İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Şûrâ Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbnu'z-Zübeyr: "Şûrâ Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir.

1

Bkz. Ayet:2

2

"Hâ Mîm, Ayn Sin Kaf."

Abdurrezzâk Musannef’te Cafer b. Muhammed'den bildirir: Bir gece Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Meymûne'nin evindeyken Şûrâ Sûresi'ni okumak istedi. "Hâ Mîm, Ayn Sin Kaf" diye başladı ve gerisi aklına gelmeyince bu kısmı tekrar edip durdu. Sonunda: "Ey Meymûne! Şûrâ Sûresi'ni biliyor musun?" diye sordu. Meymûne: "Evet, biliyorum" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "O zaman bana okul Zira başı ile sonu arasındaki âyetleri unutmuşum" buyurdu.

Taberânî -sahîh bir isnâdla- Meymûne'den bildirir: Bir defasında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hâ Mîm, Ayn Sin Kaf" diye Şûrâ Sûresi'ne başladı. Ancak gerisi aklına gelmeyince: "Ey Meymûne! Şûrâ Sûresi'ni biliyor musun? Zira başı ile sonu arasındaki âyetleri unutmuşum" buyurdu. Ben sûreyi ona okuyup hatırlatınca ardından kendisi okudu.

Abdurrezzâk, İbn Ebî Hâtim, Nuaym b. Hammâd ve Hatîb, Ertaa b. el- Münzir'den bildirir: Adamın biri İbn Abbâs'a geldi. İbn Abbâs'ın da yanında Huzeyfe b. el-Yemân vardı. Adam: "Hâ Mîm, Ayrı Sin Kaf" âyetinin açıklaması nedir, bana söyle" deyince İbn Abbâs adama yüz vermedi. Adam aynı şeyi bir daha sorunca İbn Abbâs yine ilgilenmedi ve bu sorudan memnun kalmadı. Adamın aynı soruyu üçüncü kez sorması üzerine İbn Abbâs yine yüz vermeyince, Huzeyfe adama şöyle dedi: "Ben bunun açıklamasını sana yapayım. İbn Abbâs'ın cevap vermek istemeyişinin de sebebini söyleyeyim Çünkü bu âyet akrabalarından biri olan Abduilah (veya Abdullah) adında bir adam hakkında nazil oldu. Bu adam doğu taraflarında bir nehrin yanında yerleşecek. Nehrin her iki kıyısında iki kasaba inşa edecek ve nehir bu iki kasabanın ortasından akıp onları ortadan tam ikiye ayıracak. Bu iki kasabada da ne kadar inatçı zorba varsa toplanacak. Yüce Allah bunların hâkimiyetinin bitip, hükümranlığının yıkılması ve sonlarının gelmesini takdir ettiği zaman bir gece kasabalardan birine bir ateş gönderecek. Sabah olduğunda sanki hiç kurulmamış gibi yanarak kapkara bir kömür parçasına dönüşecek. Diğer kasaba halkı ise yanıp kül olan kasabanın durumuna ve nasıl bu hale geldiğine şaşıracak. Zira kendi durumları çok iyidir ve bembeyaz bir günü yaşamaktadırlar. Ancak zamanla diğer kasabada da her bir inatçı zorba toplanacak. Sonrasında da Yüce Allah o kasabayı üzerindekilerle birlikte yerin dibine geçirecek. İşte: "Hâ Mîm, Ayn Sin Kaf' âyetinin anlamı budur. Hâ Mîm, yani Allah'ın kararı, takdiri ile fitne olarak ateş gibi (Humma) yanacaklar anlamındadır. Ayn, bunun Allah'ın adaleti dahilince olacağı anlamındadır. Sin, bunun ilerde olacağı (=Seyekûn) anlamındadır. Kaf da bu olayın bu iki kasabada mutlaka gerçekleşeceği (=Vâki') anlamındadır."

Ebû Ya'lâ ve İbn Asâkir -zayıf bir isnâdla- Ebû Muâviye'den bildirir: Ömer b. el-Hattâb minbere çıktı ve: "Ey insanlar! İçinizden Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) "Hâ Mîm, Ayn Sin Kaf" âyetlerini açıkladığını işiten var mı?" diye sordu. İbn Abbâs hemen ayağa kalktı ve: "Ben işittim. Hâ Mîm, Yüce Allah'ın isimlerinden biridir" dedi. Ömer: "Peki ya Ayni" diye sorunca, İbn Abbâs: "Müşrikler Bedir savaşında azabı gördüler (=Âyene), anlamındadır" dedi. Ömer: "Peki ya Sini" diye sorunca, İbn Abbâs: "...Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir (=Seya'lemu)" anlamındadır" dedi. Ömer: "Peki ya Kafi" diye sorunca İbn Abbâs sustu. Bunun üzerine Ebû Zer kalktı ve bu harfi, İbn Abbâs'ın açıkladığı gibi: "Kaf, gökten inip insanları saracak olan bir felakettir (=Kâri'a)" dedi.

3

Azîz, Hakim olan Allah, sana ve senden evvelki peygamberlere böyle(manalar) vahyediyor.

4

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O, her şeyden yücedir, her şeyden büyüktür.

5

"Gökler neredeyse üstlerinden çatlayacak. Melekler Rablerini överek tesbih eder ve yeryüzünde bulunanlar için O ndan bağışlanma dilerler. İyi bilin ki Allah Şüphesiz bağışlayandır, merhametli olandır."

Taberânî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs "Gökler neredeyse üstlerinden çatlayacak..." âyetini: (.....) lafzıyla okurdu.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Gökler neredeyse üstlerinden çatlayacak..." âyetini açıklarken: "Yüce Allah'ın azametinden dolayı çatlayacak gibi olur" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti: (.....) lafzıyla okumuş ve:

"Gökler, üzerinde bulunanlardan dolayı çatlayacak gibi olur" şeklinde açıklamıştır. Husayf ise bu âyeti: (.....) lafzıyla okumuştur.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Katâde: "Gökler neredeyse üstlerinden çatlayacak..." âyetini açıklarken: "Yüce Allah'ın azametinden dolayı çatlayacak gibi olur" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Ebu'ş-Şeyh ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Gökler neredeyse üstlerinden çatlayacak..."âyetini açıklarken: "Üzerindeki ağırlıklardan dolayı çatlayacak gibi olur" demiştir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Yeryüzünde bulunanlar için O'ndan bağışlanma dilerler..." âyetini açıklarken: "Yeryüzünde bulunanlardan mümin olanlar için bağışlanma dilerler" demiştir.

Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Vehb b. Münebbih: "...Yeryüzünde bulunanlar için O'ndan bağışlanma dilerler..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Melekler yeryüzünde bulunanlar için bağışlanma dilerler. Ancak bu âyet, "...Müminler için bağışlanma dilerler..." âyetiyle neshedilmiştir."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, İbrâhîm(-i Nehaî)'den bildirir: Abdullah'ın öğrencileri şöyle derdi: "Melekler İbnu'l-Kevvâ'dan daha hayırlıdırlar. Zira Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yeryüzünde bulunanlar için de bağışlanma dilerler. Oysa İbnu'l-Kevvâ yeryüzündekilerin kafir olduklarını söylüyor."

6

Allah’dan başka veliler edinenlere gelince; onların (söz ve işleri) üzerine Allah gözcüdür, sen üzerlerine bir vekil değilsin (Ey Resûlüm, vazifen azap ile onları korkutmaktır).

7

"Böylece biz sana Arapça bir Kur'ân vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke'de ve çevresinde bulunanları uyarasm. Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasm. Bir grup cennette, bir grup ise cehennemdedir."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süddî: "...Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın..." âyetini açıklarken: "Toplanma gününden kasıt, kıyamet günüdür" demiştir.

Ahmed, Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye, Abdullah b. Amr'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) elinde iki tane kitapla yanımıza çıktı. Bize: "Bu iki kitabın ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. " Resûlallah! Ancak bize söylersen bilebiliriz" dedik. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) sağ elindeki kitabı göstererek: "Bu âlemlerin Rabbinden olan bir kitaptır. İçinde de Cennetlik olanların isimleri, babalarının ve kabilelerinin isimleri bulunmakta. Cennetlikler ilk kişiden son kişiye kadar hepsi yazılmış olup, bunlar asla ne artacak, ne de eksileceklerdir" buyurdu. Sonra sol elindeki kitabı göstererek: "Bu da âlemlerin Rabbinden olan bir kitaptır. İçinde de Cehennemlik olanların isimleri, babalarının ve kabilelerinin isimleri bulunmakta. Cehennemlik olanlar ilk kişiden son kişiye kadar hepsi yazılmış olup, bunlar asla ne artacak, ne de eksileceklerdir" buyurdu. Ashâb: " Resûlallah! Madem her şey yazılıp bitmiş peki neden amel yapıyoruz?" diye sorunca Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Dosdoğru olun ve amellerinizi arttırın! Çünkü Cennetlik olan kişinin ameli, hangi ameli yaparsa yapsın Cennetlik olan kişilerin ameliyle son bulacaktır. Cehennemlik olanın ameli de, hangi ameli yaparsa yapsın en sonunda Cehennemlik olanların ameli ile son bulacaktır." Daha sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)o iki kitabı elinden bıraktı ve: "Rabbiniz kullarından yana işini bitirmiştir. Kimisi Cennette kimisi de Cehennemdedir!" buyurdu.

İbn Merdûye, Berâ b. Âzib'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza elinde bir kitapla çıktı. Bu kitabın içindekilere bakıyorken bazıları: "Hele bakın okuması olmayan ümmî biriyken ne yapıyor" dedi. Allah Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem) onların ne dediklerini anladı ve: "Bu âlemlerin Rabbinden olan bir kitaptır. İçinde de Cennetlik olanların isimleri, babalarının ve kabilelerinin isimleri bulunmakta. Bunlar da ne artacak, ne de eksileceklerdir" buyurdu. Sonra: "Kulların kimisi Cennette, kimisi Cehennemdedir, zira Rabbiniz kullarından yana işini bitirmiştir" buyurdu.

8

Eğer Allah dileseydi, bütün insanları tek bir ümmet (aynı dîne bağlı kimseler) yapardı; fakat dilediğini rahmetine koyar. Zâlimlere ise, bir dost da yok, bir yardımcı da yok...

9

Yoksa o kâfirler, Allah’dan başka yardımcılar mı edindiler? İşte Allah, yardımcı (velî) ancak O’dur. Ölüleri O diriltir, O her şeye kadirdir.

10

Bkz. Ayet:11

11

"Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah'a aittir. İşte bu, Rabbim Allah'tır. Yalnız O'na tevekkül ettim ve ancak O'na yöneliyorum. Göklerin ve yerin yaratanı, size içinizden eşler, çift çift hayvanlar var etmiştir. Bu suretle, çoğalmanızı sağlamıştır. O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah'a aittir..." âyetini açıklarken: "İhtilaf ettiğiniz herhangi bir şeyin hükmünü Allah verir" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "...Size içinizden eşler, çift çift hayvanlar var etmiştir. Bu suretle, çoğalmanızı sağlamıştır..." âyetini açıklarken: "Yüce Allah sizleri böylesi bir hayatın içinde yaşatıyor" demiştir.

