40

"Ona yardım etmezseniz, bilin ki inkar edenler onu Mekke'den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti. Arkadaşına «Üzülme, Allah bizimledir» diyordu. Allah da ona güven vermiş, görmediğiniz askerlerle onu desteklemiş, inkar edenlerin sözünü alçaltmıştı. Ancak Allah'ın sözü yücedir. Allah güçlüdür, hakimdir"

İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“Ona yardım etmezseniz, bilin ki inkar edenler onu Mekke'den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Yüce Allah burada Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bisetinin ilk zamanlarında karşılaştığı şeyleri zikredip bunları takdir edenin kendisi olduğunu ifade etmiş ve:

“Bunları takdir ettiği gibi iki kişiden biri iken nasıl yardım ettimse şimdi yine ona yardımda bulunurum" buyurmuştur.

İbn Sa'd, Ahmed, Buhârî, Müslim ve İbn Ebî Hâtim, Berâ b. Âzib'den bildirir: Ebû Bekr, Âzib'den on üç dirheme bir el değirmeni satın aldı. Ona:

“Oğlun Berâ'a söyle de bu el değirmenini bizim eve ulaştırsın" deyince, Âzib:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte Mekke'den çıkışınızı bana anlatmadan bunu yapmam" karşılığını verdi. Bunun üzerine Ebû Bekr şöyle anlattı:

“Bir gece vakti hızlı bir Şekilde Mekke'den ayrıldık ve bir gün bir gece yol aldık. Öğle vakti durup gölgelik bir yer ararken bir kaya gördüm. Hemen kayanın yanına gidip gölgesinden kalan yeri Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) için düzelttim. Altına da bir post serdim ve:

Resûlallah! Şurada uzan" dedim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) o gölgede uzanınca ben peşimizden gelenler var mı diye etrafı gözetlemeye çıktım. Bu çıkışımda bir koyun çobanıyla karşılaştım. "Sen kimin kölesisin?" diye sorduğumda:

“Kureyş'ten filan kişinin kölesiyim" dedi ve efendisinin adını verdi. Adını verdiği kişiyi de tanıdım.

Çobana:

“Koyunlarında süt var mı?" diye sorduğumda:

“Var!" karşılığını verdi. "Bize biraz sağar mısın?" dediğimde de:

“Olur" karşılığını verdi. Sağmasını söylediğimde koyunun birini tuttu. Koyunun memesindeki tozu toprağı temizlemesini söylediğimde onları temizledi. Sonra ellerindeki tozu toprağı silkeleyip temizlemesini istedim. O da ellerini silkeleyip temizledi. Bende de küçük bir su tulumu, tulumun ağzında da bir bez parçası vardı. Çoban az bir süt sağdıktan sonra bir kâseye boşalttım. Dönene kadar kâsenin alt tarafı soğumuştu. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldiğimde henüz yeni uyanıyordu. " Resûlallah! Süt iç" dedim. Ben tamam diyene kadar sütten içti. "Yola çıkma zamanı gelmedi mi?" dedikten sonra da yola düştük.

Müşrikler de peşimizden geliyordu. Onlardan sadece atı üzerinde Surâka adında biri bize yetişebildi. " Resûlallah! Peşimizden gelen bu adam bize yetişti!" dediğimde:

“Üzülme! Yüce Allah bizimledir" buyurdu. Adam bize yaklaştı ki aramızda bir veya iki veya üç mızrak boyu kadar kaldı. Bir daha:

Resûlallah! Peşimizden gelen bu adam bize yetişti!" dedim ve ağlamaya başladım. Allah Resûlü:

“Neden ağlıyorsun?" diye sorunca:

“Vallahi kendim için değil senin için ağlıyorum" dedim. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) dua etti ve:

“Allahım! Dilediğin şekilde bizi ondan kurtar" buyurdu. Bu duanın ardından yerin sertliğine rağmen Surâka'nın ati karnına kadar yere gömüldü. Bunun gören Surâka hemen atından atladı ve:

“Ey Muhammed! Şayet bu senden dolayı ise Allah'a dua et de beni bu durumdan kurtarsın. Vallahi sizi aramak için benim peşimden gelenlere sizi görmediğimi söylerim. İşte bu da ok torbam. İçinden bir ok al. Filan yerde bana ait olan deve ile koyun sürüsüyle karşılaşacaksın. Onlardan, ihtiyacın kadarını al" dedi. Ancak Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Benim onlara ihtiyacım yok" buyurdu ve kurtulması için dua etti.

Surâka bu şekilde kurtulunca arkadaşlarının yanına döndü. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte biz de yolumuza devam edip Medine'ye vardık. İnsanlar evlerinin damlarına çıkarak bizi karşıladılar. Çocuklar ile hizmetçiler de yollarda tekbîr getirmeye ve:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi! Muhammed geldi!" demeye başladılar. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kimde misafir kalacağı konusunda Müslümanlar tartıştılar, ancak Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bu gece, kendilerine bir ikram olsun diye Abdulmuttalib'in dayılarında misafir olacağım" buyurdu. Diğer günün sabahında ise kendisine emredileni yapmaya başladı.

Buhârî, Surâka b. Mâlik'ten bildirir:

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekr'i bulmak için peşlerinden gitmiştim. Onlara yaklaştığımda atım tökezledi ve üzerinden düştüm. Kalkıp tekrar üzerine bindiğimde Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Kur'ân okuduğunu işittim. Allah Resûlü arkasına hiç dönüp bakmazken Ebû Bekr ikide bir dönüp bakıyordu. Sonra atımın ayakları dizlerine kadar yere gömüldü. Üzerinden inip ona bağırınca geri kalktı. Ancak henüz ayakta durmamıştı ki ayaklarının gömüldüğü yerden dumana benzer bir şeylerin göğe doğru çıktığını gördüm. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekr'e emân verdiğimde durdular. Onlara yaklaşmamın bu şekilde engellendiğini görünce içimde Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) zafer kazanacağını hissettim."

