69

"Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah âhireti kazanmanızı ister. Allah Güçlü dür, Hakim'dir. Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi. Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yiyin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir."

Hâkim, Enes'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“...Esir almak yaraşmaz..." âyetini: (.....) lafzıyla okudu.

Ahmed, Enes'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir savaşında elde edilen esirler hakkında:

“Yüce Allah onları sizin elinize verdi" buyurdu ve ne yapılması gerektiği konusunda Müslümanlarla istişare etti. Ömer b. el- Hattâb kalkıp:

Resûlallah! Boyunlannı vuralım" dedi, ancak Allah Resûlü onun bu görüşüne yüz vermedi. Bir daha Müslümanlara dönüp:

“İnsanlar! Dün kardeşleriniz olan bu insanları Yüce Allah bugün elinize verdi" buyurdu. Ömer bir daha:

Resûlallah! Boyunlarını vuralım" dedi, ancak Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yine buna yüz vermedi. İnsanlara bir daha aynı şeyi deyince, Ebû Bekr kalkıp:

Resûlallah! Onları affedip fidye karşılığında serbest bırakmanı uygun görüyoruz" dedi. Allah Resûlü de onları affetti ve fidye karşılığı serbest bıraktı. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi" âyetini indirdi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Hureyre bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) esirler konusunda Ebû Bekr'e danışınca, Ebû Bekr:

Resûlallah! Yüce Allah sana yardım edip zafer ihsan etti. Esirleri fidye karşılığı serbest bırak. Alınan fidye de ashabına yardım olur" dedi. Ömer'le danışınca ise Ömer:

Resûlallah! Boyunlarını vuralım!" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Allah merhametini sizden esirgemesin. Sizden önce yaşayan Nuh ile İbrahim'e ne kadar benziyorsunuz. Zira Nûh: «...Rabbim! Yeryüzünde hiçbir inkarcı bırakma" demişti. İbrahim ise: Rabbim! "Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin»demişti." Sonrasında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) fidye alarak onlan serbest bırakmayı kabul etti.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Tirmizî, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî, Delâil'de İbn Mes'ûd'dan bildirir: Bedir savaşı sonrası müşrik esirler getirildi. Abbâs da bu esirlerden biriydi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Müslümanlara:

“Bu esirler konusunda ne dersiniz?" diye sorunca, Ebû Bekr: Resûlallah! Bunlar senin kavmin ve akrabalarındır. Onları öldürme, olur ki Yüce Allah'a tövbe edip dönerler" dedi. Ömer ise:

Resûlallah! Bunlar seni yalanladı, yurdundan çıkardı ve seninle savaştı. Getir boyunlarını vuralım" dedi. Abdullah b. Revâha da:

Resûlallah! Bunları, odunu bol olan bir vadiye götürüp yak!" şeklinde görüş bildirdi. Onun böyle dediğini duyan Abbâs da:

“Akrabalık bağını kesip attın!" dedi. Bildirilen bu görüşlerin ardından Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) herhangi bir karşılık vermedi ve çadırına girdi. Dışarda bekleyenlerin kimi:

“Ebû Bekr'in görüşünü göre hareket edecek" derken, kimisi de:

“Ömer'in görüşünü uygulayacak" demeye başladılar.

Sonrasında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) dışarı çıkıp şöyle buyurdu:

“Yüce Allah kendisine bağlı olan bazı kişilerin kalplerini öyle bir yumuşatır ki süt gibi olurlar. Kendisine bağlı bazı kişilerin de kalplerini öyle bir katılaştırır ki kaya gibi olurlar. Ey Ebû Bekr! Senin tutumun İbrahim peygamberin tutumuna benzemektedir ki o: «Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin» demişti. Yine bu tutumun İsâ peygamberin tutumuna benzemektedir ki o da: «Eğer onlara azap edersen, şüphe yok ki onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, yine şüphe yok ki sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin» demişti. Ey Ömer! Senin de tutumun Nûh peygamberin tutumuna benzemektedir ki o: «...Rabbim! Yeryüzünde hiçbir inkarcı bırakma» demişti. Yine bu tutumun Musa peygamberin tutumuna benzemektedir ki o da: «...Rabbimiz! Mallarını yok et, kalblerini sık; çünkü onlar can yakıcı azabı görmedikçe inanmazlar» demişti. Sizler şu an yoksulsunuz. Onun için fidye vereni serbest bırakın, vermeyenin de boynunu vurun."

