FUSSILET SURESİ

 

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Fussilet Sûresi (Hâ Mîm es- Secde) Mekke'de nazil oldu" demiştir.

İbn Merdûye, İbnu'z-Zübeyr'den bunun aynısını bildirir.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, Ebû Ya'lâ, Hâkim, İbn Merdûye, Ebû Nuaym Delâil'de, Beyhakî Delâil'de ve İbn Asâkir, Câbir b. Abdillah'tan bildirir: Günün birinde Kureyşliler toplandılar ve: "İçinizden sihir, kehanet ve şiirde en ileri gelenini bulun da, birlik ve dirliğimizi bozan, dinimizi kötüleyen bu adamın yanına gitsin. Onunla konuşsun, bakalım ne cevap verecek" dediler. Sonra: "Bu konuda Utbe b. Rabîa'dan daha iyisini tanımıyoruz" diye cevap gelince, Utbe'ye: "Ey Ebû'l Velîd! Bu işi sen yap!" dediler. Utbe, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldi ve: "Ey Muhammed! Sen mi daha üstünsün yoksa Abdullah mı? Sen mi daha üstünsün, yoksa Abdulmuttalib mi?" diye sordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) susup bir cevap vermedi. Bunun üzerine Utbe şöyle dedi: "Eğer onların senden daha üstün olduklarını söylersen bil ki onlar, senin kötülediğin tanrılara taptılar. Yok, eğer kendini onlardan üstün görüyorsan konuş da ne dediğine bakalım. Vallahi kendi kavmine karşı senden daha uğursuz bir fert görmedik. Bil ki kavmin, sana öfkelendiği kadar hiçbir şeye böyle öfkelenmedi. Zira birlik ve dirliğimizi bozdun, dinimizi kötüledin, Araplar içinde bizleri rezil ettin. "Kureyş'te bir büyücü, bir kâhin çıktı" demeye başladılar. Bizden ne bekliyorsun? Naralar atıp, yok oluncaya kadar birbirimize kılıçlarla saldırmamızı mı? Be adam! Eğer bir ihtiyacından dolayı öyle bir şey yapıyorsan mallarımızdan toplar seni Kureyş'in en zengini yaparız. İstediğin kadınsa, Kureyş kadınlarından on tanesini seç seninle evlendirelim!"

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Bitirdin mi?" diye sorunca, Utbe: "Bitirdim" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şu âyetleri okudu: "Hâ Mîm. Bu Kitap, merhametli olan Allah katından indirilmedir; bilen bir millet için müjdeci ve uyarıcı olmak üzere Arapça okunarak, âyetleri uzun uzun açıklanmıştır. Ama insanların çoğu yüz çevirmiştir, onlar işitmezler de: «Bizi çağırdığın şeye karşı kalblerimiz kapalıdır, kulaklarımızda ağırlık, bizimle senin aranda anlaşmamıza engel vardır; istediğini yap, biz de yapacağız» derler. Onlara söyle: «Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana, ilahınızın tek ilah olduğu vahyolunuyor. Artık O'na yönelin, O'ndan bağışlanma dileyin; vay ortak koşanlara!» Onlar zekat vermezler; âhireti inkâr edenler de yalnız onlardır. Doğrusu inanıp yararlı iş işleyenlere, onlara kesintisiz bir ecir vardır. «Siz yeri iki günde yaratanı mı inkâr ediyor ve O'na eşler koşuyorsunuz! O, âlemlerin Rabbidir» de. Yeryüzüne üstünden ağır baskılar (dağlar) yerleştirdi, onu bereketli kıldı; arayıp soranlar için gıdalarını tam (toplam) dört gün içinde yetiştirmesi kanununu koydu (takdir etti). Sonra, duman halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve yeryüzüne: «İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin» dedi. İkisi de: «İsteyerek geldik» dediler. Böylece onları, iki gün içinde yedi göğe tamamladı ve her göğün işini kendisine bildirdi. Yakın göğü ışıklarla donattık ve bozulmaktan koruduk. İşte bu, bilen, güçlü olan Allah'ın kanunudur. Eğer yüz çevirirlerse onlara de ki: «İşte sizi, Ad ve Semud'un başına gelen yıldırıma benzer bir azap ile uyardım.»"

