FURKÂN SÛRESİİbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Delâil'de İbn Abbâs vasıtasıyla bildirdiğine göre Furkân Sûresi, Mekke'de nâzil olmuştur. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Zübeyr: "Furkân Sûresi, Mekke'de nâzil olmuştur" dedi. Mâlik, Şâfiî, Buhârî, Müslim, İbn Cerîr, İbn Hibbân ve Beyhakî Sünen'de Ömer b. el-Hattâb'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında Hişâm b. Hakîm'in, Furkân Sûresi'ni okuduğunu işittim. O, bu sûreyi Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bana okutmamış olduğu birçok değişik kıraatla okuyordu. Bu konuyu ona namaz vaktinde sormak istedim. Selam verene kadar sabrettim ve selam verince onu yakasından tutup: "Bu sûreyi okumayı sana kim öğretti?" dedim. O: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) öğretti" deyince: "Yalan söyledin. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana bu sûreyi okuduğundan başka bir şekilde öğretti" dedim ve onu çekerek Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına götürdüm. Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bunun Furkân Sûresi'ni, bana okutmadığın bir kıraat üzere okuduğunu işittim" dedim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onu bırak, oku ey Hişâm!" buyurunca, Hişâm, Furkân Sûresi'ni kendisinden işitmiş olduğum kıraat ile okumaya başladı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu sûre bu şekilde indirildi" buyurdu. Sonra bana: "Oku ey Ömer!" dedi. Bende, bana öğretmiş olduğu şekilde okuyunca: "Bu sûre bu şekilde de indirildi. Kur'ân yedi kıraat üzere indirilmiştir. Siz kolayınıza gelen kıraatla okuyun" buyurdu. İbnu'l-Enbârî'nin Mesâhifte Humeyd b. Abdirrahman b. Avf'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazını kılarken Furkân Sûresi'ni okudu ve bir âyet atladı ve okumadı. Selam verdikten sonra: "Aranızda Ubey mevcut mudur?" diye sorunca, Ubey: "Buradayım yâ Resûlallah!" karşılığını verdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bir âyet atlamadım mı? buyurunca: "Evet atladın" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "O zaman niye söylemedin?" diye sorunca, Ubey: "Bu âyetin neshedildiğini sandım" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hayır neshedilmedi, ama ben onu bilerek atladım" buyurdu. 1Bkz. Ayet:11 2Bkz. Ayet:11 3Bkz. Ayet:11 4Bkz. Ayet:11 5Bkz. Ayet:11 6Bkz. Ayet:11 7Bkz. Ayet:11 8Bkz. Ayet:11 9Bkz. Ayet:11 10Bkz. Ayet:11 11"Âlemlere bîr uyarıcı olsun diye kuluna Furkân'ı indiren Allah'ın şanı yücedir. O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O, her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir. Kafirler, onu bırakıp, bir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen ilahlar edindiler. İnkâr edenler: «Bu Kur'ân, Muhammed'in uydurduğu bir yalandan başka bîr şey değildir. Başka bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir» dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular. «Kur'ân öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırıp sabah akşam kendisine okunmaktadır» dediler. De ki; «Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz o, bağışlayandır, merhamet edendir.» Onlar: «Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, çarşıda pazarda dolaşır. Ona bir melek indirilseydi de, bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya!» dediler. «Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya ürününden yiyeceği bir bahçesi olsaydı yal» dediler. Zalimler, (inananlara): «Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz» dediler. Sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar. Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana köşkler kurabilecek olan Allah'ın şanı yücedir. Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "Tebâreke ifadesi, tefâale babından gelmektedir ve bereket, mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân'ı indiren Allah'ın şanı yücedir. O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O, her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir. Kafirler, onu bırakıp, bir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen ilahlar edindiler. İnkâr edenler: «Bu Kur'ân, Muhammed'in uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir. Başka bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir» dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular. «Kur'ân öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırıp sabah akşam kendisine okunmaktadır» dediler. De ki: «Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz o, bağışlayandır, merhamet edendir.» Onlar: «Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, çarşıda pazarda dolaşır. Ona bir melek indirilseydi de, bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya!» dediler. «Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya ürününden yiyeceği bir bahçesi olsaydı ya!» dediler" âyetlerini açıklarken şöyle dedi: "Allah, Kur'ân') indirerek helali, haramı, şeriatını, dinini bildirmiş ve hakkı batıldan ayırmıştır. Allah, Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem), insanları şiddetli azabından sakınmaları ve kendilerinden önce yaratmış olduğu kişilerin düştükleri durumları bildirmek için bir uyarıcı olarak göndermiştir. Allah bütün yaratıklarına kendileri için faydalı olan her şeyi göstermiş ve bunu belli bir ölçüyle yapmıştır. Fakat kafirler kendilerine tapılan putlar edinmişlerdi. Oysa yaratan ve rızık veren Allah'dır. Hâlbuki bu putlar bir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, ne zarar ve ne de fayda verebilen, öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyenlerdir. İnkâr eden Arap müşrikleri: "Kur'ân, Muhammed'in uydurduğu yalandan başka bir şey değildir. Başka topluluklarda ona bu yalanlarında yardımcı olmuştur" dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular ve: "Kur'ân kendilerinden öncekilerin masallarıdır" dediler. Kafirler peygamberin yemek yemesine ve çarşılarda dolaşmasına şaşırıp: "Ona bir melek indirilseydi de, bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya! Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya ürününden yiyeceği bir bahçesi olsaydı ya!"demişti. Allah: "Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana köşkler kurabilecek olan Allah'ın şanı yücedir" buyurarak, dedikleri hazîne ve bahçeden daha güzelini verebileceğini onlara bildirmiştir. Vallahi Cennete girecek kişi için eskimeyen ve yıkılmayan köşkler bulunmaktadır." İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Kur'ân'da diye geçen her ifade, yalan mânâsındadır" dedi. Firyabî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...«Başka bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir» dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular" âyetini açıklarken: "Burada Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yalan söylediğini iddia eden Yahudiler kastedilmektedir" dedi. İbn İshâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, İbn Abbâs'tan bildirir: Utbe, Şeybe b. Rabîa, Ebû Süfyân b. Harb, Nadra b. el-Hâris, Ebu'l-Bahterî, Esved b. el- Muttalib, Umeyye, Umeyye b. Halef, Âs b. Vâil, Nubeyh b. el-Haccâc ve Münebbih b. el-Haccâc bir araya geldiler ve birbirlerine: "Muhammed'e bir heyet gönderin ve onunla konuşup tartışsınlar. Böylece daha sonra ona karşı mazur sayılırsınız" dedi. Bu şekilde: "Kavminin en ileri gelenleri seninle konuşmak için toplandı" diye haber gönderdiler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), bu kişilerin yanına gelip oturduğunda: "Ey Muhammed! Biz seni bir mazeretimiz kalmasın diye çağırdık. Eğer mal toplamak için öyle bir şeyle geldiysen, sana kendi mallarımızdan toplarız. Eğer bir makam içinse seni efendimiz kılarız. Eğer mülk istiyorsan seni kralımız ederiz" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben dediğiniz şeyler peşinde değilim. Ben size getirdiklerimle ne mallarınızı, ne bir makam, ne bir mülk istemek için gelmedim. Ancak Allah beni size elçi olarak gönderip bana kitap indirdi ve sizi müjdeleyip uyarmamı emretti. Ben de size Rabbimin emirlerini bildirip nasihatte bulundum. Eğer size getirdiklerimi kabul ederseniz bu, sizin dünyada ve âhiretteki nasibiniz olur. Eğer kabul etmeyip redderseniz Allah'ın emrine, Allah aramızda hükmedinceye kadar sabrederim" buyurdu. Onlar şöyle dediler: "Ey Muhammed! Eğer sana arzettiklerimizi kabul etmeyecek olursan, kendin için Rabbinden senin dediklerini tasdik edici ve bizi sana karşı tutumlarımızdan geri çevirecek bir melek göndermesini iste. Yine sana bahçeler, hazineler, altından ve gümüşten köşkler yapmasını iste ki aramakta olduğunu gördüğümüz şeylere ihtiyacın kalmasın. Sen çarşılarda dolaşıyor ve bizim gibi maişetin için uğraşıyorsun. Böylece senin Rabbinin yanındaki yerini ve dediğin gibi Peygamber olup olmadığını anlayabilelim" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben bunları yapacak değilim. Ben bunları Rabbimden isteyecek kişi de değilim. Ben size bununla gönderilmedim. Fakat Allah beni müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi" buyurdu. Bunun üzerine Yüce Allah bu deyişlerinden dolayı: "Dediler ki: "Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, çarşıda, pazarda dolaşır. Ona bir melek indirilseydi de, bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya... Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşıda pazarda gezerlerdi. (Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin, hakkıyla görendir" âyetlerini indirdi. Burada Allah: "Sabrınızı ölçmek için sizi birbirinize imtihan aracı kıldık. Eğer ben bütün dünyanın Peygamberimle beraber olmasını dileseydim öyle ederdim ve ona muhalif olmazdınız" buyurmaktadır. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Zalimler, (inananlara): «Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz» dediler" âyetini açıklarken: "Burada, Dâru'n-Nedve'de "Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" diyen Velîd b. el-Muğîre ve arkadaşları kastedilmektedir" dedi. Firyabî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar" âyetini açıklarken: "Onları, sana vermiş oldukları misallerin içinden çıkaracak bir yol yoktur, mânâsındadır" dedi. "Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana köşkler kurabilecek olan Allah'ın şanı yücedir.." âyeti hakkında ise: "İçinden ırmaklar akan bahçeler ve duvarları sıvanmış binalar kastedilmektedir. Kureyşliler, büyük olsun küçük olsun taşla yapılan evlere köşk derdi." Vahidî ve İbn Asâkir, Cuveybir vasıtasıyla Dahhâk'tan, ö da İbn Abbâs'tan bildirir: Müşrikler, Resûlullah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) fakirliğinden dolayı ayıplayarak: "Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, çarşıda pazarda dolaşır..." dediler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) üzülmüştü. Bunun üzerine Cibril inerek: "Rabbin sana selam etmekte ve: "Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşılarda gezerlerdi. (Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin, hakkıyla görendir" buyurmaktadır" dedi. Sonra Cennetlerin hâzini Rıdvan beraberinde nurdan yapılmış parıldayan bir çantayla gelerek: "Bu dünya hazinelerinin anahtarlarıdır" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), kendisine istişare edercesine Cibril'e bakmaya başladı. Cibril alçak gönüllü ol anlamında eliyle yere vurdu. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Rıdvan! Benim bunlara bir ihtiyacım yoktur" buyurdu. Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gökyüzüne bak diye nida edildi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gökyüzüne bakınca semalar Arş'a kadar kapılarını açtı. İlk olarak Cennet-i Adn'ı gördü. Orada da peygamberlerin yerini gördü ve hangi yerin kime ait olduğunu bildi. Kendi yeri bütün peygamberlerin yerinden daha yüksekteydi. Bunu gören Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Razı oldum" buyurdu. Görüldüğü kadarıyla "Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana köşkler kurabilecek olan Allah'ın şanı yücedir. Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır" âyetini Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) Cennetlerin hâzini Rıdvan indirmiştir. Firyabî, İbn Ebî Şeybe Musannef’te, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Hayseme'den bildirir: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "Eğer istersen sana, daha önce hiçbir peygambere verilmemiş ve senden sonra hiçbir peygambere verilmeyecek dünya hazinelerinin anahtarlarını verelim. Bunlar senin için Allah katında olan mükâfatından hiçbir şey eksiltmeyecektir. Eğer istersen bütün bunları sana âhiret gününde toplu olarak veririz" denildi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bunlar bana ahiret gününde toplu olarak verilsin" deyince, Yüce Allah: "Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana köşkler kurabilecek olan Allah'ın şanı yücedir. Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır" âyetini indirdi. İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Cibrîl, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında iken kendisine: "Gökyüzünden inen bu melek daha önce yeryüzüne asla inmeyen bir melektir. Seni ziyaret etmek için Rabbinden izin istedi. Ona yanına girmesi için izin ver" dedi. Çok kısa bir süre geçmişti ki bu melek: "Allah'ın selamı üzerine olsun, ey Allah'ın Resûlü!" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'ın selamı senin de üzerine olsun" karşılığını verince melek: "Allah, seni muhayyer bırakmaktadır. İstersen sana, daha önce hiç kimseye verilmemiş ve senden sonra hiç kimseye verilmeyecek bütün hazinelerden ve bütün anahtarlardan verilir. Bunlar senin için Allah katında olan mükâfatından hiçbir şey eksiltmeyecektir" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bunlar bana ahiret gününde toplu olarak verilsin" deyince: "Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana köşkler kurabilecek olan Allah'ın şanı yücedir. Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır" âyeti nâzil oldu. 12Öyle ki, bu ateş onları uzak bir yerden gördüğü vakit, onlar, bunun galeyan ve homurdanışını işitirler. 13Elleri boyunlarına bağlı olarak, o ateşin dar bir yerine atıldıkları vakit, orada: “Ey helâk, neredesin, yetiş!” diye bağırırlar. "Bu ateş onları uzak bîr mesafeden görünce onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işitirler." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: "Bu ateş onları uzak bir mesafeden görünce..." âyetini açıklarken: "Burada yüz yıllık bir mesafe kastedilmektedir" dedi. Taberânî ve İbn Merdûye, Mekhûl vasıtasıyla Ebû Umârne'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim bana karşı bilerek yalan söylerse Cehennemin iki gözü arasından oturacağı yeri seçsin" buyurunca, ashâb: "Yâ Resûlallah! Cehennemin gözü var mıdır?" diye sordu. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Evet vardır, Allah'ın: «Bu ateş onları uzak bir mesafeden görünce...» buyurduğunu işitmediniz mi? Cehennem onları ancak gözleriyle görür" buyurdu. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim Hâlid b. Düreyk vasıtasıyla sahabeden bir kişiden bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim benim söylemediğim bir şeyi bana isnad eder veya kendini anne babasından başkasına nispet eder veya kendini efendilerinden başkasına mal etmeye çalışırsa, Cehennemin iki gözü arasından oturacağı yeri seçsin" buyurdu. "Yâ Resûlallah! Cehennemin gözü var mıdır?" denilince: "Evet vardır; Allah'ın: «Bu ateş onları uzak bir mesafeden görünce...»buyurduğunu işitmediniz mi?" karşılığını verdi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim sahîh bir senetle İbn Abbâs'tan bildirir: Şüphesiz ki kul ateşe sürüklendiği zaman, katırın arpaya iştahlanıp iç çekmesi gibi cehennem de ahalisine iç çeker. Sonra ateş öyle bir uğuldar ki, korkmayan hiç kimse kalmaz. Ateş ahalisinden her kişinin kulak memesi ve omuz arası yetmiş yıllık bir mesafedir. Orada irinle dolu vadiler vardır. Bu irinler ölçülerek ahalisinin ağzına dökülür. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ubeyd b. Umeyr: "...Onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işitirler" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Cehennem öyle bir uğuldar ki, Allah'a yakın ne bir melek, ne de gönderilmiş bir peygamber kalmaz ki mutlaka hepsi diz üstü çöker ve tir tir titrerler. Hatta İbrâhîm (aleyhisselam) diz üstü çökerek: "Ey Rabbim! Bu gün sadece kendi canımın kurtarılmasını istiyorum" der. İbn Vehb, el-Ehvâl'da Attâf b. Hâlid'den bildirir: O gün birbirini yiyen Cehennem ile gelinir ve onu yetmiş bin melek (yularından) tutar. Cehennem insanları gördüğü zaman: "Bu ateş onları uzak bir mesafeden görünce onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işitirler" buyruğunda olduğu gibi öyle bir uğuldar ki, ne bir peygamber, ne bir sıddîk kalmaz hepsi mutlaka diz üstü çöker ve: "Ey Rabbim! Nefsim, nefsim!" der. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ise: "Ümmetim, ümmetim" der. Ebu'ş-Şeyh'in el-Azame'de bildirdiğine göre Muğîs b. Sumeyy: "Hesaba çekilip de karşılığını görecek insanlar ve cinler dışında Allah ne yaratmış ise mutlaka sabah akşam Cehennemin uğuldamasını işitir" dedi. Âdem b. Ebî İyâs'ın Tefsîr'de. bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bu ateş onları uzak bir mesafeden görünce onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işitirler" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Onlar Cehennemin uğultusunu yüz yıllık bir mesafeden işitirler. Cehennem yetmiş bin yularla çekilerek getirilir. Her yuları yetmiş bin melek çeker. Eğer bırakılacak olursa o, iyilerin de ve kötülerin de üzerine gelir. O, öyle bir uğuldar ki, gözlerde bir damla gözyaşı kalmaz ve mutlaka bütün gözyaşları dökülür. Sonra bir daha uğuldar ve kalpler yerinden sökülüp boğaza çıkar." Ebû Nuaym Hilye'de Ka'b'dan bildirir: Kıyamet gününde Allah ilkleri ve sonrakileri bir yerde toplar ve melekler saf saf iner. Allah, Cibril'e: "Cehennemi getir" buyurur. Cibril Cehennemi yetmiş bin yularla çekerek getirir. Cehennem daha yaratıklara yüz yıllık bir mesafede iken öyle bir uğuldar ki yaratıkların kalpleri yerinden fırlar. Sonra bir daha öyle bir uğuldar ki, Allah'a yakın ne bir melek, ne de gönderilmiş bir peygamber kalmaz ki mutlaka hepsi diz üstü çöker. Üçüncü defa da uğuldayınca kalpler yerinden sökülüp boğaza çıkar ve akıllar baştan gider. O zaman her kişi kendi ameline koşacaktır. Hatta İbrâhîm (aleyhisselam): "Dostluğumuz adınâ! Senden sadece nefsimin kurtarılmasını istiyorum" diyecektir. Mûsa (aleyhisselam):'"Konuşmamız adına! Sadece nefsimin kurtarılmasını istiyorum" diyecektir. İsa (aleyhisselam): "Beni mükerrem kılman hürmetine! Bu gün beni doğurmuş olan Meryem'i bile sormuyorum. Sadece nefsimin kurtarılmasını istiyorum" diyecektir. Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ümmetim, ümmetim. Bugün kendi nefsimi sormuyorum" diyecektir. Bunun üzerine Yüce Allah: "Senin ümmetinden dostlarımın üzerine ne bir korku, ne de hüzün vardır. İzzetime yemin olsun ki, seni ümmetinle müjdeleyeceğim" buyuracaktır. Sonra melekler Allah'ın önünde kendilerine verilecek emri bekler bir şekilde duracaklardır." 13Bkz. Ayet:14 14"Elleri boyunlarına bağlanmış, çatılmış olarak cehennemin daracık bir yerine atıldıkları zaman orada, yok olup gitmeyi isterler. Onlara: «Bugün bir kere yok olmayı istemeyin, birçok kere yok olmayı isteyin! » denir" İbn Ebî Hâtim'in Yahya b. Ebî Useyd'den bildirdiğine göre Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "Elleri boyunlarına bağlanmış, çatılmış olarak cehennemin daracık bir yerine atıldıkları zaman orada, yok olup gitmeyi isterler" âyetinin açıklaması sorulunca: "Canım elinde olana yemin olsun ki, onlar kazığın duvara zorla çakılması gibi ateşe zorla atılacaklardır" buyurdu. İbn Ebî Hâtim'in Katâde vasıtasıyla Ebû Eyyûb'dan bildirdiğine göre Abdullah b. Amr: "Elleri boyunlarına bağlanmış, çatılmış olarak cehennemin daracık bir yerine atıldıkları zaman orada, yok olup gitmeyi isterler" âyetini açıklarken: "Mızrak demirinin sapına dar gelmesi gibi Cehennem onlara dar gelecektir" dedi. İbnu'l-Mübârek Zühd'de, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in Katâde vasıtasıyla bildirdiğine göre o, bu âyet hakkında şöyle dedi: "Bize anlatıldığına göre Abdullah: "Mızrak demirinin sapına dar gelmesi gibi Cehennem kafire dar gelecektir" derdi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Salih: (.....) ifadesini açıklarken: "Elleri boyunlarına bağlanmış bir şekilde mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) âyetini açıklarken: "Yok olmaları için dua ederler, mânâsındadır. Onlar: "Yok olayım" ve: "İki defa yok olayım" şeklinde dua edecekler. Bunun üzerine onlara: "Bugün bir kere yok olayım şeklinde dua etmeyin, birçok kere yok olayım şeklinde dua edin!" denilecektir. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Burada helak olmaları kastedilmektedir" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: "Bugün bir kere yok olmayı istemeyin, mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: "Burada helak ve yok olmaları kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Abd b. Humeyd, Bezzâr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Ba's'ta sahîh bir senetle Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İlk olarak ateşten elbise giydirilecek kişi İblis'tir. O, elbiseyi kaşlarının üzerine çekerek ardı sıra sürükleyecektir. Arkasından da zürriyeti gelecektir. O: «Ey yok olma!» diye çağıracaktır. Zürriyeti de: «Ey yok olmalar!» diye çağıracaktır. Cehennemin yanına geldiğinde: «Ey yok olma!» diye çağıracaktır. Zürriyeti de aynı şekilde: «Ey yok olmalar!» diye çağıracaktır. Bunun üzerine onlara: «Bugün bir kere yok olmayı istemeyin, birçok kere yok olmayı isteyin!»denir." 15Bkz. Ayet:16 16"De ki: «Bu mu daha hayırlıdır, yoksa Allah'a karşı gelmekten sakınanlara vaadedilen ebedîlik cenneti mi?» Orası onlar için bir mükâfat ve varılacak bîr yerdir. Temelli kalacakları cennette diledikleri şeyleri bulurlar. Bu, Rabbinin yerine getirilmesi istenen bir vaadidir" İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...Orası onlar için bir mükâfat ve varılacak bir yerdir" âyetini açıklarken: "Orası onlar için Allah'dan bir mükâfat ve konaklama yeri olarak varılacak bir yerdir" dedi. İbn Ebî Hâtim, Atâ b. Yesâr'dan bildirir: Ka'bu'l-Ahbâr: "Kişi içki içerken ölürse, Cennete girse bile onu orada içmeyecektir" deyince, ona: "Allah: "...Cennette diledikleri şeyleri bulurlar..." buyuruyor" dedim. Bunun üzerine Ka'b: "Bu kişi Cennette içkiyi unutacak ve hatırlamayacaktır" karşılığını verdi. İbn Cerîr b. Ebî İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Bu, Rabbinin yerine getirilmesi istenen bir vaadidir" âyetini açıklarken: "Size vaad ettiğim şeyi benden isteyin istediğiniz size verilecektir, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in Saîd b. Ebî Hilâl vasıtasıyla bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b el-Kurazî: "...Bu, Rabbinin yerine getirilmesi istenen bir vaadidir" âyetini açıklarken: "Melekler onlar için Cenneti isteyecektir. Zira: "Rabbimiz! Onları da, onların atalarından, zevcelerinden, nesillerinden iyi olanları da kendilerine vaadettiğin Adn cennetlerine koy..." âyeti dâ bunu ifade etmektedir" dedi. Ebû Hâzım'ın bu konuda şöyle dediğini işittim: "Kıyamet gününde müminler: Rabbimizî Biz emrettiğin doğrultuda sana ibadet ettik. Bize vaad etmiş olduğun şeyleri ver" derler. "...Bu, Rabbinin yerine getirilmesi istenen bir vaadidir" âyeti da bunu ifade etmektedir." 17Bkz. Ayet:18 18"O gün Rabbin onları ve Allah'ı bırakıp da taptıkları şeyleri toplar ve: «Bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendi kendilerine mi yoldan saptılar?» der. Onlar, «Seni eksikliklerden uzak tutarız. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helake giden bir toplum oldular» derler." Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "O gün Rabbin, onları ve Allah'ı bırakıp da taptıkları şeyleri toplayıp: «Bu kullarımı siz mi saptırdınız» der" âyetini açıklarken: "Burada toplanılacak kişilerden kasıt, İsa (aleyhisselam), Uzeyr (aleyhisselam) ve meleklerdir" dedi. Hâkim ve İbn Merdûye zayıf bir senetle Abdurrahman b. Ganm'dan bildirir: Muâz b. Cebel'e: (.....) buyruğundaki ifadesi bu şekilde midir, yoksa: (.....) şeklinde midir?" diye sorduğumda: "Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu: (.....) şeklinde (nun) harfini nasbederek okuduğunu işittim" dedi. Yine: (.....) âyetteki: (.....) ifadesi: (.....) şeklinde midir?" dediğimde: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), bana bunu: (.....) şeklînde okuttu" dedi. Saîd b. Mansûr ve Abd b. Humeyd, Ebu'd-Duhâ'dan bildirir: Bîr kişi Alkame'nin yanında: (.....) şeklînde (nun) harfini ötre (ha) harfini de nasbederek okuyunca, Atkame: "Bu âyet: (.....) şeklinde (nun) harfi nasb (ha) herfi de esre iledir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr bu âyeti: (.....) şeklinde (nun) harfini ötre ile (ha) harfini de nasbederek okurdu. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Onlar, «Seni eksikliklerden uzak tutarız. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helâke giden bir toplum oldular» derler" âyetini açıklarken: "Burada ilah edinilenler kastedilmektedir. "Bûra" ifadesi ise bozulmuş mânâsındadır. Allah'ı zikretmeyi unutan her kavim mutlaka bozulmuştur" dedi. İbn Cerîr ve İbn'Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: ifadesini açıklarken: "Burada helak olmuş kavim kastedilmektedir" dedi. Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: "Bana: (.....) âyetini açıkla" deyince, İbn Abbâs: "Yemen'li Umân kabilesi lügati ile bu, helak olmaktır" dedi. Nâfi' b. el-Ezrak: "Araplar böylesi bir ifadeyi bilir mi?" diye sorunca, İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet bilirler, şâirin: "Size ne yapsak da küfretmeyin, iyilikle karşılık verin, Zira küfür sahibini helak edip yok eder derim" dediğini işitmedin mi?" karşılığını verdi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Âyetteki (.....) ifadesi Umân lugatındadır" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) ifadesini açıklarken: "Burada hayırsız kişiler kastedilmektedir" dedi. Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Helak olmuşlardır, mânâsındadır" dedi. "Söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar..." âyeti hakkında ise şöyle dedi: "İsa'ya (aleyhisselam), Uzeyr'e (aleyhisselam) ve meleklelere tapanlar: "Seni eksikliklerden uzak tutarız. Onlar değil, sen bizim dost um uzsun..." deyince, Allah: "Söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar..." buyuracaktır. İsa (aleyhisselam), Uzeyr (aleyhisselam) ve melekler müşrikleri yalancı çıkardığı zaman: (.....) müşrikler artık üzerlerinden azabı çeviremez ve kendilerine bir yardımcı bulamazlar." 19"(Onlara) «Söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar, artık kendinizden azabı çeviremez, yardım da göremezsiniz. Zulmedenlerinize büyük bir azap tattıracağız» denir" İbn Ebî Hâtim, Vehb b. Münebbih'ten bildirir: Ben tam yetmiş iki kitap okudum. Hepsi de gökten inmiştir. Kur'ân'dan daha fazla içinde zulümden ve zulmü kınamadan bahseden bir kitap görmedim. Zira Allah, bu ümmetin fitnesinin zulümle olacağını bilmektedir. Diğer kitaplar ise genelde şirki ve putlara tapmayı kınamaktadır. Abdurrezzâk ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hasan: "...Zulmedenleriniz..." ifadesini açıklarken: "Burada şirk kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Zulmedenleriniz..." ifadesini açıklarken: "Burada şirk koşmak kastedilmektedir" dedi. 20"Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşılarda gezerlerdi. (Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin, hakkıyla görendir" Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşılarda gezerlerdi..." âyetini açıklarken: "Muhammed'den (sallallahü aleyhi ve sellem) önceki peygamberler de aynı şekilde yemek yerler, çarşılarda gezerlerdi" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: "Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık, mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin Şuab'da bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Fakir kişi: «Allah dileseydi beni de filan kişi gibi zengin kılardı» der. Hasta kişi: «Allah dileseydi beni de filan kişi gibi sağlıklı kılardı» der. Âmâ kişi ise: «Allah dileseydi beni de filan kişi gibi gören biri kılardı» der." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "...Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık..." âyetini açıklarken: "Dünyada bazı kişilere üstünlük, bazı kişilere kudret ve bazı kişilere dert vererek imtihan etmesi kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık..." âyetini açıklarken şöyle dedi: Allah, birine bolca verirken birine kısıtlamaktadır. Bunun üzerine kişi: "Rabbim bana filan kişiye verdiği gibi vermemektedir" der. Ağrılarla imtihan ettiği zaman kişi: "Rabbim beni filan kişi gibi sağlıklı kılmadı" der. Yüce Allah buna benzer şeylerle kimin sabredip kimin sabretmeyeceğini görmek için kullarını imtihan etmektedir. "...Rabbin, hakkıyla görendir" âyeti hakkında ise: "Allah kimin sabredip kimin sabredemediğini görmektedir"'dedi. İbn Ebî Şeybe'nin Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah dileseydi hepinizi zengin kılar ve aranızda hiç fakir bırakmazdı. Yine Allah dileseydi hepinizi fakir kılar ve aranızda hiç zengin bırakmazdı. Fakat Allah, sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldı." Hakîm et-Tirmizî Nevâdiru'l-Usû'lde Rifâe b. Râfi' ez-Zurakî'den bildirir: Bir kişi: "Yâ Resûlallah! Kölelerimiz arasında Müslüman olanlar vardır. Bizim gibi namaz kılıyor, bizim gibi oruç tutuyorlar. Biz de onlara vuruyoruz. Bu konuda ne dersin?" diye sorunca: "Onların suçları ile sizin cezalarınız tartılır. Eğer sizin cezalarınız onların suçlarından daha fazla ise sizin sevaplarınızdan alırlar" buyurdu. Bu kişi. "Peki, onlara sövmemize ne dersin?" dîye sorunca: "Onların suçları ve sizin onlara ettiğiniz eziyet tartılır. Eğer sizin eziyetiniz onların suçlarından daha fazla ise sevaplarınızdan onlara verilir" buyurdu. Bunun üzerine adam: "Bana, ondan daha yakın bir düşman olduğunu işitmedim" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin, hakkıyla görendir" âyetini okudu. Adam: "Yâ Resûlallah! Çocuğuma vurabilir miyim?" diye sorunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Çocuğuna zulmetmekle itham edilmezsin. Zira hiç kimse kendisi tok iken çocuğunun aç olmasından, kendisi giymiş iken çocuğunun çıplak kalmasından hoşlanmaz" buyurdu. 21"Bize kavuşacaklarını ummayanlar, «Bize melekler indirilseydi, yahut Rabbimizi görseydikya!» dediler. Andolsun, onlar kendi benliklerinde büyüklük tasladılar ve büyük bir taşkınlık gösterdiler." İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Bize kavuşacaklarını ummayanlar.." âyetini açıklarken: "Burada Kureyşli kafirler kastedilmektedir" dedi. "...Bize melekler indirilseydi yahut Rabbimizi görseydikya!" dediler..." âyeti hakkında ise: "Rabbimiz bize Muhammed'in elçisi olduğunu haber verseydi ya, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ubeyd b. Umeyr: "Bize kavuşacaklarını ummayanlar..." âyetini açıklarken: "Burada kavuşacakları günü umursamayanlar kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...Bize melekler indirilseydi..." âyetini açıklarken: "Melekleri doğrudan/açıkça görseydik, mânâsındadır" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Büyük bir taşkınlık gösterdiler..." âyetini açıklarken: "Burada küfrün şiddeti kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "Allah'ın Kitâbı'ndaki "Utuv" ifadesi büyüklenme, mânâsındadır" dedi. 22"Fakat melekleri görecekleri gün, işte o gün suçlulara hiçbir müjde yoktur. «Eyvah! Biz Allah'ın rahmetinden tamamen uzaklaştırılmışsınız» diyecekler" Firyabî, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Fakat melekleri görecekleri gün..." âyetini açıklarken: "Burada kıyamet günü kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atiyye: "...İşte o gün suçlulara hiçbir müjde yoktur..." âyetini açıklarken: "Kıyamet gününde mümin kişi müjdelerle karşılanır. Ancak kafirler melekleri gördükleri zaman: "Bizi müjdeleyin" derler. Melekler: "...Allah'ın rahmetinden tamamen uzaklaştırılmışsınız" der. Yani sizi müjdelerle karşılamak kesinlikle bize haram kılınmıştır" derler. Firyabî, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Allah'ın rahmetinden tamamen uzaklaştırılmışsınız diyecekler" âyetini açıklarken: "Böylesi bir dorumdan Allah'a sığınırız. Melekler bunu kafirlere diyecektir" dedi. Başka bir lafızda ise: "Müjdeler size kesinlikle haramdır. Bugün müjdeler ancak mümin kişileredir" şeklindedir. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "...Allah'ın rahmetinden tamamen uzaklaştırılmışsınız diyecekler" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Melekler: «Kafir kişiye kıyamet gününde müjde kesinlikle haram kılınmıştır» diyecektir." Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...Allah'ın rahmetinden tamamen uzaklaştırılmışsınız diyecekler" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Melekler: «Bizi gördüğünüz andan itibaren müjde size kesinlikle haram kılınmıştır» diyecektir." Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in Atiyye el-Avfî vasıtasıyla bildirdiğine göre Ebû Saîd el-Hudrî: "...Allah'ın rahmetinden tamamen uzaklaştırılmışsınız diyecekler" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Melekler: "Müttaki kişiyi müjdelediğimiz şeylerle sizi müjdelememiz kesinlikle haramdır" diyecektir." Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) ve Katâde: "...Allah'ın rahmetinden tamamen uzaklaştırılmışsınız" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Bu, Arapların söylediği bir şeydir. Onlardan bir kişiye bir musibet geldiği zaman: «Biz Allah'ın rahmetinden tamamen uzaklaştırılmışız. Rahmet bize kesinlikle haramdır» der." Abd b. Humeyd, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: Kadın istemediği bir şey gördüğü zaman: "Biz bundan tamamen uzaklaştırılmışız" derdi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk bu âyeti açıklarken şöyle dedi: "Kıyamet gününde sarsıntılar başladığı zaman, sarsıntılarından biri de semanın yarılmasıdır. O gün sema çökmeye yüz tutmuş olacak, melekler de kıyılarında bulunacaktır. O zaman gökyüzündeki her şey yarılacaktır. Allah'ın: "Fakat melekleri görecekleri gün, işte o gün suçlulara hiçbir müjde yoktur. "Eyvah! Biz Allah'ın rahmetinden tamamen uzaklaştırılmışız" diyecekler" âyeti de bunu ifade etmektedir. O zaman melekler kafirlere: "Ey mücrimler! Bugün siz, bizi gördükten sonra müjde size kesinlikle haramdır" diyecekler. 23"Onların yaptıkları bütün amellerine yöneldik ve onları dağılmış zerreciklere çevirdik." Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Onların yaptıkları bütün amellerine yöneldik..." âyetini açıklarken: "Onların dünyada işledikleri kabul edilmeyen amellerine yöneldik, mânâsındadır" dedi. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: (.....) âyetini açıklarken: "Âyetteki "hebâ'" ifadesi küçük bir delikten giren güneş ışınlarıdır" dedi. Abdurrezzâk, Firyabî, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: "Âyetteki "hebâ"' ifadesi yükselen ve sonrasında yok olup giderek kendisinden geriye bir şey kalmayan toz demektir. Allah onların amellerini de bu şekilde yok etmiştir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Âyetteki "hebâ"' ifadesi dağlanan ateşten uçuşan kıvılcımlardır. Onlar yere düştüğünde hiçbir şey değildirler" dedi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Burada rüzgarın saçıp dağıttığı şey kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: âyetini açıklarken: "Burada serpilmiş su kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) âyetini açıklarken: "Burada küçük bir delikten giren güneş ışını kastedilmektedir. Eğer onu tutmak istesen bile tutamazsın" dedi. İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Burada küçük bir delikten giren güneş ışınları kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Şeybe, Ebû Hureyre, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) âyetini açıklarken: "Burada küçük bir delikten giren güneş ışınları kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik ve Âmir: "Dağılmış zerrecikler" ifadesini açıklarken: "Burada güneş ışınları kastedilmektedir" dediler. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) âyetini açıklarken: "Burada toz zerrecikleri kastedilmektedir" dedi. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: "Burada şu ağaç kırıntılarından rüzgarın sürüklediği şeyler kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ubeyd b. Ti'lâ: "Hebâ' ifadesi kül, mânâsındadır" dedi. Semmûye Fevâid'de, Ebû Nuaym Hilye'de ve Hatîb'in el-Muttefik ve'l- Mufterik'te Ebû Huzeyfe'nin azatlısı Sâlim'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):"Kıyamet gününde Tihâme dağı kadar amelleri olan bir kavimle gelinecek. Bunlar getirildiği zaman Allah onların amellerini dağılmış zerreciklere çevirecektir. Sonra bu kişiler cehenneme atılacaklardır" buyurdu. Sâlim: "Annem babam sana feda olsun Yâ Resûlallah! Bu kavmi bana vasfet" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bunlar namaz kılar, oruç tutar ve azda olsa gece vakti ibadet ederlerdi Fakat bunlar öyle kişilerdi ki, kendilerine haram bir şey sunulduğu zaman üzerine atlayarak onu kabul ederlerdi. Allah'da onların amellerini çürüttü" buyurdu. 24"O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir" Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir" âyetini açıklarken: "Burada en güzelinden kalacak bir yer ve barınılacak bir ev kastedilmektedir" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Dinlenecekleri yer çok güzeldir" âyetini açıklarken: "Burada gidecekleri yer kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir" âyetini açıklarken: "Burada Cennette odalar kastedilmektedir. Onlar hesap için Rablerine hep birlikte arz olunacaklardır. Onların kolay hesabı da bu şekildedir. Zira, Allah'ın: "Kime kitabı sağından verilirse hesabı çok kolay bir şekilde görülecek ve sevinçli olarak ailesine dönecektir" âyeti da bunu ifade etmektedir." İbnu'l-Mübârek Zühd'de, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Dinlenmeleri için Cennetlikler Cennete, Cehennemlikler de Cehenneme gitmedikçe kıyamet gününde gündüzün yansı geçmiş olmayacaktır" dedi ve: "O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir" âyetini okudu. Sonra: (=Sonra da onların gideceği yer şüphesiz ki Cahîm olacaktır) âyetini okudu. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bu, vakit kuşluk vaktine kadardır. Allah'ın dostları Huru'l-İyn ile beraber koltuklarda dinlenmeye çekilecektir. Allah'ın düşmanları ise şeytanlarla beraber olacaktır" dedi. İbnu'l-Mübârek, Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Ebû Nuaym Hilye'de İbrâhîm en-Nehaî'den bildirir: Kıyamet gününde insanların hesabının gündüzün yarısı kadar bir zaman süreceği söylenirdi. Cennet ahalisi Cennette dinlenecek, Cehennem ahalisi de Cehenneme gidecektir. "O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir" âyeti de bunu ifade etmektedir. İbn Cerîr, Saîd es-Sevvâf'tan bildirir: Bana ulaştığına göre kıyamet günü mümin kişi için ikindi vaktinden güneş batımına olan süre kadar kısalacaktır. İnsanlar hesaptan çıkana kadar onlar Cennet bahçelerinde dinlenecektir. "O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir" âyeti de bunu ifade etmektedir. Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Burada konaklayacakları ve dinlenecekleri yer kastedilmektedir. Safvân b. Muhriz şöyle anlattı: "Kıyamet gününde iki kişi hesaba getirilecektir. Bunlardan biri dünyada iken bir kral olan ama hiç hayır işlemeyen biridir. Bu kişinin Cehenneme atılması emredilir. Diğeri de dünyada iken sadece elbisesi olan biridir. Bu kişi: "Ey Rabbim! Bana hiçbir şey vermedin ki beni ondan hesaba çekesin?" der. Allah: "Kulum doğru söyledi, onu bırakın" buyurur ve Cennete götürülmesi emredilir. İkisi de bir müddet bırakıldıktan sonra Cehennemdeki kişi çağırılır. Bu kişi kömür gibi simsiyah bir şekilde gelir. Ona: "Dinlendiğin yeri nasıl buldun?" diye sorulunca: "Ne kötü bir dinlenme yeridir" karşılığını verir. Ona: "Yerine geri dön" denilir. Sonra Cennete giden kişi çağırılır. O da Ay'ın on dördüncü gecesi gibidir. Ona: "Dinlendiğin yeri nasıl buldun?" diye sorulunca: "Rabbim! Ne güzel bir yerdir" karşılığını verir. Bunun üzerine kendisine: "Yerine geri dön" denilir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir" âyetini açıklarken: "Allah, insanların hesabını yarım günde görecek ve Cennetlikler Cennette, Cehennemlikler de Cehennemde dinlenecektir" dedi. İbn Ebî Hâtim, İkrime'den bildirir: Ben Cennet ahalisinin Cennete, Cehennem ahalisinin de Cehenneme girecekleri saati biliyorum. Bu saat dünyada büyük kuşluk vaktidir. Bu saatte insanlar dinlenmek için ailelerinin yanına döner. Cehennem ahalisi Cehenneme götürülürken, Cennet ahalisi de Cennete götürülecektir. Onların dinlenme yeri Cennet olacaktır. Onlara balık ciğeri yedirilecek ve hepsi doyurulacaktır. "O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir" âyeti de bunu ifade etmektedir. İbn Asâkir'in bildirdiğine göre İkrime'ye kıyamet gününün dünyadan mı, âhiretten mi olduğu sorulunca: "O günün ilki dünyadan, sonu ise âhirettendir" dedi. 25"O gün gök bulutlarla yarılıp parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir" Abd b. Humeyd, el-Ehvâl'de İbn Ebi'd-Dünyâ, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir" âyetini okuyup şöyle dedi: "Allah, kıyamet gününde cinleri, insanları, hayvanları, yırtıcı hayvanları, kuşları ve bütün yaratıkları bir yerde toplayacaktır. Sonra dünya seması yarılacak ve yeryüzünde bulunan cinlerden, insanlardan ve bütün mahlukattan daha fazla olan sema ahalisi aşağı inecektir. Yeryüzünde bulunan bütün mahrukatın etrafını kuşatacaktır. Yeryüzü ahalisi: "İçinizde bizim Rabimiz var mı?" deyince, semadan inenler: "Hayır" diyecektir. Sonra ikinci sema yarılacak ve ahalisi inecektir. Onlar da dünya semasında bulunanlardan, yeryüzündeki cinlerden, insanlardan ve bütün mahlukattan daha fazladır. Onlar da kendilerinden önce inen meleklerin, cinlerin, insanların ve bütün mahlûkatın etrafını kuşatacaktır. Sonra üçüncü sema yarılacak ve ahalisi inecektir. Onlarda ikinci sema ve dünya seması ahalisinden, yeryüzündeki cinlerden, insanlardan ve bütün mahlukattan daha fazladır. Onlar da kendilerinden önce inen meleklerin, cinlerin, insanların ve bütün mahlûkatın etrafını kuşatacaktır. Sonra dördüncü sema ahalisi inecektir. Onlar da üçüncü sema, ikinci sema, dünya seması ahalisi ile yeryüzü ahalisinden daha fazladır. Sonra beşinci sema ahalisi inecektir. Onlar da daha öncekilerin hepsinden daha fazladır. Sonra altıncı sema ahalisi inecektir. Onlar da daha öncekilerin hepsinden daha fazladır. Sonra yedinci sema ahalisi inecektir. Onlar da semalar ahalisi ve yeryüzü ahalisinden daha fazladır. Sonra Rabbimiz bulutların gölgesinde etrafında Mukarrebûn melekleriyle beraber inecektir. Onlar da yedi kat gökyüzü ahalisinden, insanlardan cinlerden ve bütün mahlûkattan daha fazladır. Onların mızrak sapı gibi boynuzlan bulunmaktadır. Onlar Arş'ın altında sesli bir şekilde Allah'ı tesbih, tehlil ve takdis etmektedir. Onlardan birinin ayağı altındaki çukurdan topuğuna kadar olan mesafe beş yüz yıllık bir mesafedir. Topuğundan dizine kadar olan mesafe beş yüz yıllık bir mesafedir. Dizinden uyluğuna kadar olan mesafe beş yüz yıllık bir mesafedir. Uyluğundan köprücük kemiğine kadar olan mesafe beş yüz yıllık bir mesafedir. Köprücük kemiğinden gerdanlık yerine kadar olan mesafe beş yüz yıllık bir mesafedir. Gerdanlık yerinden kulakların memesine kadar olan mesafe beş yüz yıllık bir mesafedir. Daha yukarısı da yine beş yüz yıllık bir mesafedir. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: "O gün gök bulutlarla yarılıp parçalanacak..." âyetini açıklarken; "Burada gökyüzü parçalarının yarılması kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "O gün gök bulutlarla yarılıp parçalanacak..." buyruğünu açıklarken: "Onlar Allah'ın, yanında meleklerle bulutlar içinden gelip..." buyruğunda olduğu gibi burada da kıyamet gününde Allah'ın içinde geleceği bulutlar kastedilmektedir" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc bu âyeti açıklarken: "Burada kıyamet gününde Allah'ın içinde geleceği bulutların parçalanması kastedilmektedir. Bu bulutların Çenette olduğu iddia edilmektedir" dedi. 27Bkz. Ayet:29 28Bkz. Ayet:29 29"O gün, zalim kimse iki elini ısırarak: «Ne olurdu ben de Peygamberle beraber bir yol tutsaydım» diyecektir. Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim! Andolsun, Kur'ânbana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir. Peygamber: «Ey Rabbim! Kavmim şu Kur'ân'ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi» dedi. Biz, işte böyle, her peygamber için suçlulardan bir düşman yarattık. Yol gösterici ve yardım edici olarak Rabbin yeter." İbn Merdûye ve Delâil'de Ebû Nuaym sahîh bir senetle Saîd b. Cübeyr vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: Ebû Muayt, Mekke'de Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber oturur ve ona eziyet etmezdi. Ebû Muayt sabırlı bir kişiydi. Diğer Kureyşliler Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile oturduğu zaman kendisine eziyet ederlerdi. Ebû Muayt'ın, Şam seferine çıkan bir dostu vardı. Kureyşliler: "Ebû Muayt atalarının dininden çıktı" diyordu. Ebû Muayt'ın dostu gece vakti Şam'dan gelmişti Karısına: "Muhammed, üzere olduğu konuda ne yaptı?" diye sorunca: "Öncekinden daha ağır şeyler yaptı" karşılığını verdi. Adam: "Dostum ne yaptı?" diye sorunca da: "Atalarının dininden çıktı" cevabını verdi. Bunun üzerine adam kötü bir şekilde geceledi. Sabahladığında Ebû Muayt yanına geldi ve selam verdi. Adam selama cevap vermemişti. Ebû Muayt: "Ne oluyor ki, selamıma karşılık vermiyorsun?" deyince, adam: "Sen atalarının dininden çıkmışken nasıl selamına cevap vereyim?" karşılığını verdi. Ebû Muayt: "Kureyş bunu da yaptı ve durumu sana bildirdi değil mi?" deyince, dostu: "Evet" dedi. Ebû Muayt: "Benim ne yapmam onları razı eder?" diye sorunca, dostu: "Onun meclisine git ve yüzüne tükür. Ona, bildiğin en kötü küfürleri söyle" dedi. O da öyle yaptı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu harekete karşı yüzündeki tükürüğü silmekten başka bir şey yapmadı. Ancak Ebû Muayt yanından çıkacağı zaman: "Eğer senin Mekke dağlarından dışarı çıktığını görürsem boynunu vuracağım" buyurdu. Bedir savaşında Ebû Muayt'ın arkadaşları savaşa çıkmış, ama kendisi çıkmamıştı. Arkadaşları ona: "Bizimle beraber çıksana" deyince: "Bu adam Mekke dağlarından dışarı çıkarsam boynumu vuracağını söyledi" dedi. Arkadaşları: "Senin kırmızı deven vardır. Eğer hezimete uğrayacak olursak onunla uçarak kaçar gidersin" dediler. Bunun üzerine onlarla beraber çıktı. Allah, müşrikleri hezimete uğratınca Ebû Muaytın devesi çamura saplanıp kaldı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Muayt'ta içlerinde olmak üzere yetmiş Kureyş'liyi esir aldı. Ebû Muayt, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gelerek; "Bunların arasından beni öldürecek misin?" diye sorunca: "Yüzüme tükürmenden dolayı seni öldüreceğim" buyurdu. Bunun üzerine Yüce Allah, Ebû Muayt hakkında: "O gün, zalim kimse iki elini ısırarak: «Ne olurdu ben de Peygamberle beraber bir yol tutsaydım» diyecektir. Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim! Andolsun, Kur'ân bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir" âyetlerini indirdi. Ebû Nuaym, el-Kelbî vasıtasıyla Ebû Salih'ten, o da İbn Abbâs'tan bildirir: Ukbe b. Ebî Muayt her seferden gelineceği zaman yemekler yapar ve bütün Mekke ahalisini davet ederdi. O sıkça Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) meclislerinde bulunur ve Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) sohbetinden hoşlanırdı. Ancak küfür kendisine galip gelmişti. Bir gün yine seferden geldi ve yemekler yaparak Resûlullah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) bu yemeğe davet etti. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sen, Allah'dan başka ilah olmadığına ve benim elçisi olduğuma şahadet etmedikçe bu yemekten yiyecek değilim" buyurdu. Ukbe b. Ebî Muayt: "Ye ey kardeşim oğlu!" deyince: "Öyle diyene kadar yiyecek değilim" buyurdu. Ukbe b. Ebî Muayt, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurduğu gibi şahadet getirince, Resûlullah ta (sallallahü aleyhi ve sellem) yemekten yedi. Bu haber Ubey b. Halefe yetişince, Ukbe b. Ebî Muayt'ın yanına gelerek: "Atalarının dininden mi çıktın ey Ukbe!" dedi. Halef, Ukbe b. Ebî Muayt'ın dostuydu. Ukbe: "Hayır vallahi, çıkmadım. Fakat bir kişi geldi ve ona şahitlik etmeden yemeğimden yemeyeceğini söyledi. Ben de yemeğimden yemeden evimden çıkıp gitmesinden utandım. Bu sebeple ona şahitlik ettim, o da yemeğimden yedi" dedi. Bunun üzerine Halef: "Sen gidip onun yüzüne tükürmedikçe senden razı olacak değilim" deyince, Ukbe de söyleneni yaptı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Mekke'den dışarı çıktığını görürsem kılıçla başını keseceğim" buyurdu. Ukbe, Bedir savaşında esir düşmüştü. O gün Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) esirlerin içinden Ukbe'den başka kimseyi öldürmemişti. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye, İbn Abbâs vasıtasıyla bildirir: Ubey b. Halef, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) sohbetlerinde hazır bulunurdu. Ukbe b. Ebî Muayt onu azarlayınca: "O gün, zalim kimse iki elini ısırarak: «Ne olurdu ben de Peygamberle beraber bir yol tutsaydım» diyecektir. Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim! Andolsun, Kur'ân bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir" âyetleri indi. Musannef’te Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, İbn Abbâs'ın azatlısı Miksem'den bildirir: Ubey b. Halef el-Cumahî Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gitmiş ve Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu İslam'a davet etmişti. Ukbe b. Ebî Muayt kendisiyle karşılaşınca- bunlar Cahiliye zamanında dosttu- Muhammed'e gidip yüzüne tükürmedikçe ve ona küfredip yalanlamadıkça senden razı değilim" dedi. Allah bunu yapmasına izin vermemişti. Bedir savaşında Ukbe b. Ebî Muayt esir alınmıştı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ali b. Ebî Tâlib'e onu öldürmesi için emir verdi. Ukbe: "Ey Muhammed! Bütün bu esirlerin arasından (sadece) ben öldürüleceğim ha!" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Evet" karşılığını verdi. Ukbe: "Niçin?" diye sorunca: "Küfründen, günahlara dalmandan, Allah ve Resulüne karşı haddi aşmandan dolayıdır" buyurdu. Bunun üzerine Ali b. Ebî Tâlib kalkarak onun boynunu vurdu. Ubey b. Halef ise: "Vallahi, Muhammed'i öldüreceğim" dedi. Bu haber Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) yetişince: "İnşallah ben onu öldüreceğim" buyurdu. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözlerini işiten bir kişi Ubey b. Halefe giderek: "Senin dediğin Muhammed'e söylenince: «İnşallah ben onu öldüreceğim» dedi" diyerek durumu ona haber verdi. Ubey b. Halef korkuya kapılarak: "Allah adına sana soruyorum, sen onun öyle dediğini işittin mi?" diye sordu. O da: "Evet, işittim" karşılığını verdi. Artık içine bir korku düşmüştü. Çünkü Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir şey dediği zaman mutlaka onu yapardı. Uhud savaşında Ubey b. Halef müşriklerle beraber çıkmıştı. Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) hamle yapmak için fırsat kollamaya başladı. Sürekli kendisiyle Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) arasında Müslümanlardan bir kişi bulunuyordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun fırsat kolladığını görünce, ashabına: "Etrafından çekilin" buyurdu. Kısa bir mızrakla onu köprücük kemiğinden vurarak devirdi. Ondan fazla bir kan çıkmamıştı. Kanı, içinde kalmış ve öküz gibi böğürmeye başlamıştı. Arkadaşları onu kaldırırken o böğürüyordu. Kendisine: "Bu da nedir? Vallahi sende küçücük bir yaradan başka bir şey yoktur" dediklerinde, o: "Vallahi, bana tükürüğü ile vuracak olsa yine beni öldürür. O: «Ben onu öldüreceğim» demedi mi? Vallahi, öldürmek için bana attığı şeyi Zül-Mecâz ahalisine atsaydı'hepsini öldürürdü" dedi. Bir gün veya buna yakın bir zaman geçmişti, ki, o, öldü ve Cehenneme gitti. Bunun üzerine Yüce Allah onun hakkında: "O gün, zalim kimse iki elini ısırarak: «Ne olurdu ben de Peygamberle beraber bir yol tutsaydım» diyecektir. Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim! Andolsun, Kur'ân bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir" âyetlerini indirdi. İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, İbn Sâbit'ten bildirir: Ubey b. Halef yemek yapmıştı. Sonra Hazret-i Peygamber'in de (sallallahü aleyhi ve sellem) bulunduğu bir meclise giderek: "Haydi kalkın" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) dışında herkes kalkmıştı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'dan başka ilah olmadığına ve benim elçisi olduğuma şahadet etmedikçe kalkmayacağım" buyurdu. O da şahadet getirince Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kalkıp beraberlerinde gitti. Ukbe b. Ebî Muayt kendisiyle karşılaşınca: "Sen şöyle şöyle demişsin" dedi. Ubey b. Halef: "O, yemeğe gelsin diye öyle dedim" karşılığını verdi. "O gün, zalim kimse iki elini ısırarak: «Ne olurdu ben de Peygamberle beraber bir yol tutsaydım» diyecektir" âyeti de bunu ifade etmektedir. Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "O gün, zalim kimse iki elini ısırarak: «Ne olurdu ben de Peygamberle beraber bir yol tutsaydım» diyecektir" âyetini açıklarken şöyle dedi: Ukbe b. Ebî Muayt, Hazret-i Peygamber'in de (sallallahü aleyhi ve sellem) bulunduğu bir meclisi yemeğe davet etmişti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yemeği kabul etmeyerek: "Allah'dan başka ilah olmadığına ve benim elçisi olduğuma şahadet etmedikçe yemeyeceğim" buyurdu. Ümeyye b. Halef kendisiyle karşılaşınca: "Dininden mi çıktın?" deyince, Ukbe b. Ebî Muayt: "Kardeşin bildiğin gibidir. Ancak ben yemek yapmıştım ve şahadet etmedikçe yemeğimi yemeyi kabul etmedi. Zira ben onu içimden gelerek söylemedim" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hişâm: "O gün, zalim kimse iki elini ısırarak: «Ne olurdu ben de Peygamberle beraber bir yol tutsaydım» diyecektir" âyetini açıklarken: "Kişi pişmanlıktan dolayı omuzlarına kadar ellerini yer ve bunu yaparken farkına varmaz" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süfyân: "O gün, zalim kimse iki elinr ısırarak: «Ne olurdu ben de Peygamberle beraber bir yol tutsaydım» diyecektir" âyetini açıklarken: "Kişi pişmanlıktan dolayı elini yiyecek ve eli tekrar yerinde bitecektir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû İmrân el-Cevnî: "O gün, zalim kimse iki elini ısırarak: «Ne olurdu ben de Peygamberle beraber bir yol tutsaydım» diyecektir" âyetini açıklarken: "Bana ulaştığına göre kişi kemiği kırılana kadar elini ısıracaktır. Kemiği tekrar sağlam olup onu bir daha ısıracak ve bu aynı şekilde devam edip gidecektir" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. el-Müseyyeb der ki: Bu âyet ümeyye b. Halef ve Ukbe b. Ebî Muayt hakkında nâzil olmuştur. "O gün, zalim kimse iki elini ısırarak: «Ne olurdu ben de Peygamberle beraber bir yol tutsaydım» diyecektir" âyeti hakkında: "Burada Ukbe kastedilmektedir" dedi. "...Keşke falanı dost edinmeseydim!" âyeti hakkında ise: "Burada Ümeyye kastedilmektedir. Ukbe, Umeyye'nin dostu idi. Umeyye'ye, Ukbe'nin Müslüman olmayı istediği haberi gelince, yanına gidip: "Eğer Müslüman olursan yüzümü görmen haram olsun. Böylesi bir durumda seni asla konuşturmayacağım" dedi. O da Müslüman olmayınca bu âyet haklarında indi. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: "Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Burada Ukbe b. Ebî Muayt ve Ubey b. Halef kastedilmektedir. Bunlar Cahiliye zamanında birbirlerini kardeş edinmişti. Umeyye b. Halef: "Keşke Ukbe b. Ebî Muayt'ı dost edinmeseydim" diyecektir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Amr b. Meymûn: "Ö gün, zalim kimse iki elini ısırarak: «Ne olurdu ben de Peygamberle beraber bir yol tutsaydım» diyecektir" âyetini açıklarken şöyle dedi: Bu âyet, Ukbe b. Ebî Muayt ve Ubey b. Halef hakkında inmiştir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hacetinden dolayı Ukbe'nin yanına girmişti. Ukbe de yemek yapmış ve herkesi davet etmişti. Hazret-i Peygamber'i de (sallallahü aleyhi ve sellem) yemeğe davet edince: "Sen Müslümanlığı kabul etmeden yemeğinden yemem" buyurdu. O da Müslüman olunca Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yemeğinden yedi. Bu haber Ubey b. Halefe yetişince, Ukbe'nin yanına gelerek yapmış olduğu şeyi kendisine zikretti. Bunun üzerine Ukbe: "Muhammed gibi biri yemek yapılmış evime girecek ve yemeden geri dönecek öyle mi?" deyince, Ubey b. Halef: "Girdiğin dinden geri çıkana kadar yüzümü görmen haram olsun" dedi. O da Müslümanlıktan çıkınca bu âyet haklarında indi. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O gün, zalim kimse iki elini ısırarak: «Ne olurdu ben de Peygamberle beraber bir yol tutsaydım» diyecektir" âyetini açıklarken: "Ukbe b. Ebî Muayt ve Ubey b. Halef Cehennemde ateşten minber üzerinde olan iki arkadaştır" dedi. Abd b. Humeyd, Katâde'den bildirir: Bize ulaştığına göre Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanma gidip gelen Kureyşli bir kişi vardı. Bu kişinin de yine Kureyşli bir arkadaşı vardı. Bu arkadaşı onu Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gidip gelmekten vazgeçirene kadar onunla uğraşıp durdu. Bunun üzerine işitmiş olduğunuz bu âyet haklarında nâzil oldu. Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!" âyetini açıklarken: "Burada şeytan kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir" âyetini açıklarken: "Şeytan kıyamet gününde insanı bırakır ve ondan uzak olur, mânâsındadır" dedi. "Peygamber, «Ey Rabbim! Kavmim şu Kur'ân'ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi» dedi" âyetini açıklarken: "Bu, Peygamberinizin kavmini Rabbine şikâyetidir. Allah, Peygamberi'ni teselli ederek: "Biz, işte böyle, her peygamber için suçlulardan bir düşman yarattık. Yol gösterici ve yardım edici olarak Rabbin yeter" buyurdu. Bu da: "Senden önceki peygamberler de kavimlerinde aynı şeylerle karşılaşmıştır. Bunlar sana büyük bir şey gelmesin" mânâsındadır. Firyabî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Peygamber, «Ey Rabbim! Kavmim şu Kur'ân'ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi» dedi" âyetini açıklarken: "O sihirdir" diyerek çirkin sözler söylediler, mânâsındadır" dedi. Firyabî, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre ibrâhîm en-Nehaî: (.....) âyetini açıklarken şöyle dedi: "Kur'ân hakkında olur olmaz doğru olmayan şeyler söylediler. Zira hastanın sayıklamaya başladığı zaman: "Saçmalıyor (=Hecere)" denildiğini görmüyor musun?" Bu da doğru olmayan şeyler söylüyor, mânâsındadır." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: "Biz, işte böyle, her peygamber için suçlulardan bir düşman yarattık..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Ne kadar peygamber gönderildiyse günahkarlar mutlaka kendisine düşman olmuştur. Yine ne kadar peygamber gönderildiyse mutlaka kendisine günahkarların bir kısmı bir kısmından daha çok kin beslemiştir." İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Biz, işte böyle, her peygamber için suçlulardan bir düşman yarattık..."iâyetini açıklarken şöyle dedi: "Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) düşmanı Ebû Cehil, Mûsa'nın (aleyhisselam) düşmanı da Karun idi. Aynı zamanda Kârun, Mûsa'nın (aleyhisselam) amcası oğludur." İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Biz, işte böyle, her peygamber için suçlulardan bir düşman yarattık..." âyetini açıklarken: "Allah, daha önceki peygamberlere de düşman kıldığı gibi Muhammed'e de düşman kıldığı için kendisini sabra alıştırıyor" dedi." 30Peygamber de (o gün şöyle) demekte: “ Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’ân’ı metrûk bıraktılar (ondan yüz çevirdiler). 31İşte (Ey Resûlüm, sana Mekke müşriklerini) böylece düşman yaptığımız gibi, senden önce de her peygamber için mücrimlerden bir düşman yaptık. Bununla beraber (düşmanların kahrından) koruyucu ve (onlara karşı) zafer verici olarak Rabbin sana yeter. 32Bkz. Ayet:34 33(Ey Resûlüm, müşriklerin) Sana getirdikleri tuhaf ve bâtıl bir soruları yoktur ki, hak olan cevabını ve en güzel tefsirini getirmiş olmıyalım. 34O yüzleri üstü cehenneme sürüklenenler, işte bunlar, yer bakımından çok fena, yolca da en sapıktırlar. "İnkâr edenler: «Kur'ânona bir defada toptan indirilseydi ya!» dediler. Biz, Kur an la senin kalbini pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır okuduk. Onlar sana hiçbir misal getirmezler ki (buna karşılık) sana gerçeği ve en güzel açıklamayı getirmiş olmayalım. Yüzüstü cehenneme sürüklenecek olanlar var ya; işte onlar konumları itibariyle daha Kötür tuttukları yol itibariyle daha sapıktırlar" İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye ve Muhtâre'de Diyâ İbn Abbâs'tan bildirir: Müşrikler: "Eğer Muhammed iddia ettiği gibi Peygamber ise Rabbi, Kur'ân'ı bir defada toptan indirmemekle kendisine azap etmiyor mu? Kur'ân'ı birer, ikişer âyet ve sûreler halinde indiriyor" deyince, Allah dediklerine cevap olarak Peygamber'ine: "İnkâr edenler: «Kur'ân ona bir defada toptan indirilseydi ya!» dediler. Biz, Kur'ân'la senin kalbini pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır okuduk. Onlar sana hiçbir misal getirmezler ki (buna karşılık) sana gerçeği ve en güzel açıklamayı getirmiş olmayalım. Yüzüstü cehenneme sürüklenecek olanlar var ya; işte onlar konumları itibariyle daha kötü, tuttukları yol itibariyle daha sapıktırlar" âyetlerini indirdi. Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "İnkâr edenler: «Kur'ân ona bir defada toptan indirilseydi ya!» dediler. Biz, Kur'ân'la senin kalbini pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır okuduk" âyetini açıklarken: "İnkâr edenler (kafirler): "Mûsa'ya (aleyhisselam) ve İsa'ya (aleyhisselam) indirildiği gibi Muhammed'e de toplu olarak indirilseydi" dediler. Oysa biz kalbini pekiştirmek için onu tam olarak beyan ettik, mânâsındadır" dedi. "Onlar sana hiçbir misal getirmezler ki (buna karşılık) sana gerçeği ve en güzel açıklamayı getirmiş olmayalım" âyeti hakkında ise: "En güzel ayrıntılı açıklamaları getirmişiz, mânâsındadır" dedi. İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Senin kalbini pekiştirmek için..." âyetini açıklarken: "Allah, Peygamber'ine bir âyet indirirdi. Allah'ın Peygamberi, o âyeti kalbine tam olarak pekiştirdiği zaman diğer bir âyet inerdi. Ona öğretmek ve aklını kuvvetlendirmek için Kur'ân bu şekilde iniyordu" dedi. "Onlar sana hiçbir misal getirmezler ki (buna karşılık) sana gerçeği ve en güzel açıklamayı getirmiş olmayalım" âyeti hakkında ise: "En güzel ayrıntılı açıklamaları getirmişiz, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Burada aklını kuvvetlendirip kalbini pekiştirmek kastedilmektedir" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: "Onu ağır ağır, arka arkaya indirdik, mânâsındadır" dedi. (.....) âyetini açıklarken: "Eğer sana Kur'ân'ı toplu olarak indirseydik, onların soracakları sorulara verecek bir cevabın olmazdı. Onlar sana soru sordukları zaman (gerekli cevabı indiriyoruz ve) sen de cevaplıyorsun, şeklindedir" dedi. İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Kureyşliler: "Ne oluyor ki, Kur'ân toplu olarak Peygambere inmiyor?" deyince, Yüce Allah: "İnkâr edenler, «Kur'ân ona bir defada toptan indirilseydi ya!» dediler. Biz, Kur'ân'la senin kalbini pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır okuduk" âyetini indirdi. Buda, Kur'ân'ı az az indirdik ki, sana bir misalle geldikleri zaman, onların misallerini çürütecek bir âyet indirdik. Sana bir şeyle her gelişlerinde biz daha güzel açıklanmış bir âyet indirdik. Bu şekilde Kur'ân'ı az az indirdik, mânâsındadır. Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) âyetini açıklarken şöyle dedi: "Kur'ân birer veya ikişer âyet olarak inkârcılara cevap şeklinde iniyordu. Onlar, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bir şey sordukları zaman, Allah cevap olarak bir âyet indiriyor ve onların dediklerini çürüterek Hazret-i Peygamber'den savıyordu. Kur'ân'ın inmeye başlaması ve bitmesi arasında yaklaşık yirmi yıl vardır." İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Biz, Kur'ân'la senin kalbini pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır okuduk" âyetini açıklarken: "İnkarcıların dediklerine karşı, Allah'ın cevap verdiğini bilmesi için, Kur'ân, onların dedikleri şeylere karşı cevap olarak iniyordu" dedi. "...Onlar sana hiçbir misal getirmezler ki (buna karşılık) sana gerçeği ve en güzel açıklamayı getirmiş olmayalım" âyeti hakkında ise: "Kafir kişi sana bir misalle geldiği zaman mutlaka onların misallerine karşılık verecek en güzel açıklamayı getirmişizdir, mânâsındadır" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbrâhîm en- Nehaî: (.....) âyetini açıklarken: "Kur'ân kısım kısım indirildi" dedi.. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: (.....) âyetini açıklarken: "Kur'ân'ı ayrıntılı bir şekilde indirdik, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atâ: (.....) âyetini açıklarken: "Kur'ân en güzel ayrıntılı açıklamalarla indirildi" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Kur'ân en güzel bir şekilde beyan edilerek indirildi" dedi. 34"Cehennemde yüzüstü toplanacak olanlar, işte onların yerleri en kötü ve yollan da en sapıktır" İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: (.....) âyetini açıklarken: "Burada en kötü yer kastedilmektedir" dedi. " âyeti hakkında ise: "Burada da en sapık yol kastedilmektedir" dedi. 35Bkz. Ayet:38 36Bkz. Ayet:38 37Bkz. Ayet:38 38"Andolsun, Biz, Mûsâ'ya Kitab'ı verdik ve kardeşi Harun'u da ona yardımcı kıldık. Onlara: «Âyetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin» dedik. Nihayet o kavmi yerle bir ettik. Nûh kavmini de, Peygamberleri yalanladıkları vakit suda boğduk. Onları insanlara bir ibret yaptık ve zalimlere elem dolu bir azap hazırladık. Âd ve Semûd kavimlerini, Ress halkını ve bunların arasında pek çok nesilleri de helak ettik" Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: "Kardeşini ona yardımcı ve kuvvetlendirici kıldık, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Onları azapla helak ettik, mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti: (.....) şeklinde (Semûd) ifadesini tenvin ile okumuştur. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ress, Semûd'dun bir köyüdür" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ress, Âzerbeycan'da bir kuyudur" dedi. İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Ress halkı..." ifadesini açıklarken: "Burada Şuayb'ın (aleyhisselam) kavmi kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...Ress halkı..." ifadesini açıklarken: "Bize bildirildiğine göre Ress halkı Yemâme'deki küçük ırmak ve kuyu sahibi kişilerdi. Firyabî, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Ress, bir kuyudur. Bu kuyunun yanında kendilerine "Ashâb-ı Ress" denilen bir kavim vardı" dedi. Firyabî, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "Ashâb-ı Ress, Peygamberlerini kuyuya atıp gömenlerdir" dedi. İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, Ka'b'a Ress ahalisini sorunca: "Onlar, Yâsin Sûresi'nde: "...Bu elçilere uyun" diyen kişiyi öldüren ve sonra onu kuyuya taşlarla gömen kişilerdir" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Ress, Yâsin Sûresi'nde geçen kişinin öldürüldüğü kuyudur" dedi. İbn Ebi'd-Dünyâ Zemmu'l-Melâhi'de Beyhakî ve İbn Asâkir'in Ca'fer b. Muhammed b. Ali'den bildirdiğine göre iki kadın, ona: "Allah'ın Kitâbı'nda iki kadının birleşmesini (lezbiyenliği) haram olarak buluyor musun?" diye sormuştu. O şu karşılığı verdi: "Evet, bunlar Tubba' zamanındaki lezbiyen kişiler ve Ress sahipleridir. Bütün nehirler ve kuyular Ress anlamındadır. Onlara (ceza olarak) ateşten cilbablar, zırhlar, kemerler, taçlar ve mestler kesilir. Bunların üstüne de deriden daha kalın kötü kokulu ateşten elbiseler kesilir. Bunları kadınlarınıza öğretin." Taberânî, Beyhakî Şuabu'l-İmân'da ve İbn Ebi'd-Dünyâ'nın bildirdiğine göre Vâsile b. el-Eska' hadisi Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) dayandırarak: "Kadınların birleşmesi (lezbiyenlik) kendi aralarında bir zinadır" dedi. Abdurrezzâk'ın Musannef’te bildirdiğine göre Abdullah b. Ka'b b. Mâlik: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), binen kadını da binilen kadını da lanetlemiştir" dedi. İbn Cerîr, Katâde'den bildirir: Eyke sahipleri ile Ress sahipleri iki ümmetti. Allah bu iki ümmete sadece bir peygamber göndermişti. O da Şuayb'tı (aleyhisselam). Ancak Allah onları iki azapla azaplandırdı. İbn İshâk ve İbn Cerîr'in Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde Cennete girecek ilk kişi siyah bir köledir. Allah bir kasaba halkına bir peygamber göndermiş ve kasaba halkından bu siyah köle dışında ona kimse iman etmemişti. Sonra bu kasaba halkı peygambere zulmederek, bir kuyu kazdılar ve peygamberlerini kuyunun içine attılar. Kuyunun ağzını da büyük bir taşla kapattılar. Bu köle sırtında odun taşıyarak odunculuk yapar ve yiyecek içeceğini alırdı. Bu yiyecek ve içecekleri o kuyuya götürürdü. Allahhn yardımıyla kuyunun ağzındaki büyük taşı kaldırıp yiyecek ve içeceği Peygambere sarkıtarak verdikten sonra taşı tekrar olduğu yere koyardı. Bir müddet bu şekilde devam etti. Yine her zamanki gibi bu köle oduna gitti ve odun topladı. Köle yükünü tamamlayıp işini bitirmişti. Tam yükünü yüklenecekti ki, uykusu geldi ve uzanıp uykuya daldı. Allah onu yedi yıl uykuda bıraktı. Sonra uyanıp gerildikten sonra öbür tarafına dönerek bir daha yattı. Allah onu yedi yıl daha uyuttu. Sonra uyandı ve yükünü yüklendi. O, günün sadece kısa bir bölümünü uyumuş sanıyordu. Kasabaya gelip odunu sattı ve daha önce yaptığı gibi yiyecek içecek alarak kuyunun bulunduğu yere geldi. Ancak aramasına rağmen kuyunun yerini bulamamıştı. Bu peygamberin kavmi ise sonradan fikrini değiştirerek kendisini kuyudan çıkarmış ve kendisine iman edip tasdik etmişlerdi. Bu Peygamber vefat ettiği zaman da Allah bu siyah köleyi uykusundan uyandırdı. İşte bu siyah köle Cennete girecek ilk kişidir. " Taberânî M. el-Evsat'ta Hâkim, Beyhakî Delâil'de ve İbn Asâkir'in Ümmü Seleme'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ma'ad b. Adnan b. Uded b. Zeyd b. el-Berâ' b. E'rak es-Serâ" isimlerini saydı ve: "Âd ve Semûd kavimlerini, Ress halkını ve bunların arasında Allah'dan başka kimsenin bilmediği pek çok nesilleri de helak ettik" âyetini okudu. Burada E'râk es-Serâ lakaplı İsmail, Zeyd lakaplı Hemîsa' ve Berâ' lakaplı Nebt kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...Bunların arasında pek çok nesilleri de helâk ettik" âyetini açıklarken: "Bir neslin yetmiş yıl yaşadığı kabul edilirdi" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Zurâre b. Evfâ: "Bir nesil yüz yirmi yıldır. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) gönderildiği neslin sonu Yezîd b. Muâviye'nin öldüğü yıldı" dedi. İbn Merdûye'nin Ebû Seleme vasıtasıyla Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Âdem (aleyhisselam) Ve Nuh (aleyhisselam) amsinda on nesil, Nuh (aleyhisselam) ve İbrâhîm (aleyhisselam) arasında on nesil vardı" buyurmuştur. Ebû Seleme ise: "Bir nesil yüz yıldır" dedi. Hâkim ve İbn Merdûye, Abdullah b. Busr'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) elini başıma koyarak: "Bu çocuk bir nesil yaşayacaktır" buyurdu. Ravi: "Abdullah b. Busr yüz yıl yaşadı" dedi. İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim, Muhammed b, el-Kâsım el-Hımsî vasıtasıyla Abdullah b. Busr el-Mâzinî'den bildirir: Hzv Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) elini başıma koyarak: "Bu çocuk bir nesil yaşayacaktır" buyurdu. Ben: "Yâ Resûlallah! Bir nesil ne kadardır?" diye sorunca: "Yüz yıldır" karşılığını verdi. Muhammed b. el-Kâsım: "Sürekli olarak Abdullah b. Busr'un yaşadığı yılları saydık, o yüz yılı doldurduktan sonra vefat etti" dedi. İbn Merdûye'nin Heysem b. Dehr el-Eslemî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bir nesil elli yıldır" buyurmuştur. İbn Merdûye'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ümmetim beş nesilden oluşmaktadır. Bir nesil ise kırk yıldır" buyurmuştur. İbnu'l-Münzir'in Hammâd'dan onun, İbrâhîm'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bir nesil kırk yıldır" buyurmuştur. İbn Cerîr'in İbn Şîrîn'd en bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bir nesil kırk yıldır" buyurmuştur. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Bir nesil altmış yıldır" demiştir. Hâkim el-Kunâ'da İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), nesebini sayarken Ma'ad b. Adnân'a yetiştiği zaman durur ve: "Nesepçiler yalan söyledi. Zira Allah: "...Bunların arasında pek çok nesilleri de helâk ettik" buyurmaktadır" derdi. 