RÛM SÜRESİ

İbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Delâil'de değişik kanatlarla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Rûm Sûresi, Mekke'de inmiştir" dedi.

İbn Merdûye, İbnu'z-Zübeyr'den aynısını bildirir.

Abdurrezzâk ve Ahmed'in sahabeden bir kişiden bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Rûm Sûresi ile onlara sabah namazını kıldırmıştır.

Bezzâr'ın el-Eğarru'l-Müzenî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazında Rûm Sûresi'ni okumuştur.

Abdurrezzâk'ın Ma'mer'den ve Abdulmelik b. Umeyr'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) cuma günü sabah namazında Rûm Sûresi'ni okumuştur.

İbn Ebî Şeybe Musannef’te, Ahmed ve İbn Kâni', Abdulmelik b. Umeyr vasıtasıyla Ebû Ravh'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazını kıldı ve Rûm Sûresi'ni okurken birkaç yerde takıldı. Namazı bitirdiğinde de:

"Namazda bizi şüpheye düşüren aramızda temizlenmeden namaza duranlardır. Bizimle namaz kılcak olan kişi hakkıyla temizlensin" buyurdu.

1

Bkz. Ayet:2

2

"Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildi"

Ahmed, Tirmizî, Nesâî, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî M. el-Kebîr'de, Hâkim, İbn Merdûye, Beyhakî Delâil'de ve Diyâ'nın bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildi" âyetlerini açıklarken şöyle dedi: "Rumlar yendi ve yenildi. Müşrikler, Perslerin kendileri gibi puta tapanlar oldukları için Rumları yenmelerini isterlerdi. Müslümanlar da Rumların ehli kitap olmasından dolayı Persleri yenmelerini isterdi. Müşrikler bunu Ebû Bekr'e, Ebû Bekr de Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) söyledi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Muhakkak ki, Rumlar galip gelecektir" buyurdu. Ebû Bekr bunu müşriklere bildirince, müşrikler: "Sen aramızda bir zaman tayin et. Eğer biz kazanırsak şu ve şu bizim olacaktır. Eğer siz kazanırsanız şu ve şu sizin olacaktır" dediler. Ebû Bekr beş yıllık bir süre tayin etti. Fakat Rumlar bu süre zarfında galip gelememişti. Ebû Bekr bu durumu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu süreyi on yıla kadar uzatsaydın" buyurdu. Sonra Rumlar galip geldiler. Bu sebeple Allah: "Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildi" buyurmuştur. Rumlar yenildi ve sonra yendi. Yüce Allah: "Bundan önce de, bundan sonrada emir Allah'ındır. Ve o gün müminler sevineceklerdir. Allah'ın yardımıyla..." buyurmaktadır. Süfyan: "Rumların, Bedir savaşı sırasında Perslere karşı zafer kazandığını işittim" dedi.

İbn Cerîr, İbn Mes'ûd'dan bildirir: Persler Rumları (Bizanslıları) yenmişti. Müşrikler Perslerin Rumları yenmesini istiyordu. Müslümanlar ise Rumların Persleri yenmesini istiyordu. Çünkü onlar Ehl-i Kitab'dandı ve dinlerine daha yakınlardı. "Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildi. Yakın bir yerde. Ama onlar, bu yenilgilerinden sonra galib geleceklerdir. Birkaç yıl içinde..." âyetleri inince, müşrikler: "Ey Ebû Bekr! Arkadaşın birkaç yıl içinde Rumların, Perslere galip geleceğini söylemektedir" dediler. Ebû Bekr: "Doğru söyledi" karşılığını verince: "Bu konuda bizimle kumar oynar mısın?" dediler ve yedi yıla kadar yenilirlerse dört genç deve vermek üzere anlaştılar. Yedi yıl geçmesine rağmen Rumlar, Persleri yenememişti. Müşrikler bu duruma sevinmiş, Müslümanlar ise üzülmüştü. Bu durum Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zikredilince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Birkaç yıl dediğiniz sizce ne kadar bir süredir?" diye sordu. "On yıldan aşağı (üç ile dokuz yıl arası) bir süredir" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "O zaman git ve süreyi iki yıl daha uzat" buyurdu. İki yıl geçmemişti ki, atlılar, Rumların Perslere galip geldiği haberiyle geldi. Müslümanlar bu duruma sevinmişti. Bunun üzerine Yüce Allah: "Elif, Lâm, Mîm... Allah'ın vaadidir; Allah vaadinden caymaz.." âyetlerini indirdi.

Ebû Ya'lâ, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve İbn Asâkir, Berâ' b. Âzib'den bildirir: "Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildi" âyetleri indiği zaman, Müşrikler Ebû Bekr'e: "Arkadaşının ne dediğini görüyor musun? Rumların Persleri yeneceğini iddia etmektedir" dedi. Ebû Bekr: "Arkadaşım doğru söyledi" deyince: "Bizimle bahse girer misin?" dediler. Bunun üzerine Ebû Bekr aralarında bir zaman tayin etti. Ancak Rumlar Persleri yenmeden tayin edilen süre dolmuştu. Bu durum Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) haber verilince bundan hoşlanmadı ve Ebû Bekr'e: "Seni bu işe götüren nedir?" diye sordu. Ebû Bekr: "Allah'ı ve Peygamberini tasdik etmek maksismiyle böyle bir şey yaptım" cevabını verdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onlara git ve bahsi büyüterek birkaç yıl daha süreyi uzat" buyurdu. Ebû Bekr, müşriklere giderek: "Yeniden bahse girer misiniz? Bahsi yenilemek güzel bir şeydir" dedi. Müşrikler: "Tamam" diyerek yeniden bahse girmeyi kabul ettiler. Tayin ettikleri süre dolmadan Rumlar, Perslere galip geldiler. Medain şehrinde atlarını bağladılar ve Rumiyye şehrini İnşa ettiler. Ebû Bekr, bahsi kazanmıştı. Bahiste kazandığını Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) getirince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

"Bu haramdır. sadaka olarak dağıt" buyurdu.

Tirmizî, Dârakutnî el-ifrad'da Taberânî, İbn Merdûye, Ebû Nuaym Delâil'de ve Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da bildirdiğine göre Niyar b. Mukrim el-Eslemî: "Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildi" âyeti indiği zaman şöyle dedi: "Bu âyet indiği zaman Persler Rumlara karşı savaşta daha üstün idi. Müslümanlar, Rumların ehli kitap olmasından dolayı Persleri yenmelerini isterdi. Bu konuda Yüce Allah: "...Ve o gün müminler sevineceklerdir. Allah'ın yardımıyla..."buyurmaktadır. Kureyşli müşrikler ise Perslerin galip gelmesini isterdi. Çünkü Kureyşliler de Perslerda Ehl-i Kitab'dan değildi. Aynı zamanda ahiret gününe de iman etmezlerdi.

Allah bu âyeti indirdiği zaman Ebû Bekr, Mekke'nin çevresinde: "Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildi. Yakın bir yerde. Ama onlar, bu yenilgilerinden sonra galib geleceklerdir. Birkaç yıl içinde..." diye nida etmeye başladı. Kureyş'ten bazı kişiler Ebû Bekr'e: "O zaman bu sizinle bizim aramızda bir anlaşma olsun. Arkadaşın birkaç yıla kadar Rumların Perslere galip geleceğini iddia etmektedir. Bizde sizinle bu konuda bahse girelim" dediler. Ebû Bekr: "Tamam" dedi ve bahsi kabul etti. Bu bahsin haram kılınmasından önce oluyordu. Bu üzere Ebû Bekr ve müşrikler bahse tutuştu. Müşrikler: "Niye ki süreyi üç ile dokuz yıl arasında tayin ediyorsun? Bu süreyi ikisinin arası olarak altı yıl tayin edelim" dediler. Bunun üzerine Ebû Bekr altı yıllık bir süre tayin etti. Altı yıl geçmiş ve Rumlar galip gelmemişti. Bu sebeple müşrikler bahsi kazanmış söz konusu malı Ebû Bekr'den almıştı. Ancak yedinci yılda Rumlar Perslere galip gelmişti. Müslümanlar altı yıllık bir süre tayin etmesinden dolayı Ebû Bekr'i ayıplamıştı. Bu sebeple Allah: "Birkaç yıl içinde..."buyurmuştur. O zaman çok kişi Müslüman olmuştu.

Tirmizî, İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre: "Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildi" âyeti hakkında Ebû Bekr'in müşriklerle bahse girmesi konusunda Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Ebû Bekr! Daha ihtiyatlı davransaydın ya? Zira bıd'f üç yıldan dokuz yıla kadar olan bir süredir" buyurdu.

