MÜ'MİN (ĞÂFİR) SÜRESİ

İbnu'd-Durays, Nehhâs ve Beyhakî'nin Delâil'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Hâ Mîm ile başlayan yedi sûre de Mekke'de nazil oldu" demiştir.

İbn Cerîr, Şa'bî'den bildirir: "Mesrûk'un bana bildirdiğine göre Âl-i Hâ Mîm (Hâ Mîm ile başlayan yedi sûre) Mekke'de nazil olmuşlardır."

İbn Merdûye ve Deylemî'nin bildirdiğine göre Semure b. Cündüb: "Havâmîm denilen sûreler (Hâ Mîm ile başlayan yedi sûre) Mekke'de nazil olmuşlardır" demiştir.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Mü'min Sûresi Mekke'de nazil oldu" demiştir.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbnu'z-Zübeyr: "Mü'min Sûresi Mekke'de nazil oldu" demiştir.

Muhammed b. Nasr ve İbn Merdûye, Enes b. Mâlik'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Yüce Allah bana Tevrat'ın yerine Seb'u't-Tivâl'i (yedi uzun sûreyi), İncil'in yerine er-Râât (Elif Lâm Râ harfleriyle başlayan sûreler) ile Tavâsîn'i (Tâ Sîn Mîm harfleriyle başlayan sûreleri), Zebur'un yerine Tavâsîn ile Havâmîm (Hâ Mîm ile başlayan sûreler) arasındaki sûreleri verdi. Havâmîm ile Mufassal sûreleri de vererek beni üstün kıldı ki daha önce hiçbir peygamber böylesi sûreleri okumuş değildi."

Ebû Ubeyd'in Fadâil'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Her şeyin bir özü vardır. Kur'ân'ın özü de Âl-i Hâ Mîm (Hâ Mîm ile başlayan sûreler)dir" demiştir.

Ebû Ubeyd, İbnu'd-Durays, İbnu'l-Münzir, Hâkim ve Beyhakî'nin Şuabu'l- îman'da bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Havâmîm (Hâ Mîm ile başlayan sûreler) Kur'ân'ın süsüdür" demiştir.

Ebû Ubeyd, Muhammed b. Nasr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Hâ Mîm ile başlayan sûreleri okuduğum zaman kendimi içinde zevkle dolaşacağım gül bahçelerine girmiş gibi hissederim" demiştir.

Muhammed b. Nasr ve Humeyd b. Zencûye'nin başka bir kanaldan bildirdiğine göre İbn Mes'ûd şöyle demiştir: Kur'ân durumu şuna benzer: Adamın biri ailesi için uygun bir mesken aramaya çıkar. Bu şekilde dolaşırken bol yağmur alan bir yer olduğu belli olan bir mekana uğrar. Burada hayretler içinde dolaşırken bir anda kendini gül bahçeleri içinde bulur ve hayreti daha da artar. Kendi kendine: "İlk gördüğüm yere şaşırmıştım ama burası ondan da şaşırtıcı!" diye söylenirken, kendisine: "İlk gördüğün bol yağmurlu yer Kur'â'nın azametinin göstergesidir. Bu gördüğün gül bahçeleri ise Kur'ân'da Hâ Mîm ile başlayan sûrelerin yerinin göstergesidir" denilir.

Ebu'ş-Şeyh, Ebû Nuaym ve Deylemî'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Havâmîm (Hâ Mîm ile başlayan sûreler) Kur'ân'ın süsüdür" buyurmuştur.

İbn Merdûye ve Delemî'nin Semure b. Cündüb'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Havâmîm (Hâ Mîm ile başlayan sûreler) Cennet bahçelerinden bir bahçedir" buyurmuştur.

Beyhakî Şuabu'l-îman'da Halîl b. Murra'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Havâmîm denilen sûreler yedi tanedir, Cehennemin de yedi tane kapısı vardır. Kıyamet gününde bu sûrelerden her biri Cehennemin bir kapısında durur ve: «Allahım! Bu kapıdan içeriye beni okuyup bana inanan hiç kimse girmesin» der. "

Dârimî ve Muhammed b. Nasr'ın bildirdiğine göre Sa'd b. İbrâhim: "Havâmîm denilen sûreler, Arâis olarak da isimlendirilirlerdi" demiştir.

Ebû Ubeyd, İbn Sa'd, Muhammed b. Nasr ve Hâkim'in bildirdiğine göre Ebu'd-Derdâ bir mescid inşa etti. Kendisine: "Bu ne?" denilince: "Âl-i Hâ Mîm (Hâ Mîm ile başlayan sûreleri okumak) için inşa ettim" karşılığını verdi.

Tirmizî, Bezzâr, Muhammed b. Nasr, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Şuabu'l- îman'da Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Sabahladığı zaman Mü'min Sûresi'nin ilk üç âyeti ile Âyetu'l- Kürsî'yi okuyan kişi akşama kadar korunur. Bunları akşam vakti okuyan kişi ise sabaha kadar korunur. "

1

Bkz. Ayet:3

2

Bkz. Ayet:3

3

"Hâ Mîm. Bu kitabın indirilmesi, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır olan, lütuf sahibi Allah tarafındandır. Ondan başka ilâh yoktur. Dönüş ancak onadır."

İbnu'd-Durays, İshak b. Abdillah b. Ebî Ferve'den bildirir: Bize bildirilene göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Her bitkinin bir meyvesi vardır. Kur'ân'ın meyvesi de Hâ Mîm ile başlayan sûrelerdir. Bunlar yan yana bulunan bereketli, yemyeşil bahçelerdir. Cennet bahçeleri içinde dilediği gibi dolaşıp yemek isteyen kişi, Havâmîm denilen bu sûreleri okusun. Cuma gecesinde Duhân Suresi'ni okuyan kişi sabaha bağışlanmış bir şekilde çıkar. Bir gün ve gecede Fussilet Sûresi ile Mülk Sûresi'ni okuyan kişi, Kadir gecesini ihya etmiş gibi olur. Zilzâl Sûresi'ni okuyan kişi Kur'ân'ın dörtte birini okumuş gibi olur. Kâfirûn Sûresi'ni okuyan kişi Kur'ân'ın dörtte birini okumuş gibi olur. İhlâs Sûresini on defa okuyan kişiye de Yüce Allah Cennette bir köşk inşa eder." Ebû Bekr es-Sıddîk bunu duyunca: "O zaman köşklerimizi çoğaltmaya çalışırız" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle devam etti: "Yüce Allah sizin istediğinizin daha fazla ve daha güzelini verir. Kişi Nâs ile Felak sûrelerini okuduğu zaman ne kadar kötülük varsa: «Rabbim! Onu benim şerrimden koru!» demeye başlar. Fatiha Sûresi'ni okuyan kişi, Kur'ân'ın dörtte birini okumuş gibi olur. Tekâsür Sûresi'ni okuyan kişi de bin âyet okumuş gibi olur."'

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Umâme: "Hâ Mîm, Yüce Allah'ın isimlerinden biridir" demiştir.

Abdurrezzâk Musannef’te, Ebû Ubeyd, İbn Sa'd, İbn Ebî Şeybe, Ebû Dâvud, Tirmizî, Hâkim ve İbn Merdûye, Mühelleb b. Ebî Sufra'dan bildirir: Bizzat işiten birinin bana bildirdiğine göre Hendek savaşı gecesinde Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu gece saldırıya uğrarsanız (parola olarak): «Hâ mîm! Lâ yunsarûn» deyin" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe, Nesâî, Hâkim ve İbn Merdûye, Berâ b. Âzib'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Yarın düşmanınızla karşılaşacaksınız. O zaman parolanız «Hâ mîm! Lâ yunsarûn» olsun."

Ebû Nuaym Delâil'de Enes'ten bildirir: "Huneyn savaşında Müslümanlar hezimete uğrayınca Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yerden aldığı bir avuç toprağı müşriklerin üzerine doğru savurdu ve: "Hâ mîm! Lâ yunsarûn" dedi. Bunun üzerine onlara doğru tek bir ok veya mızrak atmadan hezimete uğradılar."

Bağavî ve Taberânî, Şeybe b. Osman'dan bildirir: Huneyn savaşında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yerden aldığı bir avuç toprağı müşriklerin yüzlerine doğru savurdu ve: "Yüzleri yere sürtsün! Hâ Mîm! Lâ yunsarûn!" buyurdu.

Abd b. Humeyd, Yezîd b. ef-Asam'dan bildirir: Şam ahalisinden sert bir adam vardı ve bu sertliğinden dolayı Şamlılar onu Ömer'in yanına gönderirlerdi. Ömer uzun bir süre onun gelmediğini görünce: "Filan kişiye ne oldu?" diye sordu. Oradakiler: "Kendini içkiye verdi" dediler. Bunun üzerine Ömer kâtibini çağırdı ve: "Yaz!" diyerek adama: "Ömer b. el-Hattâb'tan filanın oğlu filana! Selam üzerine olsun. Senden dolayı kendisinden başka ilah olmayan Allah'a hamdederim. Zira o "Günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır olan, lütuf sahibidir. Ondan başka ilah yoktur ve dönüş onadır" şeklinde bir mektup yazdı. Daha sonra onun için dua etti, oradakiler de bu dualara âmin dediler. Yüce Allah'ın, onun kalbine yönelmesi ve tövbesini kabul etmesi için adama dua ettiler. Adam Ömer'in mektubunu alınca açıp okumaya başladı. Mektuptaki: "Günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır olan, lütuf sahibidir. Ondan başka ilah yoktur ve dönüş onadır" ifadesine gelince: "Yüce Allah beni bağışlayacağını bildiriyor ve azabıyla beni uyarıyor. Bol lütuf sahibi olduğunu ifade edip dönüşümüzün yine kendisine olacağını söylüyor" demeye başladı. Bunu kendi kendine tekrar edip dururken sonunda ağlamaya başladı. Daha sonrasında içkiyi tamamen bıraktı ve kendini ıslah etti. Onun bu durumu Ömer'e ulaşınca: "Bir kardeşinizin hata ettiğini gördüğünüz zaman siz de öyle yapın. Elinden tutup düzeltmeye çalışın. Bağışlanması ve tövbesinin kabulü için Allah'a dua edin. Ona karşı şeytana yardımcı olmayın" dedi.

Abd b. Humeyd, Katâde'den bildirir: Medine'de dindar bir genç vardı. Ömer de bu genci çok sever beğenirdi. Bir ara bu genç Mısır'a gitti ve orada bozuldu. Hiç bir kötülüğü yapmaktan çekinmez oldu. Ailesinden biri Hazret-i Ömer'in yanına gelince Ömer ona bu genci sordu. Adam: "Onu hiç sorma!" dedi. Ömer: "Neden?" diye sorunca, adam: "Çünkü bozulup yoldan çıktı" dedi. Bunun üzerine Ömer bu gence şöyle bir mektup yazdı: "Ömer'den filan kişiye! "Hâ Mîm. Bu kitabın indirilmesi, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır olan, lütuf sahibi Allah tarafındandır. Ondan başka ilâh yoktur. Dönüş ancak onadır." Genç adam bu mektubu aldıktan sonra kendi kendine okuyup durdu ve sonunda doğru yola geldi.

Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden..." âyetini açıklarken: "Tövbe etmeyeni bağışlar, tövbe edenin de tövbesini kabul eder" demiştir.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Ebû İshâk es-Sebîî'den bildirir: Adamın biri Ömer b. el-Hattâb'a geldi ve: "Ey müminlerin emiri! Birini öldürdüm, benim için tövbe var mı?" diye sordu. Ömer adama: "Hâ Mîm. Bu kitabın indirilmesi, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır olan, lütuf sahibi Allah tarafındandır. Ondan başka ilâh yoktur. Dönüş ancak onadır" âyetlerini okudu ve: "Sen tövbe edip iyi amellere devam et, ümitsizliğe düşme" dedi.

İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin el-Esmâ' ve's-Sifât'ta bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Geniş ihsan sahibi" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini: "Kerem sahibi" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) ifadesini: "Nimet sahibi" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) ifadesini: "Lütuf sahibi" şeklinde açıklamıştır.

Taberânî M. el-Evsat'ta ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Ömer: "Günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır olan, lütuf sahibi Allah tarafındandır. Ondan başka ilâh yoktur. Dönüş ancak onadır" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Lâ ilâhe illallah diyen kişinin günahını bağışlar, tövbesini kabul eder. Lâ ilâhe illallah demeyen kişiye ise azabı pek ağır olur. Kullarına karşı da bol lütuflarda bulunur. Önceleri Kureyşli kafirler Allah'ı tevhid etmedikleri için Yüce Allah «Ondan başka ilah yoktur» diyerek kendini tevhid etmiştir. Sonunda herkesin dönüşü Allah'a olacaktır. Ancak «Lâ ilâhe illallah» diyenleri Cennete koyacak, «Lâ ilâhe illallah» demeyenlerin ise gideceği yer Cehennem olacaktır."

İbn Ebî Şeybe ve İbn Ebî Hâtim, Sâbit el-Bünânî'den bildirir: Küfe arazilerinde Mus'ab b. ez-Zübeyr ile beraberdim. İki rekat namaz kılmak üzere bahçenin birine girdim. Namazda Mü'min Sûresi'ni okumaya başladım. "Günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır olan, lütuf sahibi Allah tarafındandır. Ondan başka ilâh yoktur. Dönüş ancak onadır" âyetine ulaştığımda arkadan boz bir katırın üzerinde Yemen kumaşından giysiler giymiş bir adam gördüm. Adam bana şöyle dedi: "Günahı bağışlayan" âyetini okuduğun zaman: "Ey günahı bağışlayan.' Benim de günahımı bağışla!" de. "Tövbeyi kabul eden" âyetini okuduğun zaman: "Ey tövbeleri kabul eden! Benim de tövbemi kabul et!" de. "Azabı ağır olan" âyetini okuduğun zaman: "Ey azabı ağır olan! Beni azaba maruz bırakma!" de. (İbn Ebî Şeybe'nin lafzı: "Beni bağışla!" şeklindedir) "Lütuf sahibi" âyetini okuduğun zaman da: "Ey lütuf sahibi! Bana da hayırlı lütuflarda bulun!" de." Adamın dediği gibi de yaptım. Namazı bitirdikten sonra arkama dönüp baktım, ancak kimseleri bulamadım. Bahçe kapısına çıkıp: "Buradan boz bir katır üzerinde Yemen kumaşından giysiler giymiş biri geçti mi?" diye sorduğumda: "Biz kimseleri görmedik" dediler. Ravi der ki: "Bu adamın İlyas (aleyhisselam) olduğunu düşünürlerdi."