Abdullah:

Resûlallah! Süheyl b. Beydâ bundan müstesna olsun zira onun Müslüman olduğunu söylediğini işittim" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) susup herhangi bir şey demedi. Abdullah bu konuda:

“O günü gökten başıma taş düşmesinden korktuğum kadar hiçbir günde korkmadım" demiştir. Sonunda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Süheyl b. Beydâ müstesnadır" buyurdu. Bunun üzerine de Yüce Allah:

“Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah âhireti kazanmanızı ister. Allah Güçlü'dür, Hakim'dir. Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi" âyetlerini indirdi.

Taberânî ve İbn Merdûye, İbn Mes'ûd'dan bildirir: Hazret-iÖmer dört konuda diğer insanlardan öne geçmiştir. Birincisi Bedir savaşında ele geçirilen esirler konusunda ve onların öldürülmesi yönünde görüş belirtmesidir. Yüce Allah bu konuda:

“Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi" buyurmuştur. İkincisi, perde konusundadır ki Hazret-i Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) eşlerine perde edinmelerini söyleyince, Zeyneb:

“Vahiy evimize inerken bizi sen mi kıskanacaksın" karşılığını vermişti. Bunun üzerine Yüce Allah:

“...peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin..." buyurdu. Üçüncüsü, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Müslüman olmadan önce onun için:

“Âllahım! İslam'ı Ömer'le destekle" diye dua etmesidir. Dördüncüsü de Ebû Bekr'in hilafeti konusunda ona ilk biat kişi olmasıdır.

İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir esirleri konusunda Ebû Bekr ile Ömer'le istişarede bulundu. Ebû Bekr:

Resûlallah! Kavmini öldürme ve fidye karşılığında bırak" derken, Ömer:

Resûlallah! Onları öldüreyim" şeklinde görüş bildirdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) da:

“Bu konuda aynı şeyi düşünseydiniz size muhalif olmazdım" buyurdu. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah âhireti kazanmanızı ister. Allah Güçlü'dür, Hakim'dir" âyetini indirdi.

Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî, Sünen'de Hazret-i Ali'den bildirir: Bedir savaşında esirler konusunda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Müslümanlara:

“Dilerseniz onları öldürün. İsterseniz de fidye karşılığı onları bırakır ve fidyeden faydalanırsınız. Ancak esir sayınca kişi sizden şehit düşer" buyurdu. Fidye kabul edildiğinden şehit düşen yetmişinci kişi Sâbit b. Kays olmuştur ki Yemâme savaşında şehit oldu.

Abdurrezzâk, Musannef’te ve İbn Ebî Şeybe, Ubeyde'den bildirir: Bedir savaşı sonrası Cebrâil, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve:

“Rabbin, esirler konusunda onları öldürmen veya fidye karşılığı serbest bırakman konusunda seni muhayyer bıraktı. Ancak fidyeyi kabul edersen ashabından aynı sayıda kişi gelecekte şehit olacaktır" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) konuyu ashabıyla görüşünce:

“Onlardan fidye alıp gücümüzü arttıralım. Yüce Alllah da dilediğine şehadeti ihsan etsin" dediler.

İbn Merdûye, İbn Ömer'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir savaşı esirleri konusunda Müslümanlarla istişare ederken şöyle buyurdu:

“Meleklerden iki meleğin biri baldan daha tatlı, biri ise Sarısabır'dan daha acıdır. Peygamberlerden iki peygamberden biri halkına karşı baldan daha tatlı, biri de halkına karşı Sarısabır'dan daha acıdır. Bu peygamberlerden biri Nuh'tur ki: «...Rabbim! Yeryüzünde hiçbir inkarcı bırakma» demiştir. Diğer Peygamber ise İbrahim'dir. O da: «Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin» demişti. İki melek ise Cebrail ile Mikâil'dir. Biri yumuşak, biri de serttir. Ümmetim içinde bunlara benzeyenler de Ebû Bekr ile Ömer'dir."

İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Bekr ile Ömer'e şöyle buyurdu:

“Meleklerden ve peygamberlerden size benzeyenleri söyleyeyim mi? Ey Ebû Bekr! Meleklerden sana benzeyeni Mikâil'dir, zira rahmetle iner. Peygamberlerden sana benzeyen ise İbrahim'dir. Zira:

“Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin" demiştir. Ey Ömer! Meleklerden sana benzeyeni Cebrâil'dir, zira Allah düşmanlarına sert bir şekilde öfke ve intikamla iner. Peygamberlerden sana benzeyeni ise Nuh'tur. Zira «. ..Rabbim! Yeryüzünde hiçbir inkarcı bırakma» demiştir.