Buhârî'nin Târih'te İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildi" âyeti indiği zaman: "Siz mutlaka galip geleceksiniz. Zira bıd' üç yıldan dokuz yıla kadar olan bir süredir" buyurdu.

Futûh Mısır'da İbn Abdilhakem, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye, Beyhakî Delâil'de ve İbn Asâkir, İbn Şihâb'dan bildirir: Bize ulaştığına göre Müslümanlar Mekke'de iken müşrikler kendileriyle mücadele edip: "Rumlar ehli kitap olduğu halde Persler onları yendi. Oysa siz Peygamberinize inen kitapla Rumların yeneceğini iddia ediyorsunuz. Perslerin Rumları yenmesi gibi biz de sizi yeneceğiz" diyordu. Bunun üzerine Allah: "Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildi" âyetini indirdi.

İbn Şihâb der ki: "Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe b. Mes'ûd'un bildirdiğine göre Rum Sûresinin ilk iki âyeti nâzil olduğu zaman ve bahis haram kılınmadan önce Ebû Bekr müşriklerden bazı kişilerle yedi yılda Rumlar Perslere karşı galip gelecektir diye bahse tutuşmuştu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Niçin öyle yaptın? Bıd' üç yıldan dokuz yıla kadar olan bir süredir" buyurdu. Dokuz yıl boyunca Persler Rumlara karşı galip gelmişti. Sonra Rumlar Hudeybiye zamanında Perslere karşı galip geldi. Müslümanlar ehli kitabın galip gelmesiyle sevinmişti."

Tirmizî, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Ebû Saîd'den bildirir: Bedir savaşı zamanında Rumlar Perslere karşı galip gelmişti. Bu durum da müminlerin hoşuna gitmişti. Bunun üzerine (.....) âyeti ile üç ve dördüncü âyetler nâzil oldu. Müminler, Rumların Perslere karşı galip gelmelerinden dolayı sevinmişti." Tirmizî: "Ebû Saîd: "Gulibet" ifadesini (.....) şeklinde okudu" dedi.

İbn Cerîr, İbn Merdûye, Beyhakî Delâil'de ve İbn Asâkir'in Atiyye el-Avfî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildi" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Bu, geçmişte Rumlar ve Persler arasında olan bir olaydır. Ancak Persler Rumlara karşı galip gelmişti. Sonrada Rumlar Perslere karşı galip geldi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Arap müşrikleriyle, Rumlarda Perslerle savaştı. Allah, Peygamberini ve beraberindeki Müslümanları arap müşriklerine karşı galip kıldı. Aynı zamanda ehli kitabı da Acem müşriklerine karşı galip kıldı. Allah'ın, ehli kitabı müşriklere karşı galip kılmasından dolayı müminler sevinmişti." Atiyye der ki: "Ebû Saîd el-Hudrî'ye bunu sorduğumda şöyle dedi: "Biz Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber müşriklere karşı, Rumlar da Perslere karşı savaştı. Biz Arap müşriklerine karşı galip gelirken ehli kitap ta Mecusilere karşı galip geldi. Bizim müşriklere, ehli kitabın da Mecusilere karşı galip gelmesinden dolayı sevinmiştik. "...Ve o gün müminler sevineceklerdir. Allah'ın yardımıyla..."âyeti da bunu ifade etmektedir."

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Katâde: "Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildi. Yakın bir yerde..." âyetini açıklarken: "Persler Rumları Şam'a yakın bir yerde yenmişti" dedi. "...Ama onlar, bu yenilgilerinden sonra galib geleceklerdir" âyeti hakkında ise şöyle dedi: "Allah bu âyetleri indirdiği zaman Müslümanlar Rablerine inanmış ve Rumların Perslere karşı galip geleceğini bilmişti. Müslümanlarla müşrikler beşer genç deve rehin koyarak bu konuda bahse tutuşmuş ve beş yıllık bir süre tayin etmişlerdi. Müslümanların sorumlusu Ebû Bekr, müşriklerin sorumlusu da Ubey b. Halef olmuştu. Bu, bahsin haram kılınmasından önce vâki oluyordu. Tayin ettikleri süre dolmuş ve Rumlar Perslere karşı galip gelememişti. Müşrikler sözkonusu mallarını isteyince, ashab durumu Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirdi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu süreyi dokuz yıla kadar uzatma hakkınız vardır. Zira bıd', üç yıldan dokuz yıla kadar olan bir süredir. Siz bahsi büyütüp süreyi uzatın" buyurdu. Ashab da öyle yapıp süreyi uzattı. Sonra ilk tayin edilen süreden itibaren, Allah yedinci yılın başında Rumları Perslere karşı galip kıldı. Bu da Alah'ın kendisiyle Müslümanları güçlü kıldığı Hudeybiye'den dönüldüğü zamanda gerçekleşti. "...Ve o gün müminler sevineceklerdir. Allah'ın yardımıyla..." âyeti da bunu ifade etmektedir.

İbn Ebî Hâtim ve Beyhaki, Zübeyr el-Kilâbî'den bildirir: Perslerin Rumlara karşı galip geldiğini gördüm. Sonra da Rumların Perslere karşı galip geldiğini gördüm. Sonra da Müslümanların, Perslere, Rumlara, Şam'a ve İrak'a karşı galip geldiğini gördüm. Bütün bunlar on beş yıl zaman zarfında gerçekleşti.

Hâkim, Ebu'd-Derdâ'dan bildirir: Öyle kavimler gelecek ki bu âyeti: (.....) şeklinde okuyacaktır. Oysa: (.....) şeklindedir.

İbn Merdûye, Abdurrahman b. Canm'dan bildirir: Muâz b. Cebel'e bu âyetin: (.....) şeklinde midir, yoksa: (.....) şeklinde midir?" diye sorduğumda: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu bana: (.....) şeklinde okuttu" karşılığını verdi.

İbn Abdilhakem Futûh Mısır'da, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildi" âyetini açıklarken: "Önce Persler Rumları yendi. Sonra da Rumlar Persleri yendi" dedi. "Yakın bir yerde..." âyeti hakkında ise: "Burada Şam topraklarının kıyısında bir yer kastedilmektedir" dedi.

Taberânî'nin M. el-Evsat'ta İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bıd', yedi ile on yıl arasında olan bir süredir" buyurmuştur.

Taberânî M. el-Evsat'ta ve İbn Merdûye'nin Niyâr b. Mukrim'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):"Bıd', üç yıldan dokuz yıla kadar olan bir süredir" buyurmuştur.

İbn Abdilhakem'in Futûh Mısır'da, İbrâhîm b. Sa'd vasıtasıyla Ebu'l- Huveyris'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bıd', beş yıldan yedi yıla kadar olan bir süredir" buyurmuştur.

İbn Abdilhakîm'in, Kelbî vasıtasıyla Ebû Salih'ten bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bıd', yedi yıllık bir süredir" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildi... Bu, Allah'ın vaadidir; Allah verdiği sözden caymaz, fakat insanların çoğu bilmezler" âyetlerini açıklarken: "Allah, Perslerin Rumlara karşı galip geldiklerini, sonra da Rumların Perslere karşı galip geldiğini ve müminlerin, ehli kitabın putlara tapan Perslere karşı galip gelmesine sevindiğini zikretmiştir" dedi.

İbn Cerîr, İkrime'den bildirir: Rumlar ve Persler yeryüzünün en engin bir yerinde savaştılar. O yer de Şam taraflarında bir yerdi. Rumlar ve Persler orada karşılaştı ve Rumlar hezimete uğradı. Bu durum Mekke'deki Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ashabına bildirilmişti. Bu da kendilerine ağır gelmişti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Mecusilerden olan ümmilerin ehli kitap olan Rumlara karşı galip gelmesini istemiyordu. Mekke'deki kafirler bu duruma sevinmiş ve Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabına gidip: "Siz de Hıristiyanlar da ehli kitap olanlardansınız. Biz ise ümmîleriz. Ancak İranlı kardeşlerimiz ehli kitap olan kardeşlerinize galip gelmiştir. Eğer sizde bizimle savaşacak olursanız biz de size karşı galip geleceğiz" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildi. Yakın bir yerde. Ama onlar, bu yenilgilerinden sonra galib geleceklerdir. Birkaç yıl İçinde.." âyetlerini indirdi. Ebû Bekr es-Sıddîk kafirlerin yanına giderek: "Kardeşlerinizin kardeşlerimize galip gelmesine mi seviniyorsunuz? Sevinmeyin, Allah gözünüzü aydın kılmayacaktır. Vallahi, Rumlar Perslere karşı galip gelecektir. Bunu bize Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) haber verdi" dedi. Ubey b. Halef kalkarak: "Yalan söyledin" dedi. Bunun üzerine Ebû Bekr: "Sen daha yalancısın ey Allah'ın düşmanı!" karşılığını verdi. Ubey b. Halef: "Benden on genç deve, senden de on genç deve koyalım ve bahse girelim. Üç yıla kadar Rumlar Perslere karşı galip gelirse bahsi ben kaybedeceğim, Persler galip gelirse bahsi sen kaybedeceksin" dedi. Sonra Ebû Bekr Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip durumu haber verdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu, dediğin gibi değildir. Bıd' üç yıldan dokuz yıla kadar olan bir süredir. Bahse girdiğiniz şeyleri arttır ve süreyi uzat" buyurdu. Ebû Bekr çıkıp gitti ve Ubey ile karşılaştı. Ubey: "Sanırım pişman oldun" deyince: "Hayır, gel bahse girdiğimiz şeyi arttıralım ve süreyi uzatalım. Bahsi yüz genç deve senden, yüz genç deve benden olacak şekilde arttır ve süreyi dokuz yıl kıl" dedi. Ubey de: "Tamam kabul ettim" karşılığını verdi.