4

Bkz. Ayet:6

5

Bkz. Ayet:6

6

"Allah'ın âyetleri hakkında inkâr edenlerden başkası tartışmaya girişmez. Onların şehirlerde gezip dolaşmaları seni aldatmasın. Onlardan önce Nûh'un kavmi ve onlardan sonra gelen topluluklar da yalanlamıştı. Her ümmet kendi peygamberini yakalayıp cezalandırmaya azmetmişti. Hakkı yok etmek için batıl şeyler ileri sürerek tartışmışlardı. Bu yüzden onları kıskıvrak yakaladım. Benim cezalandırmam nasılmış (gördüler)! İnkâr edenlerin cehennemlik olduklarına dair Rabbînin sözü böylece gerçekleşti."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: "Allah'ın âyetleri hakkında inkâr edenlerden başkası tartışmaya girişmez..." âyetini açıklarken: "Hâris b. Kays es-Sehmî hakkında nazil oldu" demiştir.

Abd b. Humeyd'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kur'ân hakkında tartışmak küfürdür" buyurmuştur.

Abd b. Humeyd ve Ebû Dâvud'un Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kur'ân hakkında tartışmak küfürdür" buyurmuştur.

Abd b. Humeyd, Ebû Cüheym'den bildirir: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından iki kişi bir âyetin okunuşu konusunda ihtilafa düştü. Biri: "Ben bizzat Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ağzından şu şekilde işitip öğrendim" derken, diğeri de: "Ben de bizzat Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ağzından şu şekilde işitip öğrendim" diyordu. Sonunda ikisi de Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldiler ve durumu ona anlattılar. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kur'ân yedi harf (kıraat) üzerine nazil oldu. Ancak sakın Kur'ân hakkında tartışmaya girmeyin! Zira Kur'ân hakkında tartışma küfürdür" buyurdu.

Abd b. Humeyd'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kur'ân hakkında tartışmak küfürdür" buyurmuştur.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Onların şehirlerde gezip dolaşmaları seni aldatmasın" buyuğunu açıklarken: "Yeryüzünün dört bir tarafına yolculuk yapmaları, gezip dolaşmaları seni aldatıp endişeye düşürmesin" demiştir. "...Onlardan sonra gelen topluluklar da yalanlamıştı. Her ümmet kendi peygamberini yakalayıp cezalandırmaya azmetmişti..." âyetini açıklarken: "Nûh, Âd ve Semûd kavminden sonra gelen ve küfür üzerinde olan topluluklar da kendi peygamberlerini yalanlamışlardı. Bunlardan her bir topluluk kendi peygamberlerini yakalayıp öldürmeye çalışmışlardı" demiştir. "İnkâr edenlerin cehennemlik olduklarına dair Rabbinin sözü böylece gerçekleşti" âyetini açıklarken de: "Yaptıkları kötü amellerden dolayı azabı hak ettiler" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Onların şehirlerde gezip dolaşmaları seni aldatmasın" âyetini açıklarken: "Yeryüzünde fesat çıkarmaları seni endişeye düşürmesin" demiştir. "...Benim cezalandırmam nasılmış" âyetini açıklarken de: "Vallahi pek çetin bir azaptır!" demiştir.

Taberânî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem): "Batıl şeyler ileri sürerek hakkı yok etmek isteyen birine yardımcı olan kişi, Allah'ın zimmeti ile Resûlünün zimmetinden çıkmıştır" buyurmuştur.

7

Bkz. Ayet:9

8

Bkz. Ayet:9

9

"Arş'ı yüklenen ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih ederler; O'na inanırlar. Müminler için (şöyle diyerek) bağışlanma dilerler: "Rabbimiz! İlmin ve rahmetin herşeyi içine almıştır. Tövbe edip senin yoluna uyanları bağışla; onları cehennemin azabından koru! Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi olanları da, kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine sok. Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin. Onları kötülüklerden koru. Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, ona rahmet etmiş olursun. İşte bu büyük başarıdır."

Ebû Ya'lâ ve İbn Merdûye'nin -sahîh bir isnâdla- Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Ayakları semadan yerin yedinci katına kadar uzanan bir melekten bahsetmeme izin verildi. Bu meleğin omuzunda Arş vardır ve: «Her nerede isen ve nerede olursan seni tesbih ederim» deyip durur."

Ebû Dâvud, İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh Azame'de, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin el-Esmâ' ve's-Sifât'ta -sahîh bir isnâdla- Câbir'den bildirdiğine göre Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah'ın Arş'ını taşıyan meleklerden birinden bahsetmeme izin verildi. Bu meleğin kulak memesi ile omuzu arasında yedi yüz yıllık bir yolculuk mesafesi vardır. "

İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh, Hassan b. Atiyye'den bildirir: "Arş'ı taşıyan melekler sekiz tanedir. Ayakları yedinci kat yerde iken başları yedinci kat semayı da aşmıştır. Arş da uzunlukları kadar olan boynuzlarının üzerindedir."

Ebu'ş-Şeyh, Zâzân'dan bildirir: "Arş'ı taşıyan meleklerin ayakları yerin en alt katındadır ve Arş'tan gelen nurun ışıltısından dolayı başlarını kaldırıp bakamazlar."

İbnu'l-Münzir, Ebu'ş-Şeyh ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da Hârun b. Riâb'dan bildirir: Arş'ı taşıyan melekler sekiz tanedir. Bunlardan dördü ince ve tatlı bir sesle: "Seni ilminden sonra bile hilminden dolayı hamd ile tesbih ederiz" derken, diğer gördü: "Kudretinden sonra bile bağışlamandan dolayı seni hamd ile tesbih ederiz" derler.

İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh, Ebû Kabîl'den bildirir: Abdullah b. Amr'ın şöyle dediğini işittim: "Arş'ı taşıyan melekler sekiz tanedir. Bunlardan birinin sadece gözünün bir uçtan diğer uca uzunluğu beş yüz yıllık bir yolculuk mesafesi kadardır."

Ebu'ş-Şeyh, Vehb'den bildirir: "Arş'ı taşıyan meleklerden her birinin dört yüzü ve dört kanadı vardır. Bu kanatlardan ikisiyle Arş'a bakıp da çarpılmamak için yüzünü kapatır. Diğer ikisiyle de uçar. Ayaklan yerdedir ve Arş da omuzları üzerindedir. Herbirinin biri öküz biri aslan biri insan ve biri kartal yüzü olmak üzere dört tane yüzü vardır. "Kuddûs! Allah en güçlüdür! Azameti yer ile gök arasını doldurmuştur" sözünden başka da konuşmaları yoktur."

Ebu'ş-Şeyh, Vehb'den bildirir: "Şimdilik Arş'ı taşıyan melekler dört tanedir. Kıyamet gününde ise bunlar dört melekle daha desteklenirler. Bu meleklerden biri insan suretindedir ve insanlara rızıklarında şefaatçi olur. Diğeri kartal suretindedir ve kuşlara rızıklarında şefaatçi olur. Diğeri öküz suretindedir ve evcil hayvanlara rızıklarında şefaatçi olur. Bir diğeri de aslan suretindedir ve bu da vahşi hayvanlara rızıklarında şefaatçi olur. Bu dört melek Arş'ını yüklendikleri Yüce Allah'ın azametinden dizlerinin üzerine çöktüler. «Lâ havle velâ kuvvete illâ billah» sözünü söyleyince de ayağa kalkabildiler."

Ebu'ş-Şeyh'in Mekhûl'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Arş'ı taşıyan melekler dört tanedir. Biri mahlûkat içinde en güzel surete sahip olan insan suretindedir. Diğeri vahşi hayvanların efendisi olan aslan suretindedir. Diğeri ehli hayvanların efendisi olan öküz suretindir ki buzağıya tapma olayından bu zamana kadar hâlâ öfkelidir. Bir diğer melek de kuşların efendisi olan kartal suretindedir."

İbn Merdûye, Ümmü Sa'd'dan bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Arş, inciden yaratılmış ve horoz suretinde olan bir meleğin üzerindedir. Bu meleğin ayakları yerin en alt tabakasında, kanatları doğuda, boynu da Arş'ın altındadır."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "Arş'ı taşıyan meleklerin hepsi de sûr'dur (sûrettir)" dedi. Kendisine: "Sûr ne demektir?" diye sorulunca İkrime bunu göstermek için yüzünü az yana çevirdi.

Abd b. Humeyd, Meysere'den bildirir: "Nurun ışıltısından dolayı Arş'ı taşıyan melekler başlarını kaldırıp da üzerlerinde olan şeye bakamazlar."

Abd b. Humeyd, İbn Merdûye ve Beyhakî el-Esmâ' ve's-Sifât'ta İbn Abbâs'tan bildirir: "Arş'ı taşıyan meleklerden her birinin topuğundan yere kadar olan kısmı beş yüz yıllık bir yolculuk mesafesi kadardır. Bize anlatılana göre de ölüm meleğinin bir adımı doğu ile batı arası kadardır."

Abd b. Humeyd, Meysere'den bildirir: "Arş'ı taşıyan meleklerin ayakları yerin en alt tabakasındadır, başları da Arş'ın yanına kadar uzanır. Huşû içindedirler ve başlarını kaldırıp da yukarıya bakmazlar. Bu melekler yedinci kat semadaki meleklerden çok korkarlar. Yedinci kat semadaki melekler de bir üstteki semada bulunan meleklerden çok korkarlar. Bu melekler de bir üstteki semada bulunan meleklerden çok korkarlar."

Beyhaki, Urve'den bildirir: "Arş'ı taşıyan meleklerden kimisi insan suretinde, kimisi kartal suretinde, kimizi öküz suretinde kimisi de aslan suretindedir."

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ebû Umâme: "Arş'ı taşıyan melekler Farsça dilini konuşurlar" demiştir.

Ebu'ş-Şeyh Azame'de İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir araya toplanmış olan ashâbının yanına çıktı ve: "Neden böyle toplandınız?" diye sordu. Ashâb: "Rabbimizi zikretmek ve azametini düşünmek için toplandık" karşılığını verdiler. Allah Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Azametini düşünerek bir yere varamazsınız. Ama Rabbinizin azametinden birazını size söyleyeyim mi?" buyurunca, ashâb: "Tabi ki söyle Resûlallah!" dediler. Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Arş'ı taşıyan meleklerden biri de İsrafil isminde bir melektir. Arş'ın köşelerinden biri bu meleğin omuzları üzerindedir. Ayakları yerin yedinci kat altında, başı ise yedinci kat semayı aşmıştır. Rabbinizin onun gibi de nice yaratıkları vardır."

Abd b. Humeyd, Katâde'den bildirir: Bazı kıraatlerde bu âyet: "(=Arş'ı yüklenen melekler ile çevresinde bulunan melekler Rablerini hamd ile tesbih ederler)" şeklindedir.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Müminler için bağışlanma dilerler..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bu konuda Mutarrif b. Abdillah b. eş-Şihhîr der ki: "Mahlukatlar içinde Allah'ın kullarına karşı en iyi nasihati edenlerin melekler, en kötü ve saptırıcı nasihati edenlerin ise şeytanlar olduğunu gördük."

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Tövbe edip senin yoluna uyanları bağışla..." âyetini açıklarken: "Şirkten tövbe edip de sana itaat edenleri bağışla, anlamındadır" demiştir. "...Adn cennetlerine sok..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Ömer b. el- Hattâb: "Ey Ka'b! Adn denilen şey nedir?" diye sorunca, Ka'b: "Cennette altından yapılmış köşklerdir. Bunların içinde de peygamberler, sıddîkler, şehitler ve adil yöneticiler oturur" karşılığını verdi." "...Onları kötülüklerden koru..." âyetini açıklarken de: "Onları azaptan koru, anlamındadır" demiştir.

10

"Ama inkâr edenlere, «Allah'ın gazabı, sizin birbirinize olan öfkenizden daha büyüktür. Zira imana çağrıldığınızda inkâr ederdiniz» diye seslenilir."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Ama inkâr edenlere, «Allah'ın gazabı, sizin birbirinize olan öfkenizden daha büyüktür. Zira imana çağrıldığınızda inkâr ederdiniz' diye seslenilir» âyetini açıklarken şöyle demiştir: Kıyamet gününde kafirler Cehennemdeki yerlerini gördüklerinde öfke içinde birbirlerine düşman olurlar. Bunun üzerine onlara: "Dünyada iken imana çağırılıp da inkâr etmenize Yüce Allah'ın öfkesi sizin şimdi birbirinize olan öfkenizden daha büyüktür" denilir.

Abd b. Humeyd, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: "Müminler Cennete, kendileri ise Cehenneme girince birbirlerine öfke duyarlar ki bu öfkeden dolayı parmaklarını ısırmaya başlarlar. Ancak Cehennemden kendilerine: "Dünyada iken imana çağırılıp da inkar etmenize Yüce Allah'ın öfkesi sizin şimdi ateşe girmenizden dolayı birbirinize olan öfkenizden daha büyüktür" diye seslenilir."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Allah'ın gazabı, sizin birbirinize olan öfkenizden daha büyüktür. Zira imana çağrıldığınızda inkâr ederdiniz..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Amellerinin karşılığını gördüklerinde birbirlerine öfke ile bakmaya başlarlar. Ancak dünyada iken imana çağırılıp da inkâr etmelerine Yüce Allah'ın öfkesi onların birbirlerine olan öfkesinden daha büyüktür."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Allah'ın gazabı, sizin birbirinize olan öfkenizden daha büyüktür. Zira imana çağrıldığınızda inkâr ederdiniz..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Dünyada iken imana çağırıldıkları zaman kabul etmeyip inkâr etmelerine Allah'ın öfkesi, onların Allah'ın azabını görmeleri üzerine birbirlerine olan öfkesinden daha büyüktür."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Zir el-Hemdânî: "Ama inkâr edenlere, «Allah'ın gazabı, sizin birbirinize olan öfkenizden daha büyüktür. Zira imana çağrıldığınızda inkâr ederdiniz» diye seslenilir" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Kıyamet gününde kafirler içinde bulundukları durumu görüp de birbirlerine öfkelendikleri zaman: "Ama Allah'ın size karşı olan öfkesi birbirinize olan öfkenizden daha büyüktür! Cehennem ahalisinden olduğunuzu şimdi mi anladınız!" denilir.

11

"Onlar: «Rabbîmîz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa da dirilttin. Günahlarımızı kabulleniyoruz, şimdi bir çıkış yolu var mı?» derler."

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "...Bizi iki defa öldürdün, iki defa da dirilttin..."' âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu âyet Bakara Sûresi'ndeki: "...Ölü idiniz sizleri diriltti, sonra öldürecek sonra tekrar diriltecek..." âyeti gibidir. Babalarının sülbünde ölü iken Yüce Allah onları oradan çıkarıp diriltmiş, sonra onları öldürecek, öldükten sonra da tekrar diriltecektir."