Utbe: "Yeter! Yeter! Bundan başka söyleyeceğin bir şey var mı?" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):"Hayır!" karşılığını verdi. Sonrasında Utbe, Kureyşlilerin yanına döndü. Ona: "Ne oldu?" diye sorduklarında: "Ona söylemek, sormak istediğiniz her şeyi söyledim" dedi. "Sana cevap verdi mi?" diye sorduklarında ise Utbe: "Evet! Ancak Kabe'yi dikene yemin olsun ki söylediklerinden hiçbir şey anlamadım. Fakat Âd ve Semûd kavimlerinin başına gelen bir yıldırımla sizi uyarıyor" karşılığını verdi. Ona: "Yazık sana! Adam seninle Arapça'yla konuşuyor da sen onun ne dediğini anlayamıyor musun?" diye çıkıştıklarında, Utbe: "Vallahi bahsettiği yıldırım dışında söylediklerinden bir şey anlamadım" dedi.

İbn İshâk, İbnu'l-Münzir, Beyhakî Delâil'de ve İbn Asâkir, Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den bildirir: Bana anlatılana göre Utbe b. Rabîa, efendi ve hoş görülü birisiydi. Bir gün Kureyşlilerin meclisinde bulunuyordu. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) de tek başına Mescid'de oturduğunu görünce meclisteki Kureyşlilere: "Ey Kureyşliler! Şunun yanına gidip konuşayım mı? Ona bazı tekliflerde bulunayım. Belki bazılarını kabul eder de bizi rahat bırakır" deyince, oradakiler: "Ey Ebu'l-Velîd! Tabi gidebilirsin" karşılığını verdiler. Bunun üzerine Utbe meclisten ayrılıp Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gidip oturdu." Sonrasında ravi, Utbe'nin Allah Resûlü'ne mal, mülk ve diğer şeyler konusunda yaptığı teklifleri zikreder ve şöyle devam eder: Utbe sözünü bitirince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Bitirdin mi?" diye sordu. Utbe: "Bitirdim" deyince Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bismillâhirrahmânirrahîm. «Hâ Mîm. Bu Kur'an, Rahmân ve Rahîm olan Allah'tan indirilmedir. Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur'an olarak âyetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır»" şeklinde Fussilet Sûresi'ni okumaya başladı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) sûreyi okurken Utbe ellerini beline dayadı ve susup sonuna kadar dinledi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) secde âyetine ulaştığı zaman kalkıp secde etti ve: "Ey Ebu'l-Velîd! Duydun mu?" diye sordu. Utbe: "Duydum" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "İşte sen ve işte bana söylenenler" buyurdu.

Bunun üzerine Utbe mecliste oturan arkadaşlarının yanına gitti. Meclistekiler onun geldiğini görünce birbirlerine: "Allah adına yemin ederiz ki Ebu'l-Velîd bir yüzle gitti, ancak farklı bir yüzle geri döndü!" demeye başladılar. Utbe gelip yanlarına oturunca ona: "Ey Ebu'l-Velîd! Ne oldu?" diye sordular. Utbe: "Vallahi daha önce hiç duymadığım sözleri ondan duydum. Bunlar ne şiir, ne sihir ne de kehanettir. Kendisinden duyduğum sözlerden de bir şeyler çıkacaktır" karşılığını verdi.

Ebû Nuaym Delâil'de ve Beyhakî Delâil'de İbn Ömer'den bildirir: Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), Utbe'ye: "Hâ Mîm. Bu Kur'an, Rahmân ve Rahîm olan Allah'tan indirilmedir. Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur'ân olarak âyetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır..." şeklinde Fussilet Sûresi'ni okuyunca Utbe Kureyşlilerin yanına döndü ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Diğer günler istediğiniz kadar bana karşı çıkın, ama bugün beni dinleyin! Vallahi o adamdan şimdiye kadar kesinlikle duymadığım sözler duydum ve kendisine nasıl bir cevap vereceğimi bilemedim."