İbn Merdûye ve Ebû Nuaym, Delâil'de İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) gece vakti Mekke'den ayrıldığında Sevr mağarasında saklandı, peşinden de Ebû Bekr çıkmıştı. Allah Resûlü arkasında bir ses işitince peşine düşen müşriklerin olmasından korktu. Ebû Bekr durumu fark edince hafifçe öksürerek ses verdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de sesini işitince onu tanıdı. Bu şekilde peşpeşe mağaraya kadar gittiler. Kureyşliler sabah vakti onların peşine düştüler. Müdlic oğullarından iyi iz süren bir kılavuzu peşine düşürdüler. Bu kişi de izleri takip ederek mağaraya kadar geldi. Mağaranın da ağzında bir ağaç vardı. Kılavuz bu ağacın dibinde çişini yaptıktan sonra:

“Aradığınız kişi buradan öte gitmiş değildir!" dedi. İçerden bunu işiten Ebû Bekr çok üzüldü, ancak Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona:

“Üzülme! Allah bizimledir" buyurdu. Ebû Bekr ile o mağarada üç gün boyunca kaldılar. Âmir b. Füheyre de arada bir onlara yemek getiriyordu. Ali de yola devam etmeleri için gerekli hazırlıkları yapıyordu. Sonunda Bahreyn develerinden üç tane deve satın aldı ve bir tane de kılavuz tuttu. Üçüncü günün gecesinde Hazret-i Ali, develer ve kılavuzla birlikte mağaraya geldi. Develerden birine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), birine Ebû Bekr, birine de kılavuz bindi ve bu şekilde Medine'ye doğru yola koyuldular. Kureyşliler de onları yakalamak için adamlar yollamıştı.

İbn Sa'd'ın bildirdiğine göre İbn Abbâs, Ali, Ebû Bekr'in kızı Âişe, Âişe binti Kudâme ve Surâka b. Cu'şum şöyle demişlerdir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), müşrikler evinin kapısında oturup beklerken evden çıktı. Yerden aldığı bir avuç toprağı başlarının üzerine serpti. Bunu yaparken de Yâsîn Sûresi'ni okuyordu. Bu şekilde kapıda bekleyen müşrikler kendisini görmeden Mekke'den çıktı. Adamın biri Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kapısında bekleyen müşriklere:

“Burada neyi bekliyorsunuz?" diye sorunca:

“Muhammed'i bekliyoruz" karşılığını verdiler. Adam:

“Vallahi yanınızdan geçip gitti" deyince:

“Vallahi onu görmedik" karşılığını verdiler. Sonrasında başlanndaki toprağı silkeleyip kalktılar. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de Ebû Bekr ile Mekke'den ayrılıp Sevr mağarasına gitti. Mağaraya girdikten sonra örümcek kapıya ağını ördü. Müşrikler de onları her yerde aradılar. Sonunda da mağaraya geldiler. Ancak birbirlerine:

“Mağaranın kapısındaki bu örümcek ağları Muhammed doğmadan önce yapılmıştır" diyerek oradan ayrıldılar.

Ebû Nuaym, Delâil'de Âişe binti Kudâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Evdeki küçük pencereden çıktım. Beni ilk gören kişi de Ebû Cehil oldu; ancak Yüce Allah onu kör etti de, ne beni, ne de Ebû Bekr'i görebildi. Bu şekilde Mekke'den çıktık."

Ebû Nuaym, Esma binti Ebî Bekr'den bildirir: Ebû Bekr mağaraya doğru gelen adamı görünce:

Resûlallah! Bizi gördüler!" demeye başladı. Ancak Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Melekler kanatlarıyla önünü kapatıyor" karşılığını verdi. Adam mağaranın kapısının tam önünde oturup defi hacet yapmaya başlayınca, Allah Resûlü:

“Ey Ebû Bekr! Şayet adam bizi görseydi karşımızda bu şekilde oturup bu işi yapmazdı" buyurdu.

Ebû Nuaym, Muhammed b. İbrahim et-Teymî'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) mağaraya girince bir örümcek hemen ağlarını kapıya ördü. Müşrikler mağaranın kapısına geldiklerinde, biri:

“Mağaranın içine girin" dedi. Ümeyye b. Halef ise:

“Mağaraya girip de ne yapacaksınız? Zira kapısındaki örümcek ağı belki de Muhammed doğmadan önce yapılmıştır" karşılığını verdi. Bu şekilde Hazret-i Peygamberdi (sallallahü aleyhi ve sellem) ölümden kurtaran bir örümcek ağı oldu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de:

“Bu örümcekler Allah'ın ordularından biridir" buyurdu.

Ebû Nuaym, Hilye'de Atâ b. Meysere'den bildirir:

“Örümcek bu şekilde ağlarını iki defa örmüştür. Birinde Tâlut tarafından aranan Hazret-i Dâvud için, diğeri de mağarada saklanan Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) içindir."

İbn Sa'd, Ebû Nuaym, Delâil'de ve Beyhakî, Delâil'de Enes'ten bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekr, Mekke'den çıktıkları zaman bir ara Ebû Bekr arkasına bakınca bir atlının peşlerinden geldiğini gördü. " Resûlallah! Peşimizde bir atlı var ve bize yetişmek üzere" deyince, Allah Resûlü:

“Allahım! Onu yere çal!" diye dua etti. Bunun üzerine adam atından yere düştü. Adam:

Resûlallah! Bana dilediğin emri ver" deyince, Allah Resûlü:

“Burada durur ve peşimizden geleceklere engel olursun" buyurdu. Bu şekilde günün ilk saatlerinde Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) saldırmak için yola çıkan adam akşam vakti onun koruyucusu oldu. Bu konuda Surâka, Ebû Cehil'e şöyle bir şiir söylemiştir:

"Ebu'l-Hakem! Şayet sen de şahit olsaydm

Atımın ayaklarının yere batışına

Muhammed'in Resûl olduğunu şüphesiz bir kanıtla anlardın

Öyleyse kim çıkabilir onun karşısına

Beyhakî, Delâil'de ve İbn Asâkir, Dabbe b. Mihsan el-Anezî'den bildirir: Ömer b. el-Hattâb'a:

“Sen Ebû Bekr'den daha hayırlısın" dediğimde ağladı ve:

“Ebû Bekr'in bir gece ve gündüzü var ki Ömer'in tüm ömründen daha hayırlıdır" karşılığı verdi. Sonra:

“Sana bu gece ile gündüzünü anlatayım mı?" diye sordu. "Olur, anlat" karşılığını verdiğimde de şöyle dedi:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekkeli müşriklerden kaçtığı zaman gece vakti oradan ayrıldı. Ebû Bekr de peşinden gitti. Ancak Ebû Bekr bazen Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) önünde, bazen arkasında, bazen sağında, bazen de solunda yürüyordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey Ebû Bekr! Ne yapıyorsun öyle? Daha önce böyle yaptığını hiç görmedim" buyurunca, Ebû Bekr:

Resûlallah! Önümüzü gözetlemem gerektiğini düşününce önünde yürüyorum. Peşimizden geleceklerini düşününce arkanda, sağında solunda yürüyorum. Zira güvende olmanı istiyorum" dedi.

