ANKEBÛT SÛRESİİbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Delâil'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ankebût Sûresi, Mekke'de inmiştir" dedi. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdullah b. Zübeyr: "Ankebût Sûresi, Mekke'de inmiştir" dedi. Dârakutnî'nin Sünen'de Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Güneş ve Ay tutulmasında dört rekat namaz kılar ve dört secde ederdi. Birinci rekatta Ankebût veya Rûm Sûresi'ni, ikinci rekatta da Yâsin Sûresi'nf okurdu. 1Bkz. Ayet:3 2Bkz. Ayet:3 3"Elif Lam Mîm. İnsanlar, «İnandık» demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler. Andolsun ki biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmezdir. Elbette Allah doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır" Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Şa'bî: "Elif Lâm Mî m. İnsanlar, «İnandık» demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler" âyetlerini açıklarken şöyle dedi: "Bu âyetler Mekke'de İslamiyeti kabul eden bazı kişiler hakkında inmiştir. Hicret âyeti indiği zaman Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabı, bu kişilere: "Hicret etmediğiniz müddetçe ikrar etmeniz ve Müslüman olmanız kabul edilmeyecektir" diye bir mektup yazdı. Bunun üzerine onlar Medine'ye doğru yola çıktı. Fakat müşrikler arkalarından gitti ve onları yollarından geri çevirdi. Onlar hakkında bu âyet inince onlara: "Sizin hakkınızda filan filan âyeti indi" diye yazdılar. Bu kişiler: "Yola çıkalım arkamızdan gelenle de savaşalım" dediler ve yola çıktılar. Müşrikler arkalarından gelip onlarla savaştı. Bunlardan bir kısmı öldürüldü, bir kısmı da kurtuldu. Bunun üzerine Yüce Allah haklarında: "Sonra şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah yolunda cihad edip sabreden kimselerin yanındadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyetini indirdi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Elif Lâm Mîm. İnsanlar, «İnandık» demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler" âyetlerini açıklarken şöyle dedi: "Bu âyetler Medine'ye hicret etmek isteyip de müşriklerin yollarına çıkması üzerine geri dönen Mekke ahalisinden bazı kişiler hakkında indirilmiştir. Medine'deki Müslüman kardeşleri onlara Kur'ân'da haklarında inen âyeti yazıp bildirince, Medine'ye doğru yola çıkmışlardı. Müşrikler yollarına çıkınca da onlardan bir kısmı öldürülmüş bir kısmı da kurtulmuştu. İşte o zaman: "Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz..." âyeti indi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Katâde'den bildirir: Bu âyetler Medine'ye hicret etmek isteyip de müşrikler tarafından engellenen ve tekrar Mekke'ye döndürülen bir topluluk hakkında indirilmiştir. Bu sûrenin ilk on âyeti Medeni, diğer âyetleri ise Mekki'dir. İbn Sa'd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Asâkir, Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr'den bildirir: "Elif Lâm Mîm. İnsanlar, «İnandık» demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarınımı zannederler" âyetleri, Allah yolunda işkencelere maruz kalmış Ammâr b. Yâsir hakkında indirilmiştir. İbnu'l-Münzir'in, İbn Cüreyc'den bildirdiğine göre İbn Ömer ve başkaları şöyle demiştir: Ebû Cehil, Ammâr b. Yâsir'e yaz sıcağında demirden zırh giydirip, annesinin de fercini mızraklayarak işkence etmişti. Bu olay üzerine: "Elif Lâm Mîm. İnsanlar, «İnandık» demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler" âyetleri indi. Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...İmtihan edilmeden..." âyetini açıklarken: "Burada mallarıyla ve canlarıyla imtihan edilmeleri kastedilmektedir" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: "Biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir, mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetlerini açıklarken şöyle dedi: "İnsanlar imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler? Biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir, mânâsındadır. Allah doğruları, yalancıları, itaat edenleri ve asi olanları ortaya çıkaracaktır. Altının ateşle denendiği gibi mümin kişinin de sıkıntılarla imtihan edileceği söylenirdi. Yine imtihanın insan için, körün aldığı, gören kişinin de almadığı sahte dirhem gibi olduğu söylenirdi." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hazret-i Ali bu âyeti: (.....) şeklinde okuyup: "Allah doğruları ve yalancıları insanlar arasında belli edecektir" derdi. İbn Merdûye ve Hilye'de Ebû Nuaym'ın bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti açıklarken şöyle dedi: "Allah, ümmetine bir peygamber gönderir ve bu peygamber vefat edene kadar ümmetinin arasında kalırdı. Vefat ettikten sonra da ümmeti veya Allah'ın dilediği kişiler: «Bizim için peygamberin açık yolu vardır» derler. Sonra da Allah belaları gönderir. Peygamberin açık yolu üzerinde sebat eden kişi doğru olan, sebat etmeyip değişen kişi ise yalancı olandır." İbn Mâce ve İbn Merdûye, İbn Mes'ûd'dan bildirir: Müslüman olduğunu ilk açıklayanlar yedi kişi idi. Bunlar, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Bekr, Sümeyye Ümmü Ammâr, Ammâr, Suheyb, Bilal ve Mikdâd'dır. Allah, Resûlullah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem), amcası Ebû Tâlib'in himayesi ile Ebû Bekr'i de kavmi ile müşriklerden korumuştu. Ancak diğer kişiler müşrikler tarafından yakalanmış ve demir zırhlar giydirilerek güneş altında tutulmuştu. Bilal dışındakilerin hepsi, müşriklerin dediklerini kabul etmişti. Bilal, canını Allah yolunda feda etmeyi kolay bir şey sanmıştı. Kavmi de onu öldürmenin kolay bir şey olduğunu düşününce onu Mekke çocuklarına teslim ettiler ve çocuklar onu Mekke tepelerinde dolaştırmaya (sürüklemeye) başladılar. Bilal sürekli: "Allah birdir, birdir" diyordu. 4"Yoksa kötülük yapanlar, bizden kaçıp kurtulacaklarını mı sandılar. Ne kötü hükmediyorlar!" Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Yoksa kötülük yapanlar..." âyetini açıklarken: "Burada kötülükten kasıt şirktir" dedi. Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Kurtulacaklarını mı sandılar..." âyetini açıklarken: "Allah'ı aciz bırakacaklarını mı sandılar, mânâsındadır" dedi. 5"Her kim Allah'a kavuşmayı umarsa, bilsin ki Allah'ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Her kim Allah'a kavuşmayı umarsa..." âyetini açıklarken: "Allah'a kavuşmayı ummak âhirette tekrar dirilince hesaba çekilme korkusunu taşımaktır" dedi. 6Kim (Allah yolunda veya nefsi ile) mücahede ederse, kendisi için mücahede eder, (Sevabı onadır): Çünkü Allah, bütün âlemlerden müstağnidir,(kullarının mücahedesine de ihtiyacı yoktur). 7İman edip de sâlih ameller işliyenlerin kendilerinden günahlarını muhakkak örteriz ve elbette işledikleri amellerin daha güzeli ile (on kat sevabla) onları mükâfatlandırırız. 8"Biz, insana, ana babasına iyilik etmesini emrettik. Şâyet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim." İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Sa'd b. Ebî Vakkâs'tan bildirir: Annem: "Muhammed'i inkar edinceye kadar bir şey yemeyecek, bir şey içmeyeceğim" dedi ve kendini yemekten, içmekten imtina etti. Sonunda onun ağzını sopayla açıp yemek yedirmeye başlamışlardı. Bunun üzerine "Biz, insana, ana babasına iyilik etmesini emrettik. Şâyet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim" âyeti indirildi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Biz, insana, ana babasına iyilik etmesini emrettik. Şâyet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Bu âyet hicret ettiği zaman Sa'd b. Mâlik hakkında indirilmiştir. Annesi: "Vallahi, o geri dönünceye kadar hiçbir gölgelikte gölgelenmeyeceğim" demişti. Bunun üzerine Yüce Allah, onlara ihsanda bulunarak kendilerine şirkte itaat etmemesi için bu âyeti indirdi. 9İman edip de sâlih ameller işliyenleri ise, elbette onları Sâlih olan kimseler içine katacağız, (onlarla beraber kendilerini cennete koyacağız.) 10Bkz. Ayet:11 11"İnsanlardan öyleleri vardır kî: «Allah'a inandık» derler. Ama Allah uğrunda bir eziyete uğratılınca, insanlardan gördükleri baskı ve işkenceyi Allah'ın azabı gibi tutar. Andolsun, Rabbinden bir yardım gelecek olsa mutlaka: «Biz de sizinle beraberdik» derler. Allah, herkesin kalbinde olanı en iyi bilen değil midir? Allah, elbette kendisine iman edenleri de bilir ve elbette münafıkları da bilir." Firyabî ve İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Allah'a inandık" derler. Ama Allah uğrunda bir eziyete uğratılınca, insanlardan gördükleri baskı ve işkenceyi Allah'ın azabı gibi tutar. Andolsun, Rabbinden bir yardım gelecek olsa mutlaka: «Biz de sizinle beraberdik» derler. Allah, herkesin kalbinde olanı en iyi bilen değil midir? Allah, elbette kendisine iman edenleri de bilir ve elbette münafıkları da bilir" âyetlerini açıklarken şöyle dedi: "Bu âyet sadece dilleriyle iman eden bazı kişiler hakkında inmiştir. Bunlara insanlar tarafından bir eziyet, canlarına veya mallarına bir musibet gelecek olursa, fitneye düşerek bu azabı Allah'ın âhiretteki azabı gibi sayarlardı. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: "İnsanlardan öyleleri vardır ki: «Allah'a inandık» derler. Ama Allah uğrunda bir eziyete uğratılınca, insanlardan gördükleri baskı ve işkenceyi Allah'ın azabı gibi tutar. Andolsun, Rabbinden bir yardım gelecek olsa mutlaka: «Biz de sizinle beraberdik» derler. Allah, herkesin kalbinde olanı en iyi bilen değil midir?" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Bazı kişiler iman ederek hicret etmişti. Ebû Süfyân bu kişilerin arakasından giderek bir kısmını Mekke'ye döndürdü ve onlara işkence etti. Onlar da böylece imtihana düşünce, Allah bu âyeti indirdi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atâ el-Horasânî: "...Ama Allah uğrunda bir eziyete uğratılınca, insanlardan gördükleri baskı ve işkenceyi Allah'ın azabı gibi tutar. Andolsun, Rabbinden bir yardım gelecek olsa mutlaka: «Biz de sizinle beraberdik» derler. Allah, herkesin kalbinde olanı en iyi bilen değil midir?" âyetini açıklarken: "Onlar Allah yolunda iken insanlar tarafından kendilerine bir azap gelecek olsa onu Allah'ın azabıyla eş tutarlardı" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Ama Allah uğrunda bir eziyete uğratılınca, insanlardan gördükleri baskı ve işkenceyi Allah'ın azabı gibi tutar. Andolsun, Rabbinden bir yardım gelecek olsa mutlaka: «Biz de sizinle beraberdik» derler. Allah, herkesin kalbinde olanı en iyi bilen değil midir?" âyetini açıklarken: "Onlar, Allah yolunda bir eziyete maruz kaldıkları zaman dinlerinden dönerlerdi" dedi. Ahmed, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, Tirmizî İbn Mâce, Ebû Ya'la, İbn Hibbân, Ebû Nuaym, Beyhakî Şuabu'l-İmân'da ve Diyâ'nın Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah için hiç kimsenin çekmediği kadar eziyet çektim. Allah için hiç kimsenin korkutulmadığı kadar korkutuldum. Bir de, Bilal'ın koltuk altında getirdikleri dışında bir canlının yiyebileceği bir şey olmaksızın yemeksiz olarak üç gün geçirdim" buyurmuştur. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: "İnsanlardan öyleleri vardır ki: «Allah'a inandık» derler. Ama Allah uğrunda bir eziyete uğratılınca, insanlardan gördükleri baskı ve işkenceyi Allah'ın azabı gibi tutar. Andolsun, Rabbinden bir yardım gelecek olsa mutlaka: «Biz de sizinle beraberdik» derler. Allah, herkesin kalbinde olanı en iyi bilen değil midir?"âyetini açıklarken şöyle dedi: Mekke'de münafıklardan bazı kişiler iman etmişti. Bunlar müşriklerden eziyet görüp musibetlere maruz kaldığı zaman eziyet edenlerin korkusuyla küfre ve şirke geri dönerlerdi. İnsanların kendilerine dünyada ettikleri azabı da Allah'ın azabı gibi sayarlardı." İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "İnsanlardan öyleleri vardır ki: «Allah'a inandık» derler. Ama Allah uğrunda bir eziyete uğratılınca, insanlardan gördükleri baskı ve işkenceyi Allah'ın azabı gibi tutar. Andolsun, Rabbinden bir yardım gelecek olsa mutlaka: «Biz de sizinle beraberdik» derler. Allah, herkesin kalbinde olanı en iyi bilen değil midir? Allah, elbette kendisine iman edenleri de bilir ve elbette münafıkları da bilir" âyetlerini açıklarken: "Bu âyetler hicret etmek isteyip de müşrikler tarafından engellenen müminler hakkında indirilmiştir. Bu on âyet Medeni'dir" dedi. 12Bkz. Ayet:13 13"Kâfirler, îman edenlere: «Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı biz yüklenelim» derler. Hâlbuki onların hiçbir günahını yüklenecek değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler. Onlar kendi ağırlıklarını, kendi ağırlıkları yanında daha nice ağırlıkları yüklenecekler ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü sorguya çekileceklerdir." Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Kâfirler, iman edenlere: «Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı biz yüklenelim» derler..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Kureyşli kafirler Mekke'de iman etmiş kişilere: «Ne biz, ne de siz öldükten sonra dirilmeyeceğiz. Siz bize tabi olun. Sizin için bir günah varsa onu biz yükleniriz» demekteydi." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Kâfirler, iman edenlere: «Bizim yolumuza uyun...» derler" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Kafirler ifadesiyle kafirlerin ileri gelenleri, iman edenlerle de Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem) tabi olanlar kastedilmektedir. Kafirlerin ileri gelenleri iman edenlere: «Siz, bizim dinimize uyun ve Muhammed'in dinini bırakın» derlerdi." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...Onların hiçbir günahını yüklenecek değillerdir..."âyetini açıklarken: "Onlar öyle bir şey yapacak değillerdir" dedi. "Onlar kendi ağırlıklarını, kendi ağırlıkları yanında daha nice ağırlıkları yüklenecekler..." âyeti hakkında ise: "Onlar kendi günahlarını ve sapıklığa düşürdükleri kişilerin günahlarını taşıyacaklardır" dedi. İbn Ebî Şeybe Musannef’te ve İbnu'l-Münzir, İbnü'l-Hanefiyye'den bildirir: Ebû Cehil ve Kureyş'in ileri gelenleri Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip de Müslüman olmak isteyenlerin yoluna çıkıp: "O, içkiyi, zinayı ve Arapların yaptığı şeyleri haram kılmaktadır. Siz geri dönün, biz sizin günahlarınızı yükleniriz" derlerdi. Bunun üzerine: "Onlar kendi ağırlıklarını, kendi ağırlıkları yanında daha nice ağırlıkları yüklenecekler..." âyeti indi. Firyabî ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Onlar kendi ağırlıklarını, kendi ağırlıkları yanında daha nice ağırlıkları yüklenecekler..." âyeti, "Böylece kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak, bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarının da bir kısmını yüklenirler..." âyeti gibidir" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Onlar kendi ağırlıklarını, kendi ağırlıkları yanında daha nice ağırlıkları yüklenecekler..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Onların yükü kendi günahları ve kendilerine itaat edenlerin günahlarıdır. Ancak onların bu şekilde günah yüklenmesi kendilerine itaat edenlerin azaplarından hiçbir şey eksiltmez." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kim, hidayete davet eder de kendisine uyulursa, bu kişi kendisine uyanların sevapları kadar sevap alır ve kendisine uyanların sevabından bir şey eksiltilmez. Kim de dalâlete davet eder de, kendisine uyulursa, bu kişi kendisine uyanların günahları kadar günah kazanır ve kendisine uyanların günahından bir şey eksiltilmez." Avn: "Hasan bu hadisin üzerine: "Onlar kendi ağırlıklarını, kendi ağırlıkları yanında daha nice ağırlıkları yüklenecekler ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü sorguya çekileceklerdir" âyetini okuyanlardan idî" dedi. İbn Ebî Hâtim'in Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "«Zulmetmekten sakının. Şüphesiz ki Yüce Allah kıyamet günü: İzzetime yemin olsun ki, bugün hiç bir zulüm beni geçemeyecek» buyuracaktır. Sonra bir münadi: «Filan oğlu filan nerededir?» diye nida edecektir. O, peşinde dağlar gibi sevaplarla gelecek ve Rahman'ın huzurunda durana kadar insanlar gözlerini onun dağlar gibi olan sevaplarına dikecektir. Sonra Allah'ın emri üzerine münadi: «Kimin filan oğlu filanda bir zulmedilmişliği veya alacağı varsa gelsin» diye nida edecektir. Bunun üzerine bu kişiler gelip Rahman ın huzurunda toplanıp durunca, Allah, meleklere: «Kulumdan onların haklarını alın» buyuracaktır. Melekler: «Nasıl alacağız?» diye sorunca: «Onun sevaplarından alın ve hak sahiplerine verin» buyuracaktır. Onun hiçbir sevabı kalmayana kadar sevaplarından alınacaktır. Geriye kalan hak sahipleri için: «Kulumdan onların haklarını alın» buyurunca, melekler: «Hiçbir sevabı kalmadı» diyecektir. Bunun üzerine: «Alacaklıların günahlarından alıp üzerine yükleyin» buyuracaktır." Sonra Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buna delil olarak da: "Onlar kendi ağırlıklarını, kendi ağırlıkları yanında daha nice ağırlıkları yüklenecekler ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü sorguya çekileceklerdir" âyetini okudu. Ahmed, Huzeyfe'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında bir kişi dilenmiş ve kavimden hiç kimse kendisine bir şey vermemişti. Ancak bir kişi ona bir şeyler verince diğerleri de verdi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kim, hayırlı bir şey işler ve kendisine uyulursa, bu kişi kendisine uyanların sevapları kadar sevap alır ve kendisine uyanların sevabından bir şey eksiltilmez. Kim de kötü bir davranışta bulunur ve kendisine uyulursa, bu kişi kendisine uyanların günahları kadar günah kazanır ve kendisine uyanların günahından bir şey eksiltilmez. " Tirmizî ve İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre ve Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yürüyün, Muferridun ilerledi" buyurunca, ashab: "Yâ Resûlallah! Muferridun kimlerdir?" diye sordu. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):"Allah'ı çokça zikredenlerdir ki, bu zikir günahlarını üzerlerinden atar ve kıyamet gününde (günahlarından arınmış bir şekilde) hafif olarak gelirler" buyurdu. 14Bkz. Ayet:15 15"And olsun ki, Nuh'u mîlletine gönderdik; aralarında bin seneden elli yıl eksik kaldı. Sonunda onlar haksızlık yaparken, tufan onlan yakalayıverdi. Ama Biz, Nuh'u ve gemide bulunanlan kurtardık ve bunu dünyalara bir İbret kıldık" İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh, Hâkim ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Allah, Nuh'u (aleyhisselam) kırk yaşında iken peygamber olarak gönderdi ve dokuz yüz elli yrl boyunca kavmi arasında kalıp onlan Allah'a davet etti. Tufandan sonra da altmış yıl yaşadı. Bu zaman zarfında da insanlar çoğalıp yeryüzünde dağılmıştı. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ikrime: "Nuh (aleyhisselam) kavmine gönderilmeden önce ve sonra bin yedi yüz yıl yaşamıştır" dedi. Saîd b. Mansûr Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Mücâhid'den bildirin İbn Ömer bana: "Nuh (aleyhisselam) kavmi arasında kaç yıl kaldr?" diye sordu. Ona: "Dokuz yüz elli yıl kaldı" deyince: "Şüphesiz ki, sîzden öncekiler en uzun ömürlüler idi. Sonra da bu güne kadar insanlar, ahlâk, ömür, emel ve cüsselerinde sürekli olarak eksilme içindedirler" karşıhğmı verdi. İbn Cerîr, Avn b. Ebî Şeddâd'dan bildirir: Allah, Nuh'u (aleyhisselam) üç yüz elli yaşında iken Peygamber olarak gönderdi ve dokuz yüz elli yıl boyunca kavmi arasında kaldı. Tufandan sonra da üç yüz elli yıl yaşadı. İbn Ebi'd-Dünyâ Zemmü'd-Dünyâ'da Enes b. Mâlik'ten bildirir: Ölüm meleği Nuh'a (aleyhisselam) gelip: "Ey en uzun ömürlü peygamber! Dünyayı ve lezzetini nasıl buldun?" diye sordu. Nuh (aleyhisselam): "Kişinin iki kapılı bir eve bir kapısından girip içinde kısa bir zaman dinlendikten sonra diğer kapısından çıkması gibi" karşılığını verdi. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: "Burada üzerlerine gönderilen su kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) ifadesi, gark olmak mânâsındadır" dedi. Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Nuh'u ve gemide bulunanları kurtardık..." âyetini açıklarken: "Burada Nuh (aleyhisselam), çocukları ve çocuklarının eşleri kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...Bunu dünyalara bir ibret kıldık" âyetini açıklarken: "Allah gemiyi ibret olarak bırakmıştır. O da Cudi dağındadır" dedi. 16Bkz. Ayet:27 17Bkz. Ayet:27 18Bkz. Ayet:27 19Bkz. Ayet:27 20Bkz. Ayet:27 21Bkz. Ayet:27 22Bkz. Ayet:27 23Bkz. Ayet:27 24Bkz. Ayet:27 25Bkz. Ayet:27 26Bkz. Ayet:27 27"İbrahim'i de gönderdik. O kavmine şöyle demişti: «Allah'a kulluk edin. O'na karşı gelmekten sakının. Eğer bilmiş olsanız bu sizin için daha hayırlıdır. Siz Allah'ı bırakıp birtakım putlara tapıyor, asılsız sözler uyduruyorsunuz.» Bilmelisiniz ki, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, sîze rızık veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Ancak O'na döndürüleceksiniz. Eğer (size tebliğ edileni) yalan sayarsanız, bilin ki sizden önceki birçok milletler de (kendilerine tebliğ edileni) yalan saymışlardır. Peygamber'e düşen, yalnız açık bir tebliğdir. Allah'ın, yaratılanı ilk baştan nasıl yarattığını, (ölümden) sonra bunu(nasıl) tekrarladığını görmediler mi? Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır. De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir. O, dilediğine azabeder, dilediğini esirger. Ancak O'na döndürüleceksiniz. Siz ne yeryüzünde ne de gökte (Allah'ı) âciz bırakamazsınız. Allah'tan başka bir dost ve yardımcı da bulamazsınız. Allah'ın âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr edenler -işte onlar- benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir ve onlar için acıklı bir azap vardır. Kavminin (İbrahim'e) cevabı ise: «Onu öldürün yahut yakın!» demelerinden ibaret oldu. Ama Allah onu ateşten kurtardı. Doğrusu bunda, iman eden bir kavim için ibretler vardır. (İbrahim onlara) dedi ki: «Siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet uğruna Allah'ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü (gelip çattığında ise) birbirinizi tanımazlıktan gelecek ve birbirinize lânet okuyacaksınız. Varacağınız yer cehennemdir ve hiç yardımcınız da yoktur.» Bunun üzerine Lût ona iman etti ve (İbrahim): «Doğrusu ben Rabbim'e(emrettiği yere) hicret ediyorum. Şüphesiz O, mutlak güç ve hikmet sahibidir» dedi. Ona İshak ve Ya'kub'u bağışladık. Peygamberliği ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik. Ona dünyada mükâfatını verdik. Şüphesiz o, ahirette de sâlihler (zümresin)dendir" Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: "Siz Allah'ı bırakıp sadece bir takım putlara tapıyor ve putlar yapıyorsunuz, mânâsındadır" dedi. Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): " lüâl" âyetini açıklarken: "Putlar yontuyorsunuz, mânâsındadır" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Yalanlar uyduruyorsunuz, mânâsındadır" dedi. Firyabî ve İbn Cerîr, Mücâhid'den aynısını bildirir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: "Yuîdu ifadesiyle tekrar diriltmek kastedilmektedir" dedi. "...Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah aynı şekilde ahiret yaratmasını da yapacaktır..." âyeti hakkında ise: "Burada da Allah'ın gökyüzünü ve yeryüzünü yaratması, ahiret yaratmasıyla da ölümden sonraki diriliş kastedilmektedir" dedi. "...Kavminin cevabı sadece: «Onu öldürün yahut yakın» demek oldu. Ama Allah onu ateşten kurtardı..." âyetini açıklarken: "Burada İbrâhîm'in (aleyhisselam) kavmi kastedilmektedir. Ka'bu'l- Ahbâr bu konuda: "Ateş sadece İbrâhîm'in (aleyhisselam) bağlanmış olduğu ipleri yaktı" demiştir" dedi. "İbrâhîm, onlara dedi ki: "Sırf aranızda dünya hayâtına mahsus bir sevgi (ve çıkar) uğruna Allah'ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet gününde kiminiz kiminizi inkâr edip tanımayacak; kiminiz kiminize lanet edecektir..." âyeti hakkında ise: "Dünyalık şeyler kazanmak üzere putlar edindiler. Ancak kıyamet gününde sakınanların dostluğu dışındaki bütün dostluklar düşmanlığa dönüşecektir" dedi. "Bunun üzerine Lut ona inandı ve İbrâhîm: «Doğrusu ben Rabbimin dilediği yere hicret ediyorum...» dedi" âyetini açıklarken: "Lut (aleyhisselam) onu tasdik etti ve İbrâhîm (aleyhisselam) kavmiyle beraber Kûfe'nin bir kasabası olan Kusa'dan, Şam'a hicret etti" dedi. "Ayrıca ona dünyada mükâfatını da verdik" âyeti hakkında ise: "Burada mükafatla kendilerine afiyet, salih amel ve güzel övgüler verilmesi kastedilmektedir. Hiçbir millette İbrâhîm'e (aleyhisselam) razı olup onu önder olarak kabul etmeyen birini bulamazsın" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim b. Ebi'n-Necûd bu âyeti: " löı şeklinde şeddesiz olarak okumuştur. (.....) ifadesini de ötre ve tenvin ile okumuştur, (.....) ifadesini ise nasbederek okumuştur. İbn Ebî Şeybe, Cebele b. Suhaym'dan bildirir: İbn Ömer'e hastanın asaya yaslanarak namaz kılmasını sorduğumda: "Allah'dan başka şeylere tapmak içîrr putlar edinmenizi emretmem. Eğer gücün yeterse namazını ayakta kıl. Buna güç yetîremezsen oturarak kıl. Buna da güç yetiremezsen yatarak namazını kıl" karşılığını verdi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İşte Allah aynı şekilde ahiret yaratmasını da yapacaktır..." âyetini açıklarken: "Burada ölümden sonraki diriliş kastedilmektedir. Bu da kıyamet günündedir" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Lut ona inandı..." âyetini açıklarken: "Lut(aleyhisselam), İbrâhîm'i (aleyhisselam) tasdik etti, mânâsındadır" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Doğrusu ben Rabbimin dilediği yere hicret ediyorum" diyen kişi, İbrâhîm'dir (aleyhisselam)" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ka'b: "Doğrusu ben Rabbimin dilediği yere hicret ediyorum..."dedi" âyetini açıklarken: "İbrâhîm (aleyhisselam) Harran'a hicret etti" dedi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, İbn Cüreyc'ten aynısını bildirir. İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Katâde: "Doğrusu ben Rabbimin dilediği yere hicret ediyorum... dedi" âyetini açıklarken: "İbrâhîm (aleyhisselam) Şam'a hicret etti" dedi. İbn Asâkir'in İbn Ömer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yeryüzünün hayırlıları bir hicretten sonra İbrâhîm'in (aleyhisselam) hicret ettiği yere hicret edecektir" buyurmuştur. Ebû Ya'lâ ve İbn Merdûye, Enes'ten bildirir: Müslümanlardan ailesiyle beraber Habeşistan'a hicret eden ilk kişi Osman b. Affân'dır. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah onlara dostluk etti. Zira Lut'tan sonra Allah için ailesiyle hicret eden ilk kişi Osman'dır" buyurdu. İbn Mende ve İbn Asâkir, Ebû Bekr'in kızı Esmâ'dan bildirir: Hazret-i Osman Habeşistan'a hicret edince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Osman, İbrâhîm ve Lut'tan sonra hicret eden ilk kişidir" buyurmuştur. İbn Asâkir, Taberânî ve Hâkim'in Kunâ'da Zeyd b. Sâbit'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Osman ve Rukîye ile Lut'un arasında hicret eden hiç kimse yoktur" buyurmuştur. İbn Asâkir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Lut'un (aleyhisselam), İbrâhîm'in (aleyhisselam) yanına hicret ettiği gibi Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına hicret eden ilk kişi Osman b. Affân'dır" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İbrâhîm'e İshak'ı ve Yakub'u bahşettik... Ona dünyada mükâfatını verdik..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Bunlar İbrâhîm'in (aleyhisselam) çocuklarıdır. Allah din ahalisine İbrâhîm'in (aleyhisselam) dinine uymalarını emretti. Hiçbir din ahalisi yoktur ki onu önder olarak kabul etmeyip ondan razı olmasın." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Ona dünyada mükâfatını verdik..." âyetini açıklarken: "Burada İbrâhîm'in (aleyhisselam) iyi bir şekilde anılması kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Ona dünyada mükâfatını verdik..." âyetini açıklarken: "Onun güzel bir şekilde övülmesini sağladık, mânâsındadır" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Ona dünyada mükâfatını. verdik,.." âyetini açıklarken: "Ona salih evlatlar verilmesi ve güzel bir şekilde övülmesi kastedilmektedir" dedi. 28Bkz. Ayet:35 29Bkz. Ayet:35 30Bkz. Ayet:35 31Bkz. Ayet:35 32Bkz. Ayet:35 33Bkz. Ayet:35 34Bkz. Ayet:35 35"Lût u da (gönderdik). O, kavmine demişti ki: «Gerçekten siz, daha önce hiçbir milletin yapmadığı bir hayâsızlığı yapıyorsunuz! (Bu ilâhî ikazdan sonra hâla) siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlikler yapacak mısınız!» Kavminin cevabı ise, şöyle demelerinden ibaret oldu: «(Yaptıklarımızın kötülüğü ve azaba uğrayacağımız konusunda) doğru söyleyenlerden isen, Allah'ın azabını getir bize!» (Lût:) «Şu fesatçılar güruhuna karşı bana yardım eyle Rabbim!» dedi. Elçilerimiz İbrahim'e (iki oğul ihsan edeceğimize dair) müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler: «Biz bu memleket halkını helâk edeceğiz, çünkü oranın halkı zalim kimselerdir.» (İbrahim) dedi ki: «Ama orada Lût var!» Şöyle cevap verdiler: «Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesna; o, (azapta) kalacaklar arasındadır.» Elçilerimiz Lût'a gelince, Lût onlar hakkında tasalandı ve (onları korumak için) ne yapacağını bilemedi. Ona: «Korkma, tasalanma! Çünkü biz seni de aileni de kurtaracağız. Yalnız, (azapta) kalacaklar arasında bulunan karın müstesna» dediler. «Biz, şüphesiz, bu memleket halkının üzerine, yoldan çıkmalarına karşılık gökten (feci) bir azap indireceğiz.»Andolsun ki, biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ibret nişânesi bırakmışızdır." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: "...Yol kesiyor..."âyetini açıklarken: "Onlar yol kenarında oturuyor ve yoldan geçen yolcuları tutup o kötü şeyi (homoseksüel ilişkiyi) yapıyorlardı" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Toplantılarınızda hayâsızlık mı yapacaksınız?" âyetini açıklarken: "Oturduğunuz meclislerde hayâsızlık mı yapacaksınız? mânâsındadır" dedi. Firyabî, Ahmed, Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbn Ebi'd-Dünyâ es-Samt'ta, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, eş-Şâşî Müsrıed'de, Taberânî, Hâkim, İbn Merdûye, Beyhakî Şuabu'l-İmân'da ve İbn Asâkir, Ebû Tâlîb'in kızı Ümmü Hânî'den bildirir: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "Toplantılarınızda hayâsızlık mı yapacaksınız?" âyetinin açıklamasını sorduğumda: "Onlar yolda oturur ve yoldan geçen yolcuları taşlayıp onlarla alay ederlerdi" buyurdu. İbn Merdûye'nin Câbir'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) taşlamayı yasaklamıştır. Allah'ın: (.....) âyeti da bunu ifade etmektedir. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Ömer: "...Toplantılarınızda hayâsızlık mı yapacaksınız..." âyetini açıklarken: "Yaptıkları hayâsızlık oturdukları yerden geçenlere ufak taşlar atmalarıdır" dedi. Bir kişi: "Ben de bu şekilde mecazlarla konuşsam ne olur?" diye sorunca, İbn Ömer bir avuç çakıl taşı alarak adamın yüzüne attı ve: "Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) sözlerini mecazi olarak mı değerlendireceksin!" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Toplantılarınızda hayâsızlık mı yapacaksınız..." âyetini açıklarken: "Burada taşlamak kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İkrime: "...Toplantılarınızda hayâsızlık mı yapacaksınız..." âyetini açıklarken: "Onlar insanları taşlıyorlardı" dedi. Firyabî, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Harâitî'nin Mesâviu'l-Ahlâk'ta bildirdiğine göre Mücâhid: "Toplantılarınızda hayâsızlık mı yapacaksınız" âyetini açıklarken: "Onlar meclislerde birbirleriyle cinsi münasebette bulunurlardı" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "...Toplantılarınızda hayâsızlık mı yapacaksınız..." âyetini açıklarken: "Onlar meclislerinde cinsi münasebette bulunurlardı" dedi. Buhârî Târih'te, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe: "Toplantılarınızda hayâsızlık mı yapacaksınız..."âyetini açıklarken: "Burada (meclislerinde otururken çekinmeden) yellenmeleri kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Kâsım b. Muhammed b. Ebî Bekr es-Sıddîk'e: "...Toplantılarınızda hayâsızlık mı yapacaksınız..." âyetinin açıklaması sorulup: "Yaptıkları hayâsızlık nedir?" denilince: "Onlar toplantılarında iken birbirlerine karşı yellenirlerdi. Nâdî ifadesi de toplantı yeri mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Toplantılarınızda hayâsızlık mı yapacaksınız..." âyetini açıklarken: "Burada ıslık çalmak, güvercinlerle oynamak, yuvarlak hale getirilmiş çamuru birbiri üstüne atarak oynamak ve elbiselerinin düğmelerini çözmek kastedilmektedir" dedi. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Katâde: "İbrâhîm: «Ama Lut oradadır» dedi. Elçiler: "Biz orada olanları daha iyi biliriz... dediler" âyetini açıklarken: "Müminin mümine karşı mutlaka merhametli olduğunu ve nerede olursa olsun onu koruyup gözettiğini görürsün, mânâsındadır" dedi. "...Onu ve geride kalanlardan olacak karısı dışında ailesini kurtaracağız" âyetini açıklarken: "Karısı Allah'ın azabına terk edilenler arasında idi" dedi. "Elçilerimiz Lût'a gelince, Lût onlar hakkında tasalandı ve ne yapacağını bilemedi..." âyeti hakkında ise: "Elçiler yanına geldiği zaman Lût (aleyhisselam), kavminin şerrini bildiğinden dolayı elçilere kötülük etmelerinden korkarak ne yapacağını bilememişti" dedi. "Şüphe yok ki bu şehir halkının üstüne, buyruktan çıkarak yapa geldikleri işler yüzünden, gökten bir azap indireceğiz" âyetini açıklarken: "Burada Riczen ifadesiyle gökyüzünden gelecek bir azap kastedilmektedir" dedi. "Andolsun biz... o memleketten ibret alınacak apaçık bir delil bıraktık" âyeti hakkında ise: "Allah'ın üzerlerine yağdırmış olduğu taşların kalması kastedilmektedir" dedi. Firyabî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarlen: "İbret alınacak bir delil bıraktık, mânâsındadır" dedi. 36Bkz. Ayet:40 37Bkz. Ayet:40 38Bkz. Ayet:40 39Bkz. Ayet:40 40"Medyen'e dc kardeşleri Şuayb'ı gönderdik ve Şuayb: «Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, ahiret gününe umut bağlayın, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın!» dedi. Fakat onu yalancılıkla itham ettiler; Derken, kendilerini bir sarsıntı yakalayıverdi ve yurtlarında diz üstü çöke kaldılar. Âd ve Semûd'u da (helâk ettik). Sizin için, (onların başına nelerin geldiği) oturdukları yerlerden apaçık anlaşılmaktadır. Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel gösterip onları doğru yoldan çıkardı. Oysa bakıp görebilecek durumdaydılar. Karun'u, Fıravun'u ve Hâmân'ı da (helâk ettik). Andolsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Halbuki (azabımızı aşıp) geçebilecek değillerdi. Nitekim, onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine zulmediyorlardı." Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Bunun üzerine kendilerini o malum sarsıntı yakaladı..." âyetini açıklarken: "Burada korkunç ses kastedilmektedir" dedi. "...Hâlbuki onlar gözü açık kimselerdi" âyeti hakkında ise: "Onlar sapıklıkta gözü açık kimselerdi" dedi. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: "Onlar ölü olarak sabahladılar, mânâsındadır" dedi. "...Hâlbuki onlar gözü açık kimselerdi" âyeti hakkında ise: "Onlar sapıklıklarıyla böbürleniyordu, mânâsındadır" dedi. "Onlardan taş yağmuruna tuttuklarımız var. Onlardan o korkunç sesin yakaladığı kimseler var. Onlardan yerin dibine geçirdiklerimiz var. Onlardan suda boğduklarımız var.." âyetini açıklarken: "Taş yağmuruna tutulanlarla Lût'un (aleyhisselam) kavmi, korkunç sesin yakaladığı kişilerle Salih'in (aleyhisselam) ve Şuayb'ın (aleyhisselam) kavmi, yerin dibine geçirilenle Kârun, suda boğulanlarla da Nuh'un (sleybisseism) kavmi ile Firavun ve kavmi kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Onlardan taş yağmuruna tuttuklarımız var. Onlardan o korkunç sesin yakaladığı kimseler var. Onlardan yerin dibine geçirdiklerimiz var. Onlardan suda boğduklarımız var..." âyeti hakkında: "Taş yağmuruna tutulanlarla Lût'un (aleyhisselam) kavmi, korkunç sesin yakaladığı kişilerle Semûd kavmi, yerin dibine geçirilenle Kârun, suda boğulanlarla da Nuh'un (aleyhisselam) kavmi kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) âyetini açıklarken: "Onları taş yağmuruna tuttuk, mânâsındadır" dedi. 41Bkz. Ayet:43 42Bkz. Ayet:43 43"Allah'dan başkalarını dost edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi! Doğrusu Allah, kendini bırakıp da yalvardıkları şeyi bilir. O güçlüdür. Hakim'dir. İşte bu temsilleri biz insanlar için getiriyoruz. Onları ancak bilginler düşünüp anlarlar" Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Allah'dan başkalarını dost edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir».." âyetini açıklarken: "Bu, Allah'ın, müşrikler için vermiş olduğu bir misaldir. Örümcek evinin zayıf olduğu gibi onların taptıkları ilah, zayıflığından ve korumasızlığından dolayı onlara bir fayda sağlayamayacaktır" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah'dan başkalarını dost edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi!" âyetini açıklarken: "Bu, Allah'ın, kendisinden başka ilahlara tapan kişi için vermiş olduğu bir misaldir. Onun durumu kendine ev edinen örümceğin durumu gibidir" dedi. Ebû Dâvud'un Merâsil'de Yezîd b. Mersed'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Örümcek, Allah'ın surete büründürdüğü bir şeytandır. Onu gören kişi öldürsün" buyurmuştur. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Yezîd b. Meysere: "Örümcek bir şeytandır" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atâ: "Örümcek iki defa ağını örmüştür. Bir defa Dâvud (aleyhisselam) için, bir defa da Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) içindir" dedi. Hatîb'in Hazret-i Ali'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben ve Ebû Bekr mağaraya girdiğimizde örümcekler toplanıp mağaranın kapısını ördüler. Onları öldürmeyin" buyurmuştur. İbn Ebî Hâtim, Amr b. Murre'den bildirir: Allah'ın Kitâbı'nda anlamadığım bir âyeti okuduğum zaman mutlaka üzülmüşümdür. Zira Allah'ın: "...Onları ancak bilginler düşünüp anlarlar" buyurduğunu işittim. 44Allah, gökleri ve yeri (boşuna değil), hakkı göstermek için yarattı. Muhakkak bu misallerde mü'minler için bir ibret var. 45"Kitaptan sana vahyolunanı oku; namaz kıl; muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoyar. Allah'ı anmak en büyük şeydir! Allah yaptıklarınızı bilir." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoyar..." âyetini açıklarken: "Namazda, Allah'a karşı masiyetleri yasaklama ve azarlama vardır" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "Muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoyar..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Namazda üç haslet vardır. Bunlardan biri ihlâs biri Allah korkusu ve biri Allah'ı zikretmektir. Eğer bir namazda bu üç hasletten biri yoksa o namaz namaz değildir. İhlâs iyiliği emreder, Allah korkusu da kötülükten alıkoyar. Allah'ın zikri olan Kur'ân okumakta, iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklar." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Rabî b. Enes bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu. İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, İmrân b. Husayn'dan bildirir: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "Muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoyar..." âyetini açıklaması sorulunca: "Kimin namazı kendisini hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoymuyorsa o namaz namaz değildir" buyurdu. İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kimin namazı kendisini-hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoymuyorsa o namaz onu ancak Allah'dan uzaklaştırır" buyurmuştur. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kimin namazı kendisini hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoymuyorsa o namaz namaz değildir" buyurmuştur. Başka bir lafızda ise: "O namaz onu ancak Allah'dan uzaklaştırır" şeklindedir. Hatîb'in Ruvât-ı Mâlik'te İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kimin namazı kendisine iyiliği emredip kötülükten alıkoymuyorsa o namaz onu ancak Allah'dan uzaklaştırır" buyurmuştur. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin zayıf bir senetle İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Namaza itaat etmeyenin namazı yoktur. Namaza itaat ise, namazın hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoymasıdır" buyurmuştur. İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd'a: "Filan kişi namazı uzatıyor" denilince: "Namaz ancak kendisine itaat edene fayda sağlar" dedi ve: "...Muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoyar..." âyetini okudu. Saîd b. Mansûr, Ahmed Zühd'de İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Taberânî ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Kimin namazı kendisine iyiliği emredip kötülükten alıkoymuyorsa o namaz onu ancak Allah'dan uzaklaştırır" dedi. Ahmed, İbn Hibbân ve Beyhaki, Ebû Hureyre'den bildirir: "Bir kişi Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: "Filan kişi gece namazı kılıyor ve gündüz vakti hırsızlık ediyor" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Namazı onu dediğin şeyden alıkoyacaktır" buyurdu. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Ey Âdemoğlu! Namaz dediğin, kişiyi hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoyar. Eğer namazın seni hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoymuyorsa namaz kılmıyorsun demektir" dedi. İbn Cerîr'in Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim namaz kılar da namazı kendisini hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoymazsa o namaz onu ancak Allah'dan uzaklaştırır" buyurmuştur. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Avn el-Ensârî: "...Muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoyar. Allah'ı anmak en büyük şeydir! Allah yaptıklarınızı bilir" âyetini açıklarken: "Eğer namazda isen iyilik üzeresin demektir. Zira namaz seni hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoyar. İçinde bulunduğun Allah'ın zikri ise en büyüktür" dedi. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hammâd b. Ebî Süleyman: "...Muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoyar..." âyetini açıklarken: "Namazda olduğun sürece seni bunlardan alıkoyar" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Ömer: "... Muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoyar...' âyetini açıklarken: "Burada mescidlerde okunan Kur'ân kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Allah'ı anmak en büyük şeydir..." âyetini açıklarken: "Allah'ın, kendisini anan kullarını anması, onların kendisini anmasından daha yücedir" dedi. Firyabî, Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve Beyhakî Şuabu'l-İmân'da Abdullah b. Rabî'a'dan bildirin İbn Abbâs bana: "...Allah'ı anmak en büyük şeydir..." âyetinin açıklamasını sorunca: "Allah'ı zikretmek tesbih, tehlil ve tekbirle olur" dedim. O: "Hayır, Allah'ın sizi zikretmesi sizin onu zikretmenizden daha büyüktür" dedi ve: "...Beni anın ki ben de sizi anayım..." âyetini okudu. İbn Ebî Şeybe, Abdullah b. Ahmed'in Zühd'e zevâid olarak ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "...Allah'ı anmak en büyük şeydir..."