Ebû Nuaym, Hilye'de M:ücâhid vasıtasıyla İbn Ömer'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir savaşında müşriklerden elde ettiği esirler konusunda Ebû Bekr'e danıştı. Ebû Bekr:

“Bunlar senin kavmin, aşiretindir. Onları serbest bırak" dedi. Ömer'e danışınca ise Ömer:

“Onları öldür" dedi. Ancak Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) fidye karşılığında onları bıraktı. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah âhireti kazanmanızı ister. Allah Güçlü'dür, Hakim'dir" âyetini indirdi. Bu âyetin nazil olmasından sonra Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ömer'le karşılaşınca:

“Senin görüşüne muhalif davrandığımız için az daha kötü bir şeye maruz kalıyorduk" buyurdu.

Hâkim ve İbn Merdûye, İbn Ömer'den bildirir: Bedir savaşında müşriklerden alınan esirler arasında Abbâs da vardı. Onu Ensâr'dan birisi esir almıştı ve Ensâr onu öldüreceklerini söylüyorlardı. Bu durum Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) ulaşınca:

“Amcam Abbâs yüzünden dün gece uyuyamadım. Zirâ Ensâr onu öldüreceklerini söylüyorlar" buyurdu. Ömer:

“Yanlarına gideyim mi?" diye sorunca, Allah Resûlü:

“Olur, git" buyurdu. Ömer, Ensâr'ın yanına gidip:

“Abbâs'ı bırakın" dedi. Ensâr:

“Hayır! Vallahi onu bırakmayız" karşılığını verdiler. Ömer:

Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu konuda rızası var" deyince de Ensâr:

“Şayet Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buna razı ise o zaman al ğötür" karşılığını verdiler. Bunun üzerine Ömer onu aldı. Alınca da:

“Ey Abbâs! Müslüman ol! Vallahi senin Müslüman olman babam Hattâb'ın Müslüman olmasından daha daha fazla sevindirir beni. Çünkü Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) senin Müslüman olmandan çok hoşlanacağını görüyorum" dedi. Daha sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) esirlere ne yapılacağı konusunda Ebû Bekr'e danışınca, Ebû Bekr:

“Bunlar senin kabilen, onları bırak" dedi. Ömer'le danışınca da Ömer:

“Onları öldür" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) fidye karşılığı onları bırakınca Yüce Allah:

“Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah âhireti kazanmanızı ister. Allah Güçlü'dür, Hakim'dir" âyetini indirdi.

İbn Ebî Şeybe, Saîd b. Cübeyr'den bildirir:

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir savaşında üç kişi haricinde esirlerden hiç kimseyi öldürmedi. Bu üç kişi de Ukbe b. Ebî Muayt, Nadr b. el-Hâris ve Tu'me b. Adiy'dir. Nadr'ı da Mikdâd esir almıştı."

İbnu'l-Münzir, Ebu'ş-Şeyh ve İbn Merdûye, Nâfi' vasıtasıyla İbn Ömer'den bildirir: Bedir savaşında ele geçirilen esirlere ne yapılacağı konusunda Müslümanlar ihtilafa düştü. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) konuyu Ebû Bekr ile Ömer'e danıştı. Ebû Bekr:

“Fidye karşılığı bırak" derken, Ömer:

“Onları öldür" şeklinde görüş bildirdi. Bu görüşler karşısında adamın biri:

Resûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) öldürmek ve İslam dinini yok etmek istemelerine rağmen Ebû Bekr fidye karşılığında bırakılmalarını söylüyor!" dedi. Başka biri:

“Esirlerin arasında Ömer'in babası ya da kardeşi olsaydı öldürülmeleri yönünde görüş bildirmezdi" dedi. Sonunda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Bekr'in görüşü yönünde karar aldı ve fidye karşılığı onları bıraktı. Bu konuda Yüce Allah:

“Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi" âyetini indirince, Allah Resûlü:

“Ömer b. el-Hattâb'ın görüşüne muhalif davrandığımızı için az daha azaba maruz kalacaktık. Öylesi bir azap inmesi halinde de Ömer'den başka kurtulan olmazdı" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe, Musannef’te, Tirmizî, Nesâî, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh, İbn Merdûye ve Beyhakî, Sünen'de Ebû Sâlih vasıtasıyla Ebû Hureyre'den bildirir: Bedir savaşında müşrikler hezimete uğrayınca Müslümanlar ganimet henüz kendilerine helal kılınmamışken bir şeyler kapmak üzere koşuşmaya başladılar. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Ganimet daha önce hiçbir insana helal kılınmadı. Böylesi durumlarda peygamberler ve arkadaşları elde ettikleri ganimetleri bir yerde toplar gökten bir ateş inip o ganimeti yerdi." Yüce Allah da bu konuda:

“Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi. Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yiyin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyetlerini indirdi.

İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi" âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Şayet ganimeti size kılacağıma dair ezeli bilgim olmasaydı bu yaptığınızdan dolayı büyük bir azaba maruz bırakırdım." Abbâs b. Abdilmuttalib de şöyle derdi: Yüce Allah bana:

“Ey Peygamber! Elinizdeki esirlere de ki: Eğer Allah kalplerinizde hayır olduğunu bilirse, sizden alınandan (fidyeden) daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar. Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir" âyetini verdi. Fidye olarak benden alınan kırk ûkiyye yerine de kırk köle verdi.

İshâk b. Râhuye, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, el- Evsat'ta, Ebu'ş-Şeyh ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi" âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Henüz helal kılınmayan Bedir ganimetleri hakkında nazil oldu. Yüce Allah bu âyette, bir konuda gereken hükmü vermeden bana isyan edeni cezalandırsaydım sizi de bundan dolayı büyük bir azaba maruz bırakırdım, demiştir."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Nehhâs, Nâsih'de, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Âyet Bedir savaşında Müslümanların sayıca az olduğu bir ortamda nazil oldu. Ancak sayıca çoğalıp güçleri de artınca Yüce Allah esirler konusunda:

“...Artık bundan sonra (esirleri) ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıverin..." âyetini indirdi. Bu âyetle Yüce Allah, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile müminleri esirler konusunda muhayyer bıraktı. Bu bakımdan esirleri ister öldürür, ister köle edinir, ister fidye karşılığı serbest bırakabilirler. "Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi" âyetinde Yüce Allah şöyle der:

“Şayet katımdaki kitapta ganimetlerin ve esirlerin size helal kılınacağı yazılmamış olsaydı esirler konusunda aldığınız fidyeden dolayı sizleri büyük bir azaba maruz bırakırdım." Sonrasında Yüce Allah:

“Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yiyin..." buyurmuştur. Yüce Allah katındaki Ümmü'l-Kitâb'ta:

“Ganimet ve esirler Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ümmetine helaldir" yazılıydı. Daha önce de hiçbir ümmete bunu helal kılmamıştı. Ancak bu konuda vahiy henüz nazil olmadan önce Müslümanlar ganimet ve esirleri aldılar.

İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini:

“Yeryüzünde galibiyet sağlamadan" şeklinde açıklamıştır.

İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Mücâhid'den bildirir: Âyette zikredilen (.....) ifadesi "Öldürme" anlamındadır.

İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz..." âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Daha sonra bu yönde ruhsat verildi. Artık dilerse esirleri karşılıksız, dilerse fidye alıp bırakır."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde:

“...Geçici dünya malını istiyorsunuz..." âyetini açıklarken:

“Bedir savaşında Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabı esirleri fidye karşılığı bırakmak istediler ve her birini dört bin (dirhem) karşılığında bıraktılar" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime:

“...Geçici dünya malını istiyorsunuz..." âyetini açıklarken:

“Dünya malından kasıt fidyedir" demiştir.

İbn Ebî Hâtim, Câbir b. Zeyd'den bildirir:

“Kişi Allah rızasını kastederek bir işi yapıp da karşılığında dünya malından bir şey alırsa yaptığı işin karşılığı sadece o olur."

İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: Şayet dünya malına yönelik sevgiden başka bir günahımız olmasaydı yine de bundan dolayı Allah'ın azabından korkmamız gerekirdi. Yüce Allah:

“...Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah âhireti kazanmanızı ister..." buyurur. Onun için bizim de Allah'ın istediğini istememiz lazım gelir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı..." âyetini açıklarken:

“Bu hüküm, daha önceden Müslümanların bağışlanmasıdır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr:

“Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi" âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Bedir savaşına katılan kişiler hakkında daha önce Yüce Allah'ın katında olan kitapta saîd olacakları yazılmamış olsaydı esirlerden alınan fidye için büyük bir azaba maruz kalırlardı."

