10"Rabbinizden yardım İstiyordunuz. O da, «Ben peş peşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim» diyerek duanızı kabul buyurdu. Allah bunu ancak bir müjde olması ve kalplerinizin yatışması için yapmıştı. Yardım ancak Allah katındandır. Doğrusu Allah Aziz'dir, Hakim'dir." İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ebû Avâne, İbn Hibbân, Ebu'ş-Şeyh, İbn Merdûye, Ebû Nuaym, Delâil'de ve Beyhakî, Delâil'de Abdullah b. Abbâs'tan, o da Ömer b. el-Hattâb'tan bildirir: Bedir savaşı öncesi Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) sayıları üçyüz on küsur kadar olan ashabına baktı. Sonra sayıları binden daha fazla olan müşriklere baktı. Sonra, kıbleye döndü, ellerini kaldırıp Rabbine: “Allahım! Bana vaat ettiğini yerine getir! İslam'ın halkı olan bu topluluğu eğer helak edersen artık yeryüzünde sana ibadet eden kimse kalmaz!" diye yalvarmaya başladı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), elleri havada, kıbleye dönmüş bir şekilde ridası omuzlarından düşene kadar böyle yalvardı. Ebû Bekr gelip düşen ridasını aldı ve tekrar omuzlarına koydu. Sonra arkasında durup: “Ey Allah'ın Peygamberi! Yalvarman yeter! Yüce Allah sana vaat ettiğini yerine getirecektir!" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah: “Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ben peş peşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu" âyetini indirdi. Savaş olduğunda Yüce Allah müşrikleri hezimete uğrattı. Müşriklerden yetmiş kişi öldürülürken yetmiş kişi de esir alındı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) esirler konusundan Ebû Bekr'le, benimle ve Ali ile istişare etti. Ebû Bekr: “Ey Allah'ın Peygamberi! Onlar amcaoğullarımız, akrabalarımız ve kardeşlerimizdir. Onlardan fidye almayı uygun görüyorum. Bu şekilde kafirlere karşı gücümüz artar ve belki Yüce Allah onları da İslam dinine eriştirir" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: “Ey Hattâb'ın oğlu! Sen ne dersin?" diye sorunca: “Vallahi, Ebû Bekr'in düşündüğü gibi düşünmüyorum" dedim ve bana yakın duran birini göstererek şöyle devam ettim: “Bana izin ver de şunun boynur.u vurayım. Müşriklere karşı içimizde acıma olmadığını görsünler. Zira bunlar müşriklerin önde gelenleri, elebaşları ve komutanlarıdır." Ancak Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) benim görüşümü tasvip etmeyip Ebû Bekr'in görüşünü uygun buldu ve esirlerden fidye almayı kabul etti. İkinci gün sabah Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldiğimde Ebû Bekr ile birlikte oturmuş ağladıklarını gördüm. "Yâ Resûlallah! Arkadaşınla neden ağlıyorsunuz? Şayet ağlanacak bir şeyse ben de ağlayayım. Yok, ağlanacak bir durum değilse ben de sizinle beraber ağlamaya çalışırım!" dedim. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Arkadaşlarının bana fidye almamı teklif etmeleri üzerine ağlıyorum. Zira onların azabı bana, şu ağaçtan daha yakın olarak gösterildi" buyurdu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu derken yakınında bulunan bir ağacı gösterdi. Bunun üzerine Yüce Allah: “Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah âhireti kazanmanızı ister. Allah Güçlü'dür, Hakim'dir. Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi" âyetlerini indirdi. Bir sonraki âyetle de ganimeti Müslümanlara helal kıldı. Bir yıl sonrasında Uhud savaşında Müslümanlar bir önceki savaşta fidye almalarına karşılık cezalandırıldılar. Zira ashâbdan yetmiş kişi öldürüldü, diğerleri de Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) bırakıp kaçtılar. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) dişlerinden biri kırıldı. Miğferi başında parçalanıp kanları yüzüne aktı. Bu konuda Yüce Allah: “Başkalarını iki misline uğrattığınız bir musibete kendiniz uğrayınca mı: «Bu nereden?» dersiniz. De ki: “O, kendi tarafınızdandır..." âyetini indirdi ki bu duruma düşmeleri bir önceki savaş sonrası fidye almalarından dolayıydı." İbn Abbâs der ki: O gün (Bedir savaşında) Müslümanlardan bir adam önünde bulunan müşriklerden bir adamın peşinden giderken, üst tarafından bir kırbaç vuruşu ile, "İlerle ey Hayzûm!" diyen bir süvari sesi duydu. Önündeki müşriğe bakınca da bir anda yere serildiğini gördü. Ona baktığında ise burnunun dağılıp, kırbaç vuruşuyla yüzünün yarılmış olduğunu ve her tarafının morardığını gördü. Ensâr'dan olan bu adam gelip durumu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) anlattığında: “Doğru söylüyorsun! Zira bu üçüncü semanın yardımlarındandır" buyurdu. O günü Müslümanlar, müşriklerden yetmiş kişiyi öldürüp, yetmiş kişiyi de esir aldılar. İbn Cerîr, Hazret-i Ali'den bildirir: “Bedir savaşında Cebrâil bin melekle Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) sağına indi ki sağ tarafta Ebû Bekr vardı. Mikâil de bin melekle birlikte Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) sol tarafına indi. Ben de sol tarafta bulunuyordum." İbn Ebî Şeybe, İkrime'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir savaşında: “Bu Cebrâil, Atının dizginlerini tutmuş, üzerinde savaş techizatıyla geliyor" buyurdu. Süneyd, İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh, Mücâhid'den bildirir: “Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Enfâl Sûresi'nde de belirtildiği gibi binden daha fazla melekle desteklenmemiştir. Üç bin veya beş bin meleğin zikredilmesi sadece Müslümanlara bir moral desteğidir. Ancak binden fazla melekle desteklenmiş değildir." İbn Ebî Şeybe ve Buhârî, Bedir savaşına katılanlardan birisi olan Rifâa b. Râfi' ez-Zürakî'den bildirir: Cebrâil, Peygaberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve: “Bedir savaşına katılanları nasıl görüyorsunuz?" diye sordu. Allah Resûlü: “Müslümanların en üstünlerinden görüyoruz" karşılığını verince, Cebrâil: “Biz de Bedir savaşına katılan melekleri öyle görüyoruz" dedi. Ebu'ş-Şeyh, Atiyye b. Kays'tan bildirir: Cebrâîl yeşil ve üzeri tozlu dişi bir at üzerinde, elinde mızrağı üzerinde zırhı ile Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında durdu ve: “Ey Muhammed! Yüce Allah beni sana gönderdi. Sen razı olana kadar yanından ayrılmamamı emretti. Benden razı mısın?" dedi. Allah Resûlü: “Evet!" karşılığını verdi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini arka arkaya, peş peşe şeklinde açıklamıştır. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini "yardımcı, takviye olarak" şeklinde açıklamıştır. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: “Melekleri birbiri ardına gönderdi" demiştir. İbn Ebî Hâtim, Şa'bî'den bildirir: “Peş peşe bin melek gönderilmiş sonradan üç bin melek daha indirilmiştir. Bu şekilde girdikleri savaşlarda Müslümanlara dört bin melek yardımcı olarak gönderilmiştir." İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini "yardımcı, takviye olarak" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Yüce Allah Müslümanlara takviye olarak peş peşe bin melek gönderdi. Daha sonra üç bin melek daha göndermiş, sonrasında bunları beş bine tamamlamıştır. Bu şekilde meleklerin indirilmesi konusunda da: “Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı..." buyurmuştur. Bize bildirilene göre Ömer de: “Bedir gününde meleklerin bizimle birlikte olduğu konusunda herhangi bir şüphemiz yoktur. Ancak sonraki savaşlarda olup olmadıklarını ancak Allah bilir" demiştir. İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: (.....) ifadesini arka arkaya, peş peşe şeklinde açıklamıştır. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Allah bunu ancak bir müjde olması ve kalplerinizin yatışması için yapmıştı..." âyetini açıklarken: “Yüce Allah melekleri Müslümanlar buna sevinsin ve korkuları yatışsın diye gönderdi" demiştir. |
﴾ 10 ﴿