İbn Cerîr, Salît'ten bildirir: İbn Ömer'in bu âyeti: (.....) şeklinde okuduğunu işittim. Ona: "Ey Ebû Abdirrahman! Rumlar neye galip geldi?" diye sorulunca: "Şam etrafındaki köylere galip geldi" karşılığını verdi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Emir Allah'a aittir..."âyetini açıklarken: "Önce Persler Rumlara karşı galip geldi. Sonra da Rumlar Perslere karşı galip geldi" dedi.

3

Arab ülkesine en yakın yerde... Hâlbuki onlar bu yenilgilerinden sonra muhakkak gâlib gelecekler.

4

Birkaç (3-9) yıl içinde... Önünde ve sonunda emir Allah’ındır. O gün (Romalıların üstün geldiği gün) mü'minler ferahlanacak.

5

Allah’ın (Bedir’de) zafer vermesiyle... O, dilediğine zafer verir; O, Azîz’dir= her şeye galibdir, Rahîm’dir= çok merhametlidir.

6

(Bu zaferi) Allah va’detti. Allah vaadinden caymaz, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.

7

Bkz. Ayet:12

8

Bkz. Ayet:12

9

Bkz. Ayet:12

10

Bkz. Ayet:12

11

Bkz. Ayet:12

12

"Onlar, dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. Ahiretten ise, onlar tamamen gafildirler. Kendi kendilerine, Allah'ın, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak hak olarak ve muayyen bir süre için yarattığını hiç düşünmediler mi? İnsanların birçoğu, Rablerine kavuşmayı gerçekten inkârr etmektedirler. Onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? Ki onlar, kendilerinden daha güçlü idiler; yeryüzünü kazıp altüst etmişler, onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri, onlara da nice açık deliller getirmişlerdi. Zaten Allah onlara zulmedecek değildi; fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler. Sonunda, Allah'ın âyetlerini yalan sayarak ve onları alaya alarak kötülük yapanların akıbetleri pek fena oldu. Allah, ilkin mahlûkunu yaratır, (ölümden) sonra da bunu (yaratmayı), tekrarlar. Sonunda hep O'na döndürüleceksiniz. Kıyametin kopacağı gün, günahkârlar (ümitsizlik içinde) susacaklardır."

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlar dünya hayatının ancak dış yönünü bilirler..." âyetini açıklarken: "Burada maişetleri gereği ne zaman ağaç dikeceklerini, ne zaman ekin ekeceklerini ve ne zaman biçeceklerini bilirler, mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlar dünya hayatının ancak dış yönünü bilirler..." âyetini açıklarken: "Burada dünyalık işleri bilip de din hususunda cahil kalan kafirler kastedilmektedir" dedi.

Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Onlar dünya hayatının ancak dış yönünü bilirler..." âyetini açıklarken: "Burada ticareti, sanatı ve satiş yapmayı bilmeleri kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "Onlar dünya hayatının ancak dış yönünü bilirler..." âyetini açıklarken: "Burada maişetlerini sağlamayı ve kendileri için faydalı olan şeyleri bilmeleri kastedilmektedir" dedi.

İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) bu âyeti açıklarken: "Onlardan dünyalığı için öyle usta olanlar vardır ki dirhemi tırnağı üzerinde çevirir de sana ağırlığını bildirir. Oysa o namazını bile güzel bir şekilde kılamaz" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdullah b. Amr: "...Onlar kendilerinden daha güçlü idiler..." âyetini açıklarken: "Sizden önceki kişilerin iki omuz arası bir millik bir mesafeydi" dedi.

İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Yeri sürdüler, mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...Yeryüzünü sürüp işlemişler ve orayı kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi ..."âyetini açıklarken: "Onlar yeryüzünün bahçelerini sürüp, nehirlerini kullanabilecekleri bir duruma getirmiş ve ekinlerini ekmişlerdir. Onlar sizin yeryüzünde yaşayacağınızdan daha fazla yaşadılar" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sonra, Allah'ın âyetlerini yalanladıkları ve onlarla alay etmekte oldukları için, kötülük işleyenin sonu daha da kötü oldu" âyetini açıklarken: "Küfredenlerin cezası azaptır" dedi.

Firyabî ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini açıklarken: "İsâe kötülerin cezasıdır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "Ümidini keser, mânâsındadır" dedi.

Firyabî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini açıklarken: "Üzülürler, mânâsındadır" dedi.

Firyabî, İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "el-İblâs ifadesi rezillik mânâsındadır" dedi.

13

Allah’dan başka ibâdet ettikleri ortaklarından da kendilerine şefaatçılar bulunmaz. Onlar, Allah’a ortak koştuklarını da inkâr edeceklerdir.

14

Bkz. Ayet:15

15

"Kıyametin kopacağı gün, işte o gün müminler ve kâfirler birbirinden ayrılacaklardır. îman edip iyi işler yapanlara gelince, onlar, Cennette nimetlere ve sevince mazhar olacaklardır"

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Kıyametin kopacağı gün, işte o gün mü'minler ve kâfirler birbirinden ayrılacaklardır" âyetini açıklarken: "Bir daha toplanmamak üzere ayrılırlar, mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...İşte o gün mü'minler ve kâfirler birbirinden ayrılacaklardır" âyetini açıklarken: "Kimisi İlliyyin'e, kimisi de Esfel-i Sâfilîn'e gidecektir" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: (.....) ifadesini açıklarken: "Burada Cennet bahçeleri kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...Onlar, cennette nimetlere ve sevince mazhar olacaklardır" âyetini açıklarken: "Onlara Cennette (nimetler) ikram edilecektir, mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Sevince mazhar olacaklardır" âyetini açıklarken: "Onlara Cennette (nimetler) ikram edilecektir, mânâsındadır" dedi.

Firyabî, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Sevince mazhar olacaklardır" âyetini açıklarken: "Onlar Cennette nimetlendirilecektir, mânâsındadır" dedi.

Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Hennâd b. es-Serî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Beyhakî Ba's'ta ve Hatîb'in Târih'te. bildirdiğine göre Yahya b. Ebî Kesîr: "...Onlar, cennette nimetlere ve sevince mazhar olacaklardır" âyetini açıklarken: "Cennette güzel şeyler işiteceklerdir, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Yahya b. Ebî Kesîr: (.....) âyetini açıklarken şöyle dedi: "Ashab: " Resûlallah! Yuhberûne ifadesi ne demektir?" diye sorunca: "Lezzet ve kulağa hoş gelen şeyler demektir" buyurdu.

İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Evzaî: "...Onlar, cennette nimetlere ve sevince mazhar olacaklardır" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Burada kulağa hoş gelen sesler kastedilmektedir. Cennet ahalisi güzel şeyler dinlemek istediği zaman Allah, Hefâf denilen rüzgârlara emreder ve bu rüzgârlar inciden kamışların arasına girerek onları sallayıp birbirine değdirir. Bunun üzerine o kamışlardan Cennet ahalisi için güzel sesler çıkar. Bu ses çıktığı zamanda Cennetteki bütün ağaçlar çiçeklerini açar.

İbn Ebî Şeybe, Hennâd, İbn Cerîr ve Beyhakî'nin Ba's'ta bildirdiğine göre Mücâhid'e: "Cennette kulağa hoş gelen şeyler var mıdır?" diye sorulunca: "Cennette Kayd denilen bir ağaç vardır. Onda daha önce hiç kimsenin işitmediği güzel sesler vardır" karşılığını verdi.