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Bizi iki defa öldürdün, iki defa da dirilttin..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yüce Allah sizi yaratmadan önce toprak idiniz ki ilk ölümünüz budur. Bu halde ölü iken sizi diriltip yarattı ki bu da ilk dirilişinizdir. Sonra ölüp mezarlarınıza gidersiniz ki bu da ikinci ölümünüzdür. Kıyamet gününde sizleri tekrar diriltir ki ikinci dirilmeniz de bu olur. Bu şekilde iki defa ölmüş ve iki defa dirilmiş olursunuz. Aynı şey: "Ölü idiniz sizleri diriltti, sonra öldürecek sonra tekrar diriltecek ve sonunda ona döneceksiniz; öyleyken Allah'ı nasıl inkâr edersiniz?" âyetinde ifade edilmiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik bu âyeti açıklarken: "Onlar ölüydüler Yüce Allah onları diriltti. Sonra tekrar öldürecek ve kıyamet gününde de yine diriltecektir" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Onlar: «Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa da dirilttin. Günahlarımızı kabulleniyoruz. Şimdi bir çıkış yolu var mı?» derler" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Babalarının sulbünde ölü iken Yüce Allah onları dünyaya getirdi. Dünyaya geldikten sonra da herkese takdir edilen ölümü tattırdı. Kıyamet gününde de onları tekrar diriltmiştir. Bu şekilde iki defa ölüp iki defa dirilmiş olurlar. Kıyamet gününde kafirler günahlarını itiraf ettikten sonra tekrar dünyaya dönme yollarının olup olmadığını da sorarlar."

12

Bu (azap size) şundan dolayıdır ki, Allah birdir denildiği zaman, inkâr ettiniz. Fakat O’na ortak koşulunca îman ediyordunuz. Artık hüküm, her şeyden yüce ve büyük olan Allah’ındır.

13

O’dur ki, size (kudret ve azametine delâlet eden) alâmetlerini gösteriyor, sizin için gökten bir rızık (sebebi olan yağmur) indiriyor. Fakat ancak küfürden dönen (Allah’ın alâmetlerinden ibret alır ve gerçeği) anlar.

14

"Kâfirlerin hoşuna gitmese de, siz dini Allah'a has kılarak ona ibadet edin."

İbn Ebî Şeybe, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî, Abdullah b. ez-Zübeyr'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) her namazın ardından: "Allah'tan başka ilah yoktur. Tektir ve ortaksızdır. Mülk onundur, hamd da ona mahsustur. O her şeye kadirdir. Allah'tan başka ilah yoktur. Ancak ona kulluk ederiz. Her türlü nimet ve lütuf ondandır. En güzel övgüler onadır. Allah'tan başka ilah yoktur. Kâfirler hoşlanmasalar da din olarak sadece onun dinini kabul ederiz" diye dua ederdi.

15

Bkz. Ayet:16

16

"O, dereceleri hakkıyla yükseltendir, Arş'ın sahibidir. Buluşma günü hakkında uyarmak için, iradesiyle ilgili vahyi kullarından dilediğine, kendi indirir. O gün onlar ortaya çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. Bugün mülk kimindir? Tek olan, her şeyi kudret ve hâkimiyeti altında tutan Allah'ındır."

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katide: "...Buluşma günü hakkında uyarmak için, irâdesiyle ilgili vahyi kullarından dilediğine, kendi indirir. O gün onlar ortaya çıkarlar...'" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yeryüzü ile gökyüzü ahalisinin, yaratıcı ile yaratılanların bir araya geldiği günde onları uyarmak için kullarından dilediğine vahiy ve rahmetini indirir. Öylesi bir günde ortada kalırlar, onları ne dağ, ne de başka bir şey gizleyemez."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Buluşma günü hakkında uyarmak için..." âyetini açıklarken: "Buluşma gününden kasıt, yeryüzü ahalisi ile gökyüzü ahalisinin bir araya geldiği gündür" demiştir.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Buluşma günü hakkında uyarmak için..." âyetini açıklarken: "Buluşma gününden kasıt, Âdem ile neslinden olan son kişinin bir araya geleceği gün olan kıyamet günüdür" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yevmu't-Telâki (Buluşma günü), Yevmu'l-Âzife (Yaklaşan gün) ve benzeri ifadeler kıyamet gününün isimlerindendir. Yüce Allah böylesi bir günün çok büyük bir gün olduğunu bildirmiş ve insanları böylesi bir günden uyarmıştır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "O gün onlar ortaya çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu günde onların hiçbir şeyleri Allah'a gizli kalmaz. Ancak kıyamet gününde arkasında saklanacakları ne bir dağ, ne de bir tepe bulabilirler."

Abdullah b. Ahmed Zühd'de zevâidinde, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve Ebû Nuaym Hilye'de İbn Abbâs'tan bildirir: Kıyametin kopmasına yakın bir münadi: "Ey insanlar! Kıyamet saati geldi!" diye seslenir ki bu sesi ölü ve diri olan herkes işitir. Yüce Allah da dünya semasına iner ve: "Bugün hükümranlık kimindir? Herşeyi kudret ve hâkimiyeti altında tutan Allah'ındır" buyurur.

İbn Ebi'd-Dünya el-Ba's'da ve Deylemî'nin Ebû Saîd'den bildirdiğine göre Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyametin kopmasına yakın bir münadi: «Ey insanlar! Kıyamet saati geldi!» diye seslenir. Bu ses o kadar yüksek çıkar ki ölü ve diri olan herkes işitir. Yüce Allah da dünya semasına iner ve bir münadi: «Bugün hükümranlık kimindir? Herşeyi kudret ve hâkimiyeti altında tutan Allah'ındır» diye seslenir."

İbnu'l-Münzir, İbn Cüreyc'den bildirir: Kıyamet gününde tüm zorbalar çağırılır ve her biri ateşten sandıkların içine konulur. Sonra onlara: "Bugün hükümranlık kimindir?" diye sorulur. "Herşeyi kudret ve hâkimiyeti altında tutan Allah'ındır" şeklinde de karşılık verilir.

17

"Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün asla zulüm yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir."

Hâkim ve Beyhakî el-Esmâ' ve's-Sifât'ta Câbir'den bildirir: Kısas konusunda Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbından birinden naklen bir hadis işittim. Bunun üzerine bir deve satın aldım, yükümü yükledim ve yola düştüm. Bir ay boyunca yol gittikten sonra Mısır'a ulaştım. Abdullah b. Uneys'in yanına gittim ve: "Kısas hakkında senden naklen bir hadis işittim" dedim. Abdullah da şöyle anlattı: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yüce Allah insanları çıplak, sünnetsiz ve bühüm olarak haşreder" buyurdu. Biz: "Bühüm ne demektir?" diye sorduğumuzda: "Yanlarında hiçbir şey bulunmadan, anlamındadır" buyurdu ve şöyle devam etti: "Sonra uzak yakın herkesin işiteceği bir sesle: «Tek hükümran benim! Her şeyin karşılığını veren benim! Üzerinde bulunan başkasının hakkını kendisinden almadan Cennetliklerden hiç kimse Cennete, Cehenmemliklerden de hiç kimse Cehenneme giremez!»" diye seslenir. Biz: "Çıplak ve yanında hiçbir şeyi olmadan haşredileceklerine göre bu hak nasıl alınacak?" dediğimizde, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu karşılıklı iyilikler ve kötülüklerle alınır" buyurdu ve: "Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün asla zulüm yoktur..." âyetini okudu.

Abd b. Humeyd, İbn Abbâs'tan bildirir: "Günahlar affedilen, affedilmeyen ve karşılığı tamamıyla alınan olmak üzere üç çeşittir. Affedilen günah, kişinin işledikten sonra Allah'tan bağışlanma dilediği ve Allah'ın da bağışladığı günahtır. Affedilmeyen günah şirktir. Karşılığı tamamıyla alınan günah ise kişinin kardeşine yaptığı haksızlıktır. Yüce Allah: "Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün asla zulüm yoktur..." buyurur. Boynuzsuz koyunun bile boynuzlu koyundan süsebilmesi dolayısıyla hakkı alınacaklar."

Abd b. Humeyd, İbn Mes'ûd'dan bildirir: Yüce Allah kiyamet gününde tüm insanları külçe bir gümüş parçasını andıran, üzerinde Allah'a isyan edilmemiş ve günaha bulaşılmamış dümdüz bir yerde toplar. İlk olarak da bir münadi: "Bugün hükümranlık kimindir? Herşeyi kudret ve hâkimiyeti altında tutan Allah'ındır! "Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün asla zulüm yoktur..." diye seslenir. Hesabı ilk görülen davalar da kan davaları olur. Katil ile maktül beraber huzura çıkarılır. Maktül: "Şu kuluna sor bakalım beni neden öldürdü" deyince, katile: "Doğru! Onu neden öldürdün?" diye sorulur. Şayet katil: "İzzet sadece Allah'ın olsun diye öldürdüm" derse, izzet zaten Allah'ındır. Ancak: "İzzet filan kişinin olsun diye öldürdüm" derse izzet söz konusu kişinin asla olamaz. Katil kişi bu günahını yüklenir ve maktül kişi orada onu öldürür. Herkes bu şekilde hakkını tamamıyla alır. İnsanlar da orada dünyada olduğu gibi ölümü tadarlar.

Hatîb Târih'de İbn Ömer'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kıyamet gününde insanlar annelerinden doğdukları gibi çıplak, yalınayak ve sünnetsiz olarak haşredilirler" buyurdu. Âişe: "Vay halimize! İnsanlar bu şekilde birbirlerine mi bakacak!" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) onun omuzuna vurdu ve şöyle buyurdu: "Ey İbn Kuhâfe'nin kızı! O günü insanlar birbirlerine bakamayacak kadar kendi halleriyle meşgul olurlar. Kırk yıl boyunca yemeden, içmeden ve konuşmadan başları yukarda semaya bakıp dururlar. Bu şekilde onları bir ter basar ki kimi ayaklarına, kimi dizlerine, kimi bacaklarına, kimi göbeğine, kimi de boğazına kadar ter içinde kalır. Sonrasında Yüce Allah kullarına şefkat eder. Arş'ı taşıyan meleklerine emrederek Arş'ı üzerinde haksız yere kan akıtılmamış ve günah işlenmemiş, gümüşü andıran beyaz bir arazinin üzerine getirip koyarlar. İşte o gün bir gözün Yüce Allah'a baktığı ilk gün olacaktır. Melekler Arş'ın çevresini kuşatmışken bir münadi insanlar ile cinlerin duyabileceği bir ses ile seslenir. İnsanlar bu sese kulak kesilir. Daha sonra ismi söylenen kişi öne çıkar ki tüm insanlar onun adını bilir. Bu kişinin iyiliklerinin de ortaya çıkarılması emredilir. İnsanların benzerini görmediği çoklukta iyiliği çıkar ki herkes yapılan bu iyilikleri tek tek bilir. İsmi söylenen bu kişi âlemlerin Rabbinin huzurunda durduğu zaman: «Bu adamın haksızlık ettiği kişiler nerede?» diye seslenilir. Yüce Allah bu kişiye: «Filan filan günde filanın oğlu olan filan kişiye haksızlık ettin değil mi?» diye sorunca, bu kişi: «Rabbim! Evet, ettim» der. İşte «O gün dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir.»

Sorgu işi bittiği zaman bu kişinin iyiliklerinden alınıp haksızlık ettiği kişiye verilir. Zira o günü hak ödemeleri için ne dinar ne de dirhem olur. Bu ödemeler iyiliklerden alıp kötülükleri çoğaltma şeklinde olur. Kişi haksızlık ettiği kişilere haklarını öderken iyilikleri bittiği zaman henüz ondan hakkını alamayanlar: «Rabbimiz! Başkaları ondan hakkını tamamıyla alırken biz ne alacağız?» diye sorarlar. Kendilerine: «Acele etmeyin!» karşılığı verilir. Bunun üzerine bunların kötülüklerinden alınır ve kendilerine haksızlık eden kişinin üzerine yüklenir. Kendisinden hak talep eden kimse kalmadığı zaman bu kişiye: «Yerin olan Hâviye'ye (Cehenneme) git! «Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün asla zulüm yoktur...» denilir. Hesapların bu kadar çetin bir şekilde verildiğini gören bütün yakın melek, peygamber, sıddîk ve şehitler böylesi bir hesaptan başarı ile çıkamayacağını düşünürler.»"

18

"Onları yaklaşan gün hakkında uyar, o zaman yürekler gırtlaklara dayanmıştır, yutkunurlar. Zalimler için ne bir dost ne de sözü dinlenir bir şefaatçi vardır."

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Onları yaklaşan gün hakkında uyar, o zaman yürekler gırtlaklara dayanmıştır..."âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Onları kıyamet saati konusunda uyar. Zira o zaman korkudan yürekleri gırtlaklarına kadar çıkar. Ancak ne dışarı çıkabilir ne de geri yerine inebilir. Öylece orada durur."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Onları yaklaşan gün hakkında uyar..." âyetini açıklarken: "Yaklaşan günden kasıt kıyamet günüdür" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...O zaman yürekler gırtlaklara dayanmıştır..." âyetini açıklarken: "Cehennemlikler Cehennem ateşini görünce yürekleri gırtlaklarına dayanır. Ne dışarı çıkıp ölürler, ne de geri yerine iner" demiştir. (.....) ifadesini de: "Ağlarlar" şeklinde açıklamıştır.

19

Bkz. Ayet:20

20

"Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir. Allah, hak ile hükmeder. Allah'tan başka taptıkları ise hiçbir hükümde bulunamazlar. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir."

Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kişi bir topluluk içinde bulunurken oradan bir kadın geçtiği zaman yanındaki kişilere bu kadına bakmadığını gösterir. Onlar başka bir şeyle meşgul olurken de kadına bakmaya başlar. Onlar bu kişiye baktıkları zaman kadından bakışlarını çeker. Oysa kalbinden bu kadının avret yerlerine bakmayı geçirdiğini Yüce Allah bilir."

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Taberânî M. el-Evsat'ta, Ebû Nuaym Hilye'de ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Hain bakıştan kasıt, bir kadına baktığın zaman ona hiyanet edip etmeyeceğindir. Kalplerin gizlediğinden kasıt da imkânın olduğu zaman onunla zina edip etmeyeceğindir. Bir sonraki âyeti de size açıklayayım mı? "Allah hak ile hükmeder..." Yani iyiliğe iyilikle, kötülüğe de kötülükle karşılık vermeye muktedirdir.

Abd b. Humeyd ve Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Katâde: "Allah, gözlerin hain bakışını... bilir" âyetini açıklarken: "Yüce Allah sevmediği konularda kişinin göz kırpmasını, kaş göz işaretleri yapmasını bilir" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Allah, gözlerin hain bakışını... bilir" âyetini açıklarken: "Kişinin, haram kıldığı şeylere bakışını bilir" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebu'l-Cevzâ: "Allah, gözlerin hain bakışını... bilir" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kişi bazen birilerinin evine gider, o evde de bir kadın bulunurdu. Bu kişi önce kadına bakar, sonra başını önüne eğerdi."

Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce, Sa'd'dan bildirir: Mekke fethedildiği zaman Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikisi erkek, ikisi de kadın olmak üzere dört kişi dışında herkese eman verdi. Bu dört kişi için de: "Bunları Kabe'nin örtüsüne sığınmış olarak görseniz dahi öldürün!" buyurdu. Bu dört kişiden biri de Abdullah b. Sa'd b. Ebî Serh idi ve Osmân b. Affân'ın yanında saklanmıştı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Müslümanları biat için çağırdığı zaman Osmân, Abdullah'ı da alıp getirdi ve: " Resûlallah! Abdullah'ın da biatini kabul et" dedi. Osmân bunu dört defa söyledi. Üçünde Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) başını kaldırıp Abdullah'a baktı ve biatini kabul etmedi. Ancak dördüncüsünde biatini kabul etti. Sonra ashâbma dönüp: "İçinizden, biatini kabul etmediğimi gördüğünde kalkıp onu öldürecek aklı başında biri yok muydu?" buyurdu. Ashâb: " Resûlallah! İçinden ne geçirdiğini nereden bilelim? Bu yönde gözünle bize bir işarette bulunsaydın ya!" dediklerinde, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hiçbir peygambere haince bir bakış yaraşmaz!" karşılığını verdi.