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) o gece parmak uçlarında yürüdüğü için terliği yırtılıp çıplak ayakla kaldı. Ebû Bekr ayaklarının çıplak kaldığını görünce onu sırtına aldı. Bu şekilde mağaranın kapısına ulaşıncaya kadar onu sırtında taşıdı. Mağaraya vardıklarında da onu indirdi ve:

“Seni hakla gönderene yemin olsun ki ben içeri girip bakmadan sen giremezsin. Şayet içerde bir tehlike varsa senden önce bana bulaşsın" dedi. İçeriye girince bir şey olmadığını gördü. Sonra çıkıp Resûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) içeri taşıdı. Ancak mağarada bir delik vardı ve bu delikten yılanlar çıyanlar çıkabilir, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) zarar verebilirdi. Ebû Bekr bunun önüne geçmek için ayağını o deliğe dayadı. Ayağıyla deliği kapatınca da yılanlar ve çıyanlar onu ayağından sokup ısırmaya başladılar. Bunun acısıyla gözyaşları akmaya başlayınca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona:

“Ey Ebû Bekr! Üzülme! Allah bizimledir!" buyurdu. Ardından Yüce Allah, Ebû Bekr'e sekîneti yani güven ve sükûneti indirdi. İşte Ebû Bekr'in söz konusu gecesi budur.

Gündüzüne gelince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat ettiği zaman Araplardan bazıları irtidad etti. Zira bazıları:

“Namazı kılar ancak zekat vermeyiz" derken, bazıları da:

“Ne namazı kılar, ne de zekat veririz" diyorlardı. Halife olan Ebû Bekr'in yanına gelip ona nasihetlerde bulunmak istedim. "Ey Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) halifesi! Bu insanlara karşı sevgi ve şefkatle yaklaş" dediğimde şu karşılığı verdi:

“Cahiliyedeyken sert, Müslümanken pek yumuşaksın! Ne diye şefkat gösterecek mişim? Zira onları ne uydurulmuş sözlere, ne de uyduruk şiirlere davet ediyorum! Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat etti ve vahiy de kesildi. Vallahi daha önce Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) zekat olarak verdikleri bir yuları dahi benden esirgeyecek olurlarsa bundan dolayı onlarla savaşırım!" Bu kararı üzerine biz de onlarla savaştık. Vallahi bu konuda doğru görüşte olan da kendisi çıkmıştı. İşte gündüzü de budur."

Ebû Nuaym ve Beyhakî, Delâil'de İbn Şihâb ile Urve'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'den çıkınca müşrikler onu arayıp yakalamak için her yöne dağıldılar. Su kaynaklarında olanlara da onu yakalamaları halinde büyük paralar vaat ettiler. Sonunda içinde Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) olduğu mağaranın bulunduğu Sevr dağına geldiler ve dağa tırmandılar. Ebû Bekr sesleri duyunca üzülüp korkmaya başladı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona:

“Üzülme! Allah bizimledir!" buyurdu. O esnada Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) dua edince Yüce Allah tarafından sekîne ve güven indi. Bu da:

“Hani inkâr edenler kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah ise, Peygamberine ve inananlara huzur ve güvenini indirmiş ve onların takva sözünü tutmalarını sağlamıştı..." âyeti ve, "...Allah da ona güven vermiş, görmediğiniz askerlerle onu desteklemiş, inkar edenlerin sözünü alçaltmıştı. Ancak Allah'ın sözü yücedir. Allah güçlüdür hakimdir" âyetiyle ifade edilmiştir.

İbn Şahin, İbn Merdûye ve İbn Asâkir, Hubşî b. Cünâde'den bildirir: Ebû Bekr:

Resûlallah! Müşriklerden biri şayet ayağının dibine baksa bizleri görebilir" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey Ebû Bekr! Üzülme! Allah bizimle!" karşılığını verdi.

İbn Asâkir, İbn Abbâs'tan bildirir: Onların peşinden gidenler saklandıkları dağa da çıktılar ve neredeyse mağaraya da gireceklerdi. Ebû Bekr:

“Bizi buldular" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey Ebû Bekr! Üzülme! Allah bizimle!" karşılığını verdi. Hemen sonrasında izler kesildi ve müşrikler sağa sola dağılıp yola devam ettiler.

İbn Asâkir, Ali b. Ebî Tâlib'den bildirir:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'den çıkarken yanına Ebû Bekr'i de aldı. Zira en çok güvenebileceği kişi oydu. Bu şekilde mağaraya kadar gittiler."

İbn Şâhin, Dârakutnî, İbn Merdûye ve İbn Asâkir, İbn Ömer'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Bekr'e:

“Sen mağarada arkadaşımdın. Cennetteki havuzda da benimle beraber olacaksın" buyurdu.

İbn Asâkir, İbn Abbâs ile Ebû Hureyre'den bir öncekinin aynısını zikreder.

İbn Adiy ve İbn Asâkir, Zührî vastasıyla Enes'ten bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), şair Hassân'a:

“Ebû Bekr hakkında şiir söyledin mi?" diye sorunca, Hassân:

“Evet" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Oku da dinleyelim" buyurunca, Hassân şöyle dedi:

"Yüksekte bulunan mağarada iki kişiden biriydi

Peşlerine düşün düşmanların çıktığı dağda

Allah Resülünün de en sevdiği kişiydi

Herkes hemfikirdir onun gibi iyi birinin olmadığında. "

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunları duyunca azı dişleri görünecek kadar güldü ve:

“Doğru söyledin ey Hassânl Ebû Bekr dediğin gibi biridir" buyurdu.

