasını ve ona taraf olmasını istemeleri konusunda:

“Eğer sana Allah'ın bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir takımı seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar, sana da bir zarar vermezler. Allah sana Kitap ve hikmet indirmiş, sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın sana olan nimeti ne büyüktür'" buyurdu. Ensâr'ın, Tu'me için yalan söylemeyi aralarında gizlice konuşmaları hakkında da:

“Bir sadaka vermeyi, yahut iyilik yapmayı, yahut da insanların arasını düzeltmeyi emredenleri hariç, onların aralarındaki gizli konuşmaların çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah'ın rızasını kazanmak için yaparsa, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz" buyurdu.

Yüce Allah bu şekilde indirdiği âyetlerle Tu'me'nin hırsızlığını Medine'de açığa çıkarınca Tu'me kaçıp Mekke'ye sığındı ve Müslümanken tekrar küfre döndü. Mekke'de Haccâc b. İlât es-Sülemî'nin yanında misafir oldu. Ancak Haccâc'ın evini soymak istedi ve bir yerden delik açtı. Haccâc, evde tıkırtı ile darbe sesi işitince gidip baktı. Tu'me yi görünce:

“Hem misafirim, hem amcam oğlusun! Buna rağmen beni mi soyuyorsun!" dedi ve onu evinden çıkardı. Tu'me, Süleym oğullarının taşlığında kafir biri olarak öldü. Yüce Allah onun hakkında:

“Doğru yol kendisine apaçık belli olduktan sonra, Peygamberden ayrılıp, inananların yolundan başkasına uyan kimseyi, döndüğü yöne döndürür ve onu cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir!" buyurdu.

Süneyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, İkrime'den bildirir: Ensâr'dan bir adam içinde zırh da bulunan bir depoyu Tu'me b. Ubeyrik'e emanet edip yolculuğa çıktı. Yolculuk dönüşü gelip depoya girince zırhın içerde olmadığını gördü. Zırhı, Tu'me b. Ubeyrik'e sorunca, Zeyd b. es-Semîn adında bir Yahudinin çaldığını söyledi. Ancak adam Tu'me b. Ubeyrik'i zırhından sorumlu tuttu. Tu'me'nin akrabaları durumu görünce Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip Tu'me'ye sahip çıkması konusunda onunla konuştular. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Tu'me'den yana tavır koymak üzereyken de Yüce Allah:

“Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma! Allah'tan mağfiret dile. Allah bağışlar ve merhamet eder. Kendilerine hıyanet edenleri savunma; çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez'" âyetlerini indirdi. Burada hıyanet edenlerden kasıt, Tu'me ile akrabalarıdır. Sonrasında Yüce Allah, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Tu'me'nin akrabaları hakkında:

“Haydi siz dünya hayatında onlara taraf çıkıp savundunuz, ya kıyamet günü Allah'a karşı onları kim savunacak yahut onlara kim vekil olacak?" buyurdu. Hırsız diye suçlanan Zeyd b. es-Semîn ile ona iftira atan Tu'me b. Ubeyrik hakkında:

“Kim yanılır veya suç işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur" buyurdu. Yine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ve kendisini saptırmaya çalışan Tu'me'nin akrabaları hakkında:

“Eğer sana Allah'ın bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir takımı seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar, sana da bir zarar vermezler... Bir sadaka vermeyi, yahut iyilik yapmayı, yahut da insanların arasını düzeltmeyi emredenleri hariç, onların aralarındaki gizli konuşmaların çoğunda hiçbir hayır yoktur..." buyurdu. Tüm insanlar için de:

“Doğru yol kendisine apaçık belli olduktan sonra, Peygamberden ayrılıp, inananların yolundan başkasına uyan kimseyi, döndüğü yöne döndürür ve onu cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir!" buyurdu.

Tu'me b. Ubeyrik, hakkında nazil olan bu âyetlerden sonra Kureyş'e sığınıp İslam'dan çıktı. Mekke'de iken Haccâc b. İlât el-Behzî'ye ait olan bir depoyu delip soymaya çalışırken üzerine bir taş düştü ve yerinde kaldı. Sabah olunca bu yaptığından dolayı müşrikler onu Mekke'den çıkardı. Mekke'den çıktıktan sonra Kudâa kabilesinden bir kafileyle karşılaştı. Önlerine çıkıp:

“Yolda kaldım ve hiçbir şeyim yok!" dedi. Bunun üzerine onu yanlarına aldılar. Ancak gece olunca kafilenin mallarını çalıp kaçtı. Kafiledekiler onun peşine düştü, yakaladıklarında taşlayarak öldürdüler, işte:

“Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah'a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür'" âyetine kadar bu âyetler onun hakkında nazil oldu.

