SECDE SURESİ

İbnu'd-Durays, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Delâil'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Secde Sûresi, Mekke'de inmiştir" dedi.

İbn Merdûye, Abdullah b. ez-Zübeyr'den aynısını bildirir.

Nehhâs, İbn Abbâs'tan bildirir: "İnanan kimse yoldan çıkmış kimseye benzer mi? Bunlar bir olamazlar. İnanıp yararlı iş işleyenlere gelince, onların yaptıklarına karşılık, varacakları cennet konaklan vardır. Ama yoldan çıkanların, işte onların varacağı yer ateştir. Oradan çıkmak isteyişlerinin her defasında geri çevrilirler ve onlara: «Yalanlayıp, durduğunuz ateşin azabını tadın» denir" âyetleri dışında Secde Sûresinin tamamı Mekke'de inmiştir.

İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim, Nesâî ve İbn Mâce'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) cuma günü sabah namazında Secde Sûresi ile İnsan (Dehr) Sûresi'ni okurdu.

İbn Ebî Şeybe, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) cuma günü sabah namazında Secde ile İnsan (Dehr) Sûresi'ni okurdu.

İbn Mâce ve Beyhakî Sünen'de İbn Mes'ûd'dan aynısını bildirir.

Ukaylî, Hazret-i Ali'den aynısını bildirir.

İbn Ebî Şeybe, Ebû Dâvud ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî): Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) öğle namazını kılarken (tilavet) secde(si) yaptı. Bu sebeple onun Secde Sûresi'ni okuduğunu zannettik" dedi.

Ebû Ya'lâ'nın bildirdiğine göre Berâ: "Öğle namazında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber (tilavet) secdesi ettiğimiz zaman onun Secde Sûresi'ni okuduğunu zannettik" dedi.

Ebû Ubeyd Fedâil'de, Ahmed, Abd b. Humeyd, Dârimî, Tirmizî, Nesâî, Hâkim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Câbir: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Secde Sûresi ile Mülk Sûresi'ni okumadan uyumazdı" dedi.

İbn Nasr, Taberânî ve Beyhakî Sünen'de İbn Abbâs'tan hadisi Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) dayandırarak şöyle bildirir: "Kim yatsı namazından sonra dört rekat namaz kılar ve ilk iki rekatta Kâfirun ve İhlas Sûrelerini, son iki rekatta da: «Mülk ve Secde Sûrelerini okursa, ona Kadir gecesinde dört rekat namaz kılmış gibi sevap yazılır.»"

İbn Merdûye'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim akşam namazı ile yatsı namazı arasında Secde Sûresi ile Mülk Sûresi'ni okursa Kadir gecesini ibadetle ihya etmiş gibi sevap alır" buyurmuştur.

İbn Merdûye'nin Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim bir gecede Secde, Yâsin, Kamer ve Mülk Sûre'lerini okursa bu sûreler kendileri için nur ve şeytandan koruyucu oldukları gibi kıyamet gününde de derecelerini yükseltirler" buyurmuştur.

İbnu'd-Durays'ın Müseyyeb b. Râfi'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: (.....) buyrukları kıyamet gününde iki kanatla gelir ve sahibini gölgelendirerek (ona gelecek bir kötülük için): «Ona giden yol yoktur, ona giden yol yoktur» der. "

Dârimî, Hâlid b. Ma'dân'dan bildirir: Kurtarıcı olan: (.....) âyetini okuyunuz. Bana bildirildiğine göre hataları çok olan bir kişi bunu okur ve başka bir şey okumazdı. Bu Sûre kanatlarını açarak: "Rabbim! Onu bağışla. O beni çokça okurdu" dedi. Bu sebeple Rabbi ona şefaat hakkı verdi ve: "Onun her kötülüğüne karşılık bir iyilik yazın ve makamını bir derece yükseltin" buyurdu.

Dârimî, Hâlid b. Ma'dân'dan bildirir: (.....) âyeti kabirde sahibinin yerine mücadele eder ve: "Allahım! Eğer ben kitabından isem şefaatimi kabul buyur. Eğer kitabından değilsem beni kitabından sil" der. Sonra kuş gibi olup kanatlarını sahibinin üzerine açarak ona şefaatçi olur. Onu kabir azabından korur. Mülk Sûresi de yine böyledir. Hâlid bunları okumadan gecelemezdi.

Dârimî ve İbnu'd-Durays, Ka'b'dan bildirir: Kim bir gecede Secde ve Mülk Sûre'lerini okursa ona yetmiş sevap yazılır, yetmiş kötülüğü silinir ve makamı yetmiş derece yükseltilir.

Dârimî, Tirmizî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Tâvus: "Secde ve Mülk Sûre'leri (onları okuyan için) Kur'ân'daki her sûreden altmış sevap daha üstündür" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Tâvus, seferi olsun mukîm olsun hergün ve her gece yatsı namazı ile sabah namazlarında Secde ve Mülk Sûre'lerini okurdu. O: "Bunları okuyan kişiye Kur'ân'ın diğer ayetlerine göre her âyette yetmiş sevap daha fazia yazılır, yetmiş kötülüğü silinir ve makamı yetmiş derece yükseltilir" derdi.

İbnu'd-Durays'ın Yahya b. Ebî Kesîr'den bildirdiğine göre Tavus Secde ve Mülk Sûre'lerini okumadan uyumaz ve: "Bu sûrelerdeki âyetlerden her biri sevap olarak Kur'ân'daki diğer âyetlerden altmış âyete eşittir" derdi.

Harâitî Mekârimu'l-Ahlâk'ta Hâtim b. Muhammed vasıtasıyla Tâvus'tan bildirir: Yeryüzünde hiç kimse yoktur ki, bir gecede Secde ve Mülk Sûre'lerini okursa mutlaka ona onları Kadir gecesinde okumuş gibi sevap verilir. Hâtim der ki: "Bunu Atâ'ya zikrettiğimde: "Tâvus doğru söylemiştir. Vallahi bunu işittiğim günden beri hasta olduğum zamanlar hariç hiçbir gün bırakmadım" dedi.

Saîd b. Mansûr ve İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Hazret-i Ali: "Kur'ân'da tilavet secdesi yapılması farz olan âyetler Secde, Fussilet, Necm ve Alak sûrelerindedir" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Kur'ân'da tilavet secdesi yapılması farz olan âyetler Secde, Necm ve Alak sûrelerindedir" dedi.

Ahmed, Müslim ve Ebû Ya'la, Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) öğle namazının ilk iki rekatında otuz âyet okuyacak kadar kıyamda durduğunu tahmin ettik. Yani Secde Sûresi'ni okuyacak kadar kıyamda durdu" dedi.

Abdurrezzâk, Ebu'l-Âliye'den bildirir: Ashab öğle namazında Resûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) gözetti ve birinci rekatta secde Sûresi'ni okuduğunu tahmin etti.

1

Bkz. Ayet:3

2

Bkz. Ayet:3

3

"Elif Lâm Mîm. Kendisinde hiçbir şüphe bulunmayan bu Kitab'ın indirilişi, âlemlerin Rabbi katındandır. Yoksa «Onu Muhammed uydurdu» mu diyorlar? Hayır, o, kendilerine senden önce hiçbir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için, doğru yolu bulsunlar diye Rabbin tarafından indirilmiş gerçektir"

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Kendilerine senden önce hiçbir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için... Rabbin tarafından indirilmiş gerçektir" âyetini açıklarken: "Burada kavimden kasıt Kureyş'tir. Ne kendilerine, ne de atalarına Muhammed'den (sallallahü aleyhi ve sellem) önce bir elçi gönderilmemiştir" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...Bir kavmi uyarman için... Rabbin tarafından indirilmiş gerçektir" âyetini açıklarken: "Onlar ümmi bir ümmetti. Muhammed'den (sallallahü aleyhi ve sellem) önce onlara bir uyarıcı gelmemiştir" dedi.

4

Allah, O’dur ki, gökleri ve yeri ve aralarında olanları altı günde yarattı; sonra arşı istilâ etti, saltanatını kurdu. Sizin, O’ndan başka hiç bir yardımcınız yok, hiç bir şefaatçınız da yok. Artık Allah’ın öğüdlerini kabul etmez misiniz?