Beyhakî Delâil'de İbn Şihâb'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mus'ab b. Umeyr'i davet için yolladı. Mus'ab da Ğanm oğullarından Es'âd b. Zurâre'nin misafiri oldu ve orada insanları İslam dinine davet etmeye başladı. Ancak Sa'd b. Muâz geldi ve bundan dolayı Mus'ab'a tehditlerde bulundu. Es'ad, Sa'd'a: "Önce söylediklerini dinle! Şayet yanlış şeyler söylerse sen ona doğruyu göster. Doğru şeyler söylüyorsa da onun davetine uy" deyince, Sa'd, Mus'ab'a: "Ne diyorsun?" diye sordu. Mus'ab: "Hâ Mîm. Bu Kur'ân, Rahmân ve Rahîm olan Allah'tan indirilmedir. Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur'ân olarak âyetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır" âyetlerini okuyunca, Muâz: "Bildiğim şeyleri duyuyorum" dedi ve Yüce Allah ona hidâyeti nasip etti.

Beyhakî Delâil'de ve İbn Asâkir, Câbir b. Abdillah'tan bildirir: Ebû Cehil ile Kureyş'in ileri gelenleri: "Muhammed'in davası Mekke'de yayıldı. Sihir, kehanet ve şiir konusunda bilgisi olan birini bulalım da yanına gönderelim. Onunla konuşsun ve derdinin ne olduğunu öğrensin" dediler. Bunun üzerine Utbe: "Benim sihir, kehanet ve şiir konusunda bilgim var. Şayet onun yaptığı bu tür şeyler ise gözümden kaçmaz anlarım" dedi ve konuşmak üzere Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gitti. Yanına vardığında: "Ey Muhammed! Sen mi daha hayırlı birisin, yoksa Hâşim mi? Sen mi daha hayırlı birisin, yoksa Abdulmuttalib mi? Sen mi daha hayırlı birisin, yoksa Abdullah mı?" diye sordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona herhangi bir cevap vermedi. Utbe şöyle devam etti: "O zaman neden ilahlarımıza dil uzatıyor ve atalarımızın sapmış olduğunu söylüyorsun? İstediğin liderimiz olmaksa senin sancağının altına gireriz ve hayatta olduğun sürece bizim liderimiz olursun. İstediğin kadınsa Kureyş'ten istediğin on kadını seç onları seninle evlendirelim. İstediğin malsa da aramızda sana ve senden sonra gelecek çocuklarına da yetecek kadar mal toplar veririz." Utbe bu şekilde konuşurken Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) sesizce dinliyor ve konuşmuyordu. Utbe söylerini bitirince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bismillâhirrahmânirrahîm " dedi ve: "Hâ Mîm. Bu Kitap, merhametli olan Allah katından indirilmedir; bilen bir millet için müjdeci ve uyarıcı olmak üzere Arapça okunarak, âyetleri uzun uzun açıklanmıştır. Ama insanların çoğu yüz çevirmiştir, onlar işitmezler de: «Bizi çağırdığın şeye karşı kalblerimiz kapalıdır, kulaklarımızda ağırlık, bizimle senin aranda anlaşmamıza engel vardır; istediğini yap, biz de yapacağız» derler. Onlara söyle: «Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana, ilahınızın tek ilah olduğu vahyolunuyor. Artık O'na yönelin, O'ndan bağışlanma dileyin; vay ortak koşanlara!» Onlar zekat vermezler; âhireti inkâr edenler de yalnız onlardır. Doğrusu inanıp yararlı iş işleyenlere, onlara kesintisiz bir ecir vardır. «Siz yeri iki günde yaratanı mı inkâr ediyor ve O'na eşler koşuyorsunuz! O, âlemlerin Rabbidir» de. Yeryüzüne üstünden ağır baskılar (dağlar) yerleştirdi, onu bereketli kıldı; arayıp soranlar için gıdalarını tam (toplam) dört gün içinde yetiştirmesi kanununu koydu (takdir etti). Sonra, duman halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve yeryüzüne: «İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin» dedi. İkisi de: «isteyerek geldik» dediler. Böylece onları, iki gün içinde yedi göğe tamamladı ve her göğün işini kendisine bildirdi. Yakın göğü ışıklarla donattık ve bozulmaktan koruduk. İşte bu, bilen, güçlü olan Allah'ın kanunudur. Eğer yüz çevirirlerse onlara de ki: "işte sizi, Ad ve Semud'un başına gelen yıldırıma benzer bir azap ile uyardım'" âyetlerini okudu.

