KÂF SÛRESİ(MEKKİ BİR SÜREDİR) İbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kâf Sûresi Mekke'de nazil oldu" demiştir. İbn Merdûye, İbnu'z-Zübeyr'den bunun aynısını bildirir. Taberânî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Mufassal sûreler Mekke'de nazil oldu. Bir süre başka sûreler nazil olmadan bunları okuyup durduk" demiştir. İbn Ebî Dâvud ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Osmân b. Affân muhasara sonrası eline kılıçla vurulunca: "Vallahi Mufassal sûreleri kayda geçen ilk el buydu" dedi. Ahmed, Taberânî, İbn Cerîr ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da Vâsile'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Bana Tevrat'ın yerine Seb'u't-Tivâl (yedi uzun sûre), Zebûr'un yerine Miûn, İncil'in yerine Mesânî (Fâtiha Sûresi) verildi. Hepsine ilaveten de ayrıca Mufassal sûreler verildi. " Dârimî, Muhammed b. Nasr, Taberânî ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Her şeyin bir özü vardır, Kur'ân'ın özü de Mufassal sûrelerdir" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Ebû Dâvud ve İbn Mâce, Evs b. Huzeyfe'den bildirir: Sakîf kabilesinin heyeti içinde Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) geldik. Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) ashâbına: "Hatmetme konusunda Kur'ân'ı hizblere (bölümlere) nasıl ayırıyorsunuz?" diye sorduğumda: "Üç, beş, yedi, dokuz, on bir, on üç sûre ve Mufassal sûreler şeklinde (yedi bölüme) ayırıp (hergün bir bölümü) okuyoruz" dediler. Beyhakî Sünen'de Amr b. Şuayb'dan, o babasından, o da dedesinden bildirir: "Uzun olsun, kısa olsun ne kadar Mufassal sûre varsa hepsini de farz namazlarda cemaate namaz kıldırırken Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) işitmişimdir." İbn Ebî Şeybe Musannefte ve Müslim, Câbir b. Abdillah'tan bildirir: "Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) sabah namazında Kâf Sûresi'ni okurdu." Saîd b. Mansûr (lafız kendisinindir), Müslim ve İbn Mâce, Kutbe b. Mâlik'ten bildirir: "Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) sabah namazının ilk rekatında Kâf Sûresi'ni okurdu." Ahmed, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce, Ebû Vâkid el- Leysî'den bildirir: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bayram namazında Kâf ile Kamer sûrelerini okurdu." Ahmed, Müslim, İbn Ebî Şeybe, Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Mâce ve Beyhaki, Hârise'nin kızı Ümmü Hişâm'dan bildirir: "Kâf Sûresi'ni bizzat Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) ağzından öğrendim. Zira her Cuma cemaate hutbe verirken bu süreyi okurdu." İbn Sa'd, Ümmü Subayye Havle binti Kays el-Cüheniyye'den bildirir: "Cuma günleri kadınların en arkasından bile Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) hutbesini duyardım. Aynı şekilde minberin üzerinde Kâf Sûresi'ni okurken kadınların en arka tarafından bile duyardım." İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Hz. Ömer öğle namazının farzından önce kıldığı dört rekatta Kâf Sûresi'ni okumuştur. İbn Merdûye'nin Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Nebe' Sûres'ni öğrenin. Kâf Sûresini öğrenin. Necm, Bürûc ve Târik sûrelerini de öğrenin" buyurmuştur. 1Bkz. Ayet,10 2Bkz. Ayet,10 3Bkz. Ayet,10 4Bkz. Ayet,10 5Bkz. Ayet,10 6Bkz. Ayet,10 7Bkz. Ayet,10 8Bkz. Ayet,10 9Bkz. Ayet,10 10"Kâf. Şanlı Kur'ân'a and olsun. Kâfirler, aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: «Bu tuhaf bir şeydir! Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dirlleceğlz)? Bu, uzak bîr dönüştür.» Biz toprağın onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz. Katımızda her şeyi unutulmaktan koruyan bir kitap vardır. Hatta gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar, Artık onlar kararsız bir hâldedirler. Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız! Onda hiçbir çatlak da yok. Yeryüzünü de yaydık ve orada sabit dağlar yerleştirdik Orada her türden iç açıcı çift bitkiler bitirdik. Bütün bunlar, içtenlikle Allah'a yönelen her kulun gönül gözünü açmak ve ona öğüt ve ibret vermek içindir. Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek daneler bitirdik. Birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik." İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kâf" ifadesini açıklarken: "Yüce Allah'ın isimlerinden biridir" demiştir. İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildirir: "Yüce Allah yeryüzünün ötesinde tüm yeryüzünü kuşatacak şekilde bir deniz yarattı. Bu denizin ötesinde de Kâf isminde bir dağ yarattı. Dünya seması da bu dağın üzerinde bulunmaktadır. Bu dağın ötesinde de yeryüzünün yedi katı büyüklüğünde bir yer daha yarattı. Bu yerin de ötesinde onu tümüyle kuşatan bir deniz daha yarattı. Bu denizin ötesinde de Kâf isminde bir dağ yarattı. İkinci kat sema da bu dağın üzerinde bulunmaktadır..." Ravi der ki: İbn Abbâs bu şekilde yaratılan yedi yer, yedi deniz ve yedi dağ ile üzerlerinde duran yedi kat göğü saydıktan sonra şöyle dedi: "De ki: "Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de mürekkep olsa, arkasından yedi deniz daha ona katılsa, Allah'ın sözleri (yazmakla) yine de tükenmez..." âyetinde bahsedilen yedi deniz işte bu denizlerdir." İbnu'l-Münzir, Ebu'ş-Şeyh, Hâkim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdullah b. Bureyde: "Kâf" ifadesini açıklarken şöyle demiştir: "Dünyayı çepeçevre kuşatan ve semayı üzerinde taşıyan zümrütten bir dağdır." İbn Ebi'd-Dünya Ukûbât'ta ve Ebu'ş-Şeyh Azame'de İbn Abbâs'tan bildirir: "Yüce Allah, Kâf adında bir dağ yarattı. Bu dağ tüm dünyayı kuşatmakta ve alttan damarları da yerküresinin merkezine kadar uzanmaktadır. Yüce Allah bir kasabayı deprem ile sarsmak istediğinde bu dağa emir verir. Dağ da o kasabanın altında bulunan damarını oynatarak onu sarsıp harekete geçirir. Bundan dolayıdır ki kasabalardan biri depremle sarsılırken yanındaki kasabada bir şey olmaz." Abd b. Humeyd'm bildirdiğine göre Mücâhid: "Kâf, yeryüzünü kuşatan bir dağın adıdır" demiştir. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Kâf, Kur'ân'ın isimlerinden biridir" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Değerli olan Kur'ân'a andolsun" şeklinde açıklamıştır. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Şanlı Kur'ân'a and olsun" âyetini açıklarken: "Kur'ân'dan daha güzel ve daha üstün bir şey yoktur" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Bu, uzak bir dönüştür"âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bizi öldükten sonra kim diriltip geri döndürebilir, diyerek ölümden sonra tekrar dirilmeyi inkar ettiler" demiştir. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Biz toprağın onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz..." âyetini açıklarken: "Bedenlerinden neleri çürütüp eksilttiğini bilmekteyiz" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Biz toprağın onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz..." âyetini açıklarken: "Toprağın eksiltmesi, onların etleri, saçları ve kemiklerinden çürütüp yok ettiğidir" demiştir. Abdurrezzâk ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Biz toprağın onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz..." âyetini açıklarken: "Toprağın eksiltmesinden kasıt ölümleridir. Zira öldükleri zaman toprak onları içine alıp yemektedir" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...Katımızda her şeyi unutulmaktan koruyan bir kitap vardır" âyetini açıklarken: "Onların sayılarını ve isimlerini içeren bir kitap vardır" demiştir. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in Ali vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs:(.....) âyetini: "Her biri farklı bir tavır ve durum içindedir" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in Ebû Cemre vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin anlamı sorulunca şu karşılığı vermiştir: "Merîc ifadesi seçilemeyecek şekilde karışık, değişken anlamına gelir. Şairin: "Dolaşınca ortalıkta midesini hedef aldım Yapraklarına dolanıp karıgmış dal gibi yere yığıldı" dediğini İşitmedin mi?" İbn Cerîr'in Avfî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Bir sapıklık içindedirler" şeklinde açıklamıştır. İbnu'l-Enbârî el-Vakfda, Hatîb Talhîsu'l-Müteşâbih'de ve Tastî'nin Mesâil'de bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin anlamını sorunca, İbn Abbâs: "Birbirine karışmış, anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Şairin: "Dolaşmca ortalıkta midesini hedef aldım Yapraklarına dolanıp karışmış dal gibi yere yığıldı" dediğini İşitmedin mi?" Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Seçilemeyen, birbirine karşmış" şeklinde açıklamıştır. (.....) âyetini da: "Onda hiçbir çatlak yoktur" şeklinde açıklamıştır. Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Zevç bir, tek, behîc ise güzel mânâsındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. A'şâ'nın: "Nerde ipekten giyilecek bir giysi varsa Ebû Kudâme'nin elleri onun üzerinde demektir" dediğini İşitmedin mi?" Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini: "Her çeşit güzel bitkiler bitirdik" şeklinde açıklamıştır.(.....) âyetini açıklarken de: "Bütün bunlar, içtenlikle Allah'a yönelen her kulun gönül gözünü açmak, ona öğüt ve ibret vermek içindir ki bundan daha güzel bir öğüt yoktur. Munîb ifadesi de kalbiyle Allah'a yönelen kişi anlamındadır" demiştir. Firyâbî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Bütün bunlar, içtenlikle Allah'a yönelen her kulun gönül gözünü açmak ve ona öğüt ve ibret vermek içindir'" âyetini açıklarken: "Öğüt ve ibret vermekten kasıt onu basîret sahibi yapmaktır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid ile Atâ: (.....) ifadesini: "Huşû içinde Allah'a boyun eğen" şeklinde açıklamışlardır. Buhârî'nin Edeb'de bildirdiğine göre İbn Abbâs yağmur yağdığı zaman cariyesine: "Ey cariyel Eyerimi hazırla, giysilerimi çıkar!" der ve: "Gökten bereketli bir su indirdik..." âyetini okurdu. Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Dahhâk: "Gökten bereketli bir su indirdik..." âyetini açıklarken: "Bu sudan kasıt yağmurdur" demiştir. Ebu'ş-Şeyh, Meymûn b. Mihrân'dan bildirir: Kur'ân'da bereket yağmur anlamında kullanılır. Bu yönde de Yüce Allah: "Gökten bereketli bir su indirdik..." buyurur. Firyâbî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Biçilecek daneler bitirdik" âyetini açıklarken: "Biçilecek daneden kasıt buğdaydır" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "...Biçilecek daneler bitirdik" âyetini açıklarken: "Biçilecek daneden kasıt, buğday ile arpadır" demiştir. Hâkim ve İbn Merdûye, Kutbe'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) sabah namazında Kâf Sûresi'ni okuduğunu işittim. "(Birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik)" âyetine ulaştığı zaman, âyette geçen "Busûk ne anlama geliyor?" demeye başladım. Sonunda Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem): "Hurma ağaçlarının uzunluğu ve yüksekliği anlamındadır" buyurdu. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in değişik kanallardan bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Yüksek, uzun hurma ağaçları" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, Abdullah b. Osman b. Huseym'den bildirir: İkrime'ye (.....) buyruğundaki 'busûk' ifadesinin ne anlama geldiğini sorduğumda: "Hurmanın olgunlaşması anlamındadır. Yavrulaması yaklaşan koyun için de 'sebekat' denildiğini bilmez misin?" karşılığını verdi. Saîd b. Cübeyr'in yanına gidip bunu anlattığımda ise Saîd şöyle dedi: "İkrime yanılmış. Busûk ifadesi olgunlaşma mânâsında değil uzunluk, yükseklik mânâsındadır. Zira Yüce Allah: "Birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik" buyurur. Burada Yüce Allah hurma ağaçlarının yüksekliğini ifade ettikten sonra 'kat kat tomurcukları olan' da buyurarak onların olgun olduğunu ayrıca dile getirmiştir." İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Abdullah b. Şeddâd: (.....) ifadesini: "Dümdüz bir şekilde uzayan hurma ağaçları" şeklinde açıklamıştır. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) ifadesini: "Dolanıp yükselen hurma ağaçları" şeklinde açıklamıştır. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Tomurcuklan birbiri üzerine dizilmiş hurma ağaçlan" şeklinde açıklamıştır. 12Bkz. Ayet,15 13Bkz. Ayet,15 14Bkz. Ayet,15 15"Onlardan ince Nuh kavmi, Res halkı, Semud, Ad, Firavun milletleri, Lut'un kardeşleri, Eykeliler» Tubba' milleti de yalanlamışlardı. Evet, bunların hepsi peygamberleri yalanlamışlardı da tehdidim gerçekleşmişti. Siz ilk yaratışta yorulduk mu? Hayır, onlar yeniden yaratılmaktan şüphe etmektedirler." İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Tehdidim gerçekleşmişti" âyetini açıklarken: "Bu tehdit Yüce Allah'ın onları helak edeceğine yönelik tehdididir ki inkarları üzerine de gerçekleşmiş ve helak olmuşlardır" demiştir. "...Hayır, onlar yeniden yaratılmaktan şüphe etmektedirler" âyetini açıklarken de: "Ölümden sonra tekrar diriltilme konusunda şüphe etmekteydiler" demiştir. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Biz ilk yaratışta yorulduk mu? Hayır, onlar yeniden yaratılmaktan şüphe etmektedirler"âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Onları ilk olarak yaratışımız bizi ne aciz bıraktı ne de yordu. Ancak onlar ölümden sonra tekrar diriltilme konusunda şüphe içindeler" demiştir. 16"Andolsun, İnsanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çinisi biz, ona şah damarından daha yakınız" İbn Merdûye'nin Ebû Saîd'den bildirdiğine göre Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah insana dört şekilde yakın olur. İnsana şahdamarından daha yakındır. Her bir canlının perçeminden tutmuştur. Kişinin kalbiyle arasına girer. İnsanlar nerede olurlarsa olsunlar o da onlarla olur." İbnu'l-Münzir, Cüveybir'den bildirir: Dahhâk'a: "...Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız" âyetini sorduğumda: "İnsana en yakın olan şey kendi şahdamarıdır. Ancak Yüce Allah insana şahdamarından daha yakındır" karşılığını verdi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız" âyetini açıklarken: "Şahdamarı insanın boyun damarlarından biridir" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Çünkü biz, ona şahdamarından daha yakınız" âyetini açıklarken: "Şahdamarından kasıt kişinin kalbinde bulunan, kalbinden geçen şeylerdir" demiştir. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız" âyetini açıklarken: "Şahdamarı insanın boğazındaki damarlardan biridir" demiştir. 17Bkz. Ayet,18 18"İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar. İnsan hiçbir söz söylemez ki» yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın" İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Her insanda biri sağında, biri de solunda olmak üzere iki tane melek vardır. Sağ tarafındaki melek iyi amellerini, sol tarafındaki melek ise kötü amellerini yazıp kayda geçer." Ebû Nuaym ve Deylemî'nin Muâz b. Cebel'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah hafaza meleklerine lütufta bulunup onları insanın azı dişlerine oturttu. İnsanın dilini onların kalemi, tükürüğünü de mürekkepleri kıldı." Ebû Nuaym'ın Hilye'de bildirdiğine göre Mücâhid: "İnsanın kötülüklerini yazan meleğin adı Ka'îd'dir" demiştir. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "İnsanın sağ tarafında iyiliklerini yazan melek, sol tarafında ise kötülüklerini yazan melek bulunur" demiştir. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın"âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bu iki melek iyi olsun, kötü olsun ağzından çıkan her bir sözü kayda geçerler. Hatta kişinin: "Yedim, içtim, gittim, geldim, gördüm" demesini bile yazarlar. Perşembe günü olduğu zaman da sözleri ve amelleri huzura çıkarılır. Bunların içinden iyi ve kötü olanları bırakılırkan diğer şeyler silinir. İşte: "Allah, dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır..."âyetinde dile getirilen de budur. İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve İbn Merdûye'nin İkrime vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Kişinin iyi veya kötü sözleri yazılır. Ancak: "Oğlum! Atımı eyerle" veya: "Oğlum! Bana su ver" gibi sözleri kayda geçmez. İbnu'l-Münzir, İkrime'den bildirir: Kişinin ancak mükafatını alacağı veya karşılığında cezalandırılacağı sözleri yazılır. Ancak kişinin hanımına söylediği: "Gel şöyle şöyle yapalım" gibi sözleri yazılmaz. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İkrime: "Kişinin lehinde ve aleyhinde olacak her sözü kayda geçer" demiştir. İbn Ebi'd-Dünya et-Tevbe'de Kelbî vasıtasıyla Ebû Sâlih'ten bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın" âyetini açıklarken şöyle demiştir: İnsanın iyiliklerini yazan melek sağ tarafında, kötülüklerini yazan melek ise sol tarafında bulunur. Kişi iyi bir şey yaptığı zaman sağ taraftaki melek bunu on katıyla kayda geçer. Kötü bir şey yaptığı zaman ise sağdaki melek soldakine: "Bunu yazma, belki Rabbini tesbih eder ve bağışlanma diler" der. Perşembe günü olduğu zaman yaptığı iyilik ile kötülükler bırakılırken diğer tüm şeyler silinir. Geriye kalanlar Ümmü'l-Kitab'ta yazılı olanlar ile karşılaştırılınca aynı oldukları görülür. İbn Ebî Şeybe ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da Evzaî vasıtasıyla Hassân b. Atiyye'den bildirir: Adamın biri bir merkebe binmişti. Bu merkeb tökezleyince adam: "Kahrolasıca!" dedi. Bunun üzerine sağdaki melek: "Bu bir iyilik değil ki yazayım" derken, soldaki melek de: "Bu bir kötülük değil ki yazayım" der. Bunun üzerine soldaki meleğe: "Sağdaki meleğin yazmadığı şeyleri sen yaz" denilir veya vahyedilir. İbn Ebi'd-Dünya'nın es-Samfta bildirdiğine göre Hz.Ali: "İnsanın dili (sağında ve solunda bulunan melekler için) kalem tükürüğü ise mürekkeptir" demiştir. İbn Ebi'd-Dünya ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ahnef b. Kays: "İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Sağdaki melek kişinin iyiliklerini yazar ve soldaki meleğin de amiridir. Kişi bir günah işlediği zaman sağdaki melek soldakine: "Yazma!" der. Şayet kişi yaptığı bu günahtan dolayı bağışlanma dilerse Yüce Allah günahı yazdırmaz. Ancak kişi günahında ısrar ederse bu durumda soldaki melek bunu yazar. İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh Azame'de İbnu'l-Mübârek vasıtasıyla İbn Cüreyc'den bildirir: "Biri insanın sağında, biri de solunda olmak üzere iki melek vardır ve sağdaki insanın iyiliklerini, soldaki ise kötülüklerini yazar. Ancak sağdaki melek soldaki meleğin onayını almadan yapılan iyilikleri kayda geçer. Soldaki melek ise sağdaki meleğin onayını almadan yapılan bir kötülüğü yazmaz. Kişi oturduğu zaman bu meleklerden biri sağında, biri de solunda oturur. Yürüdüğü zaman biri önünde biri de arkasında yürür. Uyuduğu zaman da biri başının ucunda, biri de ayaklarının yanında durur." İbnu'l-Mübârek der ki: "Her insan için beş melek görevlendirilmiştir. Bu meleklerden ikisi gece, ikisi de gündüz vakti görev yapar, her biri kendi vaktinde gelip giderler. Beşincisi ise gece olsun gündüz olsun kişinin yanından hiç ayrılmaz." Firyâbî ve ibn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini:"Gözetleyen" şeklinde açıklamıştır. İbnu'l-Mübârek ve Ebu'ş-Şeyh, Haccâc b. Dînâr'dan bildirir: Ebû Ma'şer'e: "Kişi içinden Allah'ı zikrettiği zaman melek bunu nasıl bilip yazacak?" diye sorduğumda: "Bunu nefesinden, kokusundan bilirler" dedi. Abdullah b. Ahmed Zühd'ün zevâidinde Ebû İmrân el-Cevnî'den bildirir: Bize bildirilene göre bütün hafaza melekleri her gün ikindi sonrası ellerindeki kitaplarla semaya çıkarlar. Orada sağdaki meleğe: "Şu sahifeyi çıkarıp at" denilir. Soldaki meleğe de: "Sen de şu sahifeyi çıkarıp at" denilir. Sağdaki melek: "Rabbimiz! Hayır olarak ne söyledilerse onları yazdık" deyince, kendisine: "Ama bu sözleri benim rızam için söylemedi. Ben de benim rızam dışında yapılan hiçbir şeyi kabul etmem" karşılığı verilir. Sonra yine sağdaki meleğe: "Filan kişi için şöyle şöyle yaptı yaz" denilir. Melek: "Rabbim! Ama böyle bir şeyi yapmadı" deyince, kendisine: "Ama böyle bir şeye niyet etti" karşılığı verilir. İbnu'l-Mübârek, İbn Ebi'd-Dünya Kitâbu'l-İhlâs'ta ve Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de Damra b. Habîb'den bildirdiğine göre ,Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Melekler bir kulun amelleriyle birlikte semaya doğru yükselirler. Allah'ın dilediği yere ulaşıncaya kadar bu kulun iyi amellerini çok görür ve ne kadar iyi biri olduğunu düşünürler. Sonra Yüce Allah yanlarına gelir ve: «Sizler kulumun amellerini kayda geçiyorsunuz, oysa ben onun içinden geçen şeyleri de bilirim. Bu kulum da amellerini ihlas içinde rızamı gözeterek yapmadı. Onun için kaydını Siccîn'de yapın» buyurur. Yine melekler bir kulun amelleriyle birlikte semaya doğru yükselirler. Allah'ın dilediği yere ulaşıncaya kadar bu kulun iyi amellerini az görür ve ne kadar değersiz biri olduğunu düşünürler. Sonra Yüce Allah yanlarına gelir ve: «Sizler kulumun amellerini kayda geçiyorsunuz, oysa ben onun içinden geçen şeyleri de bilirim. Bu kulumun yaptığı iyi amelleri katlayıp çoğaltın ve kaydını İlliyyîn'de yapın» buyurur. " Taberânî, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "İnsanın sağında bulunan melek solunda bulunan meleğin amiridir. Kişi iyilik yaptığı zaman bu iyilik on katıyla yazılır. Bir kötülük yapıp da soldaki melek bunu yazmak istediği zaman sağdaki melek ona: «Bekle!» der. Soldaki melek bunun üzerine altı veya yedi saat bekler. Kişi şayet bağışlanma dilerse yaptığı bu kötülük yazılmaz. Bağışlanma dilememesi halinde de sadece bir kötülük olarak kayda geçer."' Ebu'ş-Şeyh Tefsîr'de Hassan b. Atiyye'den bildirir: "İçlerinde Mekhûl ile İbn Ebî Zekeriya'nın da bulunduğu bir mecliste amellerin kayda geçmesi konusu müzakere edildi. Bu müzakerede kulun bir kötülük yapması halinde bunun üç saat boyunca kayda geçmeyeceği, bağışlanma dilemesi halinde görmezden gelineceği, dilememesi halinde ise kayda geçeceği ifade edildi." İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Atâ b. Ebî Rebâh şöyle demiştir: Sizden öncekiler Allah'ın Kitab'mı okuma, bir iyiliği emretme, kötülükten alıkoyma veya ihtiyaçları giderme konusunda yapılan zorunlu konuşmalar haricinde fazladan konuşmaları hoş görmezlerdi. Yanınızda yaptığınız her şeyi kayda geçen şerefli yazıcıların olduğunu bilmiyor musunuz? Ki Yüce Allah: "İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar. İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın" buyurur. Birinizin amel defteri açılıp da gününün çoğunun ne dini ne de dünyası konusunda olmayan şeylerle dolu olduğunu görse mahçup olmaz mı?" İbn Ebî Şeybe, Bekr b. Mâiz'den bildirir: Rabî' b. Huseym, arkadaşları da yanındayken kızı geldi ve: "Babacığım! Gidip oynayayım mı?" dedi. Rabî': "Hayır!" karşılığını verdi. Arkadaşları: "Ey Ebû Yezîd! Bırak da gidip oynasın" dediklerinde, Rabî' şu karşılığı verdi: "Amel defterimde «Git ve oyna« sözünün geçmesini istemem. Bunun yerine «Hayırlı bir söz söyle» veya «Hayırlı bir şey yap» gibi sözlerin geçmesini isterim." Beyhaki, Şuabu'l-îman'da Huzeyfe b. el-Yemân'dan bildirir: "Sözün yedi kilidi vardır. Bunlardan kurtulup çıkanlar yazılır, çıkamayanlar ise yazılmaz. Bu yedi kilit de kalp, küçük dil, dil, iki yanak ile iki dudaktır." Hatîb Ruvâtu Mâlik'de ve İbn Asâkir, Mâlik'den bildirir: "Bana ulaşana göre hastanın inlemesi dahil insandan çıkan her söz kayda geçer." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Hastayken inlemesi dahil kişinin ağzından çıkan her şey kayda geçer" demiştir. İbn Ebi'd-Dünya ve İbn Asâkir, Fadl b. İsa'dan bildirir: Kişi yaşlanıp bastonla yürümeye başladığı zaman iyi amellerini yazan meleğe: "Artık yazma" denilir. Ancak bu melek: "Hayır! Belki 'Lâ ilâhe illallah' der, onu yazarım" karşılığını verir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "Hasta olan kişinin inlemesi dahil ağzından çıkan her şey kayda geçer" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin Atâ b. Yesâr'dan bildirdiğine göre Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Kul hastalandığı zaman Yüce Allah amellerini yazan meleğe: «İyileştirinceye veya yanıma alıncaya kadar sağlıklıyken işlediği amellerin aynısından yaz» buyurur. " İbn Ebî Şeybe, Selmân'dan bildirir: Kul hastalandığı zaman melek: "Rabbim! Kulunu bu hastalıkla mübtela kıldın!" der. Yüce Allah da: "Ona verdiğim bu hastalığı geçene kadar eskiden olduğu gibi amellerini aynen yazmaya devam et" buyurur. İbn Ebî Şeybe ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da Muâz'dan bildirir: Yüce Allah kulunu bir hastalığa maruz bıraktığı zaman soldaki meleğe: "Kalemini tut" der. Sağdaki meleğe de: "Kuluma eskiden yaptığı amellerinin aynısını yazmaya devam et" buyurur. İbn Ebî Şeybe, Nadr b. Enes'ten bildirir: Elli yıl boyunca bizlere hasta olan kişinin iyileştiği zaman annesinden yeni doğmuş gibi olacağı anlatılırdı. Yine elli yıl boyunca bizlere, kul hasta düştüğü zaman Yüce Allah'ın hafaza meleklerine: "Sıhhatinde olduğu gibi yaptığı amelleri aynen yazmaya devam edin" buyurduğu anlatılırdı. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "Kişi salih ameller yaparken hasta düştüğü zaman iyileşene kadar sağlıklıyken yaptığı salih ameller aynen yazılmaya devam eder" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İkrime: "Kul hasta düştüğü zaman her gün sağlıklı iken yaptığı amellerin aynısı huzura çıkar" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin Sâbit'ten bildirdiğine göre Müslim b. Yesâr: "Kul hasta düştüğü zaman iyileşene kadar sağlıklıyken yaptığı en güzeller ameller aynen yazılmaya devam eder" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Dârakutnî el-Efrâd'da, Taberânî ve Beyhakî'nin Şuabu'l- îman'da Abdullah b. Amr'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Müslümanlardan biri bedeninde bir hastalığa maruz kaldığı zaman Yüce Allah hafaza meleklerine: «Kulum bu hastalıktan kurtuluncaya kadar sağlıklıyken işlediği amellerin aynısını yazın» buyurur." İbn Ebî Şeybe'nin Ebû Mûsa'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Hasta olan veya yolculuğa çıkan kişiye (iyileşinceye veya geri dönene kadar) sağlıklıyken veya mukim iken işlediği amellerin aynısı yazılır" buyurmuştur. İbn Ebî Şeybe, Ahmed ve Beyhakî'nin Enes b. Mâlik'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah Müslümanlardan birini bedeninde bir hastalığa maruz bıraktığı zaman hafaza meleklerine: «Kulum bu hastalıktan kurtuluncaya kadar sağlıklıyken işlediği salih amellerin aynısını yazın» buyurur. Yüce Allah bu kişiyi iyileştirdiği zaman günahlarından temizlenmiş bir şekilde iyileştirmiş olur. Canını alması halinde de onu bağışlayıp rahmetine kavuşturur. " Ebu'ş-Şeyh Azame'de ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman' da Enes'ten bildirdiğine göre Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah kulunun amellerini yazmak üzere iki meleği görevlendirmiştir. Kul öldüğü zaman bu iki melek: «Kulun öldü! İzin verirsen semaya geri çıkacağız» derler. Yüce Allah: «Semalar beni tesbih eden meleklerle doludur» karşılığını verir. Melekler: «Yeryüzünde mi kalalım?» dediklerinde, Yüce Allah: «Yeryüzü de beni tesbih eden mahlûkatlarla doludur» buyurur. Melekler: «O zaman nereye gidelim?» dediklerinde, Yüce Allah: «Bu kulumun kabrinde durun. Beni tesbih edin, bana hamdedin ve tekbirler getirin. Kıyamet gününe kadar da bunları onun hesabına yazın» buyurur." İbn Ebî Şeybe, Ahmed Zühd'de, Hakîm et-Tirmizî, Ebû Nuaym ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da Amr b. Zer'den, o da babasından bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Yüce Allah kişinin sözünün yanındadır. Onun için kişi konuşacağı zaman Allah'tan korksun ve ne diyeceğine dikkat etsin" buyurmuştur. Hakîm et-Tirmizî, İbn Abbâs'tan merfû olarak aynısını bildirir. 19Bkz. Ayet,20 20"Ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir de ona «İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir» denir" İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir..." âyetini açıklarken: "Ölüm sarhoşluğundan kasıt ölüm anındaki can çekişmedir" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce, Hz. Âişe'den bildirir: Vefatı sırasında Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) yanında içi su dolu bir kabı vardı. Bu kabın içine elini daldırıp yüzünü siliyor ve: "Allah'tan başka ilah yoktur. Ölümün de sarhoşluğu vardır" diyordu. Hâkim'in bildirdiğine göre Kâsım b. Muhammed: "Ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir..." âyetini okudu ve şöyle dedi: Müminlerin annesinin bana bildirdiğine göre Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) vefatı anında yanında içi su dolu bir kap vardı. Arada bir elini bu kabın içine daldırıp yüzünü siliyor ve: "Allahım! Ölümün sarhoşluğuna karşı bana yardımcı ol" diyordu. İbn Sa'd, Urve'den bildirir: Velîd b. el-Velîd öldüğü zaman Ümmü Seleme ağlayarak: "Ey göz! Velîd b. Velîd b. el-Muğîre 'ye ağla Ebu'l-Velîd Velîd b. Velîd kabilenin delikanlısıydı" demeye başladı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) onu duyunca şöyle buyurdu: "Ey Ümmü Seleme! Böyle deme! Bunun yerine: «Ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir de ona «İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir» denir» de." Ebû Ubeyd Fadâil'de ve İbnu'l-Münzir, Hz. Âişe'den bildirir: Ebû Bekr'in vefat anı geldiğinde: "Onunla yağmur istenecek kadar ak bir yüzü vardı O yetimlerin ve dul kadmlarm sığmağıydı" demeye başladım. Ebû Bekr bunu duyunca şöyle dedi: "Bunun yerine: "(=Ölüm anında hak olan sarhoşluk gelir de ona «İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir» denir)" de." İbn Ebî Şeybe ve Ahmed'in Zühd'de bildirdiğine göre İbn Ebî Müleyke: "Medine'den Mekke'ye ve Mekke'den Medine'ye yolculuğu sırasında İbn Abbâs'a yoldaş oldum. Yolculuk sırasında konakladığı zamanlarda gece yarısı kalkıp ibadet ederdi" demiştir. İbn Ebî Müleyke'ye: "İbn Abbâs'ın kıraati nasıldı?" diye sorulunca da şu karşılığı verdi: "Ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir de ona 'İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir' denir" âyetini okuduğu zaman ağır ağır ve iç çeker gibi okurdu." Ahmed ve İbn Cerîr, Zübeyr b. el-Avvâm'ın azatlısı Abdullah el-Behî'den bildirir: Ebû Bekr'in vefat anı geldiğinde Hz. Âişe: "Kişiyi azarlayıp uyarmanın ne faydası olur Ölüm hırıltısı gelip de göğüs daraldığı zaman" şeklinde bir şiir okudu. Bunun üzerine Ebû Bekr şöyle dedi: "Kızım böyle deme. Onun yerine: "Ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir de ona «İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir» denir" de." Taberânî'nin Semure'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Ölümden