 

5

"Gökten yere kadar, olan bütün işleri Allah düzenler, sonra, işler sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün içinde ona yükselir"

Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...Bütün işleri Allah düzenler..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "İşlerin gökyüzünden yeryüzüne inmesi ve yeryüzünden tekrar gökyüzüne çıkması uzunluğu bin yıllık bir mesafe kadar olan bir günde gerçekleşir. İniş ve çıkışlar beş yüzer yıllık bir mesafedir."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: "Gökten yere kadar, olan bütün işleri Allah düzenler, sonra işler sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün içinde ona yükselir" âyetini açıklarken: "İşler gökyüzünden yeryüzüne iner ve tekrar yeryüzünden gökyüzüne çıkar. Bu, bir günde gerçekleşir. Eğer insanlar bu mesafeyi gidecek olsalardı, ancak bin yılda gider gelirlerdi" dedi.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Gökten yere kadar, olan bütün işleri Allah düzenler, sonra, işler sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün içinde ona yükselir" âyetini açıklarken: "Bu mesafe dünya için geçerli bir şeydir. Melekler bu mesafeyi bin yıl uzunluğundaki bir günde çıkıp inmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: "Gökten yere kadar, olan bütün işleri Allah düzenler, sonra, işler sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün içinde ona yükselir" âyetini açıklarken: "Melekler bu mesafeyi bin yıl uzunluğundaki bir günde çıkıp inmektedir" dedi.

Firyabî, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Gökten yere kadar, olan bütün işleri Allah düzenler, sonra, işler sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün içinde ona yükselir" âyetini açıklarken: "Bu bir gün, Allah'ın gökleri ve yerleri yaratmış olduğu altı günden bir gündür" dedi.

Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbnu'l-Enbârî Mesâhifte ve Hâkim, Abdullah b. Ebî Muleyke'den bildirir: Ben ve Osman b. Affân'ın azatlısı Abdullah b. Feyrûz, İbn Abbâs'ın yanına girdik. Abdullah b. Feyrûz, İbn Abbâs'a:" Ey Ebu'l-Abbâs! "Gökten yere kadar, olan bütün işleri Allah düzenler, sonra, işler sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün içinde ona yükselir" öyle mi?" deyince, sanki İbn Abbâs'a bir töhmette bulunmuştu. İbn Abbâs: "Hangi gün elli bin yıl kadardır?" dediğinde, Abdullah b. Feyrûz: "Ben de bunu öğrenmek için sana sordum" karşılığını verdi. Bunun üzerine İbn Abbâs: "Bunlar Allah'ın, Kitab'ında zikretmiş olduğu iki gündür. Allah onları daha iyi bilir. Allah'ın, Kitab'ından bilmediğim bir şey hakkında da konuşmak istemem" dedi. Bir zaman geçmişti ki, İbnu'l- Müseyyeb'in meclisinde bulundum. Bir kişi ona bu soruyu sormuş ve İbnu'l- Müseyyeb bir cevap vermemişti. Ona: "Bu konuda İbn Abbâs'tan işitmiş olduğum şeyi sana haber vereyim mi?" dediğimde: "Olur, söyle" dedi. Ben de ona bu konuda İbn Abbâs'tan işitmiş olduğumu anlattım. Bunun üzerine İbnu'l-Müseyyeb bu soruyu soran kişiye: "İbn Abbâs benden daha bilgili olduğu halde bu konuda bir şey söylememiştir" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Bin yıl kadar tutan bir gün..." âyetini açıklarken: "O, elli bin yıllık günde daha dünya günlerinden bir günün yansı bile olmadan Allah kullarını hesaba çeker ve Cennetlikler Cennete, Cehennemliklerde Cehenneme gider. Eğer bu hesap işini başka biri yapacak olsaydı elli bin yılda bitiremezdi" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Bin yıl kadar tutan bir gün..."âyetini açıklarken şöyle dedi: "Yani işlerin gökyüzünden yeryüzüne inmesi ve yeryüzünden gökyüzüne çıkması bir gündür. Bu gün de dünya günlerinin bin yılına eşittir. Zira gökyüzü ile yeryüzü arası, beş yüz yıllık bir mesafedir."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde bu âyeti açıklarken: "O günün uzunluğu sizin dünya günlerinden saydığınız günlerden bin yıl demektir. Beş yüz yıl iniş, beş yüz yıl da çıkıştır. Bu da bin yıl eder" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Bir gün içinde ona yükselir" âyetini açıklarken: "Gökyüzü ve yeryüzü arasındaki mesafe sizin dünya günlerinizden beş yüz yıllık bir mesafedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İkrime: "...Sizin hesabınıza göre bin yıl..."âyetini açıklarken: "Dünya günlerine göre bin yıl" dedi.

6

İşte budur, gaibi (insanların göremediklerini) ve hazırı (insanların gördüklerini) bilen Azîz, Rahîm...

7

Bkz. Ayet:10

8

Bkz. Ayet:10

9

Bkz. Ayet:10

10

"O ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı. İnsanı yaratmaya da çamurdan başladı. Sonra onun zürriyetini, dayanıksız bir suyun özünden üretmiştir. Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi. Sizin için işitme, görme ve idrak duygularını yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz! Puta tapanlar: «Toprağa karışıp yok olduktan sonra yeniden mi yaratılacağız?» derler. Evet; onlar, Rablerine kavuşmayı inkar edenlerdir"

İbn Ebî Şeybe, Nevâdiru'l-Usûl'da Hakîm et-Tirmizî, İbn Cerîr ve İbnu'l- Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti: (.....) şeklinde okur ve: "Şüphesiz ki maymunun makadı güzel değildir. Ama sağlam bir şekilde yaratılmıştır" derdi.

İbn Ebî Hâtim'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Yarattığı her şeyi güzel yaptı..." âyetini açıklarken: "Şüphesiz ki maymunun makadı güzel değildir. Ama sağlam bir şekilde yaratılmıştır" buyurmuştur.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Yarattığı her şeyi güzel yaptı..." âyetini açıklarken: "Burada güzel ifadesi ile yaratılanın sûreti kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Yarattığı her şeyi güzel yaptı..." âyetini açıklarken: "Allah köpeği de güzel yaratmıştır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Allah her şeyi güzel bir şekilde yaratmıştır. Allah, kötüyü, iyiyi, akrepleri, yılanları ve yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır. Başkası bunlardan bir şey yaratamaz" dedi.

Firyabî, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Her şeyi bir düzenle yaratmıştır. Mesala insanı merkep, merkebi de insan sûretinde yaratmamıştır" dedi.

Taberânî, Ebû Umâme'den bildirir: Biz Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber iken Ömer b. Zarûre elbisesini aşağı kadar salmış bir şekilde yanımıza ulaştı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) elbisenin kenarını tutunca, Ömer b. Zarûre: " Resûlallah! Benim bacaklarım çok incedir" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Ömer b. Zarûrel Allah yarattığı her şeyi güzel bir şekilde yaratmıştır. Ey Ömer b. Zarûrel Allah giysisini aşağı (topuklarına) kadar salanları sevmez" buyurdu.

Ahmed ve Taberânî, Şerîd b. Suveyd'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) elbiselerini aşağı (topuklarına) salmış birini görünce: "Elbiseni yukarı çek" buyurdu. Bu kişi: " Resûlallah! Ayaklarım içe doğru dönük ve dizlerim birbirine değmektedir" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Elbiseni yukarı çek, Allah yarattığı her şeyi güzel bir şekilde yaratmıştır" buyurdu.

Firyabî, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...İnsanı yaratmaya da çamurdan başladı" âyetini açıklarken: "Burada Âdem (aleyhisselam) kastedilmektedir" dedi. "Sonra onun zürriyetini, dayanıksız bir suyun özünden üretmiştir" âyeti hakkında ise: "Burada zürriyet ile Âdem'in (aleyhisselam) çocukları kastedilmektedir. Dayanıksız sudan kasıt ise kişinin menisidir" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...İnsanı yaratmaya da çamurdan başladı" âyetini açıklarken: "Burada Âdem (aleyhisselam) kastedilmektedir" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: "Burada Neslehu ifadesi ile Âdem'in (aleyhisselam) zürriyeti, Sulâletin ifadesi ile su, Summe sevvehu ifadesi ile Âdem'in zürriyetinin yaratılması kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Burada suyun özü kastedilmektedir" dedi.

Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: "Burada insandan çıkan meni kastedilmektedir" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: "Burada da dayanaksız su kastedilmektedir" dedi.