Hayseme b. Süleyman el-Atrâblûsî, Fadâilu's-Sahâbe'de ve İbn Asâkir, Ali b. Ebî Tâlib'den bildirir: Yüce Allah:

“Ona yardım etmezseniz, bilin ki inkar edenler onu Mekke'den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti. Arkadaşına «Ütülme, Allah bizimledir» diyordu..." buyurarak bütün insanları kınadı, ancak Ebû Bekr'i övdü.

İbn Asâkir, Ebû Bekr'den bildirir: Mağarada geçirdiğimiz o geceden sonra hiçbir konuda bu kadar bir korku ve hiç kimseye de bu kadar bir yakınlık hissetmedim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) o zaman kendisine ve İslam dinine olan korkumu görünce:

“Sakin ol! Yüce Allah bu işin (dinin) tamamlanacağım ve muzaffer olacağını takdir etti" buyurdu.

İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Süfyân b. Uyeyne:

“Yüce Allah, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) konusunda Ebû Bekr dışındaki tüm Müslümanlara sitemde bulundu" dedi ve:

“Ona yardım etmezseniz, bilin ki inkar edenler onu Mekke'den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti. Arkadaşına «Üzülme, Allah bizimledir» diyordu..." âyetini okudu.

Hakîm et-Tirmizî, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: Yüce Allah:

“Ona yardım etmezseniz, bilin ki inkar edenler onu Mekke'den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti.

Arkadaşına «Üzülme, Allah bizimledir» diyordu..." buyurarak Ebû Bekr dışında yeryüzünde bulunan tüm insanlara sitemde bulundu.

İbn Asâkir, Zübeyr vasıtasıyla Muhammed b. Yahya'dan bildirir: Arkadaşlarımızdan birinin bize anlattığına göre ashabın oğullarından genç biri, içlerinde Kâsım b. Muhammed b. Ebî Bekr es-Sıddîk'in de bulunduğu bir mecliste:

“Vallahi Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) nerede bulunduysa ben de hep yanında oldum" deyince, Kâsım:

“Yeğenim! Yemin etme!" karşılığını verdi. Genç:

“Bunun aksini ispat edebilir misin?" diye sorunca, Kâsım:

“Evet! Hem de karşı çıkamayacağın bir şekilde" dedi ve:

“...Mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti..." âyetini okudu.

İbn Sa'd, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Avâne, İbn Hibbân, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye, Enes'ten bildirir: Ebû Bekr bana şöyle dedi: Peygamberimizle (sallallahü aleyhi ve sellem) birlikte mağaradayken müşriklerin ayak izlerini gördüm. " Resûlallah! Şayet içlerinden biri ayağını kaldırıp baksaydı bizi göreceklerdi" dediğimde, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ebû Bekr! Üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne zannettin ki" karşılığını verdi.

İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir, Ebu'ş-Şeyh ve Ebû Nuaym, Delâil'de, Ebû Bekr'den bildirir: Mağaraya girdiğimizde içerde bir delik gördüm. Deliği ayağımla kapattım ve:

Resûlallah! Şayet bir yılan veya çıyan ısıracak veya sokacak olursa beni sokar" dedim.

İbn Merdûye, Enes b. Mâlik'ten bildirir: Mağaraya girecekleri gece Ebû Bekr:

Resûlallah! İzin ver de senden önce içeriye gireyim. Şayet içerde yılan ve benzeri bir şey varsa sana değil bana zarar verir" dedi. Allah Resûlü de:

“Gir" buyurdu. Ebû Bekr içeriye girip eliyle sağı solu yoklamaya başladı. Bir delik bulunca giysisinden bir parça yırtıp deliği kapatıyordu. Bu şekilde delikleri kapata kapata tüm giysisi bitti. Ancak geriye bir delik kalınca onu da ayağıyla kapattı. " Resûlallah! Gir" deyince, Allah Resûlü içeriye girdi.

Sabah olduğunda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun bu durumunu gördü. "Ey Ebû Bekr! Giysin nerede?" diye sorunca Ebû Bekr yaptığını anlattı. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ellerini kaldırdı ve:

“Allahım! Kıyamet gününde Ebû Bekr'i benimle ve benim derecemde kıl" diye dua etti. Yüce Allah da, Allah Resûlü'ne:

“Duan kabul gördü" diye vahyetti.

İbn Merdûye, Cündeb b. Süfyân'dan bildirir: Ebû Bekr, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) ile mağaraya gittiği zaman:

Resûlallah! Ben geçip içeriye bakana kadar sen girme" dedi. İçeri girince de elini bir şey ısırdı. Parmağındaki kanı silerken de bir yandan:

"Allah yolunda başına gelenle

Kanayan bir parmaktan öte misin?" diyordu.

İbn Merdûye, Ca'de b. Hubeyre'den o da Hazret-i Âişe'den bildirir: Ebû Bekir bana:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte mağaraya doğru çıkarken bizi görmeliydin. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ayaklarından kan damlıyordu. Benim ayaklarım ise taş gibi olmuştu" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) de çıplak ayakla yürümeye alışık değildi."

İbn Sa'd, İbn Merdûye, Ebû Nuaym ve Beyhakî, Delâil'de Ebû Mus'ab'dan bildirir: Enes b. Mâlik, Zeyd b. Erkam ve Muğîre b. Şu'be'ye yetiştim. Onların anlattığına göre Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) mağaraya girdiği gece Yüce Allah emredip bir ağaç bitti ve mağaranın kapısını kapattı. Yine bir örümceğe emretti, örümcek mağaranın kapısına ağını ördü. Sonra iki yabani güvercine emrederek mağaranın kapısında durdular. Sonrasında Kureyş'in her kabilesinden gençler sopaları ve kılıçlarıyla oraya doğru geldiler. Mağaraya kırk adım kala içlerinden biri yaklaşıp mağaraya baktı ancak kimseleri göremedi. Mağaranın kapısında da iki güvercini görünce geriye döndü. Arkadaşları:

“Neden mağaranın içine girip bakmadın?" diye sorunca:

“Mağaranın kapısında iki güvercin gördüm. Bununla içerde kimselerin olmadığını anladım" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu gencin dediklerini işitince Yüce Allah'ın bunlar vasıtasıyla kendisini koruduğunu anladı. Bundan dolayı güvercinler konusunda hayır duada bulundu. Onlara iyi davranılmasını söyledi. Daha sonra bu bir çift güvercin Harem'e indiler. Harem'deki tüm güvercinler de bunların yavrularıdır.

