ZUHRUF SÛRESİ
İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Zuhruf Sûresi Mekke'de nazil oldu" demiştir. 1Bkz. Ayet:3 2Bkz. Ayet:3 3"Hâ Mîm. Apaçık Kitab'a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur'ân yaptık." İbn Merdûye, Tâvus'tan bildirir: Hadramevt'ten adamın biri İbn Abbâs'a geldi ve: "Ey İbn Abbâs! Kur'ân Yüce Allah'ın kelamından mıdır, yoksa Allah'ın diğer şeyler gibi yarattığı (mahlûk) bir şey midir?" diye sordu. İbn Abbâs: "Tabi ki Allah'ın kelamındandır. Yüce Allah'ın: "Eğer Allah'a ortak koşanlardan biri senden sığınma talebinde bulunursa, Allah'ın kelâmını işitebilmesi için ona sığınma hakkı tanı..." âyetini işitmedin mi?" karşılığını verdi. Adam: "O zaman: "Biz, onu Arapça bir Kur'ân yaptık..."âyeti hakkında ne diyorsun?" deyince, İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Yüce Allah, Lehvh-i Mahfuz'da onu Arapça olarak yazdı. Yüce Allah'ın: "Doğrusu sana vahyedilen bu Kitap, Levh-i Mahfuz'da bulunan değerli bir Kur'ân'dır" buyurduğunu işitmez misin? Yani Yüce Allah bu değerli kitabı Levh-i Mahfuz'da yazmıştır." İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mükâtil b. Hayyân: "Semadakiler Arapça diliyle konuşurlar" dedi ve: "Hâ Mîm. Apaçık Kitab'a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur'ân yaptık" âyetlerini okudu. 4"Şüphesiz o, bizim katımızda Ana Kitap'ta mevcut, yüce ve hikmet dolu bir Kitap'tır." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yüce Allah ilk olarak kalemi yarattı ve kıyamete kadar olacak olan bütün şeyleri yazmasını emretti" dedi ve: "Şüphesiz o, bizim katımızda Ana Kitap'ta mevcut, yüce ve hikmet dolu bir Kitap'tır" âyetini okudu. İbn Merdûye ve Deylemî'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah henüz gökler ile yeri yaratmadan önce bir kitap yazdı. Bu kitap, katında Arş'ın üzerindedir ve tüm mahlükat bu kitapta yazılanlara göre hareket edecektir. Bunun da tasdiki: «Şüphesiz o, bizim katımızda Ana Kitap'ta mevcut, yüce ve hikmet dolu bir Kitap'tır»âyetidir." Abdurrezzâk ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Şüphesiz o, bizim katımızda Ana Kitap'ta mevcut, yüce ve hikmet dolu bir Kitap'tır" âyetini açıklarken: "Kur'ân'ın aslı, toplu olarak Ana Kitap'ta mevcuttur" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Şüphesiz o, bizim katımızda Ana Kitap'ta mevcut, yüce ve hikmet dolu bir Kitap'tır" âyetini açıklarken: "Kur'ân, Yüce Allah'ın katında bulunan Ana Kitap'ta mevcuttur" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Şüphesiz o, bizim katımızda Ana Kitap'ta mevcut, yüce ve hikmet dolu bir Kitap'tır" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Hikmet dolu bu Ana Kitap'ta, olan ve olacak her şeyin bilgisi mevcuttur. Ayrıca nazil olan kitaplar da ondan alınmıştır." İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre İbn Sâbit: Şüphesiz o, bizim katımızda Ana Kitap'ta mevcut, yüce ve hikmet dolu bir Kitap'tır" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu Ana Kitap'ta kıyamete kadar olacak her şeyin bilgisi mevcuttur. Üç melek bu Kitab'ı korumakla görevlendirilmiştir. Cebrâil, elçilere indirilecek vahyi ulaştırmakla, helak edilmesi gereken bir topluluk olduğu zaman onları helak etmekle ve savaşlarda Yüce Allah da dilediği zaman yardım etmekle görevlendirilmiştir. Mikâil ise yağmur ve yeryüzündeki bitkiler konusunda gövrelendirilmiştir. Ölüm meleği de canları almakla görevlidir. Kıyamet koptuğu zaman bu üç meleğin yaptıkları ile Ana Kitap'ta yazılı olanlar karşılaştırıldığında aynı olduğu görülür." 5Bkz. Ayet:10 6Bkz. Ayet:10 7Bkz. Ayet:10 8Bkz. Ayet:10 9Bkz. Ayet:10 10"Haddi aşan bir topluluk oldunuz, diye vazgeçip Zikirie sizi uyarmaktan geri mi duralım... Biz, onlardan daha çetinlerini de helâk ettik. Öncekilerin örneği geçti... O, yeıyüzünü size beşik yapan ve gideceğiniz yere ulaşasınız diye sizin için orada yollar var edendir." İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Haddi aşan bir topluluk oldunuz, diye vazgeçip Zikir'le sizi uyarmaktan geri mi duralım?" âyetini açıklarken: "Size emredileni yapmamışken sizleri bağışlamamızı mı bekliyorsunuz?" demiştir. Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Haddi aşan bir topluluk oldunuz, diye vazgeçip Zikir'le sizi uyarmaktan geri mi duralım?" âyetini açıklarken: "Kur'ân'ı yalanlıyorken buna karşılık sizleri cezalandırmayacağımızı mı zannediyorsunuz?" demiştir? Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ebû Sâlih: "Haddi aşan bir topluluk oldunuz, diye vazgeçip Zikir'le sizi uyarmaktan geri mi duralım?" âyetini açıklarken: "Buradaki uyarıdan kasıt azaptır" demiştir. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Haddi aşan bir topluluk oldunuz, diye vazgeçip Zikir'le sizi uyarmaktan geri mi duralım?" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Vallahi şâyet ilk başlarda müşriklerin reddetmeleri üzerine Kur'ân çekilip alınacak olsaydı helak olurlardı. Ancak Yüce Allah rahmeti dolayısıyla uyarı ile çağrılarını tekrarladı ve onları Kur'ân'a davet etti." Muhammed b. Nasr es-Salât'ta Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: Yüce Allah ne zaman bir peygamber gönderse yanında bir kitap da indirir. Peygamberin gönderildiği kavmin kitabı kabul etmemeleri durumunda bu kitap çekilip alınır. İşte: "Haddi aşan bir topluluk oldunuz, diye vazgeçip Zikir'le sizi uyarmaktan geri mi duralım?" âyetinde ifade edilen budur. Haddi aşmaktan kasıt da kitabı kabul etmemektir. Ancak onlar kitabı kabul etmeseler de tertemiz kalpler: "Rabbimiz! Kabul ettik! Rabbimiz! Biz kabul ettik!" diyerek onu kabul ettiler. Zira bunu yapmasalar Kur'ân çekilip alınacak ve yeryüzünde ondan geriye hiçbir şey kalmayacaktır. Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Öncekilerin örneği geçti" âyetini açıklarken: "Öncekilerin sünnetleri, davranışları, tavırları anlatıldı, anlamındadır" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...Öncekilerin örneği geçti" âyetini açıklarken: "Daha öncekilerin nasıl azaba maruz kaldıkları anlatıldı, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, "Haddi aşan bir topluluk oldunuz, diye vazgeçip Zikir'le sizi uyarmaktan geri mi duralım?" âyetini (.....) lafzıyla, (.....) ifadesindeki Elif harfini fethalı okumuştur. "O, yeryüzünü size beşik yapan..." âyetini de (.....) lafzıyla, (.....) ifadesindeki Mîm harfini fetha ile ve Elif siz bir şekilde okumuştur. 12Bkz. Ayet:14 13Bkz. Ayet:14 14"Her sınıf varlığı yaratan O'dur. Gemiler ve hayvanlardan bînesiniz diye size binekler var etmiştir. Bütün bunlar; üzerlerine oturunca Rabbinizin nimetini anarak: "Bunu hizmetimize veren Allah'ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz" demeniz içindir." İbn Merdûye, Hazret-iÂişe'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Gemiler ve hayvanlardan binesiniz diye size binekler var etmiştir. Bütün bunlar; üzerlerine oturunca Rabbinizin nimetini anarak: «Bunu hizmetimize veren Allah'ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi» demeniz içindir" âyetlerini okudu ve şöyle buyurdu: "Bunların üzerlerine oturunca: «Bize kulu ve Resûlü olan Muhammed'i bahşeden Allah'a hamdolsun» dersiniz. Daha sonrasında da: «Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz, yoksa Uz bunlara güç yetiremezdik» dersiniz." Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, Hâkim ve İbn Merdûye, İbn Ömer'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir yolculuğa çıkacağı zaman bineğine biner, üç defa tekbîr getirir ve: "...Bunu hizmetimize veren Allah'ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğizderdi. Tayâlisî, Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Abd b. Humeyd, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin el-Esmâ' ve's-Sifât'ta bildirdiğine göre Hazret-i Ali'ye bineği getirildi. Binmek üzere ayağını üzengiye koyup: "Bismillah" dedi. Bineğin üzerine oturunca da üç defa 'Elhamdülillâh', üç defa da 'Allahu Ekber' deyip şöyle devam etti: "...Bunu hizmetimize veren Allah'ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz." Rabbim! Seni her türlü eksiklikten tenzih ederim. Senden başka ilah yoktur. Ben ki kendime zulmettim. Günahlarımı bağışla. Günahları senden başka kimseler bağışlayamaz." Bunları dedikten sonra güldü. Kendisine: "Ey müminlerin emiri! Neden güldün?" diye sorulunca şöyle dedi: "Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) de bineğine binerken benim bu yaptığım gibi yaptığını ve sonra güldüğünü gördüm. "Yâ Resûlallah! Neden gülüyorsun?" diye sorduğumda şöyle karşılık verdi: "Kulun: «Rabbim! Günahlarımı bağışla» demesi Yüce Rabbimizin çok hoşuna gider ve: «Kulum, günahlarını benden başka bağışlayacak birinin olmadığını bildi» buyurur. " Ahmed, İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni bineğinin arkasına bindirdi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) bineğinin sırtına oturunca üçer defa "Allahu Ekber, Sübhânallah, Lâ ilahe ilallah, Elhamdülillah" dedi. Bunları dedikten sonra güldü ve: "Müslüman kişi bineğine binerken bu yaptığım gibi yaparsa benim sana dönüp güldüğüm gibi Yüce Allah da ona doğru yönelip güler" buyurdu. Ahmed ve Hâkim'in Muhammed b. Hamza b. Amr el-Eslemî'den, onun da babasından bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Her devenin sırtında bir şeytan bulunur. Onun için deveye binerken Allah'ın adını anın ve sonra niyetlendiğiniz işten geri durmayın" buyurmuştur. Hâkim'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Her devenin sırtında bir şeytan bulunur. Onun için binerken (şeytanı defetmek suretiyle) onları sadece kendiniz için kılın. Zira sizi onun üzerine bindiren Allah'tır" buyurmuştur. İbn Sa'd, Ahmed, Bağavî, Taberânî, Hâkim ve Beyhakî'nin Sünen'de Ebû Leys el-Huzâî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Her devenin sırtında bir şeytan bulunur. Onun için deveye binerken emredildiği gibi Allah'ın adını anarak (şeytanı defetmek suretiyle) onları sadece kendiniz için kılın. Zira sizi onun üzerine bindiren Allah'tır," İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Şehr b. Havşeb: "...Onlara bindiğinizde Rabbinizin nimetini hatırlayın..." âyetini açıklarken: "Rabbimizin nimetinden kasıt, İslam nimetidir" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Ebû Miclez'den bildirir: Hasan b. Ali, bineğine binerken: "...Bunu hizmetimize veren Allah'ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi" diyen bir adamla karşılaştı. Adama: "Böyle demen mi söylendi?" deyince, adam: "O zaman ne demeliyim?" diye sordu. Hasan şöyle dedi: "Bizi İslam'a yönlendiren Allah'a hamdolsun. Bize ihsanda bulunup Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) gönderen Allah'a hamdolsun. Beni, insanlar için çıkarılan en hayırlı ümmetten biri kılan Allah'a hamdolsun, diye dua edersin. Sonra da: "...Bunu hizmetimize veren Allah'ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi" dersin." Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Tâvus bineğine bindiği zaman: "Bismillah! Allahım! Lütfün ve ihsanınla bunu bana veren sensin. Rabbimiz! Hamd ancak sanadır. "...Bunu hizmetimize veren Allah'ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz" derdi. İbnu'l-Enbârî'nin Mesâhif de bildirdiğine göre Ali, "...Bunu hizmetimize veren Allah'ın şanı yücedir..." âyetini: (.....) lafzıyla okumuştur. Firyâbî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Bunlara bizim gücümüz yetmezdi" âyetini açıklarken: "Bunlardan kasıt; develer, atlar, katırlar ve eşeklerdir" demiştir. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Bizim bunlara gücümüz yetmezdi" şeklinde açıklamıştır. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Bunlara bizim gücümüz yetmezdi"" âyetini açıklarken: "Buna ne gücümüz, ne de imkanımız yeterdi" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, Süleyman b. Yesâr'dan bildirir: Topluluğun biri bir yolculuktaydı. Bunlar bineklerine binecekleri zaman: "...Bunu hizmetimize veren Allah'ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi" derlerdi. İçlerinde de çelimsiz devesi olan bir adam vardı. Bu adam da devesine binerken: "Ben ise böylesi bir deveye kalmışım" deyince deve onu üzerinden yere çaldı ve boynunu kırdı. 15Bkz. Ayet:18 16Bkz. Ayet:18 17Bkz. Ayet:18 18"Böyle iken kullarından bir kısmını O'nun parçası saydılar. Şüphesiz insan apaçık bir nankördür. Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğulları size mi ayırdı? Onlardan biri, Rahmân'a örnek kıldığı ile müjdelendiği zaman öfkesinden yüzü simsiyah kesilir. Süs içinde yetiştirilip mücadelede gücünden yoksun olanı mı?" Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Böyle iken kullarından bir kısmını O'nun parçası saydılar..." âyetini açıklarken: "Kullarından bir kısmını ona denk tuttular" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Böyle iken kullarından bir kısmını O'nun parçası saydılar..." âyetini açıklarken: "Meleklerden kız ve erkek çocuklar isnat ettiler" demiştir. "Onlardan biri, Rahmân'a örnek kıldığı ile müjdelendiği zaman..."âyetini açıklarken de: "Örnek kılınandan kasıt kız çocuğudur" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Onlardan biri, Rahmân'a örnek kıldığı ile müjdelendiği zaman öfkesinden yüzü simsiyah kesilir" âyetini açıklarken: "Allahâ isnat ettiği kız çocuklarından biriyle müjdelendiği zaman kız geldi diye üzülür" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim: "...Rahmân'a örnek kıldığı ile..." âyetini (.....) lafzıyla, Dâd harfini fetha(=üstün) ile okumuştur. Firyâbî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Süs içinde yetiştirilip mücadelede gücünden yoksun olanı mı?" âyetini açıklarken: "Rahmân olan Allah'a çocuk olarak kızları verdiniz. Öyle nasıl bir taksim yaptınız?" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Süs içinde yetiştirilip mücadelede gücünden yoksun olanı mı?" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bunlar kadınlardır. Yüce Allah erkek ile kadınların süslenme şekillerinin farklı olduğunu belirtmiştir. Miras ve şahitlik konusunda erkekten eksik haklara sahiptir. Ayrıca kadınlar geride kalanlar anlamında 'Havâlif' şeklinde isimlendirilmiş ve savaşa katılmayıp geri de kalmaları emredilmiştir." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Süs içinde yetiştirilip mücadelede gücünden yoksun olanı mı?" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Çocuk olarak kızları Allah'a layık görmüşlerdir. Ancak içlerinden birine kız çocuğunun olduğu haberi verilince erkek gelmedi diye üzülürdü. Mücadele gücünden yoksun olmasına gelince, çoğu kez kadın kendi lehine olan bir kanıt getirmeyi isterken tersini yapıp aleyhine olan bir kanıt getirir." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, "Süs içinde yetiştirilip mücadelede gücünden yoksun olanı mı?" âyetini: "(=Süs içinde yetişen)" lafzıyla okumuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, "Süs içinde yetiştirilip mücadelede gücünden yoksun olanı mı?" âyetini: "(=Süs içinde yetişen)" lafzıyla okumuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye'ye kadınların altın takması konusu sorulunca şu karşılığı vermiştir: "Bir sakıncası yoktur. Zira Yüce Allah: "Süs içinde yetiştirilip..." buyurur." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Kadınların ipek giyip altın takmasına ruhsat verilmiştir" dedi ve: "Süs içinde yetiştirilip..." âyetini okudu. 19Bkz. Ayet:25 20Bkz. Ayet:25 21Bkz. Ayet:25 22Bkz. Ayet:25 23Bkz. Ayet:25 24Bkz. Ayet:25 25"Onlar, Rahmân'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahidlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir. «Eğer Rahmân dilemiş olsaydı, biz bunlara kulluk etmezdik» derler. Buna dair bir bilgileri yoktur; onlar sadece vehimde bulunuyorlar. Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı sarılıyorlar? Hayır; «Doğrusu biz babalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, biz de onların izinde gitmekteyiz» derler. Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: «Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız» derlerdi. «Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?» deyince, onlar, «Biz kesinlikle sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz» dediler. Biz de onlardan intikam aldık. Yalanlayanların sonu bak nasıl Oldu!" Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Onlar, Rahmân'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: İnsanlardan bazıları bunu yapmışlardır. Bildiğimiz kadarıyla bunlar da Yahudilerdir ve: "Yüce Allah'ın cinlerle yaptığı bir evlilikten melekler ortaya çıktı" demişlerdir. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim, Saîd b. Cübeyr'den bildirir: "Onlar, Rahmân'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar..." âyetini, "Allah'ın katında olan melekleri dişi saydılar" anlamına gelecek şekilde (.....) lafzıyla okurdum. İbn Abbâs'a sorduğumda: "(Allah'ın kulları olan melekleri)" şeklinde olacak dedi. Ona: "Ama benim mushaf'ta bu âyet (.....) şeklindedir" dediğimde, İbn Abbâs: "Onu sil ve (.....) şeklinde yaz" karşılığını verdi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Alkame "Onlar, Rahmân'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar..." âyetini (.....) lafzıyla okumuş ve şöyle demiştir: Bu gün yanıma bir adam geldi -ki keşke gelmeseydi- ve şöyle dedi: "Onlar, Rahmân'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar..." âyetini nasıl okuyorsun? Zira bazıları bunu "Allah'ın katında olan melekleri dişi saydılar" anlamına gelecek şekilde (.....) lafzıyla okuyorlar" dedi. Ona: "Evine git!" dedim ve herhangi bir cevap vermedim. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Onlar, Rahmân'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar..." âyetini, "Allah'ın katında olan melekleri dişi saydılar" anlamına gelecek şekilde (.....) lafzıyla okumuştur. Ebû Ubeyd ve İbnu'l-Münzir, Hârun'dan bildirir: Ubey b. Ka'b'ın kıraatinde "Onlar, Rahmân'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar..." âyeti, "Allah'ın katında melekleri dişi saydılar" anlamına gelecek şekilde (.....) lafzıyladır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim "Onlar, Rahmân'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar..." âyetini: (.....) lafzıyla, "Yaratılışlarını mı görmüşler?" âyetini:(.....) lafzıyla, "...Onların bu şahidlikleri yazılacak..." âyetini da: (.....) lafzıyla okumuştur. Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin el-Esma ve's-Sifât'ta bildirdiğine göre Mücâhid: "Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz bunlara kulluk etmezdik" derler. Buna dair bir bilgileri yoktur; onlar sadece vehimde bulunuyorlar" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Müşrikler putlara taptıkları için «Eğer Allah dileseydi bu putlara tapmazdık» der ve bunun yanlış bir şey olması durumunda Allah'ın buna engel olacağını söylerlerdi. Allah da buna karşılık, bu konuda her hangi bir bilgileri olmadan konuştuklarını, bu uydurmaları karşında Allah'ın kudretini de hakkıyla bilmediklerini ifade etmiştir." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz bunlara kulluk etmezdik" derler..." âyetini açıklarken: "Kendilerine kulluk edilenlerden kasıt meleklerdir" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı sarılıyorlar..." âyetini açıklarken: "Bu kitaptan (Kur'ân'dan) önce onlara bir kitap mı verdik ki ona tutunuyorlar, anlamındadır" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Hayır; "Doğrusu biz babalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, biz de onların izinde gitmekteyiz" derler" âyetini açıklarken: "Ümmet ifadesinden kasıt dindir" demiştir. Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin ne anlama geldiğini bana söyle" deyince, İbn Abbâs: "Bizi kendisine davet ettiğiniz dinden başka bir din üzerinde bulduk, anlamındadır" karşılığını verdi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi (ümmet ifadesini) bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şöyle dedi: "Tabi ki bilirler. Zubyân oğullarından olan Nâbiğa'nın Nu'mân b. el-Münzir'e mazeretlerini bildirirken: "Yemin de ettim ki artık şüphe etmene mahal kalmadı Zira hiç dinine sadık olan birisi günah işler mi?" dediğini işitmez misin?" Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Hayır; "Doğrusu biz babalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, biz de onların izinde gitmekteyiz" derler" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Mekke müşrikleri: "Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların yolundan gideceğiz" demişlerdi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Hayır; "Doğrusu biz babalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, biz de onların izinde gitmekteyiz" derler" âyetini açıklarken: "Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların yolundan gidecek, yaptıklarını yapacağız, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd, Âsım'dan bildirir: "Kur'ân'da "Ümmet" ifadesi değişik anlamlarda kullanılmıştır. "(Bir müddet sonra hatırladı)" âyetinde zaman anlamında kullanılmıştır. "(Sulayan bir insan topluluğu gördü)" âyetinde insan topluluğu anlamında kullanılmıştır, "(Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk)" âyetinde de din anlamında kullanılmıştır." Ravi der ki: Âsim bu âyetlerin tümünde 'Ümmet' ifadesindeki Elif'i ötreli olarak okumuştur. "Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?" deyince..." âyetini de: "(Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?" de)" lafzıyla okumuştur. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Biz de onlardan intikam aldık. Yalanlayanların sonu bak nasıl oldu!" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Vallahi akıbetleri pek kötü olmuştur. Zira Yüce Allah onları yerin dibine geçirip suda boğarak helak ettikten sonra Cehenneme atmıştır." 26Bkz. Ayet:28 27Bkz. Ayet:28 28"Hani İbrahim, babasına ve kavmine şöyle demişti: "Şüphesiz ben sizin taptıklarınızdan uzağım. Ben ancak beni yaratana taparım. Şüphesiz O beni doğru yola iletecektir." Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki insanlar dönsünler." Fadl b. Şâzân'ın el-Kırâât'te bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "...Şüphesiz ben sizin taptıklarınızdan uzağım" âyetini: (.....) lafzıyla, harfiyle okumuştur. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini: "Ancak beni yaratana (taparım)" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Şüphesiz ben sizin taptıklarınızdan uzağım. Ben ancak beni yaratana taparım. Şüphesiz O beni doğru yola iletecektir" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Hazret-i İbrâhim burada taptıkları putlardan uzak olduğunu dile getirmiş, ancak tapılanlardan biri olan Rabbinden berî olduğunu söylememiştir. Zira âyette belirtildiği gibi "Onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette, "Allah" derler." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı..." âyetini açıklarken: "Bu söz İslam'dır. Zira çocuklarına yaptığı tavsiye ile bıraktığı miras İslam olmuştu" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı..." âyetini açıklarken: "Bu söz 'Lâ ilâhe ilallah' sözüdür. Ardından geleceklerden kasıt da çocukları, neslidir" demiştir. Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bırakılan bu miras, ihlas ile tevhid'dir. Zira soyundan Allah'ı tevhid edip kulluk eden birileri hep olmuştur." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve Beyhakî'nin el-Estnâ' ve's-Sifât'ta bildirdiğine göre Katâde: "Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki insanlar dönsünler" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu sözden kasıt, Allah'tan başka ilah olmadığına dair şehadet ile Allah'ı tevhid etmektir. Zira soyundan bu sözü söyleyen birileri hep olmuştur. Dönmek'ten kasıt ise tövbe edip öğüt almalarıdır." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı..." âyetini açıklarken: "Bu söz 'Lâ ilâhe ilallah' sözüdür. Ardından geleceklerden kasıt da çocukları, neslidir" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Zührî: "Kişinin ardından gelenler (Akib) erkek ve kız çocukları ile erkek çocuklarının çocuklarıdır" demiştir. Abd b. Humeyd, Abîde'den bildirir: İbrâhîm(-i Nehaî)'ye: "Akib nedir?" diye sorduğumda: "Kişinin erkek çocuklarıdır" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Atâ'ya: "Adamın biri başka bir adama ve onun akib'ine (ölümünden sonra geride kalanlara) bir evde oturma (süknâ) hakkı veriyor. Bu durumda kendisine ev verilen adamın karısının (kocasının ölümünden sonra) bu evde oturma hakkı olur mu?" diye sorulunca Atâ: "Hayır, olmaz. Oturma hakkı sadece adamın erkek çocukları ile asabesinin olur" dedi. 29Bkz. Ayet:30 30"Doğrusu bunları da, atalarını da kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar yararlandırdım. Fakat kendilerine hak gelince «Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz» dediler." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim "Doğrusu bunları... yararlandırdım" âyetini: (.....) lafzıyla, "o" harfini ötreli bir şekilde okumuştur. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde bu âyeti "(=Doğrusu bunları da, atalarını da kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar yararlandırdın)" şeklinde okumuş ve: "Bu sözü Ehl-i kitâb'dan olanlar bu ümmet için demişlerdir" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süddî: "Fakat kendilerine hak gelince «Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz» dediler" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bunlar Kureyşlilerdir. Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) getirdiği Kur'ân için: "Bu büyüdür!" demişlerdi. 31Bkz. Ayet:32 32"«Bu Kur'ân, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?» dediler. Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini kimine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri şeylerden daha iyidir." Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs'a: "Bu Kur'ân, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?" âyetindeki iki şehrin hangileri olduğu sorulunca: "Tâif ile Mekke'dir" dedi. "Peki, bu iki şehirdeki iki adam kim?" diye sorulunca da: "Biri Urve b. Mes'ûd, diğeri de Kureyş'in ileri gelenidir" karşılığını verdi. İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs'a: "Bu Kur'ân, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?"âyeti sorulunca şöyle dedi: "Bu iki şehirden kasıt Mekke ile Tâif'tir. Buradaki büyük adamlar da Kureyşli Velîd b. el-Muğîre ile (Tâif'ten) Habîb b. Amr es- Sekafî'dir." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bu Kur'ân, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi, dediler" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bununla Muhammed'den (sallallahü aleyhi ve sellem) değerli ve varlıklı birini kastetmişlerdir. Kastettikleri kişiler de Mekke ahalisinden Velîd b. el-Muğîre ile Tâif ahalisinden Mes'ûd b. Amr es-Sekafî'dir." Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Katâde'den bildirir: Velîd b. el-Muğîre: "Şayet Muhahmed'in dediği gerçekse bu Kur'ân'ın bana ya da Urve b. Mes'ûd es-Sekafî'ye inmesi lazımdı" deyince, "Bu Kur'ân, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi, dediler" âyeti nazil oldu. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Bu Kur'ân, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi, dediler" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bu iki şehirden kastettikleri Mekke ile Tâif'tir. Bunu diyenler de Kureyş müşrikleridir. Bize ulaşana göre Kureyş'in her bir boyu peygamberin kendilerinden biri olması gerektiğini iddia etmiştir. Yine bize anlatılana göre müşrikler, Velîd b. el-Muğîre ile Urve b. Mes'ûd es-Sekafî'yi kastederek: "Kur'ân'ın Muhammed'e değil de bu iki adamdan birine inmesi gerekmez miydi?" diyorlardı. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Bu Kur'ân, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi, dediler" âyetini açıklarken: "Bu iki şehirdeki büyük adamlardan kasıt Mekke'den Utbe b. Rabîa ile Tâif'ten İbn Abdi Yâlîl b. Kinâne es-Sekafî'dir" demiştir. Başka bir lafızda: "Tâif'ten Umeyr b. Mes'ûd es-Sekafî'dir" diye geçer. Başka bir lafızda da: "Tâif'ten Ebû Mes'ûd es- Sekafî'dir" şeklinde geçer. İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Bu Kur'ân, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi, dediler" âyetini açıklarken: "Bu büyük adamdan kasıt, o zamanlar Kureyş'in en meşhur adamı olan Utbe b. Rabîa'dır" demiştir. Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Şa'bî: "Bu Kur'ân, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi, dediler" âyetini açıklarken: "İki şehirden olan bu büyük adamlardan kasıt, Velîd b. el-Muğîre el-Mahzûmîile Abdi Yâlîl b. Amr es-Sekafî'dir" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süddî: "Bu Kur'ân, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi, dediler" âyetini açıklarken: "Söz konusu büyük adamdan kasıt, Kureyşli Velîd b. el-Muğîre ya da Tâif'in ileri gelen adamı olan Kinâne b. Abdi Amr b. Umeyr'dir" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini kimine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri şeylerden daha iyidir" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yüce Allah kulların suret ve huylarını değişik değişik kılması gibi dünyada iken geçimliliklerini de aralarında değişik bir şekilde bölüştürüp dağıtmıştır. Onun için bedeni zayıf, dili tutuk olan birinin varlık içinde, güçlü ve konuşkan birinin ise yokluk içinde olduğunu görürsün. Yüce Allah bir imtihan vesilesi olarak da insanların kimini kiminin hizmetine vermiştir. Onun için elinin altında bulunanlara karşı Allah'tan kork! Ancak Yüce Allah'ın ihsan edeceği Cennet onların dünyada iken toplayıp biriktirdiklerinden daha hayırlıdır." 33Bkz. Ayet:35 34Bkz. Ayet:35 35"Şayet insanların küfürde birleşmiş bir tek ümmet olacak olmasalardı, Rahmân'ı inkar edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık. Evlerinin kapılarını ve üzerine yaslanacakları koltukları da (gümüşten yapardık). Ve onları zinetlere boğardık. Bütün bunlar sadece dünya hayatının geçimliğidir. Âhiret ise, Rabbinin katında, Allah'ın azabından sakınıp rahmetine sığınanlara mahsustur." İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Yüce Allah buyurur ki: «Eğer mümin kulum üzülmeyecek olsaydı hiçbir ağrıyı hissetmemesi için kafire demirden bir başlık yapar, rızkı da üzerine dökerdim.»" Yüce Allah'ın Kitâb'ında da buna yakın bir manada: "Şayet insanların küfürde birleşmiş bir tek ümmet olacak olmasalardı, Rahmân'ı inkar edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık" âyeti bulunmaktadır. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Şayet insanların küfürde birleşmiş bir tek ümmet olacak olmasalardı, Rahmân'ı inkar edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık" âyetini açıklarken: "Şayet insanların hepsi kafir olmayacak olsaydı kafirlerin evlerinin tavanlarını ve bu evlere çıkacakları merdivenlerini gümüşten yapardım" demiştir. (.....) ifadesini de: "Altın" şeklinde açıklamıştır. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Şayet insanların küfürde birleşmiş bir tek ümmet olacak olmasalardı, Rahmân'ı inkar edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık" âyetini açıklarken: "Şayet insanların hepsi kafir olmayacak olsaydı kafirlerin evlerinin tavanlarını ve bu evlere çıkacakları merdivenlerini gümüşten yapardım" demiştir. "Ve onları zinetlere boğardık. Bütün bunlar sadece dünya hayatının geçimliğidir. Âhiret ise, Rabbinin katında, Allah'ın azabından sakınıp rahmetine sığınanlara mahsustur" âyetini açıklarken de şöyle demiştir. "Zuhruf ifadesi altın anlamındadır ki onların altına boğulacağı da belirtilmiştir. Tüm bunlar da dünya hayatının geçici metaldir. Müttakiler için ise âhiret yurdu daha değerlidir." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Şayet insanların küfürde birleşmiş bir tek ümmet olacak olmasalardı..." âyetini açıklarken: "Şayet insanların hepsi kafir olacak olmasaydı, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Şa'bî: (.....) ifadesini: "Sütun, direk" olarak açıklamıştır. (.....) ifadesini: "Merdiven" olarak açıklamıştır, (.....) ifadesini de: "Altın" olarak açıklamıştır. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Şayet insanların küfürde birleşmiş bir tek ümmet olacak olmasalardı..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Şayet insanların tümü kafir olup dünyaya meyletmeyecek olsaydı Yüce Allah âyette zikrettiği şeyleri kendilerine yapardı. Ancak Yüce Allah bunu yapmamasına rağmen dünya insanların çoğunu saptırmış yoldan çıkarmıştır. Ya yapsaydı halleri ne olacaktı?" Ahmed ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Yüce Allah ahlâkınızı, huyunuzu aranızda dağıtıp bölüştürdüğü gibi rızıklarınızı da öyle paylaştırmıştır. Dünya malını sevdiğine de sevmediğine de vermiştir. Ancak dini sadece sevdiği kullarına ihsan etmiştir. Kime de dini vermişse onu sevmiş demektir." Tirmizî ve İbn Mâce'nin Sehl b. Sa'd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Dünya, Allah katında bir sinek kanadı kadar bile değer taşısaydı ondan kafire bir yudum su dahi vermezdi" buyurmuştur. 