NAHL SÛRESİİbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Nahl Sûresi, Mekke'de rıâzil oldu" demiştir. İbn Merdûye, İbnü'z-Zübeyr'den aynısını bildirir. Nehhâs'ın, Mücâhid vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Son üç âyeti hariç Nahl Sûresinin tamamı, Mekke'de nazil olmuştur. Son üç âyet ise Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud'dan dönerken, Mekke ile Medine arasında nâzil oldu" demiştir. 1"Allah'ın emri gelecektir. Artık onun acele gelmesini istemeyin. Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir." İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Allah'ın emri gelecektir..." âyeti nâzil olduğu zaman ashâb endişeye kapılmıştı. "...Artık onun acele gelmesini istemeyin..." âyeti nâzil olunca da sakinleştiler. Abdullah b. Ahmed Zühd'e zevâid olarak, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Ebû Bekr b. Hafs'tan bildiriyor: “Allah'ın emri gelecektir..." âyeti nâzil olduğu zaman ashâb endişe içinde ayağa kalktı. Sonra: “...Artık onun acele gelmesini istemeyin..." âyeti nâzil oldu. İbn Merdûye'nin Dahhâk vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Allah'ın emri gelecektir..." âyetini açıklarken: “Burada Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak çıkışı kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr, Ubey b. Ka'b'dan bildiriyor: Mescid'e girip namaz kıldım ve Nahl Sûresini okudum. Sonra iki kişi geldi ve aynı sûreyi bizim kıraatımızdan daha değişik bir şekilde okudu. Bunları ellerinden tutarak Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına götürdüm ve: “Yâ Resûlallah! Bunlara (Nahl Sûresi'ni) okut" dedim. Biri okuyunca Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: “Doğru okudun" buyurdu. Diğeri okuyunca ona da: “Doğru okudun" buyurdu. Bunun üzerine Cahiliye dönemindeki şüphe ve yalanlamamdan daha fazlası kalbime girdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) göğsüme vurarak: “Allah seni şüpheden korusun ve şeytanı senden uzak kılsın" buyurdu. Benden ter boşalmaya başlamıştı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle devam etti: “Cibrîl bana gelip: «Kur'ân'ı bir kıraat üzeri oku» dedi. Ben: «Ümmetim buna güç yetiremez» karşılığını verdim. (Bu şekilde her itiraz edişimde kıraat sayısını yükseltti.) Yedinci defa da ise: «Yedi kıraat üzere oku ve ettiğin her bir itiraza karşılık da bir isteğin kabul görecek» dedi. " İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, İbn Cüreyc'ten bildiriyor: “Allah'ın emri gelecektir. Artık onun acele gelmesini istemeyin..." âyeti nâzil olduğu zaman münafıklardan bazı kişiler birbirlerine: “Bu kişi kıyametin yaklaştığını iddia etmektedir. Bazı yaptığınız amelleri yapmaktan vazgeçin de ne olacağına bakalım" diyordu. Bir süre sonra bu konuda bir şeyin inmediğini görüp: “Biz bir şeyin indiğini görmedik" dediler. Bunun üzerine: “İnsanların hesaba çekilmeleri yaklaştı. Hâlbuki onlar gaflet içinde yüz çevirmekteler" âyeti nâzil oldu. Bu âyet inince münafıklar: “Bu kişi hâlâ aynı şeyi iddia etmektedir" dediler. Yine bu konuda bir şeyin inmediğini görünce: “Bir şeyin indiğini görmedik" dediler. Bunun üzerine: “Andolsun, biz onlardan azabı belirli bir süreye kadar geciktirsek, o zaman da mutlaka «Onu ne alıkoyuyor?» derler. İyi bilin ki, azap onlara geleceği gün, kendilerinden bir daha uzaklaştırılmaz ve alay etmekte oldukları şey, kendilerini çepeçevre kuşatmış olur" âyeti nazil oldu. İbn Ebî Hatim, Taberânî, Hâkim ve İbn Merdûye'nin Ukbe b. Âmir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Kıyametten önce üzerinize batıdan kalkana benzeyen kara bir bulut çıkacak ve bütün gökyüzünü kaplayana kadar yükselip duracaktır. Sonra bir münadi: «Ey insanlar!» diye seslenince, insanlar birbirlerinin yanına gelerek birbirlerine: «İşittiniz mi?» diye soracak, kimisi: «Evet, işittik» derken kimisi de şüpheye düşecektir. Sonra bir daha: «Ey insanlar!» diye nida edilince insanlar yine birbirlerine: «İşittiniz mi?» diye soracak ve birbirlerine: «Evet, işittik» diyeceklerdir. Sonra üçüncü defa: “Ey insanlar! «Allah'ın emri gelecektir. Artık onun acele gelmesini istemeyin...» diye seslenilecektir. Canım elinde olana yemin olsun ki, saha ve alıa elbiseyi alışverişte yaymışlarken bir daha düremeyeceklerdir. Kişi havuzunu dolduracak ve onunla bir şey sulayamayacaktır. Yine kişi devesini sağacak ve sütünü içemeyecektir. O zaman insanlar kıyametle meşgul olacaktır." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: “Allah'ın emri gelecektir..." âyetini açıklarken: “Burada hükümler, cezalar ve miras kastedilmektedir" dedi. 2"Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: «Benden başka ilah yoktur, şu halde benden korkup sakının» diye uyarın" İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Melekleri emrinden olan ruh ile indirir..." âyetini açıklarken: “Burada vahiy kastedilmektedir" dedi. Âdem b. Ebî İyâs, Saîd b. Mansûr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, el- Azame'de Ebu'ş-Şeyh, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin el-Esmâ ve's-Sıfât'ta bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Ruh, Allah'ın emirlerinden bir emir ve mahlûkatından bir mahlûkattır. Şekilleri Âdemoğulları şekli gibidir. Gökyüzünden bir melek indiği zaman mutlaka beraberinde bir ruh iner" dedi ve: “...O gün o Ruh ve melekler ayakta saf hâlinde duracaklar.." âyetini okudu. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve el-Azame'de Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Melekleri emrinden olan ruh ile indirir..."âyetini açıklarken: “Hiçbir melek yoktur ki, indiği zaman mutlaka kendisiyle beraber koruyucu gibi bir ruh iner. O konuşmaz ve onu ne melekler, ne de Allah'ın yarattığı hiçbir şey görmez" dedi. Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “...Melekleri emrinden olan ruh ile indirir..." âyetini açıklarken: “Melekleri vahiy ve rahmet ile indirir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): “...Melekleri emrinden olan ruh ile indirir..." âyetini açıklarken: “Burada peygamberlik kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hatim ve Ebu'ş-Şeyh'in el-Azame'de bildirdiğine göre Dahhâk: “...Melekleri emrinden olan ruh ile indirir..." âyetini açıklarken: “Burada Kur'ân kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr, İbn Ebî Hatim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Rabî' b. Enes: “...Melekleri emrinden olan ruh ile indirir..." âyetini açıklarken: “Rabbimizin konuştuğu her şey ruhundandır" dedi. Abd b. Humeyd,; İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: «Benden başka ilah yoktur, şu halde benden korkup sakının» diye uyarın" âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Melekler rahmet ve vahiy ile inerek aralarından peygamberler seçerler. Allah, insanların sadece kendisini tevhid etmeleri, kendisine itaat etmeleri ve öfkesinden sakınmaları için peygamberler gönderdi." 3Allah gökleri ve Arz’ı gerçek bir kanun ile yarattı. O, kâfirlerin koştukları ortaklardan beridir ve çok yücedir. 4"însanı nutfeden yaratmıştır. Öyleyken o nasıl da açıkça karşı koymaktadır!" İbn Sa'd, Ahmed, İbn Mâce ve Hâkim, Busr b. Cehhâş'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) avucunun içine tükürdü ve (avuçundaki tükürüğü göstererek) buyurdu ki: “Yüce Allah şöyle buyurur: «Ey Âdemoğlu! Ben seni öyle bir şeyden yaratmışken sen beni nasıl aciz bırakacaksın? Ben seni düzgün ve dengeli bir şekilde yarattım, sen sabah akşam çalıştın. Senin yeryüzünde bir şanın da vardı. Sen mal topladın ve kimseye bir şey vermedin. Ölüm anı geldiği zaman da: «Ben sadaka vereceğim» dedin. Ancak sadaka vakti geçmiş bulunmaktadır.»" 5Bkz. Ayet:7 6Bkz. Ayet:7 7"Hayvanları da yarattı. Onlarda sfzîn için bir ısınma ve birçok faydalar vardır. Hem de onlardan yersiniz. Onları akşamleyin getirirken, sabahleyin salıverirken de sizin için bir güzellik (ve zevk) vardır. Onlar ağırlıklarınızı, sizin ancak zorlukla varabileceğiniz beldelere taşırlar. Şüphesiz Rabbiniz çok esirgeyicidir, çok merhametlidir." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Onlarda sizin için bir ısınma ve birçok faydalar vardır..." âyetini açıklarken: “Onlardan elde ettiğiniz giysi, yiyecek ve içecekler vardır" dedi. Abdurrezzâk, Firyâbî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Onlarda sizin için bir ısınma ve birçok faydalar vardır..." âyetini açıklarken: “Burada her hayvanın nesli kastedilmektedir" dedi. Deylemî'nin, Enes'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bereket koyunlarda, güzellik de develerdedir" buyurmuştur. İbn Mâce'nin, Urve el-Bârikî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Develer sahipleri için izzet, koyunlar ise berekettir" buyurmuştur. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “...Onları akşamleyin getirirken... sizin için bir güzellik (ve zevk) vardır" âyetini açıklarken: “Meradan geri geldikleri zaman hörgüçleri daha büyük ve memeleri en güzel bir şekilde süt dolmuş bir şekilde gelirler" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: “Sabah vakti meraya çıkmalarında bir güzellik (ve zevk) vardır" dedi. Bize nakledildiğine göre Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) develer hakkında sorulunca: “Onlar sahipleri için izzettir" buyurmuştur. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Onlar ağırlıklarınızı, sizin ancak zorlukla varabileceğiniz beldelere taşırlar..." âyetini açıklarken: “Burada Mekke şehri kastedilmektedir, Eğer siz öyle bir şeyle mükellef kılınsaydınız, ancak ona zorluklarla güç yetirebilirdiniz" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: “Burada yükleri taşımanın sizin için çok zor olması kastedilmektedir" dedi. İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bineklerinizi muhabbet edeceğiniz bir oturak edinmekten sakının. Zira Yüce Allah, onları ancak zorlukla varabileceğiniz beldelere sizi taşımaları için yaratmıştır. Allah size yeri yarattı, ihtiyaçlarınızı onun üzerinde karşılayın" buyurdu. Ahmed, Ebû Ya'la ve Hâkim, Sehl b. Muâz b. Enes'ten, o da babasından bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bineklerinin üzerinde oldukları halde durup muhabbet eden bir grupla karşılaştı ve: “Bu bineklerinize güzel bir şekilde binin ve onları güzel bir şekilde geri bırakın. Onları yollarda ve çarşılarda muhabbet için kürsüler edinmeyin. Nice binilen hayvan vardır ki, kendisine binen kişiden daha hayırlıdır ve Allah'ı ondan daha çok zikretmektedir" buyurdu. İbn Ebî Şeybe'nin, Ata' b. Dînar'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bineklerinizi muhabbet için kürsüler edinmeyin. Nice binilen hayvan vardır ki, kendisine binen kişiden daha hayırlıdır. Allah'a ondan daha çok itaat edip Allah'ı ondan daha çok zikretmektedir" buyurdu. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Habîb hayvanın üzerinde fazla kalmayı ve güzel bir şekilde yol almasına rağmen halde vurulmasını sevmezdi. Ahmed ve Beyhakî'nin, Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Eğer hayvanlara yaptıklarınız bağışlanacak olsaydı birçok şeyiniz de bağışlanırdı" buyurdu. 8"Hem bînesiniz diye, hem de süs olarak atları, katırları ve merkepleri de yarattı. Bilemeyeceğiniz daha nice şeyleri de yaratmaktadır" Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: “Hayvanları binesiniz diye ve sizin için süs olarak yaratmıştır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in, Katâde'den bildirdiğine göre Ebû İyâd bu âyeti: (.....) lafzıyla okur ve: “Allah onları sizin için süs olarak yaratmıştır" derdi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Önceleri at yabani hayvanlardandı. Allah onu İsmâil b. İbrâhîm (aleyhisselam) için uysallaştırıp evcilleştirdi" dedi. İbn Ebî Hâtim ve el-Azame'de Ebu'ş-Şeyh, Vehb b. Münebbih'ten bildiriyor: Bana bildirildiğine göre Yüce Allah, atı yaratmak istediği zaman güney rüzgârına: “Senden dostlarıma izzet, düşmanlarıma zillet ve bana itaat edenlere koruyucu olacak bir canlı yaratacağım" buyurdu. Sonra güney rüzgârından bir avuç alarak ondan bir at yarattı. Ona: “Seni (feres) at olarak adlandırdım, Arap atı kıldım. Hayır, senin alnındaki saçlarına bağlıdır. Ganimet ise sırtında toplanmıştır. Nerede olursan ol zenginlik seninledir. Senin meranı diğer hayvanların rızkından daha geniş yapıp seni diğer hayvanların efendisi ve kanatsız olarak uçanlardan kıldım. Yakalamak için sen, kaçmak için sensin. Üzerine beni tesbih edecek kişler yükleyeceğim. Onlar beni tesbih ettiği zaman sen de tesbih edeceksin. Tehlil ettiği zaman tehlil edecek, tekbir getirdiği zamanda tekbir getireceksin" buyurdu. At kişneyince Yüce Allah: “Seni mübarek kıldım. Senin kişnemenle müşrikleri korkuturum. Kişnemenle kulaklarını doldurur ve kalplerine korku salarım. Yine kişnemenle boyunlarını zelil kılarım" buyurdu. Allah mahlûkatı Âdem'e (aleyhisselam) arz edip adlandırdığı zaman: “Ey Âdem! Mahlûkatın içinden sevdiğini seç" buyurunca, Âdem (aleyhisselam) atı seçti. Bunun üzerine Yüce Allah: “Sen, seni ve çocuklarını izzetli kılacak bir şeyi seçtin. Atlar bulunduğu müddetçe onlar izzetli kalacaktır. Çocukların onların yavrulamasını sağlayacaktır. Bereketim senin ve onların üzerinedir. Binicinin hiçbir tesbihi, tehlili ve tekbiri yoktur ki, at mutlaka onu işitir ve aynı şekilde karşılık verir" buyurdu. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Saîd b. Cübeyr'den bildiriyor: Bir kişi İbn Abbâs'a at etinin yenilip yenilmemesi konusunu sorunca İbn Abbâs bunu kerih gördü ve: “Hem binesiniz diye, hem de süs olarak atları, katırları ve merkepleri de yarattı..." âyetini okudu. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs at etinin yenilmesini kerih görür ve şöyle derdi: “Yüce Allah: “Hayvanları da yarattı. Onlarda sizin için bir ısınma ve birçok faydalar vardır. Hem de onlardan yersiniz.." buyurmaktadır. İşte bunlar yenilecek hayvanlardır. (.....) buyruğunda ise binek hayvanları kastedilmektedir." İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid'e at etinin yenilip yenilmemesi sorulunca, cevaben: “Hem binesiniz diye; hem de süs olarak atları, katırları ve merkepleri de yarattı..." âyetini okudu. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hakem: “Hayvanları da yarattı. Onlarda sizin için bir ısınma ve birçok faydalar vardır. Hem de onlardan yersiniz..." âyetini açıklarken: “Allah onlardan yemek kıldı" dedi. Sonra: “Hem binesiniz diye, hem de süs olarak atları, katırları ve merkepleri de yarattı..." âyetini okuyup: “Allah size bunlardan bir yemek kılmamıştır" dedi. Hakem yine: “Allah'ın Kitab'ına göre atların, katırların ve eşeklerin etleri haramdır" derdi. Ebû Ubeyd, Ebû Dâvud, Nesâî ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hâlid b. el-Velîd:"Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) azı dişi olan bütün vahşi hayvanların, atın, katırın ve eşeğin etini yemeyi yasaklamıştır" dedi. Ebû Ubeyd, İbn Ebî Şeybe, Tirmizî, Nesâî, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in, Amr b. Dinâr vasıtasıyla bildirdiğine göre Câbir b. Abdillah: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize at eti yedirdi ve evcil eşek eti yemeyi yasakladı" dedi. Ebû Dâvud ve İbn Ebî Hâtim'in, Ebû'z-Zübeyr vasıtasıyla Câbir b. Abdillah'dan bildirdiğine göre onlar Hayber gününde eşek, katır ve at kesmişlerdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlann eşek ve katır eti yemelerini yasaklamış, at etini ise yasaklamamıştı. İbn Ebî Şeybe, Nesâî, İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin, Atâ' vasıtasıyla bildirdiğine göre Câbir b. Abdillah: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında at eti yerdik" dedi. Ona: “Katır eti de yediniz mi?" dediğimde: “Hayır yemedik" cevabını verdi. İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim, Nesâî, İbn Mâce ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Esmâ: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında bir at kestik ve yedik" dedi. Ahmed'in bildirdiğine göre Dıhye el-Kelbî der ki: “Yâ Resûlallah! Senin için at ve eşeği çiftleştirsem ve bineceğin bir katır doğursa nasıl olur?" dediğimde, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Böyle bir şeyi bilgisiz kişiler yapar" buyurdu. Hatîb ve İbn Asâkir'in, İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “...Bilemeyeceğiniz daha nice şeyleri de yaratmaktadır..." âyetini açıklarken: “Burada yük beygiri kastedilmektedir" dedi. İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Bilemeyeceğiniz daha nice şeyleri de yaratmaktadır..." âyetini açıklarken: “Burada giysi kurdu kastedilmektedir" dedi. İbn Merdûye'nin, İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Allah'ın yarattıkları arasında beyaz inciden, bin yıllık bir mesafe büyüklüğünde bir yer vardır. Kırmızı yakuttan etrafını çevreleyen bir dağ da bulunmaktadır. O yerde o yerin doğusunu ve batısını dolduran altı yüz başlı bir melek vardır. Her başta altı yüz adet yüz, her yüzde de altı yüz altmış bin ağız vardır. Her ağızda, her biriyle altı yüz altmış bin defa Allah'a övgüler edip, kendisini takdis ve tehlil eden, tekbir getiren altmış bin dil vardır. Bu melek kıyamet gününde Allah'ın, azametini gördüğü zaman: «İzzetine yemin olsun ki, ben sana hakkıyla ibadet etmiş değilim» der. Yüce Allah'ın: “...Bilemeyeceğiniz daha nice şeyleri de yaratmaktadır..." âyeti da bunu anlatmaktadır." Ebu'ş-Şeyh el-Azame'de ve Beyhakî el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Şa'bî'den bildiriyor: “Bizimle Endülüs arasında olduğu gibi Endülüs'ün ötesinde de Allah'ın kulları vardır. Onlar Allah'a asi olan hiçbir mahlukun bulunmadığı görüşündedir. Onların çakıl taşları inci ve yakuttandır. Dağlan altın ve gümüştendir. Onlar toprağı kazmaz, bir şey ekmez ve hiçbir iş yapmazlar. Kapılarında meyveleri olan ağaçları vardır. Bu meyveler onların yiyecekleridir. Yine geniş yapraklı ağaçları vardır. O yapraklar da onların giysileridir." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Vehb (b. Münebbih)'e: “Rüzgarın estiği yöden gelen biri bize her biri Ay'a benzeyen dört yıldız gördüğünü haber verdi" denilince, Vehb: “...Bilemeyeceğiniz daha nice şeyleri de yaratmaktadır..." âyetini okudu. 9"Doğru yolu göstermek Allah'a aittir. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi, hepinizi doğru yola iletirdi" İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Doğru yolu göstermek Allah'a aittir..." âyetini açıklarken: “Burada doğru yolu beyan etmek, açıklamak Allah'a aittir" dedi. "...Yolun eğrisi de vardır.." âyeti hakkında ise: “Birbirine muhalif görüşlerde vardır" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Doğru yolu göstermek Allah'a aittir..." âyetini açıklarken: “Hidâyeti ve sapıklığı göstermek, Allah'a aittir" dedi. "...Yolun eğrisi de vardır..." âyeti hakkında ise: “Haktan ayrılmış yollar vardır" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: “Doğru yolu göstermek, Allah'a aittir" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Doğru yolu göstermek Allah'a aittir..." âyetini açıklarken: “Helali ve haramı açıklamak, Allah'a aittir" dedi. "...Yolun eğrisi de vardır..." âyeti hakkında ise: “Hak yolun dışında başka yollarda vardır" dedi. Bu âyet İbn Mes'ûd'un kıraatında: (.....) şeklindedir. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbnu'l-Enbârî'nin Mesâhifte bildirdiğine göre Hazret-i Ali bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: “Doğru yolu göstermek, Allah'a aittir..." âyetini açıklarken: “Burada hidayete giden yol kastedilmektedir" dedi. "...Yolun eğrisi de vardır..." âyeti hakkında ise: “Hak yolun dışındaki başka yollar kastedilmektedir" dedi ve: “...Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O'nun yolundan ayırır..." âyetini okudu. Yine: (.....) âyetini okuduktan sonra: "Burada hak üzeri olan doğru yol kastedilmektedir" dedi ve: “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi elbette topyekûn iman ederlerdi..." âyeti ile: “Eğer dileseydik, herkese hidayetini verirdik..." âyetini okudu. 10Bkz. Ayet:13 11Bkz. Ayet:13 12Bkz. Ayet:13 13"O, gökten sîzin için su indirendir. İçilecek su ondandır. Hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de onunla meydana gelir. Allah o su ile size; ekin, zeytin, hurma ağaçlan, üzümler ve her türlü meyvelerden bitirir. Elbette bunda düşünen bir kavim için bir ibret vardır. O, geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı sizin hizmetinize verdi. Bütün yıldızlar da O'nun emri ile sizin hizmetinize verilmiştir. Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır. Sizin için yeryüzünde çeşitli renk ve biçimlerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize verdi. Öğüt alan bir toplum için bunda ibretler vardır." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: “Burada hayvanlarınızı otlattığınız, yağmurla biten bitkiler kastedilmektedir" dedi. Tastî'nin, İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak kendisine: (.....) âyetini açıkla" deyince: “Onda (hayvanlarınızı) otlatırsınız, anlamındadır" dedi. Nâfi' b. el-Ezrak: “Araplar bu ifadeyi biliyor mu?" diye sorunca da şu karşılığı verdi: “Evet biliyor, A'şâ'nın: "Kafile, çadırlarını cılız develerine yükledi Çoban, develeri hangi yöne sürecek bilemedi" dediğini işitmedin mi?" Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Sizin için yeryüzünde çeşitli renk ve biçimlerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize verdi.." âyetini açıklarken: “Burada Allah'ın yeryüzünde sizler için yaratmış olduğu çeşitli renklerdeki hayvan, ağaç, meyve ve binek hayvanları kastedilmektedir. Bu nimetlerden dolayı Allah'a şükredin" dedi. 14"O, taze et yemeniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarmanız için denizi sizin hizmetinize verendir. Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. (Bütün bunlar) O'nun lütfundan nasip aramanız ve şükretmeniz içindir" İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Matar deniz yolculuğunda bir mahzur görmez ve: “Allah, Kur'ân'da denizi ancak hayırla andı" derdi. Abdurrezzâk'ın bildirdiğine göre İbn Ömer, savaş, hac ve umre için olan yolculuk dışındaki deniz yolculuğunu sevmezdi. Abdurrezzâk'ın, Alkame b. Şihâb el-Kureşî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Benimle beraber savaşmaya yetişmeyen kişi denizde savaşsın. Zira denizde bir gün savaşmanın sevabı, karada bir ay savaşmanın sevabı kadardır. Denizde öldürülen kişinin sevabı karada öldürülen kişinin sevabının iki katıdır. Deniz dalgalarında sallanan kişi de, kanı üzerinde (yerde) sürüklenen kişi gibidir. Ümmetimden şehitlerin en hayırlısı Kif ashabıdır" buyurdu. Ashâb: “Yâ Resûlallah! Kif ashabı kimlerdir" diye sorunca: “Gemileri Allah yolunda yan yana seyir eden kişilerdir" karşılığını verdi. İbn Ebî Hâtim ve Hatîb, Abdullah b. Amr b. el-Âs vasıtasıyla Ka'bu'l- Ahbâr'dan bildiriyor: Allah batıdaki denizi yarattığı zaman ona: “Seni en güzel bir şekilde yarattım ve suyunu bol kıldım. Beni tekbir, tehlil, tesbih ederek hamd eden kullarımı senin üzerinde taşıyacağım. Onlara nasıl davranacaksın?" buyurunca, batı denizi: “Onları batıracağım" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah: “Ben onları avucumda taşıyacağım ve gücünü kıyılarında kılacağım" buyurdu. Sonra doğu denizine: “Seni en güzel bir şekilde yarattım ve suyunu bol kıldım. Beni tekbir, tehlil, tesbih ederek hamd eden kullarımı senin üzerinde taşıyacağım. Onlara nasıl davranacaksın?" buyurunca, doğu denizi: “Onları üstümde ve içimde taşıyacağım" karşılığını verdi. Bunun üzerine Yüce Allah ona süs, av ve güzel bir koku verdi. Bezzâr'ın Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah batı ve doğu denizini konuşturdu. Batı denizine: «Kullarımdan bazı kişileri üzerinde taşıyacağım. Onlara nasıl davranacaksın?» buyurunca batı denizi: «Onları batıracağım» dedi. Bunun üzerine Yüce Allah ona: «Gücün kıyılarında olsun» buyurup onu avdan ve süsten mahrum kıldı. Sonra bu doğu denizini konuşturup: «Kullarımdan bazı kişileri üzerinde taşıyacağım. Onlara nasıl davranacaksın?» diye sordu. Doğu denizi: «Onları ellerimde taşırım ve onlara annenin yavrusuna şefkatli olması gibi olurum» cevabını verince, Yüce Allah mükâfat olarak ona süsü ve avı verdi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “O, taze et yemeniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarmanız için denizi sizin hizmetinize verendir..." âyetini açıklarken: “Burada taze etten kasıt balıklar, süsten kasıt da incilerdir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: “... O, taze et yemeniz... için denizi sizin hizmetinize verendir..." âyetini açıklarken: “Burada balıklar ve içinde bulunan hayvanlar kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Katâde'ye: “Adamın biri hanımına: “Eğer et yersen sen boşsun" demişti. Bu kişinin hanımı balık yedi. Bunun durumu nedir?" diye sorulunca Katâde şu karşılığı verdi: “Hanımı boş olmuştur. Zira Yüce Allah: «O, taze et yemeniz... için denizi sizin hizmetinize verendir» buyurmaktadır." İbn Ebî Şeybe, Atâ'dan bildiriyor: “Şart yerine geldi. Çünkü Yüce Allah: «O, taze et yemeniz... için denizi sizin hizmetinize verendir» buyurmaktadır" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ebû Cafer: “Zinet eşyasının zekatı yoktur" dedi ve: “...Takınacağınız süs eşyası çıkarmanız için denizi sizin hizmetinize verendir.." âyetini okudu. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün..." âyetini açıklarken: “Gemilerin akıp gittiğini görürsün" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün..." âyetini açıklarken: “Gemiler rüzgarı yarıp gider. Rüzgarı da ancak büyük gemiler yarıp gider" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: “...Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün..." âyetini açıklarken: “Geminin göğsüyle suyu yardığını görürsün" dedi. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: “...Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün..." âyetini açıklarken: “İki gemi karşı karşıya (ters yönde) bir rüzgarla yol katederler" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: “...Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün..." âyetini açıklarken: “İki gemi bir rüzgarla karşı karşıya (her biri bir yöne) giderler" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: “...Lütfundan nasip aramanız..." âyetini açıklarken: “Nasip aramaktan kasıt, ticaret yapmaktır" dedi. 15Bkz. Ayet:16 16"Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağları, yolunuzu bulmanız için de ırmakları ve yolları yarattı. Daha nice alâmetler (yarattı). Onlar, yıldızlarla da yollarını doğrulturlar" Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Katâde vasıtasıyla Hasan'dan, o da Kays b. Ubâd'dan bildiriyor: Yüce Allah yeryüzünü yarattığı zaman yeryüzü sallanmaya, başladı. Melekler: “Bu üzerinde hiç kimseyi bırakmaz" dediler. Sabahladıkları zaman yeryüzü üzerinde dağlar vardı. Nereden yaratıldıklarını bilmiyorlardı. Bunun üzerine melekler: “Ey Rabbimiz! Yarattıkların arasında dağlardan daha güçlü bir şey var mıdır?" diye sorunca, Yüce Allah: “Evet, demir vardır" buyurdu. Melekler: “Yarattıkların arasında demirden daha güçlü bir şey var mıdır?" deyince, Yüce Allah: “Evet, ateş vardır" buyurdu. Melekler: “Ey Rabbimiz! Yarattıkların arasında ateşten daha güçlü bir şey var mıdır?" dediler. Yüce Allah: “Evet, su vardır" buyurdu. Melekler yine: “Ey Rabbimiz! Yarattıkların arasında sudan daha güçlü bir şey var mıdır?" diye sorunca, Yüce Allah: “Evet, rüzgâr vardır" buyurdu. Melekler: “Ey Rabbimiz! Yarattıkların arasında rüzgârdan daha güçlü bir şey var mıdır?" deyince, Yüce Allah: “Evet, erkek kişi vardır" buyurdu. Ey Rabbimiz! Yarattıkların arasında erkekten daha güçlü bir şey var mıdır?" dediler. Yüce Allah: “Evet, kadın vardır" buyurdu. Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) ifadesiyle dağlar kastedilmektedir" dedi. "Sizi sarsmaması için..." âyeti hakkında ise: “Allah dağlarla yeryüzünün sarsıntısını durdurup sabit kıldı. Eğer öyle olmasaydı üzerinde hiçkimse duramazdı" dedi. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: “Sizi sarsmaması için Allah yeryüzünde sağlam dağları yarattı. Daha önce yeryüzü sallanır ve melekler üzerinde duramazdı. Bir gün sabahladıklarında Allah'ın üzerinde dağlar yarattığını gördüler. «Revâsi» ifadesi yeryüzündeki dağlardır" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağları,., yarattı" âyetini açıklarken: “Sizi üzerinde taşısın diye sağlam dağlar yarattı dedi. "Irmaklar... yarattı" âyeti hakkında ise: “Bütün şehirlerde ırmaklar yarattı" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: (.....) ifadesi dağlar arasındaki yollar mânâsındadır" dedi. Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Hatîb'in en- Nucûm'da bildirdiğine göre Katâde şöyle demiştir: (.....) ifadesiyle yollar, (.....) ifadesiyle de yıldızlar kastedilmektedir." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: (.....) ifadesini açıklarken: “Gündüz alâmetleri dağlardır" dedi. Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Kelbî: “...Alâmetler..." ifadesi dağlar mânâsındadır" dedi. İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs şöyle demiştir: “...Alâmetler..." ifadesiyle gündüz yollarını buldukları işaretler; "...Yıldızlarla da yollarını doğrulturlar..." ifadesiyle de gece yollarını buldukları işaretler kastedilmektedir. Ebu'ş-Şeyh'in el-Azame'de bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî): “Daha nice alâmetler (yarattı). Onlar, yıldızlarla da yollarını doğrulturlar" âyetini açıklarken: “Deniz yolculuğunda kendileriyle yollarını buldukları gökyüzündeki işaretler kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Daha nice alâmetler (yarattı). Onlar, yıldızlarla da yollarını doğrulturlar" âyetini açıklarken: “Onda yollarını buldukları işaretler vardır" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid, kişinin Ay'ın doğuş ve batış noktalarını öğrenmesinde bir sakınca görmezdi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî) kişinin yıldızlarla yol bulmasını öğrenmesinde bir sakınca görmezdi. 17Bkz. Ayet:22 18Bkz. Ayet:22 19Bkz. Ayet:22 20Bkz. Ayet:22 21Bkz. Ayet:22 22"Şu hâlde yaratan, yaratamayan gibi olur mu? Artık siz düşünmez misiniz? Hâlbuki Allah'ın nimetini saymaya kalksanız onu sayamazsınız. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Allah, gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir. Allah'ı bırakıp da taptıkları şeyler, yaratılmış olduklarına göre hiçbir şey yaratamazlar. Onlar, diri olmayan cansız varlıklardır! Ne zaman dirileceklerinin de şuuruna varamazlar. Sizin ilâhınız tek bir ilâhtır. Âhırete inanmayanların kalpleri bunu inkâr etmekte, kendileri de büyüklük taslamaktadırlar" Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Şu hâlde yaratan, yaratamayan gibi olur mu? Artık siz düşünmez misiniz?" âyetini açıklarken: “Allah yaratan ve rızıklandırandır. Allah'tan başka tapmış olduğunuz bu putlar ise yaratılmıştır, onlar hiç bir şey yaratmamıştır. Onlar sahiplerine ne bir fayda, ne de bir zarar sağlayamazlar" dedi. "Allah'ı bırakıp da taptıkları şeyler, yaratılmış olduklarına göre hiçbir şey yaratamazlar" âyeti hakkında ise: “Tapmış olduğunuz bu putlar, cansız şeylerdir. Onlar sahiplerine ne bir fayda, ne de bir zarar sağlayamazlar" dedi. "Sizin ilâhınız tek bir ilâhtır. Âhirete inanmayanların kalpleri bunu inkâr etmekte, kendileri de büyüklük taslamaktadırlar" âyetini açıklarken: “Allah bizim ilahımız, mevlamız, bizi yaratan ve bize rızık verendir. Biz sadece O'nun için kulluk eder ve kendisinden başka kimseye dua edip bir şey istemeyiz. Âhiret gününe inanmayanlar bunları inkâr eden ve büyüklük taslayan kişilerdir. 23"Şüphe yok k! Allah, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları hiç sevmez" İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in, Ali (b. Ebi Talha) vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesi hakkında: “Evet mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: (.....) ifadesi: “Hakkıyla anlamındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk : (.....) ifadesi: “Yalan yoktur, mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “O, büyüklük taslayanları hiç sevmez" âyetini açıklarken şöyle dedi: “Büyüklük edenleri sevmemek, Allah'ın kesin olarak emretmiş olduğu şeydir. Bize nakledildiğine göre bir kişi Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip (kendini kastederek): “Ey Allah'ın Peygamberi! Bu kişi güzelliği sever. Hatta kırbacının kulpunun ve ayakkabısının bağlarının güzel olmasını sever. Bunda bir büyüklük var mıdır?" diye sordu. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kalbini nasıl buluyorsun?" buyurunca: “Hakkı bilmiş ve ona mutmain olmuş buluyorum" karşılığını verdi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Büyüklük bu değildir. Büyüklük hakkı inkâr etmen, insanları küçük görmen, kendini herkesten üstün görmen ve hakkı değiştirip batıl gibi göstermendir" buyurdu. Abdullah b. Ahmed Zühd'e zevâid olarak, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan b. Ali miskinlerle oturur ve: “...O, büyüklük taslayanları hiç sevmez" derdi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hazret-i Ali der ki: Şu üç şeyi yapan kişi büyüklenenlerden yazılmaz. Eşeğe binen ve binmekten ar duymayan, koyunu bağlayıp ta sağan ve miskine oturmak için yer verip onunla güzel bir şekilde muhabbet eden. Müslim ve Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da, İyâd b. Himâr el-Mucâşiî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbesinde: “Allah bana, o kadar mütevazı olun ki, kimse kimseye karşı böbürlenmesin, diye vahyetti" buyurdu. Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb şöyle dedi: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yüce Allah şöyle buyurdu: «Kim bana karşı mütevazı olursa...»" dedikten sonra avuç içiyle yeri gösterdi ve elini yere yaklaştırdı. Sonra elini açık bir şekilde gökyüzüne doğru yükselterek şöyle devam etti: “...Onu bu şekilde yükseltirim." Beyhakî ve Hatîb, Hazret-i Ömer'in minberden şöyle dediğini bildirir: “Ey insanlar! Mütevazı olun. Zira Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: “Kim Allah için mütevazi olursa, Allah onu yüceltir ve: «Yüce Allah seni yüceltti» buyurur. Bu kişi kendini küçük görürken insanlar onu çok büyük görür. Kim de büyüklenirse, Allah onu alçaltır ve: «Alçal, Allah seni alçalttı» buyurur. Yine bu kişi insanların gözünde küçük iken kendini büyük görür. Hatta bu kişi insanların yanında köpekten ve domuzdan daha değersizdir. " Beyhakî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hiçbir insan yoktur ki mutlaka başında iki zincir vardır. Bu zincirlerden biri gökyüzünde, biri de yerdedir. Eğer kul mütevazi olursa gökyüzünde elinde zincir olan melek onu yukarı çekip yükseltir. Eğer kul büyüklenirse yerdeki zincir onu yere çeker" buyurdu. Beyhakî'nin, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hiçbir insan yoktur ki mutlaka başında bir gem vardır. Bu gem bir meleğin elindedir. Kişi mütevazi olursa meleğe: «Gemi yüksek tut» denilir. Eğer kişi büyüklenirse meleğe: «Gemi aşağı çek denilir» buyurdu. Beyhakî'nin, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kim övünüp büyüklenirse Allah onu alçaltır. Kim de Allah korkusundan dolayı mütevazi olursa Allah onu yüceltir" buyurdu. İbn Ebî Şeybe, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, İbn Mâce, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin, İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kalbinde hardal tanesi kadar kibir olan kişi Cennete girmeyecektir. Yine kalbinde hardal tanesi kadar iman olan kişi de Cehenneme girmeyecektir" buyurdu. Bir kişi: “Yâ Resûlallah! Kişi elbisesinin ve ayakkabısının yeni olmasını sever" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah güzeldir ve güzelliği sever. Oysa kibir hakkı inkâr edip insanları hakir görmektir" buyurdu. İbn Sa'd, Ahmed, Taberânî ve Beyhakî'nin Reyhâne'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kibirden hiç bir şey Cennete girmeyecektir" buyurdu. Bir kişi: “Yâ Resûlallah! Ben kamçı sapımın ve ayakkabı bağlarımın bile güzel olmasını severim" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bu dediğin kibirden değildir. Allah güzeldir ve güzeli sevendir. Kibir hakkı inkâr etmek ve gözüyle de olsa insanlarla alay etmektir" buyurdu. Beğavî Mu'cem'de ve Taberânî'nin bildirdiğine göre Sevâd b. Amr el- Ensârî der ki: “Yâ Resûlallah! Ben süslenmeyi seven biriyim. Bana verilen güzellikleri de görmektesin. Hiç kimsenin ayakkabı bağının bile benim ayakkabı bağımdan daha güzel olmasını istemem. Bu kibirden midir?" dediğimde: “Hayır" karşılığını verdi. Kibir nedir?" dediğimde ise:"Kibir; hakkı inkâr etmek ve insanları hakir görmektir" buyurdu. Beğavî ve Taberânî'nin bildirdiğine göre Sevâd b. Amr el-Ensârî der ki: Bir kişi: “Yâ Resûlallah! Ben süslenmeyi seven biriyim. Hatta hiç kimsenin ayakkabı bağının bile benim ayakkabı bağımdan daha güzel olmasını istemem. Bu kibirden midir?" diye sorunca: “Hayır, bu kibirden değildir. Kibir gözünde insanları hakir görmek ve hakkı inkâr etmektir" buyurdu. İbn Asâkir'in, İbn Ömer'den bildirdiğine göre Ebû Reyhâne: “Yâ Resûlallah! Ben süslenmeyi seven biriyim. Hatta ayakkabı bağımın ve kamçımın güzel olmasını severim. Bu kibirden midir?" diye sorunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah güzeldir ve güzeli sevendir. Aynı zamanda güzelliği kulunun üstünde görmeyi sevendir. Fakat kibir; hakkı inkâr etmek ve insanların amellerini hakir görmektir" buyurdu. İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Hureym b. Fâtik: “Yâ Resûlallah! Ben süslenmeyi seven biriyim. Hatta ayakkabı bağımın ve kamçı bağımın güzel olmasını isterim. Kavmim de bunun kibirden olduğunu iddia etmektedir" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kişinin güzelliği sevmesi, kibirden değildir. Kibir hakkı inkâr etmek ve insanları hakir görmektir" buyurdu. Semmûye Fevâid'de, Bâverdî, İbn Kân i' ve Taberânî, Sâbit İbn Kays b. Şemmâs'tan bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında kibirden sözedilince: “Şüphesiz ki Allah böbürlenip kibirlenenleri sevmez" buyurdu. Kavimden bir kişi: “Vallahi Yâ Resûlallah! Elbiselerim yıkandığı zaman onların beyazlığını severim. Yine kamçımın ve ayakkabı bağlarımın güzel olmasını severim" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bu, kibirden değildir. Kibir, hakkı inkâr etmek ve insanları hakir görmektir" buyurdu. Taberânî, Ebû Umâme'den bildiriyor: Âmir oğullarından bir kişi gelip: “Yâ Resûlallah! Bize, ipek elbise ve altını şiddetle yasakladığın haberi geldi. Ben ise süslenmeyi severim" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah güzeldir ve güzeli sevendir. Kibir, hakkı tanımamak ve gözünde insanları hakir görmektir" burdu. Hâkim, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Bir kişi Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: “Ben süslenmeyi seven biriyim. Bana verilen güzellikleri de görmektesin. Hiç kimsenin ayakkabı bağının bile benim ayakkabı bağımdan daha güzel olmasını istemem. Bu kibirden midir?" diye sordu. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hayır, bu kibirden değildir. Kibir, hakkı inkâr etmek ve insanları hakir görmektir" buyurdu. Hâkim, İbn Mes'ûd'dan aynısını bildirir. Ancak Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bu soruyu soran kişinin Mâlik er-Rehâvî olduğunu ve kibir ifadesi yerine taşkınlık ifadesini kullandığını söyledi. Ahmed'in Zühd'de Atâ' b. Yesâr'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Nuh oğluna şöyle nasihatte bulundu: «Sana tavsiyede bulunacağım ve unutmaman için kısa diyeceğim. Sana iki şeyi tavsiye ediyor ve iki şeyi yasaklıyorum. Tavsiye edeceğim iki şeyin Allah'a çok yaklaştırdığını, Allah'ı ve salih kulları sevindirdiğini görüyorum. «Allah'ı hamd ile tesbih ederim» de. Zira o bütün mahlûkatın duasıdır ve bütün mahlûkat onunla rızıklanmaktadır. Yine «Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir ve ortağı yoktur» de. Eğer gökyüzü ve yeryüzü bir halka olsaydı bu onu bölerdi. Eğer terazi kefesine konulacak olsa o kefe ağır basardı. Diğer iki şeyi ise sana yasaklıyorum ki bunlar; şirk ve kibirdir." Abdullah b. Amr: “Yâ Resûlallah! Kibir güzel bir elbisemin olması ve onu giymem midir?" deyince, Allah Resûlü: “Hayır değildir. Allah güzeldir ve güzeli sever" buyurdu. Abdullah b. Amr: “Kibir güzel bir atımın olması ve ona binmem midir?" deyince, Allah Resûlü: “Hayır, değildir" buyurdu. "Kibir bana tâbi olan arkadaşlarımın olması ve onlara yemek yedirmem midir?" diye sorunca, yine: “Hayır değildir" buyurdu. "Yâ Resûlallah! Hangi şey kibirdir?" dediğinde de: “Kibir, hakkı inkâr etmek ve hakir görmektir" buyurdu. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Abdullah b. Amr: “Hiçbir kibirli Cennete girmeyecektir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: “Kibirli kişiler, kıyamet gününde üzerlerine kapanacak olan ateşten tabutlar içinde olacaklar" dedi. Ahmed, Dârimî, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, Ebû Ya'la, İbn Hibbân ve Hâkim'in, Sevbân'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kim üç şeyden uzak olarak ruhunu teslim ederse Cennete girecektir. Bunlar kibir, borç ve ganimet malına hainliktir" buyurdu. İbnu'l-Cevzî Câmiu'l-Mesânid'de: “Bu bize: (.....)şeklinde rivayet edildi" dedi. Taberânî ise: (.....) şeklinde (nun) ve (ze) harfiyledir" dedi. Taberânî'nin, Sâib b. Yezîd'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kişi Cennete girmeyecektir" buyurdu. Ashâb: “Yâ Resûlallah! O zaman helak olduk. Kalbimizde kibirin olup olmadığını ve nerede olduğunu nasıl bileceğiz?" deyince: “Yün elbise giyen, koyun sağan ve idaresi altında olanlarla beraber yemek yiyen kişi, inşallah kalbinde kibir bulunanlardan değildir" buyurdu. Temmâm Fevâid'de ve İbn Asâkir'in İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Yüce Allah, yün elbise giyen, terlik giyen, eşeğe binen, koyun sağan ve ailesi kendisiyle beraber yemek yiyen kişiden kibiri uzak tutar. Ben bir kulun oğluyum. Kölenin oturduğu gibi oturur ve kölenin yediği gibi yerim. Bana mütevazi olmam ve kimsenin kimseye taşkınlık etmemesi vahyolundu. Allah'ın (kudret) eli, mahlûkatının üzerindedir. Kim kibirlenirse Allah onu alçaltır. Kim de kendini küçültürse Allah onu yüceltir. Yeryüzünde Allah'ın sıfatı olan kibir ile bir karış bile yürüyen kişiyi Yüce Allah yüzüstü düşürür. " Ahmed'in Zühd'de, Yezîd b. Meysere'den bildirdiğine göre İsa (aleyhisselam): “Ne oluyor da sizde en üstün olan ibadeti görmüyorum?" deyince: “Ey Allah'ın ruhu! En üstün ibadet nedir?" diye sordular. İsa (aleyhisselam): “Allah'a karşı mütevazi olmaktır" dedi. Ahmed Zühd'de ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe: “Siz en üstün ibadet olan mütevazi olmayı terketmektesiniz" dedi. Beyhakî'nin bildirdiğine göre Yahya b. Ebî Kesîr: “En üstün amel, şüpheli şeylerden sakınmak, en üstün ibadet de mütevazi olmaktır" dedi. İbn Ebî Şeybe ve Beyhakî'nin, İbn Amr'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kişiyi Allah yüzüstü Cehenneme atar" buyurmuştur. Beyhakî'nin Nu'mân b. Beşîr'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Şeytanın tuzakları ve kapanları vardır. Bunlar Allah'ın nimetlerini inkâr etmek, Alah'ın verdiğiyle kibirlenmek, insanlara karşı büyüklenmek ve Allah yolu dışında heves ve hevalara uymaktır" buyurdu. Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Size Cehennem ahalisini haber vereyim mi? İriyarı olup ta büyüklenip kibirlenen her kişidir. Size Cennet ahalisini haber vereyim mi? Zayıf olan, insanlar tarafından zayıf görülen eski püskü giyinip bu elbiseden utanç duymayan her kişidir. Eğer bu kişi Allah'a yemin etse Allah onun yeminini doğru çıkarır." Tirmizî, Hâkim ve Beyhakî, Cübeyr b. Mut'im'den bildiriyor: Bende büyüklenme olduğunu söylemekteler. Oysa ben eşeğe binmiş, ince elbise giymiş ve koyundan süt sağmış biriyim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: “Bunları yapan kişide kibirden bir şey yoktur" buyurmuştur. Ahmed'in Zühd'ünde bildirdiğine göre Abdullah b. Şeddâd hadisi Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) dayandırarak şöyle bildirir: “Kim yün giysi giyer, koyun sağareşeğe biner ve eşraftan sayılmayan birinin veya kölenin davetine icabet ederse ona kibirden bir şey yazılmaz." Abdullah b. Ahmed Zühd'e zevâid olarak, Ebû Ya'la, Hâkim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Abdullah b. Selâm çarşıda başında bir bağ odun ile göründü. Ona: “Allah sana bolca rızık vermedi mi?" denilince şöyle dedi: “Evet verdi, ama ben bu şekilde içimden kibiri atmak istedim. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu konuda: “Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kişi Cennete girmeyecektir" buyurduğunu işittim." Beyhakî, Câbir'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber bir yerde idik. Karşıdan bir kişi görününce oradakiler onu övmeye başladılar. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ben bu kişinin yüzünde siyah ateş görüyorum" buyurdu. Adam yanımıza ulaşıp oturunca Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: “Sana Allah için soruyorum. Sen geldiğinde kendini bu topluluğun en üstünü olarak görüyordun değil mi?" deyince, adam: “Evet" karşılığını verdi. Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbnu'l-Mübârek'e mütevazi olmak hakkında sorulunca: “Zenginlere karşı kibirli olunur" dedi. Beyhakî, İbnu'l-Mübârek'ten şu sözünü bildiriyor: “Dünyalık olarak senden daha aşağıda olan kişinin karşısında, ondan daha üstün olmadığını göstermek için alçakgönüllü olmak tevazudandır. Senden daha üstün birinin karşısında da dünyalığının onu senden daha üstün kılmadığını göstermek için kendini izzetli kılman yine tevazudandır." Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: “Kim bir zengine tamahkârlıkla boyun eğer ve onu yücelterek kendini zelil kılarsa şahsiyetinin üçte ikisi ve dininin yarısı gider" dedi. Ahmed'in Zühd'de Avn b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Abdullah b. Mes'ûd: “Kişi imanın zirvesine yerleşmedikçe imanın hakikatine ermiş olamaz. Yine kişi fakirliği zenginlikten ve mütevazi olmayı yücelikten daha fazla sevmedikçe imanın zirvesine yerleşmiş olamaz" dedi. Abdullah'ın öğrencileri bunu şöyle açıkladı: “Kişi helal ile fakir kalmayı, haram ile zengin olmaktan; Allah'a itaatte mütevazi olmayı Allah'a masiyetle yüce olmaktan daha fazla sevmedikçe ve hak üzere olduğunda onu övenle yeren kendisi için bir olmadıkça imanın hakikatine ermiş olamaz." 24"Onlara «Rabbinîz ne indirdi?» denildiği zaman, «Öncekilerin masalları (efsaneleri)» dediler" İbn Ebî Hâtim, Süddî'den bildiriyor: Kureyş'liler toplandılar ve: “Muhammed tatlı dilli biridir. Onunla konuşan kişinin aklı çelinir. Aranızda eşraftan sayılan ve nesebi bilinen kişilerden bazılarını bir veya iki gece Mekke'nin bütün yollarına gönderin. Ona gitmek isteyenleri geri çevirsin" dediler. Bunun üzerine Mekke'nin yollarına dağıldılar. Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) dinlemeye giden bir kavmin temsilcisi yolda bekleyenleri görüyor ve yanlarında konaklıyordu. Onlar da: “Ben filan oğlu filanım" deyip kendi nesebini tanıtıyor ve: “Ben sana Muhammed'den haber veririm. O yalancı biridir. Ona ancak akılsız kişiler, köleler ve hayırsız kişiler tâbi olur. Fakat yaşlıları ve ileri gelenleri ondan ayrılmıştır" diyordu. Bu temsilci de geri dönüyordu. "Onlara «Rabbiniz ne indirdi?» denildiği zaman, «Öncekilerin masalları» dediler" âyeti de bunu anlatmaktadır. Fakat bu temsilci Allah'ın doğru yola iletmek istediği bir kişiyse, yolda bekleyenler kendisine aynı şeyleri söyleyince: “Ben ne kötü bir temsilciyim ki, kavmime bu kişinin emirlerini bildirmem için bir günlük yolu gelmişken onunla karşılaşmadan, ne dediğini dinlemeden geri döneceğim" der. Sonra Mekke'ye girip müminlerle karşılaşır ve: “Muhammed ne demektedir?" diye sorar. Onlar da: “Hayırlı şeyler söylüyor. "...Bu dünyada iyilik yapanlara bir iyilik vardır..." Yani mal vardır. "...Âhiret yurdu ise daha hayırlıdır..." O da Çenettir" derler. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde bu âyet hakkında şöyle dedi: “Arap müşriklerinden bazıları Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gideceklerin yollarında oturuyordu. Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gidenler onlarla karşılaşınca onlara soruyor, onlar da Resulullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) işitiklerini anlatarak: “Bunlar, öncekilerin masallarıdır" diyordu. 25"Böylece kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak, bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarının da bîr kısmını yüklenirler. Dikkat et, yüklendikleri ne kötüdür" İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Böylece kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak, bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarının da bir kısmını yüklenirler..." âyetini açıklarken: “Kendi yükleriyle beraber nice ağır yükleri yükleneceklerdir;.." buyruğunda olduğu gibi, kendi günahlarıyla beraber bilgisizce saptırdıkları kişilerin de günahlarını yüklenirler" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Böylece kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak, bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarının da bir kısmını yüklenirler. Dikkat et, yüklendikleri ne kötüdür" âyetini açıklarken: “Allah onlara kendi günahlarını ve kendilerine itaat eden kişilerin günahlannı yükledi. Ancak kendilerine itaat eden kişilerin günahından bir şey eksilmedi" dedi. İbn Cerîr ve İbfı Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Rabî b. Enes: “Böylece kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak, bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarının da bir kısmını yüklenirler. Dikkat et, yüklendikleri ne kötüdür" âyetini açıklarken şöyle dedi: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bir davetçi sapıklığa davet eder de kendisine uyulursa, kendisine uyanların günahları miktarınca üzerine yüklenir ve bu kişilerin günahlarından bir şey eksilmez. Bir davetçi hidayete davet eder de kendisine uyulursa, kendisine uyanların sevabı miktarınca sevabı vardır ve bu kişilerin sevabından bir şey de eksilmez" buyurmuştur. İbn Cerîr, Zeyd b. Eslem'den bildiriyor: Kâfirin ameli kendisine Allah'ın yaratmış olduğu en kötü yüzlü, en kötü kokulu biri olarak görünür ve yanında oturur. Kâfir her korkutulmasında bu kişi korkusunu daha da arttırır. Kâfir: “Sen ne kötü bir arkadaşsın ve kimsin?" diye sorunca: “Beni tanımıyor musun?" der. Kâfir: “Hayır tanımıyorum" deyince: “Ben senin amelinim. Davranışların kötü olduğu için beni kötü görmektesin. Davranışların pis kokmaktaydı, bu sebeple de beni pis kokulu olarak görmektesin. Eğil de sana bineyim. Zira sen dünyada iken üzerime çok binmiştin" der ve üzerine biner. "Böylece kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak, bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarının da bir kısmını yüklenirler. Dikkat et, yüklendikleri ne kötüdür" âyeti de bunu anlatmaktadır. 26Bkz. Ayet:27 27"Onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı. Allah'ın azabı binalarını, temelinden gelip yıktı da tavanları başlarına çöküverdi ve azap kendilerine fark edemedikleri yerden geldi. Sonra kıyamet günü, Allah onlan rezil edecek ve diyecek ki: «uğrunda mücadele ettiğiniz ortaklarım nerede?» Kendilerine ilim verilenler ise: «Şüphesiz bugün rezillik, aşağılık ve kötülük kâfirlerin üzerinedir» derler" İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı..." âyetini açıklarken: “Burada kule yapan Nemrûd b. Kan'ân kastedilmektedir" dedi. Abdurrezzâk ve İbn Cerîr, Zeyd b. Eslem'den bildiriyor: Yeryüzünde ilk zalim kişi Nemrûd'dur. Allah ona bir sivrisinek gönderdi ve burnundan içeri girdi. Dört yüz yıl boyunca bu sivrisinek yüzünden, başına tokmaklarla vurdurdu. İnsanların en merhametlileri ellerini birleştirip Nemrud'un başına öyle vuruyordu. O dört yüz yıl boyunca zalimliğini sürdürmüştü. Yüce Allah da onu dört yüz yıl boyunca azaplandırdı. Sonra onu öldürdü. Nemrud semaya yükselen kuleyi yapan kişidir. Yüce Allah: “...Allah'ın azabı binalarını, temelinden gelip yıktı da tavanları başlarına çöküverdi.." buyurmaktadır. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı..." âyetini açıklarken: “Burada İbrâhîm (aleyhisselam) ile Rabbi hakkında tartışan Nemrûd b. Kanân'ın tuzağı kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı. Allah'ın azabı binalarını, temelinden gelip yıktı da tavanları başlarına çöküverdi..." âyetini açıklarken: “Allah onların evlerini temelinden yıktı. «Sakif» ifadesiyle evlerin çatısı kastedilmektedir. Onların evleri üzerlerine yıkıldı ve Allah onları helak edip yok etti. "Ve azap kendilerine fark edemedikleri yerden geldi" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in, Ali (b. Ebi Talha) vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Uğrunda mücadele ettiğiniz ortaklarım nerede..." âyetini açıklarken: “Uğrunda bana karşı çıktığınız ortaklarım nerededir, mânâsındadır" dedi. 28Küfretmekle nefislerine zulmedenlerin canlarını Melekler alacağı zaman, onlar şöyle diyerek teslim olurlar: “Biz, hiç bir fenalık yapmıyorduk.” Hayır, Allah sizin ne yapmış olduğunuzu çok iyi bilendir. 29O hâlde, içinde ebedî kalmak üzere, hepiniz cehennem kapılarından giriniz bakalım!... İşte büyüklenenlerin (hakkı kabul etmiyenlerin) yeri ne kötüdür!... 30" Allah'a karşı gelmekten sakınan kimselere, «Rabbinîz ne indirdi?» denildiğinde, «Hayır indirdi» derler. Bu dünyada iyilik yapanlara bir iyilik vardır. Âhiret yurdu ise daha hayırlıdır. Allah'a karşı gelmekten sakınanların yurdu ne güzeldir." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Allah'a karşı gelmekten sakınan kimselere..." âyetini açıklarken şöyle dedi: “Burada müminler kastedilmektedir. Onlara: “...Rabbiniz ne indirdi?" denildiğinde: “Hayır indirdi. Bu dünyada iyilik yapanlara bir iyilik vardır" derler. Yani Allah'a ve kitaplarına iman edip Allah'a itaat etmeyi emredenlere ve inşaları hayra teşvik edenlere iyilik vardır. 31O yurd, Adn cennetleridir ki, oraya girecekler, (ağaçları) altından ırmaklar akar. Orada ne isterlerse, hep kendileri için mevcut... İşte Allah, takva sahiplerini böyle mükâfatlandırır. 32"Melekler, onların canlarını iyi kimseler olarak alırken, «Selâm size! Yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık girin cennete» derler" İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Melekler, onların canlarını iyi kimseler olarak alırken, «Selâm size! Yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık girin cennete» derler" âyetini açıklarken: “Onlar diri iken de, ölü iken de Allah tarafından iyi kişiler kılınmıştır" dedi. İbnu'l-Mübârek, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, el-Azame'de Ebu'ş-Şeyh, Ehvâl'da Ebu'l-Kâsım b. Mende ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî, Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den bildiriyor: Mümin kulun ruhu çıkacağı zaman melek gelir ve: “Allah'ın selamı üzerine olsun ey Allah'ın dostu. Allah sana selam söylemektedir" der ve: “Melekler, onların canlarını iyi kimseler olarak alırken, «Selâm size! Yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık girin cennete» derler" âyetini okuyarak ruhunu alır. 33"O kâfirler, sadece kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin emrinin gelmesini beklerler, onlardan öncekiler de böyle yaptılar. Allah onlara zulmetmedi; fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı" Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “O kâfirler, sadece kendilerine meleklerin gelmesini... beklerler" âyetini açıklarken: “Burada ölüm kastedilmektedir. "Melekler, kâfirlerin yüzlerine ve artlarına vura vura ve «Haydi tadın yangın azabını» diyerek canlarını alırken bir görseydin" âyetinde ise ölüm meleği ve yardımcıları kastedilmektedir" dedi. "...Veya Rabbinin emrinin gelmesini beklerler" âyeti hakkında ise: “Bu da kıyamet günündedir" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: “O kâfirler, sadece kendilerine meleklerin gelmesini... beklerler" âyetini açıklarken: “Ölüm anında meleklerin gelip ruhunu alınmasını bekler, mânâsındadır" dedi. "...Veya Rabbinin emrinin gelmesini beklerler" âyeti hakkında ise: “Bu da kıyamet günündedir" dedi. 34Bunun için, yaptıkları fena işlerin cezası, başlarına felâket oldu ve alay edip durdukları o azap, kendilerini kuşatıverdi. 35Bir de Allah’a ortak koşanlar, (müşrikler) şöyle dediler: “ Allah dileseydi, ne biz, ne de Atalarımız kendisinden başka hiç bir şeye tapmazdık; onun emri dışında hiç bir şeyi haram kılmazdık.” Kendilerinden evvelkiler de böyle yaptılar (peygamberlerinin getirdiklerini inkâr ettiler). Buna karşı Peygamberlerin vazifesi, ancak açık bir tebliğdir. 36Celâlim hakakı için, biz, her ümmete; “Allah’a ibâdet edin ve putlara tapmaktan sakının.” diye bir Peygamber gönderdik. Sonra içlerinden bir kısmına Allah hidâyet etti, bir kısmının da üzerine sapıklık vacip oldu. Şimdi yeryüzünde bir gezip dolaşın da, bakın ki, Peygamberleri tekzîp edenlerin sonun ne olmuştur? 37"Sen onların doğru yola erişmelerine aşın istek göstersen de şüphesiz Allah saptırdığı kimseyi doğru yola iletmez. Onların yardımcıları da yoktur." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd bu âyeti: (.....) şeklinde (Yâ) harfini nasb ile; (.....) ifadesini de bu şekilde ötre ile okudu. Ebû Ubeyd ve İbnu'l-Münzir, A'meş'ten bildiriyor: Şa'bî bana: “Ey Süleyman! Sen bu harfi nasıl okumaktasın?" deyince: (.....) şeklinde okuyorum" dedim. Bunun üzerine o: “Alkame'nin de bu şekilde okuduğunu işittim" dedi. Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir: “Alkame bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu" dedi. Ebû Ubeyd ve İbnu'l-Münzir: “İbrâhîm(-i Nehaî) bu âyeti: (.....)şeklinde okurdu" dedi. İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Esved (b. Yezid) bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) ifadesini açıklarken: “Allah'ın saptırdığı kişiyi kimse hidayete erdiremez" dedi. 38Bkz. Ayet:39 39"Onlar, «Allah, ölen bir kimseyi diriltmez» diye var güçleriyle Allah'a yemin ettiler. Hayır, diriltecek! Bu, yerine getirilmesini Allah'ın üzerine aldığı bir vaaddir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. (Diriltecek ki) Ayrılığa düştükleri şeyi onlara anlatsın ve kâfir olanlar da kendilerinin yalancı olduklarını bilsinler!" Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Ebu'l-Âliye'den bildiriyor: Müslümanlardan bir kişinin müşrik bir kişiden alacağı vardı. Bu kişi alacağı için bu müşriğe gitti. Ona: “Yemin ederim ki ben ölümden sonra şunu şunu umud ediyorum" dedi. Müşrik: “Sen öldükten sonra tekrar dirileceğini mi iddia ediyorsun?" deyip, Allah adına yemin ederek: “Allah ölen kişiyi diriltmeyecektir" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah: “Onlar, «Allah, ölen bir kimseyi diriltmez» diye var güçleriyle Allah'a yemin ettiler. Hayır, diriltecek! Bu, yerine getirilmesini Allah'ın üzerine aldığı bir vaaddir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler" âyetini indirdi. Ukaylî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Hazret-i Ali: “Onlar, «Allah, ölen bir kimseyi diriltmez» diye var güçleriyle Allah'a yemin ettiler..." âyetini açıklarken: “Bu âyet, benim hakkımda nâzil oldu" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Âdemoğlunun bana dil uzatma hakkı olmadığı halde bana sövdü. Yine Âdemoğlunun beni yalanlama hakkı olmadığı halde beni yalanladı. Beni yalanlaması: “Allah, ölen bir kimseyi diriltmez" diye var gücüyle yemin etmesidir. Buna karşılık ben: “...Bu, yerine getirilmesini Allah'ın üzerine aldığı bir vaaddir" buyurdum. Bana dil uzatması ise: “Allah, üçün üçüncüsüdür" demesidir. Buna karşılık da: “De ki: O Allah bir tektir. Allah her şeyden müstağni ve her şey O'na muhtaçtır. O doğurmamış ve doğmamıştır. Hiçbir şey O'na denk değildir" buyurdum. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “(Diriltecek ki) Ayrılığa düştükleri şeyi onlara anlatsın..." âyetini açıklarken: “Burada insanların geneli kastedilmektedir" dedi. 40"Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman sözümüz sadece, ona, «Ol» dememizdir. O da hemen oluverir" Ahmed, Tirmizî, İbn Mâce, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Şuabu'l-îtnân'da Beyhakî'nin Ebû Zer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah buyurdu ki: «Ey Âdemoğlu! Benim afiyette kıldığım kişiler dışında hepiniz günahkârsınız. Benden af dileyin ki, sizi affedeyim. Benim zengin kıldığım kişiler dışında hepiniz fakirsiniz. Benden isteyin ki, size vereyim. Yine benim hidayete erdirdiklerim dışında hepiniz dalalettesiniz. Kim benim bağışlama kudretimi bilir de benden af dilerse onu bağışlarım ve (günahlarının çokluğuna) aldırış etmem. Sizden öncekiler ve sonrakiler, sizin dirileriniz ve ölüleriniz, yaşlarınız ve kurularınız içinizden en bedbahtın kalbi üzere olsa benim saltanatımdan bir sivrisinek kanadı kadar birşey eksiltmez. Eğer sizden öncekiler ve sonrakiler, sizin dirileriniz ve ölüleriniz, yaşlarınız ve kurularınız içinizden en fazla takva sahibi olan birinin kalbi üzere olsa benim saltanatımda bir sivrisinek kanadı kadar bir şey arttırmaz. Eğer sizden öncekiler ve sonrakiler, sizin dirileriniz ve ölüleriniz, yaşlarınız ve kurularınız benden bütün isteklerini isteseler onlara veririm ve verdiklerim, benim mülkümü birinizin denize iğneyi batırıp çıkarmasıyla denizi eksiltmesi kadar eksiltmez. Çünkü ben cömert, kerem sahibi ve varlıklı biriyim. Benim bağışlamam ve azab etmem bir söze bağlıdır. Ben bir şeyin olmasını istediğim zaman sadece: “Ol" derim ve o şey oluverir.»"' 41Bkz. Ayet:42 42"Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, elbette onları dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. Âhiret mükâfatı ise daha büyüktür. Keşke bilselerdi. Onlar, sabreden ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimselerdir." İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince.." âyetini açıklarken: “Burada zulmettikten sonra Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına hicret eden Mekke'liler kastedilmektedir. Zulümleri de şirk koşmalarıydı" dedi. Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Dâvud b. Ebî Hind: “Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, elbette onları dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. Âhiret mükâfatı ise daha büyüktür. Keşke bilselerdi. Onlar, sabreden ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimselerdir" âyetleri Ebû Cendel b. Süheyl hakkında nâzil olmuştur" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, elbette onları dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. Âhiret mükâfatı ise daha büyüktür. Keşke bilselerdi" âyetini açıklarken şöyle dedi: “Burada Mekke ahalisi tarafından zulme uğradıktan sonra memleketlerini terk edip hicret eden Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabı kastedilmektedir. Onlardan bazı gruplar Habeşistan topraklarına yerleştiler. Sonra Allah onları Medine'ye yerleştirdi ve orayı kendileri için hicret yeri, müminleri de yardımcıları kıldı. Evet, vallahi, Cennetteki mükâfatları bundan daha büyüktür. Keşke bunu bilselerdi." İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Şa'bî: “Elbette onları dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz..." âyetini açıklarken: “Burada yerleştirilecek yerle Medine kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Elbette onları dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz..." âyetini açıklarken: “Dünyada onları güzel rızıklarla rızıklandırırız, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim, Ebân b. Teğlib'den bildiriyor: Rabî' b. Huseym "Nahl" Süresindeki bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu. Ankebût Sûresinde ise: (.....) şeklinde okur ve: “Yerleştirmek dünyada, sevap ise ahirettedir" derdi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb, Muhacirlerden birine bir şey vereceği zaman: “Al, Allah bu şeyi sana mübarek kılsın. Bu, Allah'ın sana dünyada vaad ettiği şeydir. Âhiret için sakladığı şey ise bundan daha üstündür" der ve: “...Elbette onları dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. Âhiret mükâfatı ise daha büyüktür. Keşke bilselerdi" âyetini okurdu. 43"Senden önce de ancak, kendilerine vahyettiğimiz bir takım erkekleri peygamber olarak gönderdik. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Yüce Allah, Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderdiği zaman Araplar bunu inkâr etmişti. İnkâr edenler: “Allah, Muhammed gibi bir insanı elçi olarak göndermekten daha yücedir" deyince, Yüce Allah: “İnsanları uyar ve inananlara, Rableri katında yüksek makamlar olduğunu müjdele" diye vahyetmemiz, insanların tuhafına mı gitti..." âyetini indirdi ve: (.....) buyurdu. Yani daha önceki Ehl-i Kitab'a: “Size gelen peygamberler insan mıydı, yoksa melek miydi?" diye sorun. Eğer melek ise inkârınız yerindedir. Eğer insan ise onu inkâr etmeyin, çünkü o bir peygamberdir mânâsındadır. Sonra: (.....) buyurdu. Yani peygamberler sizin dediğiniz gibi sema halkından değildir, mânâsındadır. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: “Senden önce de ancak, kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun" âyetini açıklarken şöyle dedi: Bu âyet nâzil olduğu zaman Araplar: “Bize peygamber olarak melekler indirilseydi ya?" dedi. Hâlbuki Allah: “Gönderdiğim bütün peygamberler mutlaka insandır. Ey Araplar topluluğu! Eğer bilmiyorsanız sizden önce kendilerine peygamberler gelen Yahudilere ve Hıristiyanlara daha önce gelen peygamberlerin insan olup olmadığını sorun. Muhammed'den (sallallahü aleyhi ve sellem) önce gelen peygamberler kendisi gibi insandı. Onlar size önceki peygamberlerin Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) gibi insan olduğunu haber verecektir" buyurmaktadır. Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...İlim sahiplerine sorun" âyetini açıklarken: “Burada soracak kişiler Kureyş müşrikleridir. Zira Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem), Allah'ın peygamberi olduğu Tevrat ve İncil'de geçmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyn "...İlim sahiplerine sorun" âyetini açıklarken şöyle dedi: “Bu âyet, Abdullah b. Selâm ve Ehl- i Kitab'dan bir grup hakkında nâzil olmuştur. Yüce Allah: “Eğer bilmiyorsanız..." Ehl-i Kitab'a sorun" buyurmaktadır. İbn Merdûye'nin, Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kişi namaz kılıp oruç tutsa, hacca gitse, umre yapsa, savaşa katılsa bile münafık olabilir" buyurdu. Ashâb: “Yâ Resûlallah! Nifak ona nasıl girmiştir?" diye sorunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “İmamına itiraz edip karşı geldiği için girmiştir. İmamları ise Allah'ın, kitabında: «Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun» buyurduğu kişilerdir" buyurdu. İbn Merdûye'nin, Câbir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Âlimin ilmini saklamaya ve cahilin cehaletine karşı susmaya hakkı yoktur. Zira Yüce Allah: «Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun» buyurmaktadır. " Abd b. Humeyd'in, Muhammed b. el-Münkedir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Âlimin ilmini saklamaya ve cahilin cehaletine karşı susmaya hakkı yoktur. Zira Yüce Allah: “Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun" buyurmaktadır. Mümin kendinin hidayet üzere mi, sapıklık üzere mi olduğunu bilmesi gerekmektedir." 44"(O peygamberleri) apaçık belgeler ve kitaplarla gönderdik. İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur'ân'ı indirdik." İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesiyle deliller, (.....) ifadesiylede kitaplar kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in, Süddî'den bildirdiğine göre ashâbı: “Belgeler ve kitaplarla gönderdik.. ." âyetini açıklarken: “Belgelerden kasıt, peygamberlerin getirdiği helal ve haramlardır. Kitaplardan kasıt, ise peygamberlerin kitaplarıdır" dediler, (.....) âyeti hakkında ise: “Burada Kur'ân kastedilmektedir" dediler. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman... için sana bu Kur'ân'ı indirdik" âyetini açıklarken: “Burada indirilenden kasıt, insanlara helal ve haram kılınan şeylerdir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onlarında (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur'ân'ı indirdik" âyetini açıklarken: “Allah, Kur'ân'ı kendilerine delil olsun diye göndermiştir" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Üzerinde) düşünmeleri için..."âyetini açıklarken: “İtaat etmeleri için, mânâsındadır" dedi. Hâkim, Huzeyfe'den bildiriyor: Bir defasında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) aramızda ayağa kalkıp bize kıyamete kadar neler olacağını haber verdi. Bunları aklında tutan tuttu, unutan da unuttu. "Kötü işler yapmak için tuzak kuranlar, Allah'ın kendilerini yere geçirmesinden veya (ansızın) bilemeyecekleri bir yerden kendilerine azap gelmesinden emin mi oldular? 45Bkz. Ayet:48 46Bkz. Ayet:48 47Bkz. Ayet:48 48Yahut onlar dönüp dolaşırken Allah'ın kendilerini yakalayıvermesînden emin mi oldular? Onlar, Allah'ı âciz bırakacak değillerdir. Yahut da, onları korku üzere iken yakalamayacağından güven içinde midirler? Şüphesiz Rabbiniz çok esirgeyicidir, çok merhametlidir. Allah'ın yarattığı şeyleri görmüyorlar mı? Onların gölgeleri Allah'a secde ederek ve tevazu ile boyun eğerek sağa ve sola dönmektedir." İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Kötü işler yapmak için tuzak kuranlar, Allah'ın kendilerini yere geçirmesinden... emin mi oldular?" âyetini açıklarken: “Burada Nemrûd b. Ken'ân ve kavmi kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Kötü işler yapmak için tuzak kuranlar, Allah'ın kendilerini yere geçirmesinden... emin mi oldular?" âyetini açıklarken: “Burada kötü işlerden kasıt şirktir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: “Kötü işler yapmak için tuzak kuranlar, Allah'ın kendilerini yere geçirmesinden... emin mi oldular?" âyetini açıklarken: “Burada peygamberleri yalanlamaları ve günahlar işlemeleri kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Yahut onlar dönüp dolaşırken Allah'ın kendilerini yakalayıvermesinden emin mi oldular..." âyetini açıklarken: “Burada dönüp dolaşmaktan kasıt, birbirlerine karşı muhalif olmalarıdır" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Yahut onlar dönüp dolaşırken Allah'ın kendilerini yakalayıvermesinden emin mi oldular..." âyetini açıklarken: “Dilersem onu, o yolculukta iken yakalayıveririm, mânâsındadır" dedi. "Yahut da, onları korku üzere iken yakalamayacağından güven içinde midirler..." âyeti hakkında ise: “Dilersem onu arkadaşı öldükten hemen sonra daha o korku içindeyken yakalayıveririm, mânâsındadır" dedi. Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Yahut da, onları korku üzere iken yakalamayacağından güven içinde midirler..." âyetini açıklarken: “Onlar yolculukta iken kendilerini yakalayıveririm, mânâsındadır" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: “Yahut onlar dönüp dolaşırken Allah'ın kendilerini yakalayıvermesinden emin mi oldular.." âyetini açıklarken: “Onları hangi hal üzeri olurlarsa olsunlar gece veya gündüz yakalayıveririm, anlamındadır" dedi. "Yahut da, onları korku üzere iken yakalamayacağından güven içinde midirler..." âyeti hakkında ise: “Burada bazılarını azaplandırırken bazılarını terk etmesi kastedilmektedir. Zira Yüce Allah bazı köyleri azaplandırıp helak ederken bazılarını da kendi hallerine bırakırdı" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Yahut da, onları korku üzere iken yakalamayacağından güven içinde midirler?" âyetini açıklarken: (.....) ifadesiyle amellerde eksiltme kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr'in, Atâ' el-Horasânî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Yahut da, onları korku üzere iken yakalamayacağından güven içinde midirler?" âyetini açıklarken: “Onları amellerinden eksilterek ve azarlayarak yakalamak kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hazret-i Ömer yanındakilere: “Yahut da, onları korku üzere iken yakalamayacağından güven içinde midirler?" âyetini sorunca: “Gördüğümüz kadarıyla buradaki 'Tehavvuf ifadesi okuyup durduğumuz âyet ve hükümleri eksik bir şekilde yerine getirmemizdir" karşılığını verdiler. Ömer de: “Bana göre Allah'a karşı gelmenizi azaltıp eksiltmenizdir" dedi. Ömer'in yanında bulunanlardan biri oradan ayrıldıktan sonra karşılaştığı bir bedeviye: “Ey Filan! Rabbin sana ne yaptı?" diye sorunca, bedevi: “Ona karşı olan görevlerimi ifa edip eksilttim" dedi. Adam Ömer'in yanına dönüp bu olayı anlatınca, Ömer: “Ben de bunun bu anlama geldiğini düşünüyordum" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Yahut da, onları korku üzere iken yakalamayacağından güven içinde midirler?" âyetini açıklarken: “Buradaki korku birilerinin diğerlerinden daha az bir şeye sahip olmasıdır" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: “Yahut da, onları korku üzere iken yakalamayacağından güven içinde midirler?" âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Denilirdi ki, «Tehavvuf» ifadesi yaşanılan kasaba ile bölgelerin eksiltilmesi anlamına gelir." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesi, meyletmek mânâsındadır" dedi. Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Allah'ın yarattığı şeyleri görmüyorlar mı? Onların gölgeleri Allah'a secde ederek ve tevazu ile boyun eğerek sağa ve sola dönmektedir" âyetini açıklarken: “Her şeyin gölgesi onun secde edişidir. Bir şeyin gölgesi sabah vakti sağ tarafa, akşam vakti de sol tarafa düşerek secde eder" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: “Allah'ın yarattığı şeyleri görmüyorlar mı? Onların gölgeleri Allah'a secde ederek ve tevazu ile boyun eğerek sağa ve sola dönmektedir" âyetini açıklarken: “Bir şeyin gölgesi göründüğü zaman ağaç olsun ev olsun her şey kıbleye doğru secde eder. Öncekiler bu zamanlarda namaz kılmayı müstehap görürlerdi" dedi. İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in, el-Azame'de bildirdiğine göre Dahhâk bu âyeti açıklarken: “Bir şeyin gölgesi düştüğü zaman uçan veya yürüyen ne kadar canlı hayvan varsa Allah'a karşı secdeye kapanır" dedi. Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in, Ömer b. el- Hattâb'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Öğle vaktinden önce Güneş tepe noktasını aştıktan sonra kılınan dört rekat namazın sevabı, seher vaktinde kılınan dört rekat namaz sevabının iki katı kadar hesap edilir" buyurdu. Sonra: “Bu vakitte her şey Allah'ı tesbih eder" buyurdu ve: “Onların gölgeleri Allah'a secde ederek ve tevazu ile boyun eğerek sağa ve sola dönmektedir" âyetini okudu. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Sa'd b. İbrâhîm: “Öğle ezanı okunmadan önce Güneş tepe noktasını aştıktan sonra kılınan Âsâl namazını kılın. Bu namazı kılan kişi bütün geceyi ibadetle geçirmiş gibidir" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid bu âyeti açıklarken: “Her şeyin gölgesi onun secde etmesi demektir. Dağın da secdesi gölgesinin yere düşmesiyle olur" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid bu âyeti açıklarken: “Güneş tepe noktasını aştıktan sonra her şey Allah'a secde eder" dedi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Onların gölgeleri Allah'a secde ederek ve tevazu ile boyun eğerek sağa ve sola dönmektedir" âyetini açılarken: “Burada sabah ve akşam vakitleri düşen gölgeler kastedilmektedir. Sabah gölgesi batıya, akşam gölgesi de doğuya düşer. Sabah gölgesi de akşam gölgesi de Allah'a secde eder" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Ğâlib eş-Şeybânî: “Deniz dalgaları, denizin namazıdır" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini açıklarken: “Onların gölgeleri (Allah'a secde ederek huşu ile) küçülerek (sağa ve sola dönmektedir) mânâsındadır" dedi. Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) ifadesini açıklarken: “Onların gölgeleri (Allah'a secde ederek huşu ile) küçülerek (sağa ve sola dönmektedir) mânâsındadır" dedi. 49Bkz. Ayet:50 50"Göklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler büyüklük taslamadan Allah'a secde ederler. Üzerlerinde hâkim ve üstün olan Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Göklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler... Allah'a secde ederler" âyetini açıklarken: “Allah, yarattığı tüm şeyleri isteseler de istemeseler de mutlaka kendisine ibadet ettirmiştir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) bu âyeti açıklarken: “Gökyüzündekiler isteyerek Allah'a secde ederler. Yeyüzündekiler ise isteseler de, istemeseler de Allah'a secde ederler" dedi. Hatîb'in Târih'te bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Üzerlerinde hâkim ve üstün olan Rablerinden korkarlar..." âyetini açıklarken: “Burada Allah'ı yüceltme korkusu kastedilmektedir" dedi. 51"Allah: «İki ilâh edinmeyin. O, ancak tek ilâhtır. O hâlde, yalnız benden korkun» dedi" İbn Ebî Şeybe ve İbn Merdûye'nin, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Sa'd'ı iki parmağıyla dua ederken gördü ve işaret parmağını göstererek: “Ey Sa'd! Birle; birle" buyurdu. İbn Merdûye, Sa'd b. Ebî Vakkâs'tan bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) beni iki parmağımla işaret ederek dua ettiğimi gördü ve işaret parmağını göstererek: “Birle; birle" buyurdu. İbn Ebî Şeybe, İbn Sîrîn'den bildiriyor: Öncekiler (sahabe ve tâbiûn) iki parmağıyla işaret ederek dua eden birini gördükleri zaman parmaklarından birine vurarak:".. .O, ancak tek ilâhtır.. ." derlerdi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe tek parmağıyla işaret ederek: “Allah bu şekilde dua edilmesini sever" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Bu ihlastır. Yani tek parmakla dua etmek" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid tek parmağıyla işaret ederek: “Bu şekildeki dua şeytanı kamçılamak gibidir" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs bir parmağıyla işaret ederek: “İhlas bu şekildedir" dedi. Avuç içlerini göstererek: “Dua bu şekildedir" dedi. Ellerini ters çevirerek dua eder gibi kaldırdı ve: “İstihare de bu şekildedir" dedi. Abdurrezzâk'ın Nâfi'den bildirdiğine göre İbn Ömer, dua ederken iki parmağıyla işaret eden birini görünce ona: “Allah ancak tek ilahtır. İşaret edeceksen bir parmağınla işaret et" dedi. Abdurrezzâk'ın bildirdiğine göre Hazret-i Âişe, başparmağının yanındaki iki parmağını kaldırmış dua eden bir kadın görünce ona: “Allah ancak tek ilahtır" dedi ve onu bundan nehyetti. 52"Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O'nundur. itaat de daima O'na olmalıdır. Öyle iken sîz Allah'tan başkasından mi korkuyorsunuz?" İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: (.....) ifadesi ihlas, (.....) ifadesi de daima mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Salih: (.....) âyetini açıklarken: “Allah'tan başka ilah yoktur, mânâsındadır" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: “Burada daima Allah'a itaat etmek kastedilmektedir" dedi. Firyâbî ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: “Burada daima Allah'a itaat etmenin gerekli olduğu bildirilmektedir" dedi. İbnu'l-Enbârî'nin el-Vakfu ve'l-İbtidâ'da İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak kendisine: (.....) buyruğundaki "Vâsiben" ifadesi ne demektir?" diye sorunca, İbn Abbâs şöyle dedi: “Daima Allah'a itaat etmek mânâsındadır. Bu konuda Umeyye b. Ebi's-Salt şöyle demektedir: "Din ve mülk her zaman Allah'ındır Her halükârda hamd sadece onadır. " İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) bu âyeti açıklarken: “Bu din daima itaat etme dinidir. Bu din insanları meşğul eden, şehvetleri ile aralarına girendir. Bunu ancak sevabını bilen ve akibetini arzulayan kişi yapmaya güç yetirebilir" dedi. 53Bkz. Ayet:55 54Bkz. Ayet:55 55"Size ulaşan her nimet Allah'tandır. Sonra size bir sıkıntı ve zarar dokunduğu zaman yalnız O'na yalvarır yakarırsınız. Sonra sizden o sıkıntıyı giderînce, bir de bakarsınız, içinizden bir kısmı Rablerine ortak koşar. Kendilerine verdiğimiz nimetlere karşı nankörlük etmek için böyle yaparlar. Bir süre daha faydalanın bakalım! Yakında bileceksiniz!" İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Yalnız O'na yalvarır yakarırsınız" âyetini açıklarken: “Boyun eğerek yalnız ona dua edersiniz mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: “...Yalnız O'na yalvarır yakarırsınız" âyetini açıklarken: “Bağırarak yalnız ona dua edersiniz mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Sonra sizden o sıkıntıyı giderince, bir de bakarsınız, içinizden bir kısmı Rablerine ortak koşar" âyetini açıklarken: “Bütün insanlar Allah'ın Rableri olduğunu ikrar eder. Sonra da bazıları şirk koşar" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) "...Bir süre daha faydalanın bakalım! Yakında bileceksiniz" âyetini açıklarken: “Burada nankörlük edenler için bir tehdit vardır" dedi. 56"Bir de kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, mahiyetini bilmedikleri şeylere pay ayırıyorlar. Allah'a andolsun ki, iftira etmekte olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz!" İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Bir de kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, mahiyetini bilmedikleri şeylere pay ayırıyorlar..." âyetini açıklarken: “Allah'ın kendilerini yarattığını, onlara zarar ve fayda verebileceğini bilmektedirler. Sonra kendilerine verilen rızıktan yine kendilerine fayda veya zarar verip vermeyeceğini bilmedikleri kişilere (putlara) pay ayırırlar, mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Bir de kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, mahiyetini bilmedikleri şeylere pay ayırıyorlar..." âyetini açıklarken şöyle dedi: “Burada, Allah'ın kendilerine vermiş olduğu rızıktan putlarına ve şeytanlarına pay ayıran Arap müşrikleri kastedilmektedir. Onlar mallarının bir kısmını putlarına ve şeytanlarına ayırarak o malı onların kıldılar." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: “Bir de kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, mahiyetini bilmedikleri şeylere pay ayırıyorlar..."âyetini açıklarken: “Bu onların: “Bu Allah'a, bu da ortaklarımızadır" demesidir" dedi. 57Bkz. Ayet:59 58Bkz. Ayet:59 59"Onlar, kızların Allah'a alt olduğunu iddia ediyorlar. Hâşâ! Allah bundan münezzehtir. Beğendikleri de kendilerinin oluyor. Onlardan biri, kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir! Kendisine verilen kötü müjde yüzünden halktan gizlenir. Şimdi onu, aşağılanmış olarak yanında tutacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? Bak, ne kötü hüküm veriyorlar!" İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Onlar, kızların Allah'a ait olduğunu iddia ediyorlar. Hâşâ! Allah bundan münezzehtir. Beğendikleri de kendilerinin oluyor" âyetini açıklarken şöyle dedi: “Kızların bana ait olduğunu söylüyor, benim olmalarına razı oluyor ve sizin olmalarını kabul etmiyorsunuz" mânâsındadır. Cahiliye zamanında onlardan birinin kızı olduğu zaman onu aşağılanmış biri olarak yanında bırakır veya canlı olarak toprağa gömerdi." İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: “...Beğendikleri de kendilerinin oluyor" âyetini açıklarken: “Burada erkek çocuklar kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Onlardan biri, kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir" âyetini açıklarken şöyle dedi: “Bu şeyler arap müşriklerinin yaptığı şeylerdir. Yüce Allah onlara bu âyetle yaptıklarının ne kadar pis bir şey olduğunu bildirmektedir. Mümin kişiye Allah'ın kendisine taksim etmiş olduğu şeye razı olması düşer. Zira Allah'ın verdiği hüküm kişinin kendi hakkında verdiği hükümden daha hayırlıdır. Hiç kimse hangisinin daha hayırlı olduğunu bilemez. Birçok kız çocuğu ailesi için erkek çocuğundan daha hayırlı olmuştur. Allah böyle şeyleri terk edip uzak durasınız diye onların yaptıklarını size haber vermektedir. Kişi o zamanlar köpeğini besleyip kızını toğrağa gömüyordu. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî bu âyeti açıklarken: “Araplar kız çocukları doğduğu zaman onları öldürürdü. Onları ölmeleri için diri diri toprağa gömerlerdi" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) ifadesi Kureyş lehçesinde (.....) şeklindedir" dedi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: (.....) âyetini açıklarken: “Burada kızını toprağa gömmek kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: (.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Ne kötü hüküm veriyorlar. Yüce Allah: «Kendileri için razı olmadıkları şeyi nasıl bana isnâd etmektedirler?» buyurmaktadır." 60"Kötü sıfatlar ahirete inanmayanlara aittir. En yüce ölmekler ise Allah'ındır. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir." Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “...En yüce örnekler ise Allah'ındır..." âyetini açıklarken: “En yüce örnekten kasıt, Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik etmektir" dedi. İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin el-Esmâ ve's-Sıfât'ta bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...En yüce örnekler ise Allah'ındır..." âyetini açıklarken: “Yüce Allah, hiçbir şeyin kendisi gibi olmadığını bildirmektedir" dedi. 61"Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: “...Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı..." âyetini açıklarken: “Onlara yağmur indirip içirmezdi" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî bu âyeti açıklarken: “Eğer yağmur yağmayacak olursa yeryüzündeki bütün canlılar ölür" dedi. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: “Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı" âyetini açıklarken: “Yüce Allah, Nuh (aleyhisselam) zamanında öyle bir şey yapmıştı. Allah, yeryüzünde ne kadar canlı varsa Nuh'un (aleyhisselam) gemisine binenler dışında hepsini helak etmişti" dedi. Ahmed'in Zühd'de bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: “İnsanoğlunun günahları deliklerindeki bok böceklerini bile öldürdü. Evet, vallahi! Bu durum, Nuh'un (aleyhisselam) kavminin gark olması zamanında olmuştu" dedi. İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin Şuab'da bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: “Neredeyse deliklerindeki bok böcekleri bile insanoğlunun günahlanyla azap görecekti" dedi ve: “Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı" âyetini okudu. Abd b. Humeyd ve İbn Ebi'd-Dünyâ'nın el-Ukûbât'da bildirdiğine göre Enes b. Mâlik: “Neredeyse insanoğlunun zulmünden keler dahi zayıflıktan dolayı deliğinde ölecekti" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Ebi'd-Dünyâ, İbn Cerîr ve Beyhakî'nin Şuabu'l- İmân'da bildirdiğine göre Ebû Hureyre bir kişinin: “Zalim kişi ancak kendi nefsine zarar verir" dediğini işitince: “Hayır, vallahi! Zalimin zulmünden dolayı toy kuşu dahi zayıflıktan dolayı yuvasında ölür" dedi. İbn Merdûye, İbn Hibbân, Dârakutnî el-Efrâd'da, Ebû Nuaym'ın Hilye'de Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yüce Allah beni ve İsa b. Meryem'i günahlarımızdan dolayı" başka bir lafızda ise başparmak ve yanındakini göstererek- "şu iki parmaktan dolayı hesaba çekecek olursa bizi cezalandırır ve bunda bizlere haksızlık etmiş olmazdı" buyurdu. 62"Hoşlarına gitmeyen şeyleri Allah'a Işnâd ederler. En güzel sonuç kendilerininmiş diye dilleri de yalan uyduruyor. Hiç şüphe yok ki onlara cehennem vardır ve onlar oraya en önde sokulacaklardır" İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: “Hoşlarına gitmeyen şeyleri Allah'a isnâd ederler..." âyetini açıklarken: “Yüce Allah: “Kızların benim olduğunu söylersiniz ve onlar size isnâd edildiğinde bundan hoşlanmazsınız" buyurmaktadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: “Hoşlarına gitmeyen şeyleri Allah'a isnâd ederler..." âyetini açıklarken: “Burada hoşa gitmeyen şeyden kasıt kızlardır" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...En güzel sonuç kendilerininmiş diye dilleri de yalan uyduruyor..." âyetini açıklarken şöyle dedi: “Burada Kureyş kâfirleri kastedilmektedir. Onlar: “Bizim erkek çocuklarımız, Allah'ın da kız çocukları vardır" derler. Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “...Dilleri de yalan uyduruyor..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Onlar: “...En güzel sonuç kendilerininmiş diye..." konuşurlardı. Yani erkek çocuklar bizimdir, derlerdi." İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Onlar oraya en önde sokulacaklardır" âyetini açıklarken: “(Onlar ateşte) unutulurlar" dedi. Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: “...Onlar oraya en önde sokulacaklardır" âyetini açıklarken: “Onlar ebedi olarak ateşte unutulurlar" dedi. Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: “Onlar oraya en önde sokulacaktır. Yani çabucak ateşe atılacaktır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): “...Onlar oraya en önde sokulacaklardır" âyetini açıklarken: “Onlar çabucak ateşe atılacaktır" dedi. 63Allah’a yemin olsun ki, biz, senden önce bir çok ümmetlere Peygamberler gönderdik de Şeytan, onlara, amellerini bezeyip güzel gösterdi. Bugün de o Şeytan, kâfirlerin dostudur (senden önceki peygamberler tekzip edildikleri gibi, şimdi seni de tekzip ediyorlar.) Onlara çok acıklı bir azap var. 64Ey Resûlüm, bu Kur’ân’ı sana ancak insanların ayrılığa düştükleri din işlerini beyan etmek için ve îman edecek kimselere bir hidâyet, bir rahmet olsun diye indirdik. 65Allah gökten bir yağmur indirdi de onunla Arz’a, ölümünden (bitkileri kuruduktan) sonra hayat verdi; bitkileri yeşertti. Şüphesiz ki bunda, ibret kulağı ile dinleyenler için, öldükten sonra dirilmeğe bir alâmet var... 66"Hayvanlarda da size ibretler vardır. Dışkılar ile kan arasından, içenlere halis ve içimi kolay süt içiririz." İbn Merdûye, Yahya b. Abdirrahman b. Ebî Lebîbe'den, o babasından, o da dedesinden bildiriyor. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Süt, içenin boğazından kolaylıkla geçip gider. Zira Yüce Allah: «Halis ve içimi kolay süt içiririz»buyurmaktadır" dedi. Abdurrezzâk Musannef’te ve İbn Ebî Hâtim, İbn Sîrîn'den bildirir: İbn Abbâs süt içiyordu. Mutarrif kendisine: “İçerken mazmaza etmiyor musun?" diye sorunca, İbn Abbâs: “Ben buna dikkat etmiyorum. Müsamahakâr olursan sana da müsamahakâr olunur" karşılığını verdi. Başka biri: “Süt dışkı ve kandan çıkmaktadır" deyince de: “Yüce Allah: “...İçenlere halis ve içimi kolay süt içiririz" buyurmaktadır" cevabını verdi. 67"Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem şarap, hem de güzel bir rızık edinirsiniz. Elbette bunda aklını kullanan bir toplum için bir ibret vardır." Abdurrezzâk, Firyâbî, Saîd b. Mansûr, Ebû Dâvud Nâsih'te, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Nehhâs, Hâkim, Beyhakî Sünen'de ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs'a: “Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem şarap, hem de güzel bir rızık edinirsiniz..." âyetinin açıklaması sorulunca: “Şarap bu meyvelerin haram olanı, güzel şeyler (gıdalar) ise helal olanıdır" dedi. Firyâbî, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti açıklarken: “Haram olan şarap ondan (meyvelerden) çıkmaktadır. Güzel rızkı ise kuru üzümü, sirkesi, yaş üzümü ve faydalı olan şeyleridir" dedi. Ebû Dâvud Nâsih'te, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti açıklarken: “Şarap şıradır. Güzel rızık ise kuru üzümdür. Bunu: “Ey Mü’minler! İçki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir, bunlardan kaçının ki saadete eresiniz" âyeti neshetti" dedi. Ebû Dâvud Nâsih'te ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ebû Rezîn bu âyeti açıklarken: “Bu âyet, tahrim âyeti inmeden önce nâzil olmuştur. Ancak onlar halen içki içmeye devam ediyordu" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti açıklarken: “Şarap denilen şey sirke, şıra ve bunlara benzer şeylerdir. Güzel şeyler ise hurma, kuru üzüm ve bunlara benzer şeylerdir" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem şarap, hem de güzel bir rızık edinirsiniz..." âyetini açıklarken: “Yüce Allah içkiyle beraber şarhoşluk veren şeyleri de haram kıldı. Çünkü sarhoşluk veren her şey içkiden sayılır" dedi. Sonra "...Güzel bir rızık edinirsiniz..." âyeti hakkında: “Bu sirkeden, kuru üzümden, şıradan ve buna benzer şeylerden olan helal şeylerdir. Allah bunu bildirerek Müslümanlara helal kıldı" dedi. İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem şarap... edinirsiniz..."âyetini açıklarken: “İnsanlar daha önce içkiyi şarap diye adlandırıp içiyordu. Sonra Allah onu haram kıldığı zaman içki diye adlandırdı" dedi. Yine İbn Abbâs Habeşlilerin sirkeyi de şarap diye adlandırdıklarını söylerdi. "...Hem de güzel bir rızık edinirsiniz..." âyeti hakkında ise: “Allah güzel rızıkla, helal olan hurma, kuru üzüm ve helal olup da şarhoşluk vermeyen şeyleri kasdetmektedir" dedi. Firyâbî, İbn Ebî Şeybe ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Ömer'e şarap hakkında sorulunca: “İçkinin kendisidir" cevabını verdi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: “Şarhoşluk verici her şey içkidir" dedi. İbn Ebî Şeybe, Saîd b. Cübeyr'den, Hasan'dan, Şa'bî ise İbrâhîm ve Ebû Rezîn'den bir benzerini bildirir. Abdurrezzâk, İbnu'l-Enbârî Mesâhifte ve Nehhâs'ın bildirdiğine göre Katâde: “Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem şarap... edinirsiniz..." âyetini açıklarken: “Bu, Acemlerin içkisidir ve bu edinme Mâide Sûresi'ndeki yasakla neshedilmiştir" dedi. Nesâî'nin bildirdiğine göre Saîd b. Mansûr: “Şarhoşluk veren şey haram, güzel rızık ise helal olandır" dedi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): “Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem şarap... edinirsiniz..." âyetini açıklarken: “Allah içkiyi haram kılmadan önce kendileri için ondaki nimetlerini zikretmiştir" dedi. İbnu'l-Enbârî ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî) ve Şa'bî: “Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem şarap... edinirsiniz..." âyetini açıklarken: “Bu edinme de daha sonraki yasakla neshedilmiştir" dediler. Hatîb'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Üzümde sizin için bazı şeyler vardır. Onu yer ve sarhoşluk vermeyecek bir şekilde içersiniz. Yine ondan kuru üzüm ve pekmez elde edersiniz" buyurdu. 68Bkz. Ayet:69 69"Rabbin, bal arısına şöyle vahyetti; «Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan (kovanlardan) kendine evler edin.» «Sonra meyvelerin hepsinden ye de Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarına gir.» Onların karınlarından çeşitli renklerde bal çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için bir ibret vardır." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Rabbin, bal arısına şöyle vahyetti..." âyetini açıklarken: “Rabbin bal arısına şöyle ilham etti, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): “Arı çekirgeden daha küçüktür. Allah'ın vahyi ise onun kalbine verdiği ilhamıdır" dedi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Rabbin, bal arısına şöyle vahyetti..." âyetini açıklarken: “Rabbin bal arısına ilham etti, mânâsındadır" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: “Rabbin, bal arısına şöyle vahyetti..." âyetini açıklarken: “Allah ona ilham etti. Ancak elçi olarak göndermedi" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in Avfî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Rabbin, bal arısına şöyle vahyetti..." âyetini açıklarken: “Ona bütün meyvelerden yemesini ve Rabbinin kolaylaştırmış olduğu yollara gitmesini emretti" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarına gir..." âyetini açıklarken: “Kendisine zor gelecek hiçbir yol yoktur" dedi. Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: “...Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarına gir..." âyetini açıklarken: “Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollara itaatkar olarak gir, mânâsındadır" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Zeyd bu âyeti açıklarken: “Zulûl kelimesi sahibi tarafından çekildiği tarafa giden şeydir. Arı sahipleri, onları istediği meraya götürür ve arılar onları takip eder" dedi. Sonra: “Kudretimizle kendileri için hayvanlar yarattığımızı görmezler mi? Onlara sahip olmaktadırlar. Onları kendilerinin buyruğuna verdik; bindikleri de, etini yedikleri de vardır" âyetlerini okudu. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: (.....) âyetini açıklarken: “Rabbinin öyle buyurmasından dolayı zelildir" dedi. "...Onların karınlarından çeşitli renklerde bal çıkar. Onda insanlar için şifa vardır..."