İbn Asâkir, Târih'de İbn Abbâs'tan bildirir: Ebû Bekr, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte mağaradayken susadı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Mağaranın orta yerine gidip iç" buyurdu. Ebû Bekr mağaranın orta yerine gidince baldan tatlı, sütten beyaz, miskten daha iyi kokan bir su içti. Döndüğü zaman Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah senin içmen için Cennetteki nehirlerden sorumlu olan meleğe Firdevs cennetindeki nehirlerden birini mağaranın orta yerine akıtmasını emretti" buyurdu.

İbnu'l-Münzir, Şa'bî'den bildirir: Kendisinden başka ilah olmayana yemin olsun ki yardım konusunda Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) tüm ashabına sitem edildi. Ebû Bekr hariç! Yüce Allah bu konuda:

“Ona yardım etmezseniz, bilin ki inkar edenler onu Mekke'den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti. Arkadaşına «Üzülme, Allah bizimledir» diyordu..." buyurarak böylesi bir sitemden Ebû Bekr'i dışarıda tuttu.

İbn Ebî Hâtim, Suffe ahalisinden biri olan Sâlim b. Ubeyd'den bildirir: Hazret-iÖmer, Ebû Bekr'in elinden tuttu ve şöyle dedi:

“Şu üç ifade kim içindir? Yüce Allah:

“...Arkadaşına..." buyurur. Bu arkadaş kimdir? Yine:

“...Mağarada bulunan iki kişiden..." buyurur. Bu iki kişi kimdir? Yine:

“...Üzülme, Allah bizimledir..." buyurur."

İbn Ebî Hâtim, Amr b. el-Hâris'ten o da babasından bildirir: Hazret-iEbû Bekr:

“Tevbe Sûresi'ni kim okur?" diye sorunca, adamın biri:

“Ben okurum" karşılığını verdi. Ebû Bekr:

“Oku!" deyince, adam okumaya başladı. Adam:

“Ona yardım etmezseniz, bilin ki inkar edenler onu Mekke'den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti. Arkadaşına «Üzülme, Allah bizimledir' diyordu...» âyetine ulaşınca Ebû Bekr ağlamaya başladı ve:

“Vallahi o arkadaşı bendim" dedi.

Ebu'ş-Şeyh, Katâde'den bildirir:

Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) mağaradaki arkadaşı Ebû Bekr idi. Mağara da Mekke'de Sevr adında bir dağdaydı."

İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Ebû Bekr kardeşim ve mağara arkadaşımdır. Onun bu hakkını teslim edin. Şayet (Allah'tan başka) dost edinecek olsaydım Ebû Bekr'i dost edinirdim. Ebû Bekr'in kapısı hariç Mescid'e açılan tüm kapıları kapatın."

İbn Merdûye'nin Abdullah b. ez-Zübeyr'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Şayet Rabbinden başka dost edinecek olsaydım Ebû Bekr'i dost edinirdim. Ancak Ebû Bekr benim kardeşim ve mağara arkadaşımdır" buyurmuştur.

Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Zührî:

“...Mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti..." âyetini açıklarken:

“Bu mağara Sevr adında bir dağdadır" demiştir.

İbn Merdûye, Hazret-i Âişe'den bildirir: Bazılarının Hira mağarasına tırmandıklarını görünce:

“Bunlar Hira mağarasında ne arıyorlar?" diye sordum. "Bu mağara Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekr'in saklandıkları mağaradır" karşılığını verdiler. Bunun üzerine şöyle dedim:

“Onlar Hira mağarasında saklanmadılar. Onlar Sevr mağarasında saklanmışlardı. Bu mağaranın yerini de sadece Abdurrahman b. Ebî Bekr ile Esmâ binti Ebî Bekr biliyorlar, zira mağarada kaldıkları süre içinde sadece bu ikisi yanlarına gidip geliyorlardı. Ayrıca Ebû Bekr'in kölesi Âmir b. Füheyre de biliyor. O da koyun sürüsünü çıkardığı zaman yanlarına uğrar onlara süt sağıp verirdi."

İbn Ebî Şeybe, Mücâhid'den bildirir:

“Ebû Bekr ile Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) o mağarada üç gün kaldılar."

Abdurrezzâk, Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Zührî vasıtasıyla Urve'den, o da Hazret-i Âişe'den bildirir: Kendimi bildiğimden beri annem ile babam müslümandı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) her gün sabah akşam bize uğrardı. Mekke'de Müslümanlar eziyete maruz kaldıklarında Ebû Bekr, Habeşistan'a hicret etmek için Mekke'den çıkmıştı. Ancak Berku'l-Gimâd mevkiine ulaştığında, el-Kâre'nin efendisi olan İbnu'd- Dağine ile karşılaştı. Kendisine:

“Ey Ebû Bekr! Nereye doğru gidiyorsun?" diye sorunca, Ebû Bekr:

“Kavmim beni yurdumdan çıkardı. Yeryüzünde seyahat edip Rabbime ibadet etmek istiyorum" karşılığını verdi. İbnu'd- Dağine:

“Ey Ebû Bekr! Oysa senin gibi birisi yurdundan ne çıkar, ne de çıkarılır. Zira yoksula yardım eder, yakınlarını gözetir, aciz ailelerin yükünü hafifletir, misafiri ağırlar ve haktan gelen musibetlere karşı insanlara yardım edersin. Ben senin koruyucun olurum. Dön ve Rabbine kendi yurdunda ibadet et!" deyince Ebu Bekr geri döndü. İbnu'd-Dağine de kendisiyle beraber yola koyuldu.