39Bkz. Ayet:42 40Bkz. Ayet:42 41Bkz. Ayet:42 42"Biz onlardan hepsine misaller getirmiştik. Sonra da hepsini kırıp geçirdik. Bu putperestler, ant olsun ki, bela yağmuruna tutulmuş olan kasabaya uğramışlardı. Onu görmediler mi? Hayır; tekrar dirilmeyi ummuyorlardı. Seni gördükleri zaman: «Allah'ın gönderdiği elçi bu mudur?» diye alaya almaktan başka bir şey yapmazlar. Tanrı edindiğimiz (putlara tapmakta) sabretmemiş olsaydık: «Neredeyse bizi saptıracaktı!» derler. İleride bunlar azabı görünce kimin yol edinme bakımından daha sapık olduğunu bileceklerdir" Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Biz onlardan hepsine misaller getirmiştik. Sonra da hepsini kırıp geçirdik" âyetini açıklarken: "Allah her şeyi açıklayarak insanları uyarmış ve sonra (uymayanlardan) intikam almıştır" dedi. "Bu putperestler, ant olsun ki, bela yağmuruna tutulmuş olan kasabaya uğramışlardı..."âyetini açıklarken: "Burada Lût'un (aleyhisselam) kasabası kastedilmektedir" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: "Onlar tekrar dirilip hesaba çekileceklerini ummuyordu" dedi. Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Sonra da hepsini kırıp geçirdik" âyetini açıklarken: "Allah, hepsini azapla helak etti" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: ifadesi Nabat içedir" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bu putperestler, ant olsun ki, bela yağmuruna tutulmuş olan kasabaya uğramışlardı..." âyetini açıklarken: "Burada Lût'un (aleyhisselam) kasabası Sedûm (Sodom) kastedilmektedir. Allah onları taş yağmuruna tutmuştu" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atâ: "Bu putperestler, ant olsun ki, bela yağmuruna tutulmuş olan kasabaya uğramışlardı..." âyetini açıklarken: "Burada Lût'un (aleyhisselam) kasabası kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Bu putperestler, ant olsun ki, bela yağmuruna tutulmuş olan kasabaya uğramışlardı..." âyetini açıklarken: "Bu kasaba Şam ve Medine arasında bir yerdedir" dedi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: (.....) âyetini açıklarken: "Onlar tekrar dirilmeyi ummuyordu" dedi. "...Tanrı edindiğimiz (putlara tapmakta) sabretmemiş olsaydık..." âyetini hakkında ise: "Burada "Sabretmek" ifadesiyle sebat etmek kastedilmektedir" dedi. 43Bkz. Ayet:44 44"Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın? Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar" İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Cahiliye zamanında kişi bir müddet beyaz bir taşa tapardı. Ancak taptığı taştan daha güzelini bulduğu zaman eski taşı atar ve yeni bulduğu taşa tapardı. Bunun üzerine Yüce Allah bu âyeti indirdi." İbn Merdûye, Ebû Recâ el-Utâridî'den bildirir: Cahiliye zamanında kanı ilhiz ile beraber yerler ve taşa taparlardı. Ancak taptıkları taştan daha güzel bir taş buldukları zaman eski taşı atarak yeni bulunan taşa taparlardı. Taptıkları taşı da kaybederlerse, bir münadiye: "Ey insanlar! İlahımız kaybolmuştur, onu arayın" diye nida etmesini söylerlerdi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü..."âyetini indirdi. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü..." âyetini açıklarken: "Burada, Allah'dan bir hidayet ve bir delil olmaksızın kendilerine din edinen kafirler kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Abdi'I-Hakem'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü..." âyetini açıklarken: "Burada nefsinin arzuladığı şeyleri mutlaka yapan kişi kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü..." âyetini açıklarken: "Burada nefsinin her arzuladığı ve canının çektiği her şeyi yapan kişi kastedilmektedir. Onu bu şeylerden ne bir korku, ne de takva alıkoyar" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî)'ye: "Kıble ehli arasında şirk var mıdır?" diye sorulunca: "Evet vardır, münafık müşriktir. Müşrik te, Allah'dan başka Güneş'e ve Ay'a secde ederken, münafık kendi nefsinin kulludur" dedi ve: "Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü..." âyetini okudu. Taberânî ve Ebû Nuaym'ın Hilye'de Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Arş'ın gölgesi altında Allah'dan başka kendisine tapılan bir ilah, Allah katında kendi hevasına uyandan daha vahim durumda değildir" buyurmuştur. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Küfredenlerin misali deve, eşek ve koyun gibidir. Onlardan birine: "Ye!" dediğin zaman, ne dediğini bilmez, sadece sesini işitir. Kafir kişi de aynı şekildedir. Ona hayırlı bir şeyi emredip kötülükten nehyederek bir öğüt verdiğinde, ne dediğini anlamaz. O da, sadece sesini işitir." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mukâtil b. Hayyân: "...Belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar" âyetini açıklarken: "Hayvanlardan daha fazla yanlış yola saparlar" dedi. 45Bkz. Ayet:46 46"Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. Sonra biz güneşi gölgeye delil kıldık. Sonra onu kendimize yavaş yavaş çektik" Saîd b. Mansûr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin.." âyetini açıklarken: "Burada güneş çıkmadan önceki fecir zamanı kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. Sonra biz güneşi gölgeye delil kıldık" âyetini açıklarken: "Sabah namazını kıldıktan sonra güneşin doğuşundan batışına kadar her şeyin bir gölgesi olduğunu görmedin mi? Sonra Allah güneşi gölgeye delil kılmış ve onu kendine çekmiştir" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs; "Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. Sonra biz güneşi gölgeye delil kıldık. Sonra onu kendimize yavaş yavaş çektik" âyetlerini açıklarken şöyle dedi: "Burada tan yerinin ağarmasından güneşin doğuşuna kadar olan süre kastedilmektedir. Allah dileseydi onu sürekli olarak sabit kılardı. Allah güneşi gölgeye delil kılmış ve onu hızlı bir şekilde kendine çekmiştir." Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. Sonra biz güneşi gölgeye delil kıldık. Sonra onu kendimize yavaş yavaş çektik" âyetlerini açıklarken şöyle dedi: "Burada tan yerinin ağarmasından güneşin doğuşuna kadar olan süre kastedilmektedir. Allah dileseydi bu gölgeye güneş değmez ve gölge yok olmazdı. Ancak güneş ışınları gölgeyi kaplar ve bizim göremeyeceğimiz bir şekilde Allah gölgeyi kendine çeker." Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. Sonra biz güneşi gölgeye delil kıldık" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Allah, tan yerinin ağarmasından güneşin doğuşuna kadar gölgeyi uzatmıştır. Eğer dileseydi bu gölgelik devam ederdi. Fakat güneş gölgenin tamamını kapsayana kadar üzerine gelir" Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Allah, tan yerinin ağarmasından güneşin doğuşuna kadar doğudan batıya gölgeyi uzatmıştır. Eğer Allah dileseydi bu gölgeliği doğu ile batı arasında sürekli olarak uzanmış bırakırdı." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Eyyûb b. Mûsa: "Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. Sonra biz güneşi gölgeye delil kıldık" âyetini açıklarken: "Sabah namazı vaktinden güneşin doğmasına kadar bütün yeryüzü gölgeliktir" dedi. "Sonra onu kendimize yavaş yavaş çektik" âyetini hakkında ise: "Onu kendimize az az çektik mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbrâhîm et-Teymî, Dahhâk ve Ebû Mâlik el-Ğifârî: "Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin?" âyetini açıklarken: "Burada tan yerinin ağarmasından güneşin doğuşuna kadar olan süre kastedilmektedir" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: "Sonra biz güneşi gölgeye delil kıldık, mânâsındadır" dedi. "Sonra onu kendimize yavaş yavaş çektik" âyetini açıklarken: "Burada da güneşin ışınları altına aldığı gölgelik kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin?" âyetini açıklarken: "Burada tan yerinin ağarmasından güneşin doğuşuna kadar olan süre kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: "...Sonra biz güneşi gölgeye delil kıldık" âyetini açıklarken: "Gölge nerede olursa olsun güneş ona gelir ve onu ışınları altına alır" dedi. 47"O, geceyi size bir örtü, uykuyu istirahat zamanı ve gündüzü de hareket ve çalışma vakti yapandır" İbn Ebî Hâtim, Rabî' b. Enes'ten bildirir: Gündüz on iki saatten ibarettir. Günün ilk saati tan yeri ağarmasından güneş ışığının görünmeye başlaması arasında olan süredir. İkinci saati güneş ışığının görünmeye başlaması ile güneşin tam olarak doğması arasında olan süredir. Bu da güneşin tam olarak çıkıp renginin belli olması zamanıdır. Sonra güneş iki mızrak boyu yükseldiği zaman kuşluk vaktinin başlangıcıdır. Kuşluk vaktinden sonra da iki saat vardır. Altıncı saat günün yarısıdır. Güneş zeval vaktini geçtiği zaman öğle namazı vakti olmuş olur. "Güneşin batıya yönelmesinden gecenin kararmasına kadar namaz kıl..." âyeti da bunu ifade etmektedir. Bundan sonra aşiy zamanı vardır ki, o da iki saattir. Daha sonra onuncu saat olarak asâl namazı olan ikindi vakti vardır. Ondan sonra da geceye (akşama) kadar olan iki saat vardır. Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhidi (.....) âyetini açıklarken: "Burada (maişet gereği) iş yapma zamanı kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: "Burada maişet gereği ihtiyaçlardan dolayı iş yapma zamanı kastedilmektedir" dedi. 48"Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen odur. Biz gökten tertemiz bir su indirdik" Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti: (.....) şeklinde "rüzgar" kelimesini çoğul olarak okumuştur, (.....) ifadesinde ise: "(be) harfini ötre, (ra) harfini tenvinle şeddesiz olarak okumuştur. Firyabî ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mesrûk bu âyeti: şeklinde (nun) harfini nasbederek ve tenvinle şeddesiz olarak okumuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. el-Müseyyeb: "...Biz gökten tertemiz bir su indirdik" âyetini açıklarken: "Onu hiçbir şey pis etmez" dedi. İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Dârakutnî'nin bildirdiğine göre Saîd b. el- Müseyyeb: "Allah gökten tertemiz bir su indirmiştir ve onu hiçbir şey pis etmez" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Suyu hiçbir şey pis etmez. O temizler, ama onu bir şey temizlemez. Zira Yüce Allah: «...Biz gökten tertemiz bir su indirdik» buyurmuştur" dedi. Şâfiî, Ahmed, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, Dârakutnî, Hâkim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ebû Saîd el-Hudrî: "Yâ Resûlallah! Budâa kuyusundan abdest alabilir miyim? Çünkü kadınların hayız bezleri köpek leşleri ve pislikler oraya atılmaktadır (çukur bir yer olmasından dolayı yağmur suları böylesi şeyleri bu kuyuya getirebilir)" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Su temizdir ve onu bir şey pis etmez" buyurdu. Abdurrezzâk Musannef’te Kasım b. Ebî Bezze'den bildirir: Bir kişi Abdullah b. ez-Zübeyr'e yağmur suyunun oluşturduğu çamuru sorunca, o: "Bana iki temizleyiciyi soruyorsun. Allah: «...Biz gökten tertemiz bir su indirdik»buyurmaktadır. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ise: «Yeryüzü bana mesciâ ve temizleyici lalındı» buyurmuştur" karşılığını verdi. 49Ki onunla, bitkisiz ölü bir yeri diriltelim ve yarattığımız hayvanlarla bir çok insanlara su verelim. 50Bkz. Ayet:52 51Bkz. Ayet:52 52"And olsun kî öğüt almaları için ülkeler arasında yer yer türlü türlü yağmur yağdırmışızdır. Buna rağmen insanların çoğu nankörlükte direnmiştir. Dileseydik her memlekete bir uyarıcı gönderirdik. Öyle ise kafirlere itaat etme, onlara karşı bu Kur'ân'Ia büyük bir mücadele ver" Abd b. Humeyd,İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "Andolsun, biz bunu insanlar arasında, düşünüp ibret alsınlar diye tekrar tekrar açıkladık..." âyetini açıklarken: "Burada kastedilen yağmurdur. O bir yere yağarken bir yere yağmaz" dödi. "...Fakat insanların çoğu nankörlükte direttiler" âyeti hakkında ise şöyle dedi: İbn Abbâs: "Onların nankörlüğü: «Yıldızlar sayesinde yağmur yağdı» demeleriydi. Allah bu konuda: «Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?» âyetini indirdi" dedi. Suneyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in İbn Cüreyc'ten bildirdiğine göre Mücâhid: "Andolsun, biz bunu insanlar arasında, düşünüp ibret alsınlar diye tekrar tekrar açıkladık..." âyetini açıklarken: "Burada kastedilen yağmurdur. Allah onu bir yere yağdırırken bir yere yağdırmaz" dedi. "...Fakat insanların çoğu nankörlükte direttiler" âyeti hakkında ise şöyle dedi: "Onların nankörlüğü: «Filan yıldız ve filan yıldız sayesinde yağmur yağdı» demeleriydi." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Andolsun, biz bunu insanlar arasında, düşünüp ibret alsınlar diye tekrar tekrar açıkladık.." âyetini açıklarken şöyle dedi: Şüphesiz ki Allah bu rızkı kulları arasında taksim edip dağıttı. Bize zikredildiğine göre İbn Abbâs: "Hiçbir yıl diğer bir yıldan daha az yağmur yağmaz. Ancak Allah yağmuru kulları arasında taksim eder" derdi. Bazı yerler yağmurla rızıklanırken bazı yerler ondan mahrum kalır. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve Sünende Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Hiçbir yıl diğer bir yıldan daha az yağmur yağmaz. Ancak Allah yağmuru dilediği şekilde dağıtır" dedi ve: "Andolsun, biz bunu insanlar arasında, düşünüp ibret alsınlar diye tekrar tekrar açıkladık. Fakat insanların çoğu nankörlükte direttiler" âyetini okudu. Harâitî Mekârimu'l-Ahlâk'ta İbn Mes'ûd'tan aynısını bildirir. İbn Ebî Hâtim Ğufra'nın azatlısı Ömer'den bildirir: Cibrîl cenazelerin bulunduğu yerdeydi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Cibrîl! Bulutların durumunu öğrenmek istiyorum" deyince, Cibrîl: "Bu, bulutların meleğidir" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bulut meleğine sorunca, melek: "Bize içinde: «Filan filan yeri, şu kadar şu kadar damla ile sula» yazılı mühürlü kağıtlar verilir" dedi. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atâ el-Horasânî: "Andolsun, biz bunu insanlar arasında, düşünüp ibret alsınlar diye tekrar tekrar açıkladık..." âyetini açıklarken: "Burada Kur'ân kastedilmektedir. Allah'ın: "Dileseydik her memlekete bir uyarıcı gönderirdik" âyetini görmüyor musun?" dedi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: " âyetini açıklarken: "Onlara karşı Kur'ân'la mücadele ver, mânâsındadır" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: "...Onlara karşı bu Kur'ân'la büyük bir mücadele ver" âyetini açıklarken: "Yani: «...Onlara karşı çetin ol...» mânâsındadır" dedi. 53"İki denizi birbirine salan odur. Bu tatlı ve susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. O ikisinin arasına bir perde ve aşılamayan bir sınır koymuştur" İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İki denizi birbirine salan odur. Bu tatlı ve susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. O ikisinin arasına bir perde ve aşılamayan bir sınır koymuştur" âyetini açıklarken: "Birini diğeriyle birleştirdi ve ne tatlı su tuzlu suyu, ne de tuzlu su tatlı suyu bozmadı" dedi. Firyabî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "İki denizi birbirine salan odur..." âyetini açıklarken: "Birini diğeriyle birleştirdi, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "İki denizi birbirine salan odur..." âyetini açıklarken: "Burada İran denizi ile Rum denizi kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "İki denizi birbirine salan odur..." âyetini açıklarken: "Denizin biri gökyüzünde biri de yeryüzündedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atâ: (.....) ifadesini açıklarken: "Burada tatlı su kastedilmektedir" dedi. ifadesi hakkında ise: "Burada da tuzlu su kastedilmektedir" dedi. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde. (.....) âyetini açıklarken: "Burada "Ecâc" ifadesi acı mânâsındadır" dedi. Abdurrezzâk'ın Musannef’te bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bunlar iki denizdir, istediğinden abdest al" dedi ve: "...Bu tatlı ve susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır..." âyetini okudu. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...O ikisinin arasına bir perde ve aşılamayan bir sınır koymuştur" âyetini açıklarken: "Burada "Sınır" ifadesi ile kuruluk kastedilmektedir" dedi. Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Burada "Berzah" ifadesi ile tuzlu suyun tatlı suya karışmaması için araya çekilen perde kastedilmektedir" dedi. Abdurrezzâk ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: "Burada "Berzah" ifadesi ile sınır kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in İbn Cüreyc vasıtasıyla bildirdiğine göre Mücâhid: "...O ikisinin arasına bir perde ve aşılamayan bir sınır koymuştur" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Aralarında tatlılığı denize karıştırmayan, kimsenin görmediği bir ip vardır. Ayrıca Rum denizini İran denizi ile karıştırmamaktadır. Rum denizi tuzlu olan denizdir." İbn Cüreyc ise şöyle dedi: "Ben nehir sularından başka tatlı su görmüyorum. Dicle nehri denize dökülmekte ve ona karışmamaktadır. Aralarında beyaz bir ip vardır. O dalgalarla geri döndüğü zaman beraberinde deniz suyu dönmez. Ayrıca Nil nehrinin de denize döküldüğü iddia edilmektedir." Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre el-Kelbî: "...O ikisinin arasına bir perde ve aşılamayan bir sınır koymuştur" âyetini açıklarken: "Aralarında sınır olarak bir ip vardır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Aşılamayan bir sınır..."âyetini açıklarken: "Bu iki denizin birbirine karışmaması Allah'ın emri ve hükmüyledir" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...Aşılamayan bir sınır..." âyetini açıklarken: "Şüphesiz ki, Allah tuzlu suyun tatlı suya, tatlı suyun da tuzlu suya karışmasını önlemek için lütfü ve kudretiyle aralarına sınır koymuştur" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Aşılamayan bir sınır..."âyetini açıklarken: "Burada deniz suyunu tatlı suya karıştırmayan bir sınır kastedilmektedir" dedi. 54"İnsanı sudan yaratarak, onların aralarına soy ve hısımlık meydana getiren odur. Rabbin her şeye kâdirdir." Abd b. Humeyd, Abdullah b. Muğîre'den bildirir: Ömer b. el-Hattâb'a neseb ve akrabalığı sorunca: "Sizin neseb akrabalığını bildiğinizi görüyorum. Ama sonradan oluşan akrabalık ise kadın tarafından oluşan akrabalıktır" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...Soy ve hısımlık meydana getiren odur.." âyetini açıklarken: "Burada "Neseb" ifadesi ile süt emmekle oluşan akrabalık, "Sıhren" ifadesi ile kız alıp vermekle sonradan oluşan akrabalık kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Soy ve hısımlık meydana getiren odur..