Hakîm et-Tirmizî ve Hatîb Târih'de Ümmü Ma'bed'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Allahım! Kalbimi nifaktan, amelimi riyadan, dilimi yalandan, gözümü ihanetten temizle! Sen ki gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilirsin!"

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Allah hak ile hükmeder. Allah'tan başka taptıkları ise hiçbir hükümde bulunamazlar..." âyetini açıklarken: "Allah hak ile hükmetmeye kadirdir, ancak Allah'tan başka taptıklarının hak ile hükmetmeye güçleri yoktur" demiştir.

21

"Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar, kendilerinden daha güçlü ve yeryüzündeki eserleri daha üstündü. Böyle iken Allah, günahları sebebiyle onları yakaladı. Onları Allah'tan koruyacak hiç kimse olmadı."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Onları Allah'tan koruyacak hiç kimse olmadı..." âyetini açıklarken: "Onları Allah'ın azabından koruyan ve bu yönde onlara faydası dokunan kimseler olmadı" demiştir.

23

Şüphesiz biz, Mûsa’yı mûcizelerimizle ve apaçık bir delille gönderdik:

24

Fir'avun’a (veziri) Hâmân’a ve Karûn’a...Onlar (Mûsa için şöyle)dediler: “ Bu bir sihirbazdır, yalancıdır.”

25

Bkz. Ayet:26

26

"Andolsun ki biz Mûsâ'yı mucizelerimizle ve apaçık bir delille gönderdik... Mûsâ onlara tarafımızdan gerçeği getirince, «Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınlarını sağ bırakın» dediler. Fakat kâfirlerin tuzağı hep boşa çıkmıştır. Firavun: «Beni bırakın da Musa'yı öldüreyim, o, Rabbıne yalvaradursun. Onun, sizin dininizi değiştireceğinden veya yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağından korkuyorum» dedi."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) âyetini: "Apaçık bir delil" şeklinde açıklamıştır.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Mûsâ onlara tarafımızdan gerçeği getirince, «Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınlarını sağ bırakın» dediler..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu, ilk öldürmeden sonra olan bir durumur" demiştir. Abd b. Humeyd'in lafzı ise: "Bu öldürme daha önce yapılan öldürmeden başka bir öldürmedir" şeklindedir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Firavun: «Beni bırakın da Musa'yı öldüreyim..." dedi» âyetini açıklarken: "Beni onun derdinden kurtaracak birini bulayım, anlamındadır" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Onun, sizin dininizi değiştireceğinden veya yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağından korkuyorum" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "İnsanların size olan kulluğunu bitirmesinden, üstün gelmeleri halinde sizin onlara yaptığınız gibi oğullarınızı öldürüp kadınlarınızı sağ bırakmalarından korkuyorum, anlamındadır."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Onun, sizin dininizi değiştireceğinden veya yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağından korkuyorum" âyetini açıklarken: "Sizin şu an içinde bulunduğunuz durumu değiştirmesinden ve Allah'a itaati yaymasından korkuyorum" demiştir. "...Doğrusu Allah, aşırı yalancıyı doğru yola eriştirmez" âyetini açıklarken de: "Müşrik olan kişi şirke bulaşmakla kendini harcamıştır" demiştir.

27

Mûsa da şöyle dedi: “ - Ben hesap gününe inanmıyan her kibir ve azamet sahibinden Rabbime ve Rabbinize sığındım.”

28

"Firavun ailesinden, imanını gizlemekte olan mümin bir adam şöyle dedi: Rabbim Allah'tır, dediği için bir adamı öldürecek misiniz? Hâlbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirdi. Eğer yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir. Eğer doğru söylüyorsa, sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı başınıza gelecektir. Şüphesiz Allah, aşırı giden, yalancılık eden kimseyi doğru yola eriştirmez."

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Firavun ailesinden, imanını gizlemekte olan mümin bir adam şöyle dedi..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Firavun'un ailesi içinde bundan, Firavun'un hanımından ve "...İleri gelenler seni öldürmek için aralarında senin durumunu görüşüyorlar..." diyerek Musa'yı uyaran kişiden başka mümin olan kişi yoktu.

İbnu'l-Münzir der ki: "Bana bildirilene göre bu kişinin adı Hızkîl'dir."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû İshâk: "Firavun ailesinden iman eden kişinin adı Habîb idi" demiştir.

Buhârî, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye, Urve'den bildirir: Abdullah b. Amr b. el-Âs'a: "Müşriklerin Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) yaptığı en ağır şeyi bana söyle!" dediğimde şunu söyledi: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kâbe'nin avlusunda namaz kılarken Ukbe b. Ebî Muayt geldi. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) omuzundan tutup giysisini boğazına doladı ve nefesini kesecek şekilde sıkmaya başladı. Ancak Ebû Bekr geldi, Ukbe'nin omuzundan tutup onu Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) uzaklaştırdı ve: "...Rabbim Allah'tır, dediği için bir adamı öldürecek misiniz? Hâlbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirdi..." dedi."

İbn Ebî Şeybe, Hakîm et-Tirmizî, İbn Merdûye ve Beyhakî Delâil'de Amr b. el-Âs'tan bildirir: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) yapılan en ağır eziyetlerden biri de kuşluk vakti Kâbe'yi tavaf ettikten sonra olmuştu. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) tavafını bitirdikten sonra müşrikler onun yakasından tutup: "Atalarımızın taptığı putlardan bizi uzaklaştırmak isteyen sen misin?" dediler. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Evet, benimi" karşılığını verdi. Bunun üzerine Ebû Bekr gelip Allah Resûlü'nü (sallallahü aleyhi ve sellem) arkasına aldı. Müşriklere sert bir sesle, gözlerinden yaş akarak: "Rabbim Allah'tır, dediği için bir adamı öldürecek misiniz? Hâlbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirdi. Eğer yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir. Eğer doğru söylüyorsa, sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı başınıza gelecektir. Şüphesiz Allah, aşırı giden, yalancılık eden kimseyi doğru yola eriştirmez!" diye bağırdı. Bunun üzerine müşrikler Resûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) bıraktılar.

İbn Merdûye, Enes b. Mâlik'ten bildirir: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) öyle bir vurdular ki kendinden geçip bayıldı. Bunun üzerine Ebû Bekr kalkıp: "Yazık size! "...Rabbim Allah'tır, dediği için bir adamı öldürecek misiniz?"diye bağırmaya başladı. Müşrikler: "Sen de kimsin?" diye sorunca, Ebû Bekr: "Ebû Kuhâfe'nin oğluyum!" karşılığını verdi.

Hakîm et-Tirmizî ve İbn Merdûye, Esmâ binti Ebî Bekr'den aynısını zikreder.

Bezzâr ve Ebû Nuaym'ın Fadâilu's-Sahâbe'de bildirdiğine göre Hazret-iAli: "Ey insanlar! Bana insanların en cesurunun kim olduğunu söyleyin!" deyince, oradakiler: "Sensin!" karşılığını verdiler. Ali: "Ben kiminle savaştıysam mutlaka onu yenmişimdir, ancak bana insanların en cesurunun kim olduğunu söyleyin!" deyince: "Bilmiyoruz! Kim?" karşılığını verdiler. Bunun üzerine Ali şöyle dedi: "Ebû Bekr'dir! Kureyşliler Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yakalamışlardı. Kimisi ona vuruyor, kimisi onu çekiştirip itiyor ve: "İlahlarımızı tek bir ilah yapan sen misin!" diyorlardı. Böylesi bir durumda vallahi Ebû Bekr'den başka yanına yaklaşan olmadı. Ebû Bekr yaklaşırken de müşriklerden kimisini vuruyor, kimisini itiyor, kimisini çekiştiriyor ve: "Yazık size! "...Rabbim Allah'tır, dediği için bir adamı öldürecek misiniz?" diye bağırıyordu." Daha sonra Ali giydiği cübbesini az bir yukarı çekip sakallan ıslanıncaya kadar ağladı ve: "Allah aşkına söyleyin! Firavun ailesinden olan o mümin kişi mi daha hayırlıdır yoksa Ebû Bekr mi?" diye sordu. Oradakiler susunca, Ali: "Bana cevap versenize! Vallahi Ebû Bekr'in yaşadığı bir an Firavun ailesinden olan o müminin tüm hayatına bedeldir. Zira Firavun ailesinden olan o kişi imanını gizliyordu. Oysa Ebû Bekr iman ettiğini herkese açıkladı" dedi.

29

Ey benim kavmim! Bugün mülk sizin, Mısır arazisinde galib bulunuyorsunuz; fakat başımıza gelir çatarsa, Allah’ın azabından bizi kim kurtarır?” Fir'avun dedi ki: “ Ben, size fikrimden başkasını göstermem ve muhakkak ki ben, size doğru yolu gösteriyorum.”

30

İman etmiş olan adam da şöyle dedi: “ Ey Kavmim! Şüphesiz ben (Mûsa’yı yalanlamanız neticesi) size kâfir ümmetlerin günleri gibi bir günden korkuyorum:

31

"Nuh kavminin, Âd, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumu gibi, Allah, kullarına bir zulüm dileyecek değildir."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Durumu gibi" şeklinde açıklamıştır.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Nuh kavminin, Âd, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumu gibi..." âyetini açıklarken: "Bir önceki âyette bahsedilen önceki topluluklardan kasıt Nûh, Âd ve Semud kavimleridir" demiştir.

32

Bkz. Ayet:33

33

"Ey kavmim! Gerçekten sizin için o bağrışıp çağrışma gönünden, korkuyorum. Arkanıza dönüp kaçacağınız gün Allah'a karşı sizi koruyan bulunmaz. Allah'ın saptırdığını doğru yola getirecek yoktur."

İbnu'l-Mübârek, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Dahhâk'tan bildirir: Yüce Allah kıyamet gününde dünya semasına emredince içindekilerle birlikte yarılır. Melekler de bu semanın kenarında dururlar. Yüce Allah emrettiği zaman da aşağı inip tüm yeryüzünü içindekilerle birlikte kuşatırlar. Daha sonra ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci semaya da emredince burada bulunanların tümü yeryüzüne iner. Semadan inen tüm melekler ard arda yedi saf tutarlar. Daha sonra sol tarafında Cehennemle birlikte en büyük melek aşağıya iner. Yeryüzü ahalisi Cehennemi görünce kaçmaya başlarlar. Ancak yeryüzünden hangi tarafa giderlerse gitsinler karşılarında yedi saf halinde duran melekleri bulurlar. İşte: "...Gerçekten sizin için o bağrışıp çağrışma gününden, korkuyorum. Arkanıza dönüp kaçacağınız gün Allah'a karşı sizi koruyan bulunmaz" denilen gün bu gündür. "Rabbinin âyeti ve saf saf dizilmiş olarak melekler geldiği ve o gün cehennem getirildiği zaman, işte o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona nasıl faydası olacak!" buyruğunda anlatılan budur. "Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin..." âyetinde anlatılan budur. "Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur. Melekler onun çevresindedirler..." buyruğunda da ifade edilen budur. İnsanlar bu durumdayken de duydukları bir çağrı ile hesap yerine doğru yönelirler.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Bağrışıp çağrışma günü..." âyetini açıklarken: "Cehennem ahalisinin Cennet ahalisine seslendikleri gündür" demiştir.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Gerçekten sizin için o bağrışıp çağrışma gününden korkuyorum. Arkanıza dönüp kaçacağınız gün Allah'a karşı sizi koruyan bulunmaz" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu gün Cehennem ahalisinin Cennet ahalisine, Cennet ahalisinin de Cehennem ahalisine seslendikleri gündür. İşte ateşe doğru koşacağınız böylesi bir günde Allah'ın azabına karşı size hiçbir yardımcı bulamazsınız."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Ey kavmim! Gerçekten sizin için o bağrışıp çağrışma gününden, korkuyorum" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu gün, Cennet ahalisinin Cehennem ahalisine: "...Biz Rabbimizin bize vaad ettiğini gerçek bulduk, Rabbinizin size de vaad ettiğini gerçek buldunuz mu?" diye seslendikleri, Cehennem ahalisinin de Cennet ahalisine: "...Sudan veya Rabbinizin size verdiği rızıklardan bize de akıtın..." diye seslendikleri gündür.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Arkanıza dönüp kaçacağınız gün..." âyetini açıklarken: "Kaçmaya çalışacak, ancak kaçacak bir yer bulamayacaksınız" demiştir.

34

Bkz. Ayet:37

35

Bkz. Ayet:37

36

Bkz. Ayet:37

37

"Andolsun, daha önce Yûsuf da sîze apaçık deliller getirmişti de, onun size getirdikleri hakkında şüphe edip durmuştunuz. Daha sonra o ölünce de, "Allah, ondan sonra aslâ peygamber göndermez" demiştiniz. İşte Allah, aşırı giden şüpheci kimseleri böyle saptırır. Onlar kendilerine gelmiş hiçbir delil olmaksızın, Allah'ın âyetleri hakkında tartışan kimselerdir. Bu ise Allah katında ve iman edenler katında büyük öfke ve gazap gerektiren bir iştir. Allah, her kibirli zorbanın kalbini işte böyle mühürler. Firavun dedi ki: «Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap, belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Mûsâ'nın ilâhını görürüm. Çünkü ben, onun yalancı olduğuna inanıyorum.» Böylece Firavun'a yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve doğru yoldan saptırıldı. Firavun'un tuzağı, tamamen sonuçsuz kaldı."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Andolsun, daha önce Yûsuf da size apaçık deliller getirmişti..." âyetini açıklarken: "Apaçık delillerden kasıt gördüğü rüyadır" demiştir. "Onlar kendilerine gelmiş hiçbir delil olmaksızın, Allah'ın âyetleri hakkında tartışan kimselerdir..." âyetini açıklarken de: "Bunlar Yahudilerdir" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) âyetini: "Onlar kendilerine gelmiş hiçbir delil olmaksızın, Allah'ın âyetleri hakkında tartışan kimselerdir" şeklinde açıklamıştır.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Müminlerin iyi gördüğü bir şey Allah'ın katında da iyidir. Müminlerin kötü gördüğü bir şey de Allah'ın katında kötüdür" demiştir. A'meş ise İbn Mes'ûd'un bu sözünü: "Bu ise Allah katında ve iman edenler katında büyük öfke ve gazap gerektiren bir iştir" âyetinin bir yorumu olarak görürdü.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim "...Allah, her kibirli zorbanın kalbini işte böyle mühürler" âyetini: (.....) lafzıyla, (.....) ifadesini mudâf olarak tenvinsiz bir şekilde okurdu.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Firavun dedi ki: «Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap, belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Mûsâ'nın ilâhını görürüm. Çünkü ben, onun yalancı olduğuna inanıyorum.» Böylece Firavun'a yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve doğru yoldan saptırıldı. Firavun'un tuzağı, tamamen sonuçsuz kaldı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Tuğlayı ilk pişirip yapan Firavun'dur. Firavun, Hâmân'dan kendisi için bir kula inşa etmesini istemiş ve bu kuleler sayesinde semanın kapılarına varmayı düşünmüştür. Bu şekilde Firavun'a kötü amelleri güzel gösterildi. Kurduğu tuzaklar da boşa çıktı ve hüsranla sonuçlandı."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "...Bana yüksek bir kule yap..." âyetini açıklarken: "Çamuru ateşe ver de tuğla olsun, anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Sâlih: (.....) ifadesini: "Göklerin yollan" şeklinde açıklamıştır.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Firavun'un tuzağı hüsranla sonuçlandı" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....)  ifadesini: "Hüsranla" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim "...Doğru yoldan saptırıldı..." âyetini: (.....) lafzıyla, (.....) harfini ötre ile okumuştur.