İbn Ebi'd-Dünyâ Zemmü'l-Melâhi'de ve el-İsbehânî et-Terğıb'de Muhammed b. el-Münkedir'den bildirir: Kıyamet gününde bir münadi: "Dünyada iken kendilerini eğlence ve şeytanın çalgılarından uzak tutanlar nerededir? Onları misk bahçelerine yerleştirin" der. Sonra Allah, meleklere:

"Onlara benim takdirimi ve övgümü duyurun, kendileri için artık ne korku, ne de üzüntünün olmadığını haberverin" buyurur.

Dîneaverî Mecâlis'te Mücâhid'den bildirir: Kıyamet gününde bir münadi: "Dünyada iken seslerini, kulaklarını eğlence ve şeytanın çalgılarından uzak tutanlar nerededir?" diyecektir. Sonra Allah onları Cennette misk kokulu bahçelere koyacak ve meleklere: "Kullarıma benim övgümü, izzetimi duyurun ve kendileri için artık ne korku, ne de üzüntünün olmadığını haber verin" buyuracaktır.

Deylemî'nin Câbir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde Yüce Allah: «Dünyada iken gözlerini, kulaklarını eğlence ve şeytanın çalgılarından uzak tutanlar nerededir? Onları ayırın» buyurur. Melekler onları misk ve amber tepeleri üzerine toplarlar. Sonra, Allah, meleklere: «Onlara tesbihimi, hamdımı ve tehlilimi duyurun» buyurur. Bunun üzerine daha önce hiç kimsenin işitmediği seslerle tesbih edilir."

İbn Ebi'd-Dünyâ Sıfatu'l-Cenne'de ve Diyâ el-Makdisî, Sıfatu'l-Cenne'de İbn Abbâs'tan bildirir: Cennette bir gövde üzerinde duran öyle bir ağaç vardır ki, güzel bir binici onun gölgesini yüz yılda geçemez. Cennet ahalisi, ğuref ahalisi ve başkaları çıkıp bu ağacın gölgesinde oturup muhabbet eder. Kimisinin aklına dünya eğlencesi gelince de, Allah Cennetten bir rüzgâr gönderir ve bu ağacı sallar. Bunun üzerine ağaç dünyadaki tüm eğlenceleri ortaya çıkarır.

İbn Ebî Şeybe, İbn Sâbıt'tan bildirir: Cennette öyle bir ağaç vardır ki, Allah ne kadar güzel ses yaratmışsa hepsi de onun içinde vardır. O, altında oturanlara zevk ve nimetler verir.

Hakîm et-Tirmizi Nevâdiru'l-Usül'da Ebû Hureyre'den bildirir: Bir kişi: " Resûlallah! Ben güzel sesi seven biriyim. Cennette de güzel ses var mıdır?" diye sorunca: "Evet, vardır, nefsim elinde olana yemin olsun ki, Allah, Cennette bir ağaca, dünyada iken bana ibadet etmekle ve zikrimle meşgul olan kullarıma zurna ve ud sesi dinlet diye vahyedecektir. Bunun üzerine ağaç daha önce kimsenin işitmediği bir şekilde tesbih ve takdis sesleri çıkaracaktır" buyurdu.

Hakim et-Tirmizî'nin Ebû Mûsa el-Eş'arî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Dünyada iken şarkı dinleyen kişiye âhirette ruhanilerin sesini dinlemesine izin verilmeyecektir" buyurdu. Ashab: " Resûlallah! Ruhâniler kimlerdir?" diye sorunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cennet ahalisinin kuralarıdır (hafızlarıdır)" buyurdu.

Hatîb el-Muttefik ve'l-Mufterik'te Saîd b. Ebî Saîd el-Hârisî'den bildirir: Cennette yaprakları inciden olan altından sazlıklar vardır. Cennet ahalisi güzel bir ses dinlemelcistediği zaman Allah o sazlıklara bir rüzgâr gönderir ve onların arzuladığı her sesi kendilerine dinletir.

16

Kâfir olup da âyetlerimizi ve öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenler ise, işte bunlar azap içinde (Cehennem’de) hazır bulundurulurlar.

17

"O halde akşama girdiğiniz zaman da sabaha girdiğiniz zaman da Allah'ı tesbih edin."

Firyabî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kur'ân'da tesbih diye geçen her ifade namaz mânâsındadır" dedi.

Firyabî ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Zamanın en kısası sabah ve akşam arasıdır" dedi ve: "O halde akşama girdiğiniz zaman da sabaha girdiğiniz zaman da Allah'ı tesbih edin" âyetini okudu.

Abdurrezzâk, Firyabî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve Hâkim, Ebû Rezîn'den bildirir: Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a gelerek: "Beş vakit namazı Kur'ân'da buluyor musun?" diye sordu. İbn Abbâs: "Evet, buluyorum" dedi ve: "O halde akşama girdiğiniz zaman da sabaha girdiğiniz zaman da Allah'ı tesbih edin. Göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur. Gündüzün sonunda ve öğle vaktine girdiğinizde Allah'ı tesbih edin" âyetleri ile: "...Yatsıdan sonra..." âyetini okudu. Burada, akşama girdiğiniz zaman ile akşam namazı, sabaha girdiğiniz zaman ile sabah namazı, gündüzün sonunda ifadesi ile ikindi namazı, öğle vaktine girdiğinizde ifadesi ile öğle namazı ve yatsıdan sonra ifadesi ile yatsı namazı kastedilmektedir.

İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, İbn Abbâs'tan bildirir: "O halde akşama girdiğiniz zaman da sabaha girdiğiniz zaman da Allah'ı tesbih edin. Göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur. Gündüzün sonunda ve öğle vaktine girdiğinizde Allah'ı tesbih edin" âyetleri namaz vakitlerini bildirmektedir. Burada, akşama girdiğiniz zaman ile akşam ile yatsı namazı, sabaha girdiğiniz zaman ile sabah namazı, gündüzün sonunda ifadesi ile ikindi namazı ve öğle vaktine girdiğinizde ifadesi ile öğle namazı kastedilmektedir.

İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Mücâhid'den aynısını bildirir.

Ahmed, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbnu's-Sünni Amelu'l-yevm ve'l-leyle'de Taberânî, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin ed-Davât'da Muâz b. Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın ahdine vefa gösteren İbrahim'i dostum diye adlandırmasının sebebini size haber vereyim mi? Çünkü o, her sabahladığı ve her akşamladığı zaman: «O halde akşama girdiğiniz zaman da sabaha girdiğiniz zaman da, Allah'ı tesbih edin. Göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur. Gündüzün sonunda ve öğle vaktine girdiğinizde Allah'ı tesbih edin» derdi. "

Ebû Dâvud, Taberânî, İbnu's-Sünnî ve İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Her kim sabahladığı zaman: «O halde akşama girdiğiniz zaman da sabaha girdiğiniz zaman da Allah'ı tesbih edin. Göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur.

Gündüzün sonunda ve öğle vaktine girdiğinizde Allah'ı tesbih edin o, ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır; yeryüzünü ölümünden sonra O canlandırır. Ey insanlar! İşte siz de böylece diriltileceksiniz» derse, o gün kaçırmış olduğu şeyleri telafi etmiş olur. Kim de bunu akşamladığı zaman söylerse o gece kaçırmış olduğu şeyleri telafi etmiş olur. "

İbn Merdûye, Harâitî'nin Mekârimu'l-Ahlâk'ta İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim sabahladığı zaman bin defa: «Sübhanallahi ve bihamdihi (=Hamd ile Allah'ı bütün eksikliklerden tenzih ederim)» derse nefsini Allah'dan satın almış olur ve günün sonunda ateşten azad edilmiş olur."

İbn Mâce, Tefsir'de İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Ömer: "Hamd etmenin ne olduğunu bildik. Yaratıklar birbirlerini överler. Lâ ilâhe illallah demenin de ne olduğunu bildik. Allah'tan başka ilahlara da tapıldı. Allahu ekber ise namaz kılanın getirdiği tekbirdir. Ya Sübhânallah ne demektir?" deyince bir kişi: "Allah daha iyi bilir" dedi. Ömer: "Ömer, Allah'ın daha iyi bileceğini bilmeyecek olursa bedbaht bir durumdadır, demektir" dedi. Ali: "Ey müminlerin emiriî Kişinin bu ismi takması yasaklanmıştır. Zira bütün yaratıklar bu isme sığınır. Allah'ın kendisi için en fazla denilmesini sevdiği kelime de budur" dedi. Bunun üzerine Ömer: "Doğru söyledin" karşılığını verdi."