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Allah sonradan oluşan akrabalığı neseb akrabalığı ile zikretmiş ve on dört kadını haram kılmıştır. Bunların yedisi neseb akrabalarından, yedisi de sonradan oluşan akrabalıktandır. Allah'ın haramı ikisinde de eşittir." 55"Allah'ı bırakıp, kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere kulluk ederler. İnkar eden, Rabbine karşı gelenin yardımcısıdır" İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...İnkar eden, Rabbine karşı gelenin yardımcısıdır" âyetini açıklarken: "Burada Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Cehil b. Hişâm diye adlandırdığı Ebu'l- Hakem kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Şa'bî: "...İnkar eden..." ifadesini açıklarken: "Burada Ebû Cehil kastedilmektedir" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Atiyye: "...İnkar eden..." ifadesini açıklarken: "Bu kişi Ebû Cehil'dir" dedi. Firyabî, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...İnkar eden, Rabbine karşı gelenin yardımcısıdır" âyetini açıklarken: "İnkar eden kişi, Allah'a karşı asi olan şeytana bir yardımcıdır" dedi. Abd b. Humeyd, Hasan(-ı Basrî)'den ve Dahhâk'tan aynısını bildirir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "...İnkar eden, Rabbine karşı gelenin yardımcısıdır" âyetini açıklarken: "İnkar eden kişi, Rabbine karşı düşmanlıkta ve şirk koşmakta şeytana bir yardımcıdır" dedi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...İnkar eden, Rabbine karşı gelenin yardımcısıdır" âyetini açıklarken: "İnkar eden kişi, Rabbine karşı düşman olan şeytana bir yardımcıdır" dedi. 56Bkz. Ayet:57 57"Biz, seni ancak bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Onlara «Ben buna karşı sîzden bir ücret istemiyorum. Ancak, Rabbine doğru bir yol tutmak dileyen kimseler olmanızı istiyorum» de." Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Biz, seni ancak bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik" âyetini açıklarken: "Cennetle müjdeleyici ve atieşe karşı bir uyarıcı olarak gönderdik, mânâsındadır" dedi. "...Rabbine doğru bir yol tutmak dileyen kimseler olmanızı istiyorum..." âyeti hakkında ise: "Rabbine itaat etmek isteyen kimseler olmanızı istiyorum, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlara "Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum" de..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Ey Muhammed! Onlara: «Ben sizden, sizi davet etiğim şeyden dolayı bir şey istemiyorum» de" ifadesi: «Dünyalık olarak bir şey istemiyorum, de» mânâsındadır." 58Bkz. Ayet:60 59Bkz. Ayet:60 60"Ölümsüz, diri olan Allah'a güven, Onu överek tesbih et Kullarının günahlarından haberdar olarak kendisi yeter. Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan sonra da Arş'a hükmeden Rahman'dır. Bunu bir bilene sor. Onlara; «Rahman'a secdeye varın» dendiği zaman; «Rahman da nedir? Emrettiğine mi secdeye varacağız?» derler. Bu, onların nefretini artırır." İbn Ebi'd-Dünyâ Tevekkül'de ve Beyhakî Şuabu'l-İmân'da Ukbe b. Ebî Zeyneb'den bildirir: Tevrat'ta şöyle yazılıdır: "Âdemoğluna tevekkül etme. Çünkü Âdemoğlunun bir gücü yoktur. Fakat sürekli diri olan ve ölmeyen Allah'a tevekkül et." Firyabî, Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Bunu bir bilene sor" âyetini açıklarken: "Sana verdiğim her haber verdiğim şekildedir" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Şimr b. Atiyye: "...Rahman'dır. Bunu bir bilene sor" âyetini açıklarken: "Burada sorulacak kişi ile Kur'ân kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atâ: "Onlara: «Rahman'a secdeye varın» dendiği zaman: "Rahman da nedir.;, derler" âyetini açıklarken: "Onlar: «Biz Rahman olarak ancak Yemâme'li Rahman'ı (Müseyleme'yi) biliriz» dediler." Bunun üzerine Yüce Allah: "Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Ondan başka ilâh yoktur. O, Rahmân'dır, Rahîm'dir" âyetini indirdi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Huseyn el-Cu'fî: "...Rahman da nedir..." âyetini açıklarken: "Bunun cevabı: "Rahman olan Allah Kur'ân'ı öğretti" âyetidir" dedi. Saîd b. Mansûr ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî): "Esved (b. Yezîd) bunu: (.....) şeklinde okumuş ve secde etmiştir. Yahya ise bunu: (.....) şeklinde okumuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Süleyman: "İbrâhîm bunu Furkân Sûresi'nde (.....) şeklinde (ye) harfi ile okumuştur" dedi. Ravi: "Süleyman da bu şekilde okumuştur" dedi. 61"Gökte burçlar var eden, orada ışık saçan Güneş ve aydınlatan Ay'ı yaratan Allah, yücelerin yücesidir" Hatîb'in en-Nucûm'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Gökte burçlar var eden... Allah, yücelerin yücesidir" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Bunlar on iki burçtur. Birincisi Oğlak, sonra Boğa, sonra İkizler, sonra Yengeç, sonra Aslan, sonra Başak, sonra Terazi, sonra Akrep, sonra Yay, sonra Oğlak, sonra Kova, sonra da Balık'tır." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Gökte burçlar var eden... Allah, yücelerin yücesidir" âyetini açıklarken: "Semada, kapılarında koruyucuları olan köşkler kastedilmektedir" dedi. Hennâd, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Yahya b. Râfi': "Gökte burçlar var eden... Allah, yücelerin yücesidir" âyetini açıklarken: "Semada köşkler var eden mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Atiyye: "Gökte burçlar var eden... Allah, yücelerin yücesidir" âyetini açıklarken: "Burada köşkler kastedilmektedir" dedi. Sonra da: "...Sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile..." âyeti manasına tevil etti. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Gökte burçlar var eden... Allah, yücelerin yücesidir" âyetini açıklarken: "Burada burçlardan kasıt yıldızlardır" dedi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Gökte burçlar var eden... Allah, yücelerin yücesidir" âyetini açıklarken: "Burada burçlardan kasıt yıldızlardır" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Salih: "Gökte burçlar var eden... Allah, yücelerin yücesidir" âyetini açıklarken: "Burada burçlardan kasıt büyük yıldızlarda" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "Gökte burçlar var eden... Allah, yücelerin yücesidir" âyetini açıklarken: "Burada burçlardan kasıt yıldızlardır. Sema ahalisi dünya mescidlerini, dünya ahalisinin yıldızları görmesi gibi görür" dedi. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Gökte burçlar var eden... Allah, yücelerin yücesidir" âyetini açıklarken: "Burada burçlardan kasıt güneştir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti: (.....) şeklinde (sin) harfini esre ile tekil olarak okumuştur. Saîd b. Mansûr'un bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu. Saîd b. Mansûr'un bildirdiğine göre İbrâhîm en-Nehaî bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu. 62"İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren odur." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Burada siyah (gece) ve beyaz (gündüz) kastedilmektedir" dedi. Firyabî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren odur" âyetini açıklarken: "Rabbinin nimetlerini hatırlayıp şükretmek için gece ve gündüz birbiri ardınca gelir" dedi. Firyabî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Burada siyah (gece) ve beyaz (gündüz) kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren odur" âyetini açıklarken: "Siyah ve beyaz birbiri ardınca gelir. Mümin kişi gece unuttuğu şeyi gündüz, gündüz unuttuğu şeyi de gece hatırlar" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren odur" âyetini açıklarken: "Kişi gece yapacağı şeyi yapamayınca onu gündüz telafi eder. Gündüz yapacağı şeyi yapamayınca da onu gece telafi eder" dedi. Tayâlisî ve İbn Ebî Hâtim, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: Hazret-i Ömer kuşluk namazını uzatınca kendisine: "Bu gün daha önce yapmadığın bir şey yaptın" denildi. Bunun üzerine o: "Gece ibadetimi bitirememiştim, onu tamamlamak istedim" veya: "Onu kaza etmek istedim" diyerek: "İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren odur" âyetini okudu. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "...Gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren odur" âyetini açıklarken: "İşlerini tamamlayamayan kişiler için geceyi gündüzün, gündüzü de gecenin ardında kıldı" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren odur" âyetini açıklarken: "Gece işini yapamayan kişi onu gündüz telafi eder. Gündüz işini yapamayan kişi de onu gece telafi eder. Böylece birbiri ardınca gelirler" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren odur" âyetini açıklarken: "Kişi bir işi gece yapmaktan aciz kalırsa o işini gündüzün başında hoşnutluk içinde yapar. Yine kişi gündüz yapmaktan aciz olduğu bir işi gecenin başında hoşnutluk içinde yapar" dedi. Abd b. Humeyd, Katâde'den bildirir: Bir kişi Selmân'a gelip: "Gece ibadetini yapamıyorum" dedi. Bunun üzerine Selmân: "Eğer gece ibadetini edemiyorsan gündüz kendini yorma" karşılığını verdi. Bize bildirildiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Muhammed'in canı elinde olana yemin olsun ki, her gece öyle bir saat vardır ki, Müslüman kişi o saatte namaz kılar ve Allah'dan hayır dilerse, Allah ona isteğini mutlaka verir" buyurmuştur. Gece ve gündüzden Allah'a hayırlı amellerinizi gösterin. Zira onlar insanları ecellerine götüren bir binektir. Onlar, her uzağı yakın eden ve her yeniyi eskitendir. Onlar kıyamet gününde vaad edilen her şeyle beraber gelirler." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti: (.....) şeklinde şeddeli olarak okumuştur. Saîd b. Mansûr'un bildirdiğine göre İbrâhîm en-Nehaîbu âyeti: (.....) şeklinde okumuştur. 63Bkz. Ayet:67 64Bkz. Ayet:67 65Bkz. Ayet:67 66Bkz. Ayet:67 67"Rahman ın kulları yeryüzünde tevazu ile yürürler. Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel ve yumuşak söz söylerler. Onlar, gecelerini Rableri için kıyama durarak ve secdeye vararak geçirirler. Onlar: «Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir acıdır!» diyenlerdir. Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası. Onlar, sarfettikleri zaman ne israf ederler, ne de cimrilik, ikisi arasında orta bir yol tutarlar." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Rahman'ın kulları yeryüzünde tevazu ile yürürler..." âyetini açıklarken: "Burada, yeryüzünde itaat ve iffet ile mütevazi bir şekilde yürüyen müminler kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Yeryüzünde tevazu ile yürürler..." âyetini açıklarken: "Burada âlimler ve sabırlı kişiler kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) ifadesini açıklarken: "Bu, Süryanice bir kelimedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû İrnrân el-Cevnî:, (.....) ifadesini açıklarken: "Bu, İbranîce sabırlılar mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Meymûn b. Mihrân: (.....) ifadesini açıklarken: "Bu, Süryanice sabırlılar mânâsındadır" dedi. Abdurrezzâk, Firyabî, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da bildirdiğine göre Mücâhid: "Rahman'ın kulları yeryüzünde tevazu ile yürürler. Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel ve yumuşak söz söylerler" âyetini açıklarken: "Onlar vakar ve istikrar ile yürüyen ve kendilerine takılanlara karşı dürüst davranan kişilerdir" dedi. Abd b. Humeyd, İkrime'den aynısını bildirir. İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Zeyd b. Eşlem: "...Yeryüzünde tevazu ile yürürler..." âyetini açıklarken: "Süratli yürümezler, mânâsındadır" dedi. Ebû Nuaym'ın Hilye'de Ebû Hureyre'den ve İbnü'n-Neccâr'dan bildirdiğine göre îbn Abbâs der ki: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Süratli yürümek; müminin güzelliğini yok eder" buyurmuştur." Harâitî Mekârimu'l-Ahlak'ta bildirdiğine göre Fudayl b. İyâd: "Rahman'ın kulları yeryüzünde tevazu ile yürürler. Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel ve yumuşak söz söylerler" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Onlar vakar ve istikrar ile yürüyen kişilerdir. Onlar kendilerine karşı cahilce davranıldığında sabreden, kendilerine kötülük edildiğinde iyilikle karşılık veren, kendilerini mahrum edenlere veren ve akrabaları kendilerini ziyaret etmese de kendileri akrabalık bağlarını kesmeyendir. Âmidî'nin Şerh Dîvân el-A'şâ'da bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb gururla yürüyen bir köle görünce, ona: "Allah yolu dışında gururlanarak yürümek güzel bir şey değildir. Allah birçok kavmi helak etmiş ve: "Rahman'ın kulları yeryüzünde tevazu ile yürürler..." buyurmuştur. Sen de tevazu ile yürü" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Rahman'ın kulları yeryüzünde tevazu ile yürürler..." âyetini açıklarken: "Allah'ın azameti karşısında tevazu ile yürürler" dedi. "...Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel ve yumuşak söz söylerler" âyetini açıklarken: "Cahiliye ahalisine karşı cahilce davranmazlardı" dedi. Ebû Nuaym'ın Hilye'de bildirdiğine göre Muhammed b. Ali el-Bâkır: "Alçak kişinin silahı kötü sözlerdir" dedi. Ahmed, Nu'mân b. Mukarrin el-Müzenî'den bildirir: Bir kişi Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında birine sövünce, kendisine sövülen kişi: "Selam üzerine olsun" demeye başladı. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şüphesiz ki aranızda bulunan bir melek seni korumaktadır. Bunun sana her sövüşünde, melek ona: «Hayır, sen öylesin ve sen buna daha layıksın» demektedir. «Selam üzerine olsun» dediğinde ise: «Hayır, selam senin üzerine olsun. Sen buna daha layıksın» demektedir" buyurdu. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "...Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel ve yumuşak söz söylerler" âyetini açıklarken: "Bilgisizlere iyi sözlerle karşılık verirler, mânâsındadır" dedi. "Onlar, gecelerini Rableri için kıyama durarak ve secdeye vararak geçirirler" âyeti hakkında ise: "Burada gece ibadeti kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da bildirdiğine göre Hasanlı Basrî): "Rahman'ın kulları yeryüzünde tevazu ile yürürler. Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel ve yumuşak söz söylerler" âyetini açıklarken: "Onlar sabırlı ve tevazu ile yürürler. Kimseye karşı cahilce davranmazlar. Kendilerine karşı cahilce davranıldığı zaman aynı şekilde karşılık vermezlerdi. Bu gündüzleri açık olarak yaptıkları şeylerdir" dedi. "Onlar, gecelerini Rableri için kıyama durarak ve secdeye vararak geçirirler" âyeti hakkında ise: "Bu da gece vakti Rableriyle baş başa kaldıkları zamandır" dedi. Abd b. Humeyd'in Hasan(-ı Basrî)fden bildirdiğine göre şöyle denilirdi: "Ey Âdemoğlu! Allah'ın haram kıldığı şeylerden uzak dur ki hakkıyla kulluk etmiş biri olasın. Allah'ın taksim ettiği şeye razı ol ki, ihtiyaç sahibi olmayan biri olasın. Sana komşuluk edenlere hakkıyla komşuluk et ki, Müslüman olasın. İnsanların sana davranmasını istediğin şekilde sen onlara muamele et ki, adil olasın. Çok gülmekten sakın. Zira çok gülmek kalbi öldürür. Sizden önce çok mal biriktiren, sağlam ev yapan ve emelleri uzakta olan kavimler vardı. Onlar şimdi nerededir? Biriktirdikleri mallar heba olmuş, umutları ise onları aldatmıştır. Yaptıkları evlerde mezarları olmuştur. Ey Âdemoğlu! Sen amellerinle eceline doğru gitmektesin ve Rabbinin huzuruna çıkarılacaksın. Şimdi, ölümünden sonra sana lazım olacak güzel ameller işle. Ey Âdemoğlu! Yere sağlam bas. Çünkü yakın zamanda orası mezarın olacaktır. Ey Âdemoğlu! Annenin karnından düştüğün zamandan beri ömrünü tüketmektesin. Ey Âdemoğlu! Bazen insanların arasına karış, bazen karışma. Bedeninle onlara karışırken kalbin ve amelinle onlardan ayrı ol. Ey Âdemoğlu! İyiliklerinle anılmayı sevip kötülüklerinle anılmayı istemezsin, değil mi! Zandan hoşlanmayıp kesin bir bilgiyle amel etmeyi seversin, değil mi! Yine denilirdi ki: "Bu davet kendilerine Allah tarafından gelince ona tam olarak inanmışlardı. Bu şekilde kalpleriyle, bedenleriyle ve gözleriyle teslim olmuşlardı. Vallahi, eğer onları görecek olsaydın, sanki gidecekleri yeri görmüş te öyle amel etmiş bir kavim görürdün. Vallahi, onlar münakaşa etmez ve boş şeylerle uğraşmazlardı. Ancak Allah'dan onlara emir gelmiş ve onlar buna inanmıştı. Allah bunları Kur'ân'da en güzel bir şekilde vasfederek: "Rahman'ın kulları yeryüzünde tevazu ile yürürler..." buyurmuştur. Hasan der ki: (.....) ifadesi Arapların dilinde, yumuşaklık, istikrar ve vakardır. "...Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel ve yumuşak söz söylerler" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Onlara karşı bir cahillik edildiği zaman kendileri cahilce davranmaz ve sabrederlerdi. İşittiğiniz gibi günlerini Allah'ın kullanyla geçirirlerdi. Sonra Allah onların gecelerini de en güzel bir şekilde zikredip: "Onlar, gecelerini Rableri için kıyama durarak ve secdeye vararak geçirirler" buyurmuştur. Onlar Allah için gece ibadet ederek Rablerine secde ederler. Allah korkusuyla gözyaşları yanaklarına akar. Onların geceleri gibi bir gece geçirilmemiş ve onların gündüzleri gibi amel edilmemiştir. "Ey Rabbimizi Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir acıdır!" âyeti hakkında ise şöyle demiştir: "Âdemoğlunun başına gelip de zail olan bir şey sürekli değildir. Sürekli olan azap gökyüzü ve yeryüzü bulunduğu sürece devam edendir. Ondan başka ilah olmayana yemin olsun ki, kavim doğru söyledi. Onlar kimseden bir şey ümit etmeden amel işlediler. Boş emellerden sakının. Allah'ın rahmeti üzerinize olsun. Allah, (amelsiz olarak) ümit eden kişiye ne dünyada, ne de âhirette asla hayırlı bir şey vermez. Yine denilirdi ki: "Bu ne güzel bir öğüttür. Eğer bu kalplere girmiş olsaydı hayat verirdi. Abd b. Humeyd'in Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Gerçekten onun azabı sürekli bir acıdır!" âyetini açıklarken: "Burada sürekli olarak devam eden bir azap kastedilmektedir" buyurmuştur. Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: "Bana: (.....) âyetini açıkla" deyince, ibn Abbâs: "Burada alacaklının borçluyu bırakmadığı gibi sürekli olarak şiddetli bir azabın devam etmesi kastedilmektedir" dedi. Nâfi' b. el-Ezrak: "Araplar böylesi bir ifadeyi bilir mi?