âyetini açıklarken: "Allah'ın kulu zikretmesi, kulun onu zikretmenizden daha büyüktür" dedi. İbnu's-Sünnî, İbn Merdûye ve Deylemî'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Allah'ı anmak en büyük şeydir..." âyetini açıklarken: "Allah'ın sizi zikretmesi sizin onu zikretmenizden daha büyüktür" buyurdu. İbn Ebi'd-Dünyâ ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Atiyye: "...Allah'ı anmak en büyük şeydir..." âyetini açıklarken: "Bu âyet: "...Beni anın ki ben de sizi anayım..." âyeti mânâsındadır. Allah'ın sizi zikretmesi, sizin onu zikretmenizden daha büyük bir durumdur" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Allah'ı anmak en büyük şeydir..." âyetini açıklarken: "Namazda olsun başka şeyde olsun, Allah'ın kulu zikretmesi, kulun Rabbini zikretmenizden daha büyüktür" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Allah'ı anmak en büyük şeydir..." âyetini açıklarken: "Eğer siz Allah'ı zikrederseniz, Allah'ın sizi zikretmesi sizin kendisini zikretmenizden daha büyüktür" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Câbir'den bildirir: Ebû Kurre'ye: "...Allah'ı anmak en büyük şeydir..." âyetinin açıklamasını sorduğumda: "Allah'ın sizi zikretmesi, sizin onu zikretmenizden daha büyük bir durumdur" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Allah'ı anmak en büyük şeydir..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Bu âyette iki vecih vardır: Allah'ı zikretmek her şeyden daha büyüktür. Başka bir lafızda ise: "Allah'ın haram kıldığı bir şeyde Allah'ı anmak (ve haramı terk etmek) en büyüktür. Allah'ın sizi anması da, sizin onu anmanızdan daha büyüktür." Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: "...Allah'ı anmak en büyük şeydir..." âyetini açıklarken: "Allah'ın namazdaki kulunu zikretmesi, (kulun kıldığı) namazdan daha büyüktür" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "...Allah'ı anmak en büyük şeydir..." âyetini açıklarken: "Hiçbir şey Allah'ın zikrinden daha büyük değildir" dedi. Ziıhd'de Ahmed ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Muâz b. Cebel: "İnsan Allah'ın azabından kurtulmak için Allah'ı zikretmekten daha güzel bir şey yapmamıştır" dedi. Bunun üzerine kendisine:, "Allah yolunda yapılan cihadda mı?" diye sorulunca: "Ölünceye kadar kılıç vursa bile, zîra Allah kitabında: "...Allah'ı anmak en büyük şeydir..." buyurmaktadır" karşılığını verdi. Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir, Hâkim Kunâ'da Beyhakî Şuabu'l-İmân'da Antere'den bildirir: İbn Abbâs'a "En üstün amel hangisidir?" dediğimde şöyle dedi: "Allah'ı anmak en büyük şeydir. Bir grup Allah'ın kitabını öğrenip onu tedris etmek için Allah'ın evlerinden bir evde oturursa mutlaka onları melekler kanatlarıyla gölgelendirir. Bu hâlde oldukları müddetçe Allah'ın misafirleridirler. Başka bir konuya geçene kadar bu hep böyle devam eder. Kişi ilim öğrenmek için bir yola çıktığı zaman mutlaka Allah ona Cennete giden yolu kolaylaştırır." İbn Ebî Şeybe ve İbn Cerîr, Ebu'd-Derdâ'dan bildirir: Dikkat edin! Amellerinizin en hayırlısını, Allah katında en değerlisini, derecenizi yükselten, düşmanla savaşmanızdan, onların boyunlarınızı vurmasından ve sizin onların boyunlarını vurmanızdan, sadaka olarak altın ve gümüş vermenizden daha hayırlı olan bir şeyi size haber vereyim mi?" dediğinde: "Nedir o ey Ebu'd-Derdâ!" dediler. Bunun üzerine Ebu'd-Derdâ: "Allah'ı zikretmektir. "Allah'ı anmak en büyük şeydir" dedi. İbn Cerîr ve Beyhaki, Ümmü'd-Derdâ'dan bildirir: "...Allah'ı anmak en büyük şeydir..." Namaz kılman, oruç tutman ve yaptığın her hayırlı şey Allah'ı anmaktır. Sakındığın her kötü şeyde Allah'ı anmaktır. Bunlardan en üstünü de Allah'ı tesbih etmektir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Selmân'a: "En üstün amel nedir?" diye sorulduğunda: "Sen Kur'ân'da: "...Allah'ı anmak en büyük şeydir..."âyetini okumadın mı? Allah'ı anmaktan daha büyük bir şey yoktur" karşılığını verdi. 46Bkz. Ayet:47 47"İçlerinden zulmedenler hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin ve (onlara) şöyle deyin: «Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir (aynı ilâhtır). Biz sadece ona teslim olmuş kimseleriz.» İşte böylece biz sana kitabı indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanırlar. Şunlar (Kitap ehlinden çağdaşın olan!ar)dan da ona inananlar vardır. Bizim âyetlerimizi ancak kâfirler inkâr ederler" Firyabî ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "İçlerinden zulmedenler hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin..." âyetini açıklarken: "Burada Allah'dan başka ilah vardır veya onun çocuğu vardır veya onun ortağı vardır veya Allah'ın eli sıkıdır veya Allah fakir biz zenginiz" diyenler ve Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem) eziyet edenler kastedilmektedir. Bunlar da Ehl-i Kitab'dır" dedi. "...Ve. (onlara) şöyle deyin: "Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir (aynı ilâhtır)..." âyeti hakkında ise: "Burada da Allah'dan başka ilah vardır veya onun çocuğu vardır veya onun ortağı vardır veya Allah'ın eli sıkıdır veya Allah fakir biz zenginiz demeyenler ve Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem) eziyet etmeyenler kastedilmektedir" dedi. Firyabî ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "İçlerinden zulmedenler hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin..." âyetini açıklarken: "Onlar size kötü söylese de siz onlara hayırlı şeyler söyleyin. Ancak zulmedenlerden intikam alın" dedi. Firyabî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "İçlerinden zulmedenler hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin..." âyetini açıklarken: "Sadece sizlerle savaşanlarla ve cizye vermeyenlerle savaşın. Ancak cizye verenlere iyi şeyler söyleyin mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin..." âyetini açıklarken: "Onlarla Lâ ilâhe illallah kelimesi ile mücadele edin" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süfyân b. Hüseyn bu âyeti açıklarken şöyle dedi: "Güzel bir yolla mücadele etmek, onlara: "Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir (aynı ilâhtır). Biz sadece O'na teslim olmuş kimseleriz" demenizdir. Bu da en iyi mücadeledir." Ebû Dâvud Nâsih'te, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbnu'l- Enbârî'nin Mesâhifte bildirdiğine göre Katâde: "Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Allah, bu âyetle onlarla mücadeleyi yasakladı. Sonra bunu neshederek: "Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm'ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın" buyurdu. Kılıçtan daha şiddetli bir mücadele de yoktur." Buhârî, Nesâî, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Beyhakî Şuabu'l- İmân'da Ebû Hureyre'den bildirir: Ehli kitap Tevrat'ı İbrânice okur ve onu İslam ahalisine Arapça tefsir ederlerdi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ehl-i kitabı tasdik etmeyin. Aynı zamanda onları tekzip de etmeyin. Onlara: «Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir (aynı ilâhtır). Biz sadece O'na teslim olmuş kimseleriz...» deyin" buyurdu. Abdurrezzâk, Firyabî ve İbn Cerîr, Atâ b. Yesâr'dan bildirir: Yahudiler Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı ile sohbet eder ve Müslümanlar anlatılanları beğeniyormuş gibi "Sübhanallah" derlerdi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onları tasdik etmeyin. Aynı zaman da tekzip de etmeyin. Onlara: «Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir (aynı ilâhtır). Biz sadece O'na teslim olmuş kimseleriz...» deyin" buyurdu. Musannef’te Abdurrezzâk, İbn Sa'd, Ahmed ve Sünen'de Beyhakî'nin Ebû Nemle el-Ensârî'den bildirdiğine göre Yahudi biri bir cenaze için: "Ben onun şu anda konuştuğuna şahidim" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ehl-i Kitâb'dan biri konuştuğu zaman onu tasdik etmeyin. Aynı zamanda tekzi-p de etmeyin. Onlara: «Biz Allah'a, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettik» deyin. Böyle demekle onların söylediği hak ise onları yalanlamamış olursunuz. Eğer batıl bir şey ise de tasdik etmemiş olursunuz" buyurdu. Beyhakî Sünen'de, Şuab'da Deylemî ve Ebû Nasr es-Siczî'nin el-İbâne'de Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Ehli kitaba bir şey sormayın. Onlar sapıklık içindeyken sizi hidayete erdiremezler. Aksi takdirde batıl olan bir şeye inanacak veya hak olan bir şeyi tekzip edeceksiniz. Vallahi, eğer Musa aranızda yaşıyor olsaydı, ona, bana tabi olmaktan başka bir şey helal olmazdı. " Abdurrezzâk, Zeyd b. Eslem'den bildirir: Bana bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):"Ehli kitaba bir şey sormayın. Onlar kendi nefislerini sapıklığa düşürmüş iken sizi hidayete erdiremezler" buyurmuştur. Abdurrezzâk ve İbn Cerîr, İbn Mes'ûd'dan bildirir: Ehli kitaba bir şey sormayın. Onlar sapıklık içindeyken sizi hidayete erdiremezler. Aksi takdirde batıl olan bir şeye inanacak veya hak olan bir şeyi tekzip edeceksiniz. Eğer mutlaka soracaksanız Allah'ın Kitab'ına uyanı alın ve uymayanı da bırakın. 