Sonrasında İbnu'd-Dağine, Kureyş'in kafirlerini dolaştı ve onlara:

“Ebû Bekr gibi biri yurdundan ne çıkar, ne de çıkarılır. Yoksula yardım eden, yakınlarını gözeten, aciz ailelerin yükünü hafifleten, misafiri ağırlayan ve haktan gelen musibetlere karşı insanlara yardım eden birini mi yurdundan çıkarıyorsunuz?" diye çıkıştı. Kureyş, İbnu'd-Dağine'nin, Ebû Bekr'i korumasına almasına karşı çıkmadı. Ancak İbnu'd-Dağine'ye:

“Ebû Bekr'e söyle, evinde Rabbine ibadet etsin! Evinde istediği kadar namaz kılsın, Kur'ân okusun. Ama namaz ve Kur'ân okumayı evinin dışında herkesin önünde yapmasın" dediler. Ebû Bekr de denileni yaptı ve evinde Rabbine ibadet etti, namazını açıkta kılmadı, evi dışında Kur'ân okumadı. Sonra Ebû Bekr evinin önünde bir mescid yapmak istedi ve yaptı. Namazını orada kıldı, Kur'ân'ı da orada okudu. Bunu gören müşrik kadınlar ile çocuklar Ebû Bekr'in bu yaptığını hayretler içinde seyretmeye ve orada toplanmaya başladılar.

Ebû Bekr sulu gözlü biriydi. Kur'ân'ı okuyunca kendini tutamaz ve ağlardı. Ancak bu durum Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerini korkuttu. İbnu'd- Dağine'ye haber salıp yanlarına çağırdılar. Geldiğinde ona:

“Ebû Bekr'e, evinde Rabbine ibadet etmesi şartıyla senin himayene girmesine izin vermiştik, ama o haddi aştı. Evinin önünde bir mescid yaptırdı ve orada açıktan namaz kılıp, Kur'ân okudu. Kadınlarımızı ve çocuklarımızı kandırmasından korkuyoruz. Onu bundan alıkoy. Eğer sadece evinde Rabbine ibadet etmeyi kabul ederse bunu yapsın, ancak karşı çıkıp bunları açıktan yapmak isterse ona verdiğin ahdi sana geri iade etmesini söyle! Biz sana verdiğimiz sözden caymak istemiyoruz, ama Ebû Bekr'in de bunları açıktan yapmasını onaylamıyoruz" dediler. Bunun üzerine İbnu'd-Dağine, Ebû Bekr'in yanına geldi ve:

“Sana hangi şartlarda söz verdiğimi biliyorsun. Ya anlaştığımız gibi yaparsın ya da zimmetimi bana iade edersin. Zira Arapların, birine verdiğim zimmeti geri aldığımı duymasını istemem" dedi. Ebû Bekr de:

“O zaman senin zimmetini sana iade ediyor ve Yüce Allah'ın himayesine sığınıyorum" karşılığını verdi.

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) O zamanlar Mekke'de bulunuyordu. Allah Resûlü Müslümanlara:

“Sizin hicret edeceğiniz yer rüyamda bana gösterildi. Bu yer iki taşlık arasında olan hurmalık bir yerdir" buyurdu. Bu yer de Medine'deydi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) böyle deyince Müslümanlardan bir kısmı Medine'ye hicret etti. Habeşistan'a daha önceden hicret edenlerin bir kısmı da geri dönüp yine Medine'ye gittiler. Ebû Bekr de Medine'ye hicret için hazırlığını yaptı. Ancak Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona:

“Acele etme! Zira bana da hicret izni verilmesini umuyorum" buyurdu. Ebû Bekr:

“Anam babam sana feda olsun! Böyle bir şeyi bekliyor musun?" diye sorunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Evet!" karşılığını verdi. Bunun üzerine Ebû Bekr, Resûlullah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) birlikte hicret etmek için bekledi. Yanında bulunan iki deveyi dört ay boyunca semur ağacı yapraklan ile besleyip hazırladı.

Birgün öğle sıcaklarında Ebû Bekr'in evinde otururken, birisi babama:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) geliyor" dedi. Ancak o saatlerde bize gelmezdi. Ebû Bekr de:

“Annem babam ona feda olsun, bu saatte geldiyse mutlaka bir emir üzerine gelmiştir" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelince girmek için izin istedi. İzin verilince de içeriye girdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Bekr'in yanına girince ona:

“Yanında olanları dışarıya çıkart" buyurdu. Ebû Bekr:

“Babam sana feda olsun yâ Resûlallah! Onlar senin ailendir" karşılığını verince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Mekke'den çıkmama izin verildi" buyurdu. Ebû Bekr:

“Ben de sana yoldaş olmak isterim" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Olacaksın" buyurdu. Ebû Bekr:

“Babam sana feda olsun yâ Resûlallah! Şu iki devemden birini al" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ama bedeliyle alırım!" karşılığını verdi.

Bunun üzerine onların hazırlıklarını çabucak yaptık. Deri bir torba içinde onlara azık koyduk. Esma binti Ebî Bekr kuşağından bir parça yırtarak torbanın ağzını bağladı. Bunun içindir ki Esmâ "Zâtu'n-Nitâkeyn (İki kuşaklı)" olarak adlandınldı. Sonra Resûlullah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Bekr, Sevr dağındaki bir mağaraya sığındılar. Orada üç gece kaldılar. Abdullah b. Ebî Bekr de geceleri yanlarında kalıyordu. Abdullah şefkatli, zeki ve genç biriydi. Seher vakti yanlarından ayrılır Mekke'de gecelemiş gibi Kureyş ile sabahlardı. Kureyş, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekr hakkında ne derse Abdullah hemen onu kavrar ve karanlık basınca yanlarına geldiği zaman Kureyş'teki haberleri onlara aktarırdı. Ebû Bekr'in azatlısı Âmir b. Füheyre de sağmal koyunları otlatır, akşam olduğunda da Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bulunduğu yere koyunları getirir biraz dinlendirirdi. Onlara, kendi sağmallarının sütü olan sütten sağar, içirirdi ve geceyi orada geçirirdi. Sabaha doğru da sürüyü alır giderdi. Orada kaldıkları üç gecede de İbn Füheyre aynı şeyi yaptı.