38

İman etmiş olan (adam şöyle) dedi: “ Ey kavmim! Siz bana uyun; size doğru yolu göstereceğim.

39

Bkz. Ayet:40

40

"Ey kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı geçicidir. Âhiret ise ebedî olarak kalınacak yerdir." Kim bir kötülük yaparsa, ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, mü'min olarak salih bir amel işlerse, işte onlar cennete girecek ve orada hesapsız olarak rızıklandırılacaklardır."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Dünyanın ömrü, âhiretteki zamandan bir hafta yani yedi bin yıldır" demiştir.

İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Dünya hayatı geçicidir. Geçici olan böylesi bir hayatın içinde de kişi için en hayırlı şey yüzüne baktığında kendisine mutluluk veren, yanında bulunmadığı zaman da namusunu ve malını koruyan saliha kadındır."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Âhiret ise ebedî olarak kalınacak yerdir" âyetini açıklarken: "Cennnetlikler Cennette, Cehennemlikler de Cehennemde karar kılar ve orada ebedi olarak kalırlar" demiştir. "Kim bir kötülük yaparsa, ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, mü'min olarak salih bir amel işlerse, işte onlar cennete girecek ve orada hesapsız olarak rızıkandırılacaklardır" âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Kim de şirke bulaşırsa bulaştığı kadarıyla karşılığını görür. Kim de hayırlı bir iş yaparsa yaptığı hayır kadar karşılık görür. İyilik yapanlar Cennette hesapsız bir şekilde rızıklandırılırlar, zira orada rızık vermede ne ölçü, ne de tartı olacaktır."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim "...İşte onlar cennete girecek..." âyetini: (.....) lafzıyla, harfini fetha ile okumuştur.

41

Ey kavmim! Başıma gelen nedir? Ben sizi kurtuluşa (cennete) davet ediyorum, siz ise beni ateşe çağırıyorsunuz;

42

Beni, Allah’ı inkâr etmeğe ve hakkında bilgim olmayan şeyi O’na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise, sizi Azîz olan= her şeye galib gelen, Gaffâr olan= çok bağışlayan Allah’a davet ediyorum.

43

Elbette beni, kendisine ibâdete çağırdığınızın (putlarınızın) ne dünyada, ne de Âhirette (hiç kimseyi kendilerine ibâdet için) çağırmak kudreti yoktur. Hepimizin dönüşü Allah’adır. Bütün haddi aşanlar (müşrikler) de cehennemliktirler.

44

Siz benim söylediklerimi yakında (kıyâmette) anlıyacaksınız. Ben işimi Allah’a bırakıyorum. Muhakkak ki Allah kulların bütün yaptıklarını görendir= Basîr’dir.”

45

"Ey kavmim! Neden ben sizi kurtuluşa çağırırken siz beni ateşe çağırıyorsunuz... Şüphe yok ki sizin beni tapmaya çağırdığınız şeyin ne dünya, ne de âhiret konusunda hiçbir çağrısı yoktur. Kuşkusuz dönüşümüz Allah'adır, şüphesiz, aşırı gidenler cehennemliklerin ta kendileridir.... Allah, onu, onların hilelerinin kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini, azâbın en kötüsü kuşattı."

Firyâbî, Saîd b. Mansûr ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Ey kavmim! Neden ben sizi kurtuluşa çağırırken siz beni ateşe çağırıyorsunuz" âyetini açıklarken: "Kurtuluştan kasıt Allah'a imandır" demiştir. "Şüphe yok ki sizin beni tapmaya çağırdığınız şeyin ne dünya, ne de âhiret konusunda hiçbir çağrısı yoktur..." âyetini açıklarken: "Hiçbir çağrısı olmayan şey putlardır" demiştir. "Şüphesiz, aşırı gidenler cehennemliklerin ta kendileridir" âyetini açıklarken: "Haksız yere cana kıyıp kan akıtanlar Cehennemliktirler" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Şüphe yok ki sizin beni tapmaya çağırdığınız şeyin ne dünya, ne de âhiret konusunda hiçbir çağrısı yoktur..." âyetini açıklarken: "Bunların ne yararı, ne de zararı vardır" demiştir. "Şüphesiz, aşırı gidenler cehennemliklerin ta kendileridir" âyetini açıklarken: "Bunlar müşriklerdir" demiştir.

Buhârî Târih'de ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Şüphesiz, aşırı gidenler cehennemliklerin ta kendileridir" âyetini açıklarken: "Bunlar haksız yere cana kıyıp kan akıtanlardır" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Şîrîn: "Şüphesiz, aşırı gidenler cehennemliklerin ta kendileridir" âyetini açıklarken: "Arkadaşlarımızın çoğu buradaki Cehennemliklerin müşrikler olduğunu söylerdi" demiştir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Allah, onu, onların hilelerinin kötülüklerinden korudu..."âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu kişi Firavun'un kavminden olan bir Kıbtî idi. Müsa ve İsrail oğulları Firavun'dan kurtuldukları zaman kendisi de onlarla birlikte kurtuldu."

46

"Onlar sabah akşam o ateşe sunulurlar. Kıyametin kopacağı gün de: «Firavun ailesini azabın en çetinine sokun» denilecek!"

İbn Ebî Şeybe, Hennâd ve Abd b. Humeyd, Hüzeyl b. Şurahbîl'den bildirir: "Firavun ailesinin ruhları siyah kuşların içinde sabah akşam Cehenneme uğrarlar. İşte âyette zikredilen ateşe sunulma budur. Şehitlerin ruhları ise yeşil kuşlar içinde, Müslümanların henüz ergenliğe ermemiş çocuklarının ruhları da Cennet kuşları olarak Cennette diledikleri gibi gezinirler."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk'a şehitlerin ruhları sorulunca: "Şehitlerin ruhları, yeşil kuşların içine konulur ve Cennette dolaşırlar" dedi. Kafirlerin ruhları sorulunca da: "Onların da ruhları alınıp siyah kuşların içine konur ve sabah akşam Cehenneme uğrarlar" dedi ve: "Onlar sabah akşam o ateşe sunulurlar..." âyetini okudu.

Abdurrezzâk ve İbn Ebî Hâtim, İbn Mes'ûd'dan bildirir: "Şehitlerin ruhları yeşil kuşların içinde Cennette diledikleri gibi dolaşırlar. Müminlerin henüz ergen olmamış çocuklarının ruhları serçelerin içinde Cennette diledikleri gibi gezinirler. Firavun ailesinin ruhları ise siyah kuşların içinde sabah akşam Cehenneme uğrarlar. İşte âyette zikredilen ateşe sunulma budur."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Onlar sabah akşam o ateşe sunulurlar..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bunlar Firavun ailesidir. Sabah akşam Cehenneme uğrarlar ve azarlamak, cezalandırmak ve aşağılamak için onlara: «Ey Firavun ailesi! İşte sizin kalacağınız yer burasıdır!» denilir."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Onlar sabah akşam o ateşe sunulurlar..." âyetini açıklarken: "Dünya hayatı sürdükçe ruhları sabah akşam Cehennem ateşine sunulur" demiştir.

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî Şuabu'l- îman'da bildirdiğine göre Ebû Hureyre'nin sabah ve akşam olmak üzere günde iki defa seslenişi vardı. Sabah vakti: "Gece gidip gündüz geldi ve Firavun ailesi Cehennem ateşine sunuldu" diye seslenirdi. Onu duyan herkes de Cehennem ateşinden Allah'a sığınırdı. Akşam olduğunda da: "Gündüz gidip gece geldi ve Firavun ailesi Cehennem ateşine sunuldu" diye seslenirdi. Onu duyan herkes de Cehennem ateşinden Allah'a sığınırdı.

İbn Ebi'd-Dünya, Men Âşe Ba'de'l-Mevt'te ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre adamın biri Evzaî'ye: "Ey Ebû Amr! Sabah vakti denizden sayısını ancak Allah'ın bildiği sürü sürü siyah kuşların havalandığını görüyoruz. Akşam olunca ise aynı çoklukta beyaz kuşların denize doğru döndüğünü görüyoruz" dediğinde, Evzaî: "Bunun siz de farkına vardınız öyle mi?" diye sordu. Adam: "Evet!" karşılığını verince Evzaî şöyle dedi: "Bu kuşların kursağında Firavun ailesinin ruhları vardır ve sabah akşam Cehennem ateşine sunulurlar. Geri yuvalarına döndüklerinde tüyleri yanıp siyahlamış olur. Yanan tüylerin yerine beyazlan çıkar ve siyah tüyler dökülür. Sonra bir daha ateşe sunulduktan sonra geri yuvalarına dönerler. Dünya hayatı devam ettiği sürece hep bunu yaparlar. Kıyamet gününde ise Yüce Allah onlara: "Firavun ailesini azabın en çetinine sokun"' buyurur."

İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim ve İbn Merdûye, İbn Ömer'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Biriniz öldüğü zaman sabah akşam gideceği ve kalacağı yer kendisine gösterilir. Şayet Cennetlik ise Cennetteki yeri, Cehennemlik ise de Cehennemdeki yeri kendisine gösterilir ve: «Yüce Allah kıyamet gününde seni dirilttiği zaman yerin burası olacaktır!» denilir."

İbn Merdûye hadisi şu ziyadeyle zikreder: "Daha sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onlar sabah akşam o ateşe sunulurlar..." âyetini okudu.

Bezzâr, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da Ebû Hureyre'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Müslüman olsun, kafir olsun iyilik yapan herkese Yüce Allah bu iyiliğinin mükafatım verir" buyurdu. Biz: " Resûlallah! Kafirin mükafatı nedir?" diye sorduğumuzda: "Mal, çocuk, sağlık gibi şeylerdir" buyurdu. "Peki, âhiretteki mükafatı nedir?" diye sorduğumuzda: "Hafifletilmiş azaptır" buyurdu ve: "Firavun ailesini azabın en çetinine sokun" âyetini okudu.

47

Hatırla o vakti ki, (kâfirlerin önderleri ile ayak takımları) ateşde birbirleriyle çekişirlerken zayıf olanlar, büyüklük taslıyanlara (önderlerine)şöyle diyecekler: “ Biz (dünyada) size itâatkâr idik. Şimdi siz, bizden ateşin bir kısmını savabiliyor musunuz?”

48

Büyüklük taslayıb îmandan yüz çevirenler de şöyle diyecektir: “ Biz topyekün o ateş içindeyiz. Şüphesiz Allah, kulları arasında (gerekli) hükmünü verdi. (Mü'minleri cennete koydu, kâfirleri cehenneme soktu).”

49

Ateşte olanlar, cehennem bekçilerine diyecekler ki: “ Rabbinize dua edin (hiç olmazsa) bizden bir gün (müddetince) azabı hafifletsin.”

50

(Cehennem bekçileri ateşteki kâfirlere) şöyle derler: “ Size peygamberleriniz mûcizelerle gelmedi miydi?” Onlar: “Evet” derler. (Bekçiler, onlarla alay etmek kasdi ile şöyle) derler “ O hâlde kendiniz (Allah’a)yalvarın.” Kâfirlerin yalvarıb yakarması ise hep boşunadır.

51

Muhakkak ki biz, peygamberlerimizi ve îman edenleri hem dünya hayatında, hem de meleklerin şahid duracağı gün (kıyâmette) muzaffer kılacağız.

52

O gün, zâlimlere özür dilemeleri fayda vermiyecektir; onlara lânet,(Allah’ın rahmetinden uzaklık) vardır, yurdun kötüsü de onlarındır.

53

Gerçekten biz Mûsa’ya peygamberlik verdik ve İsrâîloğullarına da Tevrât’ı mirâs bıraktık,

54

Akıl sahiblerine bir hidâyet ve bir öğüd olarak...

55

O hâlde (Ey Resûlüm, müşriklerin eziyetlerine) sabret; Çünkü Allah,’ın (zafere dair) vaadi gerçektir. (Mü'minler âdet edinsinler diye) günahın için mağfiret dile, akşam-sabah hamd ile Rabbini tesbih et (veya beş vakit namaz kıl).

"Şüphesiz ki peygamberlerimize ve îman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz... Sabret Allah'ın vaadi şüphesiz gerçektir. Günahının bağışlanmasını iste. Akşam-sabah Rabbini hamd ederek tespih et."

Ahmed, Tirmizî, İbn Ebi'd-Dünya Zemmu'l-Ğîbe'de, Taberânî, İbn Merdûye ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da Ebu'd-Derdâ'dan bildirir: "Kim kardeşinin namusuna dokunacak bir kötülüğü savıp uzaklaştırırsa, Yüce Allah da kıyamet gününde Cehennem ateşini onun yüzünden uzak tutar" buyurdu ve: "Şüphesiz ki peygamberlerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz" âyetini okudu.

İbn Merdûye, Ebû Hureyre vasıtasıyla aynısını bildirir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "Şüphesiz ki peygamberlerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz" âyetini açıklarken: "Yetki ve güç konusunda yardım etmedir ki Yüce Allah onların davasını tüm dünyada üstün kılar" demiştir.

İbn Ebî Hâtim, Süddî'den bildirir: "Yüce Allah bir topluluğa bir resûl gönderip de onu öldürdükleri zaman veya hakka davet eden müminler bir topluluk tarafından öldürüldüğü zaman Allah o nesli yok eder. Onlardan sonra da kendilerine yardım edecek ve kanlarını akıtan o topluluktan dünyada iken intikamlarını alacak bir topluluk gönderir. Zira peygamberler dünyada iken öldürülmelerine rağmen kazanan hep kendileri olmuşlardır."

Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Şahitlerin şahitlik edecekleri günde..." âyetini açıklarken: "Bunlardan kasıt meleklerdir" demiştir.

