72"Onu ve onunla beraber olanları rahmetimizle kurtardık ve âyetlerimizi yalanlayıp da iman etmeyenlerin kökünü kestik" İshâk b. Bişr ve İbn Asâkir, Amr b. Şuayb vasıtasıyla, babasından, o da dedesinden şöyle nakleder: “Yüce Allah, Âd kavminden intikam alması için Akîm'e vahyedince, öküz burnu kalınlığında şiddetli bir kasırga gönderdi. Bu kasırga doğusundan batısına her tarafı yerinden oynattı. Bunun üzerine yeryüzüyle görevli melekler: “Ey Rabbimiz! Rüzgara karşı durmaya gücümüz kalmadı" dediler. Eğer kasırga gönderildiği gibi değil de normal büyüklüğüyle gönderilseydi, yeryüzünün doğusunda ve batısında olan her şeyi helak ederdi. Yüce Allah: “Geri dön!" diye vahyedince geri döndü, kasırga da geri döndü ve tekrar bir yüzük deliği kalınlığında çıktı. Yüce Allah, Hazret-i Hûd'a, beraberindeki müminlerle oradan ayrılıp bir harmana gitmelerini emretti. Hazret-i Hûd yanındakilerle çıkıp bir harmana varınca onların etrafında bir çizgi çizdi ve kasırga gelince Hazret-i Hûd ve yanındakilerin olduğu yere girmedi. Kasırgadan, sadece kendilerine serinlik verecek kadar bir şey esti. Âd kavmine ise gökle yeri dolduracak kadar esip bütün taşlan onların üzerine savurdu. Yüce Allah, yılan ve akreplere, Âd kavminin yollarını tutmasını emretti ve onlardan kimse yılan ve akrepleri aşıp bir yere gidemedi. İbn Asâkir, Vehb (b. Münebbih)'in şöyle dediğini bildirir: “Yüce Allah, Âd kavmine rüzgarı gönderdiği zaman, Hazret-i Hûd ve beraberindekiler etrafı çevrili bir yere çekilmişlerdi. Rüzgâr, onlara ancak derileri yumuşatacak ve nefislere neşe verecek kadar dokunuyordu. Kâfirleri ise yer ile gök arasında savuruyor ve taşlara çarparak beyinlerini parçalıyordu." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Zeyd, "Ayetlerimizi yalanlayıp da iman etmeyenlerin kökünü kestik" sözünün, onların hepsinin helak olması anlamında olduğunu söyledi. Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de Hureym b. Hamza'nın şöyle dediğini bildirir: “Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Yüce Allah'tan, kendisine Âd kavminden birini göstermesini isteyince, Yüce Allah ona perdeyi kaldırdı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Âd kavminden kendisine gösterilen adamın başının Medine'de, ayaklarının ise Zu'l-Huleyfe'de olduğunu gördü. Adam dört mil boyundaydı." İbn Asâkir, Sâlim b. Ebi'l-Ca'd vasıtasıyla Abdullah'ın şöyle dediğini nakleder: “Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında peygamberlerden bahsedlip Hazret-i Hûd'un bahsi geçince: “O, Allah'ın halilidir" buyurdu. Ahmed, Ebû Ya'lâ ve İbn Asâkir'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hac yaptığı zaman Usfân vadisinden geçerken: "Bu vadiden, Hûd, Salih ve Nûh, yularları liften olan kırmızı develer üzerinde geçtiler. Onlar abalarını izar, siyah yün bir kumaşı da rida olarak kullanır ve telbiye getirerek Kâbe'yi tavaf ederlerdi" buyurdu. İbn Asâkir'in bildirdiğine göre İbn Sâbıt der ki: “Makam, Rükün ve Zemzem kuyusu arasında doksan dokuz peygamberin mezarı) vardır. Hazret-i Hûd, Hazret-i Nûh, Hazret-i Şuayb, Hazret-i Salih ve Hazret-i İsmail bu yerde defnedilmiştir." İbn Sa'd ve İbn Asâkir, İshâk b. Abdillah b. Ebî Ferve'nin şöyle dediğini bildirir: “Peygamberlerden sadece üçünün mezarının yeri bilinmektedir. Hazret-i İsmâil'in kabri oluğun altında Kâbe ile Rükn'ün arasındadır. Hazret-i Hûd'un kabri Yemen'de kumdan bir tepededir ve üzerinde bir- ağaç vardır. Hazret-i Hûd'un mezarının bulunduğu yer, yeryüzünün en sıcak yeridir. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kabrinin yeri de bilinmektedir. Mezarları kesin olarak bilinen peygamberler bunlardır." Buhârî, Tarih'te, İbn Cerîr ve İbn Asâkir, Ali b. Ebî Tâlib'in şöyle dediğini bildirir: “Hazret-i Hûd'un kabri, Hadramût'ta kızıl kumdan bir tepededir ve başucunda bir sedir ağacı vardır." İbn Asâkir, Osmân b. Ebi'l-Âtike'nin şöyle dediğini bildirir: “Dımaşk (Şam) mescidinin kıble tarafında Hazret-i Hûd'un mezarı vardır." Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Ebû Hureyre der ki: “Hazret-i Hûd, dört yüz yetmiş iki yıl yaşamıştır." Zübeyr b. Bekkâr, el-Muvaffakiyyât'ta, Abdullah b. Amr b. el-Âs'ın şöyle dediğini bildirir: “Dünyadaki olağanüstü şeyler dört tanedir. Birisi, İskenderiyye kulesinde asılı olan aynadır. Kişi bu aynanın altında oturur ve Kostantiniyye ve İskenderiyye arasındaki her yeri görürdü. İkincisi: Endülüs'te olan bakırdan yapılmış bir attır. Bu at ayaklarını açmış: “Kimse beni aşıp giremez" der gibiydi. O memlekete giren herkesi karıncalar yerdi. Bir diğeri, Âd kavminin yurdunda bakırdan bir kule ve üzerinde bakırdan yapılmış bîr adam heykeli vardır. Haram aylar geldiği zaman bu kuleden su akar ve insanlar içip sular, havuzlara doldururlardı. Haram aylar geçince bu su kesilirdi. Başka bir olağanüstü şey ise Roma topraklarında üzerinde (üzüm ve çekirgeyle beslenen kuşların cinsinden) bakırdan bir kuş olan bakırdan yapılmış bir ağaçtır. Bu cinsten olan her kuş ayağında iki, gagasında bir zeytin tanesiyle gelir ve bakırdan yapılmış kuşa atarlardı. Bu kuşun sahipleri, yiyecek ve kandilleri için diğer yılın kış mevsimine yetecek kadar zeytin yağı çıkarırlardı." |
﴾ 72 ﴿