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Bu suretle, çoğalmanızı sağlamıştır..." âyetini açıklarken: "Hem insanlar hem de hayvanları ard arda gelecek nesillerle çoğaltır" demiştir.

Abd b. Humeyd ve Beyhakî el-Esmâ' ve's-Sifât'ta Ebû Vâil'den bildirir: Abdullah b. Mes'ûd Rabbini zikredip överken onu duyan Mi'dad: "En güzel insanı zikrediyor gibi" dedi. Bunun üzerine Abdullah: "Böylesi bir şeyden Allah'ı tenzih ederim, zira "O'nun benzeri hiçbir şey yoktur" dedi.

12

"Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. Dilediğine rızkı bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir."

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, Taberânî, Ebu'ş-Şeyh Azame'de, İbn Merdûye ve Ebû Nuaym Hilye'de Abdullah b. Mes'ûd'dan bildirir: Rabbinizin katında gece ve gündüz yoktur. Göklerin ışığı da Allah'ın yüzünün nurundandır. Sizin yanınızdaki bir gün, Allah katında on iki saat kadardır. Amelleriniz günün ilk vakitlerinde kendisine sunulur. Bu amellere üç saat boyunca bakar ve bunların içinde sevmediği amelleri görünce öfkelenir. Onun öfkelendiğinin farkına ilk olarak Arş'ı taşıyan melekler varırlar, zira Arş'ın ağırlaştığını hissederler. Bunun üzerine Arş'ı taşıyan melekler, Arş'ın perdedârları, mukarreb olan melekler ile diğer melekler Allah'ı tesbih ederler. Cebrâil de boruya üfler ki sesini cinlerden ve insanlardan duymayan kalmaz. Onlar da Rahmân olan Allah rahmetle dolana kadar üç saat boyunca onu tesbih ederler. Bu şekilde altı saat geçmiş olur. Sonra henüz rahimlerde olan canlılar getirilir ve onlara da üç saat boyunca bakar. Sonra "Sizi rahimlerde, dilediği gibi şekillendirir. O'ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir." "Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Dilediğini yaratır, dilediğine kız çocuk, dilediğine de erkek çocuk verir. Yahut o çocukları erkekler, dişiler olmak üzere çift verir, dilediği kimseyi de kısır yapar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir..." Bu şekilde dokuz saat geçmiş olur. Daha sonra tüm mahlûkatın azıklarına üç saat boyunca bakar ve "...Dilediğine rızkı bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir." Bu şekilde on iki saat tamamlanır. Yüce Allah "...Her gün yeni bir iştedir." İşte Rabbiniz her gün bunu yapar.

13

Bkz. Ayet:14

14

"Allah, Nuh'a buyurduğu şeyleri sîze de dîn olarak buyurmuştur. Sana vahyettik; İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da buyurduk ki: «Dini ayakta tutun, onda ayrılığa düşmeyin.» Ortak koşanları çağırdığın şey onların gözünde büyümektedir. Allah dilediğini kendine seçer, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir. Kendilerine ilim geldikten sonra ayrılığa düşmeleri, ancak, birbirini çekememekten oldu. Eğer belirli bir süre için Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında hemen hükmedilirdi. Arkalarından Kitaba varis kılınanlar da ondan şüphe ve endişe içindedirler."

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Allah, Nuh'a buyurduğu şeyleri size de din olarak buyurmuştur..." âyetini açıklarken: "Ey Muhammed! Allah sana da diğer tüm peygamberlere de tek bir dini tavsiye etti, anlamındadır" demiştir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Allah, Nuh'a buyurduğu şeyleri size de din olarak buyurmuştur..." âyetini açıklarken: "Buyurulan şeylerden kasıt, helal ile haramlardır" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Katâde'den bildirir: "Nûh helal olanı helal, haram olanı da haram kılmak üzere gönderildi."

İbnu'l-Münzir, Cezîre ahalisinin fakihi olan Zeyd b. Râfi'den bildirir: "Yüce Allah, Nuh'u gönderdiği zaman ona bir şeriat de verdi. İnsanlar bu şeriat üzere bir zaman yaşadılar. Sonra bu şeriat zındıklar tarafında yok edildi. Yüce Allah, Nuh'tan sonra İbrâhim'i bir şeriatle gönderdi. İnsanlar İbrâhim'den sonra da bu şeriat üzere bir zaman yaşadılar. Sonra bu şeriat zındıklar tarafından yok edildi. Yüce Allah, İbrâhim'den sonra Musa'yı bir şeriatle gönderdi. İnsanlar Musa'dan sonra da bu şeriat üzere bir zaman yaşadılar. Sonra bu şeriat yine zındıklar tarafından yok edildi. Yüce Allah, Musa'dan sonra İsa'yı bir şeriatle gönderdi. İnsanlar İsa'dan sonra da bu şeriat üzere bir zaman yaşadılar. Sonra yine zındıklar tarafından yok edildi. Bu dine zarar vermede en fazla zındıklardan korkulmalıdır."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hakem: "Allah, Nuh'a buyurduğu şeyleri size de din olarak buyurmuştur..." âyetini açıklarken: "Nûh, kişilere annelerini, kızkardeşlerini ve kızlarını kendilerine haram kılan bir şeriatle geldi" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süddî: "...Dini ayakta tutun..." âyetini açıklarken: "Dinin hükümleriyle amel edin, anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Dini ayakta tutun, onda ayrılığa düşmeyin..." âyetini açıklarken: "Bilin ki ayrılık yok olmaktır, birlik ise güven ve emniyettir" demiştir.

"...Ortak koşanları çağırdığın şey onların gözünde büyümektedir..." âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Lâ ilâhe illallah sözüne davet müşriklere ağır geldi. İblis de ordularıyla birlikte bu daveti geri çevirmek için karşı koydu. Ancak Yüce Allah bu söz ile daveti, onunla mücadele edenlere karşı yardımlarıyla galip getirecek, düşmanlarına karşı üstün kılacaktır. Bu söze karşı koyanlar yenilir, bu sözle yardım isteyenlere ise yardım edilir."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Allah dilediğini kendine seçer..." âyetini açıklarken: "Yüce Allah dilediğini kendine has kılar" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "...Ayrılığa düşmeleri, ancak, birbirini çekememekten oldu..." âyetini açıklarken: "Malları çoğalınca birbirlerine karşı saldırıp ayrılığa düştüler" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süddî: "...Kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir" âyetini açıklarken: "Yüce Allah kendisine itaat edeni doğru yola ulaştırır" demiştir. "...Arkalarından Kitaba varis kılınanlar..." âyetini açıklarken: "Bunlar Yahudi ile Hıristiyanlardır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ka'b: "Kendilerine ilim geldikten sonra ayrılığa düşmeleri, ancak, birbirini çekememekten oldu...." âyetini açıklarken: "Bu, dünyada iken içinde düştükleri bir durumdur" demiştir.

15

"Bundan dolayı sen çağrıya devam et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevâ ve heveslerine uyma ve şöyle de: Ben, Allah'ın indirdiği her kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Eabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah, hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş de ancak O'nadır."

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "...Aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yüce Allah, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) adaletli olmayı emretmiş, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) de vefat edene kadar adaletli olmuştur. Adalet de Yüce Allah'ın yeryüzündeki terazisidir. Bununla mazlum zalimden, zayıf güçlüden hakkını alır. Yüce Allah bu adaletle doğru olanı doğrular, yalan söyleyeni de yalancı çıkarır. Adalet vesilesiyle başkalarının hakkına tecavüz engellenir ve bunu yapan kişi cezalandırılır."

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur..." âyetini açıklarken: "Sizinle bizim aramızda herhangi bir husumet ve düşmanlık yoktur" demiştir.

16

"Allah'ın çağrısına uyulduktan sonra O'nun hakkında tartışmaya girenlerin delilleri Rableri katında batıldır. Onlara bir gazap vardır. Onlar için çetin bir azap vardır."

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah'ın çağrısına uyulduktan sonra O'nun hakkında tartışmaya girenlerin delilleri Rableri katında batıldır..." âyetini açıklarken: "Bunlar Allah'ın davetine icabet eden Müslümanlarla çekişip tartışmaya giren, insanları doğru yoldan çevirmeye çalışan Ehl-i Kitâb'dır" demiştir. Bu konuda yine şöyle demiştir: "Bunlar, Cahiliye döneminin tekrar hüküm sürmesinin beklentisi içinde olan ve bu konuda Allah'ın davetine icabet eden müminlerle tartışmaya giren sapık yolun insanlarıdır."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid:: "Allah'ın çağrısına uyulduktan sonra O'nun hakkında tartışmaya girenlerin delilleri Rableri katında batıldır..." âyetini açıklarken: "Cahiliye döneminin tekrar hüküm sürmesini isteyen bazıları hakkında nazil oldu" demiştir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Allah'ın çağrısına uyulduktan sonra O'nun hakkında tartışmaya girenlerin delilleri Rableri katında batıldır..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bunlar Yahudi ile Hıristiyanlardır. Müslümanlar Allah'ın davetine icabet edip ona yöneldikleri zaman Yahudi ile Hıristiyanlar: "Bizim kitabımız sizin kitaptan önce indirildi, peygamberimiz de sizin peygamberinizden önce geldi. Dolayısıyla biz Allah'a sizden daha yakınız" diyerek onlarla bu tür kanıtlarla tartışmaya başladılar. Bunun üzerine Yüce Allah: "Kim âhiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız. Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden veririz, fakat onun âhirette hiçbir payı yoktur" âyetini indirdi.

Abd b. Humeyd, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: Ehl-i Kitâb, Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbına: "Biz Allah'a sizden daha yakınız" deyince, Yüce Allah: "Allah'ın çağrısına uyulduktan sonra O'nun hakkında tartışmaya girenlerin delilleri Rableri katında batıldır..." âyetini indirdi. Tartışmaya girenlerden kasıt da Ehl-i Kitâb'dır."

İbnu'l-Münzir, İkrime'den bildirir: Nasr Sûresi nazil olduğu zaman Mekkeli müşrikler, Mekke'de bulunan müminlere: "İnsanlar akın akın Allah'ın dinine giriyorlar. Hâlâ ne diye bizimle yaşarsınız? İçimizden çıkıp gidin!" dediler. Bunun üzerine: "Allah'ın çağrısına uyulduktan sonra O'nun hakkında tartışmaya girenlerin delilleri Rableri katında batıldır..." âyeti nazil oldu.

17

"Kitab'ı ve mizanı hak olarak indiren Allah'tır. Ne biliyorsun, belki de kıyamet saati yakındır!"

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Kitab'ı ve mizanı hak olarak indiren Allah'tır..." âyetini açıklarken: "Mizan'dan kasıt adalettir" demiştir.

Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Ömer, Arafat'ta vakfede iken akşam vakti kalkan gibi görünen ve batmaya yüz tutan Güneş'e bakıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Sonra: "Kitab'ı ve mizanı hak olarak indiren Allah'tır. Ne biliyorsun, belki de kıyamet saati yakındır! Kıyamete inanmayanlar, onun çabuk kopmasını isterler. İnananlar ise, ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki, Kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler. Allah, kullarına çok lütufkârdır, dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir" âyetlerini okudu. Neden ağladığı sorulunca da şöyle dedi: "Resûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) hatırladım ki o da böylesi bir zamanda benim durduğum bu yerde durmuş ve: "Ey insanlar! Dünya hayatından geriye kalan ancak bu gününüzden geriye kalan kadardır" buyurmuştu."

İbn Merdûye, Enes b. Mâlik'ten bildirir: Birimiz elinde su kabıyla helâya girer; çıkar çıkmaz da kıyamet kopar çekincesiyle hemen abdest alırdı. Yine fazladan az bir yemeği bulunan biri de: "Kıyamet kopacağı zaman bunu yerim" diyerek onu yemez, kaldırırdı.

Ahmed, Taberânî ve İbn Merdûye, Câbir b. Semure'den bildirir: Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) (iki parmağını göstererek): "Kıyametin kopması ile peygamber olarak gönderilmem bu ikisi gibi yakındır" buyurdu.

18

"Kıyamete inanmayanlar, onun çabuk kopmasını isterler. İnananlar ise, ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki, Kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Onu bekleyenler istemediği sürece kıyamet kopmaz" dedi. Kendisine: "Ama Yüce Allah: "Kıyamete inanmayanlar, onun çabuk kopmasını isterler. İnananlar ise, ondan korkarlar..." buyurur" dediklerinde: "İnananlar imanlarına bir zarar gelmesin diye bir an önce kopmasını isterler" karşılığını verdi.

19

Allah, kullarına çok lütûf ihsan edendir. Her dilediğini bir türlü rızıklandırır. O, çok kuvvetlidir, her şeye gâlibdir.

20

"Kim âhiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız. Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden veririz, fakat onun âhirette hiçbir payı yoktur"

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kim âhiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız. Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden veririz, fakat onun âhirette hiçbir payı yoktur'" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Âhiretteki hayatı isteyen kişiye bu hayatını güzel kılarız. Ancak Yüce Allah, dünyasını âhiretine tercih eden kişinin âhiretteki nasibini Cehennem ateşi olarak verir. Böylesi bir kişinin dünyada elde edeceği rızık da kendisine takdir edilenden fazlası olmayacaktır."

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Kim âhiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız. Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden veririz, fakat onun âhirette hiçbir payı yoktur" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Âhiret hayatını isteyen ve buna yönelen kişinin bu kazancını fazla kılarız. Ancak Yüce Allah, dünyasını âhiretine tercih eden kişinin âhiretteki nasibini Cehennem ateşi olarak verir. Böylesi bir kişinin dünyada elde edeceği rızık da kendisine takdir edilenden fazlası olmayacaktır."

İbnu'l-Münzir'in Katâde vasıtasıyla bildirdiğine göre Enes: "Kim âhiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız. Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden veririz, fakat onun âhirette hiçbir payı yoktur" âyetini açıklarken: "Yahudiler hakkında nazil oldu" demiştir.

Ahmed, Hâkim, İbn Merdûye ve İbn Hibbân'ın Ubey b. Ka'b'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Âhiret amellerini dünyalık elde etmek için yapmadıkları sürece bu ümmet izzet, zafer ve yeryüzünde hâkimiyet ile müjdelenmiş tir. Ancak âhiret amellerini dünyalık elde etmek için yapan kişilerin âhiretteki hayırdan hiçbir nasibi olmayacaktır. "

Hâkim ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da Ebû Hureyre'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim âhiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız. Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden veririz, fakat onun âhirette hiçbir payı yoktur" âyetini okudu ve şöyle buyurdu: "Yüce Allah burada buyurur ki: «Ey Âdem oğlu! Bana ibadetle meşgul ol ki gönlünü zengin kılayım, ihtiyaçlarını da gidereyim. Böyle yapmazsan da kalbini meşgul bırakır, ihtiyaçlarını da gidermem.»"

Hâkim'in ibn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kişi bütün dertlerini tek bir dert (âhiret derdi) yaparsa Yüce Allah onu dünya dertlerinden yana rahatlatır. Ancak Yüce Allah, dertlerini çoğaltan kişinin dünya vadilerinden hangisinde kaybolup heba olduğuna aldırmaz. "

İbn Ebi'd-Dünya ve İbn Asâkir, Hazret-iAli'den bildirir: "Rızık (=Hars), dünya ve âhiret rızkı olmak üzere iki çeşittir. Dünya rızkı mal ile çocuklardır. Âhiret rızkı ise kişiyi Cennete götürecek olan salih amellerdir."

İbnu'l-Mübârek, Murra'dan bildirir: Abdullah b. Mes'ûd, yanında Allah yolunda öldürülen bir topluluktan bahsedilince şöyle dedi: "Bu konu sizin gittiğiniz ve gidenleri gördüğünüz şekilde değildir. Savaşta iki taraf karşı karşıya geldiği zaman melekler iner ve: "Filan kişi dünyalık için savaşıyor. Falan kişi gücü ele geçirmek için savaşıyor. Filan kişi nam salmak için savaşıyor. Falan kişi şunun için savaşıyor" diye herkesin savaşma amacını yazar. Ancak sadece Allah rızası için savaşan kişi Cennete girecektir."

İbnu'n-Neccâr Târih'de Zir b. Hubeyş'den bildirir: Ali b. Tâlib'in yanında Kur'ân'ı baştan sona kadar okudum. Havâmîm (Hâ Mîm ile başlayan sûre)lere ulaştığımda bana: "Kur'ân'ın gelinlerine ulaştın" dedi. Fussilet Sûresi'nin yirmi ikinci âyetine ulaştığım zaman ağlayarak şöyle dedi: "Allahım! Senden mutmain olanların gönül rahatlığını, yakîni imana sahip olanların ihlâsını, iyilerin dostluğunu, imanın hakikatlerine ermeyi, iyi olan her türlü şeyden nasibimi, her türlü kötülükten selameti, rahmetine nail olmayı, bağışlamana nail olmak için gerekli azmi, Cennetini kazanmayı ve Cehennemden kurtulmayı diliyorum." Sonrasında bana: "Ey Zir! Kurân'ı hatmettiğin zaman bu duayı et. Zira Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de bana Kur'ân'ı hatmettiğim zaman bu duayı etmemi söyledi" dedi.

21

Bkz. Ayet:22

22

"Yoksa Allah'ın izin vermediği bir dini kendilerine tutulacak yol kılan ortakları mı var? Eğer kesin hükmü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz, zâlimler için elem dolu bir azap vardır. Sen, zalimlerin yaptıkları şeyler tepelerine inerken bu yüzden korku ile titrediklerini göreceksin. İnanıp yararlı işler yapanlar da cennet bahçelerindedirler. Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu, büyük lütuftur."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Eğer kesin hükmü olmasaydı..." âyetini açıklarken: "Cezaları kıyamet gününe kadar ertelenmiştir, anlamındadır" demiştir. "...İnanıp yararlı işler yapanlar da cennet bahçelerindedirler..." âyetini açıklarken de: "Cennet bahçelerinden kasıt Cennetin en güzel yerleridir" demiştir.

İbn Cerîr, Ebû Zabyan'dan bildirir: Cennette bir şeyler içmek için toplananların üzerinde bir bulut durur ve: "Sizlere ne yağdırayım?" diye sorar. Bu bulut da istedikleri her türlü şeyi yağdırır. Hatta içlerinden: "Bize genç kızlar yağdır" diyenler de olur.

23

Bkz. Ayet:24

24

"İşte bu, Allah'ın, İnanıp salih ameller işleyen kullarına müjdelediği şeydir. De ki: «Ben buna karşılık sizden, yakınlara sevgiden başka bir ücret istemiyorum.» Kim güzel bir iş yaparsa, onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir. Yoksa senin için «Allah'a karşı yalan yere iftira etti» mi derler? Allah dilerse senin kalbini mühürler, batılı da yok eder, hakkı sözleriyle gerçekleştirir. Doğrusu O, kalplerde olanı bilendir."

Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye, Tâvus vasıtasıyla bildirir: İbn Abbâs'a: "...Ben buna karşılık sizden, yakınlara sevgiden başka bir ücret istemiyorum..." buyruğunda geçen "yakınlar" ifadesinden kimlerin kastedildiği sorulduğunda, Saîd b. Cübeyr: "Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Ehli beyt'inin yakınları" karşılığını verdi. Bunun üzerine İbn Abbâs şöyle dedi: "Acele davrandın! Zira Kureyş'in hiçbir boyu yoktur ki Peygamberimizle (sallallahü aleyhi ve sellem) bir şekilde akrabalığı olmasın! Buradaki yakınlara sevgiden kasıt Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ile aralarındaki akrabalık bağlarının gözetilmesidir."

İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve İbn Merdûye, Saîd b. Cübeyr vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyşlilere şöyle buyurdu: "Size yaptığını bu davet karşılığında herhangi bir ücret veya karşılık beklemiyorum. Tek beklediğim şey aramızdaki akrabalık bağları dolayısıyla bana saygı göstermeniz ve bu akrabalık bağlarını gözetmenizdir."

Saîd b. Mansûr, İbn Sa'd, Abd b. Humeyd, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî Delâil'de Şa'bî'den bildirir: İnsanlar, "...Ben buna karşılık sizden, yakınlara sevgiden başka bir ücret istemiyorum..." buyruğundaki yakınların kimler olduğu konusunu bize çokça sorunca İbn Abbâs'a bir mektup yazıp bunu ona sorduk. İbn Abbâs şöyle bir cevap yazdı: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyş'te neredeyse bütün boyların kendisinde birleştiği bir boydan geliyordu. Bundan dolayı Kureyş'in her bir boyu bir yerde onunla akraba çıkıyordu. Buna dayanarak Yüce Allah, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "...De ki: Ben buna karşılık sizden, yakınlara sevgiden başka bir ücret istemiyorum..."buyurmuştur. Yani, 'Size yaptığım davete karşılık tek beklediğim şey aramızdaki akrabalık bağları dolayısıyla bana saygı göstermeniz ve bu akrabalık bağlarını gözetmenizdir' demesini istemiştir.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve İbn Merdûye, Alî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Ben buna karşılık sizden, yakınlara sevgiden başka bir ücret istemiyorum..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyşlilerin bütün aileleriyle akrabalığı vardı. Kendisini yalanlayıp ona tâbi olmayı reddettikleri zaman onlara: "Ey topluluk! Şayet bana tâbi olmayı kabul etmiyorsanız aramızdaki akrabalık bağını gözetin. Zira diğer Araplar içinde bu akrabalıktan dolayı beni korumak ve bana yardım etmek en fazla size düşer" buyurdu.

İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Dahhâk vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: "...De ki: Ben buna karşılık sizden, yakınlara sevgiden başka bir ücret istemiyorum..." âyeti Müşriklerin Allah Resûlü'ne eziyet ettikleri bir ortamda Mekke'de nazil oldu. Burada Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara: "Sizlere yaptığım bu davet karşılığında sizden dünyalık herhangi bir ücret, karşılık beklemiyorum. Beklediğim şey sadece sizinle aramızdaki akrabalık bağlarının gözeltilmesidir" demesi istenmiştir. Ancak Medine'ye hicret ettikten sonra Yüce Allah bu konuda onun da diğer peygamberler gibi tavır koymasını takdir etmiş ve onlara: "Sizden herhangi bir ücret istemişsem, o sizin olsun. Benim ücretim ancak Allah'a aittir..." demesi istenmiştir. Allah'tan beklenen bu ücret de âhiretteki mükâfatlar ile ihsanlarıdır. Zira daha önce Nuh, kavmine: "Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir" demiştir. Aynı şeyi Hûd, Sâlih ve Şuayb peygamberler de kavimlerine demişlerdi. Ancak onlar, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) izin verildiği gibi ücret olarak akrabalık bağlarını gözetme de dahil herhangi bir şey istememişlerdir. Bundan dolayı Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicret ettikten sonra akrabalık bağını gözetme karşılığını da kendilerine iade etmiştir. Bundan dolayı bu âyet neshedilmiş bir âyettir.

Ahmed, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, Hâkim ve İbn Merdûye'nin Mücâhid vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti açıklarken Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem): "Size getirdiğim âyetler ve hidâyete karşılık, Yüce Allah'ı sevmeniz, itaatla O'na yaklaşmanızdan başka hiçbir karşılık beklemiyorum" buyurduğunu zikretmiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Ben buna karşılık sizden, yakınlara sevgiden başka bir ücret istemiyorum..." âyetini açıklarken: "Bana tâbi olmanız, beni tasdik etmeniz ve akrabalarımı gözetmeniz dışında sizden bir ücret istemiyorum, anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Merdûye, Yûsuf b. Mihrân vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Ben buna karşılık sizden, yakınlara sevgiden başka bir ücret istemiyorum..." âyetini açıklarken: "Aramızdaki akrabalık bağını gözetip bana eziyet etmemenizden başka sizden bir karşılık beklemiyorum, anlamındadır" demiştir.

İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin Avfî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyşlilere şöyle dedi: "Sizden mal olarak herhangi bir şey istemiyorum. İstediğim şey aramızdaki akrabalık bağından dolayı bana eziyet etmemenizdir. Zira sizler benim akrabalarımsınız ve bana itaat edip davetime icabet etmek herkesten çok size düşer. "

İbn Merdûye'nin Ebû Mâlik vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Ben buna karşılık sizden, yakınlara sevgiden başka bir ücret istemiyorum..." âyetini açıklarken: "Aramızdaki akrabalık bağını gözetmenizden başka sizden bir karşılık beklemiyorum, anlamındadır" demiştir.

İbn Merdûye'nin İkrime vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyş'in bütün boylarıyla anne tarafından bir akrabalığı vardı. Hatta Hüzeyl kabilesiyle bile bir anne tarafından akrabaydı. Yüce Allah da: "...Ben buna karşılık sizden, yakınlara sevgiden başka bir ücret istemiyorum..." âyetini indirerek, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara: "Aramızdaki akrabalık bağını gözetmenizden başka sizden bir karşılık beklemiyorum. Beni yalanlayıp inanmasanız da bana eziyet etmemenizi istiyorum" demesini istemiştir.

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Miksam vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: Ensar övünür gibi: "Şöyle yaptık, böyle yaptık" deyince, İbn Abbâs onlara: "Ama biz sizden daha üstünüz" karşılığını verdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu duyunca oturdukları meclise geldi ve: "Ey Ensar! Zillet içindeyken Allah sizi aziz kılmadı mı?" diye sordu. Ensar: "Öyle oldu yâ Resûlallah!" karşılığını verdiler. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bana cevap versenize!" buyurunca, Erısar: "Ne diyelim yâ Resûlallah!" dediler. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kavmin seni yurdundan çıkarınca biz sana kucak açmadık mı, desenize! Kavmin seni yalanlayınca biz sana inanmadık mı, desenize! Kavmin sana eziyet edince biz sana yardım etmedik mi, desenize!" Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu şekilde yaptıklarını sayıp durunca sonunda dizlerinin üzerine kalkıp: "Mallarımız da, elimizde bulunanlar da Allah ve Resûlü'nündür!" dediler. Bunun üzerine: "...De ki: Ben buna karşılık sizden, yakınlara sevgiden başka bir ücret istemiyorum..." âyeti nazil oldu.

Taberânî M. el-Evsat'ta ve İbn Merdûye -zayıf bir isnâdla- Saîd b. Cübeyr vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: Ensar kendi aralarında: "Allah Resûlü için aramızda mal toplasak da bu konuda kimselere muhtaç olmasın" diye düşündüler. Sonra Allah Resûlü'ne (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: " Resûlallah! Mallarımızdan toplayıp sana vermek istiyoruz" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "...De ki: Ben buna karşılık sizden, yakınlara sevgiden başka bir ücret istemiyorum..." âyetini indirdi. Yanından çıktıkları zaman ne demek istediği hakkında ihtilafa düştüler. Aralarında: "Sizce Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bununla neyi kastetti?" dediklerinde, içlerinden bazıları: "Ailesi için savaşmamız ve onlara yardım etmemiz konusunda bunu söyledi" karşılığını verdi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Yoksa «Yalan uydurup Allah'a iftira etti» mi diyorlar. Eğer Allah dilerse senin kalbini mühürler. Allah batılı yok eder, hakkı sözleriyle gerçekleştirir. Şüphesiz O, kalplerde olanı hakkıyla bilendir. O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir. Allah, iman edip salih ameller işleyenlerin dualarına karşılık verir; lütfundan onlara fazlasını da verir..." âyetlerini indirdi. Âyetlerle bu sözleri söyleyenlerin tövbe etmeleri ve Allah'tan bağışlanma dilemeleri istendi.

Ebû Nuaym ve Deylemî, Mücâhid vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "«Ben buna karşılık sizden yakınlara sevgiden başka bir ücret istemiyorum.» Benden dolayı Ehli beytimi gözetmenizi ve onları sevmenizi istiyorum."

İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve İbn Merdûye -zayıf bir isnâdla- Saîd b. Cübeyr vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: "...De ki: Ben buna karşılık sizden, yakınlara sevgiden başka bir ücret istemiyorum..." âyeti nazil olduğu zaman, Müslümanlar: " Resûlallah! Sevmemiz gereken bu yakınların kimler?" diye sordular. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ali, Fâtıma ve iki oğludur" karşılığını verdi.

Saîd b. Mansûr'un bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "...Ben buna karşılık sizden, yakınlara sevgiden başka bir ücret istemiyorum..." âyetini açıklarken: "Bundan kasıt Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) akrabalarıdır" demiştir.

İbn Cerîr, Ebu'd-Deylem'den bildirir: Ali b. Hüseyn esir olarak getirilince Şam'daki merdivenlerin üzerinde durduruldu. Bunun üzerine Şam ahalisinden bir adam kalktı ve: "Sizlerin canını alan ve esir düşüren Allah'a hamdolsun!" dedi. Ali b. Hüseyn: "Sen Kur'ân okuyor musun?" diye sorunca, adam: "Evet okuyorum" dedi. Ali b. Hüseyn: "Âl-i Hâ Mîm (Hâ Mîm ile başlayan sûreler)i okudun mu?" diye sorunca, adam: "Hayır" karşılını verdi. Ali b. Hüseyn: "...De ki: Ben buna karşılık sizden, yakınlara sevgiden başka bir ücret istemiyorum..." âyetini okumadın mı?" diye sorunca, adam: "Buradaki yakınlardan kasıt siz misiniz?" dedi. Ali b. Hüseyn: "Evet" karşılığını verdi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Ben buna karşılık sizden, yakınlara sevgiden başka bir ücret istemiyorum..." âyetini açıklarken: "Bundan kasıt Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ailesine sevgidir" demiştir.

Ahmed, Tirmizî, Nesâî ve Hâkim, Muttalib b. Rabîa'dan bildirir: Abbâs, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına girdi ve: "Dışarda Kureyşlilerin kendi aralarında konuştuklarını görüyoruz, ancak bizi gördüklerinde hemen susuyorlar" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) öfkelendi, alnı kıpkırmızı oldu ve: "Vallahi Allah için ve benim akrabam olmanızdan dolayı sizleri sevmeyen bir müslümanın kalbine iman girmez!" buyurdu.

Müslim, Tirmizî ve Nesâî'nin Zeyd b. Erkam'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ehli beyt'im konusunda Allah'tan korkmanızı hatırlatırım" buyurmuştur.

Tirmizî ve İbnu'l-Enbârî'nin Mesâhif de Zeyd b. Erkam'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Onlara tutunduğunuz sürece benden sonra dalâlete düşmeyeceğiniz iki şeyi size bırakıyorum. Biri diğerinden daha değerli olan Allah'ın Kitab'ıdır ki, gökyüzünden yeryüzüne uzatılmış bir ip gibidir. Diğerleri ise yakınlarım (ıtretim) olan Ehl-i Beyt'imdir. Bu ikisi de Cennette havuzumun başında yanıma gelene kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Bunun için benden sonra bu ikisine karşı nasıl bir tavır takınacağınıza dikkat edin.""'

Tirmizî, Taberânî, Hâkim ve Beyhakî'nin Şuab'da İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Verdiği nimetlerle sizi beslediği için Allah'ı sevin. Allah sevgisi için de beni sevin. Benim sevgim için de Ehl-i Beyt'imi sevin."

İbn Adiy'yin Ebû Saîd'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Biz Ehl-i Beyt'e buğzeden kişi münafıktır" buyurmuştur.

Taberânî'nin Hasan b. Ali'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bize buğzeden veya haset eden kişilerin kıyamet gününde yiyecekleri ateşten kırbaçlar arttırılır" buyurmuştur.

İbn Hibbân ve Hâkim'in Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Canım elinde olana yemin olsun ki biz Ehl-i Beyt'e buğzeden kişiyi Yüce Allah Cehenneme sokar."

Taberânî ve Hatîb, Ebu'd-Duhâ vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: Abbâs, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve: "Şu davayla ortaya çıkışından beri kavmimizle aramıza kin soktun!" dedi. Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allah için ve bana akrabalığınızdan dolayı sizleri sevmedikçe hayra ve imana ulaşamazlar! Süleym kabilesi şefaatimi umuyor da Abdulmuttalib oğulları mı ummayacak!?"