İbn Cerîr, Dahhâk'tan bildirir: Bu âyet, kendisine emanet olarak verilen bir zırhı sonradan sahibine inkar eden Ensâr'dan bir adam hakkında nazil oldu. Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından bazıları onun peşine düşünce akrabaları buna öfkelenip Allah Resûlü'ne (sallallahü aleyhi ve sellem) geldiler ve:

Resûlallah! Arkadaşımız güvenilir bir Müslüman iken onlar kendisini hain çıkardılar. Arkadaşımızın suçsuz olduğunu açıkla ve onu suçlayanları azarla" dediler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) adamın masum olduğunu ve hırsız olduğu yönünde yalan söylendiğini sandığı için adamın suçsuz olduğunu söyledi. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma! Allah'tan mağfiret dile. Allah bağışlar ve merhamet eder. Kendilerine hıyanet edenleri savunma; çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez. Allah'ın razı olmadığı sözü gece kurarlarken, onu, insanlardan gizliyorlar da kendileriyle beraber olan Allah'tan gizlemiyorlar. Allah işlediklerinin hepsini bilmektedir. Haydi siz dünya hayatında onlara taraf çıkıp savundunuz, ya kıyamet günü Allah'a karşı onları kim savunacak yahut onlara kim vekil olacak?" âyetlerini indirdi ve adamın hain olduğunu açıkladı. Adam, hırsız olduğu ortaya çıkınca Mekke'deki müşriklere sığındı ve İslam dininden çıktı. Yüce Allah da onun hakkında:

“Doğru yol kendisine apaçık belli olduktan sonra, Peygamberden ayrılıp, inananların yolundan başkasına uyan kimseyi, döndüğü yöne döndürür ve onu cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir!" buyurdu.

İbn Ebî Hâtim, Atiyye el-Avfî'den bildirir: Tu'me b. Ubeyrik adında bir adam Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında bir zırh çaldı. Dava Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) intikal ettirilince adam çaldığı zırhı bir adamın evine attı. Arkadaşlarına da:

Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gidin ve benim suçsuz olduğumu, zırhın filan kişinin evinde olduğunu söyleyin" dedi. Arkadaşları suçsuz olduğunu söylemek üzere Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gittiklerinde Yüce Allah:

“Kim yanılır veya suç işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur" âyetini indirdi ve adamın hırsız olduğunu, başkasına iftira attığını açıkladı.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde:

“Kendilerine hıyanet edenleri savunma; çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Enar'dan bir adam amcasının zırhını çaldı ve suçu komşusu olan bir Yahudinin üzerine attı. Adamın akrabaları zırh konusunda amcasıyla tartıştılar. Dava Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) intikal edince, Allah Resûlü onu suçsuz bulacak gibi oldu. Bu âyet nazil olunca da adam kaçıp müşriklere sığındı. Kaçması üzerine de:

“Doğru yol kendisine apaçık belli olduktan sonra. Peygamberden ayrılıp, inananların yolundan başkasına uyan kimseyi, döndüğü yöne döndürür ve onu cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir!" âyeti nazil oldu.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildirir: Kendi görüşünüze göre hüküm vermekten sakının! Zira Yüce Allah Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye..." buyurmuş, "kendi gördüğün şekilde" dememiştir.

İbnu'l-Münzir, Amr b. Dînar'dan bildirir: Adamın biri Hazret-iÖmer'e:

“Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin...'" deyince, Ömer:

“Yavaş ol! Bu sadece Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) has bir şeydi" karşılığını verdi.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atiyye el-Avfî:

“Allah'ın sana gösterdiği şekilde..."" âyetini açıklarken:

“Kur'ân'da gösterdiği şekilde, anlamındadır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim, Mâlik b. Enes vasıtasıyla Rabîa'dan bildirir:

“Yüce Allah, Kur'ân'ı indirdi, ancak sünnete de yer bıraktı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de sünneti ortaya koydu, ancak görüşe de yer bıraktı."

İbn Ebî Hâtim, ibn Vehb'den bildirir: Mâlik bana şöyle dedi:

“İnsanlar içinde iki şekilde hüküm verilir. Kur'ân ve sünnete göre verilen hüküm olması gereken ve isabetli olan hükümdür. İkincisi, hakkında Kur'ân ve sünnette herhangi bir şey bulunmayan bir konuda kişinin kendi içtihadına göre verdiği hükümdür. Umulur ki Yüce Allah kişiyi bu hükmünde muvaffak kılar. Bunun üçüncüsü de vardır ki kişinin bilmediği bir konuda hüküm vermeye çalışmasıdır. Kişi böylesi bir hüküm verirken de muvaffak olamaz."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde:

“Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin..." âyetini açıklarken:

“Yüce Allah'ın kitapta sana açıkladığına göre, anlamındadır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Matar:

“Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin..." âyetini açıklarken:

“Delil ve şahitlere göre hükmetmek, anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim hem mevkuf, hem de merfû olarak İbn Mes'ûd'dan bildirir: Kişi yalnızken kılamayacağı bir namazı insanların önünde kıldığı zaman Rabbine değer vermemiş, onu aldatmış demektir. Zira Yüce Allah:

“Allah'ın razı olmadığı sözü gece kurarlarken, onu, insanlardan gizliyorlar da kendileriyle beraber olan Allah'tan gizlemiyorlar. Allah işlediklerinin hepsini bilmektedir" buyurur."

