79

"Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: «Ey kavmim! Allah'a kulluk edin; sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. O da, size bir mucize olarak Allah'ın şu devesidir. Onu bırakın, Allah'ın arzında yesin, (içsin); ona kötülük etmeyin; sonra sizi elem verici bir azap yakalar. Düşünün ki, (Allah) Âd kavminden sonra yerlerine sizi getirdi. Ve yeryüzünde sizi yerleştirdi: Onun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.» Kavminin ileri gelenlerinden büyüklük taslayanlar, içlerinden zayıf görülen inananlara dediler kî: «Siz Salih'in, Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?» Onlar da «Şüphesiz biz onunla ne gönderilmişse ona inananlarız» dediler. Büyüklük taslayanlar, «Sizin inandığınızı biz inkar ediyoruz» dediler ve dişi deveyi kesip devirdiler; Rablerinin buyruğuna baş kaldırdılar, «Ey Salih, eğer sen peygambersen bizi tehdit ettiğin azaba uğrat bakalım» dediler. Bunun üzerine onları o (gürültülü) sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü dona kaldılar. Salih o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi; «Ey kavmim! Andolsun ki ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size öğüt verdim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz.»"

Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Muttalib b. Ziyâd der ki: Abdullah b. Ebî Leylâ'ya, Yahudi ve Hıristiyanlara kardeş denilip denilemeyeceğini sorduğumda:

“Onlar yurt kardeşidir. Yüce Allah'ın: «Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i (gönderdik)» buyurduğunu görmüyor musun" karşılığını verdi.

Suneyd, İbn Cerîr ve Hâkim, Haccâc'ın vasıtasıyla, Ebû Bekr b. Abdillah'tan, o Şehr b. Havşeb'den, o da Amr b. Hârice'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Yüce Allah, Hazret-i Sâlih'in kavmi olan Semûd kavmine uzun ömür verdi. Hattâ, onlardan, bir kimse, kendisine taştan, çamurdan bir ev yapar, adam, daha sağ iken, ev yıkılır giderdi.Bunun için, onlar, dağlarda kayaları oyarak kendilerine evler edindiler ve geçim bolluğu içinde yaşadılar durdular. Hazret-i Salih'e: «Ey Salih! Rabbine dua et te, senin peygamber olduğunu bilmemiz için bir delil çıkarsın» dediler. Hazret-i Sâlih Rabbine dua edince Allah onlara bir deve çıkardı. Semûd kavminin kuyusundan bir gün deve, bir gün de kendileri su içiyordu. Devenin su içme günü gelince onun su içmesine izin verirler ve sütünü sağarak bütün kaplarım sütle doldururlardı. Yüce Allah, Hazret-i Salih'e: «Kavmin, deveni kesecekler» diye vahyedince, Hazret-i Salih kavmine bunu bildirdi. Kavmi: «Kesmeyeceğiz» karşılığını verince, Hazret-i Salih: «Eğer siz kesmezseniz, sizden, deveyi kesecek birinin doğması yakındır» dedi. Onlar: «Bu çocuğun alâmeti nedir? Vallahi onu bulursak öldürürüz» diye sorunca, Hazret-i Sâlih: «Kumral, saçlarının ucu kırmızı bir kişidir» cevabını verdi. Şehirde halkın ileri gelenlerinden ve güçlü iki yaşlı vardı. Bunlardan birinin oğlu vardı ve evlenmek için kendisine denk bir kadın bulunmuyordu. Diğerinin ise evlenebilecek dengi bulunamayan bir kızı vardı. Bunlar bir araya geldiler ve biri diğerine: «Neden oğlunu evlendir miyorsun?» diye sordu. Öbürü: «Onun dengi olacak birini bulamıyorum» cevabını verince, soruyu soran kişi: «Benim kızım bunun dengidir. Ben kızımı senin oğlunla evlendiririm» deyip kızını bu adamın oğluyla evlendirdi. Bu oğlan ve kızdan, deveyi kesecek olan çocuk doğdu. Şehirde, yeryüzünde fesat çıkaran sekiz kişi vardı. Hazret-i Sâlih onlara: «İçinizden doğacak bir kişi deveyi kesecek» deyince, şehirden sekiz ebelik yapan kadın buldular ve yanlarında askerlerle şehirde dolaşıp doğum sancısı çeken kadın gördüklerinde, doğan çocuğun cinsiyetine bakıyorlardı. Eğer doğan çocuk erkekse, Hazret-i Sâlih'in tarifine uyup uymadığına bakıyorlardı. Eğer kızsa onu bırakıyorlardı. Hazret-i Sâlih'in tarif ettiği çocuğu bulduklarında kadınlar bağırıp: «Allah'ın Peygamberi Sâlih'in tarif ettiği çocuk budur» dediler. Askerler çocuğu almak isteyince, dedeleri araya girerek: «Eğer Sâlih böyle bir şey yapmak isteseydi onu öldürürdük» dediler. Çocuk, kötü biriydi. Bir günde, normal bir çocuğun bir haftada büyüdüğü kadar, bir haftada, başka çocuğun bir ayda büyüdüğü kadar, bir ayda, başka bir çocuğun bir yılda büyüdüğü kadar gelişiyordu. Yeryüzünde ıslah etmeyip fesad çıkaran, aralarında bu iki ihtiyarın da bulunduğu sekiz kişi bir araya gelip: «Bu çocuğun yanımızdaki değeri ve dedelerinin konumu sebebiyle aleyhimizde kullanılmıştır» dediler. Bunlar (çocukla beraber) dokuz kişiydi. Hazret-i Sâlih onlarla aynı köyde yatmaz, mescidinde uyurdu. Sabah olunca da yanlarına gidip nasihatte bulunurdu. Akşam olunca da mescidine gidip orada gecelerdi."

