12

"And olsun ki, Lokman a, Allah'a şükretmesi için hikmet verdik. Şükreden kimse ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden ise, bilsin ki, Allah her şeyden müstağnidir, övülmeğe layık olandır."

İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): " Lokmân'ın nereli olduğunu biliyor musunuz?" buyurunca, ashab: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "O, Habeşiydi" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed Zühd'de, İbn Ebi'd-Dünyâ el-Memlûkîn'de İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Lokmân (aleyhisselam) Habeş'li marangoz bir köleydi" dedi.

İbn Ebî Hâtim, Abdullah b. Zübeyr'den bildirir: Câbir b. Abdillah'a: "Lokmân (aleyhisselam) hakkında size ulaşan nedir?" dediğim de: "Kısa boylu, yassı burunlu Nûbiya'lı birisiydi" cevabını verdi.

Taberânî, ed-Duafâ'da İbn Hibbân ve İbn Asâkir'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Siyah tenlileri dost edininiz. Şüphesiz onlardan üçü Cennetin efendisidir. Bunlar; Lokmân Hekim, Necâşî ve müezzin Bilal'dır" buyurmuştur. Taberânî: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) burada Habeşistan'ı kasdetmiştir" dedi.

İbn Asâkir'in Abdirrahman b. Yezîd b. Câbir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Siyah tenlilerin efendisi dört kişidir. Bunlar, Habeşli Lokmân, Necâşî, Bilal ve Mihca'dır" buyurmuştur.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in Saîd b. el-Müseyyeb'den bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) Mısır'Iı olup siyah tenli ve iri dudaklı biri idi. Allah ona hikmet vermiş, ama peygamberlik vermemiştir.

İbn Cerîr, Abdurrahman b. Harmele'den bildirir: Siyah tenli biri Saîd b. el- Müseyyeb'e bir şey sormak için gelmişti. Saîd, ona: "Siyah tenli olduğun için üzülme. Zira insanların en hayırlıları üç siyah tenli kişi idi. Bunlar, Bilal, Ömer b. el-Hattâb'ın azatlısı Mihca' ve iri dudaklı, siyah tenli olan Nûbiye'ii Lokmân Hekim'dir" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Lokmân (aleyhisselam) siyah tenli bir köle idi" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed Zühd'de İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Lokmân (aleyhisselam) iri dudaklı, yassı ayaklı, İsrâil oğulları arasında hâkimlik yapan Habeş'li bir köle idi" demiştir.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed Zühd'de ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. el-Müseyyeb: "Lokmân (aleyhisselam)terzi biri idi" demiştir.

İbnu'l-Münzir, İkrime'den bildirir: Lokmân (aleyhisselam) efendisine karşı en çok itaatkâr olan bir köle idi. Onun ilk olarak hikmetinin görülmesi şöyleydi. O efendisiyle beraber iken efendisi tuvalete girdi ve uzun süre tuvalette kaldı. Bunun üzerine Lokmân (aleyhisselam): "Tuvalette fazla kalmak ciğerlere zararlıdır. Bu durumda kişi basur olabilir ve harareti başa vurabilir. Bu sebeple tuvalete girdiğinde kısa bir süre kal ve çık" diye seslendi. Bunun üzerine efendisi tuvaletten çıktı ve Lokmân'ın (aleyhisselam) bu hikmetini tuvaletin kapısına yazdı. Efendisi sarhoş olmuş ve bir grupla gölün bütün suyunu içebileceğine dair bahse girmişti. Ancak kendine geldiğinde düştüğü hatayı anlayıp Lokmân'ı (aleyhisselam) çağırdı ve: "Seni bu durum için yanımda tutmaktaydım" dedi. Lokmân (aleyhisselam) efendisine o grubu toplamasını istedi. Grup toplanınca da, onlara: "Efendim ile ne üzere bahse tutuştunuz?" diye sordu. Onlar: "Bu gölün bütün suyunu içmesi üzerine" deyince: "Ona akan nehirler vardır. O nehirleri kapatın da suyu öyle içsin" dedi. Grup: "Nehirleri nasıl kapatabiliriz ki?" deyince: "O zaman içine nehirler akarken onu nasıl içecek ki?" karşılığını verdi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "And olsun ki, Lokman'a... hikmet verdik..." âyetini açıklarken: "Peygamberlik olmaksızın ona akıl, anlayış ve ustalık verdik, mânâsındadır" dedi.

