111

"Kendilerine bir mucize gösterilirse, mutlaka ona inanacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin ederler. De ki: «Mucizeler, ancak Allah katındadır» Onların, mucize geldiği zaman da inanmayacaklarını anlamıyor musunuz? Onların kalblerini, gözlerini, ona ilk defa inanmadıkları gibi çeviririz; onları taşkınlıkları içinde şaşkın şaşkın bırakırız. Eğer biz onlara melekleri indirsek, ölüler onlarla konuşsa ve her şeyi karşılarına toplasaydık, Allah dilemedikçe, yine de inanmazlardı; fakat onların çoğu bunu bilmiyorlar"

Ebu'ş-Şeyh'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre "Kendilerine bir mucize gösterilirse, mutlaka ona inanacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin ederler. De ki: «Mucizeler, ancak Allah katındadır» onların, mucize geldiği zaman da inanmayacaklarını anlamıyor musunuz?" âyeti, Kureyşliler hakkında inmiştir. Yüce Allah Müslümanlara:

“Ey Müslümanlar! Onların inanmayacaklarını anlamıyor musunuz? Ancak Yüce Allah dilerse onları İslam'a girmeleri için zorlar" buyurmuştur.

İbn Cerîr, Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den bildiriyor: Allah'ın Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyşlilerle konuşunca:

“Ey Muhammed! Bize, Hazret-i Musa'nın asasıyla taşa vurup ondan oniki tane pınar fışkırttığını, İsa'nın ölüleri dirilttiğini, Semud'un bir dişi devesinin bulunduğunu haber veriyorsun. Haydi, seni tasdik etmemiz için bu mucizelerden bir kısmını sen de bize göster" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Nasıl bir mucize göstermemi istersiniz?" diye sorunca, onlar:

“Safa tepesini altın yap" cevabını verdiler. Hazret-i peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Eğer yaparsam Müslüman olur musunuz?" diye sorunca, onlar:

“Evet. Vallahi eğer yapacak olursan, hepimiz sana tabi oluruz" karşılığını verdiler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kalkıp dua etmeye başlayınca, Cibrîl gelip:

“Eğer istersen, Safâ tepesi altın olur. Fakat bir mucize gönderilir de buna rağmen iman etmezlerse biz onları mutlaka azaba uğratırız. İstersen bırak onları da tövbe edip imana gelenler tövbe etmiş olsunlar" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“O halde tövbe edenler tövbe etsin" dedi ve "Kendilerine bir mucize gösterilirse, mutlaka ona inanacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin ederler. De ki: «Mucizeler, ancak Allah katındadır» onların, mucize geldiği zaman da inanmayacaklarını anlamıyor musunuz? Onların kalblerini, gözlerini, ona ilk defa inanmadıkları gibi çeviririz; onları taşkınlıkları içinde şaşkın şaşkın bırakırız. Eğer biz onlara melekleri indirsek, ölüler onlarla konuşsa ve her şeyi karşılarına toplasaydık, Allah dilemedikçe, yine de inanmazlardı; fakat onların çoğu bunu bilmiyorlar" âyetleri nazil oldu.

Ebu'ş-Şeyh'in İbn Cüreyc'den bildirdiğine göre bu âyetler, alay edenler hakkında nazil olmuştur. Onlar Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) mucize göstermesini isteyince, onlar hakında, "Kendilerine bir mucize gösterilirse, mutlaka ona inanacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin ederler. De ki: «Mucizeler, ancak Allah katındadır» onların, mucize geldiği zaman da inanmayacaklarını anlamıyor musunuz? Onların kalblerini, gözlerini, ona ilk defa inanmadıkları gibi çeviririz; onları taşkınlıkları içinde şaşkın şaşkın bırakırız. Eğer biz onlara melekleri indirsek, ölüler onlarla konuşsa ve her şeyi karşılarına toplasaydık, Allah dilemedikçe, yine de inanmazlardı; fakat onların çoğu bunu bilmiyorlar" âyetleri nazil oldu.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid:

“Kasem, yemin demektir" dedikten sonra:

“Kendilerine bir mucize gösterilirse, mutlaka ona inanacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin ederler..." âyetini okudu.