âyeti hakkında: “Onda, balda şifası bulunan bütün ağrıların şifası vardır" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: “Burada bal kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: “Burada şifa olan bal kastedilmektedir. Kur'ân'da da şifa vardır" dedi. İbn Ebî Şeybe ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: “Bal her hastalığa karşı, Kur'ân ise gönüllerde olan şeylere karşı şifadır" dedi. Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim'in, Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: “Şifa veren iki şeye, bala ve Kur'ân'a devam edin" dedi. İbn Mâce, Hâkim, İbn Merdûye, Beyhakî, Şuabu'l-İmân'da, İbnü's-Sünnî, Ebû Nuaym ve Hatîb'in, İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):"Şifa veren iki şeye, bala ve Kur'ân'a devam edin" buyurdu. Buhârî ve İbn Mâce'nin, İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Üç şeyde şifa vardır. Bunlar hacamatçının (kan almak için) kesmesi, bir içim bal ve ateş dağlamasıdır. Ancak ben ümmetime dağlamayı yasakladım" buyurdu. Ahmed, Buhârî, Müslim ve İbn Merdûye, Ebû Saîd el-Hudrî'den bildiriyor: Bir kişi Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: “Yâ Resûlallah! Kardeşim ishal oldu" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ona bal içir" buyurdu. Adam kardeşine bal içirdi ve Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: “Ona bal içirdim, ama ishali daha da arttı" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Git ona bir daha bal içir" buyurdu. Adam kardeşine bal içirdikten sonra tekrar gelip aynı şeyi söyleyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah doğru söyleyendir. Kardeşinin karnı ise yalan söylüyor. Git kardeşine bal içir" buyurdu. Bunun üzerine adam bir daha gidip kardeşine bal içirince kardeşi iyileşti. İbn Mâce, İbnü's-Sünnî ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ayda üçdefa sabah vakti bal yalayan kişi büyük belalara (hastalıklara) maruz kalmaz" buyurdu. Beyhakî Şuabu'l-İmân'da, Âmir b. Mâlik'ten bildiriyor: Bir kişiyi ağrılarımdan dolayı bana bir ilaç getirmesi için Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) göndermiştim. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine gönderdiğim kişiyle bana (küçük) bir tulumla bal gönderdi. Humeyd b. Zencûye'nin, Nâfi'den bildirdiğine göre Abdullah b. Ömer, ne zaman bedeninde bir yer irin tutar veya herhangi bir şekilde yaralanırsa oraya bal sürerdi. Hatta çıbana bile bal sürerdi. Ona: “Çıbanı bal ile mi tedavi ediyorsun?" dediğimizde: “Allah: “...Onda insanlar için şifa vardır..."buyurmuyor mu?" karşılığını verdi. Ahmed ve Nesâî'nin, Muâviye b. Hudeyc'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Eğer bir şeyde şifa varsa bu haccamın (kan almak için) kesmesi veya bal içme veya ağrıları dindiren ateşle dağlamadadır. Ancak ben ateşle dağlamayı sevmem" buyurdu. İbn Ebî Şeybe, Haşrem el-Câferî'den bildiriyor: Mızraklarla oynamayı öğreten Âmir b. Mâlik, kendisinde zuhur eden bir rahatsızlığından dolayı birini ilaç getirmesi için Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) göndermişti. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona küçük bir tulumla bal gönderdi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Abdullah b. Amr: “Mümin kişi bal yapan arı gibidir. O temiz olanı yer ve temiz bir şey yapar" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Zührî: “Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) karıncaları ve arıları öldürmeyi yasaklamıştır" dedi. Taberânî'nin M. el-Evsat'ta hasen isnâdla Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bilâl bal yapan arı gibidir. Arı sabahladığı zaman tatlı ve acı olandan yer. Sonra da hepsi tatlı olur" buyurdu. Hâkim'in, Abdullah b. Amr'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah fuhşu, çirkin şeyleri, komşulara kötü davranmayı ve akrabalık bağını koparmayı sevmez" buyurdu ve şöyle devam etti: “Mümin, bal yapan arı gibidir. O konduğu zaman tatlı yer. Sonra tekrar konduğunda eziyet etmez ve hiç bir şeyi kırmaz. " Taberânî'nin bildirdiğine göre Sehl b. Sa'd: “Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), karıncaları, arıları, çavuş (hüdhüd) kuşunu ve kurbağaları öldürmeyi yasaklamıştır" dedi.' Hatîb'in Târih'te bildirdiğine göre Ebû Hureyre: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) dört hayvanı öldürmeyi yasakladı. Bunlar karınca, bal arısı, hüdhüd ve çavuş kuşudur" dedi. Ebû Ya'la'nın, Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Sineklerin ömrü kırk gündür. Bal arısı dışında bütün sinekler Cehennemdedir" buyurdu. Abdurrezzâk Musannef’te Mücâhid vasıtasıyla Ubeyd b. Umeyr ile İbn Ömer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bal arısı dışında bütün sinekler Cehennemdedir" buyurdu. Aynı zamanda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bal anlannı öldürmeyi de yasaklardı. Hakîm et-Tirmizî'nin Nevâdiru'l-Usûl'da İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) karıncaları, bal arılarını, hüdhüd (çavuş) kuşunu öldürmeyi yasaklamıştır. Hakîm et-Tirmizî'nin, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):"Bal arısı dışında bütün sinekler Cehennemdedir" buyurdu. 70"Allah, sızı yarattı, sonra da sîzi öldürecektir. Daha önce bilgili iken hiçbir şeyi bilmez hale gelsin diye sizden bazı kimseler ömrün en kötü çağına kadar yaşatılacak. Şüphesiz ki Allah bilgilidir, kudretlidir" İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hazret-i Ali: “Hiçbir şeyi bilmez hale gelsin diye sizden bazı kimseler ömrün en kötü çağına kadar yaşatılacak" âyetini açıklarken: “Burada kötü çağdan kasıt, kişinin yetmiş beş yaşına kadar yaşamasıdır" dedi. Ebî Hâtim'in, bildirdiğine göre Süddî: “Hiçbir şeyi bilmez hale gelsin diye sizden bazı kimseler ömrün en kötü çağına kadar yaşatılacak... âyetini açıklarken: “Burada hiçbir şeyi bilmezden kasıt, kişinin bunayıp aklının bozulması kastedilmektedir" dedi. Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: “Kur'ân okuyan kişi, ömrün en kötü çağına kadar yaşatılmaz" dedi ve: “Hiçbir şeyi bilmez hale gelsin diye sizden bazı kimseler ömrün en kötü çağına kadar yaşatılacak" âyetini okudu. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Tâvûs: “Âlim kişi bunamaz" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Abdulmelik b. Umeyr: “Akılları sağlam kalan (yani bunamayan) kişilerin Kur'ân okuyanlar olduğu söylenirdi" dedi. Buhârî ve İbn Merdûye, Enes'ten bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "(Allahım!) Cimrilikten, tembellikten, ömrün en kötü anına kadar yaşlanmaktan, kabir azabından, Deccâl'ın fitnesinden, dünya ve ahiret fitnesinden sana sığınırım" diye dua ederdi." İbn Merdûye'nin, İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle dua ederdi: “Allahım! İşitilmeyen duadan, korkmayan kalpten, fayda vermeyen ilimden, doymak bilmeyen nefisten sana sığırım. Allahım!' Açlıktan sana sığınırım. Çünkü o, en kötü bir şekilde uyumaktır. Hainlikten sana sığınırım. Çünkü o, en kötü bir sırdaştır. Allahım! Tembellikten, yaşlılıktan, cimrilikten ve korkaklıktan sana sığınırım. Yine ömrün en kötü anına kadar yaşlanmaktan, Deccâl'ın fitnesinden ve kabir azabından sana sığınırım." İbn Merdûye'nin, Sa'd b. Ebî Vakkâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allahım! Cimrilikten ve korkaklıktan sana sığınırım. «Allahım! Ömrün en kötü anına kadar yaşlanmaktan sana sığınırım. Dünyanın fitnesinden ve kabir azabından yine sana sığınırım»" diye dua ederdi. İbn Merdûye'nin, Enes b. Mâlik'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Çocuk buluğ çağına gelene kadar işlediği güzel şeylerin sevabı babası veya annesine ulaşır. Kötü bir şey işlediği zaman da ne kendisine, ne de anne babasına bir şey yazılmaz. Buluğ çağına girdiği vakit yaptıkları yazılmaya başlar ve kendisiyle beraber olan iki melek onu korumaya ve iyi işler yapmaya yöneltir. Kişi müslüman olarak kırk yaşına geldiği zaman Yüce Allah onu, delilikten, cüzzamdan ve alaca hastalığından olmak üzere üç beladan korur. Elli yaşına geldiği zaman, Allah sevaplarını kat kat arttırır. Altmış yaşına geldiği zaman, Allah ona kendisine yaklaşmayı sevdirir. Yetmiş yaşına geldiği zaman, Allah onu gökyüzündekilere sevdirir. Seksen yaşına geldiği zaman, iyilikleri yazar ve kötülüklerinden vazgeçer. Doksan yaşına geldiği zaman, gelmiş geçmiş bütün günahlarını siler ve kendi ev halkına şefaat etme hakkı verir. Allah katında onun adı: «Yeryüzündeki Allah'ın esiri» diye geçer. "Hiçbir şeyi bilmez hale gelsin diye sizden bazı kimseler...'" ömrün en kötü anına kadar yaşlandığı zaman, Allah kendisine sıhhatte iken işlediği hayırların sevabı gibi sevap yazar. İşlediği kötü şeyleri de yazmaz. " 71"Allah, rızık konusunda kiminizi kiminizden üstün kıldı. Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altındakilere vermezler ki rızıkta hep eşit olsunlar. Şimdi Allah'ın nimetini mi inkâr ediyorlar?" İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Allah, rızık konusunda kiminizi kiminizden üstün kıldı. Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altındakilere vermezler ki rızıkta hep eşit olsunlar. Şimdi Allah'ın nimetini mi inkâr ediyorlar?" âyetini açıklarken: “Yüce Allah: «Onlar kölelerini mallarına ve eşlerine ortak kılmazlar. Öyleyse nasıl oluyor da saltanatımda kulumu bana ortak koşuyorlar?» buyurmaktadır" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid bu âyeti açıklarken: “Bu âyet, Allah'a karşı ortak koşulan batıl ilahlar için bir misaldir" dedi. Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Allah, rızık konusunda kiminizi kiminizden üstün kıldı. Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altındakilere vermezler ki rızıkta hep eşit olsunlar. Şimdi Allah'ın nimetini mi inkâr ediyorlar?" âyetini açıklarken şöyle dedi: “Bu, Allah'ın vermiş olduğu bir misaldir. Sizden biriniz kölesiyle, eşini ve yatağını paylaşır mı ki, Allah'ın yaratmış olduğu şeyleri ve kullarından bazı kişileri ona ortak koşuyorsunuz. Eğer siz bunu kendi nefsinize kabul etmiyorsanız Allah bundan beri olmakta daha fazla hak sahibidir. Allah'ın kullarından hiç kimseyi ve yarattığı hiçbir şeyi ona ortak koşmayın." Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atâ el-Horasânî bu âyeti açıklarken şöyle dedi: Bu âyet Allah'ın, ilahlar hakkında vermiş olduğu bir misaldir. Yüce Allah: “Nasıl oluyor da kullarımı bana eşit sayıyorsunuz? Oysa siz kölelerinizi kendinize eşit saymazsınız. Sizi onlara üstün kılan mallarınız geri alınacak ve rızık konusunda onlarla eşit olacaksınız" buyurmaktadır. İbn Ebî Hâtim, Hasan el-Basrî'den bildiriyor: Ömer b. el-Hattâb, Ebû Mûsa el-Eş'arî'ye şöyle bir mektup yazdı: “Dünyadaki rızkına razı ol ve onunla yetin. Zira Rahmân bazı kullarını rızıkla birbirinden üstün kıldı ve herkesi bu şekilde imtihan etmektedir. Çok rızık verdiği kişiyi şükrü nasıl eda edecektir diye imtihan etmektedir. Allah'a şükrü eda etmekte, Allah'ın karşılıksız olarak vermiş olduğu rızıktan farz kılmış olduğu şekilde bahşetmektir." 72"Allah, sîze kendi cinsinizden eşler var etti. Eşlerinizden de oğullar, torunlar verdi ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı. Öyleyken onlar batıla inanıyorlar da Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?" Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Allah, size kendi cinsinizden eşler var etti..." âyetini açıklarken: “Allah önce Âdem'i (aleyhisselam) sonra da kendisinden eşini yarattı" dedi. Firyâbî, Saîd b. Mansûr, Buhârî Târih'te, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, Hâkim ve Sünen'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: “Oğullar ve torunlar..." âyetini çıklarken: “Burada kadın tarafı akrabalar kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Hafede ifadesi damatlar mânâsındadır" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Hafede ifadesi ile çocuklar ve çocukların çocukları kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Hafede ifadesi ile oğulların oğulları kastedilmektedir" dedi. Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, ibn Abbâs'a: (.....) ifadesini açıkla" deyince, İbn Abbâs: “Burada dedenin yardımcıları, çocukların çocukları kastedilmektedir" dedi. Nâfi': “Araplar bu ifadeyi bilir mi?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: “Evet, bilirler. Şâirin: "Çocukların gocukları etrafında belirdi" Develerin dizginleri ellerine verildi" dediğini işitmedin mi?" İbn Cerîr, Ebû Hamza'dan bildiriyor: İbn Abbâs'a: (.....) ifadesinin mânâsı sorulunca: “Sana yardımcı olan kişi senin hafed'indir. Şâirin: "Çocukların çocukları etrafında belirdi" Develerin dizginleri ellerine verildi" dediğini işitmedin mi?" cevabını verdi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Hafed, erkeğin eşinin kendisinden olmayan çocuklarıdır" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: “Hafed,yardımcılardır" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime:"Hafed ifadesi hizmetçi mânâsındadır" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): “Hafed ifadesi ile çocuklar ve çocukların çocukları kastedilmektedir. Ailenden ve hizmetçilerden sana yardımda bulunan kişi hafed'indir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Öyleyken onlar batıla inanıyorlar..." âyetini açıklarken: “Burada kişinin şirk koşması kastedilmektedir" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: “...Öyleyken onlar batıla inanıyorlar..." âyetini açıklarken: “Burada şeytan kastedilmektedir" dedi. "...Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?" âyeti hakkında ise: “Burada da nimetten kasıt, Muhammed'dir " dedi. 73Bkz. Ayet:74 74"Allah'ı bırakıp da, kendilerine göklerden ve yerden hiçbir rızık sağlayamayan ve buna gücü de yetmeyen şeylere tapıyorlar. Artık Allah'a benzetmeler yapmaya kalkmayın. Çünkü Allah bilir, siz bilmezsiniz" Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Allah'ı bırakıp da, kendilerine göklerden ve yerden hiçbir rızık sağlayamayan... şeylere tapıyorlar" âyetini açıklarken: “Burada Allah'tan başka kendilerine tapılan, kendilerine tapanlar için bir mala, bir faydaya, bir zarara, hayata ve ölüme sahip olmayan putlar kastedilmektedir" dedi. "Artık Allah'a benzetmeler yapmaya kalkmayın..." âyeti hakkında ise: “O, Allah birdir tektir. Allah her şeyden müstağnidir ve her şey O'na muhtaçtır. O doğurmamış ve doğmamıştır. Hiçbir şey O'na denk değildir" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Artık Allah'a benzetmeler yapmaya kalkmayın..." âyetini açıklarken: “Burada putlar edinmeleri kastedilmektedir. Yüce Allah: “Benden başka ilahlar edinmeyin. Şüphesiz ki, benden başka ilah yoktur" buyurmaktdır" dedi. 75"Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah'a mahsustur, fakat onların çoğu bilmezler." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle... yi misal verir..." âyetini açıklarken: “Burada kâfir kişi kastedilmektedir. Çünkü o, Allah yolunda bir nafaka vermeye bile güç yetiremez" dedi. "Kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan kimseyi misal verir" âyeti hakkında ise: “Burada nafakayla misal verilmiş ve müminler kastedilmiştir" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle... yi misal verir..." âyetini açıklarken: “Bu, Allah'ın kâfir hakkında vermiş olduğu bir misaldir. Allah ona rızık vermişken onunla hayır işlemez ve o malı Allah'a itaatte harcamaz" dedi. "Kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan kimse " âyeti hakkında ise: “Burada da Allah'ın kendisine helal rızık vermiş olduğu mümin kişi kastedilmektedir. O bu parayı bilerek ve şükrederek Allah yolunda harcar. Allah da mükâfat olarak böyle bir kişiye daimi ve kalıcı olarak Cennette rızık verir. "...Bunlar hiç eşit olur mu..." âyeti hakkında: “Hayır, vallahi bunlar eşit olmazlar" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan kimseyi misal verir" âyetini ve: “Allah, (şöyle) iki adamı da misal verdi: Onlardan biri dilsizdir... Bu, adaletle emreden..."âyetini açıklarken: “Bütün bunlar hak olan ilahın misalleridir. Allah'tan başka edindikleri ilahlar ise batıl olan ilahlardır" dedi. İbnu'l-Münzir'in, İbn Cüreyc vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle... yi misal verir..." âyetini açıklarken: “Burada hiçbir şeye sahip olmayan, kimseye zarar ve fayda sağlayamayan ilahlar kastedilmektedir" dedi. "Kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan kimse ,.." âyeti hakkında ise: “Burada da malını açık olarak Allah yolunda harcayan kişi kastedilmektedir. Malını hem açık olarak, hem de gizli olarak harcayan Allah'dır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): “Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köleyi misal verir..." âyetini açıklarken: “Burada put kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim, Rabî' b. Enes'ten bildiriyor: Allah amellere göre misal vermiştir. Hiçbir salih amel yoktur ki, mutlaka güzel bir şeyle misal verilmiştir. Hiçbir kötü amel yoktur ki, o da mutlaka kötü bir şeyle misal verilmiştir. Doğru olan âlimin misali ovayla dağ arasında hiçbir şeyin eğriltmeyeceği düz bir yol gibidir. Kur'ân okuyup ta onunla amel eden mümin kulun misali de öyledir." İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve İbn Asâkir, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle... yi misal verir..." âyeti Kureyş'li bir kişi ile kölesi hakkında nâzil olmuştur. Bu kişi malını gizli ve açık olarak harcayan Hişâm b. Amr'dır. Onun bu harcamasına engel olmaya çalışan kölesi ise Ebu'l-Cevzâ'dır. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Köle efendisinin izni olmadan karısını boşayamaz" dedi ve: “...Hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle..." âyetini okudu. Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre İbn Abbâs'a kölenin bir şey tasadduk edip edemeyeceği sorulunca: “Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle... yi misal verir.." âyetini okudu ve: “Bir şey tasadduk edemez" dedi. 76"Allah, şu iki kişiyi de misal verir: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir şey beceremez ve efendisinin üstüne bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu kişiyle, doğru yolda yürüyerek adaleti emreden kimse eşit olur mu?" İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Allah, şu iki kişiyi de misal verir: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir şey beceremez ve efendisinin üstüne bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu kişiyle, doğru yolda yürüyerek adaleti emreden kimse eşit olur mu?" âyetini açıklarken: “Burada kâfir efendisine sürekli yük olan köle kastedilmektedir" dedi. "...Adaleti emreden kimse..." âyeti hakkında ise: “Burada da mümin kastedilmektedir. Bu misalde amellerdedir" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve İbn Asâkir, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Allah, şu iki kişiyi de misal verir: Onlardan biri dilsizdir..."âyeti iki kişi hakkında nâzil olmuştur. Bunlar Osman b. Affân ve kâfir olan azatlı kölesi Esîd b. Ebi'I-îs'tir. Bu kişi İslam'ı sevmezdi. Osman b. Affân bu kişiye nafaka verir ve maişetini sağlardı. Bu köle de Osman b. Affân'ı iyilik edip sadaka vermekten nehyetmeye çalışırdı. Bu âyet ikisi hakkında nâzil olmuştur. İbn Sa'd, İbn Ebî Şeybe, Buhârî Târih'te, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Diyâ'nın el-Muhtâre'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Adaleti emreden kimse..." âyetini açıklarken: “Burada Osman b. Affân kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî bu âyeti açıklarken: “Bu âyet, Yüce Allah'ın diğer ilahlar için vermiş olduğu bir misaldir. Dilsizden kasıt ise dilsiz olup konuşamayan puttur" dedi. "...O efendisinin üstüne bir yüktür..." âyetini açıklarken: “Kendisine (puta) ve kendisine gelenlere nafaka verilir. Oysa o, kimseye nafaka verip rızıklandırâmaz" dedi. "Şimdi, bu kişiyle, doğru yolda yürüyerek adaleti emreden kimse eşit olur mu?"hakkında ise: “Burada adaleti emredenden kasıt Allah'tır" dedi. Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: “...Onlardan biri dilsizdir..."âyetini açıklarken: “Dilsizden kasıt puttur" dedi. "Şimdi, bu kişiyle, doğru yolda yürüyerek adaleti emreden kimse eşit olur mu?" hakkında ise: “Burada adaleti emredenden kasıt Allah'dır" dedi. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken şöyle dedi: “Burada çocuklar kastedilmektedir. Bir yere göçecekleri zaman çocukları uysal bir deveye bindirirler ve düşerler korkusuyla yanlarında onları tutacak bazı kişiler bırakırlardı. Bu kendileri için bir zahmet, bir zorluk ve yüktür. "Şimdi, bu kişiyle, doğru yolda yürüyerek adaleti emreden kimse eşit olur mu?" buyruğuyla bu kişilere bakmakla mükellef olan kişi kastedilmektedir. Taberânî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd bu âyeti: (.....) şeklinde okudu. 77"Göklerin ve yerîn gaybı Allah'a aittir. Kıyamet'in kopması, bir göz kırpması gibi veya daha az bir zamandır. Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir." Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Kıyamet'in kopması, bir göz kırpması gibi... az bir zamandır..." âyetini açıklarken: “Allah bir şeye: «Ol!» dediği zaman o şey bir göz kırpması kadar çabucak veya daha az bir zamanda oluverir. Kıyametin kopması da bir göz kırpması veya daha az bir zamandır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: (.....) âyetini açıklarken: “Yüce Allah bir şeyin olmasını istediği zaman bir göz kırpması kadar hızlı veya daha çabuk bir şekilde oluverir" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: “Kıyametin kopması, bir göz kırpması gibi veya daha az bir zamandır..." âyetini açıklarken: “Evet, daha yakındır, Kur'ân'daki her şeyde aynı şekildedir" dedi. "Onu, yüzbin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik" âyetini açıklarken: “Evet, daha da çok" dedi. 78"Allah, sizi analarınızın karnından, siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı. Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: “Allah sizi analarınızın karnından çıkardı..." âyetini açıklarken: “Allah sizi analarınızın rahminden çıkardı, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “...Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi" âyetini açıklarken: “Allah bunları size ikramda bulunmuştur. Nimetlerinden dolayı Allah'a şükredin" dedi. Ahmed, İbn Mâce, İbn Hibbân, Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Hâlid'in oğulları Habbe ve Sevâ, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir duvarı tamir ederken yanına gittiler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara: “Gelin!" buyurunca geldiler ve kendisine yaptığı işte yardımcı oldular. İşleri bitirdiklerinde onlara: “Yaşadığınız müddetçe rızıktan ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz ki, her doğan çocuk annesinden doğduğu zaman kırmızı ve giysisiz olarak doğar. Sonra Allah onun rızkını verir" buyurdu. 79"Gökyüzünde Allah'ın emrine boyun eğerek uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları gökte ancak Allah tutar. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: (.....) ifadesiyle gökyüzünün içi kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: (.....) âyetini açıklarken: (.....) ifadesiyle gökyüzünün içi kastedilmektedir" dedi. "Onları gökte ancak Allah tutar..." âyeti hakkında ise: “Allah her halükârda onları gökte tutar" dedi. 80"Allah, size evlerinizi huzur ve dinlenme yeri yaptı. Hayvanların derilerinden gerek göç gününüzde, gerek ikamet gününüzde kolayca taşıyacağınız evler; onların yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar yararlanacağınız ev eşyası ve geçimlikler meydana getirdi." İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Allah, size evlerinizi huzur ve dinlenme yeri yaptı..." âyetini açıklarken: “İçinde barınacağınız evler yaptı, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: “Allah, size evlerinizi huzur ve dinlenme yeri yaptı..." âyetini açıklarken: “İçinde barınacağınız ve mukîm olacağınız evler yaptı, mânâsındadır" dedi. "Hayvanların derilerinden evler; onların yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar yararlanacağınız ev eşyası ve geçimlikler meydana getirdi" âyeti hakkında ise: “Burada Bedevilerin bineklere yüklenebilir hafif çadırları kastedilmektedir. Aynı zamanda Allah, sizin için ölüm anına kadar yetecek geçimlikler yarattı" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Gerek göç gününüzde, gerek ikamet gününüzde kolayca taşıyacağınız evler..." âyetini açıklarken: “Burada bir saat içinde kurulabilen seyyar evler kastedilmektedir" dedi. (.....) ifadesi develerin tüyleri, (.....) ifadesi ise koyunların yünü mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesiyle giyecek ve ev eşyaları kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: “Esâsen ifadesi mallar mânâsındadır" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: “Burada bir süreye kadar faydalanacağınız mallar kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Atâ'dan bildiriyor: Kur'ân, Arapların bilgisi dahilindeki şeylerden bahseder bir şekilde indirilmiştir. Allah'ın: “...Yünlerinden, yapağılarından... geçimlikler meydana getirdi" âyetini görmüyor musun? Allah onlara bunların dışında daha güzel ve daha büyük nimetler vermişse de onlar yanlarında yün ve yapağı bulunan bir toplumdu. Allah'ın: “Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı ve dağlarda da sizin için barınaklar var etti.." âyetini görmüyor musun? Allah onlara ovalarda daha güzel ve daha büyük nimetler vermişse de onlar dağlarda yaşayan bir toplumdur. Allah'ın: “Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar verdi" âyetini görmüyor musun? Fakat soğuktan koruyan elbiseler daha çok ve daha büyüktür. Onlar sıcak bölgelere alışan bir topluluktur. Allah'ın: “Oradaki dağlardan dolu indirir" âyetini görmüyor musun? Onlar buna şaşırıyordu. Hâlbuki Allah onlara daha çok ve daha büyük olan karı indirmiştir. Fakat onlar bunu bilmezler. Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyeti belli bir süre mânâsındadır" dedi. 81Bkz. Ayet:83 82Bkz. Ayet:83 83"Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı ve dağlarda da sizin için barınaklar var etti. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar verdi. Böylece Allah, müslüman olasınız diye üzerinizde olan nimetini tamamlıyor. Ey Muhammed! Eğer yüz çevirirlerse, artık sana düşen açık bir tebliğden ibarettir. Onlar, Allah'ın nimetini bilirler, sonra da inkâr ederler. Onların çoğu kâfirlerdir." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı ve dağlarda da sizin için barınaklar var etti. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar verdi. Böylece Allah, müslüman olasınız diye üzerinizde olan nimetini tamamlıyor" âyetini açıklarken şöyle dedi: “Allah kendilerine ağaçlardan ve başka şeylerden gölgelikler, oturmaları için mağaralar, giyinmeleri için pamuktan, ketenden ve yünden elbiseler, savaşta korunmak için zırhlar yaratmıştır. Bu sebeple de bu sûre Niam Sûresi olarak da isimlendirilir." İbn Ebî Hâtim'in Kisâî vasıtasıyla bildirdiğine göre Hamza, A'meş, Ebû Bekr ve Âsim bu âyeti: (.....) şeklinde (.....) babından, (Te) harfini ötreli okumuşlardır. Ebû Ubeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar verdi..." âyetini açıklarken: “Burada elbiseler, zırhlar ve silahlar kastedilmektedir. Böylece Allah, müslüman olasınız diye üzerinizde olan nimetini tamamlıyor, yani burada yaralanmalardan korunma kastediliyor. İbn Abbâs bu âyeti: (.....) şeklinde (te) ve (lâm) harfini nasb ederek okumuştur. İbn Ebî Hâtim, Mücâhid'den bildiriyor: Bir bedevi gelip Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) sordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah, size evlerinizi huzur ve dinlenme yeri yaptı..." buyurunca, bedevi: “Evet" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hayvanların derilerinden gerek göç gününüzde, gerek ikamet gününüzde kolayca taşıyacağınız evler... getirdi" buyurunca, bedevi: “Evet" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) okudukça bedevi de hep: “Evet" dedi. Ancak: “Böylece Allah, müslüman olasınız diye üzerinizde olan nimetini tamamlıyor" buyruğuna gelince bedevi sırtını dönüp gitti. Bunun üzerine Yüce Allah: “Onlar, Allah'ın nimetini bilirler, sonra da inkâr ederler. Onların çoğu kâfirlerdir" âyetini indirdi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Onlar, Allah'ın nimetini bilirler, sonra da inkâr ederler..." âyetini açıklarken: “Burada evler, hayvanlar, rızıklandırıldıkları başka şeyler, zırhlar ve elbiseler kastedilmektedir. Kureyş kâfirleri bunları bilip inkar ederek: “Bunlar bizim atalarımızındı ve bize miras olarak kalmıştır" derler. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Abdullah b. Kesîr bu âyeti açıklarken: “Onlar Allah'ın kendilerini yarattığını, kendilerine verilenleri Allah'ın verdiğini bilmektedir. Allah ta kendilerine nimetlerini bildirmiştir. Sonradan inkâr etmeleri küfretmeleridir" dedi. Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Avn b. Abdillah: “Onlar, Allah'ın nimetini bilirler, sonra da inkâr ederler..." âyetini açıklarken: “Onların inkar etmesi, kişinin: «Eğer filan kişi olmasaydı başıma filan filan gelirdi. Eğer filan kişi olmasaydı filan filan şeyi kazanırdım» demesidir" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: “Onlar, Allah'ın nimetini bilirler, sonra da inkâr ederler..." âyetini açıklarken: “Burada nimetten kasıt Muhammed'dir " dedi. İbn Ebî Hâtim'in lafzı ise: “Bu âyet Ebû Cehil ve Ahnes'in sözü hakkında nâzil olmuştur. Ahnes Ebû Cehil'e, Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) sorunca, Ebû Cehil: “O peygamberdir" cevabını verdi" şeklindedir. 84Bkz. Ayet:87 85Bkz. Ayet:87 86Bkz. Ayet:87 87"Kıyamet günü her ümmetten bir şahit getiririz; inkar edenlere itiraz için izin de verilmez, onların özürleri de dinlenmez. O zalimler, azabı gördükleri zaman artık onlardan azap hafifletilmez ve kendilerine mühlet de verilmez. Allah'a ortak koşanlar, ortaklarını gördüklerinde diyecekler ki: «Rabbimiz! Bunlar, seni bırakıp kendilerine tapmış olduğumuz ortaklarımızdır.» Koştukları ortaklar da onlara: «Siz elbette yalancılarsınız» diye laf atacaklar. Onlar o gün Allah'a teslim olurlar ve uydurdukları şeyler de onları yüzüstü bırakıp kaybolur." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Kıyamet günü her ümmetten bir şahit getiririz..." âyetini açıklarken şöyle dedi: “Ümmetin şahidi Rablerinin emirlerini tebliğ eden Peygamber'dir. Yüce Allah: “Seni de hepsinin üzerine şahit olarak getireceğiz..." buyurmaktadır. Bize nakledildiğine göre Hazret-i Peygamber bu âyeti okuduğu zaman gözlerinden yaşlar boşalırdı. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: “O zalimler, azabı gördükleri zaman artık onlardan azap hafifletilmez ve kendilerine mühlet de verilmez" âyetini açıklarken: “Bu âyet, Allah'ın: «Bu, onların konuşamayacakları gündür. Onlara izin de verilmez ki özür beyan etsinler» buyurmuş olduğu âyetler gibidir" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Koştukları ortaklar da onlara: «Siz elbette yalancılarsınız» diye laf atacaklar" âyetini açıklarken: “(Kıyamet gününde) putlar kendileriyle konuşacaktır" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: (.....) âyetini açıklarken: “Onlar o gün Allah'a teslim olurlar, mânâsındadır" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: “Onlar o gün zelil bir şekilde Allah'a teslim olurlar, mânâsındadır" dedi. 88"İnkâr eden ve insanlan Allah'ın yolundan alıkoyanların, yapmakta oldukları bozgunculuklarına karşılık azaplarının östöne azap ekleriz." Abdurrezzâk, Firyâbî, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Hennâd b. es-Serî, Ebû Ya'la, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, Hâkim ve Beyhakî'nin el-Ba's ve'n-Nuşûf da bildirdiğine; göre İbn Mes'ûd: “...Azaplarının üstüne azap ekleriz" âyetini açıklarken: “Onların azaplarına uzun hurma ağaçlan gibi dişleri (kıskaçları) olan akrepler ekleriz, mânâsındadır" dedi. İbn Merdûye ve Tâlî't-Telhîs'te Hatîb, Berâ'dan bildiriyor: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): “Azaplarının üstüne azap ekleriz" âyeti sorulunca: “Onların azabına kendilerini Cehennemde sokacak uzun hurma ağaçları gibi dişleri olan akrepler ekleriz, mânâsındadır" buyurdu. Hennâd'ın bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: “Onların azabına Cehennemdeki engerek yılanlarının sokmalarını ekleriz, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî bu âyeti açıklarken şöyle dedi: “Cehennem ahalisi Cehennemin sıcağından korktuğu zaman az ateş olan yere kaçar. Onlar cehenneme atıldıkları zaman kendilerini siyah katırlar gibi olan akrepler ve Horasan develeri (nin boynu) gibi olan engerek yılanları sokmaya başlar. Onların azaplarına azap eklemekte işte bu şekildedir." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Ubeyd b. Umeyr'den bildiriyor: Cehennemde öyle kuyular vardır ki, içinde Horasan develeri gibi iri yılanlar, katırlar gibi akrepler bulunmaktadır. Cehennemlikler bir şey ümid ederek o kuyulara veya sahillere geldiği zaman, bu yılanlar ve akrepler yerlerinden ayrılıp onlara doğru çıkarlar. Onları dudaklarından ve derilerinden yakalayıp sokarlar. Bunun üzerine onların etleri soyulup ayaklarına düşer ve cehenneme doğru kaçarlar. Bunlar da arkalarından giderler ve cehennemin sıcaklığını hissettikleri zaman geri dönerek deliklerine girerler." İbn Ebî Şeybe ve Hennâd, Mücâhid'den aynısını bildirir. İbn Cerîr, Abdullah b. Amr'dan bildiriyor: “Cehennemim öyle sahilleri vardır ki, orada boyunları Horasan develerinin boynu gibi iri olan yılanlar ve akrepler bulunmaktadır." İbn Ebî Hâtim, A'meş vasıtasıyla Mâlik b. el-Hâris'ten bildiriyor: Kişi Cehenneme atıldığı zaman düşmeye başlar. Cehennemin kapılarından bir kapıya ulaştığı zaman kendisine: “Yerinde dur ki, sana ikramda bulunulsun" denilir. Ona bir bardak karayılanların ve akreplerin zehrinden içirilir. Bunun üzerine derisi, kılları, sinirleri ve damarları birbirinden ayrılır. Ebû Ya'la, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Azaplarının üstüne azap ekleriz" âyetini açıklarken: “Allah onların üzerine ateşten beş nehir döker. Onlara bu nehirlerin bir kısmıyla gece, bir kısmıyla da gündüz azap verir" dedi. İbn Merdûye'nin, Câbir'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Onların azaplarına azap eklemek, Arş'ın altından üzerlerine ateşten beş nehrin dökülmesi şeklindedir. Üç nehir gece, iki nehirde gündüz üzerlerine dökülür. Allah'ın: «Azaplarının üstüne azap ekleriz» âyeti da bu anlamdadır" buyurdu. İbn Merdûye, Mücâhid'den bildiriyor: İbn Abbâs: “Cehennemin genişliğini biliyor musun?" diye sordu. Ben: “Hayır, bilmiyorum" deyince: “Kişinin kulak memesi ve omuzu arasındaki mesafe, içinde irinden ve kandan vadiler bulunan yetmiş yıllık bir mesafe kadardır" dedi. Kendisine: “Nehirler mi?" dediğimde: “Hayır, vadiler" karşılığını verdi. 89"Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: Yüce Allah, bu kitapta herşeyin bir açıklamasını yapmıştır. Ancak bizim ilmimiz açıklanan şeylere de yetmemektedir" dedi ve: “Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik" âyetini okudu. Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abdullah b. Ahmed Zühd'e zevâid olarak, Fedâilu'l-Kur'ân'da İbnu'd-Durays, es-Salât'te Muhammed b. Nasr, Taberânî ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: “İlim isteyen kişi Kur'ân'ı okusun. Zira onda önceki nesillerin ve sonraki nesillerin ilmi vardır" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: “Kur'ân'ı şiir okur gibi okumayın ve bozuk hurma serer gibi sermeyin. Onun her şaşırtıcı yerinde durun ve onunla kalpleri ürpertin" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: “Bu Kur'ân, Allah'ın ziyafetidir. Kim ona girerse emin olur" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: “Bu kalpler bir kaptır. Onları Kur'ân'la doldurun ve başka şeylerle doldurmayın" demiştir. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik" âyetini açıklarken: “Burada kendilerine emredilen ve yasaklanan şeyler kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim "in bildirdiğine göre Evzaî: “Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik" âyetini açıklarken: “Burada sünnet kastedilmektedir" dedi. 90"Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasmız diye size öğüt veriyor" Ahmed, Osman b. Ebi'l-Âs'tan bildiriyor: Ben Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında oturmaktaydım. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gözlerini diktikten sonra: “Cibril bana geldi ve: «Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor» âyetini bu sûrede buraya koymamı emretti" buyurdu. Ahmed, el-Edeb'de Buhârî, İbn Ebî Hatim, Taberânî ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) evin avlusunda oturmuşken Osman b. Maz'ûn geldi ve yanına oturdu. O konuşurken Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) gözlerini semaya dikti ve bir müddet gökyüzüne baktı. Sonra bakışlarını sağ tarafına yere indirdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Osman b. Maz'ûn'un yanından yerde gözlerini diktiği yere meyletti. Sonra kendisine denilen şeyi anlıyorum der gibi başını sallamaya başladı. Bu bittikten sonra tekrar ilk olduğu gibi (Cibrîl) kaybolana kadar gözlerini semaya dikti. Tekrar Osman b. Maz'ûn'un yanına gelince, Osman bu durumu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sordu. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Cibrîl bana geldi" buyurdu. Osman: “Sana ne dedi?" diye sorunca: “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor" dedi" buyurdu. Osman: “İşte o zaman iman kalbime indi ve Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) sevdim" dedi. Bâverdî, İbnu's-Seken, İbn Mende ve Ma'rifetu's-Sahâbe'de Ebû Nuaym, Abdulmelik b. ümeyr'den bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olduğu Eksem b. Sayfî'ye haber verilince, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gitmek istedi. Ancak kavmi buna engel oldu. Bunun üzerine Eksem iki kişiyi Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gönderdi. Bunlar: “Biz Eksem'in elçileriyiz. O senin kim olduğunu ve ne üzere geldiğini soruyor" dediler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ben Abdullah'ın oğlu Muhammed'im. Ben Allah'ın kulu ve Peygamberiyim" buyurdu ve: “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor" âyetini okudu. Bu dediğini bize tekrar et" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), onlar bunu ezberleyene kadar tekrar etti. Sonra bu iki kişi Eksem'in yanına gidip durumu haber verdiler. Eksem bu âyeti işittiği zaman: “Onun güzel ahlâkı emredip kötü şeylerden nehyettiğini görüyorum. Siz bu konuda baş olun ve kuyruk olmayın, ilk olun ve sonuncu olmayın" dedi. el-Umevî Meğazide bu hadisi rivayet etti ve şunu ekledi: “Eksem bineğine binerek Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) doğru yola çıktı ve yolda öldü. "Evinden, Allah'a ve Peygamberine hicret ederek çıkan kimseye ölüm gelirse, onun ecrini vermek Allah'a düşer. Allah bağışlar ve merhamet eder" âyetinin onun hakkında indiği söylenirdi." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin el-Esmâ ve's-Sıfât'ta bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor" âyetini açıklarken: “Allah, kendisinden başka ilah olmadığına şehadet ederek farzları eda etmeyi, akrabalık bağından dolayı akrabaya Allah'ın emrettiği şekilde haklarını vermeyi, zinadan, şirkten, kibirden ve zulmekmekten nehyetmeyi emrederek bize öğüt vermektedir" dedi. Saîd b. Mansûr, Buhârî Edeb'de, Muhammed b. Nasr es-Salât'ta, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, Hâkim ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: Allah'ın Kitab'ındaki en yüce âyet: “Allah, O'ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır. Göklerde olan ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür" âyetidir. Hayır ve şer konusunda en toplayıcı âyet ise: “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor" âyetidir. Allah'ın Kitab'ında teslimiyeti en fazla vurgulayan âyeti ise: “Allah, kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye kurtuluş yolu sağlar, ona beklemediği yerden rızık verir. Allah'a güvenen kimseye O yeter. Allah, âyetini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü var etmiştir" âyetleridir. Yine Allah'ın Kitab'ındaki en ümit verici âyet ise: “De ki: “Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir" âyetidir. Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor" âyetini okuyup: “Allah size bütün iyilikleri ve kötülükleri tek bir âyette topladı. Vallahi adalet ve iyilik, Allah'a itaat olan herşeyi içine aldı. Hayâsızlık ve azgınlık ta Allah'a masiyet olan herşeyi içine aldı" dedi. Buhârî Târih'te Kelbî vasıtasıyla babasından bildiriyor: Ali b. Ebî Tâlib sohbet eden bir topluluğun yanına vardı ve: “Siz neyi konuşmaktasınız?" diye sordu. Onlar: “Güzel ahlâktan bahsetmekteyiz" dediler. Bunun üzerine Ali: “Yüce Allah'ın Kitab'ındaki: «Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder.;.» âyeti size yetmiyor mu? Adalet insaflı olmak, iyilik ise ihsanda bulunmaktır. Bundan başka ne kaldı ki?" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor" âyetini açıklarken: “Cahiliye ahalisinin onunla amel edip ta'zim ederek korktukları ne kadar güzel ahlâk varsa, mutlaka Allah onu emretmiştir. Yine onların birbirlerini ayıpladıkları kötü şeyleri de mutlaka Allah yasaklamıştır. Daha da ileri giderek kötü ahlâk ve kötü sözleri de yasaklamıştır" dedi. İbn Ebî Hâtim, Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den bildiriyor: Ömer b. Abdilazîz beni çağırıp: “Bana adaleti vasfet" dedi. Ona: “Aferin büyük bir meseleyi sordun. İnsanların küçüklerine baba büyüklerine de oğul ol. Kendi yaşıtlarına ve kadınlara kardeş ol. İnsanları suçlarına ve gövdelerine göre cezalandır. Hiç kimseye de gazabından dolayı bir kırbaç bile vurma. Yoksa o zaman haddi aşanlardan olursun" dedim. İbn Ebî Hâtim'in, Şa'bî'den bildirdiğine göre İsa b. Meryem: “İylik demek, sana kötülük edenlere iyilik yapmak demektir. İyilik sana iyilik edenlere iyilik etmek değildir" demiştir. . 91"Antlaşma yaptığınız zaman, Allah'a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah'ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın, şüphesiz Allah, yaptıklarınızı bilir." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mezîde b. Câbir: “Antlaşma yaptığınız zaman, Allah'a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin..."âyetini açıklarken şöyle dedi: “Bu âyet Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) biat etme hakkında nâzil olmuştur. Müslüman olan kişi İslam üzeri biat ederdi. Bu sebeple Yüce Allah: “Antlaşma yaptığınız zaman, Allah'a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah'ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın..." buyurmaktadır. Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ashabının azlığına karşı müşriklerin çokluğu İslam üzere ettiğiniz biati bozmaya sebep olmasın." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Allah'ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın..." âyetini açıklarken: “Yeminlerinizi Allah'ı kefil göstererek sağlamlaştırdıktan sonra bozmayınız, mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: “Allah'ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın..." âyetini açıklarken: “Sağlamlaştırıp kuvvetlendirdiğiniz yeminlerinizi bozmayın, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd br Cübeyr: “...Allah'ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın..." âyetini açıklarken: “Allah'ı şahit tutarak sağlamlaştırıp güçlendirdiğiniz yeminlerinizi bozmayın, mânâsındadır" dedi. 92Bkz. Ayet:96 93Bkz. Ayet:96 94Bkz. Ayet:96 95Bkz. Ayet:96 96"Bir topluluk diğer bir topluluktan daha (güçlü ve) çoktur diye yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat sebebi yaparak, ipliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın. Allah, bununla sizi ancak imtihan eder. Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size elbette açıklayacaktır. Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz. Yeminlerinizi aranızda hile ve fesat sebebi yapmayın. Sonra sağlamca bastıktan sonra ayak(larınız) kayar da Allah yolundan sapmanız sebebiyle kötü azabı tadarsınız. (Âhirette de) sizin için büyük bir azap vardır. Allah'a verdiğiniz sözü az bir karşılığa değişmeyin. Eğer bilirseniz, şüphesiz Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır. Sizin yanınızdaki tükenir, Allah katında olan ise kalıcıdır. Elbette sabredenlere, yapmakta olduklarının en güzeliyle mükâfatlarını vereceğiz." İbn Ebî Hâtim, Ebû Bekr b. Hafs'tan bildiriyor: Suayra el-Esediyye sürekli kıl ve liften iplik eğiren deli bir kadındı. "Bir topluluk diğer bir topluluktan daha (güçlü ve) çoktur diye yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat sebebi yaparak, ipliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın. Allah, bununla sizi ancak imtihan eder. Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size elbette açıklayacaktır" âyeti nâzil oldu (ve bu kadın misal verildi). İbn Merdûye, Atâ b. Ebî Rebâh vasıtasıyla bildiriyor: İbn Abbâs bana: “Ey Atâ! Sana Cennet ehlinden bir kadın göstereyim mi?" dedi ve Habeş'li sarışın bir kadını gösterdi. Sonra şöyle devam etti: “Bu kadın, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip: “Bende bu ölüm"- yani delilik- vardır. Allah'a dua et de beni iyileştirsin" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Eğer istersen dua ederim ve Allah seni iyileştirir. İstersen sabredip ecrini Allah'tan beklersin. Bunun karşılığında da sana Cennet vardır" buyurdu. Bunun üzerine kadın sabrı ve Cenneti seçti. Bu deli kadın Suayretü'l-Esedî'dir. O, sürekli kıl ve liften iplik eğiren deli bir kadındı. "Bir topluluk diğer bir topluluktan daha (güçlü ve) çoktur diye yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat sebebi yaparak, ipliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın. Allah, bununla sizi ancak imtihan eder. Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size elbette açıklayacaktır" âyeti nâzil oldu (ve bu kadın misal verildi). İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Abdullah b. Kesîr: “...İpliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın..." âyetini açıklarken: “Bu, Mekke'de ipini eğirdikten sonra geri bozan aptal bir kadındır" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: “...İpliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın..." âyetini açıklarken: “Mekke'de, Mekke'nin delisi diye adlandırılmış bir kadın vardı. O ipini eğirir ve bitirdikten sonra geri bozardı" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...İpliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın..." âyetini açıklarken: “Kadın ipini kendisi için iyice eğirdikten sonra geri çözüp bozdu" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde bu âyeti açıklarken şöyle dedi. "Eğer bir kadının ipini iyice eğirdikten sonra geri bozduğunu görseniz: «Bu ne kadar ahmak biri» dersiniz. Bu, ahdini bozanlar için Allah'ın vermiş olduğu bir misaldir. "Yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat sebebi yaparak, ipliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın..." âyeti hakkında ise: “Burada hainlik ve ahde vefasızlık kastedilmiştir" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: “Bir topluluk diğer bir topluluktan daha (güçlü ve) çoktur, mânâsındadır" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Bir topluluk diğer bir topluluktan daha (güçlü ve) çoktur..." âyetini açıklarken şöyle dedi: “Önceleri insanlar, aralarında ahidler yapardı. Ahid yaptıktan sonra kendileriyle ahid yaptıkları topluluklardan sayıca daha fazla ve daha güçlüsünü gördükleri zaman önceki ahidlerini bozarak sayıca daha çok ve daha güçlü olan toplulukla ahid (anlaşma) yaparlardı. Ancak bundan nehyolundular." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: “Bir topluluk diğer bir topluluktan daha (güçlü ve) çoktur diye yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat sebebi yaparak, ipliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın. Allah, bununla sizi ancak imtihan eder. Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size elbette açıklayacaktır. Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz. Yeminlerinizi aranızda hile ve fesat sebebi yapmayın. Sonra sağlamca bastıktan sonra ayak(larınız) kayar da Allah yolundan sapmanız sebebiyle kötü azabı tadarsınız. (Âhirette de) sizin için büyük bir azap vardır. Allah'a verdiğiniz sözü az bir karşılığa değişmeyin. Eğer bilirseniz, şüphesiz Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır. Sizin yanınızdaki tükenir, Allah katında olan ise kalıcıdır. Elbette sabredenlere, yapmakta olduklarının en güzeliyle mükâfatlarını vereceğiz" âyetlerini açılarken şöyle dedi: "Ahidlerinizi bozmakta ipini tam olarak eğirip te tekrar bozan kadın gibi olmayın. Ahid yaptığınız topluluktan sayıca daha fazlasını gördüğünüz zaman, ahid yaptığınız toplumla ahdi bozmak için hile ve dalavere yapmayın. Allah sizi çoklukla imtihan eder. Allah dileseydi Müslümanları ve müşrikleri tek din üzeri bir millet olarak İslam'da toplardı. Ancak Allah dilediğini saptırıp müşrik eder, dilediğini de hidayete erdirip Müslüman kılar. Yaptıklarınızdan dolayı kıyamet gününde hesaba çekileceksiniz. Sonra Yüce Allah ahdi bozanlar için başka bir misal verdi ve: “Ahdini bozan kişi, doğru yola girip te ayağı kayan adam gibi dinde kayar" buyurdu. Allah için verdiğiniz ahitleri basit dünyalıklar için satmayın. Zira bunun hesabını vereceksiniz. Allah katındaki sevaplar sizin için peşin olarak ödenecek şeylerden ve yanınızdaki fani mallardan daha hayırlıdır. Allah katındaki yani âhiretteki sevaplarınız ise sürekli olarak kalıcıdır. Allah, (kıyamet gününde) dünyada iken kendisinin emirlerine uyanları mükâfatlandıracak ve günahlarını bağışlayacaktır." Saîd b. Mansûrve Taberânî, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: “Ne düşünüyorsun? Sence ... nedir?"den sakınınız. Sizden öncekiler: “Ne düşünüyorsun? Sence ... nedir?" ile helak oldular. Hiçbir şeyi diğer bir şeyle kıyaslamayın. "Sonra sağlamca bastıktan sonra ayak(larınız) kayar..." size bilmediğiniz bir şey sorulduğu zaman: “Bilmiyorum" deyin. Bu da ilmin üçte biridir. 97"Erkek veya kadın, kim mü'min olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz" Abdurrezzâk, Firyâbî, Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs'a: “Erkek veya kadın, kim mü'min olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz" âyetinin açıklaması sorulunca şöyle dedi: “Hoş bir hayat, dünya hayatındaki helal rızıktır. Bu şekilde kişi Rabbine kavuşursa Rabbi onu işlediği amelden daha güzel bir şekilde mükâfatlandırır." İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: “...Ona hoş bir hayat yaşatacağız..." âyetini açıklarken: “Burada helal yiyen, helal içen ve helal giyinen kişi kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Hoş bir hayat..."âyetini açıklarken: “Burada helal kazanç ve salih amel kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Hoş bir hayat..." âyetini açıklarken: “Burada mutluluk kastedilmektedir" dedi. el-Askarî'nin el-Emsâl'de bildirdiğine göre Hazret-i Ali: “...Ona hoş bir hayat yaşatacağız..." âyetini açıklarken: “Burada kanaat kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve Beyhakî'nin Şuabu'l- İmân'fa değişik kanallarla bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Ona hoş bir hayat yaşatacağız..." âyetini açıklarken: “Burada kanaat kastedilmektedir. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Allakım! Bana vermiş olduğun rızıkla beni kanaatkar ve bu rızkı da bana bereketli kıl. Giden her şeyimin yerine de bana daha hayırlı olanını ver» diye dua ederdi" dedi. Vekî' el-Ğurur'da ve İbnu'n-Neccâr'ın bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b el-Kurazî: “...Ona hoş bir hayat yaşatacağız..." âyetini açıklarken: “Burada kanaat kastedilmektedir" dedi. Taberânî M. el-Evsat'ta ve Vekî'nin, Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kanaat, tükenmeyen bir mal ve hazine gibidir" buyurmuştur. İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Hasanlı Basrî): “...Ona hoş bir hayat yaşatacağız..." âyetini açıklarken: “Ona öyle bir kanaat veririz ki tadını kalbinde hisseder" dedi. Ahmed, Müslim, Tirmizî ve İbn Mâce'nin, İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “İslam'a hidayet edilip geçimi kendine yetecek kadar kılınan ve buna Allah tarafından kani kılınan kişi kurtuluşa ermiştir" buyurdu. Tirmizî ve Nesâî'nin, Fadâla b. Ubeyd'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “İslam'a hidayet edilip geçimi kendine yetecek kadar kılınan ve buna kani olan kişi kurtuluşa ermiştir" buyurdu. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): “...Hoş bir hayat..." âyetini açıklarken: “Muhakkak ki hayat hiç kimseye Cennetten başka bir yerde hoş olmaz" dedi. el-Askarî'nin el-Emsâl'de bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: “...Ona hoş bir hayat yaşatacağız..." âyetini açıklarken: “Orada kimseye muhtaç olmayacak, mânâsındadır" dedi. 98"Kur an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a Sığın" İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: “Kur'ân okuduğun zamanr kovulmuş şeytandan Allah'a sığın" âyetini açıklarken: “Bu, Allah'ın kullarını yönlendirmiş olduğu bir delildir" dedi. Abdurrezzâk, Musannef’te ve İbnu'l-Münzir, Atâ'dan bildiriyor: İstiâze etmek her namazda ve başka okumalarda vaciptir. Çünkü Allah: “Kur'ân okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın" buyurmaktadır" dedi. İbn Ebî Şeybe ve Beyhakî Sünen'de Cübeyr b. Mut'im'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namaza başladığı zaman tekbir getirdi ve: "Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Ömer: “Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım" şeklinde istiaze ederdi. Ebû Dâvud ve Beyhakî, Ebû Saîd'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) gece namazına kalktığı zaman tekbirden sonra: “Allahım! Seni hamd ile tesbih ve eksikliklerden tenzih ederim. İsmin mübarek azametin yücedir ve senden başka ilah yoktur" şeklinde okur ve: “Kovulmuş şeytanın şerrinden, her şeyi işiten ve bilen Allah'a sığınırım" derdi. Ebû Dâvud ve Beyhakî, İfk olayı konusunda Hazret-i Âişe'den şöyle bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) oturdu ve yüzünü açarak: “Kovulmuş şeytanın şerrinden, her şeyi işiten ve bilen Allah'a sığınırım. «Doğrusu uydurulmuş bir yalanla gelenler, içinizden bir zümredir. Bunu kendiniz için kötü sanmayın. O, sizin için hayırlı olmuştur. O kimselerden her birine kazandığı günaha karşılık ceza vardır. En büyük azab da içlerinden elebaşılık yapanındır»" dedi. 99Bkz. Ayet:100 100"Gerçek şu ki; şeytanın, inanan ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimseler üzerinde bir hâkimiyeti yoktur. Şeytanın hâkimiyeti, sadece onu dost edinenler ve Allah'a ortak koşanlar üzerindedir" İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süfyân es-Sevrî: “Gerçek şu ki; şeytanın, inanan ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimseler üzerinde bir hâkimiyeti yoktur" âyetini açıklarken: “Şeytanın böylesi kişileri affedilmeyecek bir günaha götürme hâkimiyeti yoktur" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Şeytanın hâkimiyeti, sadece onu dost edinenler ve Allah'a ortak koşanlar üzerindedir" âyetini açıklarken: “Şeytanın hâkimiyeti, onu dost edinip âlemlerin Rabbi ile eşit kılanlar üzerindedir" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Şeytanın hâkimiyeti, sadece onu dost edinenler ve Allah'a ortak koşanlar üzerindedir" âyetini açıklarken: “Şeytanın hâkimiyeti, onu dost edinip Allah'a karşı günah işleyenler üzerindedir" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Rabî' b. Enes bu âyet hakkında şöyle dedi: “Allah'ın düşmanı İblis'e şekavet ağır geldiği zaman: "Senin izzetine yemin olsun ki ben, onların hepsini muhakkak azdırırım. Ancak içlerinden ihlasa erdirilmiş kulların müstesna" dedi. Bu ihlaslı kişilerin üzerinde şeytanın hiç bir hakimiyeti yoktur. Onun hakimiyeti kendisiyle dost olanlar ve amellerinde kendisini ortak edenlerin üzerindedir." 101"Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indirmekte olduğunu gayet iyi bilir- onlar Peygamber e, «Sen ancak uyduruyorsun» derler. Hayır, onların çoğu bilmezler." Nâsih'te Ebû Dâvud, İbn Merdûye ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman..." âyeti ile: “Sonra şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah yolunda cihad edip sabreden kimselerin yanındadır..." âyetini açıklarken şöyle dedi: “Abdullah b. Sa'd b. Ebî Serh, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) vahiy katibiydi. Şeytan onun ayağını kaydırdı ve kâfirlere iltihak etti. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Fetih gününde onun öldürülmesini emretti. Osman, Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) bu kişiye eman verilmesini istedi ve Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu kişiye eman verdi." İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: “Bir âyeti kaldırıp yerine başka bir âyet indirdiğimiz zaman mânâsındadır" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: “Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman..." âyeti: “Herhangi bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya unutturursak..." âyeti gibidir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: “Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman..." âyetini açıklarken: “Bu âyet nesheden ve neshedilen âyetlerdendir. Zira bir âyeti neshettiğimiz zaman yerine başkasını getiririz mânâsındadır" dedi. Oradakiler: “Sana ne oluyor ki önce şöyle şöyle dedin ve şimdi başka bir şey diyorsun? Sen yalancının birisin" dediler. O: “Yüce Allah: «Allah, neyi indirmekte olduğunu gayet iyi bilir» buyurmaktadır" dedi. 102Onlara şöyle de: “ Cebrâîl, Kur’ân’ı, îman edenlere sebat vermek, müslümanlara bir hidâyet ve bir müjde olmak için Rabbinin katından hak olarak indirdi.” 103"Andolsun ki biz onların, «Kur'ân'ı ona bir insan öğretiyor» dediklerini biliyoruz. İma ettikleri kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur'ân ise gayet açık bir Arapça'dır" İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye zayıf bir senedle İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'de, Bel'âm adında Araplardan olmayan demirci birine İslam'ı öğretiyordu. Müşrikler, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu kişinin yanına girip çıktığını görüyordu. Bunun üzerine: “Bel'âm, Muhammed'e Kur'ân'ı öğretiyor" dediklerinde Yüce Allah: “Andolsun ki biz onların, «Kur'ân'ı ona bir insan öğretiyor» dediklerini biliyoruz. İma ettikleri kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur'ân ise gayet açık bir Arapça'dır" âyetini indirdi. Hâkim ve Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Kur'ân'ı ona bir insan öğretiyor" âyetini açıklarken şöyle dedi: Müşrikler: “Tevrat ve İncîl'i bilen Abd İbnu'l-Hadramî, Muhammed'e Kur'ân'ı öğretiyor" deyince, Yüce Allah: “Andolsun ki biz onların, «Kur'ân'ı ona bir insan öğretiyor» dediklerini biliyoruz. İma ettikleri kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur'ân ise gayet açık bir Arapça'dır" âyetini indirdi. İbn Cerîr, İkrime'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Muğîre oğullarından Yaîşa isminde Arap olmayan bir köleyi okutuyordu. İşte o zaman Yüce Allah: “Andolsun ki biz onların, «Kur'ân'ı ona bir insan öğretiyor" dediklerini biliyoruz. İma ettikleri kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur'ân ise gayet açık bir Arapça'dır" âyetini indirdi. Âdem b. Ebî İyâs, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî, Abdullah b. Müslim el-Hadramî'den bildiriyor: Bizim, Aynu't-Temr'den, Yesâr ve Cebr adlı iki kölemiz vardı. Bunlar Mekke'de kılıç yapar ve İncîl okurlardı. Çoğu zaman onlar İncîl'i okurken Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanlarından geçmiş ve durup onları dinlemiştir. Müşrikler: “Muhammed onlardan Kur'ân'ı öğrenmektedir" deyince, Yüce Allah: “İma ettikleri kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur'ân ise gayet açık bir Arapça'dır" âyetini indirdi. Âdem b. Ebî İyâs, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin, Şuabu'l-İmân'da bildirdiğine göre Mücâhid: “Andolsun ki biz onların, «Kur'ân'ı ona bir insan öğretiyor» dediklerini biliyoruz..."âyetini şöyle açıklamıştır: Kureyş'Iiler: “Tevrat ve İncîl'i bilen Abd İbnu'l- Hadramî, Muhammed'e Kur'ân'ı öğretiyor" deyince, Yüce Allah: “Andolsun ki biz onların, «Kur'ân'ı ona bir insan öğretiyor» dediklerini biliyoruz. İma ettikleri kimsenin dili yabancıdır..." âyetini indirdi. Abd İbnu'l-Hadramî ise Rumca konuşmaktadır. Oysa: “Bu Kur'ân ise gayet açık bir Arapça'dır" dedi. İbn Ebî Hâtim, Katâde'den bildiriyor: Kureyş'liler: “İbnu'l-Hadramî'nin kölesi Muhammed'e Kur'ân'ı öğretiyor" diyorlardı. Ona Mikyas da derlerdi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk bu âyeti açıklarken şöyle dedi: Kureyşliler: “Selmân el-Fârisî, Muhammed'e Kur'ân'ı öğretiyor" derdi. Bunun üzerine Yüce Allah: “İma ettikleri kimsenin dili yabancıdır..." âyetini indirdi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim İbn Şihâb vasıtasıyla Saîd b. el-Müseyyeb'den bildiriyor: Allah'ın Kitâb'ında: “...Kur'ân'ı ona bir insan öğretiyor..." diyen kişi Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) vahiy katibiydi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona âyetlerin sonunu: (.....) veya (.....) şeklinde veya buna benzer bir şekilde okuyor ve Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendi işine bakarken o okunan vahyi yazıyordu. Bir de emin olmak için, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yâ Resûlallah!: (.....) ve (.....) şeklinde midir?" diye sorardı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Sen nasıl yazdıysan öyledir" buyururdu. Bu kişi fitne çıkarıp: “Muhammed bana okuduğu zaman ben istediğim gibi yazıyordum" dedi. İşte Saîd b. el-Müseyyeb'in bana yedi kıraat üzere diye bahsettiği husus budur. İbn Ebî Hâtim, Süddî'den bildiriyor: Mekke ahalisi Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) eziyet ettiği zaman, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hadramî oğullarının bir kölesinin evine girdi. Bu köleye Ebu'l-Yusr denilirdi. Bu kişi Tevrat ve İncîl'i okuyan Hıristiyan bir kişi idi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) (Tevrat ve İncîl'den) ona sordu, o da cevapladı. Müşrikler bu durumu görünce: “Ebu'l-Yusr ona Kur'ân'ı öğretiyor" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: “...Bu Kur'ân ise gayet açık bir Arapça'dır" buyurdu. Halbuki Ebu'l-Yusr'un dili Arapça değildi. 104Allah’ın âyetlerine îman etmiyenleri, muhakkak ki Allah hidâyete erdirmez ve onlar için çok acıklı bir azap var... 105"Yalanı, ancak Allah'ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir." İbn Ebî Hâtim, Muâviye b. Sâlih'ten bildiriyor: Ebû Umâme'nin yanında yalancılıktan sözedilince: “Allahım! Bizi affet. Siz Allah'ın: “Yalanı, ancak Allah'ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir» buyurduğunu işitmiyor musunuz?" dedi. Harâitî Mesâviu'l-Ahlak'ta ve İbn Asâkir'in, Târih'te Abdullah b. Cerâd'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): “Mümin kişi zina eder mi?" diye sorduğumda: “Bu olabilir" buyurdu. "Mümin kişi hırsızlık eder mi?" diye sorduğumda: “Bu da olabilir" buyurdu. "Mümin kişi yalan söyler mi?" diye sorduğumda: “Hayır" buyurdu ve: “Yalanı, ancak Allah'ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir" âyetini okudu. Hatîb Târih'te Abdullah b. Cerâd'den bildiriyor: Ebu'd-Derdâ: “Yâ Resûlallah! Mümin kişi yalan söyler mi?" diye sorunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Konuştuğunda yalan söyleyen kişi, Allah'a ve âhiret gününe iman etmiş değildir" buyurdu. İbn Merdûye, Muâz b. Cebel'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Sizin için en fazla korktuğum üç şey vardır. İlki, Allah bir kişiye Kur'ân'ı Öğrenmeyi nasip ettikten sonra bu kişi Kur'ân'ın güzelliğini içinde hisseder, İslam hırkasını giydikten ve Allah kendisine dilediği kadar bir şeyler verdikten sonra kılıcını çekip komşusunu öldürür ve onu küfürle itham eder" buyurdu. Ashâb: “Yâ Resûlallah! küfrü isnâd eden mi, yoksa kendisine küfür isnâd edilen mi küfre daha yakındır?" diye sorunca Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Küfrü isnâd eden kişi küfre daha yakındır" karşılığını verip şöyle devam etti: “İkincisi, Allah sizden önceki bir zamanda bir halifeye bir sulta vermişti. Bu kişi: «Bana itaat eden kişi Allah'a itaat etmiş gibidir, bana karşı asi olan da Allah'a asi olmuş gibidir» dedi. Ki apaçık yalan söylemiştir; zira Allah hiçbir halifenin sevgisini kendi sevgisinden daha üstün tutmuş değildir. Üçüncüsü de konuşurken yalan konuşan kişidir. Bu da bir yalan söylediği zaman bu yalanı daha büyük bir yalanla destekler. îşte bu kişi Deccâl'e ulaşır ve ona tâbi olur." 106Bkz. Ayet:110 107Bkz. Ayet:110 108Bkz. Ayet:110 109Bkz. Ayet:110 110"Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan Kimse hariç, inandıktan sonra Allah'ı inkâr eden ve böylece göğsünü küfre açanlara Allah'tan gazap iner ve onlar için büyük bir azap vardır. Bu, onların dünya hayatını sevip âhirete tercih etmelerinden ve Allah'ın kâfirler topluluğunu asla doğru yola iletmeyeceğindendir. İşte onlar, Allah'ın; kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. İşte onlar gafillerin ta kendileridir. Hiç şüphesiz onlar, âhirette ziyana uğrayanların da ta kendileridir. Sonra şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah yolunda dhad edip sabreden kimselerin yanındadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Medine'ye hicret etmek istediği zaman ashâbına: “Benden ayrılın. Kendisinde kuvvet olan kişi gecenin sonuna kalsın. Kuvveti olmayan kişi de gecenin başında yola çıksın. Eğer Medine'ye ulaşıp yerleştiğimi işitirseniz ardımdan siz de gelin" buyurdu. Müezzin Bilâl, Habbâb, Ammâr ve müslüman olmuş Kureyş'li bir cariye Mekke'de sabahladı. Ebû Cehil ve müşrikler bunları yakaladılar. Bilâl'ın küfretmesini istediler, ancak Bilâl bunu kabul etmedi. Bunun üzerine demirden bir zırhı güneşe koyup ısıttıktan sonra onu Bilâl'a giydirmeye başladılar. Zırhı Bilâl'a giydirdikleri zaman, Bilâl: “(Allah) birdir, birdir" diyordu. Habbâb'ı da dikenlerin üzerinde sürümeye başladılar. Ammâr ise takiyye yaparak onların hoşlarına gidecek bir şey söyledi. Cariyeyi ise Ebû Cehil dört direğe bağladı ve ölene kadar mızrağını edeb yerine sokup durdu. Sonra Bilâl'ı, Habbâb'ı ve Ammâr'ı bıraktılar. Onlar da Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gittiler ve olanları haber verdiler. Ammâr'ın (ölüm korkusuyla) söylediği ağırına gitmişti. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine: “Bunu dediğin zaman kalbin nasıldı? Dediğin hoşuna gitmiş miydi?" diye sorunca, Ammâr: “Hayır" karşılığını verdi. Bunun üzerine Yüce Allah: “Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç..." âyetini indirdi. Abdurrezzâk, İbn Sa'd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, Delâil'de Beyhakî ve İbn Asâkir, Ebû Ubeyde b. Muhammed b. Ammâr vasıtasıyla babasından bildiriyor: Müşrikler, Ammâr b. Yâsir'i bırakmıyordu. Ancak Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) sövüp onların ilahları hakkında güzel şeyler söyleyince bıraktılar. Ammâr, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelince: “Bu gelişinin arkasında ne vardır?" diye sordu. Ammâr: “Kötü şeyler vardır. Sana sövmedikçe ve onların ilahlarını övmedikçe beni bırakmadılar" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): u Bunları söylediğin zaman kalbin nasıldı?" diye sorunca, Ammâr: “İmanda mutmaindi" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Eğer bu bir daha olacak olursa aynı şeyleri tekrar söyle" buyurdu. Bunun üzerine: “Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç..." âyeti nâzil oldu. Bu kişi Ammâr b. Yâsir'dir. "İnandıktan sonra Allah'ı inkâr eden ve böylece göğsünü küfre açan..." buyruğunda kastedilen kişi de Abdullah b. Ebî Serh'tir. İbn Sa'd, Muhammed b. Sîrîn'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ammâr'ı ağlarken görmüştü. Onun gözyaşlarını silerek: “Kâfirler seni alıp suya hatırdılar ve sen şunu şunu dedin. Eğer bunu bir daha yapacak olurlarsa onlara aynı şeyleri tekrar söyle" buyurdu. İbn Sa'd'ın bildirdiğine göre Ebû Ubeyde b. Muhammed b. Ammâr b. Yâsir: “Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç..." âyetini açıklarken: “Bu kişi Ammâr b. Yâsir'dir" dedi. "İnandıktan sonra Allah'ı inkâr eden ve böylece göğsünü küfre açan..." âyeti hakkında ise: “Bu kişi Abdullah b. Ebî Serh'tir" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: “Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç..."âyetini açıklarken: “Bu âyet, Ammâr b. Yâsir hakkında nâzil olmuştur" dedi. İbn Ebî Şeybe ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Hakem: “Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç..." âyetini açıklarken: “Bu âyet Ammâr hakkında nâzil olmuştur" dedi. İbn Cerîr, Süddî'den bildiriyor: Abdullah b. Ebî Serh Müslüman olduktan sonra mürted oldu ve müşriklere iltihak etti. Bu kişi Ammâr'ı, Cebr Abd b. el- Hadramî'yi veya İbn Abdid-Dâr'ı ihbar etti. Müşrikler bu kişileri almış ve küfrettirene kadar işkence etmişti. Bu olaydan sonra da: “Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç..." âyeti nâzil oldu. Müsedded Müsned'de, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye, Ebu'l-Mutevekkil en-Nâcî'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ammâr b. Yâsir'i su getirmesi için bir kırbayla müşriklerin kuyusuna göndermişti. Kuyuların etrafında üç saf, suyu korumaktaydı. Müşrikler onu yakaladı ve küfür içeren sözler konuşmasını istedi. Bunun üzerine Ammâr b. Yâsir hakkında: “Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç..." âyeti nâzil oldu. İbn Cerîr ve İbn Asâkir, Katâde'den bildiriyor: Bize nakledildiğine göre: “Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç..." âyeti Ammâr b. Yâsir hakkında nâzil olmuştur. Muğîre oğulları onu yakalayıp kuyuya hatırdılar ve Muhammed'i inkâr et" dediler. İçinden bunu istemiyorken dediklerini yaptı. İşte o zaman bu âyet nâzil oldu. İbn Ebî Hâtim, Muhammed b. Sîrîn'den bildiriyor: “Zorlanan kimse hariç..." âyeti Ayyaş b. Ebî Rabîa hakkında nâzil olmuştur." İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Mücâhid'den bildiriyor: Bu âyet Mekke ahalisinden iman eden bazı kişiler hakkında nâzil olmuştur. Medine'deki bazı sahabeler kendilerine: “Hicret edin, eğer hicret etmezseniz sizi kendimizden saymayız" diye bir mektup yazdı. Onlar da Medine'ye gitmek için yola çıktılar. Ancak Kureyş'liler onları yolda yakaladı ve dinlerinden geri dönmeleri için işkence etti. Onlar da istemeyerek küfre girdiler. Bu âyette bu kişiler hakkında nâzil olmuştur. İbn Sa'd ve İbn Asâkir, Ömer b. el-Hakem'den bildiriyor: Ammâr b. Yâsir'e kendini kaybedene kadar işkence edilmişti. Aynı şekilde Suheyb, Ebû Fukeyhe, Bilâl, Âmir İbn Fuheyre ve Müslümanlardan bir grup da bayılıncaya kadar işkencelere maruz kaldılar. "Sonra şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah yolunda cihad edip sabreden kimselerin yanındadır..." âyeti bu kişiler hakkında nâzil oldu. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin Sürıen'de Ali (b. Ebi Talha) vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç, inandıktan sonra Allah'ı inkâr eden ve böylece göğsünü küfre açanlara Allah'tan gazap iner ve onlar için büyük bir azap vardır" âyetini açıklarken şöyle dedi: “Yüce Allah iman ettikten sonra küfreden kişiler için büyük bir azap olduğunu bildirmektedir. Ancak düşmanın işkencesinden kurtulmak için istemeyerek, kalbi imana bağlı olduğu halde kötü söyleyen (küfre giren) kişi için bir sakınca yoktur. Çünkü Allah kullarını dillerine değil de kalplerine göre hesaba çeker" dedi. İbn Cerîr, İkrime ve Hasan el-Basrî'den bildiriyor: Allah, Nahl Sûresi'nin: “Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç, inandıktan sonra Allah'ı inkâr eden ve böylece göğsünü küfre açanlara Allah'tan gazap iner ve onlar için büyük bir azap vardır" âyetini neshetti ve bir kısmını istisna ederek: “Sonra şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah yolunda cihad edip sabreden kimselerin yanındadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" buyurdu. Bu da Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) vahiy katibi Abdullah b. Ebî Serh'tir. Şeytan bu kişinin ayağını kaydırdı ve kâfirlere iltihak etti. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'nin fethi sırasında onun öldürülmesini emretti. Ancak Osman, Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) bu kişiye eman vermesini isteyince Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu kişiye eman verdi. İbn Merdûye, İkrime vasıtasıyla İbn Abbâs'tan aynısını bildirir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: “Sonra şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah yolunda cihad edip sabreden kimselerin yanındadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyetini açıklarken şöyle dedi: “Bize nakledildiğine göre Allah bu âyeti indirdiği zaman, Mekke halkı hicret etmedikleri müddetçe müslümanlardan kabul edilmiyordu. Medine'lilerin arkadaşlarına bu konuda mektup yazmaları üzerine yola çıktılar. Müşrikler onları yolda yakalayıp geri çevirdiler. Bunun üzerine Yüce Allah: “Elif. Lâm. Mîm. İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece «İman ettik» demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?"âyetlerini indirdi. Yine Medine'Iiler bu konuda Mekke ahalisine bir mektup yazdı. Bu mektup geldiği zaman hicret edeceklerine, eğer müşrikler yollarına çıkarsa ölene veya kurtulana kadar onlarla savaşacaklarına dair sözleştiler ve yola çıktılar. Müşrikler tarafından yolları kesildi. Bir kısmı ölüp bir kısmı da kurtulana kadar savaştılar. Bunun üzerine Yüce Allah: “Sonra şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah yolunda cihad edip sabreden kimselerin yanındadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyetini indirdi. Abd b. Humeyd, Şa'bî'den aynısını bildirir. İbn Merdûye ve Sünen'de Beyhakî İbn Abbâs'tan bildirir: “Sonra şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah yolunda cihad edip sabreden kimselerin yanındadır..." âyeti işkencelere maruz kalan Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı hakkında nâzil olmuştur." İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Mekke ahalisinden bir grup Müslüman olmuştu. Ancak bunlar müslümanlıklarını gizli tutuyordu. "Sonra şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah yolunda cihad edip sabreden kimselerin yanındadır..." âyeti bunlar hakkında nâzil olmuştur. Medineliler bu konuda kendilerine: “Allah size bir çıkış yolu gösterdi. Hicret edin" diye bir mektup yazdı. Bunun üzerine Müslümanlar da yola çıkınca müşrikler arkalarından yetiştiler ve onlarla savaştılar. Müslümanlardan kurtulan kurtuldu, ölen de öldü. İbn Ebî Şeybe, Hasan(-ı Basrî)'den bildiriyor: (Sahte peygamber) Museyleme'nin gözcüleri müslümanlardan iki kişiyi yakalayıp Museyleme'nin huzuruna getirdiler. Museyleme bu ikisinden birine: “Muhammed'in, Allah'ın Peygamberi olduğuna şahitlik ediyor musun?" diye sordu. Oda "Evet" deyince: “Benim de Allah'ın peygamberi olduğuma şahitlik ediyor musun?" dedi. Müslüman kulaklarını işaret ederek: “Ben sağırım seni işitmiyorum" karşılığını verince, Museyleme'nin emri üzerine öldürüldü. Diğer bir kişiye: “Muhammed'in, Allah'ın Peygamberi olduğuna şahitlik ediyor musun?" diye sordu. O da "Evet" dedi. Museyleme: “Benim de Allah'ın peygamberi olduğuma şahitlik ediyor musun?" diye sordu. Adam yine: “Evet" cevabını verince onu serbest bıraktı. Bu kişi Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip durumu haber verdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Arkadaşın iman üzere gitti. Sen de ruhsatı kullandın" buyurdu. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Sonra şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah yolunda cihad edip sabreden kimselerin yanındadır..." âyetini açıklarken: “Bu âyet Mahzûm oğullarından olan Ayyâş b. Ebî Rabîa hakkında nâzil olmuştur. Bu kişi anne tarafından Ebû Cehl'in kardeşiydi. Ebû Cehl, gâh Ayyâş'ı, gâh bineğini kırbaçlıyordu. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn İshâk: “Sonra şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah yolunda cihad edip sabreden kimselerin yanındadır..." âyetini açıklarken: “Bu âyet, Ammâr b. Yâsir, Ayyâş b. Ebî Rabîa, Velîd b. Ebî Rabîa ve Velîd b. el-Velîd hakkında nâzil olmuştur" dedi. 111"O gün, herkes gelip kendi canını kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir, onlara asla zulmedilmez" İbnu'l-Mübârek, İbn Ebî Şeybe, Ahmed Zühd'de, Abd b. Humeyd, İbnu'l- Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Ka'b'dan bildiriyor: Ben, Ömer b. el-Hattâb'ın yanında iken: “Ey Ka'b! Bizi korkut!" deyince: “Ey müminlerin emîri! Allah'ın Kitâb'ı ve Peygamberin hikmeti aranızda değil mi?" dedim. Ömer: “Evet, aramızdadır, fakat sen yine de bizi korkut" dedi. Ona: “Ey müminlerin emîri! Kıyamet gününe yetmiş peygamber ameli ile çıksan göreceklerinin yanında bu ameliler hiç kalır" dedim. Ömer: “Arttır!" deyince: “Ey müminlerin emîri! Eğer Cehennemden doğuda bir öküz burnu deliği büyüklüğünce bir delik açılacak olsa, batıdaki insanın sıcaklıktan beyni kaynardı" dedim. Ömer bir daha: “Arttır!" deyince: “Ey müminlerin emîri! Kıyamet gününde Cehennem öyle bir gürülder ki, Allah'a yakın ne bir melek, ne bir peygamber kalmaz ki mutlaka hepsi diz üstü çöker. Hatta Allah'ın dostu İbrâhîm (aleyhisselam) diz üstü çöker ve: «Ey Rabbim! Nefsim, nefsim, bugün senden başka bir şey istemiyorum» der" dedim. Ömer başını eğip bekleyince: “Ey müminlerin emîri! Siz bunları Kur'ân'da görmüyor musunuz?" diye sordum. Ömer: “Nasıl?" deyince, "Allah: «O gün, herkes gelip kendi canını kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir, onlara asla zulmedilmez» buyurmaktadır" dedim. 112"Allah, şöyle bir şehri misal verdi: Orası güven ve huzur içinde idi. Oraya her taraftan bolca rızık gelirdi. Fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden yaptıklarına karşılık, Allah onlara şiddetli açlık ve korku ızdırabını tattırdı" İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Allah, şöyle bir şehri misal verdi: Orası güven ve huzur içinde idi. Oraya her taraftan bolca rızık gelirdi. Fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden yaptıklarına karşılık, Allah onlara şiddetli açlık ve korku ızdırabını tattırdı" âyetini açıklarken: “Burada Mekke kastedilmektedir" dedi. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atiyye: “Allah, şöyle bir şehri misal verdi..." âyetini açıklarken şöyle demiştin "Burada Mekke kastedilmektedir. Allah'ın: “Andolsun, onlara içlerinden bir peygamber geldi de onu yalanladılar. Böylece zulmederlerken azap onları yakalayıverdi" buyurduğunu görmüyor musun?" İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Orası güven ve huzur içinde idi..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Burada Mekke kastedilmektedir. Allah'ın: “Andolsun, onlara içlerinden bir peygamber geldi de onu yalanladılar. Böylece zulmederlerken azap onları yakalayıverdi" buyurduğunu görmüyor musun? Allah onları açlık, korku ve şiddetli öldürmeyle aldı." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “...Allah onlara şiddetli açlık ve korku ızdırabını tattırdı" âyetini açıklarken: “Allah onları açlık, korku ve öldürmeyle aldı" dedi. "Andolsun, onlara içlerinden bir peygamber geldi de onu yalanladılar..." âyeti hakkında ise: “Evet vallahi! Müşrikler onun nesebini ve emirlerini bilmektedirler" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Suleym b. İtr'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımı Hafsa, Mekke'den Medine'ye gideceği zaman yanında bulunmuştum. Ona, Hazret-i Osman'ın öldürüldüğü haberi verilince, istircâ etti ve şöyle dedi: “Beni şehre (Mekke'ye) geri dönderin, canım elinde olana yemin olsun ki, Allah'ın: “Allah, şöyle bir şehri misal verdi: Orası güven ve huzur içinde idi. Oraya her taraftan bolca rızık gelirdi. Fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden yaptıklarına karşılık, Allah onlara şiddetli açlık ve korku ızdırabını tattırdı" âyetinde zikretmiş olduğu şehir bu şehirdir." İbn Ebî Hâtim, İbn Şihâb'tan bildirir: Allah'ın: “Allah, şöyle bir şehri misal verdi.. ." diye zikretmiş olduğu şehir Yesrib şehridir." 113Yemin olsun ki, Peygamberi inkâr eden o nankörlere içlerinden bir Rasûl geldi de onu yalanladılar. Zulüm yaparlarken azap da kendilerini yakalayıverdi.(Bu azap, müşriklerin Bedir felâketidir). 114Artık Allah’ın size rızık verdiği şeylerden helâl ve pâk olarak yeyin de Allah’ın nimetine şükredin; eğ 115"Allah, sîze ancak leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur olur da istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur olur da istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyetini açıklarken: “İslam dini temizlenmiş bir dindir. Allah onu bütün kötülüklerden temizlemiştir. Ey Âdemoğlu! Allah sana zor durumda kaldığın zaman (haddi aşmadan ve başkasının hakkına tecavüz etmeden haramdan yemene) ruhsat vermiştir" dedi. 116"Dilleriniz yalana alışageldiğinden dolayı, Allah'a karşı yalan uydurmak için, «Şu helâldir», «Şu haramdır» demeyin. Şüphesiz, Allah'a karşı yalan uyduranlar, kurtuluşa eremezler" İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Dilleriniz yalana alışageldiğinden dolayı, Allah'a karşı yalan uydurmak için, «Şu helâldir», «Şu haramdır» demeyin..." âyetini açıklarken: “Burada Bahîre ve Sâibe kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim, Ebû Nadra'dan bildiriyor: “Dilleriniz yalana alışageldiğinden dolayı, Allah'a karşı yalan uydurmak için, «Şu helâldir», «Şu haramdır» demeyin. Şüphesiz, Allah'a karşı yalan uyduranlar, kurtuluşa eremezler" âyetini Nahl Sûresi'nde okudum. O zamandan bu güne kadar fetva vermekten hep korkmaktayım. Taberânî, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: Belki bir kişi: “Allah şunu emretti ve şunu yasakladı" diyebilir. Yüce Allah ona: “Yalan söyledin" buyurur. Veya kişi: “Allah şunu haram kıldı ve şunu helal kıldı" diyebilir. Yine Allah ona: “Yalan söyledin" buyurur. 117Onlar için dünyada pek az bir menfaat var, Âhirette ise çok acıklı bir azap... 118"Daha önce sana anlattıklarımızı yahudi olanlara da haram kılmıştık. Biz (bununla) onlara zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı" İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): “Daha önce sana anlattıklarımızı yahudi olanlara da haram kılmıştık..." âyetini açıklarken: “En'âm Sûresi'nde haram kılmıştık" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Daha önce sana anlattıklarımızı yahudi olanlara da haram kılmıştık..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Allah'ın zikretmiş olduğu kıssa, En'âm Sûresi'nin: “Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların ise, sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar, ya da kemiklerine karışanlar dışındaki içyağlarını (yine) onlara haram kıldık. İşte böyle, azgınlıkları sebebiyle onları cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz" âyetindedir." 119Sonra şüphe yok ki, Rabbin, bir cahillikle kötülük eden, sonra bunun arkasından tevbe edip hâlini düzelten kimseler lehindedir. Muhakkak ki Rabbin bu tevbeden sonra Gafûr’’dur, Rahîm’dir. 120Bkz. Ayet:123 121Bkz. Ayet:123 122Bkz. Ayet:123 123"Şüphesiz İbrâhîm, Allah'a itaat eden, hakka yönelen bir önder idi. Allah'a ortak koşanlardan değildi. O'nun nimetlerine şükreden bir önderdi. Allah, onu seçmiş ve doğru yola iletmişti. Ona dünyada iyilik verdik. Şüphesiz o, âhirette de salihlerdendir. Sonra da sana, «Hakka yönelen İbrahim'in dinine uy. O, Allah'a ortak koşanlardan değildi» diye vahyettik." Abdurrezzâk, Firyâbî, Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, Hâkim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd'a: “Ümmet nedir?" diye sorulunca: “İnsanlara hayırlı şeyler öğretendir" dedi. "el-Kânitu ifadesi ne demektir?" dediklerinde ise: “Allah ve Resûlüne itaat eden kişi anlamındadır" karşılığını verdi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Şüphesiz İbrâhîm, Allah'a itaat eden, hakka yönelen bir önder idi..." âyetini açıklarken: “İbrâhîm (aleyhisselam) İslam dinî üzere idi. Fakat zamanında kavminde kendisinden başka müslüman biri yoktu. Bu sebeple Yüce Allah: “İtaat eden, hakka yönelen bir önder idi..." buyurmaktadır" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Şüphesiz İbrâhîm, Allah'a itaat eden, hakka yönelen bir önder idi..." âyetini açıklarken: “İbrâhîm (aleyhisselam) iyilik etmekte ve itaatte önder bir kişiydi" dedi. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Şüphesiz İbrâhîm, Allah'a itaat eden, hakka yönelen bir önder idi..." âyetini açıklarken: “Bütün insanlar kâfir iken İbrâhîm (aleyhisselam) mümin biriydi" dedi. İbn Cerîr, Şehr b. Havşeb'den bildiriyor: “Yeryüzünde sürekli olarak Allah'ın kendileriyle belaları def ettiği ve sayelerinde rızıklandırdığı on kişi bulunmaktadır. Ancak İbrâhîm'in (aleyhisselam) zamanı bunun dışındadır. Çünkü o zaman o tek başınaydı." İbn Merdûye'nin, Enes b. Mâlik'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir kul yoktur ki, ümmeti ona şahitlik ettiği zaman Allah o şahitliği kabul etmesin. Ümmet bir ve daha fazla kişiden oluşmaktadır. Zira Yüce Allah: «Şüphesiz İbrâhîm, Allah'a itaat eden, hakka yönelen bir önder idi. Allah'a ortak koşanlardan değildi» buyurmaktadır. " İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Şüphesiz İbrâhîm... bir önder idi..." âyetini açıklarken: “O, kendisine uyulan ve sünnetine tâbi olunan bir liderdi" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Ona dünyada iyilik verdik..." âyetini açıklarken: “Doğru konuşan bir dil verdik, mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Ona dünyada iyilik verdik..." âyetini açıklarken: “Herdin sahibi ondan razı olup dostluğunu kabul etmiştir" dedi. Abdurrezzâk Musannef’te, İbn Ebî Şeybe Musanrıefte, İbn Cerîr Tehzhîb'de, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye ve Beyhakî Şuab'da İbn Amr'dan bildiriyor: Cibrîl öğle ve ikindi namazını İbrâhîm (aleyhisselam) ile beraber Arafat'ta kıldı. Sonra vakfe yaptı. Güneş battıktan sonra yürüdüler. Akşam ve yatsı namazımda cem ederek kıldılar. Sonra sabah namazını da müslümanlardan en hızlı namaz kılandan daha hızlı bir şekilde kıldı ve yine vakfe yaptı. Sonra namazını uzatan Müslüman gibi gün ağarana kadar vakfe yaptılar. Sonra gidip şeytanı taşladı. Kurban kesip traş olduktan sonra beraber Kâbe'ye gidip tavaf ettiler. Bu nedenle Allah, Peygamber'ine: “Hakka yönelen İbrâhîm'in dinine uy. O, Allah'a ortak koşanlardan değildi" diye vahyetti. 124"Cumartesi gününe saygı, ancak onda görüş ayrılığına düşenlere farz kılındı. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düşmekte oldukları şeyler konusunda kıyamet günü aralarında hüküm verecektir" Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Cumartesi gününe saygı, ancak onda görüş ayrılığına düşenlere farz kılındı.." âyetini açıklarken: “Cuma gününü red edip yerine Cumartesi gününü saygı günü edindiler" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: “Cumartesi gününe saygı, ancak onda görüş ayrılığına düşenlere farz kılındı..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Allah, yahudilere Cuma gününü farz kıldı. Ancak onlar bunu kabul etmeyip: “Ey Musa! Allah cumartesi günü bir şey yaratmadı. Bize Cumartesi gününü farz kıl" dediler. Onlara cumartesi gününü farz kıldığı zaman o günde kendilerine haram olan şeyleri helal kıldılar." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in, Süddî vasıtasıyla bildirdiğine göre Ebû Mâlik ve Saîd b. Cübeyr: “Cumartesi gününe saygı, ancak onda görüş ayrılığına düşenlere farz kılındı..." âyetini açıklarken: “Burada cumartesi günü kendilerine haram olan şeyleri helal kılmaları kastedilmektedir. Musa (aleyhisselam) cumartesi günü sırtında odun taşıyan birini görünce onun boynunu vurdurdu" dediler. el-Ümm'de Şâfiî, Buhârî ve Müslim'in, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Biz en son gelenleriz, ama kıyamet gününde ilk olanlar da biz olacağız. Çünkü her ümmete bizden önce kitap verilmiş, bize onlardan sonra verilmiştir. Sonra Allah'ın onlara farz kıldığı Cuma günü var ya! Onlar bu gün hakkında ihtilafa düştüler ve Allah bizi ona hidayet etti. Bu konuda insanlar bize tabidir. Çünkü Yahudilerin günü bizden bir gün, Hıristiyanların günü ise iki gün sonradır." Ahmed ve Müslim'in, Ebû Hureyre ve Huzeyfe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah bizden önce geçenleri Cuma gününden saptırmıştır. Yahudilerin günü cumartesi, Hıristiyanların günü ise pazar günüydü. Sonra Allah bizi yaratıp Cuma gününe hidayet etmiştir. Böylece Cuma, cumartesi ve Pazar günlerini özel gün kılmıştır. Biz dünya ahalisinin sonuncularıyız. Ancak kıyamet gününde bütün yaratıklardan önce hüküm verilenler olacağız." 125"Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış; doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir." İbn Merdûye, Heysem b. Kuleyb eş-Şâşî, İbn Mende, Taberânî, M. el- Kebîr'de, Beğavî ve İbn Asâkir'in, Ebû Leylâ el-Eş'arî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “İdarecilerinizin itaatine yapışın ve onlara muhalif olmayın. Onlara itaat etmek, Allah'a itaat etmektir. Onlara karşı asi olmak ta, Allah'a karşı asi olmaktır. Allah beni yoluna, hikmetle, öğütle ve güzellikle davet etmem için gönderdi. Bu konuda bana muhalif olan kişi helak olanlardandır. Yine bu kişiden Allah'ın ve Resulünün zimmeti uzak olur. Sizden kim bir idareci olur da bunun dışında amel ederse, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti üzerine olsun." İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Onlarla en güzel şekilde tartış..." âyetini açıklarken: “Onların eziyetinden uzak dur, mânâsındadır" dedi. 126"Eğer ceza vereceksenîz, sîze yapılanın misliyle cezalandırın. Eğer sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır." Tirmizî, Müsned'e zevâid olarak Abdullah b. Ahmed, Nesâî, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Fevâid'de İbn Huzeyme, İbn Hibbân, Taberânî, Hâkim, İbn Merdûye, Delâil'de Beyhakî ve el-Muhtâre'de Diyâ, Ubey b. Ka'b'dan bildiriyor: Uhud savaşında Ensâr'dan altmış dört kişi, Muhacir'lerden aralarında Hamza'nın da bulunduğu altı kişi şehid edilmişti. Müşrikler müsleyaparak şehitlerin uzuvlarını kesmişti. Ensâr: “Eğer başka bir savaşta bizde onlardan öldürürsek, biz de yaptıklarından daha fazla müsle yapacağız" dediler. Mekke fethi gününde Allah: “Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın. Eğer sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır" âyetini indirdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Sabredecek ve cezalandırmayacağız. Dört kişi dışında kimseye dokunmayın" buyurdu. İbn Sa'd, Bezzâr, İbnu'l-Münzir, Taberânî, Hâkim, İbn Merdûye, el- Ma'rife'de Ebû Nuaym ve Delâil'de Beyhakî, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Hamza şehit edildiği zaman Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında durup öyle bir manzaraya baktı ki daha önce kalbi böylesine acıtacak bir şeye asla bakmamıştı. Ona baktığında müsle yapılıp uzuvlarının kesildiğini görmüştü ki: “Allah'ın rahmeti üzerine olsun. Bildiğim kadarıyla sen akrabalarını ziyaret eder ve çok hayır işlerdin. Senden sonra (ailenin) sana olan üzüntüsü olmasaydı, Allah'ın seni ayrı ayrı ruhlarından haşretmesi için öylece bırakmak beni mutlu ederdi. Vallahi! Senin yerine onlardan yetmiş kişiye müsle edeceğim" buyurdu. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) daha yerinde duruyorken Cibrîl, Nahl Sûresinin son âyetlerinden: “Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın. Eğer sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır" âyeti ile geldi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yemin kefâreti verdi ve yapmak istediği şeyden vazgeçip sabretti. İbnu'l-Münzir, Taberânî, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Delâil'de İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hamza'nın şehit edilip uzuvları kesildiği gün Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Eğer onlara karşı zafer kazanırsam onlardan yetmiş kişiye müsle edeceğim" buyurdu. Bunun üzerine Yüce Allah: “Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın. Eğer sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır" âyetini indirdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ey Rabbim! Sabredeceğiz" dedi ve sabredip müsleyi yasakladı. İbn Ebî Şeybe Musannef’te ve İbn Cerîr, Şa'bî'den bildiriyor: Uhud savaşında müşrikler gittiği zaman müslümanlar şehit kardeşlerinin kötü bir şekilde müsle edilerek kulaklarının, burunlarının kesildiğini ve karınlarının yarıldığını gördüler. Bunun üzerine Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı: “Eğer onlara yetişirsek şöyle şöyle yapacağız" dediler. Yüce Allah: “Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın. Eğer sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır" âyetini indirince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hayır, sabredeceğiz" buyurdu. İbn İshâk ve İbn Cerîr, Atâ' b. Yesâr'dan bildiriyor: Nahl Sûresi, son üç âyeti dışında tamamı Mekke'de nâzil olmuştur. Ancak son üç âyeti, Medine'de Uhud savaşında, Hamza'nın şehit edilip müsle edilmesinden sonra nâzil olmuştur. O zaman Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Eğer onlara üstün gelirsek onlardan otuz kişiyi müsle edeceğiz" buyurdu. Müslümanlar bunu işitince: “Vallahi! Eğer onlara üstün gelirsek henüz Arapların hiç kimseye etmediği bir şekilde müsle edeceğiz" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: “Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın. Eğer sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır. Sabret! Senin sabrın ancak Allah'ın yardımı iledir. Onlardan yana üzülme. Tuzak kurmalarından dolayı da sıkıntıya düşme. Şüphesiz Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlar ve iyilik yapanlarla beraberdir" âyetlerini indirdi. İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın..." âyetini açıklarken: “Bu, Allah'ın, Peygamberine, kendisiyle savaşanlarla savaşmayı emrettiği zamandır. Sonra: “Berâe" Sûresi nâzil oldu ve haram ayların bitiminde savaşılabileceği bildirildi. Başta zikredilen âyet ise neshedilmiştir" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, İbn Zeyd'den bildiriyor: Müslümanlara Müşrikleri affetmeleri emredilince müşriklerden güç ve kuvvet sahibi kişiler müslüman oldular. Sonra: “Yâ Resûlallah! Eğer Allah izin verseydi şu köpeklerden intikam alırdık" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah bu âyeti indirdi. Sonrada cihad emriyle bu âyet neshedildi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın..." âyetini açıklarken: “Kimsenin hakkına tecavüz etmeyin mânâsındadır" dedi. Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Kişi senden bir şey alırsa sen de ondan aynısını al, mânâsındadır" dedi. 127Ey Resûlüm, sabret; senin sabrın da ancak Allah’ın yardımı iledir. Kâfirlerin yüz çevirmesinden mahzun olma ve yaptıkları hileden de telâş edip sıkıntıya düşme. 128"Şüphesiz Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlar ve iyilik yapanlarla beraberdir" Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, İbrı Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): “Şüphesiz Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlar ve iyilik yapanlarla beraberdir" âyetini açıklarken: “Allah, kendilerine haram kıldığı şeylerden sakınıp farz kıldığı şeyleri de yerine getirenlerle beraberdir" dedi. Saîd b. Mansûr, İbn Sa'd, İbn Ebî Şeybe, Hennâd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Herim b. Hayyân'a ölüm gelip çattığı zaman: “Vasiyet et" dediler. O: “Size Nahl Sûresi'nin: «(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir. Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın. Eğer sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır. Sabret! Senin sabrın ancak Allah'ın yardımı iledir. Onlardan yana üzülme. Tuzak kurmalarından dolayı da sıkıntıya düşme. Şüphesiz Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlar ve iyilik yapanlarla beraberdir» âyetlerini vasiyet ediyorum" dedi. |
﴾ 0 ﴿