Abd b. Humeyd de Huzeyfe'den benzerini:

“Yanında insanların Allah'tan daha fazla değerli olmasından utanmaz mı!" ziyadesiyle zikreder.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Rezîn: (.....) âyetini açıklarken:

“Allah'ın razı olmayacağı sözler kurmalarıdır" demiştir.

İbn Cerîr ile İbnu'l-Münzir'in Ali vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve esirgeyici bulacaktır'" âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Yüce Allah bu âyette hilmini, bağışlamasını, cömertliğini, rahmetinin ve mağfiretinin genişliğini bildirmiştir. Kişi küçük veya büyük bir günah işlediğinde, günahı göklerden, yerlerden ve dağlardan daha büyük olsa da bağışlanma dilediği zaman Yüce Allah'ı bağışlayıcı ve esirgeyici olarak bulacaktır."

İbn Cerîr, Abd b. Humeyd, Taberânî ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre İbn Mes'ûd:

“İsrail oğullarından biri bir günah işlediği zaman diğer günün sabahında bu günahının keffaretini kapısında yazılı bulurdu. Üzerine sidik bulaştığı zaman da temizlemek için bulaşan yeri makasla kesip atardı" dedi. Adamın biri:

“Yüce Allah, İsrâil oğullarına pek hayırlar ihsan etmiş" deyince, İbn Mes'ûd şu karşılığı verdi:

“Yüce Allah'ın size ihsan ettiği onlara ihsan ettiğinden daha hayırlıdır. Zira suyu size temizleyici kıldı ve günahlar konusunda:

“Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve esirgeyici bulacaktır"' buyurdu."'

Abd b. Humeyd, İbn Mes'ûd'dan bildirir: Nisâ Sûresi'nden:

“Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve esirgeyici bulacaktır" âyeti ile, "Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan günahlarının bağışlamasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı" âyetini okuyup da bağışlanma dileyen kişi bağışlanır.

İbn Cerîr, Habîb b. Ebî Sâbit'ten bildirir: Kadının biri Abdullah b. Muğaffel'e geldi ve fuhuş ile hamile kalan ve bundan doğan çocuğunu öldüren kadının durumunu sordu. Abdullah:

“Onun için Cehennem ateşinden başka bir şey yoktur!" karşılığını verdi. Kadın ağlayarak oradan ayrılınca, Abdullah onu geri çağırdı. Kadına:

“Senin meselen şu iki durumdan biridir" dedi ve:

“Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve esirgeyici bulacaktır" âyetini okudu. Kadın bunu duyunca gözlerini silip gitti.

İbn Ebî Hâtim, İbnu's-Sünnî, Amelu'l-Yevm ve'l-Leyle'de ve İbn Merdûye, Ali vasıtasıyla Ebû Bekr'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim:

“Günah işleyen kul güzelce abdest alır, kalkıp namaz kılar ve bağışlanma dilerse Yüce Allah onu mutlaka bağışlar. Zira:

“Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve esirgeyici bulacaktır" buyurur."

Ebû Ya'lâ, Taberânî ve İbn Merdûye, Ebu'd-Derdâ'dan bildirir: Resûlullah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) birlikte bir yerde otururken bir ihtiyaçtan dolayı kalkacağı zaman şâyet geri dönecekse oturduğu yere ayakkabısını veya üzerindeki bir şeyi bırakır öyle giderdi. Bir defasında bu şekilde oturduğu yere ayakkabısını bırakıp kalktı. Ben de bir kap su alıp peşinden gittim. Bir müddet sonra geldi, ancak hacetini gidermemişti. Gelince:

“Rabbimden bana bir elçi geldi ve:

“Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve esirgeyici bulacaktır" dedi, Ben de bunun müjdesini ashabıma vereyim dedim" buyurdu. Daha önce nazil olan:

“...Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır..." âyeti insanlara pek ağır gelmişti. " Resûlallah! Zina edip hırsızlık yapsa sonra Rabbinden bağışlanma dilese Allah onu yine bağışlar mı?" diye sorduğumda:

“Evet, bağışlar" karşılığını verdi. Aynı şeyi bir daha sorduğumda yine:

“Evet, bağışlar" karşılığını verdi. Üçüncü defa sorduğumda ise:

“Evet! Uveymir (Ebu'd-Derdâ) istemese de bağışlar" karşılığını verdi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Şîrîn:

“...Onu bir suçsuzun üzerine atarsa...'" âyetini açıklarken:

“Burada suçsuz olan kişiden kasıt Yahudidir" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde:

“...Sana bilmediğini öğretmiştir..." âyetini açıklarken:

“Yüce Allah, kıyamet gününde kullarına karşı hüccet olsun diye Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) ahiret ile dünya hayatının anlamını, helal ile haramları öğretti" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk:

“...Sana bilmediğini öğretmiştir..." âyetini açıklarken:

“Hayır ile şerri öğretti" demiştir.

113 ﴿