48Bkz. Ayet:49 49"Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar kuşku duyarlardı. Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki apaçık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder" İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın..." âyetini açıklarken: "Ehli kitap, kitaplarında Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) yazmayan ve okumayan biri olarak bulmaktaydı. Bunun üzerine: "Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar kuşku duyarlardı" âyeti indi. Kuşku duyacaklarla da Kureyş kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve el-İsmâilî'nin Mu'cem'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın..." âyetini açıklarken: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) okumayan ve yazmayan ümmî biriydi" dedi. "Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki apaçık âyetlerdir..." âyeti hakkında ise şöyle dedi: "Allah, Muhammed'in durumunu Tevrat ve İncil'de bildirip bunu ilim ehline öğretmiş ve bunu onlar için bir delil kılmıştı. Allah, Tevrat'ta ve İncil'de: "Peygamberliğin alameti, peygamber olarak gönderildiği zaman okumayan ve yazmayan biri olarak gönderilecektir" buyurmuştur. Allah'ın âyeti de işte budur." Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın..." âyetini açıklarken: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) daha önce ne bir yazı okuyan, ne de yazı yazan ümmî biriydi" dedi. "Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki apaçık âyetlerdir..." âyeti hakkında ise: "Burada açık âyetle Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), ilim verilenlerle de Ehl-i Kitab kastedilmektedir" dedi. Hasan: "Kur'ân, ilim sahiplerinin yani müminlerin kalplerinde açık âyettir" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim bildirdiğine göre Dahhâk blı âyet hakkında: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) okumayan ve yazmayan biri idi. Tevrat'ta ve İncil'de okumayan ve yazmayan ümmî biri olarak vasfedilmiştir. Açık âyet te işte budur" dedi. "...Bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder" âyeti hakkında ise: "Burada âyetten kasıt, Allah'ın Tevrat'ta ve İncil'de Muhammed'i (aleyhisselam), Ehli kitaba vasfetmesidir. Onlar, Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) bu vasıflarla bilirler" dedi. Sünen'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar kuşku duyarlardı" âyetini açıklarken: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) okumayan ve yazmayan biri idi" dedi. 50(Nitekim Mekke kâfirleri şöyle) dediler: “ O’na (Peygambere Mûsa’nın asası gibi) mûcizeler indirilse ya.” (Ey Resûlüm, onlara) de ki: O mûcizeler ve âyetler, hep Allah’ın katındadır. Ben sadece açık ifade ile korkutucu bir peygamberim. 51"Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Şüphesiz bunda inanan bir topluluk için bir rahmet ve bir öğüt vardır" Firyabî, Dârimî, Merâsil'de, Ebû Dâvud, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Yahya b. Ca'de'den bildirir: Müslümanlardan bazı kişiler Yahudilerden işitmiş oldukları bazı kutsal metinlerle Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldiler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Peygamberlerinin kendilerine getirdiğinden yüz çevirip de başkasının başka kişilere getirdiği bir kitaba yönelmek bir topluluğa sapıklık olarak yeter" buyurunca: "Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Şüphesiz bunda inanan bir topluluk için bir rahmet ve bir öğüt vardır" âyeti indi. Mu'cem'de el-İsmâilî ve İbn Merdûye, Yahya b. Ca'de vasıtasıyla Ebû Hureyre'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından bazı kişiler Tevrat'tan yazılar yazarlardı. Bunu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirdiklerinde: "Peygamberlerinin kendilerine getirdiğinden yüz çevirip de başka peygamberin getirdiklerine ya da başka bir ümmetin kitabına yönelmek ahmaklığın ve sapıklığın önde gelenidir" buyurdu. Sonra Yüce Allah: "Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Şüphesiz bunda inanan bir topluluk için bir rahmet ve bir öğüt vardır" âyetini indirdi. Musannef’te Abdurrezzâk ve Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da Zührî'den bildirdiğine göre Hafsa, üzerine Yusuf'un (aleyhisselam) kıssalarından bir kıssa yazılı olan bir omuz kemiğiyle Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gelip okumaya başladı. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzünün rengi değişip: "Canım elinde olana yemin olsun ki, ben aranızda iken Yusuf gelse ve siz beni bırakıp da ona tabi olsanız sapıklığa düşmüş olursunuz" buyurdu. Abdurrezzâk, İbn Sa'd, İbnu'd-Durays, Hâkim Kunâ'da ve Beyhakî Şuabu'l- îmân'da Abdullah b. Sâbit b. el-Hâris el-Ens'arî'den bildirir: Ömer b. el-Hattâb üzerinde Tevrat'tan meseller olan bir kitapla Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına girip: "Bunu ehli kitaptan bir kişide buldum ve bunu sana arzetmek istedim" dedi. Bunun üzerine Resûlullah'ın yüzü daha önce hiç görmediğim bir şekilde değişti. Ömer'e: "Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzünü görmüyor musun?" dediğimde, Ömer: "Rab olarak Allah'ı, din olarak İslam'ı ve peygamber olarak Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) kabul ettim" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) rahatladı ve: "Eğer Musa gelse ve siz ona tabi olsanız sapıklığa düşmüş olursunuz. Peygamberlerden sizin payınız benim. Ümmetlerden de benim payım ise sizsiniz" buyurdu. Abdurrezzâk ve Beyhakî'nin Ebû Kılâbe'den bildirdiğine göre Ömer b. el- Hattâb (kutsal) kitap okuyan biriyle karşılaştı ve bir saat boyunca onu dinledi. Sonra ona: "Bana bu kitaptan bir tane yaz" dedi. Adam da: "Tamam" karşılığını verdi. Ömer tabaklanmış bir deri aldı ve adamın yanına geldi. Adam derinin önüne ve arkasına bu kutsal metni yazdı. Ömer, Hazret-i Peygamber'in yanına gelip bu kitabı okumaya başladı. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzünün rengi değişmişti. Ensâr'dan bir kişi eliyle kitaba vurarak: "Annen seni kaybetsin ey Hattâb'ın oğlu! Kitabı okumaya başladığından beri Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzüne bakmıyor musun?" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben hem., ilk hem son peygamber olarak gönderildim. Bana Allah kelâmının tamamı ve sonuncusu verildi. Bana söz sadeleştirildi ve kısaltılarak verildi. Her işe dalıp da şaşıranlar sizi helake sürüklemesin" buyurdu. Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb der ki: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) Tevrat'ı öğrenmenin hükmünü sorduğumda: "Onu öğrenme; ama ona iman et. Siz, size indirileni öğrenin ve ona iman edin" buyurdu. İbnu'd-Durays'ın Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb: "Yâ Resûlallah! Ehli kitap bize öyle şeyler anlatıyor kî anlattıkları kalplerimize işledi. Onların anlattıklarını yazmak istedik" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Hattâb'ın oğlut Siz de Yahudiler ve Hıristiyanlar gibi şaşkınlığa mı düştünüz? Muhammed'in canı elinde olana yemin olsun ki, ben size temiz ve ak bir dinle geldim. Bana Allah kelâmının tamamı verildi. Bana söz sadeleştirildi ve kısaltılarak verildi" buyurdu. İbn Asâkir, İbn Ebî Muleyke'den bildirir: Abdullah b. Âmir b. Kerîz Hazret-i Âişe'ye bir hediye vermişti. Hazret-i Âişe hediyeyi verenin Abdullah b. Amr olduğunu zannetti ve hediyeyi reddederek: "Allah: "Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi..." buyururken o, başka kitaplar(kutsal)ın peşinde koşuyor" dedi. Ona: "Hediyeyi veren Abdullah b. Âmir'dir" denilince onu kabul etti. 52(Ey Resûlüm), de ki: “ Benimle sizin aranızda (peygamber olduğuma dair) Allah şahid olarak yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini bilir. Batıla inanıb Allah’ı inkâr edenler, (küfre varanlar) işte onlar, tamamen aldananlardır. 53Bkz. Ayet:55 54Bkz. Ayet:55 55"Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar. Eğer söre belirtilmiş olmasaydı azap onlara hemen gelirdi. Ama yine de onlar farkına varmadan başlarına ansızın gelecektir. Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar. Oysa cehennem, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır. O gönde azap, onları hem üstlerinden, hem ayaklarının altından saracak ve Allah: «Yaptıklarınızın cezasını tadın!» diyecektir" İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar.. ." âyetini açıklarken: "Bu ümmetten bazı cahil kişiler: "Allahımız! Eğer bu Kitap, gerçekten Senin katından ise bize gökten taş yağdır veya can yakıcı bir azab ver" demişti" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Ama yine de onlar farkına varmadan başlarına ansızın gelecektir" âyetini açıklarken: "Burada Bedir savaşı kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Oysa cehennem, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır" âyetini açıklarken: "Cehennem, bu yeşil denizdir. Yıldızlar içinde saçılıp dağılacak ve Güneş ile Ay onda olacaktır. Sonra yakılacak ve böylece cehennem olacaktır" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "...Oysa cehennem, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır" âyetini açıklarken: "Burada deniz kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "O günde azap, onları hem üstlerinden, hem ayaklarının altından saracak..." âyetini açıklarken: "Onları, ateş saracaktır" dedi. 56"Ey iman eden kullarım! Şüphesiz ki benim arzım geniştir. O hâlde, ancak bana kulluk edin." Firyabî, İbn Cerîr ve Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Ey iman eden kullarım! Şüphesiz ki benim arzım geniştir..."âyetini açıklarken: "Bir yerde masiyetler işlenecek olursa oradan çıkıp gidin" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Ey iman eden kullarım! Şüphesiz ki benim arzım geniştir..." âyetini açıklarken: "Masiyetle emrolunan kişi kaçsın, mânâsındadır" dedi. Firyabî ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Ey iman eden kullarım! Şüphesiz ki benim arzım geniştir. O hâlde, ancak bana kulluk edin" âyetini açıklarken: "Hicret edip Allah yolunda cihad edin, mânâsındadır" dedi. İbn Ebi'd-Dünyâ el-Uzle'de ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Atâ bu âyet hakkında: "Masiyetle (günaha girmekle) emrolunursanız kaçın. Zira arzım geniştir, mânâsındadır" dedi. Ahmed'in Zübeyr b. el-Avvâm'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şehirler Allah'ın şehirleri ve kullar Allah'ın kullarıdır. Nerede hayra ulaşırsan orada ikamet et" buyurmuştur. Taberânî, Kudâî, el-Elkâb'da Şîrâzî Hatîb, İbnu'n-Neccâr ve Beyhakî'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sefere çıkın, sıhhat ve rızık bulursunuz" buyurmuştur. 57"Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz" İbn Merdûye'nin Ali b. Ebî Tâlib'den bildirdiğine göre: "Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler" âyeti indiği zaman, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Rabbim! Bütün yaratıklar ölecek te sadece peygamberler mi kalacak?" deyince: "Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz" âyeti nâzil oldu. 58İman edip de sâlih ameller işliyenleri, elbette onları, cennetin (ağaçları)altından ırmaklar akan yüksek yerlerine yerleştireceğiz; O hâlde ki, orada ebedî kalacaklar. Böyle sâlih amel işliyenlerin mükâfatı ne güzeldir!... 59Onlar (müşriklerin eziyyetlerine) sabreden kimselerdir ve yalnız Rablerine tevekkül ederler (O’na güvenib dayanırlar). 60Bkz. Ayet:62 61Bkz. Ayet:62 62"Nice canlı var ki, rızkını (yanında) taşımıyor. Onlara da size de rızık veren Allah'tır. O, her şeyi işitir ve bilir. And olsun ki onlara: «Gökleri ve yeri yaratan; Güneş'i, Ayı âyeti altında tutan kimdir?» diye sorarsan, şüphesiz: «Allah'tır» derler. Öyleyse niçin döndürülüyorlar?" Abd b. Humeyd, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye, Beyhakî ve İbn Asâkir, İbn Ömer'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber yola çıktık. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'nin bahçelerinden birine girdi ve hurmalardan toplayıp yemeye başladı. Bana: "Ey İbn Ömer! Niçin yemiyorsun?" deyince: "Yâ Resûlallah! İştahım yoktur" cevabını verdim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Fakat benim canım çekiyor, bu yemek yemediğim ve bulamadığım dördüncü sabahtır. Eğer dilemiş olsaydım Rabbime dua ederdim de, Kayser ve Kisrâ'ya verdiği gibi bana da verirdi. Ey İbn Ömer! Bir yıllık rızıklarını saklayan ve yakinleri (inançları) zayıf olan bir kavim içinde kalmış olsaydın ne yapardın?" buyurdu. Vallahi, biz daha oradan ayrılmamışken "Nice canîı var ki, rızkını (yanında) taşımıyor. Onlara da, size de rızık veren Allah'tır. O, her şeyi işitir ve bilir" âyeti nâzil oldu. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şüphesiz kir Allah bana dünya malım biriktirmeyi ve şehvetlerin peşinden gitmeyi emretmedi. Bilmiş ol ki, ben ne bir dirhem (gümüş) ne de bir dinar (altın) biriktirmem ve yarın için bir rızık saklamam" buyurdu. Firyabî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Nice canlı var ki, rızkını (yanında) taşımıyor..." âyetini açıklarken: "Burada kuşlar ve hayvanlar kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ali b. el-Akmar: "Nice canlı var ki, rızkını (yanında) taşımıyor..."âyetini açıklarken: "Yarına bir rızık saklamıyor, mânâsındadır" dedi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Miclez bu âyet hakkında: "Burada diğer gün için bir rızık saklayamayan hayvanlar kastedilmektedir. Onlar ölene kadar, Allah günlük olarak rızıklarını verir" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "...Öyleyse niçin döndürülüyorlar?" âyetini açıklarken: "Niçin başka şeyleri Allah'la eşit tutuyorlar, mânâsındadır" dedi. 63Muhakkak ki Mekke kâfirlerine sorarsan: “ Gökten yağmur indirib de arza, ölümden sonra, o yağmur sebebiyle hayat veren kim?” Elbette ve elbette: “ Allah” derler. De ki, her hamd Allah’ındır. Fakat onların çoğu bunu anlamazlar. 64"Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!" İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur..." âyetini açıklarken: "Kalıcı hayat odur, mânâsındadır" dedi. Firyabî, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Gerçek hayat odur..." âyetini açıklarken: "Ölümsüz hayat odur, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...Gerçek hayat odur..."âyetini açıklarken: "Sürekli olan hayat odur, mânâsındadır" dedi. İbn Ebi'd-Dünyâ ve Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân' da Ebû Ca'fer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ebedi olan ahirete inandığı halde, zamanını aldatıcı olan dünyalık için harcayanlara olabildiğince şaşarım" buyurmuştur. 65Bkz. Ayet:66 66"Gemiye bindikleri zaman dini Allah'a has kılarak ona dua ederler. Onları kurtarıp karaya çıkardığı zaman ise bir de bakarsın ki, Allah'a ortak koşuyorlar. Kendilerine verdiğimiz nimetlere nankörlük etsinler ve bir süre daha faydalansınlar bakalım! İleride bilecekler" Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Gemiye bindikleri zaman dini Allah'a has kılarak O'na dua ederler. Onları kurtarıp karaya çıkardığı zaman ise bir de bakarsın ki, Allah'a ortak koşuyorlar" âyetini açıklarken: "Bütün yaratılmışlar gemiye bindikleri zaman Allah'ın Rableri olduğunu söylerler. Karaya çıktıkları zaman da şirk koşarlar" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Bir süre daha faydalanın bakalım! Yakında bileceksiniz!" âyetini açıklarken: "Dünyada olanları göreceksiniz. Ahirette olanlar da (âhirette) önünüze çıkacaktır" dedi. 67"Çevrelerindeki insanlar kapılıp götürülürken, bizim, onların yurtlarını saygın ve güvenlikli bir yer kıldığımızı görmediler mi? Onlar hâlâ batıla inanıyorlar da Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?" Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Çevrelerindeki insanlar kapılıp götürülürken, bizim, onların yurtlarını saygın ve güvenlikli bir yer kıldığımızı görmediler mi? Onlar hâlâ batıla inanıyorlar da Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?" âyetini açıklarken: "Onlar (Kureyş müşrikleri) için bu konuda bir delil vardı. İnsanlar savaşıp kendini korumaya çalışırken onlar güvenlik içindeydi. Onlar buna rağmen batıla inanıp şirk koşuyor ve Allah'ın nimetine karşı nankörlük ediyorlar" dedi. Cuveybir'in bildirdiğine göre Dahhâk ve İbn Abbâs: "Ey Muhammed! Bizi senin dinine geçmekten alıkoyan azlığımızdan dolayı insanların bizi yakalaması korkusudur. Araplar sayıca bizden daha çoktur. Bizim senin dinine geçtiğimizi öğrendikleri zaman bizi yakalayıp öldürürler" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Çevrelerindeki insanlar kapılıp götürülürken, bizim, onların yurtlarını saygın ve güvenlikli bir yer kıldığımızı görmediler mi? Onlar hâlâ batıla inanıyorlar da Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?"âyetini indirdi. |
﴾ 0 ﴿