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Evet bilirler, Beşîr b. Hâzım'ın: "Nisâr ile Cifâr gününü bir azap sardı Öyle bir azaptı ki o sürekli vardı" dediğini işitmedin mi?" karşılığını verdi. İbnu'l-Enbârî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: "Bana: (.....) âyetini açıkla, (.....) ifadesi ne demektir?"diye sorunca, İbn Abbâs: "Burada tutkunluk kastedilmektedir. Şair bu konuda: "Nail olduğum bir yemeği ganimet saymam Açlık çekerek yememeyi tutkunluk yapmam " demiştir. İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Gerçekten onun azabı sürekli bir acıdır!" âyetini açıklarken: "Her ğarîm (alacaklı) ğarîminden (vereceklisinden) ayrılır. Ancak Cehennem garîmi bunun dışındadır" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlar, sarfettikleri zaman ne israf ederler, ne de cimrilik..." âyetini açıklarken: "Burada mümin kişiler kastedilmektedir. Onlar Allah'a masiyet olan bir şeyde harcama yapmaz ve Allah'ın emretmiş olduğu doğrultuda infak etmeyi men edip cimrilik etmezler" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti: (.....) şeklinde (ye) harfini nasbederek (te) harfini de ötre ile okumuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Onlar, sarfettikleri zaman ne israf ederler ne de cimrilik..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "İsraf etmek Allah'a masiyet olan bir şeyde harcama yapmaktır. Cimrilik ise Allah'ın emretmiş olduğu doğrultuda infak etmemektir. Şüphesiz ki Allah size bir azık ayırmıştır. O azığı elde edin. Allah konuşma hakkında: "Ey iman edenler! Allah'dan korkun ve doğru söz söyleyin" buyurmuştur. Burada doğru söyleyip adil olmak kastedilmektedir. Bakmak hakkında: "Mü'min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar..." buyurmuştur. Burada da müminlerin kendilerine haram olan şeylere bakmamaları kastedilmektedir. Dinlemek konusunda ise: "Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah'ın hidayete erdirdiği kimselerdir..." buyurmuştur. En güzeli de Allah'a itaat etmektir." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Şihâb: "Onlar, sarfettikleri zaman ne israf ederler, ne de cimrilik..." âyetini açıklarken: "Yanlış şeylere harcama yapmazlar ve doğru harcamalardan kaçınmazlar" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Yezid b. Ebî Habîb: "Onlar, sarfettikleri zaman ne israf ederler, ne de cimrilik..." âyetini açıklarken: "Onlar, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabıdır. Bu kişiler yemeklerini lezzet almak için yiyen ve elbiselerini güzellik için giyen kişiler değildir. Onların kalpleri bir kalp üzereydi" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre A'meş: "...İkisi arasında orta bir yol tutarlar" âyetini açıklarken: "Orta halli olurlar" dedi; İbn Cerîr ve İbn Ebî Hatim, Ğufra'nın azatlısı Ömer'den bildirir: "Orta yol tutmak, uygun olmayan yere harcama yapmamak ve harcanması gereken yerde de cimrilik etmemektir" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Vehb b. Münebbih: "...İkisi arasında orta bir yol tutarlar" âyetini açıklarken: "Mallarının yarısını vermeleri kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr, Yezid b. Murra el-Cu'fî'den bildirir: İlim amelden daha hayırlıdır. İyilik ise iki kötülük arasındadır. Yani: "...Sarfettikleri zaman ne israf ederler, ne de cimrilik..." İşlerin en hayırlısı da orta olanıdır. Abdurrezzâk'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Ne israf ederler, ne de cimrilik..." âyetini açıklarken şöyle dedi: Ömer b. el-Hattâb: "Kişinin israf olarak her canının istediğini satın alıp yemesi yeterlidir" dedi. Ahmed'in Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kişinin geçiminde iktisatlı (tutumlu) olması fakih olmasındandır" buyurmuştur. 68Bkz. Ayet:70 69Bkz. Ayet:70 70"Onlar, Allah ile beraber başka bîr ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah'ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar. Kıyamet günlindeyse azâbı kat kat arttırılır ve hor hakir bir halde, ebedî olarak azapta kalır. Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." Firyabî, Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Beyhakî Şuabu'l-İmân'da İbn Mes'ûd'dan bildirir: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "En büyük günah nedir?" diye sorduğumda: "Seni yaratmış olmasına rağmen Allah'a şirk koşmandır" buyurdu. "Sonra hangisidir?" dediğimde: "Seninle yemek yiyecek korkusuyla çocuğunu ölâürmendir" buyurdu. Sonra hangisidir?" dediğimde: "Komşunun belâlıyla zina etmendir" buyurdu. Sonra, Allah bunu tasdik edici olarak: "Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah'ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir.." âyetini indirdi. Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhaki, Saîd b. Cübeyr vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: Şirk ahalisinden bazı kişiler insan öldürdü ve bunda ileri gitti. Zina etti ve bunda da ileri gitti. Sonra Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gelerek: "Senin söylediklerin ve kendisine davet ettiğin din güzel bir şeydir. Bizim yaptıklarımıza kefaret olacak bir şey söylesen" dediler. Bunun üzerine "Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah'ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar" âyeti ve: "De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyeti nâzil oldu. Buhârî ve İbnu'l-Münzir, Kâsım b. Ebî Bezze vasıtasıyla .bildirir: Saîd b. Cübeyr: "Mümin kişiyi kasıtlı olarak öldüren kişinin tövbesi var mıdır?" diye sorunca, ona: "...Haksız yere, Allah'ın haram kıldığı cana kıymayan..."âyetini okudum. Saîd b. Cübeyr şöyle dedi: Ben, bu âyeti okumuş olduğun gibi İbn Abbâs'a okudum. O: "Bu âyet Mekke'de nâzil oldu. Bu âyeti Medine'de inen Nisa Sûresi'nden bir âyet neshetti" dedi. İbnu'l-Mübârek, Şufey el-Asbahî'den bildirir: Cehennemde Saûd diye adlandırılan bir dağ vardır. Kafir kişi onda kırk yıl boyunca çıkar durur ve tepesine yetişemez. Yine Cehennemde Hevâ adında bir köşk vardır. Kafir kişi onun en yüksek yerinden aşağı atılır, kırk yıl havalanır da yere ulaşamaz. Zira Allah: "...Her kimin üzerine de gazabım inerse, o uçuruma gider" buyurmaktadır. Cehennemde içinde yılanların ve akreplerin bulunduğu Esâm adında bir vadi vardır. Her birinin üzerinde yetmiş küp zehir bulunmaktadır. Her akrebin büyüklüğü üzerine çul konulmuş bir katır kadardır. Yine Cehennemde içinde kan ve irin akan, Gayya adında bir vadi vardır. İbn Merdûye, İbn Mes'ûd'dan bildirir: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "En üstün amel hangisidir?" dediğimde: "Namazları vaktinde kılmaktır" buyurdu. "Sonra hangi ameldir?" dediğimde: "Anne babaya iyilik etmektir" buyurdu. "Sonra hangi ameldir?" dediğimde: "Allah yolunda cihad etmektir" buyurdu. Eğer bu konuda sormaya devam etseydim, Resûlullah ta (sallallahü aleyhi ve sellem) cevap vermeye devam edecekti. Sonra: "Allah katında en büyük günah nedir?" dediğimde: "Şirk koşmaktır" buyurdu. "Sonra hangisidir?" dediğimde: "Komşunun helali ile zina etmektir" buyurdu. Sonra hangisidir?" dediğimde: "Yemeğini eksiltir korkusuyla seninle yemek yiyecek olan çocuğunu öldürmen" buyurdu. Daha kısa bir zaman geçmişti ki, Yüce Allah: "Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah'ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar" âyetini indirdi. İbn Merdûye, Avn b. Abdillah'tan bildirir: Esved b. Yezîd'e: "İbn Mes'ûd bir ameli bir amelden üstün tutar mı yolu?" dediğimde: "Evet, tutardı. Ben bunu İbn Mes'ûd'a sorduğumda şöyle dedi: Benim, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sormuş olduğum şeyi bana sordun. Ben Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yâ Resûlallah! Hariği ameller Allah katında daha sevimlidir ve Allah'a daha çok yaklaştırır?" diye sorduğumda: "Vaktinde kılınan namazlardır" buyurdu. "Ondan sonra nedir?" dediğimde: "Sonra anne babaya iyilik etmektir" buyurdu. "Ondan sonra nedir?" dediğimde: "Allah yolunda cihaddır" buyurdu. Eğer sormaya devam etseydim, Resûlullah ta (sallallahü aleyhi ve sellem) cevap vermeye devam edecekti. Sonra: "Hangi ameller Allah katında en kötü ve Allah'dan çok uzaklaştırandır?" dediğimde: "Seni yaratmış olduğu halde ona şirk koşman, yemeğini eksiltir korkusuyla seninle yemek yiyecek çocuğunu öldürmen ve komşunun helali ile zina etmendir" buyurdu ve: "Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah'ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar" âyetini okudu. İbn Ebî Hâtim, Ebû Fâhite'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), bir kişiye: "Allah, yaratanı bırakıp da yaratılana tapmanı, çocuğunu öldürüp köpeğini beslemeni ve komşunun helâli ile zina etmeni yasaklamıştır" buyurdu. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Abdullah b. Amr: (.....) âyetini açıklarken: "Esâme, Cehennemde bir vadidir" dedi. Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Esâme, Cehennemde irin ve kandan oluşan bir vadidir" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "Esâme, Cehennemde içinde zina edenlerin bulunduğu vadilerdir" dedi. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken şöyle dedi: "Burada ceza kastedilmektedir. Bunun Cehennemde bir vadi olduğunu da konuşurduk. Bize bildirildiğine göre Lokman: "Evladım! Zinadan sakın. Onun başı korku, sonu ise pişmanlıktır" demiştir. İbnu'l-Mübârek Zühd'de Şufey el-Asbahî'den bildirir: Cehennemde içinde yılanların ve akreplerin bulunduğu Esâme denilen bir vadi vardır. Her birinin üzerinde yaklaşık yetmiş küp zehir vardır. Her akrebin büyüklüğü üzerine çul konulmuş bir katır kadardır. İbnu'l-Enbârî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: "Bana: (.....) âyetini açıkla, Esâm ne demektir?" deyince, İbn Abbâs: "Burada ceza kastedilmektedir" Âmir b. Tufayl bu konuda: "Kılıçlarımızı Sudâ kabilesinin kam ile suladık Himyer kabilesini de cezalandırıp kana buladık" demiştir Taberânî'nin zayıf bir senetle İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti: (.....) şeklinde okumuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu ifadeyi: (.....) şeklinde (fe) harfini ötre ile okumuştur. (.....) âyetini da (ye) harfini nasb (lam) harfini ötre ile okumuştur. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) âyetini açıklarken: "Hor ve hakir bir halde, ebedî olarak azapta kalır mânâsındadır" dedi. İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: "Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah'ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar" âyeti indiği zaman bu, Müslümanlara ağır gelmiş ve: "Aramızda hiç kimse yoktur ki, mutlaka şirk koşmuş, öldürmüş ve zina etmiştir" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "De ki: Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir" âyetini indirdi. Burada bu şeyleri şirk zamanında işleyen kişiler kastedilmektedir. Sonra: "Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir..." âyetini indirdi. Allah onların küfürlerini İslam'la, masiyetlerini itaatle, inkarlarını marifetle ve cehaletlerini ilimle değiştirdi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Saîd b. Cübeyr'den bildirir: Hamza'nın katili Vahşî ve arkadaşları hakkında Medine'de Tebâreke Sûresin'den bir âyet inmişti. Onlar: "Biz İslam'ı ve üstünlüğünü biliyoruz. Ancak putlara tapmış, Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabını öldürmüş, içki içmiş ve müşriklerle beraber evlenmiş iken nasıl tövbe edeceğiz?" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah, onlar hakkında: "Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah'ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar" âyetini indirdi. Sonra tövbeleri hakkında: "Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir..." âyeti indirildi. Sonra da Allah, Müslümanların öldürülmesini müşriklerin öldürülmesi ile, müşrikleri nikahlamalarını müminelerle evlilik ile ve putlara tapmalarını kendisine ibadet ile değiştirdi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ârnir'e: "Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah'ın, haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar" âyetinin açıklaması sorulunca şöyle dedi: "Bu kişiler Cahiliye zamanında şirk koşan, öldüren ve zina eden kişilerdir. Onlar: "Allah bizi bağışlamaz" deyince: "Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir..." âyetini indirdi. Allah, şirk, öldürme ve zinayı, tövbe, iman ve salih amel ile değiştirdi. Yani üç şeyi üç şey ile değiştirdi. Abd b. Humeyd, Ebû Mâlik'ten bildirir: "Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah'ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar" âyeti indiği zaman, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından bazı kişiler: "Hepimiz cahiliye zamanında şirk koştuk ve öldürdük" dedi. Bunun üzerine: "Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyeti indi. İbnu'l-Münzir, Taberânî ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Biz bu âyeti Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında yıllarca: (.....) şeklinde okuduk. Sonra: "Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir..." âyeti nâzil oldu. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) daha önce hiçbir şeyden dolayı bu kadar sevindiğini görmemiştim. Ancak: "Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik" âyetinde böylesine sevinmişti. Ebû Dâvud Nâsih'te İbn Abbâs'tan bildirir: Allah: "Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah'ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar" âyetinden sonra: "Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir..."şeklinde bunları istisna etti. İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye zayıf bir senetle Ebû Hureyre'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber yatsı namazını kılmış ve çıkıp gitmiştim. Kapımın önünde bir kadın: "Sana, işlediğim bir amelimden dolayı tövbemin olup olmadığını sormaya geldim" dedi. Ona: "İşlediğin bu amel nedir?" diye sorduğumda, o: "Ben zina ettim, zinadan bir çocuğum oldu ve onu öldürdüm" karşılığını verdi. Bunun üzerine ona: "Hayır, senin tövbende yok, şerefin de" dedim. Kadın: "Vay halime! Bu ceset yanmak için mi yaratıldı?" diyerek kalkıp gitti. O gecenin sabahı Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber sabah namazını kıldım ve kendisine kadının durumunu anlattım. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ona ne cevap verdin?" diye sorunca ona: "Hayır, senin tövben de yok, şerefin de" dediğimi söyledim. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ne kötü demişsin. Sen: «Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah'ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar. Kıyamet günündeyse azabı kat kat arttırılır ve hor hakir bir halde, ebedî olarak azapta kalır. Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir» âyetlerini okumamış miydin?" buyurdu. Bunun üzerine Mescid'den çıktım, Medine'de gitmediğim yer ve ev kalmadı ki: "Aranızda Ebû Hureyre'ye gelen bir kadın vardı. O kadın gelsin ve müjdelensin" dedim. Yatsı namazından döndüğümde yine onu kapımın önünde buldum. Ona: "Müjdeler olsun sana. Senin bana anlatmış olduğun şeyi ve sana verdiğim cevabı Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) anlattım. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), bana: "Ne kötü demişsin. Sen şû âyetleri okumamış miydin ?" buyurdu" dedim ve kadına bu âyetleri okudum. Bunun üzerine kadın secdeye kapanarak: "Tövbemi kabul edip te bana bir çıkış yolu gösteren Allah'a hamd olsun. Şahid ol ki -yanındaki cariye için- bu cariyem ve oğlunu Allah için azat ediyorum. Yaptığım şeyden dolayı da tövbe ediyorum" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir..." âyetini açıklarken: "Burada iman etmeden önce kötülükler işleyen müminler kastedilmektedir. Allah, onları kötülüklerden iyiliklere yöneltti ve kötülüklerini iyiliklere çevirdi" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Burada günahından dolayı tövbe edip Rabbine iman eden ve kendisiyle Rabbini razı edecek salih ameller işleyen kişi kastedilmektedir. Allah'ın kötülükleri iyiliklere çevirmesi, kişiyi isyandan sonra itaate, unuttuktan sonra kendisini zikretmeye ve kötülükten sonra hayırlı şeyler yapmaya yönlendirmesidir." Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Allah'ın, kişinin dünyada iken kötülüklerini iyiliklere çevirmesi, kötü amelleri salih amellere, şirki ihlasa, fucûru iffete ve buna benzer kötü şeyleri güzel şeylere çevirmesidir." Firyabî ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir..." âyetini açıklarken: "Burada şirkten sonraki iman kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mekhûl: "...Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir..." âyetini açıklarken: "Eğer tövbe ederlerse Allah onların yapmış oldukları kötülükleri iyiliklere çevirir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ali b. el-Huseyn: "...Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir..." âyetini açıklarken: "Bu, âhirette olacak bir şeydir" dedi. Hasan ise: "Bu, dünyadadır" dedi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, Ebû Osman en-Nehdî'den bildirir: Mümin kişiye (hesap) kitabı Allah tarafından gizli olarak verilir ve mümin kötülüklerini okumaya başlar. Okuduğu zaman da rengi değişir. İyiliklerini okuduğu zaman da rengi tekrar düzelir. Sonra bakar ve kötülüklerinin iyiliğe çevrildiğini görür. İşte o zaman da: "Alın, kitabımı okuyun!" der. Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim, Selmân'dan bildirir: Kıyamet gününde kişiye sahifesi verilir. Sayfanın üst kısmını okur ve bunların kötülükleri olduğunu görür. Artık kötü zanda bulunacağı sırada sayfanın alt kısmına bakar ve iyiliklerini görür. Sonra tekrar üst tarafa baktığında kötülüklerinin iyiliklere çevrildiğini görür. Ahmed, Hennâd, Müslim, Tirmizî, İbn Cerîr ve Beyhakî'nin, el-Esmâ ve's- Sıfât'ta Ebû Zer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde kişi getirilir ve: «Ona küçük günahlarını gösterin» denilir. Bunun üzerine kendisine küçük günahları gösterilir ve büyük günahları bir tarafa kaldırılır. Ona: «Sen filan filan gün şunu şunu yaptın» denilir. O, bunu inkar etmez ve büyük günahların kendisine gösterilmesinden korkar. O zaman: «Ona işlemiş olduğu kötülüklerin yerine iyilik verin» denilir. " İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kıyamet gününde günahlarının çok olmasını isteyecek kişiler getirilecektir" buyurdu. Ebû Hureyre'ye: ".Onlar kimlerdir?" denilince: "Bunlar, Allah'ın, kötülüklerini iyiliklere çevireceği kişilerdir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Amr b. Meyncıun: "...Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir..." âyetini açıklarken: "(Kötülüklerin iyiliğe çevrilmesinden dolayı) kul, kötülüklerinin daha fazla olmasını temenni edecektir" dedi. Abd b. Humeyd'in Ebu'l-Âliye'den bildirdiğine göre kendisine: "Bazı kişiler kişinin çok günah işlemiş olmayı temenni edeceğini iddia etmektedir" denilince: "Niye ki?" karşılığını verdi. Onlar: "...Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir..." âyetini bu şekilde tevil etmektedirler" dediler. Ebu'l-Âliye'ye bilmediği bir şey haber verildiği zaman: "Ben, Allah'ın Kitâbı'nda indirilene iman ettim" derdi. Sonra Ebu'l-Âliye: "Herkesin yaptığı iyiliği ve yaptığı kötülüğü hazır bulacağı günde kişi, kötülükleri ile kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. Yine Allah, sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır. Allah, kullarını çok esirgeyicidir" âyetini okudu. İbn Ebî Hâtim, Mekhûl'dan bildirir: Yaşlı bir kişi gelip: "Yâ Resûlallah! Bir kişi haksızlık edip büyük olsun, küçük olsun her türlü günahı işlemiş. Bu kişinin günahları yeryüzü ahalisine taksim edilecek olsa onları helak edecek kadar çoktur. Böylesi birinin tövbesi olur mu?" diye sordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Müslüman oldun mu?" buyurunca: "Evet oldum" karşılığını verdi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Mutlaka, Allah seni bağışlayarak kötülüklerini iyiliklere çevirecektir" buyurdu. Adam: "Yâ Resûlallah! Ya ettiğim haksızlık ve işlediğim günahlar!" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah, ettiğin haksızlığı da işlediğin günahları da iyiliğe çevirecektir" buyurdu. Taberânî, Seleme b. Nufeyl'den bildirir: Genç biri gelerek: "Yâ Resûlallah! Yapmadık bir şey (günah) bırakmayan, mutlaka her günahı işleyen, büyük olsun küçük olsun denk geldiği hiçbir şeyden geri kalmayan ve günahları Medine ahalisine taksim edilecek olsa onları gömecek kadar çok olan kişi hakkında ne dersin?" diye sordu. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Müslüman oldun mu?" buyurdu. Genç: "Ben, Allah'dan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) onu elçisi olduğuna şahadet ederim" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Haydi git, Allah kötülüklerini iyiliklere çevirdi" buyurdu. Genç: "Yâ Resûlallah! Ya ettiğim haksızlık ve işlediğim günahlar!" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah, ettiğin haksızlığı da işlediğin günahları da iyiliğe çevirecektir" buyurdu. Bunu üç defa tekrarlanınca, genç: "Allahu ekber" diyerek gitti. Beğavî, İbn Kâni' ve Taberânî'nin bildirdiğine göre Ebû Tavîl Şatbu'l- Memdûd: "Bütün günahları işleyen birini gördüm" dedi ve söz konusu hadisin aynısını bildirdi. İbn Merdûye, Ebû Mûsa'dan bildirir: Kıyamet gününde kötülükleri iyiliklere çevirme işi şöyle olacaktır: "Kul, (hesap) kitabı elinde olduğu halde Allah'ın huzurunda durduğu zaman kötülüklerine ve iyiliklerine bakacaktır. O zaman Allah: "Seni bağışladım" buyuracaktır. Bunun üzerine kul Allah'ın önünde secdeye kapanarak: "Kötülüklerim iyiliklerle değiştirildi" diyecektir. Bir daha secdeye kapanınca, mahlukat: "Ne mutlu bu kişiye, hiç kötülük etmemiş" diyecektir. Taberânî'nin Ebû Mâlik el-Eş'arî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Âdemoğlu uyuduğu zaman, melek, şeytana: «Bana sayfanı ver» der. Şeytan da sayfayı meleğe verir. Melek kendisinde bulunan sayfada bir iyilik gördüğü zaman şeytandan aldığı sayfadan on kötülük siler ve onları iyilik olarak yazar. Sizden biri uyumak istediği zaman otuz üç defa tekbir getirip otuz dört defa hamd etsin ve otuz üç defa tesbih etsin. Bunların toplamı da yüz eder. " İbn Asâkir, Saîd b. Abdilazîz'den bildirir: Mekhûl: (.....) âyetini açıklarken: "Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirecektir" dedi. Hâlid Sebelân: "Allah, onları kötülüklerden iyiliklere yönlendirecek öyle mi!" deyince, Mekhûl'un kızdığını ve öfkeden titremeye başladığını gördüm. 71Kim tevbe eder de sâlih amel işlerse, muhakkak ki o, tevbesi makbul bir şekilde Allah’a döner. 72Bkz. Ayet:74 73Bkz. Ayet:74 74"Onlar yalan yere şahitlik etmezler; faydasız bir şeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler. Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar. Onlar: «Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap» derler" İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlar yalan yere şahitlik etmezler..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Onların yalancı şahitliği, haftanın yedi günü Medine'deki putun etrafında oynayıp eğlenmeleriydi. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabı oradan geçtiği zaman vakarlı bir şekilde geçer ve puta hiç bakmazlardı." Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Onlar yalan yere şahitlik etmezler..." âyetini açıklarken: "Burada müşriklerin bayramlarına katılmamaları kastedilmektedir" dedi. Firyabî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Onlar yalan yere şahitlik etmezler; faydasız birşeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler" âyetini açıklarken: "Burada, şahitlik etmedikleri ve onu gördüklerinde yanından vakarla geçtikleri şeyle şirk kastedilmektedir" dedi. Hatîb'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlar yalan yere şahitlik etmezler..." âyetini açıklarken: "Burada, müşriklerin bayramlarına katılmamaları kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: "Onlar yalan yere şahitlik etmezler, mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Onlar yalan yere şahitlik etmezler; faydasız bir şeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler" âyetini açıklarken: "Batıl ahalisinin haksızlıklarına yardım edip onlara destekçi olmazlardı" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Amr b. Kays el-Mulâî: "Onlar yalan yere şahitlik etmezler..." âyetini açıklarken: "Burada kötü meclisler kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "Onlar yalan yere şahitlik etmezler..." âyetini açıklarken: "Burada cahiliye zamanında oynanan bir oyun kastedilmektedir" dedi. Firyabî ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Muhammed b. el-Hanefı: "Onlar yalan yere şahitlik etmezler..." âyetini açıklarken: "Burada şarkılar ve oyalayıcı eğlenceler kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebu'l-Cahhâf: (.....) âyetini açıklarken: "Burada "Zur" ifadesiyle şarkılar kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) âyetini açıklarken: "Burada "Zur" ifadesiyle şarkı ve ağıt kastedilmektedir" dedi. Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Ebi'd-Dünyâ Zemmü'l- Ğadab'da İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin Şuabu'l- İmân'da bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Burada "Zur" ifadesiyle şarkı söylenen meclisler kastedilmektedir" dedi. "...Faydasız bir şeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler" âyeti hakkında ise: "Onlara bir eziyet edildiği zaman affederlerdi" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: "...Faydasız bir şeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler" âyetini açıklarken: "Onlardan yüz çevirirler ve onları konuşturmazlardı" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süddî: "...Faydasız bir şeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler" âyetini açıklarken: "Bu âyet Mekke'de inmiştir" dedi. İbn Ebî Hâtim ve İbn Asâkir, İbrâhîm b. Meysere'den bildirir: Bana ulaştığına göre İbn Mes'ûd eğlence yapılan bir yerden geçmiş ve orada hiç durmayarak çekip gitmişti. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "İbn Mes'ûd şerefli olarak sabahlamış ve şerefli olarak akşamlamıştır" buyurdu. Sonra İbrâhîm: "...Faydasız bir şeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler" âyetini okudu. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Dahhâk: "...Faydasız bir şeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler" âyetini açıklarken: "Onların tabiatlarında ve düşüncelerinde faydasız şeyler bulunmazdı" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Faydasız bir şeye rastladıkları zaman..." âyetini açıklarken: "Faydasız ifadesiyle bütün masiyetler kastedilmektedir" dedi. Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid. "...Faydasız bir şeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler" âyetini açıklarken: "Onlar nikahtan (cinsellikten) bahsedecekleri zaman ondan ima ile söz ederlerdi" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar" âyetini açıklarken: "Onlar hakka karşı sağır ve kör olmayan, Allah'dan geleni anlayan ve Allah'ın Kitâbı'ndan işittikleri şeylerden faydalanan kişilerdir" dedi. Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Onlara karşı kör ve sağır davranmazlar" âyetini açıklarken: "Hakkı hiç görmemiş, işitmemiş ve hiç anlamamış gibi kör ve sağır davranmazlar, mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar" âyetini açıklarken: "Kur'ân'ı nice okuyanlar vardır ki, onu sadece dilleriyle okurlar ve okuduklarına karşı sağır ve kör davranırlar" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar" âyetini açıklarken: "Burada itaat ile amel eden kişiler kastedilmektedir. Onların dünyada ve âhirette gözleri aydın olacaktır" dedi. "...Bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap.." âyeti hakkında ise şöyle dedi: "Bizi kendisiyle hidayete erilen hidayet önderleri kıl. Kendisiyle sapıklığa gidilen önderler kılma, mânâsındadır. Zira Allah saadet ahalisine: "Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık.." buyurmuştur. Şekâvet ahalisine ise: "Biz onları, ateşe çağıran öncüler kıldık..." buyurmuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "Onlar: "Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et..." âyetini açıklarken: "Burada çocuklarının yüz olarak güzel olmaları kastedilmemektedir. Onlar, çocuklarının Allah'a itaat eden kişiler olmalarını istemektedir" dedi. İbnu'l-Mübârek el-Birru ve's-Sıla'da, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îmân'da bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî)'ye: "...Rabbimizi Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et..."buyruğundaki göz aydınlığı dünyada mıdır, yoksa âhirette midir?" diye sorulunca: "Hayır, vallahi bu, dünyadadır" karşılığını verdi. "Peki, bu nedir?" denilince şöyle dedi: "Müslüman kişinin, hanımından, zürriyetinden, kardeşinden, yakın dostundan Allah'a karşı itaat görmesidir. Vallahi, Müslüman kişi için babasını, çocuklarını, yakın dostunu ve kardeşini Allah'a itaat üzere görmesinden daha güzel birşey yoktur." Abdurrazzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et..." âyetini açıklarken: "Bize, sana hakkıyla ibadet eden ve ibadetleriyle beraber günah işlemeyen çocuklar ihsan et mânâsındadır" dedi. "...Bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap..." âyeti hakkında ise: "Bizi kendilerine önder olarak kabul edip kendilerine uyulan kişilerden kıl, mânâsındadır" dedi. Ahmed, Buhârî, Edebü'l-Müfred'de İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, İbn Merdûye ve Ebû Nuaym Hilye'de Mikdâd b. el-Esved'den bildirir: Allah, Peygamberini (Hazret-i Muhammed'i) diğer peygamberlere göre cahiliye zamanının en şiddetli zamanında göndermiştir. Onlara göre putlara tapmaktan daha üstün bir din yoktu. O, Furkân'la gelip hakla batılı ve babayla oğulun arasını ayırdı. Hatta kişi babasını veya çocuğunu veya kardeşini kafir olarak görmeye başladı. Allah müslüman kişinin kalbinin anahtarını imanla açtı. O, iman etmeden ölürse Cehenneme gideceğini biliyordu. Bu sebeple sevdiği kişilerin Cehenneme gireceğini bilmesi onu huzursuz etmişti. Zira Allah'ın: "...Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et,.." âyeti da bunu ifade etmektedir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti: (.....) şeklinde tekil olarak okumuştur. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre-Katâde: "...Bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap,.." âyetini açıklarken: "Hayır işlerinde yönetici, davet eden, hidayete götüren ve hayırla kendilerine uyulan kişilerden kıl, mânâsındadır" dedi. Firyabî'nin bildirdiğine göre Ebû Sâlih: "...Bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap..." buyruğun açıklarken: "Hidâyetimize uyulacak önderler kıl, mânâsındadır" dedi. 75Bkz. Ayet:76 76"İşte onlar, sabrettiklerinden ötürü Cennetin en yüksek dereceleriyle mükâfatlandırılırlar. Orada esenlik dilekleri ve selamla karşılanırlar. Orada ebedî kalırlar. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel bir konaktır!" Hakîm et-Tirmizî'nin Nevâdiru'l-Usûl'da Sehl b. Sa'd'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "İşte onlar, sabrettiklerinden ötürü cennetin en yüksek dereceleriyle mükâfatlandırılırlar..." âyetini açıklarken: "Âyetteki «Gurfe» ifadesi, çatlağı veya özrü olmayan, kırmızı yakut veya yeşil zeberced veya beyaz inciden yapılan evler mânâsındadır" buyurmuştur. İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) âyetini açıklarken: "Burada Cennet kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim ve Ebû Nuaym'ın Hilye'de bildirdiğine göre Ebû Ca'fer: "İşte onlar, sabrettiklerinden ötürü cennetin en yüksek dereceleriyle mükafatlandırılırlar..." âyetini açıklarken: "Bu mükafat dünyada iken fakirliğe karşı sabretmelerinden dolayıdır" dedi. Zahir b. Tâhir eş-Şehhâmî'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cennette öyle odalar vardır ki, onlar üstten askısız alttan direksiz olduğu halde havada duran odalardır" buyurdu. Ashab: "Yâ Resûlallah! Bu odaların sahipleri ona nasıl girecektir?" diye sorunca: "Onlar kuş gibi uçarak gireceklerdir" buyurdu. Yine ashab: "Yâ Resûlallah! O odalar kimlere aittir?" diye sorunca: "Bu odalar sürekli olarak hasta kalanların, ağrısı olanların ve mübteli olanlarındır" buyurdu. Ahmed'in Ebû Mâlik el-Eş'arî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cennette, içinden dışı, dışından da içi görünen bir oda vardır. Allah, bu odayı yemek yediren, yumuşak sözlerle konuşan, orucunu peşpeşe tutan ve herkes uykuda iken namaz kılan kişi için hazırlamıştır" buyurdu. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "İşte onlar, sabrettiklerinden ötürü cennetin en yüksek dereceleriyle mükafatlandırılırlar. Orada esenlik dilekleri ve selamla karşılanırlar. Orada ebedî kalırlar. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel bir konaktır!" âyetlerini açıklarken şöyle dedi: "Rablerinin emirlerine karşı sabrettiklerinden dolayı kendileri için Cennette hazırlanmış odalar vardır. Orada melekler tarafından esenlik dilekleriyle ve selamla karşılanırlar. Cennet ahalisinin ölümsüz olarak konaklayacakları yer ne güzeldir." İbn Ebî Hâtim, Âsım'dan bildirir: Bir kişi İbn Şîrîn ile karşılaşınca: "Allah seni yaşatsın" dedi. Bunun üzerine İbn Şîrîn: "En güzel selam Cennet ahalisinin selamıdır ki, o da: «Allah'ın selamı üzerine olsun» şeklindedir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti: şeklinde tekil olarak (.....) şeklinde şeddesiz ve (ye) harfini nasbederek okumuştur. 77"De ki: «Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?» Ey inkarcılar! Yalanladığınız için, azap yakanızı bırakmayacaktır" İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "De ki: "Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin? Yalanladığınız için, azap yakanızı bırakmayacaktır" âyetini açıklarken şöyle dedi: "İbadetiniz olmasa ifadesiyle imanınız olmasaydı kastedilmektedir. Allah, mümin olarak yaratmadığı kişilere bir ihtiyacı olmadığını bildirmiştir. Eğer onlara bir ihtiyacı olsaydı müminlere imanı sevdirdiği gibi onlara da sevdirirdi. Yalanlamalarından dolayı ölüm onların yakalarını bırakmayacaktır." Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "De ki: "Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin..." âyetini açıklarken: "Eğer sizi kendine ibadet ve itaate çağırmamış olsaydı size ne diye değer verecektir?" dedi. İbn Ebî Hâtim ve el-Azame'de Ebu'ş-Şeyh Velîd b. Ebi'l-Velîd'den bildirir: Bana ulaştığına göre: "De kî: "Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin..." âyetinin tefsiri: "Ben sizi, size olan bir hacetimden dolayı yaratmadım. Ancak sizi benden istemeniz ve istediğinizde sizi bağışlayıp vermem içindir" şeklindedir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn'üz- Zübeyr sabah namazında Furkân Sûresi'ni okudu. Ancak bu âyeti: (.....) şeklinde okudu. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Mesâhifte İbnu'l-Enbârî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti: (.....) şeklinde okumuştur. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b: "...Azap yakanızı bırakmayacaktır" âyetini açıklarken: "Burada ölüm kastedilmektedir" dedi. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "...Azap yakanızı bırakmayacaktır" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Ubey b. Ka'b: "(Azaptan kasıt) Bedir gününde öldürülmeleridir" dedi. İbn Ebî Hâtim, Süddî'den bildirir: "Burada azaptan kasıt, Bedir gününde öldürülmeleridir" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "...Azap yakanızı bırakmayacaktır" âyetini açıklarken: "Burada Bedir gününde öldürülmeleri kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Azap günü Bedir gününde geçmiştir. O gün yetmiş kişi öldürülmüş ve yetmiş kişi esir alınmıştı" dedi. Firyabî, Saîd b. Mansûr, Buhârî, Müslim, Nesâî, İbn Cerîr, Taberânî, İbn Merdûye ve Delâil'de Beyhakî İbn Mes'ûd'dan bildirir: "(Kıyametin alametlerinden) beş şey vardır ki, geçip gitmiştir. Bunlar Duhân, Kamer, Rûm, Batşe ve Lizâm'dır." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Lizâm'ın Bedir gününde gerçekleştiğini konuşurduk" dedi: Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Azap yakanızı bırakmayacaktır" âyetini açıklarken: "Burada Bedir günü kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim, Ebû Mâlik'ten aynısını bildirir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Azap yakanızı bırakmayacaktır" âyetini açıklarken: "Burada kıyamet günü kastedilmektedir" dedi. Taberânî, İbn Mes'ûd'dan bildirir: Kıyametin alemetlerinden beş tanesi gerçekleşmiş, beş tanesi de kalmıştır. Ay'ın yarılması ki, bunu gördük, Duhân, büyük Batşa (şiddetli yakalama günü), Akîm günü ve Lizâm günü geçmiştir. |
﴾ 0 ﴿