Haccâc der ki: İbn Cüreyc şöyle dedi: Hazret-i Sâlih onlara:

“Bir çocuk doğacak ve helakiniz onun eliyle olacaktır" deyince, "Ne yapmamızı emredersin?" diye sordular. Hazret-i Sâlih:

“Onları öldürmenizi emrediyorum" karşılığını verince, biri dışında (doğan çocukların) hepsini öldürdüler. O çocuk büluğa erince:

“Eğer çocuklarımızı öldürmeseydik, bizim de çocuklarımız bunun kadar olurdu. Bunun tek müsebbibi Salih'tir" dediler. Aralarında Hazret-i Salih'i öldürmeye karar verdiler ve:

“İnsanların gözü önünde yolculuğa çıkarız. Sonra falan ay falan gece geri dönüp mescidinin yanında pusuya yatarız ve onu öldürürüz. İnsanlar, bizi seferde bildiğinden dolayı şüphelenmezler" dediler. Anlaştıkları zamanda gelip bir kayanın altında pusuya yattılar. Allah kayayı onların üzerine göndererek kendilerini, ezdi. Onların bu planını bilen bazıları gidip baktıklarında kayanın altında ezildiklerini görerek köye döndüler ve:

“Ey Allah'ın kulları! Salih'in, çocuklarını öldürmelerini emretmesi yetmedi mi ki onları da öldürdü" diye bağırdılar. Bunun üzerine köy halkı deveyi öldürmek için toplandılar ve onuncu çocuk dışındaki herkes deveyi öldürmekten kaçındı.

Sonra Haccâc bunları söyledikten sonra Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) hadisine şöyle devam etti:

“Hazret-i Sâlih'e tuzak kurmak istediler ve gidip Salih'e giden yoldaki bir dehlize geldiler. Sekiz kişi burada saklanıp: «Yanımıza geldiği zaman onu öldürürüz ve ailesine gidip onlara da baskın yaparız» dediler. Yüce Allah yeryüzüne emretti ve yer dümdüz olup onları açığa çıkardı. Bunun üzerine toplanıp suyun yanında olan devenin yanına gittiler ve Şakı, içlerinden birine: «Git ve deveyi kes» dedi. Adam gitti, ama korktu ve kesmeden geri döndü. Şakî, başka birini gönderince o da korktu ve deveyi kesemedi. Şakî kimi gönderdiyse, giden kişi deveyi kesmekten korkarak geri dönünce kendisi gidip devenin sinirlerini kesti ve deve düşüp tepinmeye başladı. Aralarından bir adam Hazret-i Sâlih'e gidip: «Deveye yetişi Onu kestiler» dedi. Hazret-i Sâlih yanlarına gelince onu karşılayıp özür dileyerek: «Ey Allah'ın peygamberi! Bunu falan kişi kesti. Bizim bir suçumuz yoktur» dediler. Hazret-i Sâlih: «Bakınız onun yavrusuna yetişecek misiniz. Eğer yavrusuna yetişirseniz belki Allah azabı üzerinizden kaldırır» deyince, gidip devenin yavrusunu aradılar. Yavru, anesinin can çekişmekte olduğunu görünce yüksek olmayan Kâra adındaki bir dağa çıktı. Onlar yavruyu almak için gidince Yüce Allah dağa vahyetti ve dağ semaya doğru kuşların bile yetişemeyeceği kadar yükseldi Hazret-i Sâlih köye girince yavru deve kendisini gördü ve ağlayarak göz yaşı akıttıktan sonra Hazret-i Sâlih'e dönerek bir defa böğürdü, sonra bir daha, sonra üçüncü defa böğürdü. Hazret-i Sâlih, kavmine şöyle dedi: «Yavru devenin her böğürmesi için bir gününüz vardır.

Yurdunuzda üç gün yaşayınız. "...Bu, yalanlanmayacak bir sözdür. Size gelecek azabın alâmeti, birinci günde küçük olsun büyük olsun, erkek olsun kadın olsun hepinizin yüzünün safran sürülmüş gibi sararmasıdır.» Akşam olunca hepsi birden: «Ecelinizden bir gün geçti ve azab size yaklaştı» diye bağırdı. İkinci günün sabahı yüzlerinin kanla boyanmış gibi kırmızı olduğunu gördüler ve bağırıp feryad ederek ağlayıp azabın geldiğini anladılar. Akşam olunca hepsi birden: «Ecelinizden bir gün daha geçti ve azab size yaklaştı» diye bağırdı. Üçüncü günün sabahı yüzlerinin kömürle boyanmış gibi simsiyah olduğunu görerek: «Azab size geldi. Kefenlerinizi giyip kendinizi mumyalayın» dediler. Onlar sabır otu ve kırmızı çamurla mumyalanırlardı. Kefenleri ise deridendi. Kefenlenip mumyalandıktan sonra kendilerini yere attılar ve azabın, başlarının üstünden mi yoksa ayaklarının altından mı geleceğini bilmeden bir semaya, bir yere bakmaya başladılar: Dördüncü gün kendilerine semadan her yıldırımın, yeryüzünde de sesi olan herşeyin sesinin bulunduğu bir sayha geldi ve kalpleri göğüslerinde parçalanıp yurtlarında dizüstü donakaldılar. "

Abdürrezzâk, Firyâbî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebu't-Tufayl der ki:

“Semûd kavmi Hazret-i Salih'e:

“Eğer doğru söylüyorsan bize bir delil getir" deyince, Hazret-i Sâlih:

“Çıkınız" dedi. Semûd kavmi bir kayanın üzerine çıktılar ve bu kayanın gebe olanın sancı çektiği gibi sancılandığını gördüler. Sonra kaya yarıldı ve ortasından deve çıktı. Hazret-i Sâlih, onlara:

“Size bir mucize olarak Allah'ın şu devesidir. Onu bırakın, Allah'ın arzında yesin, (içsin); ona kötülük etmeyin; sonra sizi elem verici bir azap yakalar" dedi. Semûd kavmi deveden usandıkları zaman onu kesince, Hazret-i Sâlih onlara:

“Yurdunuzda üç gün daha kalın..." dedi.

Abdürrezzâk, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in Katâde'den bildirdiğine göre Hazret-i Sâlih, onlara, deveyi kestikleri zaman:

“Üç gün daha kalın" dedikten sonra:

“Helak olmanızın alâmeti, yarın yüzlerinizin sararması, ikinci gün kızarması, üçüncü gün ise kararmasıdır. Yüzleri Hazret-i Sâlih'in dediği gibi sararıp kızarınca ve üçüncü gün kararınca, helak olacaklarına inandılar.