Hâkim et-Tirmizî'nin Nevâdiru'l-Usûl'da Ebû Müslim el-Havlânî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Lokman çok tefekkür eden ve yakîni olan çok suskun biri idi. O, Allah'ı sevmiş, Allah da kendisini sevmişti. Bu bakımdan Allah ona hikmeti vermişti. Onu, Dâvud'dan önce halife kıldı ve kendisine: «Ey Lokmânl Allah'ın seni yeryüzünde insanlar arasında hak ile hükmeden bir halife kılmasını ister misin?» denildi. Lokman: «Eğer Rabbim beni buna mecbur edecekse kabul ediyorum. Biliyorum ki beni halife kılarsa bana yardım edecek öğretecek ve koruyacaktır. Eğer muhayyer bırakıyor ise ben esefılik içinde kalmayı tercih ederim ve bela istemem» dedi. Melekler: «Niçin kabul etmedin ey Lokman!» deyince, Lokmân şöyle dedi: «Çünkü idareci olan kimse en zorlu ve en bulanık bir konumdadır. Ona her yerden zulüm gelir. O, ya terk edilir ya da kendisine yardım edilir. Eğer hükmünde isabetli olursa muhakkak ki kurtulur. Fakat hata edecek olursa, cennet yolunu kaybetmiş olur. Kişinin dünyada zelil olması kendini kaybetmiş şerefli bir kişiden daha hayırlıdır. Dünyayı ahiretine tercih eden bir kimse dünyaya yetişemez. Bu kişi âhiretten de bir pay alamaz.» Melekler onun bu güzel mantığından dolayı şaşırmıştı. Lokmân bir uykuya daldı ve o anda ona hikmet verildi. O, uyandıktan sonra artık bu hikmet ile konuşmaya başlamıştı. Ondan sonra Davud'a halifelik için nida edildi. Dâvud bu teklifi kabul etti ve Lokman'ın koşmuş olduğu şartları koşmadı. O bakımdan Dâvud birden çok hata yapmış ve Allah bu hatalarını affetmişti. Lokmân hikmetiyle ve ilmiyle Davud'a vezirlik yapıyordu. Dâvud: «Ne mutlu sana ey Lokmân! Sana hikmet verildi ve bela senden uzaklaştırıldı» dedi. Davud'a ise halifelik verilmiş, ama belalarla ve fitnelerle imtihan edilmişti."

Firyabî, Ahmed Zühd'de, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "And olsun ki, Lokman'a... hikmet verdik..." âyetini açıklarken: "Peygamberlik olmaksızın ona akıl, fıkıh ve doğru sözlülük verdik, mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "And olsun ki, Lokman'a... hikmet verdik..." âyetini açıklarken: "Ona İslam'da fakihlik. verdik, mânâsındadır. O, ne peygamberdi, ne de kendisine vahiy gelmiştir" dedi.

İbn Ebî Hâtim, Katâde'den bildirir: Allah, Lokmân'ı (aleyhisselam) peygamberlik ve hikmet arasında muhayyer bıraktı ve Lokmân (aleyhisselam) peygamberlik yerine hikmeti tercih etti. Lokmân (aleyhisselam) uykuda iken Cibrîl kendisine gelip hikmeti üzerine serpti. Bunun üzerine Lokmân (aleyhisselam) hikmetle konuşmaya başladı. Kendisine: "Rabbin seni muhayyer kılmış iken nasıl oldu da hikmeti peygamberliğe tercih ettin?" denilince şöyle dedi: "Eğer Rabbim bana kesin olarak peygamberlik göndermiş olsaydı kendisinden bana yardımcı olmasını ve onu hakkıyla yapmamı isterdim. Rabbim beni muhayyer bırakınca peygamberlikte zayıf kalmaktan korktum. Bu sebeple de hikmeti istedim."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Vehb b. Münebbih'e: "Lokmân (aleyhisselam) peygamber miydi?" diye sorulunca: "Hayır, değildi. Ona vahiy de gelmiyordu, o hikmet sahibi bir kişiydi" karşılığını verdi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "Lokmân (aleyhisselam) peygamber idi" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Leys: "Lokmân'ın (aleyhisselam) hikmeti peygamberlik idi" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Lokmân (aleyhisselam) salih bir kişi idi, peygamber değildi" dedi.