Allah Resûlü bu şekilde okurken Utbe elini Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ağzına koydu, aradaki akrabalık bağı aşkına artık okumayı kesmesini istedi. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanından ayrıldıktan sonra Kureyşlilerin yanına gitmedi. Ebû Cehil: "Ey Kureyşliler! Vallahi gördüğümüz kadarıyla Utbe de Muhammed'in dinine girdi ve yemeklerini pek beğendi. Ancak bunu mutlaka ihtiyacından dolayı yapmıştır. Haydi, yanına gidelim" dedi ve Utbe'nin evine gittiler. Yanına vardıklarında Ebû Cehil: "Ey Utbe! Vallahi biz senin Muhammed'in dinine girdiğini, davasını beğendiğini düşündük. Eğer ihtiyacın varsa seni Muhammed'in vereceklerine muhtaç bırakmayacak kadarıyla aramızda mal toplar veririz" dedi. Ancak Utbe buna çok kızdı ve bir daha Muhammed'le konuşmayacağına dair yemin etti. Utbe: "Siz de biliyorsunuz ki Kureyşliler içinde malı en fazla olanlardan biriyim. Ancak yanına gittiğimde..." dedi ve Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) ile aralarında geçenleri onlara aktardı. Sonra şöyle dedi: "Ancak bana öyle bir cevap verdi ki vallahi bu cevap ne sihire, ne şiire, ne de kehanete benziyor. Bana: "Bismillâhirrahmânirrahîm. "Hâ Mîm. Bu Kitap, merhametli olan Allah katından indirilmedir; bilen bir millet için müjdeci ve uyarıcı olmak üzere Arapça okunarak, âyetleri uzun uzun açıklanmıştır... Eğer yüz çevirirlerse onlara de ki: "İşte sizi, Ad ve Semud'un başına gelen yıldırıma benzer bir azap ile uyardım" âyetlerini okudu ki en sonunda ağzını kapatmak zorunda kaldım ve aramızdaki akrabalık bağı aşkına artık okumamasını istedim. Siz de biliyorsunuz ki Muhammed bir şey dediği zaman yalan söylemez. Bahsettiği azabın (yıldırımın) üzerinize inmesinden korktum."

İbn Asâkir, İbn Ömer'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mescid'de otururken Kureyşliler de onun için meclislerinde toplandılar. Utbe b. Rabîa onlara: "İzin verin gidip onunla ben konuşayım. Belki onu ben ikna ederim" dedi. Sonrasında Utbe, Allah Resûlü'ne (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi. Yanında oturduktan sonra şöyle dedi: "Yiğenim! Aile olarak da konum olarak da yanımızda pek değerlisin. Ancak kaviminin başına öyle şeyler açtın ki ailenden daha önce bunu yapan olmamıştı. Bu anlattıklarında istediğin mal ise aramızda mal toplar ve seni en zenginimiz yaparız. Konum ve makam istiyorsan bu konumu sana verir, ailen içinde senden daha üstün kimseler olmaz ve sensiz hiçbir karar almayız. İçinde bulunduğun durum kendisinden kurtulamadığın bir hastalık ise bütün imkânlarımızı seferber eder ve tedavin için elimizden ne geliyorsa yaparız. İstediğin liderlik ise de seni liderimiz yaparız." Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Eyu Ebu'l-Velîd! Bitirdin mi?" diye sorunca, Utbe: "Bitirdim" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona Fussilet Sûresi'ni okumaya aşladı. Secde âyetine ulaştığı zaman da secde etti. Utbe de ellerini beline dayamış dinliyordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) sûreyi okuyup bitirince Utbe gitmek üzere kalktı, ancak dönünce meclisteki Kureyşlilere ne diyeceğini de bilmiyordu.

