93

"Medyen'e de kardeşleri Şuaybı (gönderdik). Dedi ki: «Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir; artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır. Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolu eğip bükmek isteyerek öyle her yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı. Bakın ki, bozguncuların sonu nasıl olmuştur! Eğer içinizden bir grup benimle gönderilene inanır, bir grup da inanmazsa, Allah aranızda hükmedinceye kadar bekleyin. O hakimlerin en iyisidir.» Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: «Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber inananları memleketimizden kesinlikle çıkaracağız veya dinimize döneceksiniz.» (Şuayb): «İstemesek de mi? dedi. Doğrusu Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek Allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz. Meğerki Rabbimız Allah dilemiş olsun, yoksa ona geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız. Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet! Sen hükmedenlerin en hayırlısısın.» Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: «Eğer Şuayb'e uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız.» Derken o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü donakaldılar. Şuaybı yalanlayanlar sanki yurtlarında hiç oturmamış gibiydiler. Asıl ziyana uğrayanlar Şuayb'ı yalanlayanların kendileridir. (Şuayb), onlardan yüz çevirdi ve (içinden) dedi ki; «Ey kavmim! Ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. Artık kâfir bir kavme nasıl acırım!»"

İbn Asâkir, İshâk b. Bişr vasıtasıyla, Ubeydullah b. Ziyâd b. Sem'ân'ın şöyle dediğini bildirir: Kutsal kitapları okuyan bir kişi şöyle dedi:

“Tevrat ehli, Hazret-i Şuayb'ın isminin Tevrat'ta Mîkâîl olarak geçtiğini iddia ederler. Hazret-i Şuayb'ın ismi, Süryâni dilinde Hirâ b. Yeshur, İbranî dilinde Şuayb b. Yeşhur b. Lâvî b. Yâkûb'dur."

İbn Asâkir, İshâk b. Bişr vasıtasıyla, neseb ilmini bilen Şarkî b. el- Kutâmî'nin şöyle dediğini bildirir:

“Hazret-i Şuayb'ın ibrânice'de adı Yesrûb, Arapça'da Şuayb b. Ankâ b. Yevbeb b. İbrahim'dir."

İshâk b. Bişr ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki:

“Hazret-i Şuayb, Hazret-i Yûsuf'tan sonra gönderilen resûl peygamberdir. Yüce Allah, Hazret-i Şuayb ve kavmi hakkında haber vermiştir: Allah:

“Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur..." buyurmaktadır. Medyen kavmi, şirklerinin yanında ölçülerini ve tartılarını tam yapmayan bir topluluktu. Peygamberlerini yalanlamaları yanında, yoldan çıkmış ve azgınlık yapan bir topluluktu. Yolda oturup insanların mallarının onda birini alırlardı. İnsanların mallarının onda birini almaya ilk başlayan topluluk Medyen kavmidir. Yanlarına bir yabancı geldiği zaman onun parasını alırlar ve:

“Şu paran eksiktir deyip parayı yontup eksiltirler, sonra düşük fiyata alırlardı. Yüce Allah'ın:

“...Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın..." sözü buna işaret etmektedir. Medyen kavminin memleketi, gıdanın bol olduğu bir memleketti. İnsanlar gelip ihtiyaçlarını oradan alırlardı. Medyen halkı yollarda oturup insanların, Hazret-i Şuayb'ın yanına gitmesini engeleyip:

“Onu dinlemeyin. O yalancıdır ve sizi fitneye düşürür" derlerdi. "Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolu eğip bükmek isteyerek öyle her yolun başında oturmayın" sözü buna işaret etmektedir. İnsanlara:

“Şuayb'a tabi olursanız. Sizi fitneye düşürür" deyip, Hazret-i Şuayb'ı da tehdid ederek:

“Ey Şuayb! Ya seni köyümüzden çıkaracağız veya babalarımızın dînine geri döneceksin" dediler. O zaman Hazret-i Şuayb:

“Ey kavmim! Eğer benim, Rabbim tarafından (verilmiş) apaçık bir delilim varsa ve O bana tarafından güzel bir rızık vermişse buna ne dersiniz? Size yasak ettiğim şeylerin aksini yaparak size aykırı davranmak istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat başarmam ancak Allah'ın yardımı iledir. Yalnız O'na dayandım ve yalnız O'na döneceğim" dedi. Hazret-i Şuayb:

“Allah, beni korur. Ben Ona döneceğim. İstemesem de beni dininize mi çevireceksiniz? Eğer sizin dininize girecek olursak, Allah'ı yalancılıkla itham etmiş oluruz. Allah bizi, sizin dininizden koruduktan sonra artık o dine girmemize imkan yoktur" deyip "Meğer ki Rabbimiz Allah dilemiş olsun, yoksa ona geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız. Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet! Sen hükmedenlerin en hayırlısısın" sözünü de ekleyerek her şeyin Allah'ın dilemesine bağlı olduğunu belirtmiş, kendileri için ne takdir edildiğini bilemeyeceğini söyleyip Allah'a tevekkül etmiştir.