Taberânî ve Râmehurmuzî'nin el-Emsâl'de Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Lokmân oğluna: «Evladım! Sürekli olarak âlimlerin meclislerinde otur ve hikmet sahiplerinin sözünü dinle. Zira Allah, ölü toprağı yağmurla diriltmesi gibi ölü kalbi hikmet sahibi kişinin nuru ile diriltir» demiştir."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebu'd-Derdâ, Lokmân Hekimi zikrederek şöyle dedi: "Başkalarına verilmiş olan evlat, mal, soy ve huylar kendisine verilmemişti. Fakat o azimli, çok susan, uzun uzun tefekkür eden, derin bakışlı bir kişiydi. Gündüzleri asla uyumazdı. Onun tükürdüğünü, sümkürdüğünü, küçük abdest ve büyük abdest bozduğunu, guslettiğini, boş şeylerle meşgul olduğunu ve güldüğünü hiç kimse görmemiştir. O, konuştuğu hikmetli sözler dışında hiçbir sözü tekrar etmezdi. O, evlenmiş ve çocukları olmuştur. Çocukları ölmüş, ama onlara ağlamamıştır. O, bakıp düşünerek ibret almak için sultan ve hâkimlere giderdi. İşte bu yüzden ona verilen verilmiştir."

İbn Ebi'd-Dünyâ es-Samt'da ve İbn Cerîr, Amr b. Kays'tan bildirir: Lokmân'ın (aleyhisselam) yanmada bir topluluk varken bir kişi geldi ve: "Sen filan oğullarının kölesi değilmisin?" dedi. Lokmân (aleyhisselam): "Evet kölesiyim" dedi. Adam: "Sen filan filan dağın yanında hayvanları otlatan kişi değil misin?" deyince, yine: "Evet o kişi benim" dedi. Adam: "Peki seni bu gördüğüm duruma getiren nedir?" diye sorunca, Lokmân (aleyhisselam): "Allah korkusu, doğru sözlü olmak, emaneti sahibine vermek ve beni ilgilendirmeyen şeylere karşı suskun kalmaktır" cevabını verdi.

Ahmed Zühd'de Muhammed b. Cuhâde'den aynısını bildirir.

Ahmed, Hâkim et-Tirmizî, Hâkim Kunâ'da ve Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da İbn Ömer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Hikmet sahibi Lokman: «Şüphesiz ki Allah bir şeyi emanet ettiği zaman onu korur» derdi.'"

İbn Ebi'd-Dünyâ Na'tü'l-Hâifin'de bildirdiğine göre Fadl er-Rekkâşî: "Lokmân (aleyhisselam) oğlunun ödü patlayıp ölene kadar ona hep nasihatta bulundu" dedi.

İbn Ebi'd-Dünyâ ve İbn Ebî Hâtim, Hafs b. Ömer el-Kipdî'den bildirir: Lokmân (aleyhisselam) içinde hardal tohumu olan bir torbayı çıkarıp yanına koydu ve oğluna nasihatta bulunmaya başladı. Her nasihatta torbadan bir hardal tanesi çıkarıp atıyordu. Hardal taneleri bitince: "Evladım! Sana o kadar nasihatta bulundum ki eğer bu nasihatları dağa verecek olsaydım dağ yarılırdı" dedi ve oğlu yarıldı (öldü).

İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in Ebû Mûsa el-Eş'arî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Lokmân oğluna nasihat ederek: «Yüzünü sarmaktan sakın. O gece vakti korku, gündüz ise zillettir» dedi. "

el-Emsâl'de el-Askerî Hâkim ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin Enes'ten bildirdiğine göre Dâvud (aleyhisselam) zırh yaparken Lokmân (aleyhisselam) yanındaydı. O, eliyle zırhı şöyle bükmeye başladı. Lokmân (aleyhisselam) şaşırmış ve ne yaptığını sormak istemişti. Ama hikmeti kendisini bunu sormaktan alıkoyuyordu. Dâvud (aleyhisselam) zırhı bitirip giyince: "Ne güzel savaş zırhıdır" dedi. Bunun üzerine Lokmân (aleyhisselam): "Sükût etmek hikmettendir, ama bunu çok az kişi yapar. Sana ne yaptığını sormak istedim, ama sustum. Sonunda cevabı kendin verdin" dedi.

Ahmed ve Beyhakî Şuabu'l-îmân'da Avn b. Abdillah'tan bildirir: Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Ümid et, ama Allah'ın azabından emin olma. Allah'dan kork, ama rahmetinden ümidini kesme" dedi. Oğlu: "Ey babacığım! Benim bir kalbim varken bunu nasıl yapacağım?" deyince, Lokmân (aleyhisselam): "Müminin biriyle ümid ettiği, biriyle de korktuğu iki kalbi vardır" karşılığını verdi.

Beyhaki, Süleyman et-Teymî'den bildirir: Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Çokça: «Ey Rabbim! Beni bağışla» diye dua et. Zira Allah'ın duaları red etmeyeceği bir saat vardır" demiştir.