Bunun üzerine kefenlerini giyip kokular süründüler, sonra sayha onları yerle bir etti. Deveyi kesen kişi:

“Hepiniz razı olmadıkça onu kesmem" deyince, herkesin rızasını almaya başladılar. Hata kadının çadırına girip:

“Razı oldun mu?" diye sordular. Kadın:

“Evet" cevabını verdi. Çocuklara bile sordular ve sonunda hepsi de devenin kesilmesine razı olunca deveyi kestiler.

Ahmed, Bezzâr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, M. el- Evsafta, Ebu'ş-Şeyh, Hâkim ve İbn Merdûye, Câbir b. Abdillah'ın şöyle dediğini nakleder:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) (Medine ile Şam arasındaki) Hicr denilen yerde konaklayınca kalkıp halka hitab ederek şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Peygamberinizden mucize istemeyiniz. Hazret-i Sâlih'in kavmi kendisinden mucize isteyince, Allah onlara deveyi gönderdi. O deve işte şu yoldan gelir, geldiği gün onların bütün suyunu içerdi. Onlar da deveden ertesi gün, bir gün önce içmiş olduğu su kadar süt sağarlardı. Sonra da deve şu yoldan çıkıp giderdi. Onlar Rablerinin emrine karşı gelip deveyi kestiler. Bunun üzerine Allah onlara üç gün gün sonra azab edeceğini vaadetti. Allah sözünde asla yalancı çıkmaz. Sonra yerle gök arasında korkunç bir ses hasıl oldu. Allah'ın haremindeki bir kişi dışında hepsi helak oldular. O adamı Harem, Allah'ın azabından korudu." Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey Allah'ın Resûlü! Bu kişi kimdir?" diye sorulunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ebû Riğâl'dır. Bu kişi de Harem'den çıkınca, onların uğradığı akıbete uğradı" buyurdu.

İbn Cerîr, Ebu'ş-Şeyh ve İbn Merdûye, Ebu't-Tufayl'ın hadisinden aynı rivayeti merfu olarak yapmıştır.

Ahmed ve İbnu'l-Münzir, Ebû Kebşe el-Enmârî'nin şöyle dediğini bildirir: Tebuk gazvesinde bir topluluk Hicr halkının olduğu yere girmek için hızlanınca, halka:

“Namaz toplayıcıdır" diye seslenildi. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına vardığım zaman:

“Neden, Allah'ın gazab ettiği bir kavmin olduğu yere giriyorsunuz?" diyordu. Bir adam:

“Onların bu haline şaşıyoruz da ondan ey Allah'ın Resûlü!" karşılığını verince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Bundan daha çok şaşılacak şeyi size bildireyim mi? İçinizden birisi, sizden önce olanı ve sizden sonra olacağı size haber veriyor. İstikâmet üzere ve doğru olunuz. Allah sizin azabınıza hiç aldırmaz. Öyle bir kavim gelecek ki; kendilerinden hiçbir şeyi geri çeviremeyecekler."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde der ki: Semûd kavmi deveyi kestikleri zaman birbirlerine işaret ederek:

“Deve yavrusuna saldırınız" dediler. Deve yavrusu dağa kaçtı ve bir gün geçtikten sonra kıbleye dönüp:

“Ey Rabbim! Annem! Ey Rabbim! Annem! Ey Rabbim! Annem!" dedi. O zaman Semûd kavmine sayha gönderildi."

İbn Ebî Hâtim'in Abdullah b. Ebi'I-Huzeyl'den bildirdiğine göre Deve kesildiği zaman yavrusu dağa kaçıp böğürmeye başladı. Onun böğürmesini duyan herkes öldü.

İbn Ebî Hâtim, Atâ'nın şöyle dediğini bildirir: Hazret-i Sâlih'in kavmi deveyi öldürünce, Hazret-i Sâlih onlara:

“Azab size gelecektir" dedi. Onlar:

“Bunun alâmeti nedir?" diye sorunca, Hazret-i Sâlih:

“Birinci gün yüzünüzün kızarması, ikinci gün sararması ve üçüncü gün kararmasıdır. Sabah olup yüzlerinin kızarmış, ikinci gün sararmış, üçüncü gün de kararmış olduğunu görünce Hazret-i Sâlih'in dediğine inandılar. Koku sürünüp kefenlerini giydiler ve evlerinde beklediler. Cibril'in sayhasıyla da canlan çıktı."

Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Süddî der ki:

“Allah, Hazret-i Sâlih'i Semûd kavmine peygamber olarak gönderdi ve Hazret-i Sâlih onları İslam'a davet etti ama onlar Hazret-i Sâlih'i yalanlayarak bir delil getirmesini istediler. Delil olarak onlara deveyi getirdi ve sularından içmesi için deveye bir gün, kendilerine bir gün ayırdılar. Bunu Semûd kavminin hepsi kabul ettiler. Devenin su içtiği gün iki dağın arasından geçince dağlar onu sıkıştırırdı. Zamanımıza kadar o iki dağda devenin sürtünme izi mevcuttur. Sonra deve gelip Semûd kavminin yanında durur ve onlar sütünü sağarak susuzluklarını giderirlerdi. Suyu kulanma günü kendilerine gelince ise deve yanlarına gelmezdi. Devenin bir yavrusu vardı. Hazret-i Sâlih, kavmine:

“Bu ayda bir çocuk doğacak ve sizin helakiniz onun eliyle olacaktır" dedi. O ay Semûd kavminden dokuz kişinin çocuğu oldu. Doğan çocukları öldürdükten sonra onuncu kişinin çocuğu doğdu, ama bu kişi oğlunu öldürmeyi kabul etmedi. Bu kişinin daha önce çocuğu olmamıştı. Onuncu çocuk hızlı bir şekilde gelişti ve dokuz yaşına gelince (çocuklarını öldüren dokuz kişi) onu görüp:

“Eğer çocuklarımız sağ olsaydı bunun gibi olurlardı" deyip Hazret-i Salih'e kızdılar.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Güreye, "Ona kötülük etmeyin..,"sözünün, "Onu öldürmeyin" mânâsında olduğunu söyledi.

İbn Ebî Hâtim, Süddî'nin, "Dağlarında evler yontuyorsunuz..." sözünü açıklarken:

“Dağları oyup evler yapıyorlardı" dediğini bildirir.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in Mücâhid'den bildirdiğine göre, âyette geçen (.....) kelimesi, batıla dalıp aşırı gittiler, (.....) sözü ise gürültü mânâsındadır.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik, âyette geçen, "Yurtlarında diz üstü dona kaldılar" sözünden kastedilenin Semûd kavminin bütün askerleri olduğunu söyledi.

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in İbn Zeyd'den bildirdiğine göre âyette geçen (.....) sözü, "Öldüler" mânâsındadır.

Abd b. Humeyd'in Katâde'den bildirdiğine göre âyette geçen (.....) sözü, "Öldüler" mânâsındadır.

Abdürrezzâk ve Ebu'ş-Şeyh, Hasan(ı Basrî'nin) şöyle dediğini bildirir:

“Semûd kavmi deveyi kesince yavrusu kaçıp tepelere çıktı ve:

“Ey Rabbim! Annem nerede?" deyip bir defa böğürdü ve çığlık inip Semûd kavmini helak etti."

Ahmed, Zühd'de, Ammâr'ın şöyle dediğini bildirir:

“Hazret-i Sâlih'in kavmi deveyi (mucize olarak) istediler. Deve gönderilince de onu kestiler. İsrailoğulları bir sofra indirilmesini istediler. Sofra inince, yine inkar ettiler. Sizin imtihanınız ise dinar ve dirhemledir."

Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Vehb (b. Münebbih) der ki:

“Hazret-i Sâlih ve beraberindekiler Semûd kavminin uğradığı sayhadan kurtulunca, Hazret-i Sâlih:

“Ey kavmim! Bu yurt ve ehli, Allah'ın lanetine uğramıştır. Yola çıkıp Allah'ın haremine ve güvenli kıldığı yere gidiniz" dedi. Bunun üzerine kavmi o anda hac için ihrama girdiler ve yola çıkıp Mekke'ye vardılar. Ölene kadar orada yaşadılar. Bu kişilerin mezarı Kâbe'nin batısındadır."

79 ﴿