kaçmaya çalışan kişi, toprağa olan borcundan kaçan tilki gibidir. Tilki koşmaktan yorulup deliğine girince toprak ona: «Tilki! Borcunu öde!» der. Tilki tekrar deliğinden çıkar ve koşarak kaçmaya çalışır. Ancak çok geçmeden nefesi kesilip ölür," 21"Herkes, yanında bir sürücü ve bir de şahitle beraber gelir." Abdurrezzâk, Firyâbî, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye, Beyhakî el-Ba's'da ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Osman b. Affân: "Herkes, yanında bir sürücü ve bir de şahitle beraber gelir" âyetini okudu ve: "Onu Allah'ın emrine doğru süren bir sürücü ve dünyada iken yaptıklarına şahitlik edecek bir şahitle birlikte gelir" dedi. İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim el-Künâ'da, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ebû Hureyre: "Herkes, yanında bir sürücü ve bir de şahitle beraber gelir" âyetini açıklarken: "Buradaki sürücü melektir. Şahit ise kişinin amelleridir" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Herkes, yanında bir sürücü ve bir de şahitle beraber gelir" âyetini açıklarken: "Buradaki sürücü meleklerdir. Şahit ise kişinin yine kendisidir" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Herkes, yanında bir sürücü ve bir de şahitle beraber gelir" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Sürücüden kasıt meleklerdir. Şahit ise kişinin el ve ayakları olmak üzere kendi organlarıdır. Aynı şekilde meleklerde insanların şahitleri olacaklardır." Firyâbî, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid:: "Herkes, yansnda bîr sürücü ve bir de şahitle beraber gelir" âyetini açıklarken: "Bunlar, insanların amellerine şahit olan ve onları kayda geçen (sağ ve solundaki) iki melektir" demiştir. İbn Ebi'd-Dünya Zikru'l-Mevt'te, İbn Ebî Hâtim ve Ebû Nuaym Hilye'de Câbir b. Abdillah'tan bildirir: Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Âdemoğlu Yüce Allah'ın kendisini yarattığı şeyden yana hep bir gaflet içindedir. Yüce Allah insanı yaratmayı dilediği zaman bir meleğe: «Onun rızkını, yapacaklarını, ecelini, mutlu mu mutsuz mu (cennetlik mi cehennemlik mi) olacağını yaz!» buyurur. Melek bunları yazdıktan sonra çekilir. Yüce Allah'ın görevlendirdiği başka bir melek onu buluğ çağına erinceye kadar korur. Kişi bu çağa erince o melek de göğe yükselir. Sonra Yüce Allah iki meleği bu insanın iyilikleri ile kötülüklerini yazmak üzere görevlendirir. Ölüm anı geldiği zaman bu iki melek de göğe çekilir ve ölüm meleği gelip onun ruhunu alır. Kişi ölüp de mezarına konulduğu zaman ruhu bedenine tekrar verilir. Ruhu bedenine geri girince kabir melekleri gelip onu sorguya çekerler ve tekrar göğe çıkarlar. Kıyamet koptuğu zaman iyilikler meleği ile kötülükler meleği yanına inerler. Boynunda bağlı bulunan kitabı çözüp biri sürücü, biri de şahit olmak üzere onunla birlikte huzura çıkarlar." Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Önünüzde büyük bir iş vardır ve tek başınıza bunun altından kalkamazsınız. Bu konuda yüce olan Allah'tan yardım isteyin.' 22Bkz. Ayet,29 23Bkz. Ayet,29 24Bkz. Ayet,29 25Bkz. Ayet,29 26Bkz. Ayet,29 27Bkz. Ayet,29 28Bkz. Ayet,29 29"Ona: «And olsun ki, sen, bundan gafildin; işte senden gaflet perdesini kaldırdık, bugün artık görüşün keskindir» denir. Yanındaki arkadaşı: «İşte yanımdaki hazır» dedi. Haydi ikiniz her inatçı kafiri cehenneme atın! Hayra bütün gücüyle engel olanı, azgın şüpheciyi! Allah ile beraber, başka bir ilâh edinen o kimseyi atın şiddetli azabın içine! Arkadaşı der ki: «Ey Rabbimiz! Onu beı azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi.» Allah: «Benîm katımda çekişmeyin; size bunu önceden bildirmiştim. Benîm katımda söz değişmez; Ben kullara asla zulmetmem» der." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "And olsun ki sen bundan gafildin..." âyetini açıklarken: "Burada kastedilen kişi, kafir olan kişidir" demiştir. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...İşte senden gaflet perdesini kaldırdık, bugün artık görüşün keskindir" âyetini açıklarken: "Bu günden kasıt ölümden sonraki hayattır" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...İşte senden gaflet perdesini kaldırdık, bugün artık görüşün keskindir"âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Âhiret hayatını görünce Yüce Allah'ın kendisine vaad ettiklerinin aynısıyla bulunduğunu görecektir." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...İşte senden gaflet perdesini kaldırdık, bugün artık görüşün keskindir" âyetini açıklarken: "Böylesi bir günde gözleri iyiliklerin ve kötülüklerin tartılacağı terazinin denge uçları gibi keskin olacaktır" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yanındaki arkadaşı: «İşte yanımdaki hazır» dedi" âyetini açıklarken: "Bu arkadaşından kasıt şeytanıdır" demiştir. Firyâbî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "Yanındaki arkadaşı: «İşte yanımdaki hazır» dedi" âyetini açıklarken: "Bu arkadaşından kasıt, yanına verilen şeytanıdır" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Yanındaki arkadaşı: «İşte yanımdaki hazır» dedi" âyetini açıklarken: "Bu arkadaşından kasıt yanındaki melektir ve: «Onu gereğince korudum ve buraya kadar getirdim» der" demiştir. "Arkadaşı der ki: "Ey Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi" âyetini açıklarken de: "Buradaki arkadaşından kasıt şeytanıdır" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî): (.....) âyetini: "Hak yoldan sapan kişi" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Haydi ikiniz her inatçı kafiri cehenneme atın!" âyetini açıklarken: "Allah'ın kendisine verdiği nimete karşı nankörlük eden, Allah'a itaat etme ve hakkını ifa etme konusunda inat eden kişiyi Cehenneme atın, anlamındadır" demiştir. "Hayra bütün gücüyle engel olanı, azgın şüpheciyi!" âyetini açıklarken: "Farz kılınmış zekatın verilmesine engel olan, sözlerinde haddini aşan ve Rabbine karşı günahkar, şüphe içinde olan kişiyi Cehenneme atın, anlamındadır. Bu da münafıktır" demiştir. "Allah ile beraber, başka bir ilâh edinen o kimseyi atın şiddetli azabın içine!" âyetini açıklarken de: "Bu kişiden kasıt müşriktir" demiştir. Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir, Mansûr'dan bildirir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) : "İçinizden her bir kişiye cinlerden biri musallat edilmiştir" buyurdu. Ashâb: "Yâ Resûlallah! Sana da edildi mi?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem) : "Bana da edildi. Ancak Yüce Allah'ın bana yardımıyla bu cin Müslüman olmuştur ve hayırdan başka bir şeyi de bana söylemez" karşılığını verdi.' İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Benim katımda çekişmeyin..." âyetini açıklarken: "Onlar geçerli olmayan mazeretler öne sürünce Yüce Allah delillerini iptal etti ve söylediklerini reddetti" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Benim katımda çekişmeyin; size bunu önceden bildirmiştim" âyetini açıklarken: "Benim yanımda çekişmeyin. Elçilerimin diliyle daha önce bana karşı geleni azaplandıracağımı bildirmiştim" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Rabî' b. Enes'ten bildirir: Ebu'l- Âliye'ye: "Yüce Allah: "Benim katımda çekişmeyin; size bunu önceden bildirmiştim" buyuruyor. Başka yerde de: "Sonra şüphesiz siz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda çekişeceksiniz" buyuruyor. Bu nasıl oluyor?" dediğimde şu karşılığı verdi: "Evet, "Benim katımda çekişmeyin..."buyruğunda kastedilen kişiler müşriklerdir. "Sonra şüphesiz siz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda çekişeceksiniz" âyetinde ise kastedilen kişiler kıble ahalisidir. Bunlar da birbirlerine yaptıkları haksızlıklar konusunda davalaşacaklardır." İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Benim katımda söz değişmez..." âyetini açıklarken: "Ben hükümlerimi verip her şeyi takdir ettim, anlamındadır" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Benim katımda söz değişmez..." âyetini açıklarken: "Yüce Allah'ın bu sözü kendisi için bir yemin gibidir" demiştir. Abdurrezzâk, Buhârî, Müslim, Nesâî, İbn Mâce, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye, Enes'ten bildirir: "İsrâ (Miraç) gecesinde Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) elli vakitlik namaz farz kılındı. Daha sonra beş vakte kadar eksiltilip indirildi ve: "Ey Muhammed! Benim katımda söylenen bir söz değişmez. Bundan dolayı beş vakit namaza karşılık elli vakitlik namaz sevabı verilecektir" buyurdu. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Ben kullara asîa zulmetmem" âyetini açıklarken: "Bir suç işlemeyeni cezalandıracak değilim, anlamındadır "demiştir. 30"O gün cehenneme: «Doldun mu?» deriz, o: «Daha var mı?» der" İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O gün cehenneme: «Doldun mu?» deriz, o: «Daha var mı?» der" âyetini açıklarken: "Cehennemin «Daha var mı» demesi «Ben de boş yer kaldı mı ki?» anlamındadır" demiştir. Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid bu âyeti açıklarken: "Cehennem o kadar doldurulur ki sonunda: «Daha yer kaldı mı ki?» demeye başlar dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: Yüce Allah, Cehennemi dolduracağına dair söz vermiştir. Ona: "Söz verdiğim gibi seni yeterince doldurdum mu?" diye sorunca, Cehennem: "Boş yer kaldı mı ki?" karşılığını verir. Ahmed, Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin el-Esmâ' ve's-Sifâf ta Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Cehenneme durmadan (Cehennemlik) insanlar atılır da kendisi hâlâ: «Daha var mı?» diye sorar. Nihâyet izzetin Rabbi (olan Allah) ayağını (içine) koyar da Cehennem toplanıp daralır ve: «İzzetin ve keremin aşkına artık yeteri Yeter!» demeye başlar. Cennetlikler de Cennete girdikten sonra yine de boş yerler kalır da Yüce Allah yeni insanlar yaratıp onları bu boş olan yere yerleştirir." Buhârî ve İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Cehenneme: «Doldun mu?» sorulunca: «Daha var mı?» karşılığını verir. Yüce Allah ayağını üzerine koyunca da: «Yeter! Yeter!» demeye başlar." İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin el-Esmâ' ve's-Sifâf ta Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Cennetle Cehennem (Yüce Allah'ın huzurunda) çekişirler. Cehennem: «Ben büyüklenenler ile zorbalara tahsis edildim!» derken, Cennet: «Neden bana sadece insanların zayıfları ve onların gözünde değersiz olanları giriyor?» diye sorar. Bunun üzerine Yüce Allah, Cennete: «Çünkü sen benim rahmetimsin. Seninle kullarımdan dilediğime rahmet ediyorum» buyurur. Cehenneme de: «Sen de benim azabımsın. Kullarımdan dilediğime seninle azab ederim! Her ikinize de dolana kadar insan girecektir» buyurur. Fakat Cehennem, Yüce Allah içine ayağını koyana kadar doymak bilmez. Ayağını koyunca: «Yeter! Yeter!» demeye başlar ki o zaman ancak dolar ve toplanıp daralır. Yüce Allah, mahlûkatından olan hiçbir kula zulmetmez! Cennete gelince ise Yüce Allah onun (boş kalan yerleri) için yeni insanlar da yaratır."' Ahmed, Abd b. Humeyd ve İbn Merdûye'nin Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: ' Cennet ile Cehennem birbirlerine karşı övünürler. Cehennem: «Rabbim! Büyüklenenler, zorbalar, krallar ve ileri gelenlerin hepsi de bende» derken, Cennet: «Rabbim! Bana zayıflar, fakirler ve miskinler giriyor» der. Bunun üzerine Yüce Allah, Cehenneme: «Sen benim azabımsın ve seninle dilediğimi cezalandırırım» buyururken, Cennete de: «Sen de her şeyi kuşatan rahmetimsin. Her ikinize de dolana kadar insan girecektir» buyurur. Sonra Cehenneme ahalisini attıkça, Cehennem: «Daha var mı?» der. İçine ahalisini attıkça: «Dahası var mı?» der. Sonunda Yüce Allah gelip ayağını içine koyunca toplanıp daralır ve: «Yeter! Yeter!» demeye başlar. Cennete gelince ise Yüce Allah dilediği kimseleri içine koyduktan sonra boş kalan yerler için de yeni insanlar yaratır." Taberânî'nin Sünne'de Huzeyfe b. el-Yemân'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Cehennem, içine insanlar atıldıkça: «Dahası var mı?» diye sorar. Sonunda Yüce Allah gelip ayağını içine koyunca toplanıp daralır ve: «Yeter! Yeter!» demeye başlar." Ebû Ya'lâ, Dârakutnî el-Efrâd'da ve İbn Merdûye'nin Ubey b. Ka'b'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde Rabbim bana kendini tanıttıktan sonra benden razı olacak şekilde kendisine secde ederim. Benden razı olacak şekilde kendisine senalarda bulunduktan sonra da konuşmam için izin verilir. Sonrasında ümmetim Cehennemin üzerine kurulu olan Suat'tan geçmeye başlar. Amellerine göre kimisi şimşekten ve atılan bir oktan daha hızlı bir şekilde, kimisi koşan bir kısrak hızında geçer. Kimisi de emekleyerek karşı tarafa geçer. Cehennem de kendisine insan atıldıkça: «Dahası var mı?» diyerek daha fazlasını ister. Sonunda Yüce Allah ayağını içine koyunca toplanıp daralır ve: «Yeter! Yeter!» demeye başlar. " Hakîm et-Tirmizî Nevâdiru'l-Usül'de Ubey b. Ka'b'dan bildirir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Kıyamet gününde ilk çağrılacak kişi ben olacağım. Çağrıldığımda kalkıp bu çağrıya icabet edeceğim. İzin verilince Rabbimin benden razı olacağı şekilde secdeye kapanacağım. Secdeden kalkmama izin verilip başımı kaldırınca da Rabbimin benden razı olacağı şekilde duada bulunacağım" buyurdu. Biz: "Yâ Resûlallah! Kıyamet gününde ümmetini nasıl tanıyacaksın?" diye sorduğumuzda şöyle buyurdu: "Ümmetimden olanlar kabirlerinden abdest izinden dolayı yüzleri, el ve ayakları parlayarak kalkacaklar. Sonrasında havuzumun yanına gelecekler. Havuzumun büyüklüğü de Aden ile Busrâ'daki Umân arası kadar büyük olacaktır. Suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlı, kardan daha soğuk iken kokusu da miskten daha güzel kokacaktır. Yanında gökteki yıldızlardan daha fazla kap bulunacaktır. Bu havuza gelip ondan içen kişi bir daha asla susuzluk çekmez, ondan içmesine izin verilmeyen kişi ise bir daha asla suya doymaz. Sonra insanlar Sırat'a doğru sürülürler. İnsanların Sırat'ı geçme hızı farklı şekillerde olur. Baştakiler şimşek hızında, onlardan sonra gelenler rüzgar hızında, onlardan sonrakiler uçan kuşun hızında, sonrakiler atların ve diğer bineklerin hızında karşı tarafa geçerler. Onların bu şekilde geçmelerini sağlayan da amelleridir. Melekler de Sırat'ın her iki tarafında durup, geçenler için: «Rabbim! Selamete erdir! Selametle geçir!» diyeceklerdir. Artık kimisi sapa sağlam geçerken kimisi bedeni tırmalanmış bir şekilde kimisi de ateşe bulanmış bir şekilde karşıya geçip kurtulur. Cehennem de içine insanlar düştükçe: «Daha var mı?» der durur. Âlemlerin Rabbi olan Allah içine dilediği kadar insanı koyduktan sonra Cehennem toplanıp daralır, ağzına kadar dolan yeni su tulumunun çalkalanması gibi çalkalanır ve: «Yeter! Yeter!» demeye başlar." 31Bkz. Ayet,34 32Bkz. Ayet,34 33Bkz. Ayet,34 34"Cennet, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara uzak olmayacak şekilde yaklaştırılacak. Onlara: «İşte bu cennet, Allah'a yönelen, O'nun buyruklarına riâyet eden; görmediği Rahman'dan korkan, Allah'a yönelmiş bir kalble gelen sizlere» hepinize söz verilen yerdir. Oraya esenlikle girin; İşte sonsuzluk günü budur» denir." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini: "Cennet yaklaştırılır" şeklinde açıklamıştır. İbn Cerîr ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da et-Temîmî'den bildirir: İbn Abbâs'a: (.....) ifadesinin anlamını sorduğumda: "Tövbe edinceye kadar günahlarını aklından çıkarmayan kişidir" dedi. Beyhakî'nin bildirdiğine göre Saîd b. Sinân: (.....) ifadesini açıklarken: "İşlediği günahları hatırından çıkarmayan ve tek tek bunlar için tövbe eden kişidir" demiştir. Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî Sünen'de Saîd b. el-Müseyyeb'den bildirir: "Evvâb, günah işledikten sonra buna tövbe eden, bir daha günah işlediği zaman yine buna tövbe eden, bir daha günah işlediği zaman yine buna tövbe eden ve bu şekilde tövbe etmişken de ruhunu teslim eden kişidir." Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Yûnus b. Habbâb'tan bildirir: Mücâhid bana şöyle dedi: "Evvâb'ın kim olduğunu sana söyleyeyim mi? Yalnız kaldığı zaman günahlarını hatırlayan ve bunlar için Allah'tan bağışlanma dileyen kişidir." İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî Şuabu'l- îman'da Abdullah b. Umeyr'den aynısını bildirir. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Ubeyd b. Umeyr'den bildirir: "Evvâb ve Hafız olan kişinin, bir meclisten kalkacağı zaman: «Allahım! Bu mecliste işlediğim günahlardan dolayı beni bağışla» diyen kişi olduğunu düşünürdük." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Cennet, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara uzak olmayacak şekilde yaklaştırılacak. Onlara: «İşte bu cennet, Allah'a yönelen, O'nun buyruklarına riâyet eden; görmediği Rahman'dan korkan, Allah'a yönelmiş bir kalble gelen sizlere, hepinize söz verilen yerdir. Oraya esenlikle girin; işte sonsuzluk günü budur» denir" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Cennet, Allah'a itaat eden, Yüce Allah'ın haklarına riâyet edip nimetlerine nankörlük etmeyen, Allah'a yönelen kişilere yaklaştırılır. Böylesi kişiler Allah'ın azabından yana güven içinde olurlar, Allah'ın selamı üzerlerinde olur. Cennete girip orada ölümsüz bir şekilde sonsuza kadar yaşarlar." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Görmediği Rahman'dan korkan..." âyetini açıklarken: "Yüce Allah görülmediği halde kendisinden korkulur" demiştir. 35"Orada dilediklerini bulurlar. Katımızda fazlası da vardır." Bezzâr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye, Lâlekâî Sünne'de ve Beyhakî'nin el-Ba's ve'n-Nuşûr'de bildirdiğine göre Enes: "...Katımızda fazlası da vardır" âyetini açıklarken: "Her Cuma gününde Yüce Allah onlara tecelli eder" demiştir. Beyhakî Rü'ye'de ve Deylemî, Hz. Ali'den bildirir: Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem), "...Katımızda fazlası da vardır" âyetini konusunda: "Her Cuma gününde Yüce Allah onlara tecelli eder" buyurmuştur. Şâfiî Ümm'de, İbn Ebî Şeybe, İbn Ebi'd-Dünya Sifatu'l-Cenne'de, Bezzâr, Ebû Ya'lâ, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Taberânî M. el-Evsat'ta, Âcurrî Şerîa'da, İbn Merdûye, Beyhakî Rü'ye'de ve Ebû Nasr es-Siczî el-İbâne'de Enes'ten bildirir: "Bir defasında Cebrail yanıma geldiğinde elinde, üzerinde siyah nokta bulunan beyaz bir ayna vardı. Ona: «Ey Cebrâîl! Bu ne?» diye sorduğumda şöyle dedi: «Bu Cuma'dır. Yüce Allah seni ve ümmetini bununla diğer insanlardan üstün kıldı. Yahudi ile Hıristiyanlar böylesi bir gün konusunda senden sonra gelirler. Bu günde de sizler için çok hayırlar vardır. Zira bu günde öyle bir an vardır ki mümin ettiği hayır duasını bu ana denk getirdiği zaman duası mutlaka kabul görür. Biz bu güne aramızda «Arttırma günü (Yevmu'l- Mezîd)» diyoruz.» Ona: «Ey Cebrail! Arttırma günü nedir?» diye sorduğumda da şöyle dedi: «Rabbin, Firdevs cennetinde içinde miskten tepeler bulunan genişçe bir vadi edindi. Cuma günü olduğu zaman buraya dilediği kadar melek indirir. Vadinin çevresinde üzerinde peygamberlerin oturduğu nurdan minberler vardır. Bu minberlerin etrafında da yakut ile zebercedlerle süslenmiş tahtlar bulunur ki bunların da üzerinde şehitler ve sıddîklar oturur. Daha sonra Cennet ahalisi gelir, peygamberlerin, şehitlerin ve sıddîkların arkasında, miskten olan tepeciklerin üzerine otururlar. Sonrasında Yüce Allah onlara tecelli eder ki bu tecellide yüzünü seyrederler.» Yüce Allah onlara: «Ben sizin Rabbinizim! Size vaad ettiğimi yerine getirdim. Dileyin benden ne dilerseniz» buyurunca, onlar: «Rabbimiz! Senin rızanı diliyoruz» derler. Yüce Allah: «Sizden razı oldum. Dileyin benden ne dilerseniz» buyurunca arzuladıkları ne kadar şey varsa hepsini isterler. Bunun üzerine Yüce Allah: «İstediğiniz tüm şeyleri size veriyorum, katımda da daha fazlası da vardır» buyurur. Yüce Allah'ın kendilerine ihsan ettiği böylesi hayırlardan dolayı Cuma gününü çok severler. Cuma günü Rabbinizin Arş'a yöneldiği gündür. Âdem Cuma gününde yaratılmış, kıyamet de bir Cuma gününde kopacaktır." Ahmed, Ebû Ya'lâ ve İbn Cerîr'in -hasen isnâdla- Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Kişi Cennette doğrulmadan yetmiş yıl boyunca yaslanarak oturur. Sonra Cennetteki hanımı yanına gelip omzuna dokunur. Adam kadının yüzünde kendi yüzünü aynadan daha net bir şekilde görebilir. Kadının üstündeki en adi inci tanesi bile doğu ile batı arasını aydınlatabilir. Kadın ona selam verince adam selamı alıp: «Sen kimsin?» diye sorar. Kadın: «Ben sana fazlalık olarak verilen biriyim» der. Bu kadının üzerinde yetmiş tane giysi bulunur ki en adi giysisi bile Tûba'dan koparılmış bir lale gibidir. Adam ona baktığı zaman bacaklarının iliğini bile görebilir. Kadının başında taçlar bulunur ki üzerindeki en adi inci tanesi bile doğu ile batı arasını aydınlatabilir." İbn Cerîr, Enes'ten bildirir: Yüce Allah Cennetlikleri Cennete, Cehennemlikleri de Cehenneme koyduktan sonra yeşilliklerle dolu geniş bir vadiye iner. Kullarıyla da arasında kimisi inciden, kimisi nurdan olan perdeler olur. Daha sonra nurdan minberler, divanlar ve tahtlar konulur. Sonrasında önünde dağlar kadar nur bulunan, meleklerin tesbih uğultusu ile kanat seslerini işiten bir adamın Allah'ın katına yaklaşmasına izin verilir. Cennet ahalisi başlarını uzatıp: "Allah'ın katına yaklaşmasına izin verilen bu adam da kim?" diye sorduklarında, kendilerine: "Bu, bizzat Allah tarafından yaratılan, kendisine isimler öğretilen, meleklerin kendisine secde etmeleri emredilen, Cennet kendisine helal kılınan Âdem'dir. Allah'ın katına yaklaşmasına izin verildi" denilir. Sonra önünde dağlar kadar nur bulunan, meleklerin tesbih uğultusu ile kanat seslerini işiten bir adamın daha Allah'ın katına yaklaşmasına izin verilir. Cennet ahalisi başlarını uzatıp: "Allah'ın katına yaklaşmasına izin verilen bu adam da kim?" diye sorduklarında, kendilerine: "Bu, Allah'ın kendisini dost edindiği, ateşi kendisine esenlik ve serinlik kıldığı İbrâhim'dir. Allah'ın katına yaklaşmasına izin verildi" denilir. Sonra önünde dağlar kadar nur bulunan, meleklerin tesbih uğultusu ile kanat seslerini işiten bir adamın daha Allah'ın katma yaklaşmasına izin verilir. Cennet ahalisi başlarını uzatıp: "Allah'ın katına yaklaşmasına izin verilen bu adam da kim?" diye sorduklarında, kendilerine: "Bu, Allah'ın peygamber olarak gönderdiği, konuşmak için kendine yaklaştırdığı ve konuştuğu Mûsa'dır. Allah'ın katına yaklaşmasına izin verildi" denilir. En sonunda önceki adamların hepsinden daha kararlı görünen, önünde dağlar kadar nur bulunan, meleklerin tesbih uğultusu ile kanat seslerini işiten bir adamın daha Allah'ın katına yaklaşmasına izin verilir. Cennet ahalisi başlarını uzatıp: "Allah'ın katına yaklaşmasına izin verilen bu adam da kim?" diye sorduklarında, kendilerine: "Bu, ilk şefaatçi kılınan, ilk şefaatte bulunacak olan, havuzunun yanına en çok insan gelecek olan, Âdemoğullarının efendisi olan, mezarından ilk kalkacak olan ve hamd sancağının sahibi olan kişidir. Allah'ın katına