27"Andolsun, Allah birçok yerde ve Huneyn savaşı gününde size yardım etmiştir. Hani, çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat size hiçbir yarar sağlamamış, yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Nihayet gerisin geriye dönüp kaçmıştınız. Sonra Allah, Resûlü ile müminler üzerine kendi katından güven duygusu ve huzur indirdi. Bir de sizin göremediğiniz ordular indirdi ve inkâr edenlere azap verdi. İşte bu, inkârcıların cezasıdır. Sonra Allah, bunun ardından yine dilediği kimsenin tövbesini kabul eder. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." Firyâbî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: “Andolsun, Allah birçok yerde ve Huneyn savaşı gününde size yardım etmiştir..." âyetini açıklarken: “Yüce Allah'ın Tevbe Sûresi'nden ilk indirdiği âyet budur" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Süneyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Mücâhid'den bildirir: Tevbe Sûresi'nden ilk nazil olan âyet: “Andolsun, Allah birçok yerde ve Huneyn savaşı gününde size yardım etmiştir..." âyetidir. Yüce Allah bu âyetle Müslümanlara yardımının nasıl olduğunu açıklamış ve Tebûk savaşı için onları hazırlamak istemiştir. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Dahhâk: “Andolsun, Allah birçok yerde ve Huneyn savaşı gününde size yardım etmiştir..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Âyet, Yüce Allah'ın bir çok yerde Müslümanlara yardım ederek onlara yaptığı ihsanları bize anlatmaktadır." İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh, Katâde'den bildirir: “Huneyn, Mekke ile Tâif arasında sulu bir bölgedir. Peygambermiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bu bölgede Hevâzin ile Sakîf kabileleriyle savaşmıştır. Bu savaşta Hevâzin'in başında Mâlik b. Avf, Sakîf'in başında ise Abd Yâlîl b. Amr es-Sekafî vardı." İbn Ebî Hâtim, Urve'den bildirir: “Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'nin fethinden sonra sadece onbeş gün oturabildi. Sonrasında Hevâzin ile Sakîf kabileleri gelip Huneyn'de karargâhlarını kurdular. Huneyn de Zül Mecâz'ın yanında bulunan bir vadidir." İbnu'l-Münzir, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: Mekke'nin fethi sonrası Mekke ile Medine ahalisi bir araya toplanınca: “Vallahi bu şekilde bir araya toplanmışken artık istediğimiz gibi savaşırız!" demeye başladılar. Ancak Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onların bu sözlerinden ve çokluklarından dolayı kendilerini beğenmelerinden hiç hoşlanmadı. Düşmanlarla karşılaştıklarında da hezimete uğradılar. Bu hezimette Müslümanlardan hiç kimse bir diğerini göremez hale geldi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de Arap kabilelerini: “Yanıma gelin! Yanımda toplanın!" diye çağırmaya başladı. Vallahi bu çağrıya rağmen kimseler yanına gelmedi ve Allah Resûlünün bulunduğu yer saldırılara karşı açık kaldı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) vadinin bir kenarında bulunan Ensâr'a dönüp: “Ey Allah'ın yardımcıları! Ey Resûlullah'ın yardımcıları! Ey Allah'ın kulları yanımda yoplanın! Ben ki Allah'ın Resûlüyüm!" diye seslenince kaçan Müslümanlar ağlayarak geri döndüler ve "Yâ Resûlallah! Kâbe'nin Rabbine andolsun ki yanından ayrılmayacağız! Vallahi yanında duracağız" dediler. Başlarını öne eğip ağlayarak bir daha kılıç sallamaya başladılar. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) önünde bu şekilde savaştılar ve sonunda Yüce Allah onları galip kıldı. Beyhakî, Delâil'de Rabî'den bildirir: Huneyn savaşı sırasında adamın biri: “Artık azlıktan dolayı yenilmek yok!" deyince bu sözü Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ağırına gitti. Bunun üzerine: “Andolsun, Allah birçok yerde ve Huneyn savaşı gününde size yardım etmiştir..." âyeti nazil oldu. O zamanlar Müslümanlar oniki bin kişiydi. Bunlardan ikibini Mekke'dendi. İbn Sa'd, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Bağavî, Mu'cem'de, İbn Merdûye ve Beyhakî, Delâil'de Ebû Abdirrahman el-Fihrî'den bildirir: Huneyn savaşına Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte çıkmıştık. Yakıcı bir günde sıcaklar altında yol aldık. Sonrasında ağaçların gölgesinde konakladık. Güneş tepe noktasını aşınca kılıcımı kuşanıp atıma bindim ve çadırında olan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldim. "Yâ Resûlallah! Allah'ın selamı ve rahmeti üzerine olsun! Yola çıkma vakti gelmedi mi?" dediğimde: “Evet, geldi" karşılığını verdi ve: “Ey Bilâl!" diye seslendi. Bilâl sakız ağacının altından fırladı. Gölgesi bir kuşun gölgesini andırıyordu. Gelince: “Geldim, emrindeyim! Sana feda olayım" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: “Atımı eyerle" buyurdu. Bilâl temiz liflerle doldurulmuş eyeri Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) atina koydu. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) atma bindikten sonra günün kalan kısmını yine yol alarak geçirdik. Ardından düşmanlarla karşılaştık. Önce her iki tarafın atlıları birbirbirine girdi. Bu şekilde girdiğimiz savaşta Müslümanlar hezimete uğradı ve Yüce Allah'ın da belirttiği gibi kaçmaya başladılar. Öylesi bir ortamda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ey Allah'ın kulları! Ben Allah'ın kulu ve Resulüyüm! Ey insanlar! Yanımda toplanın! Ben Allah'ın kulu ve Resulüyüm!" diye seslenmeye başladı. Bu kargaşada Allah Resûlü atından düştü. Allah Resûlü'ne benden daha yakın duran birinin bana anlattığına göre bu sırada Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yerden aldığı bir avuç toprağı düşmanların yüzlerine doğru savurdu ve: “Yüzleri çirkin olsun!" buyurdu. Sonrasında Yüce Allah düşmanları hezimete uğrattı. Ya'lâ b. Atâ der ki: O savaşta bulunan düşmanların oğulları, babalarından naklen der ki: “Yüzümüze doğru savrulan bu bir avuç toprak yüzünden içimizden gözü ve ağzı toprak dolmayan kimse kalmadı. Ayrıca gökten bir tıkırtı işittik. Sanki demirden bir kabın içine gökten demir parçaları atılıyordu." Taberânî, Hâkim, Ebû Nuaym ve Beyhakî, Delâil'de Abdullah b. Mes'ûd'dan bildirir: Huneyn savaşında ben de Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanındaydım. Müslümanlar bırakıp kaçtıkları zaman geride Mühacir ve Ensar'dan seksen kişi kaldık ve hiçbirimizde binek yoktu. Biz de seksen adım kadar geriye çekilmiştik, ancak dönüp kaçmamıştık. Yüce Allah'ın zikrettiği gibi üzerlerine sükûnet ile huzur indirdiği kişiler de bizlerdik. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) katı rina binmişti. Az bir ilerledikten sonra: “Bana bir avuç toprak ver" buyurdu. Ona bir avuç toprak verdiğimde bu toprağı müşriklerin yüzlerine doğru savurdu. Müşriklerin gözleri toprakla dolunca da dönüp kaçmaya başladılar. İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî, Delâil'de Enes'ten bildirir: Hevâzin kabilesi Huneyn'e çocukları, kadınları, develeri ve koyunlarıyla birlikte geldi. Bunları da Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) karşı sayıları çok görünsün diye askerlerin önünde dizdiler. Müşrikler ile Müslümanlar bu şekilde karşılaştıkları zaman Müslümanlar Yüce Allah'ın da ifade ettiği gibi geri dönüp kaçmaya başladılar. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ey Allah'ın kulları! Ben Allah'ın kulu ve Resulüyüm!" diye seslendi. Sonra: “Ey Ensâr! Ben Allah'ın kulu ve Resulüyüm!" diye seslendi. Bu seslenişin ardından Müslümanlar tek bir kılıç sallamadan ve tek bir mızrak atmadan Yüce Allah müşrikleri hezimete uğrattı. Abdurrezzâk, İbn Sa'd, Ahmed, Müslim, Nesâî, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve İbn Merdûye, Abbâs b. Abdilmuttalib'den bildirir: Huneyn savaşına Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte katıldım. Müslümanlar ile müşrikler karşı karşıya geldiklerinde Müslümanlar dönüp kaçmışlardı. Bir ara Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında Ebû Süfyân b. Hâris b. Abdilmuttalib ile benden başka kimse kalmadı. Herkes kaçıp giderken biz Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanından hiç ayrılmadık. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) de Ferve b. Nüfâse el-Cüzâmî'nin kendisine hediye ettiği gri katırının üzerindeydi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) katırını kafirlerin üzerine doğru sürdü. Ben de katır fazla hızlı gitmesin diye dizginlerinden tutuyordum. Ancak Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) müşriklere doğru ne kadar hızlı bir şekilde gittiğine aldırmıyordu. Ebû Süfyân b. Hâris de Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) katırının kayışından tutmuştu. Bir ara bana: “Ey Abbâs! «Ey ağaç altında biat edenler! Ey Bakara Sûresi'nin muhatapları!» diye seslen" buyurdu. Gür sesli birisiydim. En gür sesimle: “Ey ağaç altında biat edenler! Ey Bakara Sûresi'nin muhatapları!" diye seslendim. Vallahi sanki ineğin yavrularını şefkatle çağırması gibi sesimi duydukları zaman: “Geldik! Emrindeyiz!" diyerek geri döndüler. Geri toplanan Müslümanlar kafirlerle savaşmaya başladılar. Sonrasında Müslümanlar: “Ey Ensâr! Ey Ensâr!" diye seslendiler. Sonrasında bu daveti daha özele indirip sadece Hâris b. Hazrec oğullarını çağırmaya başladılar. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) katırının üzerinde az bir yükseldi ve: “İşte ortalığın kızışacağı an bu andır!" buyurdu. Sonrasında Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) yerden aldığı çakıl taşlarını kafirlerin yüzlerine doğru savurdu ve: “Kâbe'nin Rabbine andolsun ki hezimete uğrayacaklar!" buyurdu. Gidip baktığımda savaş başladığı gibi aynen devam ediyordu. Ancak Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) o çakıl taşlarını attıktan sonra zayıf düştüklerini ve geriye dönüp kaçmaya başladıklarını gördüm. Bu şekilde de Yüce Allah onları hezimete uğrattı. Hâkim, Câbir'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Huneyn savaşı sırasında kaçan Müslümanların ardından: “Ey Ensâr!" diye seslendi. Ensâr: “Emrindeyiz! Anamız babamız sana feda olsun yâ Resûlallah!" karşılığını verince: “Yüzünüzü Allah'a ve Resûlüne dönün ki sizleri altından ırmaklar akan cennetlere koysun" buyurdu. Bunun üzerine büyük bir arzuyla omuz omuza vererek savaşa başladılar ve Yüce Allah da müşrikleri hezimete uğrattı. Ebu'ş-Şeyh, Hâkim ve İbn Merdûye, Enes'ten bildirir: Huneyn savaşı için Mekkeliler ile Medineliler toplanınca çoklukları dolayısıyla böbürlenmeye başladılar ve: “Vallahi işte şimdi istediğimiz gibi savaşırız" dediler. Ancak düşmanlarla karşılaşıp savaş kızışınca Müslümanlar geri dönüp kaçmaya başladılar. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ey Müslümanlar! Ey Allah'ın kulları! Yanımda toplanın! Ben Allah'ın Resûlü'yüm!" diye Ensâr'a seslenince: “Yemin olsun yanma geliyoruz.'" karşılığını verdiler. Başları önlerinde geri döndüler ve Yüce Allah zafer verinceye kadar da savaştılar. Hâkim, Ubâde b. es-Sâmit'ten bildirir: Huneyn savaşında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) devenin birinden bir kıl aldı ve şöyle buyurdu: “Ey insanlart Yüce Allah'ın size ganimet olarak ihsan ettiğinden hums (beşte bir) dışında bana şunun (kıl) kadarı bile helal değildir. Bu hums da yine size dönecektir. Onun için aldığınız iğne iplik dahi olsa ganimet mallarına koyun ve sakın izinsiz bir şey almayın! Zira kişinin izinsiz ganimet malından bir şey alması, kıyamet gününde kendisi için bir utanç olacaktır. Allah yolunda cihad etmekten geri durmayın. Zira cihad, Cennet kapılarından bir kapıdır ve Yüce Allah onunla kişinin derdini tasasını giderir." Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ganimet malından hoşlanmaz ve: “Durumu iyi olan müminler, aldıklarından durumu zayıf olan müminlere versin" buyururdu. İbn Merdûye, İbn Ömer'den bildirir: “Huneyn savaşında her iki tarafın da dönüp kaçtığına şahit oldum. Savaş alanında olan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında yüz adam bile kalmamıştı." Ebu'ş-Şeyh, İkrime'den bildirir: Huneyn savaşında müşrikler de Müslümanlar da dönüp kaçtılar. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ise meydanda kaldı ve üç defa: “Ben Allah'ın Resûlü Muhammed'im!" diye bağırdı. Yanında da amcası Abbâs vardı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: “Ey Abbâs! «Ey Ağaç altında biat edenler!» diye seslen" buyurdu. Abbâs'ın bu çağırışı üzerine Müslümanlar: “Geldik! Emrindeyiz!" diyerek geri döndüler ve Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) mızraklarıyla adeta bir gölgelik yaptılar. Daha sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) savaşa devam etti. Yüce Allah da onlara zaferi ihsan etti. Bu konuda: “Andolsun, Allah birçok yerde ve Huneyn savaşı gününde size yardım etmiştir. Hani, çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat size hiçbir yarar sağlamamış, yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Nihayet gerisin geriye dönüp kaçmıştınız" âyeti nazil oldu. Ebu'ş-Şeyh, Muhammed b. Abdillah b. Ubeyd b. Umeyr el-Leysî'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında Ensâr'dan dört bin, Cüheyne kabilesinden bin, Müzeyne kabilesinden bin, Eşlem kabilesinden bin, Ğifâr kabilesinden bin, Eşca' kabilesinden bin, Mühâcir ve başkalarından da bin kişi olmak üzere on bin kişi vardı. Huneyn savaşına çıktığında ise sayıları oniki bin kişiydi. Yüce Allah bu konuda: “Andolşun, Allah birçok yerde ve Huneyn savaşı gününde size yardım etmiştir. Hani, çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat size hiçbir yarar sağlamamış, yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Nihayet gerisin geriye dönüp kaçmıştınız" âyetini indirdi. İbn Sa'd, İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Berâ b. Âzib'e: “Huneyn savaşında gerçekten kaçtınız mı?" diye sorulunca şu karşılığı verdi: “Hayır! Vallahi Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) dönüp kaçmadı. Fakat ashabından genç olanlar ile zırhsız olup da üzerinde silah olmayanlar öne geçmişlerdi. Bunlar Hevâzin kabilesi ile Nasr oğullarının okçulanyla karşılaştılar. Okçular üzerlerine yağmur gibi ok atmaya başladılar ki hep isabet ettiriyorlardı. Bunu görünce Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geri döndüler. Resûlulah (sallallahü aleyhi ve sellem) beyaz katırının üzerindeydi. Ebû Süfyân b. el-Hâris b. Abdilmuttalib de katırının dizginlerinden tutmuştu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) katırdan inip dua etti ve Yüce Allah'tan zafer diledi Sonra: “Peygamber benim! Bunda yalan yok! Ben Abdulmuttalib'in oğluyum!" buyurdu ve ashabını tekrar savaş düzenine soktu." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: “...Bir de sizin göremediğiniz ordular indirdi ve inkâr edenlere azap verdi..." âyetini açıklarken: “Görülmeyen ordulardan kasıt meleklerdir. İnkar edenlere verilen azap da kılıçla öldürülmeleridir" demiştir. İbn Ebî Hâtim, Saîd b. Cübeyr'den bildirir: Huneyn savaşında Yüce Allah, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) işaretli beş bin melek göndererek yardımda bulundu. Yüce Allah, Ensâr'a bu savaşta müminler diye hitap etti ve: “Sonra Allah, Resûlü ile müminler üzerine kendi katından güven duygusu ve huzur indirdi.." buyurdu. İbn İshâk, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye, Ebû Nuaym ve Beyhakî, Cübeyr b. Mut'im'den bildirir: “Huneyn savaşında müşriklerin hezimetinden önce savaşırken gökten siyah giysi gibi bir şeyin orta yere düştüğünü gördüm. Baktığımda sağa sola dağılan siyah karıncalar gördüm ki tüm vadiyi doldurdular. Bunların da melek olduğu konusunda herhangi bir şüphem kalmadı. Çok geçmedi müşrikler hezimete uğradı." İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: “...İnkâr edenlere azap verdi..." âyetini açıklarken: “Burada azaptan kasıt hezimettir" demiştir. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Ebzâ: “...İnkâr edenlere azap verdi..." âyetini açıklarken: “Bu azabı ölümle ve hezimete uğratmakla verdi" demiştir. "Sonra Allah, bunun ardından yine dilediği kimsenin tövbesini kabul eder" âyetini açıklarken de: “Huneyn savaşında Hazret-i Peygamberdi (sallallahü aleyhi ve sellem) bırakıp kaçanların tövbesini kabul eder" demiştir. İbn Sa'd, Buhârî, Târih'de, Hâkim ve Beyhakî, Delâil'de Abdullah b. İyâd b. el-Hâris'den, o da babasından bildirir: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hevâzin kabilesinin üzerine oniki bin kişilik bir orduyla gitti. Bu savaşta Tâiflilerden öldürülen kişi sayısı Bedir'de müşriklerden öldürülen kişi sayısı kadardı. Savaş sırasında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yerden aldığı bir avuç çakıl taşını bize doğru savurduktan sonra da hezimete uğradık." Ahmed ve Müslim, Seleme b. el-Ekva'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte Huneyn savaşına katıldık. Ben bir tepenin başına çıktığımda düşmanlardan biriyle karşılaştım. Ona doğru bir ok fırlattıktan sonra ortadan kayboldu ve kendisine ne olduğunu bilemedim. Müşriklere baktığımda başka tepeden meydana indiklerini gördüm. İndikten sonra da Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabıyla savaşa başladılar. Benim üzerimde iki parçalık bir giysi vardı. Birini üstüme, birini de altımı giymiştim. Her ikisini de toparladıktan sonra kaçarak Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) gri katırının üzerinde beni görünce: “Ekvan'ın oğlu pek korkmuş!" buyurdu. Müşrikler Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) etrafını sardığında yerden bir avuç toprak aldı ye: “Yüzleri çirkinleşsinl" diyerek bu toprağı yüzlerine doğru savurdu. Bu bir avuç toprakla müşriklerden gözleri toprakla dolmayan tek bir kişi dahi kalmadı. Ardından geri