Hatîb, Ebu'd-Duhâ vasıtasıyla Mesrûk'tan, o da Âişe'den bildirir: Abbâs b. Abdilmuttalib, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve: " Resûlallah! Yaşadığımız birkaç olaydan sonra artık kavmimizden bazılarının bize kin güttüğünü öğrendik" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) de: "Vallahi benimle olan akrabalığınızdan dolayı sizleri sevmedikçe hayra nail olamazlar. Süleym kabilesi şefaatimi umuyor da Abdulmuttalib oğulları mı ummayacak!" karşılığını verdi.

İbnu'n-Neccâr'ın Târih'de Hasan b. Ali'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Her şeyin bir temeli vardır. İslam'ın temeli de Allah Resûlünün ashabı ile Ehl-i Beyt'ini sevmektir."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) âyetini açıklarken: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kur'ân'ı tebliğ ettiği için insanlardan herhangi bir karşılık beklemiyordu. Onlardan istediği tek şey, itaat etmek suretiyle Allah'a yaklaşmaları ve gönderdiği Kitabı sevmeleriydi" demiştir.

Beyhakî Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) bu âyeti açıklarken: "Kendisine itaat ederek Allah'a yaklaşmaya çalışan her kişiyi sevmen gerekir" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) âyetini açıklarken: "Salih amel ile Allah'a yaklaşmak, anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: "Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) müşriklerle on anne tarafından akrabalığı vardı. Ancak müşrikler onunla karşılaştıklarında bu soydan olan annelere dil uzatarak Allah Resûlü'ne (sallallahü aleyhi ve sellem) eziyet ederlerdi. İşte: "...Sizden, yakınlara sevgiden başka bir ücret istemiyorum..." buyruğunda ifade edilen budur. Yani akrabaları üzerinden kendisine eziyet etmemeleridir."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir" âyetini açıklarken: "Yüce Allah günahları bağışlar, yapılan iyiliklere de katıyla karşılık verir" demiştir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "...Allah dilerse senin kalbini mühürler..." âyetini açıklarken: "Yüce Allah dilerse verdiği ve indirdiği şeyleri sana unutturur, anlamındadır" demiştir.

25

Bkz. Ayet:26

26

"O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir. Allah, iman edip salih ameller İşleyenlerin dualarına karşılık verir; lütfundan onlara fazlasını da verir. Kâfirler için ise çetin bir azap vardır."

Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Zührî: "O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yüce Allah kulunun tövbesine, kişinin yitik hayvanını susuzluktan ölmekten korktuğu bir yerde bulmasına sevinmesinden daha fazla sevinir" buyurmuştur.

Müslim ve Tirmizî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yüce Allah kulunun tövbesine, kişinin yitik hayvanını bulmasına sevinmesinden daha fazla sevinir" buyurmuştur.

Buhârî, Müslim ve Tirmizî'nin İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah, mümin kulunun tövbe etmesine o kadar sevinir ki, bir adam düşünün; üzerinde yiyeceği ve içeceği de bulunan devesiyle birlikte ıssız bir çölde bir yerde konaklayıp uyur. Ancak uyandığında devesinin gitmiş olduğunu görür. Susuzluktan ve sıcaktan halsiz düşünceye kadar onu arar ama bulamaz. Bunun üzerine: «O uyuduğum yere geri döneyim de Ölene kadar uyuyup kalayım» der. O yere gider ve ölüm uykusuna yatar. Ancak uyandığında, yanıbaşında üzerinde yiyeceği ve içeceğiyle birlikte devesini görür. İşte Yüce Allah da mümin kulunun tövbe etmesine, bu adamın devesini ve azığını bulmasına sevinmesinden daha fazla sevinir. "

Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, İbn Sa'd, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Taberânî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd'a kişinin bir kadınla zina ettikten sonra onunla evlenmesi konusu sorulunca: "Bir sakıncası olmaz" dedi ve: "O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir..." âyetini okudu.

Beyhakî Şuabu'l-îman'da Utbe b. el-Velîd'den bildirir: Ruhâvîlerden birinin bana bildirdiğine göre bir gün Cebrâil, Hazret-i İbrâhim'in: "Ey bağışlamada cömert olan!" şeklinde dua ettiğini işitti. Ona: "Bağışlamada cömert olmanın ne olduğunu biliyor musun?" diye sorunca, Hazret-i İbrâhim: "Hayır" karşılığını verdi. Bunun üzerine Cebrâil: "Kötülüğü affedip onu iyilik olarak yazmasıdır" dedi.

Saîd b. Mansûr ve Taberânî, Ahmes'ten bildirir: "...Yaptıklarınızı bilendir..." âyetinin (.....) şeklinde mi, yoksa "(=Yaptıklarını bilendir)" şeklinde mi okunacağı konusunda tartıştık. İbn Mes'ûd'a gelip sorduğumuzda: "(Yaptıklarınızı bilendir)" şeklinde okunacak" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Alkame, Şûrâ Sûresi'nin 25. âyetini: " (Yaptıklarınızı bilendir)" lafzıyla okumuştur.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim, Seleme b. Sebre'den bildirir: Muâz bizlere bir hutbe verdi ve şöyle dedi: "Sizler müminlersiniz ve Cennet ahalisisiniz. Vallahi Bizans ve Perslerden elde ettiğiniz esirlerin bile sizden dolayı Cennete gireceğini umuyorum. Zira onlardan biri hayırlı bir şey yaptığı zaman sizler: "İyi ettin Allah seni mübarek kılsın! İyi yaptın Allah sana ratmet etsin" diyorsunuz. Yüce Allah da: "Allah, iman edip salih ameller işleyenlerin dualarına karşılık verir; lütfundan onlara fazlasını da verir..." buyurur.

İbn Cerîr'in Katâde vasıtasıyla bildirdiğine göre İbrahim el-Lahmî: "...Lütfundan onlara fazlasını da verir..." âyetini açıklarken: "Din kardeşlerinin kardeşlerine bile şefaatçi kılınırlar" demiştir.

27

"Allah, kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi. Fakat O, rızkı dilediği ölçüde indirir. Şüphesiz O, kullarından hakkıyla haberdardır ve onları hakkıyla görendir."

İbnu'l-Mübârek, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, İbn Merdûye, Ebû Nuaym Hilye'de ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da -sahîh bir isnâdla- Ebû Hâni el-Havlânî'den bildirir: Amr b. Hureys ile başkalarından duyduğuma göre: "Allah, kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi..." âyeti Ashâb-ı Suffa hakkında nazil olmuştur. Zira: "Keşke bizim de olsaydı" demiş ve dünya malını temenni etmişlerdi.

Hâkim ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da Hazret-iAli'den bildirir: "Allah, kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi..." âyeti Ashâb-ı Suffa hakkında nazil oldu. Zira: "Keşke bizim de olsaydı" demiş ve dünya malını temenni etmişlerdi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: En hayırlı rızık seni azdırmayan ve Allah'tan meşgul etmeyen rızıktır, denilirdi. Bize anlatılana göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ümmetim için en korktuğum şey, dünya nimetleri ile güzelliklerinin kendilerine bolca verilmesidir" buyurmuştur. Adamın biri: " Resûlallah! İyi bir şey kötü bir şeye sebep olur mu ki?" diye sorunca, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem): "İyi bir şey kötü bir şeye sebep olur mu, diyorsun" buyurdu. O anda: "Allah, kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi..." âyeti nazil oldu. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine vahiy nazil olduğu zaman da kendisini bir sıkıntı basar ve yüzü kül rengine dönerdi. Vahiy nazil olma durumu kendisinden kalktığı zaman yine üç defa: "İyi bir şey kötü bir şeye sebep olur mu ki?" dedi ve şöyle devam etti: "Ancak vallahi ne zaman bir dere olsa bu dere yanında bitirdiği otlardan dolayı bir hayvanı ya öldürür veya ölecek hale getirir. Aynı şekilde bir kul, Yüce Allah'ın kendisine ihsan ettiği malı Allah'ın yolunda veya onun razı olacağı bir yerde harcayıp kullandığı zaman bu kula hayır murad edilmiş, hayır üzerinde tutulmuş demektir. Ancak kul, Yüce Allah'ın kendisine verdiği malı zevk ve şehvetleri yolunda kullanır, Allah'ın bu mal üzerindeki hakkını ifa etmezse, bu kula şer murad edilmiş, şer üzerinde tutulmuş demektir."

Tayâlisî, Ahmed, Buhârî, Müslim, Nesâî, Ebû Ya'lâ ve İbn Hibbân, Ebû Saîd'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sizin için en çok korktuğum şey, Yüce Allah'ın dünya nimetleri ile güzelliklerini önünüze sermesidir" buyurdu. Adamın biri: " Resûlallah! İyi bir şey kötü bir şeye sebep olur mu ki?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) sustu. O Sırada Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) vahyin nazil olduğunu gördük. Oradakiler soruyu soran adama: "Ne oldu ki sen Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) ile konuşurken o seninle konuşmuyor?" derken vahyin inişi tamamladı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) alnındaki teri silerken: "O soruyu soran kişi nerede?" diye sordu. Biz tavrından bu soruyu soran adamdan memnun olduğunu anladık. Sonrasında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Tabi ki hayır olan bir şey, hayırdan başka bir şey getirmez. Ancak dere kenarında biten otlar onu yiyen hayvanı ya öldürür, ya da öldürecek duruma getirir. Bundan da sadece en güzel otları seçip yiyen hayvanlar kurtulur. Zira onlar işkembesi dolana kadar otlanır. Sonra güneşin karşısında durup işkembesini dışkı ile boşaltır ve geviş getirmeye başlar. Mal da güzel ve çekicidir. Şayet elindeki mal ile akrabalarını gözetip, Allah yolunda harcıyorsa Müslüman için en güzel mal sahibi olma budur. Malını haram yoldan kazanan kişi, yiyip de doymayan kişi gibidir. Bu mal da kıyamet gününde aleyhinde şahitlik edecektir."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Allah, kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "En hayırlı mal seni azdırmayan ve Allah'tan meşgul etmeyen rızıktır, denilirdi."