Firyabî, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Toprağa karışıp yok olduktan sonra..."âyetini açıklarken: "Helak olduktan sonra mânâsındadır" dedi.

İbnu'l-Münzir'in, İbn Cüreyc'ten ve Atâ b. Ebî Rebâh'tan bildirdiğine göre İbn Abbâs: (=Toprağa karışıp yok olduktan sonra) şeklindemidir? Hayır: (.....) şeklinde ve kokuştuktan sonra mânâsındadır. Bana bildirildiğine göre bu âyeti Ubey b. Halef (.....) şeklînde okumuştur" dedi.

11

Onlara: «Sizin için görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz» de"

İbn Ebi'd-Dünyâ Zikru'l-Mevt'te İbn Ebî Hâtim, el-Azame'de Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Abbâs'a, bîr anda, biri doğuda biri de batıda olmak üzere iki kişinin ölmesi emredilirse ölüm meleği bunlara nasıl yetişecektir?" diye soruldu. Bunun üzerine İbn Abbâs: "Ölüm meleğinin doğudakilerle batıdakilere, karanlıklardakilerle havada ve denizdekilere olan hükmü, bir sofrada oturup ta istediği yemek çeşidinden yiyen kişi gibidir" karşılığını verdi.

İbn Ebî Hâtim'in Züheyr b. Muhammed'den bildirdiğine göre: " Resûlallah! Ölüm meleği bir tanedir. Bir anda doğuda ve batıda çarpışan ordularda ölenlere ve bunun dışındaki çeşitli ölümlere nasıl yetişmektedir?" denildi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah dünyayı ölüm meleğinin önünde sizden birinizin önündeki bir leğen gibi kılmıştır. Öyle olunca bir yere yetişememe durumu olur mu?" buyurdu.

Cuveybir'in Kelbî'den, onun Ebû Sâlih'ten bildirdiğine göre İbn Abbâs şöyle demiştir: "Ölüm meleği bütün canlıların ruhunu almaktadır. Ölüm meleği kişinin avucu içine hükmettiği gibi yeryüzündeki bütün canlılara hükmetmiştir. Beraberinde rahmet ve azap melekleri bulunmaktadır. O, temiz bir ruhu aldığı zaman onu rahmet meleğine gönderir. Pis bir ruhu aldığı zaman da onu azap meleğine gönderir."

İbn Ebi'd-Dünyâ'nın Zikru'l-Mevt'te bildirdiğine göre İbn Mes'ûd ve İbn Abbâs şöyle demişlerdir: "Yüce Allah İbrahim'i (aleyhisselam) dost edindiği zaman ölüm meleği bu müjdeyi İbrâhim'e (aleyhisselam) haber vermek için Ygce Allah'tan izin istedi. Yüce Allah da ona izin verdi. İbrâhîm (aleyhisselam): "Ey ölüm meleği! Bana kâfirlerin canını nasıl aldığını göster" dedi. Ölüm meleği: "Buna tahammülün olmaz" deyince, İbrâhim (aleyhisselam): "Hayır, olur" karşılığını verdi. Ölüm Meleği ona: "Biraz yüzünü çevir" deyince, yüzünü çevirdi. İbrâhîm (aleyhisselam) tekrar ölüm meleğine bakınca onun siyah, başı semada olan, ağzından ateşler fışkıran biri olarak gördü. Üzerinde hiç saç yoktu. Sadece ağzından ve kulaklarından ateşler fışkıran siyah bir adam olarak görüp bayıldı. İbrâhim (aleyhisselam) kendine geldiğinde ölüm meleği eski haline gelmişti. Bunun üzerine: "Ey ölüm meleği! Kâfir kişi öleceği zaman cehennem azabını görmese bile seni görmesi yeterlidir. Bana müminlerin canını nasıl aldığını göster" dedi. Ölüm meleği ona: "Biraz yüzünü çevir" deyince, yüzünü çevirdi. İbrâhîm (aleyhisselam) tekrar ölüm meleğine bakınca onu genç, insanlar içinde en güzel yüzlü, en güzel kokulu biri olarak beyaz elbiseler içinde gördü. Ona: "Ey ölüm meleği! Mümin kişi öleceği zaman mutluluk ve güzellikler görmese bile seni görmesi yeterlidir" dedi.

Taberânî, M. es-Sahâbe'de Ebû Nuaym ve es-Sahâbe'de İbn Mende Hazrec'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), ölmekte olan Ensâr'dan bir kişinin başı ucunda duran ölüm meleğine bakıp: "Ey ölüm meleği! Dostuma karşı yumuşak ol, zira o mümin bir kişidir" dedi. Bunun üzerine ölüm meleği şöyle dedi: "Ey Muhammed! Gönlün rahat ve gözün aydın olsun. Bilmiş ol ki, ben bütün müminlere karşı yumuşak davranırım. Ey Muhammed! Şunu da bil ki, ben Âdemoğlunun canını alacağım zaman evdekiler feryad ederse o ruhta benimle olmak üzere o evden çıkarım ve: "Bu feryad da nedir? Vallahi biz ona zulmetmedik, ecelinden önce ruhunu almadık ve kaderini öne almadık. Onun canını almakta da bir suçumuz yoktur. Eğer Allah'ın takdirine razı olursanız sevabınızı alırsınız. Eğer razı olacak değilseniz günah işlemiş olup cezasını çekersiniz. Biz bundan sonra da size tekrar tekrar geleceğiz, buna hazırlıklı olun. Çadırlarda veya şehirlerde, denizde veya karada, ovada veya dağlıkta olsun ne kadar ev halkı varsa hepsini de ben günde beş defa gözden geçiririm. Hatta ben onların küçüklerini de, büyüklerini de kendilerinden daha iyi bilirim. Vallahi, eğer ben bir sivrisineğin bile canını almak istesem, Allah'ın izni olmadan buna güç yetiremem."

İbn Ebi'd-Dünyâ ve el-Azame'de Ebu'ş-Şeyh, Eş'as b. Eslem'den bildirir: İbrâhîm (aleyhisselam), bir gözü yüzünde diğer gözü de arkasında olan iki gözlü ölüm meleği Azrâil'e: "Ey ölüm meleği! Biri doğuda biri de batıda ölecek iki kişi varsa, bir yere veba hastalığı düşerse ve savaşan iki ordu olursa ne yaparsın?" dediğinde, ölüm meleği: "Ölecek olan ruhları çağırırım ve Allah'ın izniyle onlar şu iki parmağım arasında olurlar" karşılığını verdi.

İbn Ebi'd-Dünyâ, Ebu'ş-Şeyh ve Hilye'de Ebû Nuaym, Şehr b. Havşeb'den bildirir: Ölüm meleği oturmuş ve dünya dizleri arasındadır. Ölecek kişilerin de listesi önündedir. Diğer melekler ise önünde ayakta beklemektedir. Gözünü kırpmadan listeyi onlara verir ve bir kulun eceli geldiğinde: "Onun ruhunu alın" der.

İbn Ebî Şeybe Musannef’te Hayseme'den bildirir: Süleymen İbn Dâvud dostu olan ölüm meleğine: "Ne oluyor ki, bazı evlere gidip hepsinin ruhunu alıyorken yanındaki komşularına dokunmuyorsun?" deyince, ölüm meleği: "Ben daha önceden kimin canını alacağımı bilmem. Ancak ben Arş'ın altındayken bana içinde isimler olan listeler atılır" karşılığını verdi.

İbn Ebi'd-Dünyâ ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Bize bildirildiğine göre ölüm meleğine: «Filan zamanda ve filan günde filan kişinin ruhunu al» denilir" dedi.

Saîd b. Mansûr, Zühd'de Ahmed ve Ebu'ş-Şeyh'ten bildirdiğine göre Atâ b. Yesâr: "Her ev halkı, içlerinden ruhunun alınması emredilen var mıdır diye, ölüm meleği tarafından mutlaka günde beş defa kontrol edilir" dedi.

Cuveybir, Dahhâk'tan o da İbn Abbâs'tan bildirir: Ölüm meleği Azrail, insanoğullarının ruhlarını almakla görevlendirilmiştir. Yani onların ruhlarını kendisi almaktadır. Başka bir melek cinlerin, başka bir melek şeytanların, başka bir melek te kuşların, yırtıcı hayvanların, balıkların ve karıncaların ruhlarını almak için görevlendirilmiştir. Bunlar dört melektir ve birinci sûra üfürülüşte ölüm meleği bu dört meleğin ruhlarını alacak ve sonra kendisi ölecektir. Denizde şehit olanlar bunların dışındadır. Çünkü denizde şehit olanların ruhlarını bizzat Allah almaktadır. Allah, bu şehitlerin katında değerli olmasından dolayı bu görevi ölüm meleğine bırakmamıştır.