İbn Abbâs der ki: Hazret-i Şuayb, yumuşak huylu, doğru sözlü ve vakûr biriydi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Şuayb'ı andığı zaman, kavmini davet ederken kullandığı üslubun güzelliğinden, kavminin de küçükleri olsun büyükleri olsun, onu yalanlayıp taşlamakla ve memleketlerinden sürmekle tehdit etmelerinden dolayı:

“O, peygamberlerin hatibidir" buyururdu. Kavmi:

“Eğer Şuayb'e uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız" demesine rağmen, Hazret-i Şuayb onları davet etmekten geri durmadı. Kavmi Allah'a karşı kibirlenip haddi aşınca, şiddetli bir deprem onları yakaladı. Cibrîl inip üzerlerinde durarak bağırınca dağlar ve yer sarsıldı ve Medyen kavminin ruhları bedenlerinden çıktı. Yüce Allah'ın:

“Derken o şiddetli deprem onları ya kalayı verdi..." sözü buna işaret etmektedir. Medyen kavmi, Cibrîl'in sayhasını duyunca korkup ayağa fırladılar, yeryüzü sarsılıp onları ölü olarak yere devirdi. Medyen kavmi nasihati kabul etmeyip Allah onları azabıyla cezalandırınca, Hazret-i Şuayb:

“Ey kavmim! Ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. Artık kâfir bir kavme nasıl acırım!" dedi.

İshâk ve İbn Asâkir, İkrime ve Süddî'nin şöyle dediğini bildirir:

“Allah, Hazret-i Şuayb dışında hiçbir peygamberi iki defa göndermemiştir. Birincisinde onu Medyen'e gönderdi ve (Medyen daveti reddedince) onları sayhayla helak etti. İkinci olarak ta Eyke halkına gönderdi ve onları da gölge gününün azabıyla yakaladı.

İbn Ebî Hâtim'in İbn Abbâs'dan bildirdiğine göre (.....) sözü, insanlara zulmetmeyin, anlamındadır.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in Katâde'den bildirdiğine göre (.....) sözü, insanlara zulmetmeyin, anlamındadır. Medyen halkı, Hazret-i Şuayb'a gidip İslam'ı kabul edenlerin yolunda oturup onları alıkoyuyorlardı.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, (.....) sözünü açıklarken:

“Yolda oturuyor yanlarından geçene: «Şuayb yalancıdır. Sakın sizi dininizden döndürmesin» diyorlardı" demiştir.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre âyette geçen (.....) kelimesi yol, (.....) ise korkutmaktır. Onlar, halkın Hazret-i Şuayb'a gitmelerine engel olup korkutuyorlardı.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Mücâhid der ki:

“Halkı tehdit ederek, Allah yolundan alıkoyarak eğip bükmek için fırsat kolluyorlardı."

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Süddî:

“Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolu eğip bükmek isteyerek öyle her yolun başında oturmayın..." âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Yolun başında oturanlar öşürcülerdi. Bunlar insanların müslüman olmalarına engel oluyor ve böylece helak olmalarını istiyorlardı."

Abdürrezzâk, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh Katâde der ki:

“Yolun başında otururlar ve insanları haktan saptırmaya çalışırlardı."

Ebu'ş-Şeyh'in Mücâhid'den bildirdiğine göre âyette kastedilenler öşürcülerdir.

İbn Cerîr, Ebu'l-Âliye'den, o da Ebû Hureyre'den veya başka birinden (Ebu'l-Âliye ravinin adından emin değildir) şöyle bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) İsra gecesi bir direğe uğradı ve direğin yanından geçen her elbiseyi yırttığını, herşeyi eskittiğini gördü. Cibril'e:

“Bu nedir ey Cibril?" diye sorunca, Cibril:

“Bu, ümmetinden yol kesen bazı toplulukların misalidir" cevabını verip:

“Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolu eğip bükmek isteyerek öyle her yolun başında oturmayın" âyetini okudu.

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Süddî, "Doğrusu Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek Allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz. Meğer ki Rabbimiz Allah dilemiş olsun, yoksa ona geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir..." âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Allah bizi kurtardıktan sonra Allah dilemedikçe sizin düştüğünüz şirke düşmeyiz. Allah da şirk koşulmasını istemez. Ancak Allah böyle takdir etmişse başka, Allah'ın ilmi her şeyi kuşatır."