Abdurrezzâk, Katâde'den aynısını bildirir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, Süfyân'dan bildirir: A'meş'e:

"...Şahitlerin şahitlik edecekleri günde..." buyruğundaki (.....) şahitleri sorduğumda: "Bunlar meleklerdir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Şahitlerin şahitlik edecekleri günde..." âyetini açıklarken: "Bu şahitler Yüce Allah'ın melekleri peygamberleri ve müminlerdir" demiştir.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Zeyd b. Eslem'den bildirir: Âyette zikredilen şahitler dört tanedir. İlki lehimizde ve aleyhimizde olan amellerimizi kayda geçen meleklerdir ki Yüce Allah bu yönde: "Herkes, yanında bir sürücü ve bir de şahitle beraber gelir" buyurur. İkincisi peygamberlerdir ki onlar da ümmetlerinin şahididirler. Yüce Allah bu yönde: "Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman..."buyurur. Üçüncüsü Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmetidir ki diğer ümmetlerin şahididir. Yüce Allah bu yönde: "...Sizin de insanlara şahit olmanız için..." buyurur. Dördüncü şahit de kişinin bedeni ve derişidir. Yüce Allah bu yönde de: "Onlar derilerine, «Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?» derler..." buyurmuştur.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...Akşam-sabah Rabbini hamd ederek tespih et" âyetini açıklarken: "Sabah akşam Rabbin için namaz kıl anlamındadır ki, bu namaz da farz kılınan beş vakit namazdır" demiştir.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Akşam- sabah Rabbini hamd ederek tespih et" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, sabah ile ikindi namazlarıdır" demiştir.

56

Bkz. Ayet:58

57

Bkz. Ayet:58

58

"Allah'ın âyetleri üzerinde kendilerine gelen bir delil olmadan tartışanların gönüllerinde, ulaşamayacakları bir büyüklenme vardır. Sen Allah'a sığın. O şüphesiz işitendir, görendir. Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler. Kör ile gören, iman edip salih ameller işleyenler ile kötülük yapan bir değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz."

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim -sahîh bir isnâdla- Ebu'l-Âliye'den bildirir: Yahudiler Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldiler ve: "Ahir zamanda Deccal içimizden çıkacaktır ve şöyle şöyle yapacaktır" diyerek yapacağı işlerin öneminden, büyüklüğünden bahsettiler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Allah'ın âyetleri üzerinde kendilerine gelen bir delil olmadan tartışanların gönüllerinde, ulaşamayacakları bir büyüklenme vardır. Sen Allah'a sığın. O şüphesiz işitendir, görendir. Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir...'" âyetlerini indirdi. Yüce Allah, Yahudilerin kibirden dolayı söyledikleri bu şeye ulaşamaycaklarını bildirirken, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) Deccâl fitnesinden Allah'a sığınmasını emretmiştir. Ayrıca gökler ile yerlerin yaratılmasının Deccâl gibi birinin yaratılmasından daha büyük bir şey olduğunu ifade etmiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ka'bu'l-Ahbâr: "Allah'ın âyetleri üzerinde kendilerine gelen bir delil olmadan tartışanların gönüllerinde, ulaşamayacakları bir büyüklenme vardır..." âyetini açıklarken: "Bunlar Yahudi'lerdir ve Deccâl konusunda olan beklentileri üzerine haklarında nazil oldu" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Anlatılana göre Yahudiler: "Ahir zamanda bizden bir kral çıkacak, denizler bu kralın dizlerine kadar gelecek. Başı bulutları aşacak, havadaki kuşu yakalayabilecek. Yemek ve içmek için dağ kadar bir ekmeği, nehir kadar da suyu olacak" dediklerinde Yüce Allah: "Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir..." âyetini indirdi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Allah'ın âyetleri üzerinde kendilerine gelen bir delil olmadan tartışanların gönüllerinde, ulaşamayacakları bir büyüklenme vardır..." âyetini açıklarken: "Gönüllerinde büyüklenme ve kibir olan bu kişiler Kureyş'in ileri gelenleridir" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Allah'ın âyetleri üzerinde kendilerine gelen bir delil olmadan tartışanların gönüllerinde, ulaşamayacakları bir büyüklenme vardır..." âyetini açıklarken: "Ellerinde kendilerine ulaşan harhangi bir kanıt olmadan Allah'ın âyetleri üzerinde tartışırlar. Bunu da içlerindeki büyüklenmeden dolayı yaparlar, ancak istedikleri şeyi elde edemeyeceklerdir" demiştir.

Abd b. Humeyd, Katâde'den bildirir: Saîd: "Onları böylesi bir yalanlamaya sevkeden şey, kalplerindeki kibirdir" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde "Kör ile gören, iman edip salih ameller işleyenler ile kötülük yapan bir değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz" âyetini: "(Pek az düşünürler)" lafzıyla okur ve şöyle derdi: "Körden kasıt kafir, görenden kasıt da mümindir. İman edip iyi işler yapanlarla kötülük yapanlar da bir olmazlar, ancak pek az düşünüyorlar."

Ahmed ve Hâkim, Câbir'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kıyamet kopana kadar Deccâl fitnesinden daha büyük bir fitne olmayacaktır. Her bir peygamber de kendi ümmetini Deccâl'a karşı uyarmıştır. Ancak Deccâl konusunda benden önce hiçbir peygamberin söylemediği bir şeyi söyleyeceğim" buyurdu ve elini gözüne koyarak şöyle devam etti: "Şehadet ederim ki Allah'ın bir gözü kör değildir!"

İbn Adiy'yin Sefîne'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Her bir peygamber kendi ümmetini Deccâl'a karşı uyarmıştır. Deccâl'in bir gözü kördür ve iki gözü arasında irice bir et parçası vardır. Alnında «Kafir» yazılıdır. Yanında biri cennet, biri de cehennem olan iki vadi vardır. Ancak gerçekte cehennemi Cennet, cenneti de Cehennemdir. "

İbn Ebî Şeybe ve Ahmed'in Dâvud b. Âmir b. Sa'd b. Ebî Vakkâs'tan, onun babasından, onun da dedesinden bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Benden önceki bütün peygamberler kendi ümmetlerine Deccâl'in özelliklerini anlatmışlardır. Ancak benden önce hiç kimsenin söylemediği bir özelliğini size söyleyeceğim. Deccâl'in bir gözü kördür, oysa Yüce Allah'ın bir gözü kör değildir. "

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Ebû Dâvud ve Tirmizî, Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Benden önceki bütün peygamberler kendi ümmetlerini Deccâl'a karşı uyarmışlardır ve ben de sizi ona karşı uyarıyorum" buyurdu. Sonra onun özelliklerini anlattıktan sonra: "Belki beni gören veya bu dediklerimi duyanlar içinde Deccâl'i görenler olacaktır" buyurdu. Ashâb: "O zaman kalplerimiz nasıl olacak?" diye sorduklarında, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şimdiki gibi veya daha iyi durumda" karşılığını verdi.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Abd b. Humeyd Müsned'de ve Hâkim'in Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Benden önce gelen bin veya daha fazla peygamberin sonuncusuyum. Gönderilen her bir peygamber de mutlaka ümmetini (Deccâl'a karşı) uyarmıştır. Ancak daha önce hiç kimsenin yapmadığı bir şekilde size Deccâl'i anlatacağım. Deccâl'in bir gözü kördür, oysa Yüce Allah'ın bir gözü kör değildir. Kör olan sağ gözü de saklanamayacak bir şekilde dışarı çıkmıştır ve kireçli bir duvardaki balgamı andırmaktadır. Sol gözü ise ışıl ışıl parlayan bir yıldız gibidir. Konuşulan her bir dili bilir. Yanında, içinde suların aktığı yemyeşil cennet resmi vardır. Aynı şekilde içinden dumanların çıktığı cehennem resmi de vardır. Her bir topluluktan insanlar onun peşine düşer ve kendi dilleriyle onları bu cennet ile cehenneme çağırır. "

Ahmed, Buhârî ve Müslim'in Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Benden önceki her bir peygamber, ümmetini bu bir gözü kör olan yalancıya (Deccâl'e) karşı uyarmıştır. Bilin ki onun bir gözü kördür, oysa Rabbinizin bir gözü kör değildir. Alnında da «Kafir» ifadesi yazılıdır."'

Yâkub b. Süfyân'ın Müsned'de Muâz b. Cebel'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Benden önceki her bir peygamber kendi ümmetini Deccâl'a karşı uyarmıştır. Ben de sizleri ona karşı uyarıyorum. Bilin ki onun bir gözü kördür oysa Rabbimin bir gözü kör değildir. Alnında da okumayı bilen bilmeyen herkesin okuyabilceği bir şekilde «Kafir» ifadesi yazılıdır. Yanında da cennet ile cehennem vardır. Ancak gerçekte cehennemi Cennet, cenneti de Cehennemdir."

İbn Ebî Şeybe, Bezzâr ve İbn Merdûye'nin Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Benden önce gelen bin veya daha fazla peygamberin sonuncusuyum. Gönderilen her bir peygamber de mutlaka ümmetini Deccâl'a karşı uyarmıştır. Ancak Deccâl hakkında daha önce hiçbir peygamberin bilmediği bir şey bana bildirildi. Deccâl'in bir gözü kördür, oysa Rabbinizin bir gözü kör değildir."

İbn Ebî Şeybe, Ahmed ve Buhârî, İbn Ömer'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) insanların arasında konuşmak üzere kalktı. Allah'a layıkıyla hamdu senada bulunduktan sonra Deccâl'i zikretti ve şöyle buyurdu: "Sizi Deccâl'e karşı uyarıyorum. Benden önce de her bir peygamber ümmetini Deccâl'e karşı uyarmıştır. Nuh da kavmini ona karşı uyarmıştır. Ancak daha önce hiçbir peygamberin kendi ümmetine söylemediği bir şeyi size söyleyeceğim. Deccâl'in bir gözü kördür, oysa Yüce Allah'ın bir gözü kör değildir. "

Ahmed, Abdullah b. Ömer'den bildirir: Daha önceleri Vedâ haccını aramızda dile getirirdik, ancak bu hacdan sonra Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat edeceğini düşünmüyorduk. Vedâ haccı sırasında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizlere bir konuşma yaptı. Bu konuşmasında Mesih Deccâl'i üzerinde durarak zikretti ve şöyle buyurdu: "Yüce Allah'ın gönderdiği her bir peygamber ümmetini Deccâl'e karşı uyarmıştır. Nuh, ümmetini Deccâl'e karşı uyarmış, ondan sonra gelen peygamberler de ümmetlerini bu konuda uyarmışlardır. Siz de dikkat edin ve diğer özelliklerini göremeseniz de Rabbinizin bir gözünün kör olmadığını bilin." Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu üç defa tekrar etti.

İbn Ebî Şeybe'nin Enes'ten bildirdiğine göre Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Deccâl'in sağ gözü kör ve kabukludur. Alnında da «Kafir» ifadesi yazılıdır."

İbn Ebî Şeybe'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Deccâl tek gözlü, kıvırcık saçlı, beyaz tenli biridir ve Abduluzza b. Katan'a benzemektedir. Birçok kişinin helakına sebep olan Deccâl'in bir gözü kördür, oysa Allah'ın bir gözü kör değildir. "

İbn Ebî Şeybe'nin Huzeyfe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Ben Deccâl'in yanında bulunanları Deccâl'in kendisinden bile daha iyi biliyorum. Yanında iki tane akarsu bulunur. Birinin suyu gözün görebileceği bir şekilde beyazdır. Diğerinde ise gözün görebileceği şekilde alevli bir ateş vardır. Böylesi bir zamana denk gelen kişi içinde ateş bulunan akarsuyu gelsin, başını eğip içsin, zira bu ateşin serin bir su olduğunu görecektir. Deccâl'in bir gözü siliktir ve üzerinde kalın bir kabuk vardır. Alnında okumayı bilen bilmeyen her müminin okuyabileceği bir şekilde «Kafir» ifadesi yazılıdır. "

İbn Ebî Şeybe'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Deccâl hakkında daha önce hiçbir peygamberin ümmetine anlatmadığı bir şeyi söyleyeyim. Deccâl'in bir gözü kördür. Yanında cennet ve cehennem benzeri bir şey getirir. Ancak bilmelisiniz ki onu cennet dediği şey Cehennem olacaktır. Nuh kavmini ona karşı nasıl uyardıysa ben de sizi ona karşı uyarıyorum. "

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Ebû Dâvud, Taberânî ve Hâkim'in İmrân b. Husayn'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"içinizden Deccâl'in çıktığını işiten kişi elinden geldiği kadar ondan uzaklaşsın. Zira kişi bir mümin olarak onun yanına gelir de içine girdiği şüphelerden dolayı bir zaman sonra ona tâbi olduğunu görür. "

İbn Ebî Şeybe, Muğîre b. Şu'be'den bildirir: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) benden daha fazla Deccâl konusunu soran olmamıştır. Bir defasında bana: "Onu neden bu kadar çok soruyorsun?" buyurunca: "Çünkü insanlar çıktığı zamanda yiyecek ve içeceklerin elinde bulunacağını söylüyorlar" dedim. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "O, Yüce Allah'ın katında bundan daha değersizdir" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe, Aişe'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allahım! Mesih Deccâl fitnesinin şerrinden sana sığınırım" diye dua ederdi.

İbn Ebî Şeybe'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Biriniz şehadet getirdiği zaman Mesih Deccâl fitnesinin şerrinden de Allah'a sığınsın" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe ve Ahmed'in Zeyd b. Sâbit'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Deccâl'in fitnesinden Allah'a sığının" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Taberânî ve Hâkim, Abdullah b. Havâle el-Ezdî'den bildirir: Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) üç defa: "Üç şeyden sağlam çıkan kişi kurtulmuş demektir" buyurdu. Ashâb: " Resûlallah! Bunlar nedir?" dediklerinde, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Benim vefatım, Deccâl ve hak üzerinde olup sabreden bir halifenin öldürmesidir" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Abdullah b. Selâm: "İnsanlar Deccâl'in çıkışından sonra kırk yıllık bir süre beklerler. Bu süre içinde hurma ağaçlan dikilir, çarşılar yoğun olur" demiştir.

İbn Ebî Şeybe, Ebu'l-Âlâ b. eş-Şıhhîr'den bildirir: "Hazret-i Nûh ve ondan sonra gelen peryamberler Deccâl'in fitnesinden Allah'a sığınırlardı."

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Huzeyfe: "Müslümanlar, susuz kişinin suya ihtiyacı gibi kendisine ihtiyaç duymadıkça Deccâl ortaya çıkmaz" dedi. Kendisine: "Neden?" diye sorulunca: "Bela ve musibetlerin şiddetinden dolayı" karşılığını verdi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Huzeyfe şöyle demiştir: "Müminler için çıkışı gizli kalmasından daha iyi olmadıkça Deccâl ortaya çıkmaz. Deccâl'in çıkışı da mümin için bir çakıl taşını eğilip yerden almasından daha fazla bir zarar verecek değildir. Deccâl'i bilenler için de vereceği zararın azı da, çoğu da birdir."

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ebû Vâil: "Deccâl'e tâbi olanlardan çoğunluğu Yahudiler ile veled-i zinalar oluşturacaktır."