36Bkz. Ayet:38 37Bkz. Ayet:38 38"Kim Rahmân'ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar. Onlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar. Sonunda bize geldiğinde, arkadaşına, «Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın!» der." İbn Ebî Hâtim, Muhammed b. Osmân el-Mahzûmî'den bildirir: Kureyşliler: "İçinizden her bir kişi Muhammed'in ashâbından bir kişinin peşine düşüp ondan ayrılmasın" dediler. Bunun üzerine Talha b. Ubeydillah, Ebû Bekr'in peşine düştü. Talha, Kureyşlilerden bir topluluğun arasında bulunan Ebû Bekr'in yanına geldi. Ebû Bekr: "Ey Talha! Beni neye davet ediyorsun?" diye sorunca, Talha: "Lât ile Uzza'ya tapmaya davet ediyorum" dedi. Ebû Bekr: "Lât kimdir?" diye sorunca, Talha: "Rabbimizdir" dedi. Ebû Bekr: "Uzzâ kimdir?" diye sorunca, Talha: "Allah'ın kızlarıdır" dedi. Ebû Bekr: "Peki anneleri kimdir?" diye sorunca, Talha sustu ve cevap veremedi. Sonrasında Talha: "Ey Ebû Bekr! Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed onun resûlüdür" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Kim Rahmân'ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz" âyetini indirdi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kim Rahmân'ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz" âyetini açıklarken: "Kim Allah'ın zikrini görmezden gelirse, anlamındadır" demiştir. İbn Cerîr der ki: (.....) lafzıyla okunması durumunda bu anlama gelir." Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) ifadesini: "Kim yüz çevirirse" şeklinde açıklamıştır. "Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar..." âyetini açıklarken: "Doğru yoldan kasıt dindir" demiştir. "Sonunda bize geldiğinde..." âyetini de "İkisi bize geldikleri zaman" anlamında gelecek şekilde: (.....) lafzıyla okumuş ve: "Kendisi ile kendisine musallat edilen şeytan geldiği zaman, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim: "Sonunda bize geldiğinde..."âyetini "İkisi bize geldikleri zaman" anlamında gelecek şekilde: (.....) lafzıyla okumuş ve: "Kendisi ile kendisine musallat edilen şeytan geldiği zaman, anlamındadır" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kim Rahmân'ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Helalin helal, haramın da haram olduğunu bilmesine rağmen haktan ayrılıp onu inkar eden, helal olan şeyleri bırakıp nefsi arzularının peşinden harama yönelen ve ihtiyaçlarını bu yolla gideren kişiye yanından ayrılmayacak bir şeytan musallat edilir." Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd el- Cüreyrî: "Kim Rahmân'ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bize bildirilene göre kıyamet gününde kafir mezarından kalktığı zaman bir şeytan elinden tutar ve Yüce Allah onu Cehenneme gönderene kadar da elini bırakmaz. İşte kafirin: "Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın" sözünü söylemesi de bundandır. Mümine gelince de yanına bir melek verilir ve insanların hesabı görülünceye veya Cennete girinceye kadar bu melek yanından ayrılmaz." İbn Hibbân, Bağavî, İbn Kâni', Taberânî ve İbn Merdûye, Şerîk b. Târik vasıtasıyla bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İçinizde beraberinde şeytan bulunmayan hiç kimse yoktur" buyurdu. Ashâb: "Yâ Resûlallah! Senin de beraberinde var mı?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Benim de beraberimde var! Ancak Yüce Allah'ın da bana yardımıyla şeytanım Müslüman oldu" karşılığını verdi. Müslim ve İbn Merdûye, Hazret-iÂişe'den bildirir: Bir gece Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımdan çıkınca çok kıskandım. Dönüp de içinde bulunduğum durumu görünce: "Ey Âişe! Neyin var? Yoksa kıskandın mı?" diye sordu. "Benim gibi biri senin gibi birini neden kıskanmasın?" dediğimde: "Şeytanın yanına mı geldi?" buyurdu. "Yâ Resûlallah! Yanımda bir şeytanım mı var?" diye sorduğumda: "Evet, her insanın beraberinde bir şeytan var" karşılığını verdi. "Peki, senin beraberinde bir şeytan var mı?" diye sorduğumda: "Evet, var. Ancak Yüce Allah'ın da bana yardımıyla şeytanım Müslüman oldu" karşılığını verdi. Müslim ve İbn Merdûye, Abdullah b. Mes'ûd'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İçinizden her bir kişiye cinlerden biri musallat edilmiştir" buyurdu. Ashâb: "Yâ Resûlallah! Sana da edildi mi?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) : "Bana da edildi. Ancak Yüce Allah'ın bana yardımıyla bu cin Müslüman olmuştur ve hayırdan başka bir şeyi de bana söylemez" karşılığını verdi. İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İçinizden her bir kişiye cinlerden biri musallat edilmiştir" buyurdu. Ashâb: "Yâ Resûlallah! Sana da edildi mi?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bana da edildi. Ancak Yüce Allah'ın bana yardımıyla bu cin Müslüman olmuştur" karşılığını verdi. Ahmed Zühd'de Vehb b. Münebbih'ten bildirir: "İnsanlardan her birinin yanına verilen bir şeytanı vardır. Kafirin şeytanı kendisiyle beraber yiyip içer ve yatağında kendisiyle beraber yatar. Müminin şeytanı ise uzakta durup mümin kişinin gaflet anını kollar. Böylesi bir gafletini yakaladığı zaman da üzerine atlar. İnsanlar içinde şeytanın en sevdiği kişiler de çok yiyen ile çok uyuyanlardır." 39(Allahü teâlâ onlara şöyle buyurur): Bu özlediğiniz şey, bugün size asla fayda vermez; çünkü zulüm yaptınız. Hepiniz azabda ortaksınız. 40O hâlde (Ey Resûlüm), sen mi sağırlara işittireceksin, yahut körlere ve açık bir sapıklıkta olanlara hidâyet vereceksin? 41Bkz. Ayet:43 42Bkz. Ayet:43 43"Biz seni onlardan alıp götürsek de yine onlardan intikam alırız. Yahut onlara vaad ettiğimiz azabı, sana gösteririz. Çünkü bizim onlara gücümüz yeter. Öyle ise sana vahyedılene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin" Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Hâkim'in bildirdiğine göre Katâde: "Biz seni onlardan alıp götürsek de yine onlardan intikam alırız" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Enes bu konuda der ki: "Bu âyette zikredilen intikam gerçekleşmeden Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat etti. Yüce Allah, peygamberine ümmetinden yana bu yönde hoşuna gitmeyecek bir şeyi tattırmadı ve göstermedi. Oysa Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) hariç önceki tüm peygamberler ümmetlerinin azaba maruz kalmasına bizzat şahit olmuşlardır." Katâde der ki: "Bize anlatılana göre kendisinden sonra ümmetinin başına gelecekleri görüp öğrendi. Bundan dolayı ruhunu teslim edene kadar güldüğü ve neşelendiği görülmedi." İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da Humeyd vasıtasıyla bildirdiğine göre Enes b. Mâlik: "Biz seni onlardan alıp götürsek de yine onlardan intikam alırız" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yüce Allah, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmetinden yana bu yönde hoşuna gitmeyecek bir şeyi göstermedi. Onun için Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat etti, ancak âyette zikredilen intikam sözü hâlâ durmaktadır." İbn Merdûye, Abdurrahman b. Mes'ûd el-Abdî'den bildirir: Ali b. Ebî Tâlib: "Biz seni onlardan alıp götürsek de yine onlardan intikam alırız" âyetini okudu ve: "Yüce Allah'ın peygamberi gitti, ancak düşmanlarına yönelik verilen bu intikam sözü hâlâ bakidir" dedi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Biz seni onlardan alıp götürsek de yine onlardan intikam alırız" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu intikam çok ağır bir intikam oldu. Ancak Yüce Allah bir lütuf olarak ümmetine yönelik böylesi bir intikamı Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) göstermeden ruhunu teslim aldı." İbn Merdûye, Muhammed b. Mervân'dan, o da Kelbî'den, o da Ebû Sâlih'ten, o da Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre "Biz seni onlardan alıp götürsek de yine onlardan intikam alırız" âyeti hakkında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu intikam Ali sayesinde alınır" buyurmuştur. Deylemî'nin başka bir kanalla Câbir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Biz seni onlardan alıp götürsek de yine onlardan intikam alırız" âyeti, Ali b. Ebî Tâlib hakkında nazil oldu. Bu âyetle benden sonra yoldan çıkanlar ile fasıklardan Ali'nin intikam alacağı bildirildi." İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yahut onlara vaad ettiğimiz azabı, sana gösteririz" âyetini açıklarken: "Bedir savaşında bu azap gösterildi" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin" âyetini açıklarken: "Doğru yoldan kasıt İslam'dır" demiştir. 44"Doğrusu bu, hem senin, hem de kavmin için bir şereftir. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Doğrusu bu, hem senin, hem de kavmin için bir şereftir..."' âyetini açıklarken: "Bu Kur'ân hem senin, hem de kavmin için bir şeref ve onurdur, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Doğrusu bu, hem senin, hem de kavmin için bir şereftir..." âyetini açıklarken: "Bu Kur'ân hem senin, hem de senden sonra ümmetinden sana tâbi olanlar için bir şereftir, anlamındadır" demiştir. Şâfiî, Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "Doğrusu bu, hem senin, hem de kavmin için bir şereftir..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu adamlar kimlerden?" diye sorulunca: "Araplardan" denilir. "Hangi Araplardan?" diye sorulunca: "Kureyşli Araplardan" denilir. Kureyş'ten kimlerden?" diye sorulunca da: "Hâşim oğullarından" denilir. Bahsedilen şeref ve onur bu yöndedir. İbn Adiy ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ali ile İbn Abbâs şöyle demişlerdir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'ye gelen değişik kabilelerden insanlara davetini anlatır ve onlara zafer sözü verirdi. "Senden sonra başı kim çekecek?" diye sordukları zaman bir cevap vermezdi, zira bu yönde kendisine herhangi bir emir verilmiş değildi. Ancak: "Doğrusu bu, hem senin, hem de kavmin için bir şereftir..." âyeti nazil olunca bu yöndeki sorulara: "Kureyş başı çekecek" karşılığını verirdi. Böyle dediği için de davetine icabet etmezlerdi. Bu davete de sonunda Ensar karşılık verdi. Taberânî ve İbn Merdûye, Adiy b. Hâtim'den bildirir. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında otururken şöyle buyurdu: "Yüce Allah kavmimi ne kadar sevdiğimi bildiği için beni hoşnut etmek amacıyla: «Doğrusu bu, hem senin, hem de kavmin için bir şereftir...»' buyurdu ve Kitab'ında kavmimi onur ve şerefle andı. Sonra yine kavmimi kastederek: «En yakın hısımlarını uyar. Ve sana uyan müminlere yumuşak davran» buyurdu. Sıddîkleri, şehitleri ve imamları kavmimden kılan Allah'a hamdolsun. Yüce Allah tüm kullarına iyice baktıktan sonra Araplar içinde en hayırlı kişilerin Kureyşli olduğunu gördü. Yüce Allah Kitab'ında: «...Kökü sabit, dalları ise gökte olan güzel bir ağaç gibidir» buyurur. Bununla Kureyş'i kastetmiştir. Kureyş'in kökü, temeli şereftir. Dallarının semada olması Yüce Allah'ın hidâyet verip onları İslam diniyle müşerref kılması ve bu dinin insanlarından yapmasıdır. Sonra Yüce Allah onlar adına müstakil bir sûre indirmiş ve: «Kureyş'i ısındırıp alıştırdığı; onları kışın ve yazın yaptıkları yolculuğa ısındırıp alıştırdığı için, Kureyş de, kendilerini besleyip açlıklarını gideren ve onları korkudan emin kılan bu evin Rabbine kulluk etsin» buyurmuştur." Bundan dolayıdır ki Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında Kureyş ne zaman hayırla anılsa mutlu olur ve bu mutluluğu yüzünden okunurdu. Sık sık da: "Doğrusu bu, hem senin, hem de kavmin için bir şereftir. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız" âyetini okurdu. 45"Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor: Rahmân'dan başka kulluk edilecek İlâhlar var etmiş miyiz?" Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor..." âyetini açıklarken: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) İsrâ gecesi semaya çıkarıldığında orada tüm resullerle görüşmüştü" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bize bildirilene göre Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem), İsrâ (Miraç) gecesi semaya çıkarıldığında tüm peygamberleri gördü. Hazret-iÂdem'i görünce ona selam da verdi. Aynı şekilde Cehennem bekçisi olan Mâlik ile Deccâl'i de gördü." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor: Rahmân'dan başka kulluk edilecek ilâhlar var etmiş miyiz?" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Tevrat ile İncil'e inananlara: "Resuller tevhid inancından başka bir şeyle geldiler mi?" diye sor, anlamındadır. Bazı kıraatlerde de bu âyet: "(=Senden önce kendilerine elçilerimizi gönderdiklerimize sor)" lafzıyladır. Abd b. Humeyd'in Kelbî vasıtasıyla Ebû Sâlih'ten bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor" şeklinde açıklamıştır. Saîd b. Mansûr ve İbn Cerîr, Mücâhid'den bildirir: Abdullah bu âyeti: "(=Senden önce kendilerine risalet verdiğimiz elçilere sor)" lafzıyla okurdu. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: İbn Mes'ûd'un kıraatinde bu âyet: "(=Senden önce indirilen kitapları okuyanlara sor)" şeklindedir. Yani Ehl-i kitâb'dan mümin olanlara sor, anlamındadır. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: "Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor..." âyetini açıklarken: "İsrâ (Miraç) gecesinde tüm peygamberler onun için Beytu'l-Makdis'te bir araya getirildi" demiştir. 46Gerçekten Mûsa’yı da mûcizelerimizle Fir'avun’a ve topluluğuna peygamber gönderdik. (Varıp da onlara) şöyle dedi: “ Şüphesiz ben, bütün âlemlerin Rabbinin peygamberiyim.” 47Fakat onlara böyle mûcizelerimizle varınca, hemen onlar bunlara gülüverdiler. 48Bkz. Ayet:56 49Bkz. Ayet:56 50Bkz. Ayet:56 51Bkz. Ayet:56 52Bkz. Ayet:56 53Bkz. Ayet:56 54Bkz. Ayet:56 55Bkz. Ayet:56 56"Onlara gösterdiğimiz her bir mucize önceki benzerinden daha büyüktü. Belki dönerler diye onları azaba uğrattık. (Azabı görünce) «Ey büyücü! Sana verdiği söze dayanarak, bizim için Rabbine dua et. Çünkü biz artık doğru yola gireceğiz» dediler. Ama, azabı üzerlerinden kaldırdığımızda hemen sözlerinden döndüler. Firavun, milletine şöyle seslendi: «Ey milletim! Mısır hükümdarlığı ve memleketimde akan bu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz? Yoksa ben, şu zavallı, nerede ise maksadını anlatamayacak durumda olan bu adamdan daha hayırlı değil miyim?» Ona altın bilezikler verilmeli veya yanında ona yardımcı melekler gelmeli değil miydi? Firavun, milletini küçümsedi ama onlar kendisine yine de itaat ettiler. Doğrusu onlar yoldan çıkmış bir milletti. Böylece bizi öfkelendirince onlardan öç aldık, hepsini suda boğduk. Onları sonradan gelecekler için ibret ve örnek kıldık." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Onlara gösterdiğimiz her bir mucize önceki benzerinden daha büyüktü..." âyetini açıklarken: "Nuh tufanı ile buna benzer diğer mucizelerdir" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "...Onları azaba uğrattık" âyetini açıklarken: "Azaptan kasıt, kuraklık çektikleri yıldır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Belki dönerler diye onları azaba uğrattık" âyetini açıklarken: "Tövbe edip ibret alırlar diye onları azaba maruz bıraktık" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Ey büyücü! Sana verdiği söze dayanarak, bizim için Rabbine dua et..." âyetini açıklarken: "İman etmemiz durumunda azabı üzerimizden kaldıracağına dair söz vermişti. Bunun için Rabbine dua et" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini: "Hemen sözlerinden dönerler" şeklinde açıklamıştır. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Firavun, milletine şöyle seslendi..." âyetini açıklarken: "Firavun bizzat kendisi seslenmedi, ancak seslenmesi için birine emir verdi" demiştir. İbn Ebî Hâtim, Esved b. Yezîd'den bildirir: Hazret-iÂişe'ye: "Tulekâ'dan (Mekke fethinde serbest bırakılan Mekke ahalisi) olan birinin (yani Muâviye'nin) hilafet için Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabıyla çekişmesi seni de şaşırtmıyor mu?" dediğimde, Âişe: "Sen bunun neyine şaşırıyorsun ki? Bu, Yüce Allah'ın vereceği bir yetkidir onu iyiye de, kötüye de bahşeder. Firavun da Mısır ahalisine dört yüz yıl boyunca hükmetmişti" karşılığını verdi. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "...Mısır hükümdarlığı ve memleketimde akan bu ırmaklar benim değil mi?" âyetini açıklarken: "O zamanlar Mısır halkının bahçeleri ve nehirleri vardı" demiştir. "Yoksa ben, şu zavallı, nerede ise maksadını anlatamayacak durumda olan bu adamdan daha hayırlı değil miyim?"âyetini açıklarken: "Zayıf ve dili tutuk, derdini meramını anlatamayan şu adamdan daha hayırlı değil miyim, anlamındadır" demiştir. "Ona altın bilezikler verilmeli veya yanında ona yardımcı melekler gelmeli değil miydi" âyetini açıklarken: "Burada bileziklerden kasıt, kadınların da taktığı altından bileziklerdir" demiştir. "Böylece Bizi öfkelendirince onlardan öç aldık, hepsini suda boğduk. Onları sonradan gelecekler için ibret ve örnek kıldık" âyetini açıklarken: "Bizi öfkelendirdikleri zaman onları ateşe atarak intikamımızı aldık ve sonradan geleceklere birer ibret kıldık" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Nerede ise maksadını anlatamayacak durumda olan..." âyetini açıklarken: "Hazret-i Musa'nın dilinde bir tutukluk, kekemelik vardı" demiştir. Firyâbî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Yanında ona yardımcı melekler gelmeli değil miydi" âyetini açıklarken: "Yanında yürüyen melekler olmalı değil miydi, anlamındadır" demiştir. İbn Abdilhakem Futûhu Mısr'da İkrime'den bildirir: Firavun, Hazret-i Mûsa'nın peşinden kırk yaşın üstündekiler ile yirmi yaşın altındakileri göndermedi. "Firavun, milletini küçümsedi ama onlar kendisine yine de itaat ettiler" buyruğunda ifade edilen budur. Yani kavmini küçümsedi ve bu yaş aralığı dışındakileri Hazret-i Musa'yı yakalamak için göndermedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) âyetini: "Bizi öfkelendirdikleri zaman" şeklinde açıklamıştır. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Bizi öfkelendirdikleri zaman" şeklinde açıklamıştır. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Bizi öfkelendirdikleri zaman" şeklinde açıklamıştır. (.....) ifadesini de: "Onları parça parça ettik, fırkalara ayırdık" şekinde açıklamıştır. Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Böylece Bizi öfkelendirince onlardan öç aldık, hepsini suda boğduk. Onları sonradan gelecekler için ibret ve örnek kıldık" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Firavun'un kavminden kafir olanlar bizleri öfkelendirince onlardan intikam aldık ve Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmetinin kafirleri için bir örnek, bir ibret kıldık" demiştir. İbn Ebî Hâtim, Ukbe b. Âmir'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yüce Allah'ın, günahlarında devam eden bir kula istediklerini verdiğini görürsen bil ki Allah o kula süre tanımış demektir" buyurdu ve: "Böylece Bizi öfkelendirince onlardan öç aldık, hepsini suda boğduk" âyetini okudu. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, İbn Şihâb'dan bildirir: Abdullah'ın yanında oturuyordum. Bir ara ansızın ölme konusu açılınca Abdullah şöyle dedi: "Böylesi bir ölüm mümin için ölümü hafifletme, kafir için ise bir pişmanlıktır. Yüce Allah: "Bizi öfkelendirince onlardan öç aldık, hepsini suda boğduk" buyurur." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim: "Onları ibret kıldık" âyetini: (.....) lafzıyla, Sîn ile Lâm harflerini fetha ile okumuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Sa'd b. İyâd: "Onları ibret kıldık" âyetini: (.....) lafzıyla, Sîn ile Lâm harflerini ötre ile okumuştur. 57Bkz. Ayet:63 58Bkz. Ayet:63 59Bkz. Ayet:63 60Bkz. Ayet:63 61Bkz. Ayet:63 62Bkz. Ayet:63 63"Meryem oğlu bîr örnek olarak anlatılınca senin kavmin bağrışmaya başladı. «Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu?» dediler. Bunu sadece seninle tartışmak için ortaya attılar. Şüphesiz onlar kavgacı bir toplumdur. O, sadece, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur. Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık. O, kıyametin kopacağını bildirir; o saatin geleceğinden şüphe etmeyin. Bana uyun, bu doğru yoldur. Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır. Isa, açık delillerle geldiği zaman demişti ki: Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Öyleyse Allah'tan korkun ve bana itaat edin." Ahmed, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyşlilere: "Allah dışında ibadet edilen hiçbir şeyde hayır yoktur" buyurdu. Kureyşliler: "Sen İsa'nın bir peygamber ve Allah'ın salih kullarından biri olduğunu söylemiyor muydun? Oysa Hıristiyanlar ona taptılar. Şayet dediğin gibiyse o zaman İsa da onların ilahlarından biri sayılır ve onda da hayır yoktur" dediklerinde Yüce Allah: "Meryem oğlu bir örnek olarak anlatılınca senin kavmin bağrışmaya başladı" âyetini indirdi. Ravi der ki: İbn Abbâs'a: "Âyette geçen (.....) ifadesi ne anlama geliyor?" diye sorduğumda: "Bağrışmaları, gürültü çıkarmaları, anlamındadır" dedi. İbn Abbâs, Zuhruf Sûresi'nin 61. âyetini de "(=O, kıyamet saatinin habercisidir)" lafzıyla okudu ve: "Kıyamet kopmadan önce İsa b. Meryem'in zuhurudur" dedi. Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Katâde'den bildirir: Kur'ân'da İsa b. Meryem zikredilince Kureyşliler endişeye kapıldı ve: "Muhammed, İsa b. Meryem'i neden anıyor ki? Herhalde Muhammed, Hıristiyanların İsa b. Meryem'e yaptıklarının benzerinin kendisine de yapılmasını istiyor" dediler. Yüce Allah da buna: "...Bunu sadece seninle tartışmak için ortaya attılar..."şeklinde cevap verdi. Abdurrezzâk, Firyâbî, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs, Zuhruf Sûresi'nin 57. âyetini: (.....) lafzıyla, Sâd harfini esre ile okumuş ve: "Bağrışıp çağırırlar" şeklinde açıklamıştır. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Abdirrahman es- Sülemî, Zuhruf Sûresi'nin 57. âyetini: (.....) lafzıyla, Sâd harfini ötre ile okumuştur. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî): ifadesini: "Yüz çevirirler" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, Saîd b. Ma'bed'den (Ubeyd b. Umeyr el- Leysî'nin kardeşinin oğlu) bildirir: İbn Abbâs bana şöyle dedi: "Neden amcan (Ubeyd b. Umeyr el-Leysî) bu âyeti (.....) lafzıyla okuyor. Âyet bu şekilde değil, " şeklinde olmalıdır ve bağrışıp çağrışırlar anlamındadır." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) âyetini: "Kavmin bundan dolayı bağrışmaya başladı" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd de Mücâhid, Hasan ve Katâde'den bu yorumun aynısını bildirir. İbn Merdûye, Hazret-i Ali'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti: (.....) lafzıyla, Sâd harfini esre ile okuduğunu işittim. Saîd b. Mansûr, Ahmed, Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbn Mâce, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Taberânî, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da Ebû Umâme'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Doğru yolda iken sonradan sapıtıp yoldan çıkan hiçbir topluluk yoktur ki kavga ve çekişmenin içine düşmüş olmasın" buyurdu ve: "...Bunu sadece seninle tartışmak için ortaya attılar. Şüphesiz onlar kavgacı bir toplumdur" âyetini okudu. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Ebû Umâme'den bildirir: Bir defasında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) evinden çıkınca ashabının Kur'ân konusunda tartıştıklarını gördü. Buna çok kızdı ve sanki yüzüne sirke dökülmüş gibi suratını ekşitti. Sonra: "Allah'ın Kitâb'ından bir kısmını bir kısmının karşısına çıkararak tartışmayın. Zira doğru yoldan çıkmış hiçbir topluluk yoktur ki kavga ve çekişmenin içine düşmüş olmasın" buyurdu ve: "...Bunu sadece seninle tartışmak için ortaya attılar. Şüphesiz onlar kavgacı bir toplumdur" âyetini okudu. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Umâme: "Peygamberlerinden sonra sapıtan hiçbir topluluk yoktur ki kavga ve çekişmelerin içine düşmüş olmasın" dedi ve: "...Bunu sadece seninle tartışmak için ortaya attılar. Şüphesiz onlar kavgacı bir toplumdur" âyetini okudu. Saîd b. Mansûr'un Ebû İdrîs el-Havlânî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Bir topluluk fitneye düştüğü zaman bu duruma mutlaka kavga ve çekişmelerden dolayı gelmişlerdir. Bir topluluk da fitneye kapıldığı zaman artık birbirlerini kanlarını akıtmaya hazır hale gelmişler demektir." İbn Adiy ve Harâitî'nin Mesâviu'l-Ahlâk'ta Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yalan, münafıklığın kapılarından biridir. Kişinin münafık olmasının göstergelerinden biri de aşırı kavgacı ve tartışmacı olmasıdır" buyurmuştur. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Katâde'den bildirir: Yüce Allah Kur'ân'da Hazret-i İsa'yı zikredince Mekke müşrikleri: "Muhammed kendisini Hıristiyanların İsa'yı sevdiği gibi sevmemizi istiyor!" dediler. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurdu: "...Bunu sadece seninle tartışmak için ortaya attılar..." Yani bu sözü sadece seninle tartışıp çekişmek için söylediler. "O, sadece, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur." Allah'ın peygamberi olan İsa, kendisine nimetler verdiğimiz ve İsrailoğulları için bir mucize kıldığımız salih bir kuldan öte değildir. "Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık."Şayet dileseydik insanların yerine birbirlerinin yerine geçecek olan melekler yaratırdık. İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Müşrikler Allah Resûlü'ne geldiler ve: "Allah dışında kendisine tapılan şeylerin yeri neresidir?" diye sordular. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yerleri Cehennemdir" karşılığını verdi. Müşrikler: "Peki Güneş ve Ay?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Güneş de Ay da Cehennemde olacaktır" karşılığını verdi. Müşrikler: "Peki ya İsa b. Meryem?" diye sorunca, Yüce Allah: "O, sadece, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur" âyetini indirdi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık" âyetini açıklarken: "Yeryüzünü sizlerin yerine imar edecek melekler yaratırdık, anlamındadır" demiştir. Firyâbî, Saîd b. Mansûr, Müsedded, Abd b. Humeyd, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve Taberânî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs, Zuhruf Sûresi'nin 61. Âyetini "(=O, kıyamet saatinin habercisidir)" lafzıyla okumuş ve: "Kıyamet kopmadan önce İsa b. Meryem'in zuhûrudur" demiştir. Hâkim ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), "O, kıyametin kopacağını bildirir..." âyetini açıklarken: "Kıyamet kopmadan önce İsa'nın zuhûrudur" buyurmuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Hureyre, Zuhruf Sûresi'nin 61. âyetini "(=O, kıyamet saatinin habercisidir)" lafzıyla okumuş ve şöyle demiştir: "Kıyamet kopmadan önce Hazret-i İsa'nın zuhûrudur. Bu çıkışında dünyada kırk yıl boyunca kalır. Bu kırk yıl dört yıl gibi geçecek, bu süre içinde haccedip umresini yapacaktır." Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid, Zuhruf Sûresi'nin 61. âyetini "(=O, kıyamet saatinin habercisidir)" lafzıyla okumuş ve: "Kıyamet kopmadan önce İsa b. Meryem'in zuhuru kıyametin habercisi olacaktır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî), Zuhruf Sûresi'nin 61. âyetini "(=O, kıyamet saatinin habercisidir)" lafzıyla okumuş ve: "Kıyamet öncesi İsa'nın yeryüzüne inişidir" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde, Zuhruf Sûresi'nin 61. âyetini "(=O, kıyamet saatinin habercisidir)" lafzıyla okumuş ve şöyle demiştir: "Kıyamet kopmadan önce Hazret-i İsa'nın yeryüzüne inişidir. Ancak bazıları da kıyametin habersicinin Kur'ân olduğunu söylemektediler." Abd b. Humeyd, Şeybân'dan bildirir: Hasan, Zuhruf Sûresi'nin 61. âyetini "(O, kıyamet saatinin habercisidir)" lafzıyla okur ve: "Bu haberci Kur'ân'dır" derdi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, "O, kıyametin kopacağını bildirir..." âyetini (.....) lafzıyla, Ayrı harfini esreli bir şekilde okumuştur. Abd b. Humeyd, Hammâd b. Seleme'den bildirir: "Zuhruf Sûresi'nin 61. âyetini Ubey'yin mushafında "(=O, kıyameti hatırlatıp uyarır)" lafzıyla okudum." İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, Zuhruf Sûresi'nin 61. âyetini "(=O, kıyamet saatinin habercisidir)" lafzıyla okumuş ve: "Hazret-i İsa'nın yeryüzüne inişidir" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim..." âyetini açıklarken: "Tevrât'tan değiştirilen ve üzerinde tartışıp durduğunuz şeyleri sizlere açıklamak üzere geldim, anlamındadır" demiştir. 64Şüphe yok ki Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde hep O’na ibâdet edin. İşte bu, biricik doğru yoldur.” 65Sonra o (hristiyanlardan ibaret) hizibler aralarında ayrılığa düştüler. Onun için, acıklı bir günün azabından vay o zulüm edenlerin hâline!... 66"Onlar farkında değillerken kıyamet gönünün kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?" İbn Merdûye, Ebû Saîd'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İki kişi gebe deveyi sağarken, iki kişi alışverişini yaptıkları giysiyi katlarken ansızın, farkında olmadan kıyamet kopar" buyurdu ve: "Onlar farkında değillerken kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?'" âyetini okudu. 67Bkz. Ayet:70 68Bkz. Ayet:70 69Bkz. Ayet:70 70"O gün Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dostlar birbirine düşman olurlar... Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete giriniz!" İbn Merdûye, Sa'd b. Muâz'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kıyamet gününde akrabalık ve yakınlıktan dolayı olan bütün bağlar kesilir. Allah için olan kardeşlik dışında bütün kardeşlikler de biter" buyurdu. Yüce Allah'ın: "O gün Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dostlar birbirine düşman olurlar" âyetinde ifade ettiği de budur. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "O gün Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dostlar birbirine düşman olurlar" âyetini açıklarken: "Dünyada iken Allah'a isyan etme yolunda birbirlerinin dostu olanlar kıyamet gününde birbirlerinin düşmanı olurlar" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "O gün Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dostlar birbirine düşman olurlar" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Kıyamet gününde Allah'tan korkan takvalı kişiler dışında bütün dostlar birbirine düşer, düşman olurlar. Bize bildirilene göre de Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İki mümin ve iki kafir olmak üzere sözkonusu bu dostlar dört kişidir. Bu müminlerden biri ölünce kendisine hayatta kalan dostunun nasıl olduğu sorulur. «Allah da biliyor ki iyiliği emredip kötülükten alıkoymada ondan daha iyi bir dost görmüş değilim. Allahım! Bana hidâyet verdiğin gibi ona da hidâyet ver ve hangi hâl üzere benim canımı aldıysan onun da canını öyle al» der. Bu iki kafirden de biri ölünce kendisine hayatta kalan dostunun nasıl olduğu sorulur. «Allah da biliyor ki kötülüğü emredip iyilikten alıkoymada ondan daha iyi bir dost görmüş değilim. Allahım! Beni saptırdığın gibi onu da saptırıp yoldan çıkar ve hangi hâl üzere benim canımı aldıysan onun da canını öyle al» der. Kıyamet gününde tekrar diriltildikleri zaman onlara: «Birbirinizi övün bakalım!» denilir. Mümin olan iki kişiden her biri diğer arkadaşını en güzel şekilde överken, kafir olan iki kişiden her biri diğer arkadaşını en kötü bir şekilde anar." İbn Ebî Şeybe, Ka'b(ul-Ahbâr)'dan bildirir: Hayır yapmada başı çeken kişi kıyamet gününde getirilir ve: "Rabbinin davetine icabet et" denilir. Bunun üzerine bu kişi Rabbiyle görüşmek üzere gider ve görüşmede kendisine herhangi bir engel çıkartılmaz. Sonra Cennete götürülmesi emredilir. Cennette hem kendisinin, hem de dünyada iken iyilik yapmada kendisiyle beraber olan ve bu yönde kendisine yardım eden arkadaşlarının yerini görür. Kendisine: "Bu filanın yeri, bu falanın yeridir" denilerek o arkadaşlarının yerleri kendisine gösterilir. Cennette Yüce Allah'ın kendilerine hazırladığı nimetler ile ihsanları gösterilince en güzel yerin kendi yeri olduğunu görür. Kendisine Cennet giysileri giydirilir, başına taç konulur. Cennet kokusundan üzerine serpildikten sonra yüzü mehtaplı gecedeki Ay gibi parlar. Çıktığında seçkin kişilerden onu kim görse: "Allahım! Bunu Cennetliklerden kıl" der. Dünyada iken iyilik yapmada kendisiyle beraber olan ve bu yönde kendisine yardım eden arkadaşlarının yanına geldiği zaman: "Ey filan! Müjde! Yüce Allah Cennette sana şöyle şöyle şeyler hazırladı!" şeklinde hepsine teker teker kendileri için hazırlanan şeyleri anlatır. Bu şekilde Yüce Allah'ın Cennette kendileri için hazırladığı şeyleri duydukça onların da yüzü onun gibi parlamaya başlar. İnsanlar onları yüzlerinin bu parlaklığından tanırlar ve: "Bunlar Cennet ahalisindendir" derler. Kötülük yapmada başı çeken kişi de kıyamet gününde getirilir ve: "Rabbinin davetine icabet et" denilir. Bunun üzerine bu kişi Rabbiyle görüşmek üzere gider, ancak görüşmede kendisine engel çıkartılır. Sonra Cehenneme götürülmesi emredilir. Cehennemde hem kendisinin hem de arkadaşlarının yerini görür. Kendisine: "Bu filanın yeri, bu falanın yeridir" denilerek o arkadaşlarının yerleri bir bir kendisine gösterilir. Cehennemde Yüce Allah'ın kendilerine hazırladığı kötü şeyler gösterilince en kötü yerin kendi yeri olduğunu görür. Bunu görünce yüzü siyaha, gözleri de maviye döner. Başına ateşten bir başlık konulur. Çıktığında onu gören herkes ondan Allah'a sığınır. Dünyada iken kötülük yapmada kendisiyle beraber olan ve bu yönde kendisine yardım eden arkadaşlarının yanına geldiği zaman: "Senden Allah'a sığınırız" diyerek ondan Allah'a sığınırlar. Bunun üzerine kendisi: "Benden neden Allah'a sığınıyorsunuz? Ey Filan kişi! Şunu şunu hatırlıyor musun?" diyerek herkese teker teker beraber yaptıkları kötülüğü zikreder. Sonra Yüce Allah'ın Cehennemde kendileri için hazırladığı şeyleri anlatmaya başlar ki onlar bunları duydukça onların da yüzü onun gibi simsiyah kesilir. İnsanlar onları yüzlerinin siyahlığından tanırlar ve: "Bunlar Cehennem ahalisindendir" derler. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, Humeyd b. Zencûye Terğîb'de, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: "O gün Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dostlar birbirine düşman olurlar" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bunlar Mümin iki dost ile kafir iki dosttur. Mümin dostlardan biri vefat edince Cennetle müjdelendi. Müjdeyi alınca da dünyadaki dostunu andı ve: "Allahım! Dostum olan filan kişi sana ve Resûlüne itaat etmemi söylerdi. Bana iyiliği emreder, kötülükten de sakındırırdı. Senin huzuruna çıkacağımızı da devamlı olarak bana hatırlatır uyarırdı. Allahım! Benden sonra onu yoldan çıkarma ki bana burada gösterdiğini ona da gösteresin ve benden razı olduğun gibi ondan da razı olasın" der. Kendisine: "Git! Şayet ona neler hazırladığımı bilseydin çok güler az ağlardın" karşılığı verilir. Diğer mümin de öldüğü zaman ruhları bir araya gelir. Onlara: "Her biriniz diğerini övsün" denilince her biri diğeri için: "Ne güzel bir kardeş, ne iyi bir dosttur" demeye başlar. Dost olan iki kafirden biri öldüğü zaman Cehennemle müjdelenir. Bu müjdeyi alınca dünyadaki arkadaşını hatırlar ve: "Allahım! Dostum olan filan kişi sana ve Resûlüne isyan etmemi söylerdi. Bana kötülüğü emreder, iyilikten de sakındırırdı. Senin huzuruna da çıkmayacağımızı söylerdi. Allahım! Benden sonra ona hidâyeti nasip etme ki bana burada gösterdiğini ona da gösteresin ve bana öfkelendiğin gibi ona da öfkelenesin" der. Diğer kafir de öldüğü zaman ruhları bir araya gelir. Onlara: "Her biriniz diğerini övsün" denilince her biri diğeri için: "Ne kötü bir kardeş ve ne kötü bir dosttur" demeye başlar. İbn Cerîr, Süleymân et-Teymî'den bildirir: İşittiğime göre insanlar kıyamet gününde diriltildikleri zaman her birisini bir korku kaplar. Bir münadi: "Ey kullarım! Bu gün sizler için korku yoktur ve üzülmeyeceksiniz!" diye seslenince bütün insanlar umuda kapılıp bu sese doğru yönelir. Bunun üzerine münadi: "Âyetlerimize iman edip Müslüman olanlar için korku ve üzüntü yoktur" diye sözünü tamamlar. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....), ifadesini: "Ağırlanırsınız" şeklinde açıklamıştır. 71"Onlar için altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey oradadır. Siz orada ebedî olarak kalacaksınız." İbnu'l-Mübârek, İbn Ebi'd-Dünya Sifatu'l-Cenne'de ve Taberânî'nin M. el- Evsat'ta -ravileri güvenilir olan bir isnâdla- Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cennette en aşağı derece olan kişinin başında on bin tane hizmetçi bulunur. Bu hizmetçilerden her birinin elinde biri altından, biri de gümüşten olmak üzere iki tane tepsi olur. Her bir tepside de diğerinde olmayan bir yemek türü bulunur. Kişi son tepsiden de ilk tepsiden yediği kadar yer de ilkinde aldığı lezzeti sonuncusunda da alır. Sonra yedikleri koyu misk kokusuna dönüşür, zira Çenette küçük veya büyük abdest bozma ve sümkürme gibi şeyler olmaz. Kardeşçesine karşılıklı sedirler üzerinde otururlar. " İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süddî: (.....) ifadesini: "Tabaklar" olarak açıklamıştır. İbn Ebî Şeybe, Ka'b(ul-Ahbâr)'dan bildirir: "Kıyamet gününde Cennet ahalisi içinde en aşağı derecede olan kişiye bile seksen bin tane yemek tepsisi gelir. Her bir tepside diğerinde olmayan bir yemek çeşidi bulunur ve kişi son tepside de ilk tepside aldığı lezzeti alır. Bu yemeklerin içinde lezzet almayacağı bir yemek türü bulunmaz." İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ekvâb ifadesi, gümüş testiler anlamındadır" demiştir. Hennâd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Ekvâb ifadesi kulpu olmayan bardaklar anlamındadır" demiştir. Tastî'nin Mesâil'de bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) ifadesini anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Kulpu olmayan testiler, anlamındadır" demiştir. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. el-Hüzelî'nin: "Su testisini doldurana kadar horozun sesi çıkmadı Doldurunca da etrafında dolanmaya bağladı" dediğini işitmez misin?" İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) ifadesini açıklarken: "Bunlar kulpu olmayan testilerdir. Nebat dilinde de tekili Kûb olarak geçer" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) ifadesini açıklarken: "İbrikten daha küçük kaplardır. Bize söylenene göre bunların ağız kısmı yuvarlaktır" demiştir. Abd b. Humeyd, İkrime'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cehennem ahalisi içinde en hafif cezayı çekecek olan kişi bir kor ateşine basar da başında beyni kaynar" buyurdu. Ebû Bekr: "Yâ Resûlallah! Bu adamın suçu ne ki?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu adamın bir sürüsü vardı ve başkalarının mallarına zarar verirdi. Oysa Yüce Allah ekin tarlasını da bir taş atımlığı kadar olan çevresini de otlatmaya haram kılmıştır. Bundan dolayı dünyadayken mallarınıza haram bulaştırmayın ve âhirette kendinizi helak etmeyin" buyurdu. Sonra şöyle devam etti: "Cennet ahalisi içinde de derecesi ve yeri en düşük olan kişi de Cennette en son giren kişi olur. Böylesi bir kişiye bile gözünün görebileceği yerler kendisi için altından saraylar, gümüşten çardaklarla donatılır ki o zaman yüz yıllık bir yolculuk mesafesine kadar görebilir. Kendisi için hazırlanan bu yerde mamur olmayan tek karışlık bile yer yoktur. Her günün sabahı ve akşamında kendisine altından yetmiş bin yemek tepsisi getirilir. Her bir tepside de diğerinde olmayan türde yemek bulunur. Son tepsiden yerken iştahı, ilk tepsiyi yediği zamanki iştahı gibi olur. Tüm dünya ahalisi misafiri olsa kendisine verilenler hepsine yeter de yine bir şey eksilmezdi." İbn Cerîr, Ebû Umâme'den bildirir: "Cennet ahalisinden biri uçan bir kuşu canı çeker de bu kuş pişmiş bir şekilde avucuna düşer. Doyana kadar ondan yedikten sonra bu kuş tekrar havalanıp uçar. Canı içecek çektiği zaman testi eline gelir. Dilediği kadar içtikten sonra da bu testi geri yerine gider." İbn Ebî Hâtim, Ebû Umâme'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizlere bir şeyler anlatırken Cenneti zikredip şöyle buyurdu: "Canım elinde olana yemin olsun ki Cennetteki bir kişi lokmayı ağzına götürür de aklına başka bir yemek çeşidi geldiği zaman ağzındaki bu lokma düşündüğü yemeğe dönüşür." Sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey oradadır. Siz orada ebedî olarak kalacaksınız" âyetini okudu. İbn Ebi'd-Dünya Sifatu'l-Cenne'de İbn Abbâs'tan bildirir: "Cennet narlarından bir tanesinden bile birçok insan bir araya gelip doyana kadar yiyebilir. Cennette olanlardan birinin aklına bir yemek türü geldiği zaman bu yemeği elini attığı yerde görebilir." İbn Ebi'd-Dünya, Bezzâr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin el-Ba's'da İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cennette bir kuşa bakıp da canın onu çektiği zaman bu kuşun pişmiş bir şekilde önüne düştüğünü görürsün" buyurmuştur. İbn Ebi'd-Dünya'nın Meymûne'den bildirdiğine göre Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cennette kişinin canı bir kuşu çeker de o kuş Horasan devesi gibi pişmiş bir şekilde önüne düşer. Ancak üzerinde ne duman kokusu vardır ne de etine ateş dokunmuştur. Kişi onun etinden doyana kadar yedikten sonra kuş havalanıp uçar. " İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildirir: "Cennette en alt derecede bulunan kişinin bile yetmiş bin hizmetçisi olan bir meskeni olur. Bu hizmetçilerden her birinin elinde de içi yemeklerle dolu altın bir tepsi bulunur. Şayet tüm yeryüzü ahalisi onun bu sofrasına oturacak olsa yemekler hepsine yeter de başkasından bir şey istemeye ihtiyaç duyulmaz. İşte Yüce Allah'ın: "...Canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey oradadır..." buyruğunda ifade ettiği budur." İbn Ebî Şeybe ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs'a: "Cennettekilerin çocukları olur mu?" diye sorulunca: "İsterlerse olur" karşılığını verdi. Ahmed, Hennâd, Dârimî, Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbn Mâce, İbnu'l- Münzir, İbn Hibbân ve Beyhakî el-Ba's'da Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirir: "Yâ Resûlallah! Çocuk kişiye huzur ve neşe verir. Cennettekilerin de çocukları olur mu?" diye sorduğumuzda, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Mümin Cennette çocuk istediği zaman bu çocuğa hamile kalınması, çocuğun doğması, yetişmesi müminin istediği şekilde ve bir anda olur" karşılığını verdi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Abdurrahman b. Sâbit'ten bildirir: Adamın biri: "Yâ Resûlallah! Cennette atlar olur mu? Zira atları çok severim" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şayet Yüce Allah seni Cennete sokarsa, kırmızı yakuttan bir ata binip de Cennet içinde dilediğin yerde seni uçarak gezdirmesini istesen bu isteğin gerçekleşir" karşılığını verdi. Bedevinin biri: "Peki, Cennette deve de olacak mı? Zira develeri çok severim" deyince de, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey bedevi! Şayet Yüce Allah seni Cennete sokarsa orada canının çektiği, gözünün görmek istediği her şeye sahip olursun" karşılığını verdi. İbn Ebî Şeybe, Tirmizî ve İbn Merdûye, Büreyde'den bildirir: Adamın biri Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve: "Yâ Resûlallah! Cennette atlar olur mu? Zira atlar çok hoşuma gider" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şayet istersen kırmızı yakuttan bir ata biner ve Cennette dilediğin yere seni uçarak götürür" karşılığını verdi. Başka biri: "Benim de develer çok hoşuma gider. Cennette deve de olacak mı?" diye Sorunca, Allah Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Allah'ın kulu! Şayet Cennete sokulursun orada canının çektiği, gözünün görmek istediği her şeye sahip olursun" karşılığını verdi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Kesîr b. Murra el-Hadramî şöyle demiştir: Cennettekilerin üzerinden bulut geçerken: "Sizlere ne yağdırayım?" diye sorar. İbn Ebî Şeybe, İbn Sâbit'ten bildirir: Melek Cennet ağaçlarından birinin yanına gelir ve: "Rabbim filan kişi için istediği meyveleri vermeni emrediyor" der. Başka bir melek Cennette bulunan kişilerden birinin yanına gelip bir giysiyi önüne serdiği zaman o kişi: "Çok giysi gördüm, ama bunun gibisini görmüş değilim" der. İbn Ebî Şeybe, Amr b. Kays'tan bildirir: "Cennet ahalisinden birinin canı bir meyve istediği zaman bu meyve asılı ağaçta durmasına rağmen gelip o kişinin ağzında akar." Ebu'ş-Şeyh Azame'de Abdurrahman b. Sâbit'ten bildirir: Cennetteki bir adam beşyüz huri, dörtyüz bakire kız ve sekiz bin dul kadınla evlendirilir. Kişi bunlardan biriyle dünyanın ömrü kadarlık bir süre beraber olur da biri diğerinden bıkmaz, usanmaz. Bu kişinin önüne öyle bir sofra konular ki dünyanın ömrü kadarlık bir süre boyunca yese dahi iştahı kesilmez. Böylesi bir kişiye bir melek Rabbinden selamlarla ve parmakları arasında yüz veya yetmiş tane giysi ile gelir. Kişi: "Rabbimin bana verdikleri arasında en çok hoşuma giden bu giysilerdir" der. Melek: "Bunlar hoşuna gitti mi?" diye sorunca, adam: "Evet!" karşılığını verir. Bunun üzerine melek oradaki ağaçlardan en yakın olanlardan birine: "Ey ağaç! Filan kişiye canının çektiği kadar bu giysilerden yap" der. İbn Cerîr, Ebû Zabya es-Sülefî'den bildirir: Cennettekilerin içecekleri konusunda, bir bulut üzerlerine düşer ve: "İçecek olarak sizlere ne yağdırayım?" der. Üzerine bu bulutun düştüğü kişilerden her biri ne isterse buluttan o yağar. Hatta içlerinde: "Bize genç kızlar yağdır" diyenler de olur. 72"İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur." İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Her insanın biri Cennette, biri de Cehennemde olmak üzere iki meskeni bulunur. Kafir, mümin için Cehennemde hazırlanan meskene varis olurken, mümin de Cennette kafir için hazırlanan meskene varis olur. İşte: "İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur" âyetinde ifade edilen budur. Hennâd b. es-Serî Zühd'de İbn Mes'ûd'dan bildirir: "Allah'ın bağışlamasıyla Sırat'ı aşar, Allah'ın rahmetiyle Cennete girersiniz. Ancak Cennetteki meskenleri amellerinize göre bölüşürsünüz." 