Beyhakî ve es-Sâbûnî el-Mieteyn'de İmrân b. Süleym'den bildirir: Bana ulaştığına göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Ben taş, demir ve ağır şeyler taşıdım. Ancak kötü komşudan daha ağır bir şey görmedim. Evladım! Ben acıyı tattım, ama fakirlikten daha acı bir şey tatmadım" demiştir.

İbn Ebi'd-Dünyâ el-Yakîn'de Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: Lokmân (aleyhisselam) oğluna şöyle dedi: "Evladım! Amel ancak yakîn ile yapılır. Yakîni azalan kişinin ameli de azalır. Evladım! Şeytan sana şüpheli bir şeyle gelirse onu yakin ve ihlas ile yen. Eğer sana tembellik ve usanmak ile gelirse onu kabir ve kıyamet zikriyle yen. Eğer sana teşvik ve korkutma ile gelirse ona dünyanın terk edilip gidileceğini haber ver."

İbn Ebi'd-Dünyâ'nın et-Takva'da Vehb'den bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Allah korkusunu ticaret edin. Sermaye olmadan Allah sana kârını verecektir" demiştir.

İbn Ebi'd-Dünyâ er-Ridâ'da Saîd b. el-Müseyyeb'den bildirir: Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Başına istediğin veya istemediğin bir şey geldiği zaman mutlaka bunun senin için hayırlı olduğunu bil" deyince, oğlu: "Dediğin şeyi yaşamadıktan sonra bunun böyle olduğunu kabul edemem" karşılığını verdi. Lokmân (aleyhisselam): "Evladım! Allah bir peygamber gönderdi. Gidip onu tasdik edelim" deyince de: "Gidelim ey babacığım" karşılığını verdi. Bunun üzerine Lokmân (aleyhisselam) ve oğlu yol için gerekli şeyleri alıp her biri bir eşeğe binerek yola çıktılar. Günlerce yolculuk ettiler ve susuz geniş bir çöle geldiler. Bu çölü geçebilmek için gerekli hazırlıkları yaptılar ve çöle girdiler. Bir zaman yol aldıktan sonra gün ağarmış ve sıcaklar artmaya başlamıştı. Yiyecek ve içecekleri tükenmiş merkepleri yavaşlamıştı. Bu sebeple merkeplerinden inip onları yularlanndan çekmeye başladılar. Bu şekilde yola devam ederken Lokmân (aleyhisselam) karşıya baktı ve bir karartı ile duman gördü. Kendi kendine: "Karartı ağaç, duman da bazı kişilerin bulunduğunun işaretidir" dedi.

Onlar bu şekilde yola devam ederken Lokmân'ın (aleyhisselam) oğlu yol kenarında bir leş kemiğine bastı ve yere yığıldı. Lokmân (aleyhisselam) oğluna atılarak onu göğsüne bastı ve dişleriyle oğlunun ayağına batan kemiği çıkardı. Sonra oğluna bakarak gözleri yaşardı. Oğlu: "Ey baba! Sen ağlıyor ve: «Bu benim için hayırlıdır» diyorsun. Yiyeceğimiz ve içeceğimiz bitmiş iken bu benim için nasıl hayır olacaktır? İkimiz bu ıssız çöllerde kaldık. Eğer sen gidip te beni kendi halimde bırakacak olursan burada kalmamdan dolayı üzüntü ve keder içinde gideceksin. Eğer benimle kalacak olursan ikimiz de ölürüz" dedi. Bunun üzerine Lokmân (aleyhisselam): "Evladım! Ağlamam, anne babanın evladına olan merhametinden dolayıdır. Bana: "Bu benim için nasıl hayır olacaktır?" demene gelince, belki de maruz kalmış olduğundan daha kötü bir şey, üzerinden def edilmiştir. Belki de maruz kalmış olduğun şey üzerinden def edilenden daha ağırdır" dedi.

Sonra Lokmân (aleyhisselam) karşıya baktığında o karartı ve duman yok olmuştu. Ancak alacalı bir at üzerinde beyaz elbiseli, beyaz sarıklı birinin, rüzgârı yararak geldiğini gördü. Bu kişi yanlarına yetişene kadar Lokmân (aleyhisselam) hep ona bakıyordu. Sonra yanına gelip: "Sen Lokmân mısın?" diye seslenince: "Evet ben Lokmân'ım" dedi. "Hikmet sahibi olan sen misin?" deyince de: "Öyle derler" karşılığını verdi. "Oğlun sana ne dedi?" diye sorunca: "Lokmân (aleyhisselam): "Ey Allah'ın kulu! Sesini işitiyor, ama yüzünü görmüyorum, sen kimsin?" dedi. Bu kişi: "Ben Cibril'im, Rabbim bana bu şehri ve içindekileri yere batırmamı emretti. Sizin de bu şehre gelmek istediğinizi öğrendim. Bu sebeple Rabbimden sizi bir müddet tutmasını istedim. Rabbim sizi oğlunun maruz kaldığı şeyle burada tuttu. Eğer öyle olmasaydı o şehir halkıyla beraber yere batardınız" dedi.