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ebû Vâil: "Kör Deccâl'in önünde başlarında taç olan altıyüz bin kişiyi şu an görür gibiyim" demiştir.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Huzeyfe: "Deccâl çıktığı zaman kabirlerinde ölü olan bazı topluluklar bile ona iman ederler" demiştir.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed ve Müslim, Hişâm b. Âmir'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "Adem'in yaratılması ile kıyametin kopması arasında Deccâl fitnesinden daha büyük bir olay yoktur" buyurduğunu işittim.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Tirmizî ve İbn Mâce, Ebû Bekr es-Sıddîk'ten bildirir: "Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bize anlattığına göre Deccâl doğu taraflarında olan ve Horasan denilen bir yerden çıkacaktır. Yüzleri derilerle kaplanmış kalkanlara benzeyen topluluklar ona uyup peşinden gideceklerdir."

Ahmed, Ubey b. Ka'b'dan bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında Deccâl'den bahsedilince: "Bir gözü yeşil bir cam parçasını andırır" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe'nin Feletân b. Âsım'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Dalâletin Mesih'ine gelince onun başının ön kısmı kel, sol gözü silik, boynu kısa ve kalındır. Filan b. Abdiluzza veya Abduluzza b. Filan'ı andırır."

İbn Ebî Şeybe, Sefîne'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizlere bir hutbe verdi ve hutbesinde şöyle buyurdu: "Her bir peygamber Deccâl'a karşı ümmetini uyarmıştır. Bilin ki Deccâl'in sol gözü kördür, sağ gözünde ise tırnağı andıran kalın bir kabuk vardır. Alnında «Kafir» ifadesi yazılıdır. Yanında birisi cennet, birisi de cehennem olmak üzere iki vadi bulunur, ancak cenneti Cehennem, cehennemi de Cennettir. Deccâl'in sağında ve solunda daha önceki peygamberlerden birine benzeyen iki tane melek bulunur. Deccâl bazı insanlara: «Ben dirilten ve öldüren Rabbiniz değil miyim?» diye sorunca, meleklerden biri: «Yalan söylüyorsun!» der, ancak bu sözünü diğer taraftaki melekten başka hiç kimse duyamaz. Diğer melek de önceki meleğin cevabını: «Doğru söyledin!» diyerek onaylar. Onun bu sözünü de tüm insanlar duyar ve Deccâl'i onayladığını zannederler. Fitnelerinden biri budur. Daha sonra yola düşüp Medine'ye gelir. Şehre girmesine izin verilmeyince Deccâl: «Bu, o adamın şehriydi!» der. Oradan yola düşüp Şam'a gelir. Yüce Allah da onu Afîk yolu (Afîk Akabesi) üzerinde öldürür. "

İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekre'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Deccâl'in anne-babasının otuz yıl boyunca çocuğu olmaz. Bu süre geçtikten sonra da bir gözü kör bir oğulları olur ki bu çocuk gibi zararı çok, faydası ise az olanı yoktur. Gözleri uyur, ancak kalbi her dem uyanıktır" buyurdu. Daha sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Deccâl'in anne-babasının özelliklerinden bahsederken şöyle buyurdu: "Babası uzun boylu, zayıftır ve gagayı andıran uzun bir burnu vardır. Annesi ise şişman ve iri göğüslüdür."'

İbn Ebî Şeybe ve Müslim'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Deccâl, Mekke ve Medine dışında ayak basmadık ve ele geçirmedik bir yer bırakmaz. Medine'ye geldiğinde her bir delik ve geçidinde saf halinde duran melekleri bulur. Curf denilen tuzlu bölgeye geldiğinde çadırını oraya kurar. Sonrasında Medine üç defa sarsılır. Bu sarsılmayla birlikte kadın erkek ne kadar münafık varsa Deccâl'in yanına çıkarlar. "

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Huzeyfe: "Deccâl çıktığı zaman kabirlerinde ölü olan bazı topluluklar bile ona iman ederler" demiştir.

İbn Ebî Şeybe, Ebû Hureyre'den bildirir: "Deccâl üzerinde taylasanlar, ayaklarında kıldan papuçlar olan ve yüzleri deri kaplı kalkanları andıran seksen bin kişiyle birlikte Kirmân kasabasından yeryüzüne yayılır."

İbn Ebî Şeybe'nin Havt el-Abdî vasıtasıyla bildirdiğine göre Abdullah: "Deccâl'in eşeğinin bir kulağı, seksen bin kişiye gölge yapar" demiştir.

İbn Ebî Şeybe, Cünâde b. Umeyye ed-Devsî'den bildirir: Bir arkadaşımla birlikte Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbından olan bir adamın yanına girdik ve: "Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) işittiğin bir hadisi bize aktar. Ama sana göre doğru bile olsa başkasından değil sadece Allah Resûlü'nden olsun" dedik. Adam da: "Olur" karşılığını verdi ve şöyle anlattı: Bir gün Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) konuşmak üzere kalktı ve şöyle buyurdu: "Deccâl'e karşı sizi uyarıyorum! Deccâl'e karşı sizi uyarıyorum! Deccâl'e karşı sizi uyarıyorum! Her bir peygamber de ümmetini Deccâl'e karşı uyarmıştır. Ancak Deccâl sizin ümmetiniz arasından çıkacaktır. Kıvırcık saçlıdır ve sol gözü siliktir. Yanında cennet ve cehennem dediği şeyler olacaktır. Ancak bilmelisiniz ki onun cehennemi Cennet, cenneti de Cehennemdir. Yanında içecek olarak bir akarsu, yiyecek olarak dağ gibi ekmek bulunur. Sadece bir kişiye musallat edilir ve o kişiyi öldürüp diriltir. Başka birine de öylesi bir şeyi yapamaz. Yağmur yağdırabilir, ancak yerden bitki bitiremez. Yeryüzünde kırk gün kalır ki bu süre boyunca yeryüzünün dört bir tarafına ulaşır. Ancak Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevî, Mescidu'l-Makdis ve Tûr Mescid'i olmak üzere dört mescide yaklaşamaz." Sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki defa: "Şayet hakkında bazı konularda şüphede kalırsanız bilin ki (onun bir gözü kördür ancak) Yüce Allah'ın bir gözü kör değildir!" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe ve Taberânî'nin Semure b. Cündüb'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Vallahi otuz tane yalancı çıkmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Bu otuz kişiden sonuncusu da bir gözü kör olan Deccâl'dir. Deccâl'in sol gözü Ebû Tihyâ'nın (Ensar'dan bir ihtiyar) gözü gibi siliktir. Çıktığı zaman da Allah olduğunu iddia edecektir. Ona inanıp tasdik edenlerin daha önce yaptıkları salih amellerin kendilerine bir faydası olmayacaktır. Ona inanmayıp inkâr edenler ise geçmiş günahlarından dolayı ceza görmeyeceklerdir. Harem bölgesi ve Beytu'l-Makdis dışında tüm yeryüzüne hakim olacaktır. Ancak Yüce Allah ordularıyla birlikte kendisini hezimete uğratacak, duvar dipleri ile ağaç gövdeleri bile: «Ey mümini Arkamda bir kafir saklanıyor! Gelip onu öldür!» diyecektir. Bütün bunlar da bazı şeyler görmeniz ve çok önemseyip: «Acaba Peygamberimiz bu konuda bir şeyler dedi mi?» demenizden ve dağların yerinden oynamasından sonra olacaktır. Bunlardan sonra da zaten ruhlar teslim edilecektir." Sonrasında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) eliyle işaret ederek bunun ölüm olduğunu ifade etti.

İbn Ebî Şeybe, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Deccâl denize girdiği zaman su dizlerine kadar ulaşır. Bulutlara dokunabilir, batıya güneşten önce varabilir. Alnında içinden yılanlar çıkan bir boynuzu bulunur. Vücudunda da her türlü silah resmi vardır" buyurdu ve bu silahları sayarken kılıç, mızrak ve kalkanı bile zikretti.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd şöyle demiştir: "Deccâl yeryüzünde kırk gün kalacak ve bu süre içinde yeryüzünün dört bir tarafına ulaşacaktır. Ancak onun bir günü bizim bir haftamız, onun bir haftası bizim bir ayımız, onun bir ayı da bizim bir yılımız kadar uzun sürecektir."

İbn Ebî Şeybe'nin Ubeyd b. Umeyr'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Bazı topluluklar Deccâl'in yanında yer alırken:

"«Biz onun yalancı olduğunu biliyoruz, ancak yanındaki yiyeceklerden yemek ve bitkilerden faydalanmak için onunla beraber oluyoruz» diyecekler. Yüce Allah'ın azabı indiği zaman ise hepsine birden inecektir."

Taberânî, Eş'as b. Ebi'ş-Şe'sâ'dan, o da babasından bildirir: Abdullah b. Mes'ûd'un yanında Deccâl konusu açılınca: "Onu çokça anmayın! Çünkü semada bir şey takdir edildiği zaman, insanların diline düşmesi takdir edilen bu şeyin inişini hızlandırır" dedi.

59

Kıyâmet muhakkak gelecektir; onda hiç şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu (buna) inanmazlar.

60

"Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir."

Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî el-Edebu'l- Müfred'de, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, İbn Hibbân, Hâkim, İbn Merdûye, Ebû Nuaym Hilye'de ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da Nu'mân b. Beşîr'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Dua, ibadet demektir. Yüce Allah: «Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir» buyurur. İbadeti bırakmaktan kasıt, dua etmeyi bırakmaktır."

İbn Merdûye başka bir kanalla Nu'mân b. Beşîr'den bildirir: Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hutbesinde bizlere nasihatlerde bulundu ve: "Rabbiniz: «...Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir» buyurur. Allah'a ibadetin ne olduğunu biliyor musunuz?" buyurdu. Biz: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" dediğimizde: "Sadece Allah'a samimi bir şekilde, ihlas içinde kulluk etmektir" buyurdu.

İbn Merdûye ve Hatîb, Berâ'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Dua, ibadet demektir" buyurdu ve: "Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir" âyetini okudu.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Bana dua edin, kabul edeyim..." âyetini açıklarken: "Bana tevhîd ederek iman edin sizleri bağışlayayım, anlamındadır" demiştir.

Hâkim'in bildirdiğine göre Cerîr b. Abdillah: "...Bana dua edin, kabul edeyim..." âyetini açıklarken: "Bana ibadet edin, bu ibadetinizi kabul edeyim, anlamındadır" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süddî: (.....) âyetini:

"Aşağılanmış bir şekilde cehenneme gireceklerdir" şeklinde açıklamıştır.

İbn Merdûye, Hazret-iAişe'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Dua, istiğfar demektir" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed ve Hâkim'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Dua etmeyen kişiye Yüce Allah öfke duyar" buyurmuştur.

Ahmed, Hakîm et-Tirmizî, Ebû Ya'lâ ve Taberânî'nin Muâz'dan bildirdiğine göre Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kader karşısında tedbirin bir faydası olmaz. Ancak dua (Allah katından) inen ve inecek olan şeylere karşı faydalıdır. Ey Allah'ın kulları! Bundan dolayı duadan geri durmayın!"

Hakîm et-Tirmizî'nin Nevâdiru'l-Usûl'de Enes b. Mâlik'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Dua, ibadetin beynidir (özüdür)" buyurmuştur.

Hakîm et-Tirmizî'nin Enes b. Mâlik'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yüce Allah kula dua kapısını açtığı zaman kul dua etsin. Allah onun duasına icabet eder" buyurmuştur.

Hakîm et-Tirmizî, İbn Adiy, Ebu'ş-Şeyh Sevâb'da, Beyhakî Şuabu'l-îman'da, İbn Asâkir ve İbn Sasarî Âmâl'de Âişe'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yüce Allah ısrarla dua edenleri sever" buyurduğunu işittim.

Hakîm et-Tirmizî'nin bildirdiğine göre Vehb b. Münebbih şöyle demiştir: Daha önce indirilen kutsal kitaplarda Yüce Allah'ın: "Duayı çıkarmak için belayı indiririm" buyurduğunu görmekteyiz.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Enes b. Mâlik: "...Bana dua edin, kabul edeyim..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Rabbiniz burada şöyle demektedir: "Kulum! Bana dua edip yalvardığın sürece işlediğin şeylerden dolayı seni bağışlarım. Dünya dolusu günahla karşıma çıksan dahi seni dünya dolusu bağışlamayla karşılarım. Göğe yetişecek kadar günah işlesen de sonunda benden bağışlanma dilersen seni bağışlar ve günahlarına aldırmam."

İbnu'l-Münzir ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "En üstün ibadet duadır" dedi ve: "Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir" âyetini okudu.

Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Bana dua edin, kabul edeyim..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Amel edin ve sevinin! Zira iman edip salih amel işleyenlere Yüce Allah'ın lütfundan fazlasıyla karşılık vermesi haktır."

Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ka'bu'l-ahbâr: "...Bana dua edin, kabul edeyim..." âyetini okudu ve şöyle dedi: "Peygamberler dışında bu ümmetin bireylerine verilenler hiçbir kimseye verilmiş değildir. Zira peygamber olarak seçilen kişiye de: "İste! İstediğin verilecek" denilir.

Buhârî Edeb'de Hazret-iÂişe'den bildirir: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "En güzel ibadet hangisidir?" diye sorulunca: "Kişinin kendine dua etmesidir" karşılığını verdi.

Hakîm et-Tirmizî Nevâdiru'l-Usûl'de Ka'b(ul-Ahbâr)'dan bildirir: Yüce Allah, Mûsa'ya şöyle buyurdu: "Ey Mûsa! Müminlere söyle bana dua ettikleri zaman karşılığını hemen beklemesinler ve beni cimri çıkarmasınlar!

Cimrilikten nefret ettiğimi bilmiyorlar mı? Cimrilikten nefret ediyorken nasıl cimri biri olabilirim? Ey Mûsa! Cimri davranacağımı sanıp da benden büyük şeyler istemekten geri durma. Küçük şeyler istemekten de çekinme. Benden, değersiz gördüğün şeyleri de, koyunun için yem de isteyebilirsin. Ey Mûsa! Hardal tanesi ve daha ufağını bile yarattığımı, yarattığım her bir şeyi de mahlûkatın buna ihtiyacı olduğunu bildiğim için yarattığımı bilmiyor musun? Her kim vermeye de, vermemeye de kudretim olduğunu bilerek benden bir şey isterse ona istediğini verir ve bağışlarım. İstediği şeyi versem de, vermesem de bana hamdettiği zaman onu hamdedenler için hazırladığım yere yerleştiririm. Ancak benden bir şey istememesine rağmen kendisine verdiğim bir kul da bunun hesabını çok ağır bir şekilde verir. Böylesi bir kul, verdiğim zaman eğer bana şükretmezse hesapta onu azaba maruz bırakırım."

Hakîm et-Tirmizî, Mâlik b. Enes'ten bildirir: Urve b. ez-Zübeyr: "Namaz kılarken, ailem için tuza varana kadar Yüce Allah'tan her şeyi istiyorum" dedi.

Hakîm et-Tirmizî, Zühre b. Ma'bed'den bildirir: Muhammed b. el- Münkedir'in dua ederken: "Allahım! Zekerimi (cinsel gücümü) güçlü kıl! Zira onda eşim için faydalar vardır" dediğini işittim.