İbn Ebi'd-Dünya Kitâbu'l-Evliyâ'da, Hakîm et-Tirmizî Nevâdiru'l-Usül'de, İbn Merdûye, Ebû Nuaym Hilye'de, Beyhakî el-Esmâ' ve's-Sifât'ta ve İbn Asâkir Târih'de Enes'ten, o da Peygamberimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) o da Cebrâil'den bildirir: Yüce Allah şöyle buyurur: Benim dostlarımdan birini hor gören kişi bana savaş açmış demektir. Dostum için de kızmış aslan gibi kızar, öfkelenirim. Mümin kulum kendisine farz kıldığım ibadetlerden daha makbul bir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum nafile ibadetler ile bana yaklaşmaya çalıştıkça sonunda onu severim. Onu sevdiğim zaman da artık onu gözü, kulağı, eli ve destekçisi olurum. Bana dua ettiği zaman duasını kabul eder, bir şey istediği zaman istediğini veririm. Mümin kulumun ruhunu almada tereddüt ettiğim kadar başka bir şeyde tereddüt etmem. Zira kulum ölümü sevmez ben de onu incitmek istemem, ancak ölüm de haktır. Benden kendisine ibadet kapısını açmamı isteyen bazı kullarıma, kendini beğenir de bozulur diye bu kapıyı açmam. Mümin kullarımdan bazılarının imanı ancak zenginlikle ıslah olur. Zira kendisini fakir kılarsam bozulur. Mümin kullarımdan bazılarının imanı ancak fakirlikle ıslah olur. Zira kendisini zengin kılarsam bozulur. Mümin kullarımdan bazılarının imanı ancak sıhhatle ıslah olur. Zira kendisini hasta kılarsam bozulur. Mümin kullarımdan bazılarının da imanı ancak hastalıkla ıslah olur. Zira kendisini sıhhatli kılarsam bozulur. Ben kullarımın işlerini kalplerindekini bildiğim için ilmimle düzenliyorum. Zira her şeyi hakkıyla bilir ve her şeyden haberdarımdır."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Allah, kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi..." âyetini açıklarken: "Buradaki rızıktan kasıt yağmurdur" demiştir.

28

Bkz. Ayet:29

29

"O, insanlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, dost olandır, övülmeye lâyık olandır. Gökleri, yeri ve bu ikisi içinde yaydığı canlıları yaratması, O'nun varlığının delillerindendir. O, dilediği zaman, onları bir araya getirmeye de gücü yetendir."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Katâde'den bildirir: Bize anlatılana göre adamın biri Hazret-iÖmer'e: "Ey müminlerin emiri! Yağmursuzluktan dolayı kuraklık oldu ve insanlar umutsuzluğa düştü" deyince, Ömer: "O zaman yağmur da yağacak demektir" karşılığını verdi ve: "O, insanlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, dost olandır, övülmeye lâyık olandır" âyetini okudu.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Umutsuzluğa düştükten sonra" şeklinde açıklamıştır.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Sâbit: "Bize ulaşana göre yağmur yağdığı zaman dua etmek müstehab görülürdü" demiş ve: "O, insanlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, dost olandır, övülmeye lâyık olandır" âyetini okumuştur."

Hâkim ve Beyhakî'nin Sünen'de Sehl b. Sa'd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Biri ezan esnasında, biri de yağmur altında olmak üzere iki yerde edilen dua geri çevrilmez" buyurmuştur.

Taberânî ve Beyhakî'nin Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Dört yerde semanın kapıları açılır ve edilen dualara icabet edilir. Biri, Allah yolunda yapılan savaşta iki taraf karşı karşıya geldiği zamandır. Diğeri yağmur yağdığı zamandır. Diğeri namaz için kamet getirildiği zamandır. Diğeri de Kabe'nin görüldüğü zamandır."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Gökleri, yeri ve bu ikisi içinde yaydığı canlıları yaratması, O'nun varlığının delillerindendir..." âyetini açıklarken: "Gökler ile yer arasında yayılan canlılardan kasıt, insanlar ile meleklerdir" demiştir.

30

"Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder."

Ahmed, İbn Râhûye, İbn Menî', Abd b. Humeyd, Hakîm et-Tirmizî, Ebû Ya'lâ, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Hâkim'in bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib şöyle demiştir: "Allah'ın Kitâb'ında bulunan en değerli âyetini size söyleyeyim mi? Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunun: "Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder'" âyeti olduğunu söyledi ve şöyle buyurdu: "Ey Ali! Sana bunu açıklayayım. Dünyada başınıza gelen hastalık, ceza veya musibet gibi şeyler kendi yaptıklarınız yüzünden başınıza gelmiştir. Yüce Allah da dünyada iken cezasını çektiğiniz bir şey için âhirette tekrar sizi cezalandırmayacak kadar müsamahakar birisidir. Dünyada iken sizleri bağışladığı şeyler içinse bağışladıktan sonra tekrar dönmeyecek kadar yüce gönüllü birisidir. "

Saîd b. Mansûr, Hennâd, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Hasan el-Basrî'den bildirir: "Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder" âyeti nazil olduğu zaman Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Canım elinde olana yemin olsun ki bir diken yırtığı, kaslarda seğirme, taşa takılma veya tökezleme gibi şeyler hep kişinin işlediği bir günahtan dolayıdır. Yüce Allah'ın affettikleri de daha fazladır ,"

Abd b. Humeyd ve Tirmizî, Ebû Müsa'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kulun başına gelen küçük veya büyük herhangi bir sıkıntı hep işlediği bir günahtan dolayıdır. Yüce Allah'ın affettikleri ise daha fazladır" buyurdu ve: "Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder'" âyetini okudu.

Abd b. Humeyd, İbn Ebi'd-Dünya el-Keffârât'da, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre İmrân b. Husayn bedeninde bir hastalığa maruz kalınca arkadaşlarından biri yanına girdi ve: "İçinde bulunduğun bu durumu görünce sana üzülüyoruz" dedi. İmrân: "Benim bu durumuma üzülmeyin, zira bu gördüğün işlediğim bir günahtan dolayıdır. Yüce Allah'ın affettikleri de daha fazladır" karşılığını verdi ve: "Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder" âyetini okudu.

İbnu'l-Mübârek, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin Şuab'da bildirdiğine göre Dahhâk: "Kişi Kur'ân'ı öğrendikten sonra unutmuşsa bu mutlaka işlediği bir günahtan dolayıdır" dedi. Sonra: "Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder" âyetini okudu ve: "Kur'ân'ı unutmaktan daha büyük bir musibet mi olur?" dedi.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre adamın biri Alâ b. Bedr'e bu âyeti sordu ve: "Ben de küçük bir çocukken gözlerimi kaybetmiştim" dedi. Alâ: "Gözlerini kaybetmen, anne babanın işlemiş olduğu günahlarından dolayıdır" karşılığını verdi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre Katâde: "Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bize anlatılana göre Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem): "İnsanın maruz kaldığı bir diken yırtığı, tökezleme veya kaslarda seğirme hep işlediği bir günahtan dolayıdır. Yüce Allah'ın affettikleri de daha fazladır" buyurmuştur.

İbn Merdûye'nin Berâ'dan bildirdiğine göre Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Maruz kaldığınız tökezleme, kaslarda seğirme veya bir diken yırtığı hep kendi yaptıklarınız şeylerden dolayıdır. Yüce Allah'ın affettikleri de daha fazladır. "

İbn Sa'd, İbn Ebî Müleyke'den bildirir: Ebû Bekr'in kızı Esmâ, başı ağrıdığı zaman elini başına koyar ve: "İşlediğim bir günahtan dolayı böyle oldu! Allah'ın affettikleri ise daha fazladır" derdi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder" âyetini açıklarken: "Burada musibetlerden kasıt hadlerdir" demiştir.

31

Siz, yeryüzünde (Allah’ın azabından) yakanızı kurtarabilecek değilsiniz ve sizin için Allah’dan başka (azabı kaldıracak) bir dost, bir yardımcı yoktur.

32

Bkz. Ayet:35

33

Bkz. Ayet:35

34

Bkz. Ayet:35

35

"Denizde dağlar gibi akıp gidenler de O'nun âyetlerindendir. O, dilerse rüzgârı durdurur da onlar denizin üstünde durakalırlar. Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır. Yahut yaptıkları yüzünden onları helak eder. Birçoğunu da affeder. Âyetlerimiz üzerinde tartışanlar, kendilerine kaçacak yer olmadığını bilsinler."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Denizde dağlar gibi akıp gidenler de O'nun âyetlerindendir'" âyetini açıklarken: "Denizde akıp gidenlerden kasıt gemilerdir" demiştir. "Allah, iman edip salih ameller işleyenlerin dualarına karşılık verir; lütfundan onlara fazlasını da verir..." âyetini açıklarken de: "Lütfundan onlara daha fazlasını vermesi, dağlar kadar vermesi anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Denizde dağlar gibi akıp gidenler de O'nun âyetlerindendir" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Denizdeki gemiler rüzgarla yol alır. Rüzgar tutulduğu zaman da yerlerinde dururlar."

İbnu'l-Münzir'in Atâ vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Onlar denizin üstünde durakalırlar..." âyetini açıklarken: "Hareket edemez, denizin içinde durup kalırlar" demiştir.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Durup kalırlar" şeklinde açıklamıştır, (.....), ifadesini de: "Onları helak eder" şeklinde açıklamıştır.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) ifadesini de: "Onları suda boğar" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini: "Onları helak eder" şeklinde açıklamıştır.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süddî: (.....) âyetini: "Kendilerine bir sığınak olmadığını (bilsinler)" şeklinde açıklamıştır.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Yahut yaptıkları yüzünden onları helak eder..." âyetini açıklarken: "Gemidekileri günahları yüzünden helak eder" demiştir.

Hâkim, Ebû Zabyân'dan bildirir: Alkame'nin yanında Kur'ân okur, o bizi dinlerdi. Bir defasında: "Kesin olarak inananlar için yeryüzünde âyetler vardır" âyetini okuyup: "Abdullah b. Mes'ûd, yakîn'in imanın tümü olduğunu söylemiştir" dedi. Yine: "...Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır" âyetini okudu ve: "Abdullah, sabrın imanın yarısı olduğunu söylemiştir" dedi.

Saîd b. Mansûr'un bildirdiğine göre Şa'bî: "Şükür imanın yarısıdır. Sabır da imanın yarısıdır. Ama yakîn imanın tümüdür" dedi ve: "...Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır" âyeti ile "Kesin olarak inananlar için yeryüzünde âyetler vardır" âyetini okudu.

36

Size verilmiş bulunan şeyler hep dünya hayatının geçici malıdır. Allah katında olan (Âhiret sevabı) ise, daha hayırlı ve daha devamlıdır. (Fakat Âhiret sevabı) o kimseler için hayırlıdır ki, îman etmişlerdir ve Rablerine de tevekkül ederler;

37

O kimselerdir ki, büyük günahlardan ve açık rezaletlerden kaçınırlar, öfkelendikleri zaman da, onlar kusur bağışlarlar;

38

"Onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. İşlerini istişare ile yürütürler. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar."

Abd b. Humeyd, Buhârî Edeb'de ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Bir topluluk işlerinde istişare ettikleri sürece mutlaka doğru yolu bulur ve en uygun olanı yaparlar" dedi ve: "...İşlerini istişare ile yürütürler..." âyetini okudu.

Hatîb Ruvâtu Mâlik'de Hazret-i Ali'den bildirir: " Resûlallah! Senden sonra hakkında âyet veya senin bir sözün bulunmayan bir konuyla karşılaştığımızda ne yapalım?" diye sorduğumda, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ümmetimden abid olanları bir araya getirip o konuda aranızda istişare ederek karar alın, bir kişinin görüşüne göre hareket etmeyin" karşılığını verdi.

Hatîb'in Ruvâtu Mâlik'de Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Akıllı olanlara danışın ki doğru yolu bulaşınız. Onların vereceği karardan şaşmayın ki sonradan pişman olursunuz" buyurmuştur.