Ahmed, Hâkim ve Diyâ'nın Ebû Saîd el-Hudrî ve Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah sözlerden dört söz seçmiştir. Bunlar: «Sünhanallah (Allah bütün eksikliklerden münezzehtir), Elhamdülillah (Hamd Allah'adır), Lâ ilâhe illallah (Alah'tan başka ilah yoktur) ve Allahu ekber'dir (Allah en büyüktür). Kim: «Sünhanallah» derse ona yirmi sevap yazılır ve yirmi günahı silinir. Kim: «Allahu ekber» derse, yine aynı şekildedir. Kim: «Lâ ilâhe illallah» derse, yine aynı şekildedir. Kim de içinden gelerek «Hamd âlemlerin Rabbi Allah'adır» derse ona otuz sevap yazılır ve otuz günahı silinir."

İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Hasan el-Basrî: "Kim: "O halde akşama girdiğiniz zaman da sabaha girdiğiniz zaman da Allah'ı tesbih edin. Göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur. Gündüzün sonunda ve öğle vaktine girdiğinizde Allah'ı tesbih edin" âyetlerini okursa: "O gündüzünde ve o gecesinde kaçırmış olduğu şeyleri telafi etmiş olur" demiştir.

18

Göklerde ve yerde hamd O’nundur. İkindi vaktinde de, öğleye girdiğiniz vakitte de (öğle ile ikindi namazını kılın ve Allah’ı tesbih edin).

19

O, ölüden diri (nutfeden insan ve yumurtadan hayvan) çıkarır ve diriden de ölü (insandan nutfe, kuştan yumurta, yahut hayattan sonra ölüm)çıkarır. Toprağa, ölümünden (kuruduktan) sonra hayat verir; (onda nebatlar bitirir). Siz de kabirlerinizden böyle (öldükten sonra diriltilip) çıkarılacaksınız.

20

Bkz. Ayet:26

21

Bkz. Ayet:26

22

Bkz. Ayet:26

23

Bkz. Ayet:26

24

Bkz. Ayet:26

25

Bkz. Ayet:26

26

"Sizi topraktan yaratması, O'nun (varlığının) delillerindendir. Sonra siz, (her tarafa) yayılan insanlar oluverdiniz. Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O'nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır. O'nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır. Gece olsun gündüz olsun, uyumanız ve Allah'ın lütfundan (nasibinizi) aramanız da O'nun (varlığının) delillerindendir. Gerçekten bunda, işiten bir kavim için ibretler vardır. Yine O'nun delillerindendir ki, size korku ve ümit vermek üzere şimşeği gösteriyor, gökten su İndirip ölümünün ardından arzı onunla diriltiyor. Doğrusu bunda, aklını kullanan bir kavim için (alınacak) dersler vardır. Göğün ve yerin O'nun âyeti ile durması da O'nun (varlığının) delillerindendir. Sonra sizi topraktan bir çağırdı mı hemen (kabirlerinizden) çıkıverirsiniz. Göklerde ve yerde olanlar hep O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmiştir.."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Onun varlığının delillerindendir" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Kur'ân'daki her şey delildir. Siz ancak bu delillerle Allah'ı tanırsınız. Allah'ı göremezsiniz ki, onu görerek bilesiniz. Fakat Allah'ı delilleri ve yaratıkları ile tanırsınız" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Sizi topraktan yaratması Onun varlığının delillerindendir. Sonra hemen birer insan olup yeryüzüne yayılırsınız" âyetini açıklarken: "Allah, Adem'i (aleyhisselam) topraktan yaratmış ve zürriyeti yeryüzünde yayılmıştır" dedi. "Kendileriyle rahatlayıp huzur bulaşınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması..." âyeti hakkında ise: "Burada Hazret-i Havva kastedilmektedir. Allah onu Âdem'in (aleyhisselam) kaburga kemiğinden yaratmıştır" dedi.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi..." âyetini açıklarken: "Muhabbet ifadesi ile cinsel ilişki, rahmet ifadesi ile de evlat kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Göğün ve yerin Onun âyeti ile ayakta durması Onun varlığının delillerindendir. Sonra sizi kabirlerinizden bir çağırdı mı hemen çıkıverirsiniz" âyetini açıklarken: "Gökyüzü, Allah'ın emri ile direksiz olarak durmuştur. Kıyamet gününde Allah gökyüzünden, insanları çağırdığı zaman insanlar yeryüzünden çıkacaktır" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Hemen çıkı ver irsin iz" âyetini açıklarken: "Mezarlarınızdan hemen çıkarsınız, mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ezher b. Abdillah el-Herâzî: "Musibete uğramış bir kişiye: "Göğün ve yerin Onun âyeti ile ayakta durması Onun varlığının delillerindendir. Sonra sizi kabirlerinizden bir çağırdı mı hemen çıkıverirsiniz" âyeti okunur" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Hepsi Ona boyun eğmiştir" âyetini açıklarken: "Yaşamalarında, ölmelerinde ve diriltilmelerinde itaatkârdılar. Bunun dışında olan ibadetlerde ise asidirler" dedi.

27

"Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten odur. Bu, onun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde olan en üstün sıfatlar onundur. O, güçlüdür, Hakim'dir"

İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbnu'l-Enbârî Mesâhifte İkrime'den bildirir: Kafirler Allah'ın ölüleri diriltmesine şaşırınca: "Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten Odur. Bu, Onun için pek kolaydır..." âyeti nazil oldu. Zira Allah'ın yaratıkları diriltmesi kendisi için onları yoktan var etmesinden daha kolaydır.

Âdem b. Ebî İyâs, Firyabî, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbnu'l-Enbârî ve Beyhakî'nin el-Esmâ ve's-Sıfât'ta bildirdiğine göre Mücâhid: "...Bu, Onun için pek kolaydır..." âyetini açıklarken: "Allah'ın yaratıkları diriltmesi kendisi için onları yoktan var etmesinden daha kolaydır. Aynı zamanda kendisi için onları yoktan var etmek te kolaydır" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Bu, Onun için pek kolaydır..." âyetini açıklarken: "Allah'ın yaratıkları diriltmesi kendisi için onları yoktan var etmesinden daha kolaydır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk bu âyeti açıklarken: "Sizin anlayışınıza göre önce olan bir şeyi tekrar yapmak yoktan var etmekten daha kolaydır" dedi.

İbnu'l-Enbârî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Bu, Onun için pek kolaydır..." âyetini açıklarken: "Yaratılmış için önceden var olan bir şeyi var etmek daha kolaydır. Allah kıyamet gününde: "Ol!" buyuracak ve her şey oluverecektir. Yeniden yaratması ise, önce nutfe sonra alaka ve sonra mudğa olması şeklindedir" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Hepsi Allah için kolaydır" demiştir.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...En üstün sıfatlar Onundur..." âyetini açıklarken: "Onun hiçbir benzeri yoktur" dedi.

Abdurrezzâk ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...En üstün sıfatlar Onundur..." âyetini açıklarken: "En üstün sıfat, Lâ ilâhe illallah demektir" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...En üstün sıfatlar Onundur..." âyetini açıklarken: "En üstün sıfat, Lâ İlâhe illallah demektir. Ondan başka mâbud da yoktur" dedi.

28

"Allah, sîze kendinizden şöyle bir örnek getirdi: Kölelerinizden, verdiğimiz rızıklarda sizinle eşit haklara sahip olan ve birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekindiğiniz ortaklarınız var mı? Düşünen bir topluluk için âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz."

Taberânî ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Şirk ahalisi: "Buyur, Rabbimiz buyur. Senin bir kişi (Hubel) dışında, hiçbir ortağın yoktur ki, o da malı da senindir" şeklinde telbiye ederdi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Allah, size kendinizden şöyle bir örnek getirdi: Kölelerinizden, verdiğimiz rızıklarda sizinle eşit haklara sahip olan ve birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekindiğiniz ortaklarınız var mı? Düşünen bir topluluk için âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz" âyetini indirdi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah, size kendinizden şöyle bir örnek getirdi: Kölelerinizden, verdiğimiz rızıklarda sizinle eşit haklara sahip olan ve birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekindiğiniz ortaklarınız var mı? Düşünen bir topluluk için âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz" âyetini açıklarken: "Bu âyet ilahlar hakkındadır. Allah: "Birbirinize varis olmanız gibi kölelerinizin size varis olmalarından mı korkuyorsunuz?" buyurmaktadır" dedi.

Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Allah, size kendinizden şöyle bir örnek getirdi: Kölelerinizden, verdiğimiz rızıklarda sizinle eşit haklara sahip olan ve birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekindiğiniz ortaklarınız var mı? Düşünen bir topluluk için âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Bu, Allah'ın şirk koşanlar için vermiş olduğu bir misaldir. Allah: "Sizden biriniz sahib olduğu kölesini malında, canında, yatağında ve eşinde ortak kılar mı? Allah da yaratıklarından birinin kendisine eşit tutulmasına razı olmaz" buyurmaktadır.