Nesâî, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı..." âyetini açıklarken:

“Günah olan o işi yapmadan önce Allah'ın rahmeti üzerlerine takdir edilmişti" demiştir.

İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve İbn Asâkir, Hayseme'den bildirir: Sa'd bir grup arkaşıyla birlikte oturuyordu. Adamın birini anınca arkadaşları onun hakkında kötü sözler söylemeye başladılar. Bunun üzerine Sa'd şöyle dedi:

Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabına karşı ileri gitmeyin! Biz Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte bir suç işledik de Yüce Allah:

“Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı..." âyetini indirdi. Biz bu hükmü daha önce bize takdir edilen rahmet olarak görürdük."

İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı..." âyetini açıklarken:

“Yüce Allah daha önce hükmü bildirip açıklamadan kimseyi işlediği hatadan dolayı cezalandırmaz" demiştir.

Müslim, Tirmizî, İbnu'l-Münzir, Beyhakî, Delâil'de ve İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Altı şeyle diğer peygamberlerden üstün kılındım. Özlü konuşma özelliği bana verildi. Allah tarafından düşmanların kalplerine korku salmakla bana yardımda bulunuldu. Ganimetler bana helal kılındı. Yeryüzü bana temiz ve mescit olarak kılındı. Bütün insanlara peygamber olarak gönderildim. Peygamberlik de benimle birlikte son buldu. "

Ahmed ve İbnu'l-Münzir'in Ebû Zer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Benden önceki hiçbir peygambere verilmeyen beş şey bana verildi. Siyah beyaz tüm insanlara peygamber olarak gönderildim. Yeryüzü bana temiz ve mescit olarak kılındı. Benden önce hiç kimseye helal kılınmayan ganimetler bana helal kılındı. Allah tarafından düşmanların kalplerine korku salmakla bana yardımda bulunuldu. Bundan dolayı düşmanlarım bir aylık mesafeden benden korkar. Yine bana: «İste! Dileğin sana verilecektir» denildi. Ben de bu isteğimi kıyamet gününde ümmetime şefaat için sakladım. Bu şefaatime de Allah'ın huzuruna şirke bulaşmadan çıkan herkes nail olacaktır. "

İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Ganimetler bizden önce hiç kimseye helal değildi. Ancak Yüce Allah bizim zayıflığımızı görünce onu bize helal kıldı." Ganimetler konusunda Yüce Allah:

“Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi" âyetini indirince Müslümanlar:

Resûlallah! Vallahi bunun helal mi yoksa helal mi olduğunu bilmeden az veya çok hiçbir şey almayız" deyince, Yüce Allah:

“Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yiyin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyetini indirdi. Bu şekilde Yüce Allah fidye ile ganimeti helal kılınca, esirler:

“Yüce Allah'ın katında hiç de hayırlı bir yanımız yok. Zira öldürüldük ve esir alındık" demeye başladılar. Yüce Allah da onlara bir müjde olarak:

“Ey Peygamber! Elinizdeki esirlere de ki: Eğer Allah kalplerinizde hayır olduğunu bilirse, sizden alınandan (fidyeden) daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar, Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir" âyetini indirdi.

İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Peygamberimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) önceki hiçbir ümmete ganimet helal değildi. Ganimet olarak bir şey elde ettikleri zaman bunu Yüce Allah'a kurban olarak sunarlardı. Yüce Allah bütün peygamberler ve ümmetlerine bu ganimetten az veya çok bir şey yemelerini haram kıldı. Bundan dolayı az veya çok ondan bir şey alır, çalar veya yedikleri takdirde Yüce Allah onları cezalandırırdı. Yüce Allah ganimeti kesin ve kati bir şekilde onlara haram kılmıştı. Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) dışında da önceki hiçbir peygambere helal değildi. Zira ezelden kendilerine ve ümmetine ganimetin helal kılınacağını takdir etmişti. İşte Bedir savaşında ele geçirilen esirlerden fidye alınması hakkında:

“Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi" buyurmasının anlamı da budur.

Hatîb, el-Muttefik ve'l-Müfterik'de İbn Abbâs'tan bildirir: Müslümanlar, esirler konusunda fidye almaya karar verince:

“Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah âhireti kazanmanızı ister. Allah Güçlü'dür, Hakim'dir. Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi" âyetleri nazil oldu. Bedir savaşına katılanlara önceden Allah'ın rahmeti takdir edildiği içindir ki Yüce Allah onların bu tutumunu görmezden geldi ve fidyeyi onlara helal kıldı.

69 ﴿