Sonra Resûlullah'la (sallallahü aleyhi ve sellem), Abd b. Adiyy oğullarından olan ed-Dîl oğullarından bir adamı kılavuzluk için kiraladılar. Bu adam yol göstermede usta birisiydi. Bu adam Âs b. Vâil ailesi ile elini kana batırarak yeminli müttefik olmuştu. Kureyş kafirlerinin dinindendi hâlâ ama ona güvendiler ve ona develerini teslim ettiler. Üç gece sonra da Sevr mağarasında buluşmak üzere anlaştılar. Üçüncü gecenin sabahında kılavuz gelip onları aldı. Âmir b. Füheyre'yi de yanlarına alarak, kılavuz onlarla (Medine'ye götürmek üzere) Ezâhir tepesinin yolu olan sahil yolunu tuttu."

Zührî der ki: Surâka b. Cu'şum'un kardeşi Abdurrahmân b. Mâlik el- Mudlicî, babasından bildirdiğine göre Surâka b. Cu'şum şöyle demiştir:

“Kureyş kafirlerinin elçileri bize geldiler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Ebû Bekr'in her biri için ölü veya diri getirene ödül veriyorlardı. Kavmim Mudlic oğullarının meclislerinden birinde oturuyorken, o elçilerden biri geldi. Biz oturuyorken kendisi ayakta:

“Ey Surâka! Az önce sahil taraflarında uzaktan karartılar gördüm. Sanırım Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ashabıdırlar" dedi. Bense onların gerçekten Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ashabı olduklarını anladım. Ancak:

“Onlar değiller! Ben filanla filanı gördüm. Zira demin önümüzden geçip gittiler" dedim. Orada biraz daha kaldıktan sonra oradan ayrıldım. Eve gelip cariyeme atımı çıkarıp bir tepenin ardına götürmesini ve orada beni beklemesini söyledim. Mızrağımı alıp evin arka tarafından çıktım. Belli olmasın diye mızrağımın alt tarafını yerde sürükledim, üst tarafını da aşağıya doğru tuttum. Sonra atımın yanına gelip bindim.

Onlara yetişmek için atı şahlandırdım. Uzaktan da onların karartısını gördüm. Onlara sesimi duyacakları kadar yaklaştığım zaman atım tökezledi ve yere düştüm. Elimi torbaya götürüp fal oklarımı çıkardım. Onlara zarar vereyim mi vermeyeyim mi diye fal baktım. Fal sonucunda istemediğim şey, yani zarar vermemem gerektiği çıktı. Ama fal oklarını dinlemeyerek atıma bindim. Onlara yaklaştığım zaman atım yine tökezledi ve yere düştüm. Elimi torbaya götürüp fal oklarımı bir daha çıkardım. Onlara zarar vereyim mi vermeyeyim mi diye fal baktım. Fal sonucunda yine istemediğim şey, yani zarar vermemem gerektiği çıktı. Ama fal oklarını dinlemeyerek atıma bindim. Onlara bir daha yaklaştım. Öyle ki Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) okumalarını bile işittim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) arkasına hiç bakmıyordu, ama Ebû Bekr devamlı olarak arkaya bakmıyordu. O esnada atımın ayakları dize kadar yere battı. İndim ve ata bağırdım. At kalkmaya çalışıyor ama zor kalkıyordu. Sonra az bir doğrulduktan sonra ayaklarının gömüldüğü yerden göğe doğru ateş dumanı gibi bir duman çıktı. Yine fal oklarıyla fal baktım. Yine hoşlanmadığım şey, yani onlara zarar vermemem gerektiği çıktı. Onlara güvence verip seslenince durdular. Atıma binip yanlarına geldim. Onların benden dolayı korunduklarını görünce Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) zafere ulaşacağı hissi içime düştü. Geldiğimde ona:

“Kavmin başına ödül koymuşlar" dedim. Kureyşlilerin onlara yapacaklarından bahsettim ve yol azığı ile eşya vermek istedim. Ama benden bir şey almadılar, bir şey de istemediler. Sadece Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana:

“Bizi gördüğünü söyleme" buyurdu. Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) bana bir teminat mektubu yazmasını istedim. Resûlulah da (sallallahü aleyhi ve sellem) Amir b. Füheyre'ye emretti. O da bir deri parçasına yazıp verdi. Sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yola devam etti."

Zührî, Urve b. ez-Zübeyr'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), yolda Müslümanların bir kafilesiyle karşılaştı. Bu ticari kafile (Şam'dan) Mekke'ye dönüyordu ve içlerinde Zübeyr de vardı. Zübeyr, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekr'e beyaz giysiler giydirdi. Medineli Müslümanlar da Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'den çıktığını duymuşlardı. Bunun için de her gün sabahtan Harre'ye gidip yolunu bekliyorlardı. Öğlenin o kavurucu sıcağıyla da geri dönüyorlardı. Yine bir gün uzun bir beklemenin sonunda Müslümanlar geri dönmüşlerdi. Evlerine girdikten sonra, bir şeye bakmak için Yahudinin biri kulelerinden birine çıkınca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ashabının beyaz giysiler içinde serapların arasında geldiklerini gördü. Kendini tutamayarak:

“Ey Araplar! İşte beklemekte olduğunuz atanız göründü!" diye bağırdı. Müslümanlar da hemen silahlarına sarılıp çıktılar. Resûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) Harre'nin sırtlarında karşıladılar. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'nin sağ tarafına Küba'ya yönelip Amr b. Avf oğullarının yanına indi. Rebîulevvel ayının bir Pazartesi günüydü. İnsanların karşılanmasını Ebû Bekr yapmış Resûlullah da (sallallahü aleyhi ve sellem) susarak bîr kenarda oturmuştu. Ensâr'dan, daha, önce Resûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) görmemiş olanlar gelip Allah Resûlü diye Ebû Bekr'i selamlıyorlardı. Güneş Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) üzerine gelip de Ebû Bekr ridasıyla ona gölge yapmak isteyince, işte o zaman insanlar Resûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) tamdılar. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Amr b. Avf oğullarının yanında misafir olarak on küsur gün kaldı. Bu süre zarfında takva üzerine inşa edilen mescid kuruldu ve Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) içinde namaz kıldı.

Sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) devesine binip yola koyuldu. İnsanlar da onunla birlikte yürümeye başladılar. Devesi Medine'de (bu günkü) Mescid-i Nebevî'nin yanında çöktü. O zamanlarda orada bazı Müslümanlar namaz kılıyorlardı. Neccâr oğullarından Ebû Umâme künyeli Es'ad b. Zurâre'nin himayesinde bulunan ve iki yetim olan Süheyl ve Sehl'e ait bir hurma harmanıydı. Devesi orada çökünce Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İnşallah burası mekanımız olacaktır" buyurdu. Sonra o iki yetim çocuğu çağırdı, orayı mescit yapmak için onlardan satın almak istedi. Ama onlar:

Resûlallah! Satmayız, ama sana bağışlarız" dediler. Ancak Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) orayı bağış olarak almayı kabul etmedi. Sonunda orayı onlardan satın aldı ve üzerine mescid inşa etti. Mescid'in inşasında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) diğerleriyle birlikte kerpiç taşıdı. Taşırken de şu beyitleri okuyordu:

"Su taşıdığımız, Hayber'in (kurma) yükü değildir

Rabbim! Bu daha hayırlı ve daha temizdir

Allahım! Asıl mükafat âhiretteki mükafattır

Allahım! Ensar'a ve Mühâcirlere merhamet et. "

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yine Müslümanlardan adı bana bildirilmeyen birine ait bir şiiri okudu.

İbn Şihâb der ki:

“Hadislerde bu beyitler dışında Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) başka bir şiiri tam olarak okuduğu bana ulaşmadı. Ancak Mescid'in inşası sırasında çalışanlara kafiyeli sözler söylemiştir. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyş kafirleriyle savaştığı zaman daha once Habeşistan'a hicret eden müslümanlar savaş dolayısıyla geri dönemediler. Medine'ye geri dönmeleri de ancak Hendek savaşı zamanlarında gerçekleşti. Habeşistan'a hicret edenlerden biri olan Esmâ binti Umeys'in söylediğine göre Ömer b. el-Hattâb orada kalmaları dolayısıyla onları ayıplamıştır. Esmâ bu durumu Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) zikredince:

“Sizler onun dediği gibi değilsiniz" karşılığını vermiştir. Savaş konusunda nazil olan ilk âyetler de:

“Kendilerine savaş açılan müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin verildi. Şüphe yok ki Allah'ın onlara yardım etmeye gücü yeter. Onlar, haksız yere, sırf, «Rabbimiz Allah'tır» demelerinden dolayı yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah'ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir" âyetleridir.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed ve Buhârî, Enes'ten bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye geldiğinde bineğinin arkasına Ebû Bekr'i bindirmişti. Ebû Bekr tanınırken Allah Resûlü'nü (sallallahü aleyhi ve sellem) kimse tanımıyordu. Ebû Bekr, kendisine:

“Ey Ebû Bekr! Bu önündeki genç kim?" diye soranlara:

“Doğru yolu gösteren biridir" diyordu." Ebû Bekr der ki:

“Medine'ye yaklaştığımızda Harre'de konakladık. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ensâr'a haber yollayınca oraya geldiler. Medine'ye girdiğimiz gün kadar güzel ve parıldayan bir gün daha görmüş değilim. Yine Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat ettiği gün kadar kötü ve karanlık bir gün daha görmüş değilim."

İbn Abdilber, Temhîd'de Kesîr b. Ferkad'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Bekr'le birlikte Mekke'den çıkıp Medine'ye hicret ettiği zaman Ebû Bekr'in bineği getirildi. Ebû Bekr, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) öne, kendisinin arkaya binmesini istedi, ancak Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Sen öne bin, ben arkaya binerim. Zira kişi bineğinin ön tarafında daha fazla hak sahibidir" buyurdu. Yolda giderlerken Surâka b. Cu'şum ile karşılaştılar. Ebû Bekr de yalan söylemezdi. Surâka:

“Kimsin?" diye sorunca, Ebû Bekr:

“Arayan biri" dedi. Surâka:

“Arkandaki kim?" diye sorunca, Ebû Bekr:

“Yol gösteren biri" dedi. Surâka:

“Muhammed'i gördün mü?" diye sorunca, Ebû Bekr:

“Geride" karşılığını verdi.

İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh, İbn Merdûye, Beyhakî, Delâil'de ve İbn Asâkir, Târih'de bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Allah da ona güven vermiş..."âyetini açıklarken:

“Ebû Bekr'e güven vermiştir. Çünkü güven Peygamberimizde (sallallahü aleyhi ve sellem) her zaman vardı" demiştir.

İbn Merdûye, Enes b. Mâlik'ten bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekr, Hira mağarasına girdiler. Ebû Bekr:

“Şayet içlerinden biri ayaklarının dibine baksaydı bizi görecekti" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne zannettin ki? Ey Ebû Bekr! Yüce Allah sana güveni indirdi ve beni göremeyeceğiniz ordularla destekledi" karşılığını verdi.

Hatîb, Târih'de bildirdiğine göre Habîb b. Ebî Sâbit:

“...Allah da ona güven vermiş..." âyetini açıklarken:

“Ebû Bekr'e güven vermiştir. Çünkü güven Peygamberimizde (sallallahü aleyhi ve sellem) her zaman vardı" demiştir.

İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî, el-Esmâu ve's-Sifâf da bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...İnkar edenlerin sözünü alçaltmıştı. Ancak Allah'ın sözü yücedir..." âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“İnkar edenlerin sözü, Allah'a şirk koşmadır. Allah'ın sözü ise 'Lâ ilahe ilallah'tır."

Ebu'ş-Şeyh, Dahhâk'tan bu yorumun aynısını zikreder.

Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Merdûye, Ebû Mûsa'dan bildirir: Adamın biri Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve:

“Yiğitlik için savaşan, kabilesi için savaşan ve gösteriş için savaşanlardan hangisi Allah yolunda savaşmış olur?" diye sordu. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah'ın sözünün yüce olması için savaşan kişi, Allah yolunda savaşmış olur" karşılığını verdi.

40 ﴿