29

Şüphesiz (şirke varmakla nefislerine) zulmedenler, cahil oldukları hâlde hevalarına uydular. Artık Allah’ın saptırdığı kimseyi, kim hidâyete (Allah’ın dinine) erdirebilir? O kâfirler için (Allah’ın azabını engelliyecek) yardımcılardan da (hiç kimse) bulunmaz.

30

"Hakka yönelen bîr kimse olarak yüzünü dîne çevir. Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah'ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler."

Firyabî, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah'ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur..." âyetini açıklarken: "Burada fıtrat ile İslam dini, bu dinde de hiçbir değişikliğin olmadığı kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: "...Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrat..." âyetini açıklarken: "Burada İslam dini kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrat..." âyetini açıklarken: "Burada Allah'ın, insanları kendisi için yaratmış olduğu din kastedilmektedir" dedi.

Hakim et-Tirmizî'nin Nevâdiru'l-Usûl'da bildirdiğine göre Mekhûl: "Fıtrat Allah'ı bilmektir" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Allah'ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir..." âyetini açıklarken: "Burada Allah'ın dosdoğru olan dini ve hükmü kastedilmektedir" dedi.

İbn Merdûye, Hammâd b. Ömer es-Saffâri'den bildirir: Katâde'ye: "Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrat" âyetinin açıklamasını sorduğumda şöyle dedi: "Enes b. Mâlik'in bana bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrat" âyetini okumuş ve: "Burada Allah'ın dini kastedilmektedir" buyurmuştur.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hazret-i Ömer, Muâz b. Cebel'e: "Bu ümmeti ayakta tutan direkler nedir?" diye sordu. Muâz: "İnsanları kurtuluşa erdiren üç şeydir. Biri ihlas ki, o da "Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrat" tır. Biri namazdır ki o da millettir. Biri de itaattir ki o da masumluktur" dedi. Bunun üzerine Ömer: "Doğru söyledin" karşılığını verdi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "...Allah'ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur..." âyetini açıklarken: "Burada Allah'ın dini kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr, İkrime, Katâde, Dahhâk, İbrâhîm ve İbn Zeyd'den aynısını bildirir.

Buhârî, Müslim, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Doğan her çocuk mutlaka İslam fıtratı üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi veya Hıristiyan veya Mecusi yapar. Tıpkı bir hayvanın, yavrusunu uzuvlarıyla tam olarak doğurduğu gibi. Siz onda bir kusur görür müsünüz?" buyurmuştur. Eğer isterseniz: "...Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah'ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir..." âyetini okuyun.

Mâlik, Ebû Dâvud ve İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Her çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi veya Hıristiyan yapar. Tıpkı bir hayvanın yavrusunu uzuvca tam olarak doğurduğu gibi. Siz onda bir kusur görür müsünüz?" buyurdu. Ashab: " Resûlallah! Küçük iken ölenler hakkında ne dersiniz?" diye sorunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah (büyüdükleri takdirde) onların ne yapacağını en iyi bilendir" karşılığını verdi.

Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Nesâî, Hâkim ve İbn Merdûye'nin Esved b. Serî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber'e bir grup göndermiş ve müşriklerle savaşmışlardı. Onları çocuklarına kadar öldürmüşlerdi. Geri dönüp durumu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirdiler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Çocukları öldürmenize sebep nedir?" buyurunca: " Resûlallah! Onlar müşriklerin çocuklarıdır" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sizin de en hayırlı olanlarınız müşriklerin çocukları değiller mi? Canım elinde olana yemin olsun ki, her doğan, çocuk İslâm fıtratı üzerine doğar ve onun dili onun ne olduğunu bildirinceye kadar öyle kalır" buyurdu.

31

Bkz. Ayet:39

32

Bkz. Ayet:39

33

Bkz. Ayet:39

34

Bkz. Ayet:39

35

Bkz. Ayet:39

36

Bkz. Ayet:39

37

Bkz. Ayet:39

38

Bkz. Ayet:39

39

"Hepiniz O'na yönelerek O'na karşı gelmekten sakının, namazı kılın; müşriklerden olmayın. Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir. İnsanların başına bir sıkıntı gelince, Rablerine yönelerek O'na yalvarırlar. Sonra Allah, katından onlara bir rahmet (nimet ve bolluk) tattırınca, bakarsınız ki onlardan bir gurup yine Rablerine ortak koşuyorlar. Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler bakalım! Haydi sefa sürün; ama yakında bileceksiniz! Yoksa onlara bir kesin delil indirdik de, o delil, müşrik olmalarını mı söylüyor? İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda ona sevinirler. Şayet yaptıklarından ötürü başlarına bir fenalık gelse hemen ümitsizliğe düşüverirler. Görmediler mi ki Allah, rızkı dilediğine bol bol vermekte, dilediğininkini de daraltmaktadır. Şüphesiz imanlı bir kavim için bunda ibretler vardır. O halde sen, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah'ın rızasını isteyenler için bu, en iyisidir. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir faiz, Allah katında artmaz. Allah'ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte zekât veren o kimseler, evet onlar (sevaplarını ve mallarını) kat kat arttıranlardır.."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...Ona yönelerek.,."âyetini açıklarken: "Ona tövbe ederek mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan..." âyetini açıklarken: "Burada Yahudiler ve Hıristiyanlar kastedilmektedir" dedi. "Yoksa onlara ortak koşmalarını söyleyen bir delil mi indirdik" âyeti hakkında ise: "Onlara ortak koşmalarını söyleyen bir kitapmı indirdik, mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Hâtim, Dahhâk'tan aynısını bildirir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Öyle ise akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Bu şekilde yapılması Allah rızasını kazanmak isteyen kişi için daha hayırlıdır. Böyle yapanlar sevapları katlananlardır. Allah, yoksula ve yolcuya verilenin sevabını da on kat ve daha fazlası arttırır."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz her hangi bir faiz Allah katında artmaz. Fakat Allah'ın rızasını dileyerek verdiğiniz herhangi bir sadaka (zekat) böyle değildir. İşte onlar sevablarını kat kat artıranlardır" âyetini açıklarken: "İki çeşit faiz vardır. Biri helal, biri de haramdır. Helal olan faiz, daha fazlasını ümid ederek kişinin birine bir hediye vermesidir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz her hangi bir faiz Allah katında artmaz. Fakat Allah'ın rızasını dileyerek verdiğiniz herhangi bir sadaka (zekat) böyle değildir. İşte onlar sevablarını kat kat artıranlardır" âyetini açıklarken: "Burada insanların birbirlerine bir şeyler vermesi kastedilmektedir. Yani kişinin kişiye belki bana daha fazlasını verir düşüncesiyle bir şey vermesidir" dedi.

Firyabî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz her hangi bir faiz..." âyetini açıklarken: "Burada hediye kastedilmektedir" dedi.

Firyabî, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz her hangi bir faiz..." âyetini açıklarken: "Burada kişinin daha fazlasını ümid ederek malını vermesi kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz her hangi bir faiz Allah katında artmaz..." âyetini açıklarken: "Dünyada bir karşılık bekleyerek verdiğiniz bir şeyin sevabı yoktur" dedi.

Firyabî, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: "İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz her hangi bir faiz Allah katında artmaz. Fakat Allah'ın rızasını dileyerek verdiğiniz herhangi bir sadaka (zekat) böyle değildir. İşte onlar sevablarını kat kat artıranlardır" âyetini açıklarken: "Bu, helal olan faizdir. Daha fazlasını ümid ederek verdiğin bir şeyde ne sevap, ne de günah vardır. Allah bunu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) has olarak yasaklamış ve: "Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma" buyurmuştur.

Beyhakî Sünen'de İbn Abbâs'tan ayınısını bildirir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b el-Kurazî: "İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz her hangi bir faiz Allah katında artmaz. Fakat Allah'ın rızasını dileyerek verdiğiniz herhangi bir sadaka (zekat) böyle değildir. İşte onlar sevablarını kat kat artıranlardır" âyetini açıklarken: "Bir karşılık bekleyerek ve daha fazlasını ümid ederek verdiğiniz faiz Allah katında arttırılmaz. Ancak Allah rızasını gözeterek ve dünyalık olarak bir karşılık beklemeden verdiğiniz faiz Allah katında arttırılır" dedi.

Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Verdiğiniz her hangi bir faiz..." âyetini açıklarken: "Burada sadaka kastedilmektedir" dedi.

40

Allah O’dur ki, sizi yarattı; sonra size rızık verdi; sonra sizi öldürür; sonra sizi (kabirlerinizden) diriltir. (Ey Mekke müşrikleri, Allah’ın ortakları zannettiğiniz) sizin putlarınızdan, bunlardan bir şeyi yapacak var mı? Allah, onların işledikleri şirkten münezzehtir ve çok yücedir.