73Sizin için orada çok meyvalar vardır; onlardan yiyeceksiniz. 74Bkz. Ayet:89 75Bkz. Ayet:89 76Bkz. Ayet:89 77Bkz. Ayet:89 78Bkz. Ayet:89 79Bkz. Ayet:89 80Bkz. Ayet:89 81Bkz. Ayet:89 82Bkz. Ayet:89 83Bkz. Ayet:89 84Bkz. Ayet:89 85Bkz. Ayet:89 86Bkz. Ayet:89 87Bkz. Ayet:89 88Bkz. Ayet:89 89"Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklar. Azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde kurtuluştan ümit kesmişlerdir. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zalim kimselerdir. «Ey Mâliki Rabbin bizim işimizi bitirsin! diye seslenirler. Mâlik de: «Siz böyle kalacaksınız!» der. Andolsun biz size hakkı getirdik, fakat çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz. Yoksa (müşrikler) bir işe kesin karar mı verdiler? Doğrusu biz de kararlıyız! Yoksa onlar, bizim kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, öyle değil; yanlarındaki elçilerimiz (hafaza melekleri de) yazmaktadırlar. De ki: Eğer Rahmân'ın bir çocuğu olsaydı, elbette ben (ona) kulluk edenlerin ilki olurdum! Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın da Rabbi olan Allah onların vasıflandırmalarından yücedir, münezzehtir. Sen bırak onları, kendilerine söz verilen günlerine kavuşuncaya kadar bâtıla dalsınlar, oynaya dursunlar. Gökteki İlâh da, yerdeki İlâh da O'dur. O, Hakîm'dir, her şeyi bilendir. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü kendisine ait olan Allah ne yücedir! Kıyamet saatini bilmek de O'na mahsustur. Siz O'na döndürüleceksiniz. Allah'ı bırakıp da taptıkları putlar, şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler bunun dışındadır. Andolsun onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette «Allah» derler. O halde nasıl (Allah'a kulluktan) çevriliyorlar? (Resûlullah'ın:) «Yâ Rabbi! Bunlar, iman etmeyen bir kavimdir» demesini de( Allah biliyor) Şimdilik sen onlardan yüz çevir ve size selam olsun de. Yakında bilecekler" Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Onlar orada tamamen umutsuzdurlar" âyetini açıklarken: "Umutsuzluk içinde durumlarına teslim olmuşlardır" demiştir. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, Buhârî, İbnu'l-Enbârî Mesâhifde, İbn Merdûye ve Beyhakî Sünen'de Ya'lâ b. Umeyye'den bildirir: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) minberde "Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin, diye seslenirler..." âyetini: (.....) şeklinde okuduğunu işittim. İbn Merdûye, Hazret-i Ali'den bildirir: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) minberde "Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin, diye seslenirler..." âyetini: (.....) şekinde okuduğunu işittim. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Enbârî, Mücâhid'den bildirir: Abdullah b. Mes'ûd'un kıraatinden Zuhruf Sûresi'nini 77. âyeti: "(=Ey Mâlik, diye seslenirler)" şeklindedir. Taberânî, Ya'lâ b. Umeyye'den bildirir: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) minberde "Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin, diye seslenirler..."âyetini: (.....) şekinde okuduğunu işittim. Abdurrezzâk, Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Ebi'd-Dünya Sifatu'rı-Nâr'da, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve Beyhakî'nin el-Ba's ve'rı- Nuşûr'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin, diye seslenirler. Mâlik de: «Siz böyle kalacaksınız» der" âyetini açıklarken: "Cehennemdekilerin bu çağrısına Malik bin yıl boyunca herhangi bir cevap vermez. Bin yıl sonrasında ise: "Siz böyle kalacaksınız!" karşılığını verir. Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Yoksa bir işe mi karar verdiler? Doğrusu biz de kararlıyız" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Şayet bir konuda karar alıp plan kurdularsa biz de alır ve kurarız. Şayet kötü bir şeye niyetlenmişlerse biz de benzeri bir şekilde karşılığını veririz." İbn Cerîr, Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den bildirir: Kureyş'ten iki, Sâkif'ten bir veya Sakîf'ten iki Kureyş'ten bir kişi olmak üzere üç kişi Kâbe ile örtüsünün arasında dururken içlerinden biri: "Sizce Allah konuştuklarımızı duyar mı?" dedi. Başka biri: "Şayet sesli konuşursanız duyar, ancak sessiz konuşursanız duyamaz" karşılığını verdi. Bunun üzerine: "Yoksa onların sırlarını ve gizli konuşmalarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır öyle değil, yanlarındaki elçilerimiz yazmaktadırlar" âyeti nazil oldu. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "...Hayır öyle değil, yanlarındaki elçilerimiz yazmaktadırlar" âyetini açıklarken: "Yanlarında bulunan melekler yaptıklarını yazmaktadır, anlamındadır" demiştir. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "De ki: Rahmân'ın çocuğu yoktur. Buna ilk şahitlik eden kişi de benim" şeklinde açıklamıştır. Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetini anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Allah'a çocuk isnâd etmeyi ilk reddedecek kişi benim, anlamındadır" demiştir. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca, İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Tubba'nın: "Fihr kabilesi benim onların rabbi olduğumu bilirler Bundan dolayı isteyerek bana itaat eder ve reddetmezler" dediğini İşitmez misin?" Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) ile Katâde: (.....) âyetini: "De ki: Rahmân'ın çocuğu yoktur. Bu ümmet içinde Allah'a ilk ibadet eden kişi de benim" şeklinde açıklamışlardır. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Rahmân'ın çocuğu olduğunu söylüyorsunuz, ancak Allah'ı tevhîd ederek ibadet eden ve söylediklerinizi yalan çıkaran ilk kişi benim, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Rahmân'ın çocuğu olduğunu söylüyorsunuz, ancak Allah'a ilk iman eden kişi benim, siz istediğinizi söyleyin, anlamındadır" demiştir. İbn Cerîr, Katâde'den bildirir: Bu, Arapların ifade tarzlarından biridir. Yani (.....) ifadesi: "Allah'ın çocuğu yoktur ve olamaz da" anlamındadır. İbn Cerîr, Zeyd b. Eslem'den bildirir: Bu, Arapların bilinen ifade tarzlarından biridir. (.....) dedikleri zaman: "Bu iş asla olmaz" anlamını kastetmektedirler. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre A'meş, Meryem Sûresi'ndeki secde âyetinden sonra gelen âyetlerdeki bütün "(çocuk)" ifadelerini (çocuklar)" şeklinde okumuştur. Aynı şekilde Zuhrûf, Nûh ve diğer sûrelerdeki bütün "(çocuk)" ifadelerini de (çocuklar)" şeklinde okumuştur. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve Beyhakî'nin el-Esmâ' ve's-Sifât'ta bildirdiğine göre Katâde: "...Onların nitelendirmelerinden uzaktır" âyetini açıklarken: "Onların isnat ettikleri yalanlardan uzaktır" demiştir. "O, gökte de ilâh olandır, yerde de ilâh olandır..." âyetini açıklarken de: "Gökte de yerde de kendisine ibadet edilen odur" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "O'nu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şâhitlik edenler şefaat edebilirler" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Allah dışında taptıkları şeylerden kasıt; İsa, Uzeyr ve meleklerdir. Bilerek hakka şahitlik etmek, Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik etmek demektir. Bu şekilde bilerek hakka şahitlik etmedikleri zaman îsa, Uzeyr ve melekler de şefaat edemezler." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Ancak bilerek hakka şâhitlik edenler şefaat edebilirler" âyetini açıklarken: "Bunlar melekler, İsa ve Uzeyr'dir. Bunların Allah katında şefaat hakları bulunmaktadır" demiştir. Beyhakî'nin Şuab'da bildirdiğine göre Mücâhid: "...Ancak bilerek hakka şâhitlik edenler..." âyetini açıklarken: "Rabbi'nin Yüce Allah olduğunu bilerek hakka şahitlik etmesidir" demiştir. İbnu'l-Münzir, İbn Avn'dan bildirir: İbrâhîm(-i Nehaî)'ye, ticari bir belgede şahit tutulduğunu gören, yazı ile mührü tanıyan, ancak para miktarını hatırlamayan kişinin durumunu sorduğumda: "...Ancak bilerek hakka şâhitlik edenler..." âyetini okudu. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Onun: Ya Rabbi! Bunlar, iman etmeyen bir kavimdir, demesini de (Allah biliyor)" âyetini açıklarken: "Yüce Allah burada Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) sözünü tasdik etmiştir" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Onun: Ya Rabbi! Bunlar, iman etmeyen bir kavimdir, demesini de (Allah biliyor)" âyetini açıklarken: "Bu peygamberiniz Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) sözüdür ve kavmini Rabbine şikâyet etmektedir" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd, Zuhruf Sûresi'nin 88. âyetini: "(Resûl dedi ki: Ey Rabbim...)" lafzıyla okumuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, "Onun: Ya Rabbi! Bunlar, iman etmeyen bir kavimdir, demesini de (Allah biliyor)" âyetini: (.....) lafzıyla, Lâm ile He harflerini esre ile okumuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Şimdilik sen onları hoş gör..." âyetini açıklarken: "Bu hoş görü daha sonra neshedildi" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Şuayb b. el-Habhâb'dan bildirir: Ali b. Abdillah el-Bârikî ile beraberdim. Yanımızdan geçen bir Yahudi veya Hıristiyan birine selam verince, ona: "Ama bu adam Yahudi (veya Hıristiyan)!" dedim. Ali cevap olarak bana: "Onun: Ya Rabbi! Bunlar, iman etmeyen bir kavimdir, demesini de (Allah biliyor). Şimdilik sen onları hoş gör ve «Size selâm olsun» de. Yakında bilecekler" âyetlerini okudu. İbn Ebî Şeybe, Avn b. Abdillah'tan bildirir: Muhammed b. Ka'b, karşılaşılan zimmet ahalisinden birine müslümanın ilk önce selam vermesi konusunu Ömer b. Abdilazîz'e sorunca, Ömer: "Onların vereceği selama karşılık veririz, ancak selamı ilk veren biz olmayız" dedi. Muhammed b. Ka'b'a: "Peki, sen bu konuda ne düşünüyorsun?" diye sorduğumda: "Selamı ilk önce bizim vermemizde bir sakınca görmüyorum" dedi. "Neden?" diye sorduğumda da şu karşılığı verdi: "Çünkü Yüce Allah: "Şimdilik sen onları hoş gör ve «Size selâm olsun» de. Yakında bilecekler" buyuruyor." |
﴾ 0 ﴿