Meclistekiler onun geldiğini görünce: "Utbe bir yüzle buradan gitti, ancak başka bir yüzle dönüyor" dediler. Utbe gelip oturunca onlara şöyle dedi: "Ey Kureyşliler! Dediğiniz şekilde onunla konuştum. Sözlerimi bitirince bana öyle şeyler söyledi ki vallahi kulaklarım daha önce böylesi bir şeyi duymuş değildi. Söyledikleri karşısında ona ne diyeceğimi de bilemedim. Ey Kureyşliler! Diğer günler istediğiniz kadar bana karşı çıkın ama bugün beni dinleyin! Bu adamı rahat bırakın ve ondan uzak durun. Allah'a yemin olsun ki davasından vazgeçecek değildir. Onu diğer Araplarla baş başa bırakın. Şayet onlara galip gelirse bilin ki onun onuru sizin onurunuz, onun izzeti sizin izzetiniz, onun hâkimiyeti sizin de hâkimiyetiniz demektir. Ancak Araplar kendisine üstün gelirse başkasının eliyle ondan kurtulmuş olursunuz." Onun böyle dediğini görünce de: "Ey Ebu'l-Velîd! Sen de dinini terk ettin!" diye çıkıştılar.

Hakîm et-Tirmizî Nevâdiru'l-Usûl'de Abdurrahman b. Ebî Bekr'den bildirir: Âişe'nin ziyaretine geldiğimde Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) vahiy nazil oluyordu. Vahyin nazil olması bitip de kendine gelince: "Ey Âişe! Ridâmı ver!" buyurdu. Ridasını aldıktan sonra Mescid'e gitti. Mescid'de biri cemaate vaaz veriyordu. Oturup vaazın bitmesini bekledi. Bittikten sonra Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hâ Mîm. Bu Kitap, merhametli olan Allah katından indirilmedir" âyetlerini okudu ve secdeye gitti. Secde de o kadar uzun durdu ki Mescid'e yakın bulunan herkes bu secde konusunu konuşmaya başladı. Âişe de bir yakınını Mescid'e gönderdi ve: "Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gidip bakın! Zira daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yaptığını görüyorum" dedi. Daha sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) başını secdeden kaldırdı ve: "Ümmetim konusunda bana yaptığından dolayı Rabbime şükür olarak bu secdeyi yaptım" buyurdu. Ebû Bekr: "Ümmetin konusunda ne yaptı?" diye sorunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ümmetimden yetmiş bin kişinin (hesapsız bir şekilde) Cennete gireceğini söyledi" buyurdu. Ebû Bekr: " Resûlallah! Ümmetin buna çok sevinecek! Daha fazlasını isteseydin" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Dediğin gibi daha fazlasını istedim. Rabbim bu yetmiş bin kişiden her birinin yanında yetmiş bin kişiyi daha Cennete sokacağını söyledi" buyurdu. Ebû Bekr yine: "Daha fazlasını isteseydin" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yeter anlamında ellerini açtı sorıra da göğsüne doğru götürdü. Ömer bunu görünce: " Resûlallah! Az istedin" dedi.

Beyhakî Şuabu'l-îman'da Halîl b. Murra'dan bildirir: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mülk ile Fussilet sûrelerini okumadan uyumazdı."

1

Hâ, mîm.

1 ﴿