Sonra Cibrîl elini çocuğun ayağına sürünce çocuk ayağa kalktı. Yemek bulunan kaba elini sürünce, kab yemekle doldu. Su kabına elini sürünce o da su ile doldu. Sonra onları merkepleriyle aldı ve kuş gibi gitmeye başladı. Günler önce çıkmış oldukları eve tekrar geldiler.

İbn Ebî Hâtim'in Ali b. Rabâh el-Lahmî'den bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna nasihat ettiği zaman: "İşlediğin şey, bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu getirip meydana koyar. Doğrusu Allah Latiftir, haberdardır" dedi ve bir hardal tanesi alarak Yermûk'e giderek onu yere bıraktı. Orada bir müddet kaldıktan sonra hardal tanesini andı ve elini uzattı. Sinekler onu alıp getirdi ve avucu içine bıraktı.

Beyhakî'nin Şuabu'l-îmân'da Mâlik'ten bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Sıhhat gibi zenginlik, gönül hoşluğu gibi de nimet yoktur" demiştir.

Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da Vehb b. Münebbih'ten bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Yalan söyleyen kişinin yüzünün suyu dökülür. Ahlakı kötü olanın da üzüntüsü artar. Kayaları yerinden taşımak anlamayan kişiye laf anlatmaktan daha kolaydır" demiştir.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed Zühd'de ve Beyhaki, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: Lokmân (aleyhisselam) oğluna şöyle demiştir: "Büyük taşlar, demirler ve ağır olan her şeyi taşıdım. Fakat kötü komşudan daha ağır bir şey taşımadım. Her türlü acıyı da tattım. Fakat fakirlikten daha acı bir şey tatmadım. Evladım! Cahil birini elçin olarak gönderme. Eğer hikmet sahibi birini bulamazsan sen kendi kendine elçi ol. Evladım! Yalandan sakın. Çünkü yalan, kuş eti gibi iştah açıcıdır. Ancak o yakın bir zamanda sahibini kızartır. Cenazelerde bulun, düğünlerde bulunma. Zira cenazeler sana ahireti hatırlatır, düğünler ise dünya şehvetini arttırır. Evladım! Tok iken bir daha tokluk için yeme. İkinci tokluk için yiyeceğini bir köpeğe atman onu yemenden daha hayırlıdır. Evladım! Tatlı olma yutulursun, acı da olma atılırsın."

Beyhakî'nin Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Sen seher vaktinde yatağında yatarak o vakitte öten şu horozdan daha aciz biri olma" demiştir.

Abdullah b. Ahmed zühd'ün Zevâidi olarak ve Beyhakî'nin Osman b. Zâide'den bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Tövbeyi geciktirme. Zira ölüm ansızın gelir" demiştir.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed ve Beyhaki, Seyyâr Ebû'l-Hakem'den bildirir: Lokmân'a (aleyhisselam): "Senin hikmetin nedir?" diye sorulunca: "Bana yetenden fazlasını istemem ve beni ilgilendirmeyen şeylere karışmam" karşılığını verdi.

Ahmed'in Zühd'de Basra ahalisinden olan Ebû Osman el-Ca'dî'den bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Cahilin sohbetini isteme, yoksa kendi yaptıklarını senin hoş karşıladığını sanır. Hikmet sahibi kişinin de azarlamasını hafife alma. Aksi takdirde sana bir değer vermez" demiştir.

Abdurrezzâk'ın Musannef’te İkrime'den bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam): "Başkasının cariyesi ile evlenme. Aksi takdirde çocuklarına miras olarak uzun bir üzüntü bırakırsın" demiştir.

