KEHF SURESİNehhâs Nâsih'te ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kehf Sûresi, Mekke'de nâzil olmuştur" dedi. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbnü'z-Zübeyr: "Kehf Sûresi, Mekke'de nâzil olmuştur" dedi. Ahmed, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbnu'd-Durays, İbn Hibbân, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Sünen'Ğe Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kehf Sûresinin ilk kısmından on âyet ezberleyen kişi Deccal'ın fitnesinden korunur" buyurmuştur. Ebû Ubeyd Fedâil'de, Ahmed, Müslim, Nesâî ve İbn Hibbân'ın, Ebu'd- Derdâ'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kehf Sûresinin son kısmından on âyet okuyan kişi Deccal'ın fitnesinden korunur" buyurmuştur. Ebû Ubeyd ve İbn Merdûye'nin, Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim Kehf Sûresinin başından on âyet ezberler de, sonra Deccal gelirse ona bir zarar veremez. Kim de Kehf Sûresinin son kısmından on âyet ezberlerse bu âyetler kendisi için kıyamet gününde bir nur olur" buyurmuştur. Ahmed, Buhârî, Müslim, İbnu'd-Durays, Nesâî, İbn Ebî Hâtim, İbn Hibbân, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Delâil'de bildirdiğine göre Berâ der ki: Bir kişi evinde Kehf Sûresini okudu. Evinin avlusunda da bir at duruyordu. At ürkmeye başlayınca, adam bir de baktı ki, kendisini bir sis veya bir bulut kaplamış. Bu durumu Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) anlatınca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Filan yeri oku. Zira o Kur'ân'a Sekine olarak indirilmiştir" buyurdu. Taberânî'nin bildirdiğine göre Useyd b. Hudayr, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip: "Yâ Resûlallah! Ben dün Kehf Sûresini okurken bir şey gelip ağzımı kapattı (ağız seviyeme kadar geldi)" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yavaş ol, o Kur'ân'ı dinlemek için gelen Sekîrie'dir" buyurdu. Tirmizî'nin Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kehf Sûresinin ilk kısmından üç âyet okuyan kişi, Deccal'ın fitnesinden korunur" buyurmuştur. İbnu'd-Durays, Nesâî, Ebû Ya'la ve Rûyânî'nin, Sevbân'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kehf Sûresinin son kısmından on âyet okuyan kişiye, bu on âyet Deccal'ın fitnesine karşı koruma olur" buyurmuştur. İbn Merdûye'nin, Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim Kehf Sûresinden on âyet okursa onlarla Deccal'ın fitnesinden korunur. Kim de sonunu uyuyacağı zaman okursa kıyamet gününde kendisi için başından ayağına kadar nur olur" buyurdu. İbn Merdûye ve el-Muhtâre'de Diyâ'nın Hazret-i Ali'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim Kehf Sûresini cuma günü okursa, Deccâl gelse bile sekiz gün boyunca her türlü fitneden korunur" buyurmuştur. Taberânî M. el-Evsat'ta, Hâkim, İbn Merdûye, Beyhakî Sünen'de ve Diyâ'nın, Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim Kehf Sûresini okursa kendisi için bulunduğu yerden Mekke'ye kadar nur olur. Kim de sonundan on âyet okursa ve Deccâl gelirse ona bir zarar veremez" buyurmuştur. Beyhakî Şuabu'l-İmân'da, Ebû Saîd'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim Kehf Sûresini indirildiği gibi okursa kıyamet günü kendisi için nur olur" buyurmuştur. Hâkim ve Beyhakî'nin Sünen'de Ebû Saîd'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):"Kim Kehf Sûresini cuma günü okursa, o, iki cuma arası kendisi için bir nur olur" buyurmuştur. Ebû Ubeyd, Saîd b. Mansûr, Dârimî, İbnu'd-Durays, Hâkim ve Şuabu'l- İmân'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ebû Saîd el-Hudrî: "Kim Kehf Sûresini cuma günü okursa o, kendisi ve Beytü'l-Atîk (Kabe) arasında bir nur olur" dedi. Hâkim'in, Ebû Saîd'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim Kehf Sûresini indirildiği gibi okursa, Deccâl'ın ona gelecek bir yolu olmaz ve ona bir şey yapamaz" buyurmuştur. Ahmed, Taberânî ve İbn Merdûye'nin Muâz b. Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim Kehf Sûresinin başını ve sonunu okursa o, kendisi için ayaklarından başına kadar bir nur olur. Kim de hepisini okursa kendisi için yer ve gök arası kadar bir nur olur" buyurmuştur. İbn Merdûye'nin, İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim Kehf Sûresini cuma günü okursa kıyamet gününde kendisi için ayaklarının altından gökyüzüne kadar ışıtan bir nur olur ve iki cuma arasındaki günahları bağışlanır" buyurmuştur. İbn Merdûye'nin, Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Azameti yeri ve göğü dolduran, onu yazdığında aynı sevabı alan, onu cuma günü okuduğunda diğer cuma ve üç gün sonrasına kadar günahları bağışlanan, kişinin uyuyacağı zaman onun son beş âyetini okuduğunda, Allah'ın o kişiyi gecenin istediği saatinde uyandıran sûreyi haber vereyim mi?" buyurdu. Ashâb: "Evet, yâ Resûlullah!" karşılığını verince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ashâb-ı Kehf süresidir" buyurdu. Saîd b. Mansûr'un bildirdiğine göre Hâlid b. Ma'dân: "Kehf Sûresini her Cuma imam hutbeye çıkmadan önce okuyan kişiye, o, iki cuma arasındaki günahları için kefaret olur. Nuru da Beytü'l-Atîk'e (Kâbe'ye) ulaşır" dedi. İbnu'd-Durays'ın bildirdiğine göre Ebû'l Muhelleb: "Kehf Sûresini Cuma günü okuyan kişiye bu okuduğu diğer cumaya kadar olan günahları için kefaret olur" dedi. Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kehf Süresine Tevrat'ta «Koruyan» denilir. O, okuyucusu ile ateşin arasında bir perde olur" buyurmuştur. İbn Merdûye'nin, Abdullah b. Muğaffel'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kehf Sûresi okunan eve o gece şeytan girmez" buyurmuştur. Ebû Ubeyd, Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da bildirdiğine göre Ümmü Mûsa der ki: "Hasan b. Ali Kehf Sûresini her gece okurdu. Bu sûre yanında bir levhaya yazılıydı. Her gece hanımlarından kime gidecekse onu da yanında götürürdü." İbn Ebî Şeybe'nin Zeyd b. Vehb'den bildirdiğine göre Hazret-i Ömer sabah namazında Kehf Sûresini okudu. İbn Sa'd, Safiyye binti Ebî Ubeyd'den bildirir: "Ömer b. el-Hattâb'ın sabah namazında Kehf Sûresini okuduğunu işittim." Deylemî'nin Müsnedu'l-Firdevs'te Enes'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kehf kelimesi beraberinde yetmiş bin melek olan- bir kelimedir" buyurmuştur. İbn İshâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Delâil'de Ebû Nuaym ve Delâil'de Beyhakî İbn Abbâs'tan bildirir: Kureyş'liler Nadr b. el-Hâris'i ve Ukbe b. Ebî Muayt'ı Medine Yahudilerinin hahamlarına gönderdiler. Onlara: "Hahamlara Muhammed'i sorup vasıflarını söyleyerek dediklerini haber verin. Onlar ilk kitap ehlidir. Bizde bulunmayan peygamberler hakkındaki bilgiler onlarda vardır" dediler. Bunlar gittiler ve Medine'ye vardılar. Yahudilerin hahamlarına Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) durumunu sorup vasıflarını bildirerek dediklerini haber verdiler. Sonra: "Siz Tevrat ehlisiniz. Bizi bu arkadaşımız hakkında, bilgilendirmeniz için size geldik" dediler. Hahamlar: "Ona üç şeyi hakkında sorun. Eğer bu soruları cevaplarsa gönderilmiş hak bir peygamberdir. Eğer cevaplamazsa o yalancı bir kişidir ve sizin görüşünüz gibi bir şeyler söyler. Ona daha önceki zamanlarda kaçan gençlerin durumunun ne olduğunu sorun. Çünkü onların acaip bir hâdisesi vardır. Yine ona yeryüzünün batısıyla doğusunu dolaşan adamın durumunu sorun. Bir de ruhun ne olduğunu sorun. Eğer bunları cevaplarsa o bir peygamberdir ve ona tâbi olun. Eğer cevaplamazsa yalancı biridir" karşılığını verdiler. Bunun üzerine Nadra ve Ukbe geri döndüler ve Kureyş'e yetişip: "Ey Kureyş topluluğu! Size, sizinle Muhammed'in arasındaki meseleleri bitirecek şeylerle geldik. Yahudilerin hahamları ona bazı şeyler sormamızı istediler" diyerek durumu kendilerine anlattılar. Bunun üzerine Resulullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: "Ey Muhammed! Bize söyle" dediler ve hahamların dediği gibi o sorulan sordular. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sorduklarınızı yarın size söylerim" buyurdu. Ancak Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) inşallah dememişti. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) on beş gece geçirmiş, bu süre içinde Allah kendisine bir vahiy göndermemiş ve Cibrîl kendisine hiç gelmemişti. Mekke ahalisi ileri geri konuşmaya başlamış Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vahyin kesilmesinden dolayı üzülmüş ve Mekke ahalisinin konuştukları ağırına gitmeye başlamıştı. Sonra Cibrîl, Allah katından Ashâb-ı Kehf Sûresi ile geldi. Sûrede Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) üzülmesinden dolayı kendisine bir kınama, gençler ve seyahat eden kişi hakkındaki sorulan sorulara cevaplar ve Allah'ın: "Sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki: "Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir" diye âyeti vardı. Delâil'de Ebû Nuaym, Süddî es-Sağîr vasıtasıyla Kelbî'den, o Ebû Salih'ten, o da İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre içlerinde Ukbe b. Ebî Muayt ve Nadr b. el-Hâris'inde bulunduğu beş kişilik bir grubu Yahudilere, Resûlullah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) sormak için Medine'ye gönderdiler. Bu grup Resûlullah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) Yahudilere vasfedince: "Dediğiniz vasıfları Tevrat'ta bulmaktayız. Eğer bize vasfettiğiniz gibiyse o peygamberdir ve dedikleri haktır, ona uyun. Fakat ona şu üç şeyi sorun. Eğer peygamberse bu soruların ikisini cevaplar birini cevaplamaz. Bu üç soruyu Müseylemetü'l-Kezzâb'a sorduk ne olduklarını bilmedi" dediler. Elçiler Yahudilerden bu haberle Kureyş'e geri döndü. Bunun üzerine Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip: "Ey Muhammed! Batıyı ve doğuyu dolaşan Zü'l-Karneyn'den, ruhun ne olduğundan ve Ashâb-ı Kehf'ten haber ver" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yarın size haber vereceğim" buyurdu. Fakat Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İnşallah" dememişti. Bunun üzerine Cibrîl Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) istisna etmemesinden dolayı kendisine on beş gün gelmemişti. Bu, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ağırına gitmişti. Sonra Cibrîl, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sorulan soruların cevabıyla gelince: "Ey Cibrîl! Bana gelmekte geciktin" dedi. Cibrîl: "İstisna etmemenden dolayıdır. Hiçbir şey için inşallah demeden yarın yapacağım deme" karşılığını verdi. Sonra Zü'l-Karneyn'den, ruhtan ve Ashâb-ı Kehf'ten haber verdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Kureyş'lilere haber gönderdi ve yanına geldiler. Onlara Zü'l-Karneyn'den haber verip: "Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir..." buyurdu. Yani: "Bu, Rabbimin bileceği bir şeydir. Bu konuda bir bilgim yoktur" demektir. Durum Yahudilerin "O, peygamberse üçüncü soruya cevap veremez" dediği gibi olunca: "...İki sihirbaz birbirlerine destek oluyor. Biz hepsini inkâr ediyoruz..." dediler. Kureyşliler, Kur'ân ve Tevrât'ın yardımlaştıklarını kasdetmektedir. Sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara Ashâb-ı Kehf'i anlattı. Taberânî'nin bildirdiğine göre Ebû Umâme der ki: Bir gün Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize hutbe verdi. O zamanki hutbelerinin çoğu Deccâl hakkındaydı. O gün bize dedikleri arasında (Deccâl'ı anlatarak) şöyle buyurdu: "Yüce Allah'ın gönderdiği her peygamber mutlaka ümmetini uyarmıştır. Ben peygamberlerin, siz de ümmetlerin sonuncususunuz. Muhakkak ki, o çıkacaktır. Ben aranızdayken çıkarsa ben her Müslümanın yerine onu altederim. Ancak benden sonra çıkacak olursa her kişi kendi nefsini müdâfaa etsin. Bütün Müslümanları Allah'a emanet ediyorum. O, Irak ve Şam arasında bir yerde çıkacaktır. Belki batıdan, belki de doğudan çıkacaktır. Ey Allah'ın kulları! Sebat edin. O sözlerine: «Ben peygamberim» diye başlayacaktır. Ancak benden sonra peygamber yoktur. Onun gözleri arasında her müminin okuyabileceği: «Kâfir» kelimesi yazılıdır. Sizden onunla karşılaşan kişi yüzüne tükürsün ve Ashâb-ı Kehf Sûresinin sonlarını okusun. O, Âdem oğullarından birine musallat olacak, onu öldürecek ve tekrar diriltecektir. Sonra başka kimseye musallat olmayacaktır. Yine onun fitneleri arasında Cennet ve Cehennem vardır. Onun Cehennemi Cennet, Cenneti de Cehennemdir. Onun Cehennemine maruz kalan kişi gözlerini kapatsın ve Allah'tan yardım dilesin. Ateşin İbrâhîm'e soğuk ve selamet olduğu gibi onun da ateşi size soğuk ve selamet olacaktır. O aranızda kırk gün kalacaktır. Onun bir günü bir yıl, bir günü bir ay, bir günü bir hafta ve bir günü de normal bir gün gibidir. Diğer günleri ise serap gibidir. Kişi sabah vakti şehrin bir kapısında iken akşama kadar diğer kapısına varamayacaktır."Ashâb: "Yâ Resûlallah! Böylesi kısa günlerde nasıl namaz kılacağız?" deyince: "Zamanı uzun günlerde takdir ettiğiniz gibi o günlerde de takdir edeceksiniz" buyurdu. 1Bkz. Ayet:4 |
﴾ 1 ﴿