41

"İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıktı. Allah da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını böylece kendilerine tattırır."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Karada ve denizde fesat çıktı..." âyetini açıklarken: "Kara ile, yanında ırmaklar bulunmayan yerler kastedilmektedir. Deniz ile ırmak kenarlarında bulunan şehirler ve köyler kastedilmektedir" dedi.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıktı. Allah da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını böylece kendilerine tattırır" âyetini açıklarken: "Burada insanlar tövbe etsinler diye amelleri dolayısıyla bereketin eksilmesi kastedilmektedir" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: "...Karada ve denizde fesat çıktı..." âyetini açıklarken: "Burada yağmurun yağmaması kastedilmektedir" dedi. Kendisine: "Yağmurun yağmaması denize bir zarar vermez" denilince: "Yağmur azaldığı zaman denize (av için) dalmakta azalır" karşılığını verdi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Atiyye'ye bu âyet hakkında: "Bu karadır, peki denizdeki fesat nedir?" denilince: "Yağmur azaldığı zaman denize (av için) dalmak ta azalır" karşılığını verdi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Zeyd b. Râfi': "...Karada ve denizde fesat çıktı..." âyetini açıklarken: "Burada yağmurun kesilmesi kastedilmektedir" dedi. Kendisine: "Ya denizdeki fesat nedir?" denilince: "Yağmur yağmadığı zaman deniz yaratıkları kör olur" cevabını verdi.

Firyabî'nin bildirdiğine göre İkrime: "...Karada ve denizde fesat çıktı..."âyetini açıklarken: "Kara ile kendisinde hiçbir şey bulunmayan geniş çöller, deniz ile yerleşim yerleri kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime'ye: "...Karada ve denizde fesat çıktı..." âyetini sorup: "Karayı anladık ta, denizle ne kastedilmektedir?" denilince: "Araplar büyük şehirleri deniz diye adlandırır" dedi.

Firyabî, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Karada ve denizde fesat çıktı..." âyetini açıklarken: "Karada fesat çıkması Âdemoğlunun kardeşini öldürmesidir. Denizde fesat çıkması ise kralın zorla gemilere el koymasıdır" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...Karada ve denizde fesat çıktı..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Bu fesatın çıkması, Allah'ın, Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak göndermeden önceki zamanda idi. Yeryüzü zulüm ve sapıklıkla dolmuştu. Allah, peygamberi Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) gönderince bir kısım insanlar fesat çıkarmayı ve zulmetmeyi bıraktı."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: "...Karada ve denizde fesat çıktı..." âyetini açıklarken: "Kara ile Mekke ve Medine gibi denizden uzak olan şehirler, deniz ile Küfe, Basra ve Şam gibi denize yakın olan şehirler kastedilmektedir" dedi. "İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden..."âyeti hakkında ise: "Burada da insanların işlediklerinden kasıt günahlardır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atâ bu âyeti açıklarken: "Deniz ifadesiyle adalar kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Belki dönerler..." âyetini açıklarken: "Belki tövbe ederler mânâsındadır" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Belki dönerler..."âyetini açıklarken: "Belki günah işlemekten vazgeçerler, mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıktı..." âyetini açıklarken: "Yüce Allah, belki günah işlemekten vazgeçerler diye kötü amellerinden dolayı onları karada ve denizde günahlarıyla bozguna uğrattı" dedi. "...Belki dönerler..." âyeti hakkında ise: "Burada kendilerinden sonra gelenler kastedilmektedir" dedi.

42

(Ey Resûlüm, Mekke’lilere) de ki: Yer yüzünde gezip dolaşın da, bundan evvelkilerin akıbeti nasıl olmuş, bir bakın (ve nasıl helâk edildiklerini bir düşünün). Onların çoğu müşrikler idi.

43

Bkz. Ayet:46

44

Bkz. Ayet:46

45

Bkz. Ayet:46

46

"Allah tarafından, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü dosdoğru dine çevir. O gün insanlar bölük bölük ayrılacaklardır. Kim inkar ederse, inkarı kendi aleyhine olur. Yararlı iş işleyen kimseler, kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar. Rüzgârları müjdeciler olarak göndermesi, size rahmetini tattırması, âyeti ile gemilerin yürümesi, lütfundan rızık istemeniz, onun varlığının delillerindendir. Belki şükredersiniz"

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Allah tarafından, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü dosdoğru dine çevir. O gün insanlar bölük bölük ayrılacaklardır" âyetini açıklarken: "İnsanların kıyamet gününde, kimisinin Cennete, kimisinin de Cehenneme gitme zamanı gelmeden yüzünü dosdoğru olan İslam dinine çevir, mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: ifadesini açıklarken: "(Kıyamet gününde) insanların bölük bölük ayrılacakları bildirilmektedir" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: ifadesini açıklarken: "(Kıyamet gününde) insanların bölük bölük ayrılacakları bildirilmektedir" dedi. Sonra: "İman edip iyi işler yapanlara gelince, onlar, cennette nimetlere ve sevince mazhar olacaklardır. İnkâr edip âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar azabın içine atılacaklardır" âyetlerini okuyup: "İşte bu, insanların Cennet ve Cehenneme gitmek için bölük bölük ayrılacakları zamandır" dedi.

Firyabî, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ebû Nuaym Hilye'de ve Beyhakî'nin Azâbu'l-Kabr'da bildirdiğine göre Mücâhid: "...Kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar" âyetini açıklarken: "Mezarda yatacakları yeri iyileştirirler, mânâsındadır" dedi.

Firyabî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Rüzgarları müjdeciler olarak göndermesi, size rahmetini tattırması, âyeti ile gemilerin yürümesi, lütfundan rızık istemeniz, O'nun varlığının delillerindendir..." âyetini açıklarken: "Allah'ın, yağmurların yağacağını müjdeleyen rüzgarları göndermesi, size rahmeti olan yağmuru tattırması ve gemilerde yolculuk edip ticaret yaparak lutfundan rızık kazanmanız kastedilmektedir" dedi.

47

"Andolsun, senden önce biz nice peygamberleri kendi kavimlerine gönderdik. Peygamberler onlara apaçık mucizeler getirdiler. Biz de suç işleyenlerden intikam aldık. Müminlere yardım etmek ise üzerimizde bir haktır"

İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve İbn Merdûye'nin Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Müslüman kardeşinin şerefini koruyan her müslümanı kıyamet gününde Cehennem ateşinden korumak Allah'ın üzerine bir haktır" buyurdu ve: "...Mü'minlere yardım etmek ise üzerimizde bir haktır" âyetini okudu.

48

Bkz. Ayet:49

49

"Allah Odur ki, rüzgârları gönderir, bunlar da bulutu kaldırır. Derken, Allah onu gökte dilediği gibi yayar ve parça parça eder; nihayet arasından yağmurun çıktığını görürsün. Allah dilediği kullarına yağmiıru nasip edince, onlar seviniverirler. Oysa onlar daha önce kendilerine yağmur yağdırılmadan evvel kesin bir ümitsizliğe kapılmışlardı"

Ebu'ş-Şeyh el-Azame'de Süddî'den bildirir: Allah rüzgârları gönderir ve rüzgarlar gökyüzü ve yeryüzü arasında bulutlar ile karşılaşır. Buluşunca da rüzgâr bulutları Allah'ın dilediği şekilde yayar. Sular bulutlara gelir ve bulutlardan yağmur oluşur.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah rüzgârı gönderir ve bulutlardaki suları taşıyıp devenin sütünü akıtması gibi ve tulumun ağzından dökülür gibi akıtır. Ancak onu damlacıklar halinde indirir" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...Allah onu gökte dilediği gibi yayar ve parça parça eder..." âyetini açıklarken: "Allah bulutları bazen toplar, bazen de parça parça ayırır" dedi.

Ebû Ya'la ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Allah onu gökte dilediği gibi yayar ve parça parça eder; nihayet arasından yağmurun çıktığını görürsün..." âyetini açıklarken: "Allah bulutları parça parça üst üste yığar. Sonra da yağmurun onların aralarından çıktığını görürsün" dedi.

Firyabî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini açıklarken: "Vedak ifadesiyle yağmur kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...Parça parça eder..."âyetini açıklarken: "Tabaka tabaka alt alta kılar, mânâsındadır" dedi. ifadesi hakkında ise: "Ümitlerini kesmişlerdi, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: ifadesi hakkında ise: "Ümitlerini kesmişlerdi, mânâsındadır" dedi.

50

Şimdi bak, Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünden(kuruduktan) sonra nasıl diriltiyor (yeşertiyor)? Şüphe yok ki yeryüzünü kuruduktan sonra dirilten, elbette ölüleri (kabirlerinden) diriltir. O, her şeye kadirdir.