İbn Ebî Şeybe ve Ahmed Zühd'de Muhammed b. Vâsi'den bildirir: Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Allah'dan hakkıyla kork. Kalbin bozuk olduğu halde başkalarının sana saygı göstermesi için takva sahibi olduğunu göstermeye çalışma" demiştir.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed ve İbn Cerîr, Hâlid er-Rebaî'den bildirir: Lokmân (aleyhisselam) Habeş'li, marangoz bir köleydi. Efendisi ona: "Bana bir koyun kes ve onun en temiz iki parçasını getir" dedi. Lokmân (aleyhisselam) öyle yapıp efendisine koyunun dili ile kalbini getirdi. Efendisi: "Bunlardan daha temiz bir şey yok muydu?" deyince, Lokmân (aleyhisselam): "Hayır yoktu" karşılığını verdi. Efendisi bir müddet suskun kaldıktan sonra: "Bana bir koyun kes ve en pis iki parçasını getir" dedi. Lokmân (aleyhisselam) yine dil ile kalbi getirmişti. Efendisi: "Sana en iyi iki parçayı getirmeni istediğimde dil ile kalbi getirdin. En pis iki parçayı getirmeni istediğimde de bu iki parçayı getirdin" deyince, Lokmân (aleyhisselam): "Bunlar iyi oldukları zaman bunlardan daha temizi yoktur. Kötü olduklarında da bunlardan daha pisi yoktur" karşılığını verdi.

Abdullah, Zühd'ün Zevâidi olarak Abdullah b. Zeyd'den bildirir: Lokmân (aleyhisselam): "Bilmiş olunuz ki, Allah'ın eli hikmet sahibi kişilerin ağzındadır. Onlar ancak Allah'ın dilediği şekilde konuşurlar" demiştir.

Abdullah, Süfyan'dan bildirir: Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Susmaktan dolayı asla pişmanlık duymadım. Zira konuşmak gümüş ise sükût altındır" demiştir.

Ahmed'in Katâde'den bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Kötülükten uzak dur ki, o da senden uzak dursun. Zira kötülük, kötü kişiler için yaratılmıştır" demiştir.

Ahmed, Hişâm b. Urve'den o da babasından bildirir: Lokmân'ın (aleyhisselam) hikmetinde şöyle yazılıdır: "Evladım! Arzu ve (tutkulu) isteklerden uzak dur. Çünkü arzu ve istekler yakında olan şeyleri uzaklaştırıp neşeyi yok etmesi gibi hikmeti de yok eder. Evladım! Şiddetli öfkelenmekten sakın. Zira şiddetli öfkelenmek, hikmet sahibi kişinin kalbini öldürür."

İbn Ebî Şeybe, Ahmed ve Abd b. Humeyd, Ubeyd b. Umeyr'den bildirir: Lokmân (aleyhisselam) oğluna nasihat ederken şöyle demiştir: "Evladım! Oturacağın meclisleri dikkat ederek seç. Bir mecliste Yüce Allah'ın zikredildiğini görürsen sen de onlarla otur. Eğer âlim isen ilmin sana fayda verir. Eğer bilgisiz isen onlar sana öğretirler. Eğer Allah onlara rahmet ile bakacak olursa sen de bu rahmetten payını alırsın. Evladım! Allah'ın zikredilmediği meclislerde oturma. Eğer âlim isen ilmin sana bir fayda vermez. Eğer bilgisiz isen daha da bilgisiz olursun. Bundan sonra Allah onlara gazap ile bakarsa sen de o gazaptan payını alırsın. Evladım! Müminlerin kanını akıtan kimseye öfkelenme. Çünkü Allah katında onu öldürecek olan ölümsüz bir katil vardır."

Abdullah Zühd'ün Zevâidi olarak Ebû Saîd'den bildirir: Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Yemeğini ancak takva sahipleri yesin. Bir şey istişare edeceğin zaman da âlim kişilerle istişare et" demiştir.

Ahmed, Hişâm b. Urve'den, o da babasından bildirir: Lokmân'ın (aleyhisselam) hikmetinde: "Konuştuğun kelime tatlı, yüzün güleç olsun ki, insanlar seni kendilerine bir şeyler verenlerden daha fazla sevsinler" yazılıdır. Yine hikmette veya Tevrat'ta: "Yumuşak huyluluk hikmetin başıdır" yazılıdır. Terat'ta: "Başkasına merhamet ettiğiniz gibi size merhamet edilir" yazılıdır. Hikmette: "Ektiğinizi biçersiniz" yazılıdır., Yine hikmette: "Dostunu ve babanın dostunu sev" yazılıdır.

Ahmed, Ebû Kılâbe'den bildirir: Lokmân'a (aleyhisselam): "İnsanların hangisi sabırlıdır?" denilince: "Sabrıyla başkalarına eziyet etmeyendir" dedi. İnsanların hangisi âlimdir?" denilince: "İnsanların ilminden ilmine ilim ekleyen kişidir" dedi. İnsanların hangisi hayırlıdır?" denilince: "Zengin kişidir" dedi. "Zenginlikle malı mı kasdetmektesin?" denilince: "Hayır, zengin kişi, yanında hayır aradığında bulduğun kişidir. Aksi takdirde bu kişi kendi nefsini insanlardan müstağni kılar" dedi.