İbn Mâce'nin Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah, ölüm meleği Azrail'i ruhları almakla görevlendirmiştir. Fakat deniz şehitlerinin ruhları bunun dışındadır. Çünkü deniz şehitlerinin ruhlarını bizzat Allah almaktadır" buyurmuştur.

İbn Ebi'd-Dünyâ, el-Cenâiz'de Mervezî ve Ebu'ş-Şeyh'in Ebu's-Şa'sâ Câbir b. Zeyd'den bildirdiğine göre ölüm meleği ruhları acı çektirmeden alırdı. Bu sebeple insanlar kendisine sövüp lanetleyince, ölüm meleği bu durumu Rabbine arz etti. Yüce Allah insanlara acıları indirince de ölüm meleği unutuldu.

Ebû Nuaym Hilye'de A'meş'ten bildirir: Ölüm meleği insanlara görünür ve kişiye gelerek: "İhtiyaçlarını gider, ben ruhunu almak istiyorum" derdi. Ölüm meleği bu durumu Rabbine arz etti ve Allah hastalığı indirerek ölümü gizli kıldı.

Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ölüm meleğinin adımı, doğu ve batı arası kadardır" dedi.

İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh, Ebû Câfer Muhammed b. Ali'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), hasta olan Ensâr'dan birini ziyaret etmek için yanına girince ölüm meleğini bu kişinin başı ucunda buldu. Bunun üzerine: "Ey ölüm meleğil Dostuma karşı yumuşak oîf zira o mümin bir kişidir" dedi. Bunun üzerine ölüm meleği şöyle dedi: "Müjdeler olsun sana ey Muhammed!

Ben her mümine karşı yumuşak davranırım. Ey Muhammed! Şunu da bil ki, ben ailesi bağırmadan Âdemoğlunun ruhunu almam. Evin bir tarafında durup: «Vallahi benim bunda hiçbir suçum yoktur. Biz bundan sonra da size tekrar tekrar geleceğiz, buna hazırlıklı olun» derim. Çadırlarda veya şehirlerde, denizde veya karada, ovada veya dağlıkta olsun ne kadar ev halkı varsa hepsini de ben günde beş defa gözden geçiririm. Hatta ben onların küçüklerini de, büyüklerini de kendilerinden daha iyi tanırım. Vallahi, eğer ben bir sivrisineğin bile canını almak istesem, Allah'ın izni olmadan buna güç yetiremem."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde'de: "Sizin için görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak... de" âyetini açıklarken: "Ölüm meleği yardımcılarıyla beraber canınızı alacaktır, mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Sizin için görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak... de" âyetini açıklarken: "Yeryüzü ölüm meleğinin önünde dilediği yerine yetişebildiği bir leğen gibi kılınmıştır" dedi.

12

Bkz. Ayet:15

13

Bkz. Ayet:15

14

Bkz. Ayet:15

15

"Suçluları Rablerinîn huzurunda, başları öne eğilmiş olarak: «Rabbimiz! Gördük, dinledik, artık bizi dünyaya geri çevir de iyi iş işleyelim; doğrusu kesin olarak inandık» derlerken bir görsen! Eğer dileseydik, herkese hidayetini verirdik. Fakat benim: «Andolsun, cehennemi hem cinlerden, hem de insanlardan dolduracağım» sözüm gerçekleşecektir. «Bugüne kavuşmayı unutmanızın karşılığını görün; doğrusu Biz de sizi unuttuk, yaptıklarınıza karşılık ebedi azabı tadın» deriz. Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine bu âyetlerle öğüt verildiği zaman secdeye kapanan, kibirlenmeksizin Rablerine hamd ederek tesbih edenler inanırlar"

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Suçluları Rablerinin huzurunda, başları öne eğilmiş olarak: «Rabbimiz! Gördük, dinledik»..." âyetini açıklarken: "Onlar görmenin ve işitmenin kendilerine fayda vermeyeceği bir zamanda gördüler ve işittiler" dedi. "Eğer dileseydik, herkese hidayetini verirdik..." âyeti hakkında ise: "Eğer Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi. Yine Allah dileseydi onlara âyetler indirir ve: "...Ona boyun eğip kalırlardı" dedi.

Hakîm et-Tirmizî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah kıyamet gününde Âdem'e (aleyhisselam) üç gerekçe gösterip şöyle buyuracaktır: «Ey Âdem! Eğer yalancıları lanetlemiş olmasaydım, yalanı ve (yalan yere) yemini buğzedip azaplandırır olmasaydım, bu gün bütün zürriyetini bağışlayıp vaad etmiş olduğum azabın şiddetinden kurtarırdım. Ancak elçilerimi yalanlayıp bana karşı asi olanlarla Cehennemi dolduracağıma dair sözümü gerçekleştirmem haktır.

Ey Âdem! Ben ezeli ilmimle bildiğim, zürriyetinden dünyaya gönderdiğimde de şu anki durumundan daha kötü bir durumla dönecek, kötülüklerden vaz geçmeyecek ve kendini kınamayacak olandan başka hiç kimseyi Cehenneme sokmayacağım hiç kimseyi Cehenneme sokmayacak ve hiç kimseyi ateşte azarlandırmayacağım.

Ey Âdem! Bugün seni kendimle zürriyetin arasında hakem kıldım. Mizan'ın yanında dur ve zürriyetinin sana sunulacak amellerine bak. Kimin iyilikleri kötülüklerinden bir zerre miktarı bile ağır gelirse kendisine Cennet vardır. Şunu da bilesin ki zürriyetinden zalimler dışında kimseyi Cehenneme sokmayacağım.» "

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: "Bugüne kavuşmayı unutmanızın karşılığını görün..." âyetini açıklarken: "Kavuşacağınız bu gün için ameller işlemeyi unutmanızın karşılığını görün, mânâsındadır" dedi.

İbn Ebi'd-Dünyâ'nın bildirdiğine göre Dahhâk: "Bugüne kavuşmayı unutmanızın karşılığını görün..." âyetini açıklarken: "Sizin emrimi terk etmeniz gibi bu günde biz sizi Cehenneme terkedeceğiz, mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Biz de sizi terk ettik, mânâsındadır" dedi.

Beyhakî Şuabul-İmân 'da İbn Abbâs'tan şöyle bildirir: "Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine bu âyetlerle öğüt verildiği zaman secdeye kapanan, kibirlenmeksizin Rablerine hamd ederek tespih edenler inanırlar" âyeti beş vakit namaz hakkında nâzil olmuştur. "...Kendilerine bu âyetlerle öğüt verildiği zaman secdeye kapanan..." buyruğuyla, namaza gelmek: "...Hamd..." ifadesiyle, Rablerinin emri üzere namaz kılmak ve: "...Kibirlenmeksizin..." ifadesiyle de beş vakit namazda cemaate katılmak kastedilmektedir.

16

"Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah için harcarlar."

Tirmizî, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Muhammed b. Nasr'ın es- Salât'te Enes b. Mâlik'ten bildirdiğine göre: "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah için harcarlar" âyeti, yatsı namazını beklemek hakkında nâzil olmuştur.

Firyabî, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Enes b. Mâlik: "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar..." âyetini açıklarken: "Onlar yatsı namazını kılmadan uyumazlardı" dedi.

Târih'te Buhârî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Enes: "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar..." âyeti yatsı namazı hakkında inmiştir" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Enes: "Yatsı namazından önce yatağa girmekten sakınırdık" dedi.

Muhammed b. Nasr ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ebû Seleme: "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar.. ." âyeti yatsı namazı hakkında inmiştir" dedi.

Musannef’te Abdurrezzâk ve İbn Merdûye, Enes'ten bildirir: Ben Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yatsı namazından önce uyuduğunu ve yatsı namazından sonra bir konuda konuştuğunu asla görmedim. "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar..." âyeti da bu konuda inmiştir.

İbn Merdûye, Enes'ten bildirir: Bu âyet biz Ensâr topluluğu hakkında inmiştir. Biz akşam namazını kılar ve yatsı namazını kılana kadar Mescid'de bekleyip evlerimize gitmezdik. Bunun üzerine "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar..." âyeti hakkımızda indi.

İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar..." âyetini açıklarken: "Burada yatsı namazından önce uyumayanlar kastedilmektedir" buyurmuş ve bu kişileri methetmiştir. Bunun üzerine ashâb uyur korkusuyla yatsıdan önce yatağına girmez oldu. Bu vakit, küçüklerin uyuma ve büyüklerin tembelleşip uyuklama zamanı gelmeden önceki zamandır."

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar..." âyetini açıklarken: "Bu âyet, yatsı namazı hakkında inmiştir. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı bu namazı kılmadan uyumazdı" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Ebû Dâvud, Muhammed b. Nasr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Sünen'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre Enes: "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar.." âyetini açıklarken: "Onlar akşam ile yatsı namazı arasındaki vakitte uyumayıp namaz kılarlardı" dedi.

Zühd'e zevaid olarak Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, îbn Adiy ve İbn Merdûye, Mâlik b. Dînar'dan bildirir: Enes b. Mâlik'e: "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar..." âyetinin açıklamasını sorduğumda: "İlk Muhacirlerden olan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından bir grup akşam namazını kıldıktan sonra yatsıya kadar namaz kılarlardı. Bunun üzerine bu âyet haklarında indi" dedi.

Bezzâr ve İbn Merdûye, Bilal'den bildirir: Bir mecliste otururduk ve Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından bazı kişiler akşam namazını kıldıktan sonra yatsıya kadar namaz kılardı. Bunun üzerine bu âyet nâzil oldu.

Muhammed b. Nasr ve Sünen'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbu'l- Münkedir ve Ebû Hâzım: "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar..." âyetini açıklarken: "Burada akşam ile yatsı arasında Evvâbîn (Rabblerine dönen)lerin kıldığı namaz kastedilmektedir" dediler.

Muhammed b. Nasr'ın bildirdiğine göre Abdullah b. İsa der ki: Ensâr'dan bazı kişiler akşam ve yatsı arasında namaz kılarlardı. Bunun üzerine: "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar..." âyeti nâzil oldu.

Ahmed, İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin Muâz b. Cebel'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar.. ." âyetini açıklarken:

"Burada kişinin gece namazına kalkması kastedilmektedir" buyurmuştur.

Ahmed, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, es-Salât'te İbn Nasr, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye ve Şuabu'l-İmân'da Beyhaki, Muâz b. Cebel'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber bir seferde idim. Bir gün ona yakın bir yerde bulunduğumu gördüm ve: "Ey Allah'ın Peygamberi! Bana, beni Cennete sokup ta Cehennemden uzaklaştıracak bir amel öğret" dedim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sen çok büyük bir şey istedin. Ancak Allah bunu kime kolaylaştırırsa onun için kolay bir şey olur. Sen, Allah'a ibadet et ve hiçbir şeyi ona ortak koşma. Farz namazları kıl ve zekatını ver. Ramazan orucunu tut ve hac vazifesini yerine getir. Dilersen sana hayır kapılarını da göstereyim. Oruç bir kalkan ve sadaka günahları yok edendir. Kulun Allah rızasını gözeterek gece ibadetine kalkması da aynıdır" buyurdu ve: "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah için harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez" âyetlerini okudu. Sonra: "Dilersen sana işin başını, direğini ve zirvesini söyleyeyim" buyurdu. Ben: "Söyle, yâ Resûlallah!" deyince: "Her işin başı İslam, direği namaz, zirvesi ise cihaddır. Dilersen sana bunların en önemlisini haber vereyim" buyurdu. Ben: "Söyle yâ Resûlallah!" deyince, dilini tutarak: "Buna sahip ol" buyurdu. "Her konuştuğumuz şeyden dolayı hesaba çekilecek miyiz?" dediğimde: "Annen seni kaybetsin ey Muâz! İnsanları Cehenneme yüzüstü düşürecek şey dillerinin söylemiş olduğu kötü şeylerden başka bir şey değildir" karşılığını verdi.

İbn Cerîr, Mücâhid'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) gece ibadetini zikredip çokça gözyaşı döktü ve: "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah için harcarlar" âyetini okudu.

İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: Bir kişi: " Resûlallah! Bana Cennet ahalisinin amelini öğret deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Sen çok büyük bir şey istedin. Ancak Allah bunu kime kolaylaştırırsa onun için kolay bir şey olur. Sen, Allah'a ibadet et ve hiçbir şeyi ona ortak koşma" -Zekatı söyleyip söylemediğini bilmiyorum- "Dilersen sana işin başını, direğini ve zirvesini söyleyeyim. Her işin başı İslam'dır, Müslüman olan kişi selamettedir. Direği namaz, zirvesi ise Allah yolunda cihaddır. Oruç bir kalkan, sadaka günahları yok edendir. Kulun Allah rızâsını gözeterek gece ibadetine kalkması da aynıdır." Sonra: "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah için harcarlar" âyetini okudu.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Enes: "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar..." âyetini açıklarken: "Onlar hiç bir gece geçmezki mutlaka ondan bir pay alırlardı" dedi.

Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Muhammed b. Nasr, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar..." âyetini açıklarken: "Onlar gece kalkıp namaz kılarlardı" dedi.

İbn Nasr, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar..." âyetini açıklarken: "Burada gece namazı kastedilmektedir" dedi.

Abdullah b. Ahmed'in Zühd'e zevâid olarak Ebû Abdillah el-Cudelî vasıtasıyla Ubâde b. es-Sâmit ve Ka'b'dan bildirir: İnsanlar haşrolunduğu zaman bir münadi: "Bu, ayrılış günüdür. (Gece ibadetlerinden dolayı) yataklarından uzak kalanlar nerededir? Allah'ı, ayakta, oturarak ve yatarak zikredenler nerededir?" diyecektir. Sonra Cehennemden bir boyun çıkacak ve: "Ben üç kişiyle emrolundum. Bunlar Allah'a ortak koşanlar, inatçı zorbalar ve haddi aşanlardır. Ben oğlu babasından, babayı da çocuğundan daha iyi tanıyanım" diyecektir. Sonrada fakir Müslümanların Cennete götürülmesi emredilecek ve orada oturtulacaklardır. Onlar: "Bizi burada oturttunuz, oysa bizim ne malımız vardı, ne de yönetici idik" diyecektir.

Muhammed b. Nasr ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Onlar, korkarak ve ümid Ğderek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar..." âyetini açıklarken: "Burada sürekli olarak Yüce Allah'ı zikredenler kastedilmektedir. Bunlar namazda olsun, ayakta olsun, oturarak olsun, uykudan uyandıkları zaman olsun sürekli olarak Rablerini zikredenlerdir" dedi.

Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân' da Rabîa el-Curaşî'den bildirir: Kıyamet gününde Allah, insanları bir yerde toplayacaktır. Orada Allah'ın dilediğince kişi bulunacak ve bir münadi: "Burada toplananlar kimin şeref ahalisi olduğunu bilecektir. Korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkan kimseler ayağa kalksın" diye nida edecektir. Bunun üzerine azınlık bir grup kalkacaktır. Bir müddet sonra münadi tekrar gelerek: "Burada toplananlar kimin şeref ahalisi olduğunu bilecektir. Ne ticaret, ne de alışverişten dolayı kendilerini Allah'ı anmaktan alıkoymayan kişiler ayağa kalksın" diyecektir. Bunun üzerine bunlar ilk kalkanlardan daha fazla olarak kalkacaktır. Yine bir müddet geçtikten sonra münadi tekrar gelerek: "Burada toplananlar kimin şeref ahalisi olduğunu bilecektir. Her halükarda Allah'a hamd eden kişiler ayağa kalksın" diyecektir. Bunlar da kendilerinden önce kalkanlardan daha fazla bir şekilde kalkacaktır.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar.." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Burada Allah'ı zikretmek için yataklarından kalkanlar kastedilmektedir. Bu kişiler uykudan uyandıkları zaman Allah'ı zikredenlerdir. Yani bu kişiler namazda iken, ayaktayken, otururken veya yanları üzerine yatarken Allah'ı zikreden kişilerdir."

17

"Yaptıklarına karşılık onlar ıçîn saklanan müjdeyi kimse bilmez"

Hâkim ve İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti: (.....) şeklinde okumuştur.