dönüp kaçmaya başladılar ve Yüce Allah bu şekilde onları hezimete uğratmış oldu. Daha sonra Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlardan elde edilen ganimetleri Müslümanların arasında paylaştırdı. Buhârî, Târih'de ve Beyhakî, Delâil'de Amr b. Süfyân es-Sekafî'den bildirir: “Huneyn savaşında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yerden bir avuç çakıl taşı alıp yüzümüze doğru savurunca hezimete uğradık. O savaşta her bir taş ve ağaç bize bir süvari olarak görünüyordu." Buhârî, Târih'de, İbn Merdûye ve Beyhakî, (Huneyn savaşına müşrik olarak katılıp daha sonra Müslüman olan) Yezîd b. Âmir es-Süvâî'den bildirir: Huneyn savaşında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yerden aldığı bir avuç toprağı müşriklerin yüzüne doğru savurdu ve: “Geri çeklin! Yüzünüz çirkin olsunt" buyurdu. Bunu yapınca müşriklerden birbiriyle karşılaşan herkesin gözünden şikayet ettiği ve gözünü temizlemekle uğraştığı görüldü. Müsedded, Müsned'de, Beyhakî ve İbn Asâkir, Ümmü Bürsün'ün azatlısı Abdurrahman'dan bildirir: Huneyn savaşına katılan müşriklerden biri bana şöyle anlattı: “Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabıyla karşı karşıya geldiğimiz zaman karşımızda bir koyunun sağımı kadar bile duramadılar ve onları geri püskürttük. Bu şekilde onları önümüze katıp sürerken beyaz katırın üzerinde olan bir adamın yanına ulaştık. Baktığımızda bu adamın Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) olduğunu gördük. Yanında güzel yüzlü beyaz tenli adamlar da vardı. Bu adamlar bize: “Geri dönün! Yüzünüz çirkin olsun!" dediler. Geriye döndüğümüze Müslümanlar tepemize bindiler. Sonrasında da zaten olanlar oldu." Ebû Nuaym ve Beyhakî, İbn İshâk vasıtasıyla Ümeyye b. Abdillah b. Amr b. Osman b. Affân'dan bildirir: Bana bildirilene göre Huneyn savaşında Mâlik b. Avf Müslümanların üzerine casus gönderdi. Ancak gönderdiği bu casuslar azaları kesilmiş bir şekilde geri döndüler. Onlara: “Vay halinize ! Size ne oldu öyle?" diye sorduğunda: “Alacalı atlar üzerinde beyaz adamlar üzerimize saldırdı. Vallahi ne olup bittiğini anlamadan gördüğün bu hale geldik" dediler. İbn Merdûye, Beyhakî ve İbn Asâkir, Mus'ab b. Şeybe b. Osman el- Hacebî'den, o da babasından bildirir: Huneyn savaşına Peygamberimizle (sallallahü aleyhi ve sellem) birlikte çıktım. Ancak vallahi İslam dini için değil, sadece Hevâzin kabilesinin Kureyş'i yenmemesi için bu savaşa katılmıştım. Savaş esnasında Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında dururken: “Yâ Nebiyyallah! Alacalı atlar görüyorum" dediğimde, Allah Resûlü: “Ey Şeybe! Ama bu atları ancak kafirler görebilir" karşılığını verdi. Sonra eliyle göğsüme dokundu ve: “Allahım! Şeybe'ye hidayet ver" diye dua etti. Aynı duayı üç defa tekrarladı. Üçüncüsünden sonra elini göğsümden çektiğinde vallahi yeryüzünde en çok sevdiğim kişi artık kendisiydi. Müslümanlar ile müşrikler karşı karşıya geldiler ve savaşta ölenler öldü. Müslümanlar dağılınca Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) meydana indi. Ömer bineğinin dizginlerinden, Abbâs ise üzengiden tutmuştu. Abbâs gür sesiyle: “Muhacirler nerede! Bakara Sûresi'nin muhatapları nerede!" diye seslenince Müslümanlar sese doğru yönelip geldiler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de: “Peygamber benim! Bunda yalan yok! Ben Abdulmuttalib'in oğluyum!" diyordu. Dönen Müslümanlar tekrar kılıçlara sarılınca Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “İşte şimdi ortalık kızışacak!" buyurdu. |
﴾ 27 ﴿