Zübeyr b. Bekkâr, el-Muvaffakiyyât'ta, Zeyd b. Eslem'in, Kaderiyye hakkında şöyle dediğini bildirir:

“Vallahi onlar, ne Allah'ın, ne peygamberlerin, ne cennet ehlinin, ne cehennem ehlinin, ne de kardeşleri İblis'in dediği gibi demediler. Yüce Allah:

“Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz" buyurdu. Hazret-i Şuayb:

“Doğrusu Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek Allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz. Meğer ki Rabbimız Allah dilemiş olsun, yoksa ona geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir" dedi. Cennet ehli:

“Bizi buraya eriştiren Allah'a hamdolsun. Eğer Allah bizi doğru yola iletmeseydi, biz doğru yolu bulamazdık" dediler. Cehennem ehli:

“Lakin azap sözü inkarcıların aleyhine gerçekleşir" dediler. İblis de:

“Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!" demişti.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbnu'l-Enbârî, el- Vakf ve'l-İbtidâ'da ve Beyhakî, el-Esmâ ve's-Sifât'ta İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirin "Zû Yezen'in kızı bana (.....) "Gel seninle davalaşalım" diyene kadar (.....) âyetinin mânâsını bilmezdim."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre, âyette geçen kelimesi, hüküm vermek anlamındadır.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî der ki: (.....) hüküm vermektir.

Bu kelime, Yemenliler tarafından kullanılmaktadır. Yemenliler:

“Gel seninle aramızdaki hükmü vereyim" derler.

İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre âyette geçen, (.....) kelimesi, ikamet etmek anlamındadır.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre âyette geçen, (.....) kelimesi yaşamak anlamındadır.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in, Katâde'den bildirdiğine göre âyette geçen, (.....) kelimesi yaşamak anlamındadır.

Abd b. Humeyd ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Katâde, "(Şuayb), onlardan yüz çevirdi ve (içinden) dedi ki: Ey kavmim! Ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. Artık kâfir bîr kavme nasıl acırım!" âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Bize bildirildiğine göre Hazret-i Şuayb da, Hazret-i Sâlih te, tıpkı Hazret-i Muhammed gibi kavmine tebliğde bulunmuştur."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre âyette geçen (.....) kelimesi, üzülmek anlamındadır.

İbn Asâkir, Cebele b. Abdillah'ın şöyle dediğini bildirir:

“Yüce Allah gece yarısı Cibrîl'i, evlerini başlarına yıkması için Medyen halkına gönderdi. Cibrîl, Allah'ın Kitab'ını okuyan biriyle karşılaşınca onu helak olanlarla beraber helak etmekten korktu ve geri dönüp:

“Ey Rabbim! Sen, noksan sıfatlardan münezzeh ve mukaddessin. Beni evlerini başlarına yıkmam için Medyen halkına gönderdin, ama ben Allah'ın Kitabını okuyan bir adamla karşılaştım" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Ben onu tanıyorum. Bu kişi, falan oğlu falandır. Sen helak etmeye ondan başla. Bu kişi sadece barışık olduğu kişileri haramların konusunda uyarmıştır" diye vahyetti.

İshâk b. Bişr ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki:

“Hazret-i Şuayb, Yüce Allah'ın Hazret-i İbrahim'e indirdiği kitaplardan okurdu."

İbn Asâkir, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirir:

“Mescidu'l-Harâm'da sadece iki mezar vardır. Bunlar, Hazret-i İsmâil ve Hazret-i Şuayb'ın mezarıdır. Hazret-i İsmâil'in mezarı Hicr'de, Hazret-i Şuayb'ın mezarı işe Haceru'l-Esved'in karşısındadır."

İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Vehb b. Münebbih der ki:

“Hazret-i Şuayb ve onunla iman edenler Mekke'de vefat ettiler. Mezarları Kabe'nin batısında, Dâru'n-Nedve ile Benî Sehm kapısı arasındadır."

İbn Ebî Hâtim İbn Vehb vasıtasıyla, Mâlik b. Enes'in:

“Hazret-i Şuayb peygamberlerin hatibiydi" dediğini bildirir.

İbn Ebî Hâtim ve Hâkim, İbn İshâk'ın şöyle dediğini bildirir: Yâkûb b. Ebî Seleme'nin bana söylediğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Şuayb'dan bahsedince, hitabetinin güzelliği ve kavmine güzelce davette bulunmasından, kavminin onun davetini reddetmesinden dolayı:

“O, peygamberlerin hatibiydi" demiştir. Kavmi onu reddedip taşlamak ve yurdundan sürmekle tehdid ederek Allah'a isyan edince onları gölge gününün azabı yakaladı. Bana bildirildiğine göre Medyen halkından Amr b. Celhâ adında bir kişi, gölge gününün azabını görünce şöyle dedi:

Ey kavim! Şüphesiz ki Şuayb peygamberdir.

Siz Sumeyr ve ibn Şeddâd'ı bırakınız

Ey havim! Ben bir yağmur bulutunun çıktığım görüyorum

Bu yağmur vadideki taşlardan sesleniyor

Yarın sabah, bu yağmurdanr engebelerde yürüyenlerden

Sadece Rakîm susuzluğunu giderebilir.

Sumeyr ve İmrân, bu topluluğun kâhini, Rakîm ise köpekleridir.

93 ﴿