YÛSUF SÛRESİ

En-Nehhâs, Ebu'ş-Şeyh ve İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Yûsuf Sûresi, Mekke'de nazil olmuştur.

İbn Merdûye, İbnu'z-Zübeyr'in:

“Yûsuf Sûresi, Mekke'de nazil olmuştur" dediğini bildirir.

Hâkim'in Rifâa' b. Râfi ez-Zurakî'den bildirdiğine göre, Rifâa ve teyzesi oğlu Muâz b. Afrâ beraber yola çıkıp Mekke'ye gelip Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gittiler. Bu olay, Ensar'dan olan altı kişinin Mekke'ye gelişinden önce olmuştur. Rifâa der ki: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bana İslam'ı anlat" dediğimde, Allah'ın Resûlü bana İslam'ı anlatıp:

“Gökleri, yeri ve dağları kim yarattı?" diye sordu. Biz:

“Allah yarattı" cevabını verince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Sizi kim yarattı?" diye sordu. Biz:

“Allah yarattı" karşılığını verince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Taptığınız bu putları kim yaptı?" diye sordu. Biz:

“Biz yaptık" cevabını verince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yaratan mı, yoksa yaratılan mı ibadet edilmeye daha layıktır! Bu putların size ibadet etmesi daha uygundur. Çünkü onları siz yaptınız. İbadet edilmeye Yüce Allah, yaptığınız putlardan daha çok layıktır. Ben, Allah'a ibadet etmeye, Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim de Onun peygamberi olduğuma şahitlik etmeye, akrabayı gözetmeye, insanlara düşmanlık edip kin tutmayı bırakmaya davet ediyorum" buyurdu. Biz:

“Eğer davet ettiğin şey batıl bir şey olsa bile, çok değerli ve güzel ahlakı emreden bir şeydir. Kabe'ye gitmemiz için bineklerimizi tut" dedik. Muâz b. Afrâ onun yanında oturdu, ben ise tavaf edip yedi fal oku çıkardım ve bunlardan birini Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) ayırıp Kâbe'ye dönerek, oklardan birini çektim, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) ayırdığım ok çıktı. Aynı şeyi yedi defa yapmama rağmen aynı ok çıkınca:

“Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in de Onun Resûlü olduğuna şahitlik ederim" diye bağırdım. Bunun üzerine halk başımda toplanıp:

“Bu, deli ve dinini terk etmiş biridir" deyince, ben:

“Aksine, bu kişi mümindir" karşılığını verdikten sonra Mekke'nin üst tarafına geldim. Muâz beni görünce:

“Rifâa, gittiğinden değişlik bir yüzle geliyor" dedi. Ben gelip iman ettim ve Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize Yûsuf Sûresi ve Alak Sûresini öğretti, sonra Medine'ye geri döndük.

İbn Sa'd'ın İkrime'den bildirdiğine göre Mus'ab b. Umeyr, insanlara Kur'ân'ı ve İslam'ı öğretmek için Medine'ye gelince, Amr b. el-Cemûh haber göndererek:

“Bize getirdiğiniz bu şey nedir?" diye sordu. Biz:

“Eğer istersen, yanına gelip sana Kur'ân'ı dinletiriz" karşılığını verince, Amr:

“Olur" dedi ve bir gün için anlaştık. Anlaştıkları gün Umeyr gelip oradakilere:

“Elif, lâm, râ. Bunlar apaçık kitabın âyetleridir. Muhakkak Biz, onu anlayıp düşünesiniz diye Arapça bir Kur'ân olarak indirdik" sûresini okudu.

Beyhakî, Delâil'de, Kelbî'nin vasıtasıyla, Ebû Sâlih'ten, o da İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Yûsuf Sûresini okurken, bir Yahudi bilgini yanına girdi ve:

“Ey Muhammed! Bunu sana kim öğretti?" diye sordu. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah öğretti" cevabını verince, Yahudi bilgini duyduklarından dolayı hayretler içinde kavmine dönüp:

“Vallahi, Muhammed Tevrat'ta indirildiği şekilde Kur'ân'ı okuyor" dedi. Sonra da yanına Yahudilerden birkaç kişi alarak Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına girdiler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) görünce, vasıflarından onun peygamber olduğunu anladılar ve onun omuzları arasındaki peygamberlik mührüne baktılar ve Yusuf Suresini dinlediler. Öyle bir hayrete düştüler ki hepsi de müslüman oldular.

İbn Ebî Şeybe Musannef’te, Abdullah b. Âmir b. Rabîa'nın:

“Hazret-i Ömer'in, sabah namazında Yûsuf Sûresini okuduğunu duydum" dediğini bildirir.

1

"Elif, lâm, râ. Bunlar apaçık kitabın âyetleridir."

Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Katâde, "Elif, lâm, râ. Bunlar apaçık kitabın âyetleridir" âyetini açıklarken:

“Evet vallahi! Bereketi, hidâyeti ve rüşdü apaçıktır" bir lafızda ise:

“Allah, bu Kur'ân ile hidâyetini ve rüşdünü açıklamıştır" dedi.

İbn Cerîr'in Mücâhid'den bildirdiğine göre "Elif, lâm, râ. Bunlar apaçık kitabın âyetleridir" buyruğunda, apaçık sözünden kasıt, Yüce Allah'ın, helalini ve haramın açıklamasıdır.

İbn Cerîr'in Hâlid b. Ma'dâd'dan bildirdiğine göre Muâz, "Elif, lâm, râ. Bunlar apaçık kitabın âyetleridir" âyetini açıklarken:

“Yüce Allah, Acemlerin kullanmadığı altı harfi açıklamıştır" dedi.

1 ﴿