71"Âd kavmine de kardeşleri Hûd'u (gönderdik). O dedi ki; «Ey kavmim! Allah'a kulluk edin; sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Hâla sakınmayacak mısınız?» Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: «Biz seni kesinlikle bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz.» «Ey kavmim! dedi, ben beyinsiz değilim; fakat ben âlemlerin Rabbinin gönderdiği bir elçiyim. Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm. Sizi uyarmak için içinizden bir adam vasıtasıyla Rabbinizden size bir zikir (kitap) gelmesine şaştınız mı? Düşünün ki O sızı, Nuh kavminden sonra onların yerine getirdi ve yaratılışta sizi onlardan üstün kıldı. O halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.» Dediler ki: «Sen bize tek Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir,» Hûd) dedi ki: «Üzerinize Rabbinizden bir azap ve bir hışım inmiştir. Haklarında Allah'ın hiçbir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hususunda benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin öyleyse, şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!»" İbnu'l-Münzir, el-Kelbî vasıtasıyla Ebû Sâlih'ten bildirdiğine göre İbn Abbâs, "Âd kavmine de kardeşleri Hûd'u (gönderdik)..." âyetini açıklarken şöyle dedi: “Hazret-i Hûd, onlarla din kardeşi değil, onlardan biri olduğu için nesep olarak kardeşti. Bu sebeple Yüce Allah onu kardeşleri olarak zikretmiştir." İshâk b. Bişr ve İbn Asâkir, Şarkî b. Kutâmî'nin: “Hazret-i Hûd'un ismi, Âbir b. Şâlih b. Fahşez b. Sâm b. Nûh'tur" dediğini bildirir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc der ki: “İddia edildiğine göre Hazret-i Hûd, Hadramût'tan, Benî Abdiddahm kabilesindendir." İshâk b. Bişr ve İbn Asâkir, Atâ'nın vasıtasıyla İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirir: “İlk olarak Arapça konuşan kişi Hazret-i Hûd'dur. Onun, Kahtân, Makhat, Kâhit ve Fâlih adında dört çocuğu olmuştur. Fâlih, Mudar kabilesinin, Kahtân, Yemenlilerin atasıdır. Diğerlerinin ise nesli devam etmemiştir." Ebu'ş-Şeyh, Süfyân'ın: “Hazret-i Muhammed, Hazret-i Sâlih, Hazret-i Şuayb, Hazret-i Hûd ve Hazret-i İsmâil, Arap olan peygamberlerdendir" dediğini bildirir. İshâk b. Bişr ve İbn Asâkir, Mukâtil'in vasıtasıyla, Dahhâk'tan, İbn İshâk vasıtasıyla ise ismini verdiği bazı kişilerden ve Kelbî'nin vasıtasıyla İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirir: Âd kavmi putlara tapan bir topluluktu. Vedd, Suvâ, Yağûs ve Nesr gibi putlar edinmişlerdi. Samûd ve Hettâl adında iki put daha yapmışlardı. Allah onlara Hazret-i Hûd'u gönderdi. Hazret-i Hûd Halûd kabilesindendi ve nesep olarak kavminin eşrafından, herkesin değer verdiği ve en güzel yüzlüleriydi. Vücudu da diğerleri gibi büyüktü. Bembeyazdı, uzun bir boynu vardı. Sakalı uzundu. Kavmini Allah'a kul olmaya ve O'na ortak koşmamaya çağırıyordu. Onları halka zulmetmekten engellemeye çalıştı. Onları bundan başka bir şeye davet etmedi. Onları ne bir şeriata uymaya, ne de namaza çağırdı. Ancak kavmi Hazret-i Hud'u dinlemeyerek onu yalanladılar ve: “...bizden daha kuvvetli kim var? dediler." Yüce Allah'ın, "Âd kavmine de kardeşleri Hûd'u (gönderdik). O dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin; sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Hâla sakınmayacak mısınız?.. Düşünün ki O sizi, Nuh kavminden sonra onların yerine getirdi ve yaratılışta sizi onlardan üstün kıldı. O halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz" âyetindeki kardeşlik, din kardeşliği değil, aynı kavimden olmalarıdır. Hazret-i Hûd, kavminden sadece Allah'a kulluk etmelerini ve ona ortak koşmamalarını, Allah'tan başka ilahları olmadığını söyleyip: “Nasıl olur da sakınmazsınız? Nûh kavminden sonra sizi yeryüzünün sakinleri yaptı. Onlardan nasıl ibret alıp iman etmezsiniz. Hâlbuki Nûh kavmine, isyan