Ahmed'in Süfyân'dan bildirdiğine göre Lokmân'a (aleyhisselam): "İnsanların hangisi kötüdür?" denilince: "İnsanların kendisini kötü görmesine aldırış etmeyendir" karşılığını verdi.

Ahmed, Mâlik b. Dînâr'dan bildirir: Hikmetin bir bölümünde: "Allah, insanların hevasına göre konuşan kişilerin kemiklerini törpüler" diye yazılı olduğunu gördüm. Yine hikmette: "Kişinin bildiğiyle amel etmediği halde bilmediklerini öğrenmesinde hayır yoktur. Bu kişi bir kucak odun toplayıp ta onu taşıyamayan, ancak taşıyamadığı halde halen bu bağın üzerine odun ekleyen kişiye benzer" yazılı olduğunu gördüm.

Ahmed'in Muhammed b. Cuhâde'den bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam): "İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda hikmet sahibi kişilerin gözü aydın olmayacaktır" demiştir.

Ahmed, Süfyân'dan, onun da kendisine haber veren birinden bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna şöyle demiştir: "Evladım! Dünya derin bir denizdir ve onda birçok insan boğulmuştur. Sen de bu denizdeki gemini Allah korkusu kılıp içini imanla doldur. Yelkenlerimde Allah'a tevekkül kıl. Böyle yaparsan umulur ki kurtulursun. Ama ben seni kurtulmuş olarak görmüyorum."

Abdullah b. Ahmed'in, Zühd'ün Zevâidi olarak Avn b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Ben taşlar ve demirler taşıdım. Fakat kötü komşudan daha ağır bir şey taşımadım. Her türlü acıyı da tattım. Fakat fakirlikten daha acı bir şey tatmadım" demiştir.

Ahmed'in Şurahbîl b. Müslim'den bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam): "Husumeti uzatmam ve beni ilgilendirmeyen şeyler hakkında konuşmam. Ortada gülünecek bir şey yoksa gülmem ve bir gaye olmadan yürümem" demiştir.

Ahmed'in bildirdiğine göre Ebu'l-Celd der ki: "Hikmette: "Kimin kendi nefsinde bir öğütçüsü varsa onun Allah tarafından koruyucusu vardır. Kim kendi nefsine karşı olsa bile insanlara karşı adil davranırsa Allah onun izzetini yükseltir. Allah'a itaatte zelil olmak masiyetle izzet sahibi olmaktan daha üstündür.

Ahmed'in Abdullah b. Dînâr'dan bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Kendini sana ihtiyacı olmayan birinin yerine koy. Ama kesinlikle senin ona ihtiyacın vardır. Evladım! İnsanların övgüsünü arzu etmeyen ve kınamalarını da istemeyen kimse gibi oi ki, o, insanlardan müstağni, onlar da kendisinden rahat edenlerden olurlar."

Ahmed'in Serî b. Yahya'dan bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Hikmet, miskinleri kralların tahtlarına oturtmuştur" dedi.

Ahmed'in Muâviye b. Kurre'den bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna şöyle demiştir: "Evladım! Allah'ın salih kulları ile beraber otur. Onların meclislerinde hayırlı şeyler kazanırsın. Umulur ki onların meclislerine bir rahmet iner ve sen de o rahmetten payını alırsın. Evladım! Kötü kişilerle beraber oturma. Onların meclislerinde hayırlı şeyler kazanamazsın. Umulurki onların meclislerine bir gazap iner ve sen de o gazaptan payını alırsın."

Ahmed'in Ebû Necîh'den bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam): "Sükût altındır, ama onu yapan azdır" demiştir. Tâvus: "Ey Ebû Necîh! Allah'dan korkarak konuşan kişi, sükût edip te Allah'tan korkan kişiden daha hayırlıdır " dedi.

Ahmed'in Avn'dan bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna şöyle demiştir: "Evladım! Bir kavimle karşılaştığın zaman onlara selam ver ve bir kenara otur. Eğer Allah'ı zikrederlerse sen de onlarla beraber otur. Başka konulara geçerlerse onları terk et ve oradan git."