Beyhakî'nin Şuabu'l-îman' da İbn Ömer'den bildirdiğine göre Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bir konuda birilerine danışarak karar alan kişi, işin en doğrusuna yönlendirilir" buyurmuştur.

Beyhaki, Yahyâ b. Ebî Kesîr'den bildirir: Hazret-i Süleyman, oğlu Dâvud'a şöyle dedi: "Evladım! Allah'a karşı huşu içinde olmaktan geri durma ki, her şeyin başı huşûdur. Evladım! Bilen birine danışmadan bir konuda kendi başına karar alma. Danışarak kararını aldığın bir konuda yaptığına sonradan üzülmezsin. Evladım! İlk sevdiğin şeyin kıymetini bil, zira sonradan gelecek olan onun yerini tutamaz."

39

"Bir haksızlığa uğradıkları zaman, yardımlaşırlar."

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbrâhim en-Nehaî: "Bir haksızlığa uğradıkları zaman, yardımlaşırlar" âyetini açıklarken: "Müminler küçümsenip haksızlığa uğramaktan hoşlanmazlar. Ancak intikam alma imkanları doğduğu zaman da karşıdakini affetmeyi bilirler" demiştir.

Abd b. Humeyd, Mansûr'dan bildirir: İbrâhîm(-i Nehaî)'ye "Bir haksızlığa uğradıkları zaman, yardımlaşırlar" âyetini sorduğumda: "Müminler birbirlerini hor görüp küşümsemekten hoşlanmazlardı. Zira böylesi bir durumda fasıklar onlara karşı cüretkâr olurlar" dedi.

Nesâî, İbn Mâce ve İbn Merdûye, Hazret-iÂişe'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımdayken Zeyneb içeriye girdi ve bana dönüp sövmeye başladı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Onu bundan alıkoymak istedi, ancak Zeyneb dinlemedi. Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "Sen de ona söv!" buyurdu. Ben de ona sövünce Zeyneb'in şaşkınlıktan ağzında tükürüğü kurudu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de bu durum karşısında neşeyle tebessüm ediyordu.

İbn Cerîr ve İbn Merdûye, Ali b. Zeyd b. Cüd'ân'dan bildirir: Birinden hakkını alma konusunda Ebû Muhammed'in cariyesinin bana naklettiği olay gibisini işitmiş değilim. Bu cariyenin naklettiğine göre Âişe şöyle demiştir: Zeyneb binti Cahş'la birlikte evimde oturuyorduk. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza girince Zeyneb yanına kalktı ve: "Bizleri güzel sözlerle kandırıp yanında tutuyorsun!" dedi. Sonrasında Zeyneb bana döndü ve sövmeye başladı. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "Onun dediklerini sen de ona söyle!" buyurunca Zeyneb'e doğru döndüm. Ben ondan daha iyi ve daha etkili sözler söyleyebildiğim için Zeynep kalkıp gitti.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süddî: "Bir haksızlığa uğradıkları zaman, yardımlaşırlar" âyetini açıklarken: "Kendilerine haksızlık edenlere aşırıya kaçmadan ve haddi aşmadan karşı koymak için yardımlaşırlar" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Bir haksızlığa uğradıkları zaman, yardımlaşırlar" âyetini açıklarken: "Burada haksızlığa uğrayandan kasıt yalanlanan, eziyete maruz kalan ve zulme uğrayan Muhammed'dir (sallallahü aleyhi ve sellem) ki buna karşı kılıçtan yardım almıştır" demiştir.

40

"Bir kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülüktür. Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah'a aittir. Şüphesiz O, zâlimleri sevmez."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Bir kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülüktür..." âyetini açıklarken: "Bu, dünyada insanlar arasında çıkan sorunlar ile yapılan haksızlıklarda ve kısaslarda olan bir durumdur" demiştir.

Ahmed, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî ve İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Haksızlığa uğrayan mazlum taraf haddi aşıp ileriye gitmedikçe karşılıklı sövmede günah bunu ilk başlatan kişinindir" buyurdu ve: "Bir kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülüktür..." âyetini okudu.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süddî: "Bir kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülüktür..." âyetini açıklarken: "Biri sana sövdüğü zaman haddi aşmadan ve ileriye gitmeden sana sövdüğü kadarıyla sen de ona söv" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Ebî Necîh: "Bir kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülüktür..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Biri diğerine: "Allah seni rezil etsin!" dediği zaman karşıdaki de ona sadece: "Allah seni de rezil etsin!" demelidir.

İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde Yüce Allah'ın emriyle bir münadi: «Her kimin Allah'ın yanında bir alacağı varsa kalksın!» diye seslenir. Bu çağrı üzerine de ancak dünyada iken birilerini affeden kişiler kalkar. İşte: «...Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah'a aittir...»buyruğunda ifade edilen budur."

İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde bir münadi: «Her kimin Allah'ın yanında bir alacağı varsa kalksın!» diye seslenir. Bu çağrı üzerine pek çok kişi ayağa kalkar. Onlara: «Allah'tan alacağınız nedir?» diye sorulunca: «Biz haksızlığa uğramamıza rağmen bize haksızlık edenleri affettik» derler. «...Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah'a aittir...» buyruğunda ifade edilen budur. Bunun üzerine kendilerine: «Allah'ın izniyle Cennete girin» denilir."

İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde insanlar hesap için durdukları zaman bir münadi: «Mükâfatı Allah'a kalmış olanlar kalkıp Cennete girsin!» diye seslenir. Sonra ikinci kez: «Mükâfatı Allah'a kalmış olanlar kalkıp Cennete girsin!» diye seslenir. İnsanlar: «Mükâfatı Allah'a kalmış olanlar kimler?» diye sorunca, münadi: «Dünyadayken insanları affedenlerdir» karşılığını verir. Bunun üzerine şu kadar bin kişi kalkıp hesapsız bir şekilde Cennete girer."

Beyhakî'nin Enes'ten bildirdiğine göre Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "(Kıyamet gününde) bir münadi: «Mükâfatı Allah'a kalmış olanlar kalkıp Cennete girsin!» diye seslenir. Bunun üzerine kardeşini affetmiş olanlar kalkarlar. Bu konuda da Yüce Allah: «...Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah'a aittir...» buyurmuştur."

İbn Merdûye'nin Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "(Kıyamet gününde) Allah tarafından bir münadi ilk olarak: «Mükâfatları Allah'a kalmış olanlar nerede?» diye seslenir. Bunun üzerine dünyada iken kendisine haksızlık edeni affeden kişiler kalkarlar. Yüce Allah da onlara: «Sizler benim için affettiniz. Ben de size Cennete hazırladım» veya: «Mükâfatınız Cennettir» buyurur."

Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir, Muhammed b. el-Münkedir'den bildirir: Kıyamet gününde bir münadi: "Kimin Allah'ta bir hakkı varsa kalksın!" diye seslenir. Bunun üzerine affedip arayı düzelten kişiler kalkar.

İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde bir münadi: «Allah katında bir iyiliği olanlar dışında kimseler kalkmasın!» diye seslenir. İnsanlar: «Allahım! Seni her türlü eksiklikten tenzih ederiz! Aksine bütün iyilikler sendendir» deyince, Yüce Allah: «Hayır, dünyada imkanı varken affeden kişinin katımda öylesi bir iyiliği vardır» buyurur."

Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Mûsa b. İmrân: «Rabbim! Katında en değerli kulların kimlerdir?» diye sorunca, Yüce Allah: «Karşılık vermeye imkanı varken affeden kullarımdır» buyurdu."

Ahmed ve Ebû Dâvud, Ebû Hureyre'den bildirir: Adamın biri Ebû Bekr'e dil uzattı. Orada oturan Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) de şaşırmış bir şekilde duruma tebessüm ediyordu. Adam ileriye gidince Ebû Bekr bazı sözlerini adama aynen iade etti. Bunun üzerine Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) öfke içinde kalkıp oradan ayrıldı. Ebû Bekr peşinden gitti ve: " Resûlallah! Sen otururken adam bana dil uzatıyordu. Ama bazı sözlerine aynıyla karşılık verdiğimde kızdın ve kalkıp gittin" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yanında senin yerine adama cevap veren bir melek vardı. Sen ona cevap verince de şeytan geldi. Şeytanla aynı yerde de duracak değildim" karşılığını verdi. Daha sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ey Ebû Bekri Üç şeyin gerçekleşmesi haktır. Kul kendisine bir haksızlık yapıldığı zaman şayet karşıdakini Allah için affederse Yüce Allah bu kulu yardımıyla mutlaka aziz kılar. Kişi başkalarına yardım etmek amacıyla bir infak kapısı açtığı zaman buna karşılık Yüce Allah onu daha da zengin kılar. Malını çoğaltmak için dilenme kapısı açan kişiyi ise Yüce Allah daha da fakirleştirir."

41

Bkz. Ayet:44

42

Bkz. Ayet:44

43

Bkz. Ayet:44

44

"Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, artık onlara yapılacak bir şey yoktur. Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ceza vardır. İşte acıklı azap bunlaradır... Allah kimi saptırırsa, bundan sonra artık onun hiçbir dostu yoktur. Azabı gördüklerinde zalimlerin: «Dönecek bir yol var mı?» dediklerini görürsün."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre Katâde: "Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, artık onlara yapılacak bir şey yoktur" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu durum cinâyet veya yaralama konularında olur. Ancak biri sana zulmettiği zaman sen ona zulmetme. Biri sana ahlâksızlık yaptığı zaman sen ona ahlâksızlık yapma. Biri sana ihanet ettiği zaman sen de ona ihanet etme. Zira mümin her zaman güvenilir ve hoş görülüdür. İhanet ve aldatma da facir kişilerin işidir."

İbn Ebî Şeybe, Tirmizî, Bezzâr ve İbn Merdûye'nin Âişe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kendisine zulmeden kişiye beddua eden kişi ondan hakkını almış olur" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre adamın biri Hazret-iÂişe'den bir şey çaldı. Âişe de hırsızın kim olduğunu öğrenince ona beddua etti. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ona beddua ederek hakkını buradayken alma" buyurdu.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, artık onlara yapılacak bir şey yoktur" âyetini açıklarken: "Burada kastedilen kişi Muhammed'dir (sallallahü aleyhi ve sellem) ki hakkını da kılıçla aldı" demiştir. "Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ceza vardır..." âyetini açıklarken de: "Bunlardan kasıt müşriklerdir" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süddî: "...Azabı gördüklerinde zalimlerin: «Dönecek bir yol var mı?» dediklerini görürsün" âyetini açıklarken: "Dünyaya geri dönme gibi bir şansımız var mı, anlamındadır" demiştir.