Fedâil'de Ebû Ubeyd, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Hâtim ve el-Mesâhifte İbnu'l-Enbârî'nin bildirdiğine göre Ebû Hureyre bu âyeti: (.....) şeklinde okumuştur.

Firyabî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, Muhammed b. Nasr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh, Hâkim ve el-Ba's'ta Beyhaki, İbn Abbâs'tan bildirir: Allah'ın Arş'ı su üzerinde bulunuyordu. Allah orada kendine bir Cennet edindi. Sonra bir Cennet daha edindi ve ikisini de bir inci ile kapladı. Sonra da: "Bunlardan başka hiçbir yaratığın bilmediği iki Cennet vardır" buyurdu. Allah bu konuda: "Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez" buyurmaktadır. Allah bu iki Cennet ahalisine hergün hediyeler verecektir.

Firyabî, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve Hâkim, İbn Mes'ûd'dan bildirir: Tevrat'ta şöyle yazılıdır: "(Gece ibadetlerinden dolayı) yataklarından kalkanlar için Allah hiçbir gözün görmediği hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın aklına gelmeyeceği şeyler hazırlamıştır. Bunları ne mukarreb bir melek, ne de resûl olan bir peygamber bilmemektedir. Bu, Kur'ân'da: "Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez" şeklinde geçmektedir.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Zühd'de Hennâd, Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbn Mâce, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah: «Salih kullarım için hiçbir gözün görmediği hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın gönlünden geçmeyen nimetler hazırladım» buyurmuştur." Ebû Hureyre: "Eğer isterseniz: «Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez» âyetiniokuyun" dedi.

İbn Ebî Hâtim, Âmir b. Abdilvâhid'den bildirir: Bize bildirildiğine göre Cennet ahalisinden olan kişi yerinde yetmiş yıl oturur. Sonra bakar ve yanındakilerden daha güzel bir kadın görür. Kadın: "Senden nasiplenmemizin zamanı gelmiştir" deyince: "Sen kimsin?" diye sorar. Kadın: "Ben Mezîd'im karşılığını verir. Kişi onunla da yetmiş yıl kalır. Yine baktığında yanındakinden daha güzel bir kadın görür. O da: "Senden nasiplenmemizin zamanı gelmiştir" deyince: "Sen kimsin?" diye sorar. Kadın: "Ben, Allah'ın: «Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez» diye vaad ettiği kişiyim" der.

İbn Ebî Şeybe, İbn Ömer'den bildirir: Cennet ahalisinden olan kişi gelecek ve kadınlar yanına getirilecektir. Onlar: "Ey filan oğlu filan! Bırakıp ta geldiğin kadın sende bizden daha fazla hak sahibi değildir" diyecektir. Bunun üzerine o: "Siz kimsiniz?" diye sorunca: "Biz, Allah'ın: «Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez» diye vaad ettiği kişileriz" derler.

İbn Ebî Hâtim, Saîd b. Cübeyr'den bildirir: (Bu kadınlar Cennet ahalisinin) yanına dünya günlerinden bir günlük zamanda üç defa gelirler. Beraberlerinde bahçelerinde bulunmayan Adn cennetlerinden çeşitli hediyeler getirirler. İşte Allah'ın: "Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez" âyeti de bunu ifade etmektedir.

İbn Ebî Hâtim, Ka'b'dan bildirir: Dünyada iken helal isteyen, helal yiyen ve bu hal üzere ölüp giden kişinin Cennetteki durumufiu vasfedeyim. Ona kıyamet gününde çatlağı ve eki bulunmayan tek pairça inciden yapılmış yetmiş bin odalı bir köşk verilecektir. Bu odaların altında yetmiş bin ev bulunmaktadır. Her evin tavanı eki olmayan tek parça altın ve gümüş levhadandır. Eğer Allah kişiye o tavana bakma gücü vermeseydi ona baktığında kör olurdu. Duvarın genişliği on beş, yüksekliği ise yetmiş mildir. Her evin yetmiş bin kapısı vardır. Her eve her kapıdan yetmiş bin hizmetçi girecektir. Bir evdekiler diğer evdekileri göremeyecektir. Kişi köşkten çıktığı zaman dünyadaki malındaymış gibi olacak ve malının sağında ve solunda dolaşabilecektir. Eşleri de yanında olacaktır. Beraberinde başka bir erkek te bulunmayacaktır. Yine yanında hizmetine verilmiş melekler bulunmaktadır. Eşleri arasında bir perde vardır. Meleklerle de aralarında bir perde vardır. Onların canı ne isterse melekler bunu bilirler. Bu kişi, eşleri ve hizmetçileri asla ölmezler. Her gün kendilerine verilen nimetleri bitmeden yeni nimetler verilir. Mutlulukları hiç bitmez ve içlerine hiçbir korku düşmez.

İbn Ebî Hâtim'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cantm elinde olana yemin olsun ki, Cennet ahalisinden bir kişi Âdem'i ve züriyetini misafir edip ağırlayacak olsa, bu misafirleri yanından gidene kadar da onlara yedirip içirse Allah'ın kendisine vermiş olduğu nimetlerden hiç bir şey eksilmez" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Müslim, İbn Cerîr, es-Salât'ta Muhammed b. Nasr, Taberânî, Hâkim ve İbn Merdûye, Ebû Sahr vasıtasıyla Ebû Hâzım'dan, o da

Sehl b. Sa'd'dan bildirir: Biz Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında iken Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bize Cenneti vasfediyordu. En sonunda: "Cennette hiçbir gözün görmediği hiçbir kulağın işitmediği ve hiç kimsenin aklına gelmeyecek güzel nimetler vardır" buyurdu ve: "Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez. İnanan kimse yoldan çıkmış kimseye benzer mi? Bunlar bir olamazlar" âyetlerini okudu. Ebû Sahr der ki: "Bu hadisi Kurazî'ye zikrettiğimde: "Burada gizli olarak (gösteriş yapmadan) amel edenler kastedilmektedir. Allah da onlara sevaplar sakladı. Bu kişiler Allah'a kavuştukları zamanda müjdelendiler" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ebu'l-Yemân el-Hevzenî şöyle dedi: Cennet yüz derecedir. Birinci derece gümüştendir. Yeri, evleri, kabları gümüş, toprağı ise misktendir. Diğeri ise altındır ve yeri, evleri, kabları altın, toprağı ise misktendir. Üçüncüsü ise incidendir. Yeri, evleri, kabları inci, toprağı îse misktendir. Bunlardan sonraki doksan yedisinde hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiç kimsenin aklına gelmeyecek güzel nimetler vardır." Sonra: "Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez" âyetini okudu.

İbn Cerîr, Taberânî, Hâkim, İbn Merdûye ve Şuabu'l-İmân'da Beyhaki, Hakem b. Ebân vasıtasıyla Ğıtrîf'ten, o Câbir b. Zeyd'den, o İbn Abbâs'tan, o Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem), o da Rûhu'l-Emîn'den bildirir: "Kıyamet gününde kulun günahları ve sevapları getirilir. Bunlar birbirlerini eksiltmeye başlar. Eğer geriye bir tek sevap kalacak olsa bile Allah bu kişiyi Cennetine sokacaktır." Yezdâd'ın yanına gittiğimde o da aynı şeyleri söyledi. Ona: "Ya sevaplar biterse" dediğimde, o: "İşte, yaptıklarının iyisini kabul edeceğimiz ve günahlarını bağışlayacağımız bu kimseler cennetlikler arasındadırlar. Bu, onlara öteden beri yapılagelen doğru bir vaaddir" âyetini okudu. Ona: "Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez" âyetini gördün mü?" dediğimde ise: "Burada gizli amel işleyen ve bu amellerini insanlara göstermeyen kişiler kastedilmektedir. Bu sebeple Allah, kıyamet gününde onlara müjdeler sakladı" karşılığını verdi.

İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cennette en az payı olan kavim, Cehennemde yandıktan sonra Allah'ın, rahmeti ile oradan çıkaracak olduğu kavimdir. Allah'ın onları Cehennemden çıkarması kendisine ortak koşmamalarından dolayıdır. Onlar çıplak olacak ve nebatın bitmesi gibi biteceklerdir. Ruhları cesetlerine geri döndüğü zaman: «Allah'ım! Bizi cehennemden çıkarıp ruhlarımızı cesetlerimize geri getirdiğin gibi yüzümüzü de cehennemden kurtar» diyeceklerdir. Bunun üzerine yüzleri ateş karşısından çekilecektir. Sonra gölgesi olan bir ağaç gördüklerinde: «Ey Rabbim! Bizi cehennemden çıkardığın gibi şu ağacın gölgesine götür» diyeceklerdir. Allah onları ağacın gölgesine götürünce Cennet kapılarını görecekler. Yine: «Ey Rabbimiz! Bizi cehennemden çıkardığın gibi Cennet kapılarının yanına götür» diyeceklerdir. Allah onları Cennet kapılarının yanına götürdüğünde Cennetin içindeki hayırları ve bereketi göreceklerdir." -Ebû Hureyre: "Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez" âyetini okudu.- "Bunun üzerine: «Ey Rabbimiz! Bizi ateşten çıkardığın gibi Cennetine sok» diyeceklerdir. Sonra da Cennete gireceklerdir. Onlara: «İsteyin» denilince: «Ey Rabbimiz! Bize ver» diyeceklerdir. Bu, ta ki: «Ey Rabbimiz! Yeter» diyene kadar devam edecekitir. Bunun üzerine Allah: «Bu ve on katı daha sizindir» buyuracaktır."

İbn Ebî Şeybe, Müslim, Tirmizî, İbn Cerîr, Taberânî, el-Azame'de Ebu'ş- Şeyh, İbn Merdûye ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî'nin bildirdiğine göre Muğîre b. Şu'be, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: "Hazret-i Musa, Rabbine sorarak: «Ey Rabbim! Cennet ahalisinin makam olarak en aşağıda olanı kimdir?» dedi. Bunun üzerine Yüce Allah şöyle buyurdu: «Cennet ahalisi Cennete girdikten sonra Cennete girmek için gelen kişidir.» Ona: «Cennete gir denilecek ve o: "Herkes kendi yerine yerleşmiş ve alacağını almışken ben nereye gireceğim?" diyecektir.» Ona: «Dünya hükümdarlarından bir hükümdarın mülkü kadar bir mülkün senin olmasına razı olmaz mısın?» denilince: «Tamam ey Rabbim! Razı oldum» diyecektir.

Bunun üzerine ona: «Bu ve bunun on katı daha senindir» denilince: «Tamam ey Rabbim! Razı oldum» diyecektir. Yine ona: «Bununla beraber canının çektiği ve gözüne hoş gelen her şey senindir» denilecektir."

Musa: «Ey Rabbim! Cennet ahalisinin makam olarak en üstte olanı kimdir?» deyince, Allah: «Sana onlardan bahsedeyim. Onların kerametini kendi ellerimle diktim ve mühürledim. Onlar için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiç kimsenin aklına gelmeyecek güzel nimetler vardır» buyurdu " Allah'ın Kitâbı'ndaki: "Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez" âyeti de bunu doğrulamaktadır."

18

Bkz. Ayet:20

19

Bkz. Ayet:20

20

"Hiç mümin, fasık gibi olur mu? Bunlar elbette eşit olmazlar. İnanıp yararlı iş işleyenlere gelince, onlann yaptıklarına karşılık, varacakları cennet konakları vardın Yoldan çıkanlar ise, onların varacakları yer cehennemdir. Oradan her çıkmak istediklerinde geri çevrilirler ve kendilerine: «Yalandır deyip durduğunuz cehennem azabını tadın!» denir"

Firyabî, Ebu'l-Ferec el-İsbehânî el-Eğânî'de, el-Vâhidî, İbn Adiy, İbn Merdûye, Hatîb ve İbn Asâkir değişik kanallarla İbn Abbâs'tan bildirir: Velîd b. Ukbe, Ali b. Ebî Tâlib'e: "Mızrağım seninkinden daha keskin olduğu gibi ben senden daha iyi konuşur ve birliğim içinde senden daha faydalı biriyim" dedi. Bunun üzerine Ali: "Sus, çünkü sen fasık birisin" deyince: "Hiç mü'min, fasık gibi olur mu? Bunlar elbette eşit olmazlar" âyeti indi. Burada mümin ile Ali, fasık ile Ukbe b. Ebî Muayt kastedilmektedir.

İbn İshâk ve İbn Cerîr, Atâ b. Yesâr'dan bildirir: Bu âyet, Medine'de Ali b. Ebî Tâlib ve Velîd b. Ukbe b. Ebî Muayt hakkında nâzil olmuştur. Velîd ve Ali arasında bazı sözler vardı. Velîd b. Ukbe: "Ben senden daha iyi konuşurum. Mızrağım seninkinden daha keskin ve birliğim içinde senden daha faydalı biriyim" deyince Ali: "Sus, çünkü sen fasık birisin" dedi. Bunun üzerine "Hiç mü'min, fasık gibi olur mu? Bunlar elbette eşit olmazlar" âyeti indi.

İbn Ebî Hâtim, Süddî'den aynısını bildirir:

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Abdurrahman b. Ebî Leylâ: "Hiç mü'min, fasık gibi olur mu? Bunlar elbette eşit olmazlar" âyetini açıklarken: " Bu âyet, Ali b. Ebî Tâlib ile Velîd b. Ukbe hakkında nâzil olmuştur" dedi.

İbn Merdûye, Hatîb ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Hiç mü'min, fasık gibi olur mu..." âyetini açıklarken: "Burada mümin ile Ali b. Ebî Tâlib, fasık ile Ukbe b. Ebî Muayt kastedilmektedir. Allah bu âyeti onların aralarında geçen bir konuşmadan dolayı indirmiştir" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Hiç mü'min, fasık gibi olur mu..." âyetini açıklarken: "Ne dünyada, ne ölüm anında, ne de âhirette bir olmazlar" dedi. "Yoldan çıkanlar..." âyeti hakkında ise: "Burada müşrikler kastedilmektedir" dedi. "...Yalandır deyip durduğunuz..." âyetini açıklarken: "Gördüğünüz gibi onlar (müşrikler) yalancıdır" dedi.

21

"Belki yollarından dönerler diye and olsun onlara büyük azabdan önce dünya azabından tattırırız"

Firyabî, İbn Menî', İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, Hâkim, İbn Merdûye ve Delâil'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Belki yollarından dönerler diye and olsun onlara büyük azabdan önce dünya azabından tattırırız" âyetini açıklarken: "Burada dünya azabı ile Bedir savaşı, büyük azap ile kıyamet günü kastedilmektedir. Belki yollarından dönerler âyeti da, belki onlardan geriye kalanlar tövbe eder ve bu yollarından geri dönerler, mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Nesâî, İbnu'l-Münzir, Hâkim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Belki yollarından dönerler diye and olsun onlara... dünya azabından tattırırız" âyetini açıklarken: "Burada yıllarca kıtlık çekerek yaşamaları kastedilmektedir. Belki tövbe ederler diye Allah onlara böyle bir şey yaşattı" dedi.

Müslim, Müsned'e zevaid olarak Abdullah b. Ahmed, Sahîh'te Ebû Avâne İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ubey b. Ka'b: "Onlara... dünya azabından tattırırız" âyetini açıklarken: "Burada dünya musibetleri, Rûm, Batşa ve dumanın çıkması kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ubey b. Ka'b: "Onlara... dünya azabından tattırırız" âyetini açıklarken: "Burada Bedir savaşı kastedilmektedir" dedi.

İbn Merdûye, Ebû İdrîs el-Havlânî'den bildirir: Ubâde b. es-Sâmit'e: "Onlara büyük azabdan önce dünya azabından tattırırız" âyetini açıklamasını sorduğumda şöyle dedi: "Ben bunu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sorduğumda: "Burada musibetler; hastalıklar ve yorgunkuk kastedilmektedir. Müsrif kişi için âhiretten önce dünya azabı vardır" buyurdu. " Resûlallah! Bunlar bizim için nedir?" dediğimde ise: "Günahlardan temizleyicidir" karşılığını verdi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlara büyük azabdan önce dünya azabından tattırırız" âyetini açıklarken: "Burada dünyevi musibetler, hastalıklar ve belalar kastedilmektedir. Alah kullarını belki yollarından dönerler diye bu şekilde imtihan etmektedir" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî): "Belki yollarından dönerler diye and olsun onlara büyük azabdan önce dünya azabından tattırırız" âyetini açıklarken: "Belki tövbe ederler diye dünyada maruz kaldıkları bazı şeyler kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Belki yollarından dönerler diye and olsun onlara... dünya azabından tattırırız" âyetini açıklarken: "Dünya azabı ile hadler, dönerler ifadesi ile tövbe etmeleri kastedilmektedir" dedi.