ettikleri zaman inen belayı biliyorsunuz. Elinizdeki bu nimetleri hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz" dedi. Âd kavminin evleri Yemen'de Umman ile Hadramevt arasındaki kumsal bölgede idi. Fakat tüm yeryüzünü ifsad ettiler ve Allah'ın kendilerine verdiği kuvvetle yeryüzü halkını ezdiler. İbn Ebî Hâtim, Rabî b. Huseym'in: “Âd kavmi, Yemen'den Şam'a kadar olan bölgede yayılmış çekirgeler gibi çoktular" dediğini bildirir. İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh, Süddî'nin şöyle dediğini bildirir: Âd kavmi Yemen'deki kumsallarda yaşıyorlardı. "Düşünün ki O sizi, Nuh kavminden sonra onların yerine getirdi ve yaratılışta sizi onlardan üstün kıldı. O halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz." âyetinde kastedilen, Nûh kavminin helakından sonra Âd kavmini onların yerine getirmesidir. Yaratılışta üstün kılınmaları ise diğer insanlardan daha uzun boylu olmalarıdır. İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Vehb (b. Münebbih) der ki: “Âd kavminin erkekleri, onların arşınıyla altmış arşın boyundaydı. Kişinin başı, büyük bir kubbe gibiydi. Adamın bir gözüne yırtıcı hayvanlar yavrulardı, burun delikleri de böyleydi." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde der ki: “Bize bildirildiğine göre Âd kavminin boyu on iki arşındı." İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdullah b. Amr: “Sizden öncekilerin iki omuzu arasındaki mesafe bir mil uzunluğundaydı" demiştir. Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru'l-Usûl'da, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirir: “Âd kavminde normal bir insanın boyu seksen kulaç kadardı. O zaman buğday tanesi, bir sığır böbreği büyüklüğündeydi. Bir narın kabuğunun içinde ise on kişi oturabilirdi." İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre âyette geçen (.....) sözünden kasıt kuvvettir. Abdullah b. İbn Abbâs, Zühd'ün zevâidinde ve İbn Ebî Hâtim, Ebû Hureyre'nin şöyle dediğini bildirir: “Âd kavminden bir adam taştan iki kapı kanadı yapardı. Eğer bu ümmetten beşyüz kişi onu kaldırmak için bir araya gelecek olsaydı buna güç yetiremezdi. Onlardan herhangi birisi ayağı ile yere vuracak olsaydı, ayağı yere geçerdi." Zübeyr b. Bekkâr, el-Mufavvakiyyât'ta, Sevr b. Zeyd ed-Diyelî'nîn şöyle dediğini bildirir: “Bir kitapta şöyle okudum: “Ben Şeddâd b. Âd'ım. Ben direkleri kaldıran kişiyim. Ben bileğimle bir vadinin ağzını kapatanım. Ben, denizde dokuz arşın boyunda ve sadece Muhammed'in ümmetinin çıkarabileceği bir hazineyi saklayan kişiyim." İbn Bekkâr, Sevr b. Zeyd'in şöyle dediğini bildirir: Yemen'e geldiğimde, daha önce ondan daha uzununu görmediğim bir adamı gördüm ve hayret ettim. Bana: “Buna hayret mi ediyorsun?" diye sorduklarında, ben: “Vallahi bundan daha uzun boylu birini görmedim" karşılığını verdim. Bana: “Vallahi! Bir ayak veya el gördük ve bu adamın eliyle ölçtük, ölçtüğümüz şey bunun elinin on altı katı çıktı" dediler. Zübeyr b. Bekkâr'ın bildirdiğine göre Zeyd b. Eşlem: “Eskiden, dört yüz yıl geçerdi ve kimsenin öldüğü duyulmazdı" demiştir. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre âyette geçen (.....) kelimesi, Allah'ın nimetleri, (.....) kelimesi ise gazab mânâsındadır. İbn Ebî Hâtim'in İbn Zeyd'den bildirdiğine göre (.....) sözünden kastedilen, Yüce Allah'tan onlara azab gelmesidir. Kur'ân'da geçen her (.....) kelimesi azab anlamındadır. Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) ifadesinin ne anlama geldiğini sorunca, İbn Abbâs: “(Ricz lanet, gazab ise azab anlamındadır" karşılığını vermiştir. Nâfi': “Peki, Araplar öylesi bir ifadenin ne anlama geldiğini biliyorlar mı ki?" diye sorunca da, İbn Abbâs şöyle demiştir: “Tabi kü Şâirin: "Derken bir yıl Necd'de helak oldular O yılın laneti ve azabı üzerlerine düştü" dediğini bilmez misin? |
﴾ 71 ﴿