Ahmed Zühd'de Sâbit el-Bünânî'den bildirir: Adamın biri yetmiş yıl boyunca ibadet etti. Dua ederken de: "Rabbim! Mükafatımı amellerime göre ver" derdi. Adam ölünce de Cennete konuldu. Cennette yetmiş yıl boyunca kaldı. Yetmiş yıl bitince de kendisine: "Amellerinin karşılığını aldın, çıkabilirsin!" denildi. Bunun üzerine adam dünyada iken kendisine en çok güvendiği şeyin ne olduğunu düşünürken dua ve Allah'a yönelmeden daha sağlam, güvenilir bir şeyin olmadığını gördü. Allah'a yöneldi ve: "Rabbim! Dünyadayken ben senin sözünü dinledim. Sen ki hataları bağışlayansın. Benim de bugün bu hatamı bağışla" diye dua etti. Bunun üzerine adam Cennette bırakıldı.

61

"Sîze, geceyi dinlenesîniz dîye karanlık ve gündüzü aydınlık olarak yaratan Allah'tır. Doğrusu Allah insanlara karşı lütufkârdır, ama insanların çoğu şükretmezler."

İbn Merdûye'nin Abdullah b. Muğaffel'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "îsa b. Meryem, havarilere: «Ey havariler! Cemaat namazına!» diye seslenince, havariler boş midelerle, çökük gözlerle, soluk benizlerle ibadet için hazırlandılar. Isa onları alıp boş bir araziye götürdü. Kumdan ufak bir tümseğin üzerinde durdu, Allah'a hamdu senada bulundu. Allah'ın âyetleri ve hikmetlerinden onlara okuduktan sonra da: «Ey havariler! Size diyeceklerimi dinleyin! Yüce Allah'ın indirmiş olduğu İncil'de bilinen bazı şeyleri görüyorum. Onlarla amel edin!» dedi. Havariler: «Ey Ruhullah! Bunlar nedir?» diye sorunca da şöyle dedi: «Yüce Allah geceyi üç, gündüzü de yedi şey için yarattı. Gündüz ve gecesini bu on şeyden başka bir şeyle geçiren kişiye kıyamet gününde gece ile gündüz hasım olurlar. Yüce Allah geceyi, gündüz vakti işle yorulan kasların dinlenmesi, gündüz vakti işlenen günahlar için bir daha onları yapmamak üzere bağışlanma dilenmesi ve sabır ehli olanlar gibi Allah'a boyun eğilmesi için yarattı. Bundan dolayı gecenin üçte birinde uyursun, üçte birinde uyanık olur, üçte birinde de Rabbine yönelir ona yalvarırsın. İşte gece bunun için yaratılmıştır. Gündüz de sana farz kılınan ve kendilerinden hesaba çekileceğin namazlarını eda etmen, anne babana iyilikte bulunman, günlük geçimini sağlamak üzere çalışman, Allah'ın rahmetinden mahrum kalmamak için onun dostlarını ziyaret etmen, bağışlanmış bir şekilde dönmen için içinizden ölenlerin cenazelerine katılman, iyiliği emretmen ve kötülükten sakındırman -ki imanın zirvesi ile dinin temeli bu ikisidir- ve Halîlurrahmân olan İbrâhim'in çadırında bulunmak için Yüce Allah yolunda cihad etmen için yaratılmıştır. Gündüz ve gecesini bu on şeyden başka bir şeyle geçiren kişiye kıyamet gününde gece ile gündüz muktedir olan bir hükümdarın (Allah'ın) huzurunda hasım olurlar.»"

62

İşte (yüce vasıflarında ortağı bulunmıyan) bu Allah Rabbinizdir; her şeyi yaratandır. O’ndan başka hiç bir İlâh yoktur. O hâlde (Allah’a ibâdet etmekten dönüp putlara) nasıl çevriliyorsunuz?

63

Allah’ın âyetlerini inkâr etmiş olanlar işte böyle (hakdan) çevriliyorlar.

64

Allah O’dur ki, sizin için yer yüzünü bir oturma yeri, göğü de kubbeli bir çatı yaptı. Size şekil verdi; sonra da şekillerinizi güzelleştirdi. Pâk ve hoş şeylerden size rızık verdi. İşte (kudret sahibi olan) bu Allah’dır Rabbiniz. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!...

65

"O diridir, O'ndan başka ilah yoktur. Dini yalnız O'na has kılarak O'na yalvarın. Hamd âlemlerin Rabbi Allah içindir."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî el-Esmâ' ve's- Sifât'ta İbn Abbâs'tan bildirir: "Lâ ilâhe illallah, diyen kişi hemen arkasından 'Elhamdü lillâhi Rabbi'l-Âlemîn' de desin. "...O'ndan başka ilah yoktur. Dini yalnız O'na has kılarak O'na yalvarın. Hamd âlemlerin Rabbi Allah içindir" âyetinde ifade edilen de budur."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr, "Lâ ilâhe illallah, dendikten sonra hemen akabinde 'Elhamdü lillâhi Rabbi'l-Âlemîn' denilmesini sever ve: "O diridir, O'ndan başka ilah yoktur. Oini yalnız O'na has kılarak O'na yalvarın. Hamd âlemlerin Rabbi Allah içindir" âyetini okurdu.

66

"De ki: Rabbimden bana apaçık deliller gelince, Allah'ı bırakıp da taptıklarınıza tapmam bana yasaklandı ve bana, âlemlerin Rabbine teslim olmam emredildi."

Cüveybir, İbn Abbâs'tan bildirir: Velîd b. Muğîre ile Şeybe b. Rabîa: "Ey Muhammed! Söylediklerinden vazgeç ve babaların ile atalarının dinine dön" deyince, Yüce Allah: "De ki: Rabbimden bana apaçık deliller gelince, Allah'ı bırakıp da taptıklarınıza tapmam bana yasaklandı ve bana, âlemlerin Rabbine teslim olmam emredildi" âyetini indirdi.

67

Bkz. Ayet:69

68

Bkz. Ayet:69

69

"Sîzi topraktan, sonra nutfeden, sonra kan pıhtısından yaratan; sonra erginlik çağına ulaşmanız, sonra da yaşlanmanız için sizi bebek olarak dünyaya çıkaran O dur. Kiminiz daha önce öldürülür, kiminiz de, belirtilmiş bir süreye ulaşırsınız. Belki artık düşünürsünüz... Allah'ın âyetleri hakkında tartışanları görmedin mi? Nasıl da döndürülüyorlar?"

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra kan pıhtısından yaratan..." âyetini açıklarken: "Yüce Allah, Âdem'i topraktan, onun neslini de nutfe (meni)den yarattı" demiştir.

İbn Ebî Hâtim, Şa'bî'den bildirir: "Çocuğun yedi yaşında dişleri tamamlanır. On dört yaşında ihtilam olur. Yirmi bir yaşında boyunun uzaması biter. Yirmi sekiz yaşında aklı tamamlanır ve otuz üç yaşında da olgunluğa erer."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Kiminiz daha önce öldürülür, kiminiz de, belirtilmiş bir süreye ulaşırsınız. Belki artık düşünürsünüz" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kiminiz ihtiyarlamadan öldürülür, kiminiz de genç yaşına veya ihtiyarlayana kadar bekletilirsiniz. Bu şekilde belki Rabbinizin sizi öldürdüğü gibi geri dirilteceğini düşünürsünüz. Buradaki hitap Mekke ahalisinedir, zira onlar ölümden sonraki dirilmeyi inkâr ediyorlardı."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Nasıl da döndürülüyorlar" âyetini açıklarken: "Nasıl yalanlayıp haktan sapıyorlar, anlamındadır" demiştir.

70

Bkz. Ayet:72

71

Bkz. Ayet:72

72

Kaynar suda... Sonra ateşte yakılacaklar.

73

Sonra onlara şöyle denilecek: “ Nerede ortak koşup tapındığınız,

74

Allah’dan başkaları.” Onlar (cevap olarak şöyle) diyecekler: “ Bizden kaybolup gittiler. Şüphesiz biz, bundan önce, bir şeye ibâdet etmiyormuşuz (onların hiç bir kıymeti yokmuş).” İşte Allah, kâfirleri böyle sapıklığa düşürür.

75

"Onlar, Kîtab'ı ve peygamberlerimize gönderdiklerimizi yalanlayanlardır. Onlar yakında anlayacaklar! O zaman boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde, sürüklenecekler; kaynar suda, sonra da ateşte yakılacaklardır... Bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarmanızdan ve böbürlenmenizden ötürüdür."

Ahmed, Tirmizî, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî el-Ba's ve'n-Nüşûr'de Abdullah b. Amr'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "O zaman boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde, sürüklenecekler; kaynar suda, sonra da ateşte yakılacaklardır" âyetlerini okudu ve bir kafatasına işaret ederek şöyle buyurdu: "Şayet bunun kadar bir kurşun parçası gökten yeryüzüne bırakılsa -ki aradaki mesafe beş yüz yıllık bir yolculuk mesafesidir- gece olmadan yere varmış olur. Ancak bu kurşun parçası (Cehennemde bulunanların) boyunlarındaki zincirlerin üst ucundan bırakılacak olsa alt ucuna" veya: "Cehennemin dibine ulaşması için gecesi ve gündüzüyle kırk yıllık bir zaman yol alması gerekirdi. "

İbn Ebî Hâtim, Taberânî M. el-Evsat'ta ve İbn Merdûye'nin Ya'lâ b. Umeyye'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah Cehennemdekiler için simsiyah, kapkara bir bulut yaratır. Sonra onlara: «Ne istiyorsunuz?» diye sorulur. Akıllarına dünyadaki bulutlar gelince: «İçecek istiyoruz!» derler. Bunun üzerine bulutun içinden halkalarının üzerine halkalar, zincirlerinin üzerine zincirler ve ateşlerini daha da arttıracak kor ateşler yağmaya başlar. "

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, Mü'min Sûresi'nin 71. âyetini (.....) ile (.....) lafızlarıyla okumuş ve: "Bu şekilde cezaları daha ağır olur, zira zincirlerini yine kendileri sürüklemiş olurlar" demiştir.

İbn Ebî Şeybe, Saîd b. Ubeyd et-Tâî'den bildirir: Saîd b. Cübeyr'i Ramazan ayında namaz kılarken gördüm. Namazlarında: "...Onlar yakında anlayacaklar! O zaman boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde, sürüklenecekler; kaynar suda, sonra da ateşte yakılacaklardır" âyetlerini tekrarlayıp dururdu.

İbn Ebi'd-Dünya Sifatu'n-Nâr' da bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Sürüklenecekler; kaynar suda, sonra da ateşte yakılacaklardır" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kaynar suyun içinde sürüklenince üzerlerinde deri, et ve sinir namına ne varsa hepsi de soyulup ayaklarının dibine düşür. Düşen etleri bedeninin yüksekliğine ulaşır ki o zaman kişinin boyu altmış arşın kadardır. Daha sonra kendisine bir daha deri giydirilir ve ateşte yakılırlar."

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini: "Ateşte yakılırlar" şeklinde açıklamıştır, (.....) ifadesini de: "Şımarıp böbürlenmenizden dolayı" şeklinde açıklamıştır.

76

(Onlara şöyle denir): “Girin cehennem kapılarından, içlerinde ebedî kalmak üzere... Bak, o kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!...

77

Onun için (Ey Resûlüm, kâfirlerin eziyetlerine) sabret. Elbette Allah’ın (sana olan zafer) vaadi bir gerçektir. Artık onlara vaad ettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de, yahut seni kendimize alsak da muhakkak onlar döndürülüp bize getirilecekler.

78

"Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var, durumlarını sana bildirmediğimiz kimseler de var. Hiçbir peygamber Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir âyeti kendiliğinden getiremez. Allah'ın emri gelince de hak uygulanır ve o zaman batılı seçenler hüsrana uğrayacaklardır."

Taberânî M. el-Evsat'ta ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: "...Durumlarını sana bildirmediğimiz kimseler de var..." âyetini açıklarken: "Yüce Allah peygamber olarak Habeşli bir köleyi de göndermişti. Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem) durumu bildirilmeyen kişi budur" demiştir.

79

Allah O’dur ki, sizin için davarlar yarattı, onlardan (deve gibi hayvanlar)binek edinesiniz diye... Onların bir kısmından da yersiniz.

80

Sizin için onlarda daha bir çok menfaatler var. Kalplerinizdeki bir ihtiyaca kavuşmanız için, onlara biniyorsunuz. Hem onların üzerinde (karada), hem gemiler üzerinde (denizde) taşınırsınız.

81

Ve size (kudretinin kemaline, rahmetinin genişliğine delâlet eden)alâmetlerini gösteriyor; artık Allah’ın hangi âyetlerini inkâr edersiniz (bu Allah’dan değildir, dersiniz)?

82

Bkz. Ayet:85

83

Bkz. Ayet:85

84

Bkz. Ayet:85

85

"Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır. Gönüllerinizdeki ihtiyaçlara kendileri üzerinden ulaşasınız diye onları yaratmıştır. Onlarla ve gemilerle taşınırsınız... Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden daha çok, daha kuvvetli, yeryüzünde bıraktıkları eserler daha sağlam olan öncekilerin sonuçlarının nasıl olduğunu görmezler mî? Kazandıkları onlara bîr fayda vermemiştir. Peygamberleri onlara apaçık deliller getirince, sahip oldukları bilgi ile şımardılar. Sonunda alaya almakta oldukları şey kendilerini sarıverdi... Fakat azabımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine fayda vermedi. Bu, Allah'ın kulları hakkında eskiden beri yürürlükte olan kanunudur. İşte orada inkarcılar hüsrana uğradılar."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Gönüllerinizdeki ihtiyaçlara kendileri üzerinden ulaşasınız diye..."âyetini açıklarken: "İhtiyaçlarınız için yolculuğa çıkasınız diye, anlamındadır" demiştir. "...Yeryüzünde bıraktıkları eserler..." âyetini açıklarken: "Yürürken yerde bıraktıkları ayak izleri, anlamındadır" demiştir. "...Sahip oldukları bilgi ile şımardılar..." âyetini açıklarken: "Biz onlardan daha bilgiliyiz ve bundan dolayı azab görmeyeceğiz, demeleridir" demiştir. "...Sonunda alaya almakta oldukları şey kendilerini sarıverdi" âyetini açıklarken de: "Alaya aldıkları şey peygamberlerinin kendilerine getirdikleridir" demiştir.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Gönüllerinizdeki ihtiyaçlara kendileri üzerinden ulaşasınız diye..."âyetini açıklarken: "Onlarla bir bölgeden başka bir bölgeye gitmeniz için, anlamındadır" demiştir. "...Bu, Allah'ın kulları hakkında eskiden beri yürürlükte olan kanunudur..." âyetini açıklarken de: "Bu konudaki kanun, Allah'ın azabını gördükleri zaman iman etmeleridir. Ancak azabı gördükten sonra ettikleri imanın kendilerine bir faydası olmaz" demiştir.

0 ﴿