Firyabî, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Onlara... dünya azabından tattırırız" âyetini açıklarken: "Burada dünya azabı ile kabir azabı kastedilmektedir" dedi.

Firyabî ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Onlara... dünya azabından tattırırız" âyetini açıklarken: "Burada Kureyşlilerin dünyada öldürülme ve açlık tatması kastedilmektedir. Büyük azap ise âhirette kıyamet günündedir" dedi.

Hennâd'ın bildirdiğine göre Ubeyda: "...Onlara... dünya azabından tattırırız" âyetini açıklarken: "Burada kabir azabı kastedilmektedir" dedi.

22

"Rabbinin âyetleri kendisine hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim var mıdır? Şüphesiz suçlulardan öç alacağız."

İbn Menî', İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve İbn Merdûye'nin Muâz b. Cebel'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Üç şey vardır ki bunları yapan kişi büyük günah işlemiş olur. Kim haksız yere sancak diker veya anne babasına karşı kötü davranır veya yardım etmek için zalimle beraber yürürse büyük günah işlemiş olur. Allah: «Şüphesiz suçlulardan öç alacağız» buyurmaktadır."

23

"And olsun ki Mûsa'ya Kitap verdik. Sakın sen ona kavuşacağından şüphe etme. Mûsa'ya verdiğimizi İsrailoğullarına doğruluk rehberi kıldık. Sabredip âyetlerimize kesin olarak inandıkları zaman, içlerinden emrimizle doğru yola ileten önderler çıkardık"

Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Delâil'de Beyhakî'nin Katâde vasıtasıyla Ebu'l-Âliye'den onun da İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):"İsrâ (Miraç) gecesi götürüldüğüm zaman uzun boylu kıvırcık saçlı Mûsa b. İmrân'ı gördüm. Sanki Şenûe erkeklerinden (biri gibi) idi. Yine orta boylu beyaz ile kırmızı arası düz saçlı İsa b. Meryem'i gördüm. Yine Cehennem bekçisi Mâlik'i ve Deccâl'ı gördüm" buyurdu. Allah bize bunları ayetlerinde göstermektedir. Katâde: "...Sakın sen ona kavuşacağından şüphe etnre..." âyetini, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem), Mûsa (aleyhisselam) ile karşılaştığından şüphe etmemesi şeklinde açıklamıştır. "...Mûsa'ya verdiğimizi İsrailoğuilarına doğruluk rehberi kıldık" âyeti hakkında ise: "Yüce Allah, Mûsa'yı İsrâil oğullarına hidayet ışığı kıldı" dedi.

Taberânî, İbn Merdûye ve el-Muhtâre'de Diyâ'nın İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Sakın sen ona kavuşacağından şüphe etme. Mûsa'ya verdiğimizi İsrailoğuilarına doğruluk rehberi kıldık" âyetini açıklarken: "Burada Mûsa'nın, Rabbi ile buluşmasında şüphe etmemem kastedilmektedir. Allah, Musa'yı İsrâil oğullarına hidayet ışığı kılmıştır" buyurdu.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "Sakın sen ona kavuşacağından şüphe etme" âyetini açıklarken: "Burada Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Mûsa (aleyhisselam) ile karşılaşmasından şüphe duymaması kastedilmektedir" dedi. Kendisine: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Mûsa (aleyhisselam) ile karşılaştı mı?" denilince: "Evet karşılaştı, Allah'ın «Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor» buyurduğunu görmüyor musun?" karşılığını verdi.

Firyabî, İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Sakın sen ona kavuşacağından şüphe etme" âyetini açıklarken: "Musa (aleyhisselam) ile karşılaşacağından şüphe etme, mânâsındadır" dedi.

Hâkim'in bildirdiğine göre Mâlik: "Sabredip âyetlerimize kesin olarak inandıkları zaman, içlerinden emrimizle doğru yola ileten önderler çıkardık" âyetini okudu ve şöyle dedi: "Zührî'nin Atâ b. Yezîd'den, onun da Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Hiç kimseye sabırdan daha güzel ve daha geniş bir rızık verilmedi» buyurmuştur."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Sabredip âyetlerimize kesin olarak inandıkları zaman, içlerinden emrimizle doğru yola ileten önderler çıkardık" âyetini açıklarken: "Önderler çıkardık ifadesiyle, hayır işlerinde peygamberlerden başka idareciler kılındığı kastedilmektedir. Sabırla da dünya nimetlerini terk etmek kastedilmektedir" dedi.

24

İsrâil oğullarından da, (dinlerinde) sabrettikleri için, emrimizle (insanları) doğru yola götürecek imamlar (önderler) yetiştirmiştik. Onlar, (Tevrât’daki) âyetlerimizi yakînen biliyorlardı.

25

Şüphe yok ki Rabbin, (mü'minlerle kâfirlerin) aralarında, kıyâmet günü, ihtilâf edip durdukları (dîne ait) şeylerde hükmünü verecektir.

26

Biz, o Mekke kâfirlerinden önce nice nesiller helâk ettik. Kendileri de yurdlarında gezip duruyorlar. Bu, onları hidâyete iletmedi mi? İşte bunlarda(önceki nesillere yaptığımız helâk işlerinde) elbette ibret alâmetleri vardır. Hâlâ dinlemiyecekler, nasihat kabul etmiyecekler mi?

27

"Bizim suyu çorak bir yere sürdüğümüzü ve onunla, hayvanlarının ve kendilerinin yedikleri ekin çıkardığımızı görmediler mi? Yine de görmüyorlar mı?"

Firyabî, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bizim suyu çorak bir yere sürdüğümüzü... görmediler mi..." âyetini açıklarken: "Çorak yerle, kendisine fayda sağlamayacak kadar çok az yağmur yağan ve ancak sel suları ile verimli olan yerler kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Çorak bir yer..." âyetini açıklarken: "Burada Yemen'de bir yer kastedilmektedir" dedi.

Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Çorak bir yer..." âyetini açıklarken: "Burada bitki vermeyen yerler kastedilmektedir. Burası da (Yemen'de) Ebyan denilen yer ve etrafıdır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "...Çorak bir yer..." âyetini açıklarken: "Burada susuz topraklar kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: "...Çorak bir yer..." âyetini açıklarken: "Burada ölü topraklar kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Çorak bir yer..."âyetini açıklarken: "Burada Yemen ve Şam arasındaki köyler kastedilmektedir" dedi.

Ebû Bekr b. Hayyân Ğurar'da Rabî' b. Sebre'den bildirir: Misaller manadan daha fazla akla yatkındır. Allah'ın: "Bizim suyu çorak bir yere sürdüğümüzü... görmediler mi..." âyetini işitmiyor musun? Görmüyor musun? Görmüyorlar mı?

28

Bkz. Ayet:30

29

Bkz. Ayet:30

30

"Bir de: «Eğer doğru söyleyenler iseniz, şu fetih ne zamanmış?» diyorlar. De ki: «Hükmün verileceği gün inkarcılara ne inanmaları fayda verir ve ne de ertelenirler.» Şimdi sen onlardan yüz çevir ve bekle. Şüphesiz onlar da bekliyorlar."

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Sahabe: "Rahat edip te nimetleneceğimiz o gün yakındır" deyince müşrikler: "Eğer doğru söylüyorsanız bu fetih ne zamandır?" dediler. Bunun üzerine bu âyet indi.

Hâkim ve Beyhakî'nin Delâil'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bir de: «Eğer doğru söyleyenler iseniz, şu fetih ne zamanmış?» diyorlar" âyetini açıklarken: "Burada Bedir günü kastedilmektedir. Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) fetih nasip oldu, ama bu kafirlere ölümlerinden sonra bir fayda vermedi" dedi.

Firyabî, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Hükmün verileceği gün..." âyetini açıklarken: "Burada kıyamet günü kastedilmektedir" dedi.

Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Hükmün verileceği gün..." âyetini açıklarken: "Burada hesap günü kastedilmektedir" dedi. Şimdi sen onlardan yüz çevir ve bekle. Şüphesiz onlar da bekliyorlar" âyeti hakkında ise: "Burada da kıyamet günü kastedilmektedir" dedi.

0 ﴿