Abdullah, Zühd'ün Zevâidi olarak Abdullah b. Dînâr'dan bildirir: Lokmân (aleyhisselam) bir seferinden geri dönmüş ve yolda oğlunu görmüştü. Oğluna: "Babam ne oldu?" diye sorunca, oğlu: "Öldü" cevabını verdi. Lokmân (aleyhisselam): "Allah'a şükürler olsun, artık kendi durumumdan sorumlu oldum" dedi. Sonra: "Annem ne yaptı?" diye sorunca, oğlu: "Öldü" dedi. Lokmân (aleyhisselam): "Kederim gitti" dedi. Sonra: "Eşim ne yaptı?" deyince, oğlu: "Öldü" cevabını verdi. Lokmân (aleyhisselam): "Yatağım yenilendi" diyerek: "Kız kardeşim ne yaptı?" dedi. Oğlu: "öldü" deyince, Lokmân (aleyhisselam): "Avretimi örttüm" dedi ve: "Kardeşim ne yaptı?" diye sordu. Oğlu: "Öldü" deyince de, Lokmân (aleyhisselam): "Belim kırıldı" dedi.

Abdullah b. Ahmed,. Zühd'ün Zevâidi olarak Abdu'l-Vehhâb b. Buht el- Mekkî'den bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Âlim kişilerle beraber dizidize otur. Zira Allah'ın, ölü toprağı gökyüzünden inen yağmurla diriltmesi gibi, ölü kalbi hikmet sahibi kişinin nuru ile diriltir" demiştir.

Abdullah'ın Kays'tan bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Ağzından çıkacaklara dikkat et. Sükût ettiğin sürece selamettesin. Sana fayda verecek şeylerden başka bir şey söyleme" demiştir.

Ahmed'in Muhammed b. Vâsi'den bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Bildiğin şeyle amel edinceye kadar bilmediğin bir şeyi öğrenmeye kalkışma" demiştir.

Ahmed'in Bekr el-Muzenî'den bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam): "Babanın oğula vurması ekine gübre atmak gibidir" demiştir.

el-Kâlî Emâli'de el-Utbî'den bildirir: Lokman hekim şöyle demiştir: "Üç kişi vardır ki ancak üç yerde tanınabilir. Yumuşak huylu kişi öfke anında, cesur kişi savaş meydanında ve gerçek dost kendisine ihtiyaç duyulduğunda."

Vekî' el-Ğurar'da Hanzala'dan bildirir: Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Bir kişiyle dost olmak istediğin zaman önce onu öfkelendir. Bu kişi sana öfkeli anında insaflı davranırsa onunla dost ol. Aksi takdirde ondan sakın" demiştir.

Dârakutnî, Mâlik b. Enes'ten bildirir: Bana ulaştığına göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Sen dünyaya geldiğin zamandan beri ona arka-sırt çevirmiş ve ahirete yönelmiş durumdasın. Senin gitmekte olduğun yer uzaklaşmakta olduğun yerden daha yakındır" demiştir.

İbnu'l-Mübârek'in İbn Ebî Muleyke'den bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam): "Allahım! Seni zikrettiğim zaman bana yardımcı olmayacak, seni unuttuğumda hatırlatmayacak, dediklerimi yapmayacak ve sükût ettiğimde bana keder verecek gafil kimseleri dostum kılma" derdi.

Hakîm et-Tirmizî'nin Mu'termr'den, onun da babasından bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Dilini: "Allahım! Beni bağışla!" demeye alıştır. Zira Allah'ın duaları red etmeyeceği bir saat vardır" demiştir.

Hatîb'in Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Borçtan sakın. Zira o, gündüz zillet, gece kederdir" demiştir.

İbn Ebi'd-Dünyâ ve Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da Vehb b. Münebbih'ten bildirdiğine göre Lokmân (aleyhisselam) oğluna: "Evladım! Allah'dan ümid et, ama bu ümit seni masiyete götürmesin. Allah'dan kork, ama bu korku sana rahmetinden ümit kestirmesin" demiştir.

Abdurrezzâk, Ömer b. Abdilaziz'den bildirir: Lokmân (aleyhisselam): "İki gözü çıkarılmış biri davalaşmak için yanına gelirse hasmı gelmeden bir hüküm verme. Belki hasmı gelir ve bu kişinin dört göz çıkardığı ortaya çıkar" demiştir.

Abdullah b. Ahmed'in Zühd'e zevaid olarak Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: Yüce Allah: "Ey Âdemoğlu! Seni ben yarattım, ama sen benden başkasına kulluk etmektesin. Sen bana davet ediyor, ama benden kaçıyorsun. Sen beni hatırlatıyor, ama unutuyorsun. Bu, yeryüzünde en büyük zalimliktir" buyurmuştur. Sonra Hasan: "...Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür" âyetini okudu.

12 ﴿