51

Şüphesiz biz, (ekinleri üzerine kurutucu veya dondurucu) bir yel göndersek de, o ekini sararmış görseler, muhakkak ardından Allah’ı ve nimetlerini inkâra koyulurlar.

52

"Şüphesiz, sen ölülere işittiremezsin. Dönüp gittikleri zaman çağrıyı sağırlara da işittiremezsin"

Müslim ve İbn Merdûye'nin Enes b. Mâlik'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir'de öldürülenleri üç gün boyunca kokuları çıkana kadar bırakmıştı. Sonra yanlarına gelerek: "Ey Ümeyye b. Halef! Ey Ebû Cehil b. Hişâm! Ey Utbe b. Rabta! Ey Şeybe b. Rabîa! Rabbinizin vaad etmiş olduğu şeyin hak olduğunu gördünüz mü?" buyurdu. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) sesini işiten Ömer gelip: " Resûlallah! Onları ölümlerinden üç gün sonra konuşturuyorsun, onlar seni işitir mi? Zira Allah: "Şüphesiz, sen ölülere işittiremezsin..." buyurmaktadır" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Canım elinde olana yemin olsun ki, siz onlardan daha fazla işitir değilsiniz. Fakat onlar cevap verememektedir" buyurdu.

Buhârî, Müslim, Nesâî, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, İbn Ömer'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir kuyusunun yanında durup (ölülere): "Rabbinizin vaad etmiş olduğu şeyin hak olduğunu gördünüz mü?" buyurdu. Sonra da ashaba: "Onlar şimdi dediklerimi işitmektedir" buyurdu. Bu durum Hazret-i Âişe'ye zikredilince: "Hazret-i peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Onlar şimdi kendilerine dediklerimin hak olduğunu bilmekteler» buyurdu" dedi ve: "Şüphesiz, sen ölülere işittiremezsin..." âyetini sonuna kadar okudu.

Ahmed, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesâî, Katâde vasıtasıyla bildirir: Bize, Enes b. Mâlik'in Ebû Talha'dan bildirdiğine göre Bedir savaşında Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyş'in ileri gelenlerinden yirmi dört kişinin, Bedir kuyularından suyu pis olan bir kuyuya atılmalarını emretti. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir kavmi yendiği zaman o topraklarda üç gün kalırdı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir savaşından üç gün sonra bineğinin hazırlanmasını istedi. Bineği hazırlanınca da yola çıktı. Ashabı arkasından gidip: "O bir ihtiyacından dolayı bir yere gitmektedir" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kuyunun yanına gelince, onları kendi ve atalarının isimleriyle çağırarak: "Ey filan oğlu filanî Ey filan oğlu filan! (Gördüklerinizden sonra) Allah'a ve Peygamberine itaat etmiş olmak sizi mutlu eder mi? Biz Rabbimizin vaad ettiğinin hak olduğunu gördük. Sizde Rabbinizin vaad ettiğinin hak olduğunu gördünüz mü?" buyurdu. Bunun üzerine Ömer: " Resûlallah! Ruhları olmayan cesetlerle ne diye konuşursun?" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Muhammed'in canı elinde olana yemin olsun ki, siz dediklerimi onlardan daha fazla işitiryor değilsiniz" buyurdu. Katâde: "Allah, onları diriltmiş ve Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) dediklerini bir azarlama, küçültme, öç alma ve üzülüp pişman olma şeklinde onlara işittirmiştir" dedi.

İbn Merdûye'nin Kelbî vasıtasıyla Ebû Salih'ten bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Şüphesiz, sen ölülere işittiremezsin. Dönüp gittikleri zaman çağrıyı sağırlara da işittiremezsin" âyeti, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem), Bedir savaşında ölüleri konuşturması üzerine inmiştir" dedi.

53

Körleri, (kalpleri kör olanları) da, sen, sapıklıklarından ayırıb doğru yola iletici değilsin. Sen ancak âyetlerimize îman edeceklere (davetini) duyurursun da, onlar İslâma gelir, selâmeti bulurlar.

54

"Sızı güçsüz olarak yaratan, güçsüzlükten sonra kuvvetli kılan, sonra da kuvvetliliğin ardından güçsüz kılan ve bir saç aklığı veren Allah'tır. O, dilediğini yaratır; bilendir, Kadir olandır."

Saîd b. Mansûr, Ahmed, Ebû Dâvud, Tirmizî, İbnu'l-Münzir, Taberânî, Şîrâzî el-Elkâb'da, Dârakutnî el-İfrâd'da, İbn Adiy, Hâkim, Ebû Nuaym Hilye'def İbn Merdûye, Hatîb Talî et-Talhîs'te İbn Ömer'den bildirir: "Ben Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) önünde: (.....) şeklinde okuduğumda: "Evladım!: (.....) şeklindedir" buyurdu."

Hatîb'in İbn Ömer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti: (.....) şeklinde ötre ile okumuştur.

İbn Merdûye'nin Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti: (.....) şeklinde okumuştur.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Sizi güçsüz olarak yaratan... sonra da kuvvetliliğin ardından güçsüz kılan... Allah'tır.." âyetini açıklarken: "Güçsüz olarak yaratmakla Allah'ın sizi nutfeden yaratması, güçsüz kılmakla da ihtiyarlatması kastedilmektedir" dedi. (.....) ifadesi hakkında ise: "Burada saçlara ak düşmesi kastedilmektedir" dedi.

55

Bkz. Ayet:60

56

Bkz. Ayet:60

57

Bkz. Ayet:60

58

Bkz. Ayet:60

59

Bkz. Ayet:60

60

"Kıyamet koptuğu gün, günahkârlar, (dünyada) ancak pek kısa bîr süre kaldıklarına yemin ederler. İşte onlar, (dünyada da haktan) böyle döndürülüyorlardı. Kendilerine ilim ve iman verilenler şöyle derler: Andolsun ki siz, Allah'ın yazısında (hükmedildiği gibi) yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bugün yeniden dirilme günüdür; fakat siz onu tanımıyordunuz. Artık o gün, zulmedenlerin (beyan edecekleri) mazeretleri fayda vermeyeceği gibi, onlardan Allah'ı hoşnut etmeye çalışmaları da istenmez. Andolsun ki biz, bu Kur'an'da insanlar için her çeşit misale yer vermişizdir. Şayet onlara bir mucize getirsen inkârcılar kesinlikle şöyle diyeceklerdir: Siz ancak bâtıl şeyler ortaya atmaktasınız. İşte bilmeyenlerin (hakkı tanımayanların) kalplerini Allah böylece mühürler. (Resûlüm!) Sen şimdi sabret. Bil ki Allah'ın vaadi gerçektir. (Buna) iyice inanmamış olanlar, sakın seni gevşekliğe sevk etmesin!."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Kıyamet koptuğu gün suçlular sadece çok kısa bir müddet kalmış olduklarına yemin ederler. Böylece onlar dünyada da aldatılıp haktan döndürülüyorlardı...." âyetini açıklarken: "Suçlular kıyameti gördükleri zaman dünyada çok kısa bir müddet kaldıklarını söylerler. Onlar dünyada da böyle yalan söylerdi, mânâsındadır" dedi. "Kendilerine ilim ve iman verilenler: «And olsun ki, siz Allah'ın yazısında mevcut yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu yeniden dirilme günüdür, fakat sizler anlamıyordunuz» derler" âyeti hakkında ise şöyle dedi: "Burada takdim ve te'vil olduğu bildirilmiştir. Yani kendilerine Allah'ın Kitabı hakkında bilgi verilip te iman etmiş olanlar: «Andolsun ki siz diriliş gününe kadar kaldınız» diyecektir."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Rabî' b. Enes: "...And olsun ki, siz Allah'ın yazısında mevcut yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu yeniden dirilme günüdür, fakat sizler anlamıyordunuz, derler" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Onlar Allah'ın ilminde kıyamet gününe kadar berzah aleminde kaldılar. Zira kıyametin ne zaman kopacağını Allah'dan başka kimse bilemez. Yüce Allah bu konuda: "...Bir de Allah'ın katında takdir edilen bir ecel kıyamet vakti vardır.. ." âyetini indirmiştir."

İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve Sünen'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre Hazret-i Ali sabah namazında iken Hâricilerden bir kişi ona: "Sana ve senden öncekilere: «Eğer şirk koşarsan yaptıkların boşa gider ve hüsrana uğrayanlardan olursun" diye vahyolunmuştur» diye bağırdı. Ali de namazda iken ona: "Sabret ki, Allah'ın sözü şüphesiz gerçektir. Kesin olarak inanmayanlar seni hafife almasınlar" diye cevap verdi.

0 ﴿