İbn Ebî Şeybe'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre kasem, yemin demektir.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş- Şeyh, Mücâhid'in, "Kendilerine bir mucize gösterilirse, mutlaka ona inanacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin ederler..." âyetini açıklarken şöyle dediğini bildirir: Kureyş, Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) bir mucize göstermelerini isteyince, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) (mucize gösterdiği takdirde iman edeceklerine dair) onlara yemin ettirdi. Allah, "Mucizeler, ancak Allah katındadır, onların, mucize geldiği zaman da inanmayacaklarını anlamıyor musunuz?" buyurarak onların iman etmeyeceklerine hükmetti. "Onların kalblerini, gözlerini, ona ilk defa inanmadıkları gibi çeviririz; onları taşkınlıkları içinde şaşkın şaşkın bırakırız" buyurarak, bütün mucizeler gelse, ilk defasında onlarla iman arasına engel konulduğu gibi yine onlarla iman arasına engel konulacağını ve böylece şaşkın vaziyette kalacaklarını bildirdi.

İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh başka bir kanalla Mücâhid'den bildiriyor: (.....) sözünün mânâsı:

“Mucize gösterildiği zaman iman edeceğinizi nereden biliyorsunuz?" şeklindedir. Sonra Allah, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Mucize geldiği zaman inanmayacaklar" buyurarak müşriklerin iman etmeyeceğini bildirdi.

Ebu'ş-Şeyh, Nadr b. Şümeyl'den bildiriyor: Bir adam, Halîl b. Ahmed'e, âyette geçen (.....) kelimesinin mânâsını sorunca, "Belki" mânâsındadır. Birisine:

“Git, belki (gidersen) bize falan şeyi getirirsin" dersin, buradaki de aynı mânâdadır" cevabını verdi."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, "Onların kalblerini, gözlerini, ona ilk defa inanmadıkları gibi çeviririz; onları taşkınlıkları içinde şaşkın şaşkın bırakırız" âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Müşrikler, Allah'ın indirdiğini inkar edince, kalpleri bir görüşte sabit kalmadı ve her şeye kuşkuyla bakmaya başladılar."

İbn Ebî Hâtim, İkrime'nin, "Onların kalblerini, gözlerini, ona ilk defâ inanmadıkları gibir çeviririz; onları taşkınlıkları içinde şaşkın şaşkın bırakırız" âyetini açıklarken şöyle dediğini bildirir:

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara deliller getirmesine rağmen onlar inanmayınca, gözlerini ve kalplerini çevirdik. Onlara ne kadar delil getirse Allah dilemedikçe onlar iman etmezler."

İbnu'l-Mübârek, Zühd'de Ahmed, İbn Ebî Şeybe, Şuabu'l-îman'da Beyhakî ve İbn Asâkir, Ümmu'd-Derdâ'dan bildiriyor: Ebu'd-Derdâ vefat edeceği zaman:

“Kim, şu günüm gibi bir gün için amel yapar, kim şu saatim gibi bir saat için amel yapar, kim bu yatağa düştüğüm duruma düşeceği zaman için amel yapar" deyip:

“Onların kalblerini, gözlerini, ona ilk defa inanmadıkları gibi çeviririz; onları taşkınlıkları içinde şaşkın şaşkın bırakırız" âyetini okuyor ve kendinden geçiyordu. Kendine gelince de aynı şeyi söylüyordu. Bu sözleri, vefat edene kadar söylemeye devam etti.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'ın, "Her şeyi karşılarına toplasaydık, Allah dilemedikçe, yine de inanmazlardı; fakat onların çoğu bunu bilmiyorlar" âyetinin mânâsını açıklarken şöyle dediğini bildirir:

“Herşeyi gözleriyle görecekleri şekilde karşılarına toplasaydık, yine de bedbaht olanlar inanmazlardı. Ancak Allah'ın iman etmelerini dilediği saadet ehli (cennetlikler) müstesnadır."

Abd b. Humeyd ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Katâde, "Her şeyi karşılarına toplasaydık, Allah dilemedikçe, yine de inanmazlardı; fakat onların çoğu bunu bilmiyorlar" âyetinin mânâsını açıklarken:

“Herşeyi gözleriyle görecekleri şekilde karşılarına toplasaydık, yine de inanmazlardı" demiştir.

Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Mücâhid, "Her şeyi karşılarına toplasaydık, Allah dilemedikçe, yine de inanmazlardı; fakat onların çoğu bunu bilmiyorlar" âyetinin mânâsını açıklarken:

“Herşeyi gruplar halinde karşılarına toplasaydık, yine de inanmazlardı" demiştir.

111 ﴿