45

Bkz. Ayet:47

46

Bkz. Ayet:47

47

"Ateşe sunulurken onların zilletten başlarını öne eğmiş, göz ucuyla gizli gizli baktıklarını görürsün. İnananlar da, «İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır» diyecekler. İyi bilin ki zâlimler, sürekli bir azap içindedirler... Allah katından, geri çevrilemeyecek günün gelmesinden önce Rabbinizin çağrısına cevap verin. O gün hiçbirinize sığınacak yer bulunmaz, inkâr de edemezsiniz."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süddî: (.....) ifadesini "Boyun bükmüş" şeklinde açıklamıştır.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini:

"Zelil bakışlarla bakarlar" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Mücâhid'den aynısını bildirir.

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b: "...Göz ucuyla gizli gizli baktıklarını görürsün..."âyetini açıklarken: "Cehennem ateşine gizli gizli bakarlar, anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Katâde'den aynısını nakleder.

Abd b. Humeyd, Halef b. Havşeb'den bildirir: Zeyd b. Sûhân: "Allah katından, geri çevrilemeyecek günün gelmesinden önce Rabbinizin çağrısına cevap verin..." âyetini okudu ve: "Allahım! Ben bu çağrıya 'Lebbeyk!' diyorum" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Sığınacak hiçbir yeriniz olmaz ve sizlere yardım eden de bulunmaz" şeklinde açıklamıştır.

49

Bkz. Ayet:50

50

"Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. O, dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir. Yahut onları, hem erkek hem de kız çocukları olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır kılar. O, her şeyi bilendir, her şeye gücü yetendir."

İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Sünen'de Hazret-iÂişe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınız Yüce Allah'ın sizlere hediyesidir. «Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir.» Çocuklarınız da ve ihtiyaç duyduğunuz zaman onların malları da sizindir. "

İbn Merdûye ve İbn Asâkir'in Vâsile b. el-Eska'dan bildirdiğine göre Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kadının bereketlerinden biri de ilk çocuğu kız olarak doğurmasıdır. Allah'ın: «Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir» buyurduğunu işitmez misin? Yüce Allah burada kızı erkekten önce zikretmiştir. "

İbn Merdûye'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kadının bereketlerinden biri de ilk çocuğu kız olarak doğurmasıdır. Zira Yüce Allah: «Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir» buyurur."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "...Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir. Yahut onları, hem erkek, hem de kız çocukları olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır kılar..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Dilediğine erkek olmadan sadece kız çocukları, dilediğine de kız olmadan sadece erkek çocukları verir. Dilerse de bir batında hem erkek, hem de kız çocuğu verir. Dilediğini de kısır kılıp hiç çocuk ihsan etmez."

Abd b. Humeyd, Abîde es-Selmân ile Katâde'den yorumun aynısını bildirir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Yahut onları, hem erkek hem de kız çocukları olmak üzere çift verir..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bundan kasıt karışık bir şekilde hem erkek, hem de kız çocukları vermesidir. Tezvîc ifadesi kadının önce erkek çocuk sonra kız çocuğu, sonra erkek çocuğu ondan sonra da kız çocuğu doğurması anlamına gelir."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir. Yahut onları, hem erkek hem de kız çocukları olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır kılar..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Dilediğine erkek olmadan sadece kız çocukları, dilediğine de kız olmadan sadece erkek çocukları verir. Dilerse de bir batında hem erkek hem de kız çocuğu verir. Dilediğini de kısır kılıp hiç çocuk ihsan etmez."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: "...Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir. Yahut onları, hem erkek hem de kız çocukları olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır kılar..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kimine erkek çocuk vermez, bütün çocuklarını kız kılar. Kimine kız çocuğu vermez, bütün çocuklarını erkek kılar. Kimine hem erkek çocukları, hem de kız çocukları verir. Kimini de kısır kılar, hiç çocuk vermez."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Muhammed b. el- Hanefiyye: "Yahut onları, hem erkek hem de kız çocukları olmak üzere çift verir...'" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt ikiz çocuklar vermesidir" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Dilediğini de kısır kılar..." âyetini açıklarken: "Kısır (akîm), çocukları olmayan kişidir" demiştir.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Dilediğini de kısır kılar..." âyetini açıklarken: "Üreme imkanı olmayan, döl veremeyen biri kılar" demiştir.

Abdurrezzâk Musannef de Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr b. el-Hâris'ten bildirir: Ebû Bekr veya Ömer siyah tenli bir cariyesiyle birlikte oldu, ancak azil yaptı. Daha sonra da bu cariyeyi sattı. Onu alan kişi memleketine giderken yolun bir yerinde bu cariyeyle birlikte olmak istedi, ancak cariye ondan uzak durdu ve ilişkiye girmek istemedi. Adam cariyenin dilini bilmediği için de oralarda karşılaştığı bir çobanı çağırıp onunla konuşmasını istedi. Çoban cariyeye, adamın yeni efendisi olduğunu anlattı. Cariye de: "Ben bundan önceki efendimden hamile kaldım. Benim dinime göre de hamile iken başka biri benimle birlikte olamaz" dedi. Bunun üzerine adam Ebû Bekr veya Ömer'e bir mektup yazarak bu durumu bildirdi. Olay henüz Mekke'de olan Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirilince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) O günü bir şey demedi ve ikinci günü bekledi. Diğer gün her zaman oturdukları yer olan Hicr'e gelip oturdu. Sonra şöyle buyurdu: "Oturduğum bu yere Allah tarafından Cebrail geldi. Bana bildirdiğine göre de içinizden biri o işi yaptığı zaman artık Allah'a çocuk verip vermeme konusunda bir seçenek kalmaz. Ancak «...Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir.» Onun için sen de çocuğu üzerine al." Sonrasında bu yönde adama bir mektup yazıldı ve durum bildirildi.

Abdurrezzâk, Ğaylân b. Enes'ten bildirir: Ebû Bekr adamın birinden Arap olmayan bir cariye satın aldı. Ancak bu cariye önceki efendisiyle ilişkiye girmiş ve hamile kalmıştı. Ebû Bekr bu cariyeyle birlikte olmak isteyince cariye kabul etmedi ve durumunu ona bildirdi. Durum Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) zikredilince: "Kadın namusunu kormuş, Allah da onu korusun, içinizden biri o işi yaptığı zaman artık Allah'a çocuk verip vermeme konusunda bir seçenek kalmaz" buyurdu. Bunun üzerine Ebû Bekr cariyeyi, satan adama iade etti.

51

"Allah, bîr insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yüce Allah bir insanla ya bir melek gönderip onun aracılığıyla vahyini bildirerek, ya da direkt onun kalbine ilham ederek veya bir perde ardından konuşur."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder..." âyetini açıklarken şöyle demiştir. "Yüce Allah insanlarla ya direkt onun kalbine ilham ederek ya da Hazret-iMûsa gibi perde ardından ya da Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ve diğer peygamberlerde olduğu gibi Cebrâil'i göndererek konuşur."

Beyhakî el-Esmâ' ve's-Sifât'ta Yûnus b. Yezîd'den bildirir: Zührî'ye: "Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder...'" âyeti sorulunca şöyle dediğini işittim: "Bu âyet, Yüce Allah'ın kendilerine vahyettiği bütün peygamberleri kapsamaktadır. Yüce Allah'ın konuşması, Hazret-iMûsa ile perde ardından olan konuşmasıdır. Vahiy ise peygamberlerinden dilediğine bildirdiği vahiydir. Yüce Allah bildirdiği bu vahiylerden dilediği bölümleri peygamberlerin kalplerinde sabit kılar. Peygamberler de bunları insanlara anlatıp açıklar. İşte bu, Yüce Allah'ın kelamı ile vahyidir. Ancak bu konuşmalardan bazıları da sadece Allah ile peygamberi arasında olan bir şeydir. Bu durumda peygamberler bunları diğer insanlardan hiç kimseye aktarmaz ve anlatmazlar. Bu konuşmalar Allah ile Resûlü arasında bir sır olarak kalır. Bu konuşmalardan bazılarını da peygamberler diğer insanlara anlatırlar, ancak yazdırmaz ve yazılmasını da istemezler. Bunları sadece bir açıklama olarak insanlara aktarırlar ve bu açıklamayı Yüce Allah'ın emir ile izniyle yaptıklarını bildirirler. Bazı vahiyleri Yüce Allah seçtiği melekler vasıtasıyla peygamberlerine gönderir. Bu melekler de gelip peygamber ile konuşarak bu vahyi bildirirler. Yüce Allah bazı vahiyleri de yine seçtiği melekler vasıtasıyla peygamberlerine gönderir. Melekler de bu vahyi peygamberlerin kalplerine ilham ederek bildirirler."

Buhârî, Müslim ve Beyhaki, Hazret-iÂişe'den bildirir: Hâris b. Hişâm, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "Vahiy sana nasıl geliyor?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bazen melek çıngırak sesini andıran bir sesle vahyini getirir. Yanımdan ayrıldığında vahiy olarak bana dediklerini anlamış ve almış olurum. Benim için en ağır vahiy alma şekli de budur. Bazen de melek bana bir insan suretinde gelir. Benimle konuşarak bu vahyi aktarır" karşılığını verdi. Soğuk bir kış gününde kendisine vahyin inişine şahit oldum. Vahiy inme durumu geçtiğinde o soğuğa rağmen alnından terler akıyordu.

Ebû Ya'lâ, Ukaylî, Taberânî ve Beyhakî'nin el-Esmâ' ve's-Sifât'ta Sehl b. Sa'd ile Abdullah b. Amr b. el-Âs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan bu tarafa nur ile karanlıklardan oluşan yetmiş bin tane perde vardır. Kişi bu perdelerden birinin sesini işitecek olsa kendinden geçip bayılır. "

52

"İşte sana da emrimizle, bir ruh vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, kendisiyle doğru yola eriştireceğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz ki sen doğru bir yola iletiyorsun."

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İşte sana da emrimizle, bir ruh vahyettik..." âyetini açıklarken: "Bu ruhtan kasıt Kur'ân'dır" demiştir.

Ebû Nuaym Delâil'de ve İbn Asâkir, Hazret-i Ali'den bildirir: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hiç puta taptın mı?" diye sorulunca: "Hayır!" karşılığını verdi. "Hiç içki içtin mi?" diye sorulunca da: "Hayır! Ancak kitap nedir, iman nedir bilmezken bile onların küfür üzerinde olduklarını biliyordum" karşılığını verdi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Şüphesiz ki sen doğru bir yola iletiyorsun" âyetini açıklarken: "Burada doğru yola iletmekten (hidâyetten) kasıt doğru yola çağırmak, davet etmektir" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "...Şüphesiz ki sen doğru bir yola iletiyorsun" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Yüce Allah başka bir yerde: "...Her kavim için bir hidâyetçi vardır" buyurur. Bu âyette de olduğu gibi hidâyetçiden kasıt, Yüce Allah'ın yoluna davet eden kişidir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "...Şüphesiz ki sen doğru bir yola iletiyorsun" âyetini açıklarken: "İnsanları dosdoğru olan bir dine davet etmektesin" demiştir.

53

O Allah yoluna ki, göklerde ne var, yerde ne varsa hep O’nundur. Dikkat edin! Bütün işler döner (sonunda) Allah’a varır.

0 ﴿