yaklaşmasına izin verildi" denilir. Sonrasında peygamberler nurdan minberlere, sıddîklar nurdan divanlara, şehitler nurdan tahtlara, diğer insanlar da keskin kokulu beyaz miskten olan tepelere otururlar. Herkes oturduktan sonra Yüce Allah perdelerin ardından: "Kullarım, misafirlerim, komşularım ve ziyaretçilerim hoş gelmiş! Ey melekler! Kalkın ve kullarıma yemekler sunun" buyurur. Bu emir üzerine oradakilere deve boynunu andıran, tüyü ve kemiği olmayan kuş etleri getirilip yerler. Yedikten sonra da Yüce Allah perdelerin ardından: "Kullarım, misafirlerim, komşularım ve ziyaretçilerim hoş gelmiş! Yemeğinizi yediniz mi? O zaman onlara içecekler sunun" buyurur. Bu emir üzerine paha biçilmez incilere benzeyen hizmetçiler kalkar ve altın ile gümüşten kaplarla değişik içecekler ikram ederler. Son içilenden ilk içilen gibi zevk alırlar ve bundan dolayı hiçbir rahatlıksız duymazlar. İçeceklerini içtikten sonra Yüce Allah perdelerin ardından: "Kullarım, misafirlerim, komşularım ve ziyaretçilerim hoş gelmiş! Yemeğinizi yiyip içeceklerinizi de içtiniz mi? O zaman onlara meyveler sunun" buyurur. Bu emir üzerine yakut ve mercanlarla süslenmiş tabaklar içinde Yüce Allah'ın söylediği sütten daha beyaz, baldan daha tatlı ve şifalı olan meyveler onlara ikram edilir. Bunları da yedikten sonra Yüce Allah perdelerin ardından: "Kullarım, misafirlerim, komşularım ve ziyaretçilerim hoş gelmiş! Yemek ile meyvelerinizi yiyip içeceklerinizi de içtiniz mi? O zaman onlara giysiler sunun" buyurur. Bu emir üzerine Cennet meyveleri Rahmân olan Allah'ın nuruyla parlatılmış giysiler verirler ve bu giysiler onlara giydirilir. Sonrasında Yüce Allah perdelerin ardından: "Kullarım, misafirlerim, komşularım ve ziyaretçilerim hoş gelmiş! Yemek ile meyvelerinizi yiyip içeceklerinizi içip giysilerinizi de giydiniz mi? O zaman onlara kokular sunun" buyurur. Bu emir üzerine keskin kokulu beyaz misk dolu kaplar içinden musîre denilen bir koku onların üzerine doğru eser. Bu koku herhangi bir toz çıkarmadan yüzlerine doğru üfürülür. Kokulandıktan sonra da Yüce Allah perdelerin ardından: "Kullarım, misafirlerim, komşularım ve ziyaretçilerim hoş gelmiş! Yemek ile meyvelerinizi yiyip, içeceklerinizi içip, giysilerinizi giyip kokularınızı da süründünüz mü? İzzetime andolsun ki bana bakmaları için onlara tecelli edeceğim" buyurur. İşte son ihsan ve fazlalık bu olacaktır. Yüce Allah onlara tecelli ettikten sonra: "Kullarım! Selam üzerinize olsun! Bana bakın ki sizlerden razı oldum" buyurur. Cennetteki tüm saray ile bitkiler dört defa: "Allahım! Seni tesbih ederiz!" deyince oradakilerin hepsi de secdeye kapanırlar. Herkes bu şekilde secdeye kapanınca Yüce Allah: "Kullarım! Başınızı kaldırın! Zira burası amel ve çalışma yeri değil mükafat ve ödül yeridir. İzzetime andolsun ki bütün bunları sizler için yarattım. Dünyadayken beni andığınız her anda da Arş'ımm üzerinden ben de sizleri andım" buyurur. İbn Merdûye, Enes b. Mâlik'ten bildirir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bana şöyle buyurdu: "Cebrail'in bana anlattığına göre Cennetteki bir adam eşi olan hurinin yanına girdiği zaman huri ona sarılarak hoş bir şekilde karşılar. Ona öyle parmaklarla dokunur ki parmak uçlarından biri görünecek olsa ışığı Güneş ile Ay'ın ışığına baskın çıkar. Saçından bir tutam görünecek olsa kokusunun güzelliği doğu ile batının arasını doldurur. Kişi eşi olan huriyle birlikte bu şekilde yastığına yaslanmışken üzerinden bir nur belirir. Kendisi Yüce Allah'ın kullarına göründüğünü düşünürken bir huri: «Ey Allah'ın dostu! Yanında bize de yer var mı?» diye sorar. Adam ona: «Sen kimsin?» diye sorunca, bu huri: «Ben, Yüce Allah'ın "...Katımızda fazlası da vardır" buyurduklarındanım» karşılığını verir. Adam ona doğru dönünce ilkinden daha güzel daha mükemmel olduğunu görür. Onunla birlikte bu yastığına dayanmışken bir daha üzerinde bir nur belirir. Baktığında başka bir hurinin ona: «Ey Allah'ın dostu! Yanında bize de yer var mı?» diye sorar. Adam ona: «Sen kimsin?» diye sorunca, bu huri de: «Ben, Yüce Allah'ın "Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez" buyruğunda bahsettiği müjdelerden biriyim» karşılığını verir. Bu şekilde bir eşten, diğer bir eşe gidip durur." Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b: "Orada dilediklerini bulurlar. Katımızda fazlası da vardır" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Cennet ahalisi içinde en aşağı derece olan kişinin yanında bile tüm Cennet ahalisi misafir olsa hepsine yetecek kadar yiyecek, içecek, oturak ve hizmetçisi olur." İbn Ebî Hâtim, Kesîr b. Murra'dan bildirir: Bahsedilen bu fazlalıklardan biri de Cennetteki bulutlardan biri üzerlerinden geçtiği zaman: "Üzerinize neyi yağdırmamı istersiniz?" diye sorması ve ne isterlerse onu yağdırmasıdır. 36"Biz, onlardan önce kendilerinden daha güçlü olan diyar diyar dolaşan nice nesilleri helak etmişizdir. Kurtuluş var m?" İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Beldeleri dolaştılar" şeklinde açıklamıştır. Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) ifadesinin anlamını sorunca, İbn Abbâs: "Kaçtılar, mânâsındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Adiy b. Zeyd'in: "Ölüm korkusuyla beldeler dolaştılar Yeryüzünde kaçacak yer aradılar" dediğini işitmedin mi?" Firyâbî ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini: "Beldeleri dolaştılar" şeklinde açıklamıştır. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...Kurtuluş var mı? "âyetini açıklarken: "Ölümden kaçıp kurtulacakları bir yer var mı?" demiştir. Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Biz, onlardan önce kendilerinden daha güçlü olan, diyar diyar dolaşan nice nesilleri helak etmişizdir. Kurtuluş var mı!" âyetini açıklarken: "Allah düşmanları belde belde dolaştılar, ancak nereye gittilerse ölümün peşlerinden geldiğini gördüler" demiştir. 37"Şüphesiz kî bunda, kalbi olana veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır." İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Şüphesiz ki bunda, kalbi olana veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Münafıklar Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) yanında oturup konuşmalarını dinlerler, çıktıklarında ise: "Demin neyi anlatıyordu?" derlerdi. Zira kalpleriyle orada bulunmazlardı." Buhârî Edeb'de ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da Ali b. Ebî Tâlib'den bildirir: "Akıl kalpte, merhamet karaciğerde, şefkat dalakta, nefis ise akciğerdedir." Beyhaki, Ali b. Ebî Tâlib'ten bildirir: "Başarı en iyi yönetici, güzel ahlâk en iyi dost, akıl en iyi yoldaş, edep en iyi mirastır. En büyük yalnızlık da kendini beğenmedir." Firyâbî ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır" âyetini açıklarken: "Aklını başka şeylerle meşgul etmeden söylenenlere kulak kesilen, kalbiyle birlikte orada bulunanlar, anlamındadır" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b: "...Hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır" âyetini açıklarken: "Aklını başka şeylerle meşgul etmeden söylenenlere kulak kesilen, kalbiyle birlikte orada bulunanlar, anlamındadır" demiştir. Abdurrezzâk ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "...Hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bundan kasıt, Ehl-i kitâb'dan olan kişidir. Bu kişi Kur'ân'ı dinler, ama elindeki kitapta da Muhammed'in (sallallahu aleyhi vesellem) peygamber olduğunun yazıldığını görür." 38"Andolsun biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı." İbnu'l-Münzir, Dahhâk'tan bildirir: Yahudiler: "Yüce Allah yaratmaya Pazar günü başladı. Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri de yaratmaya devam ettikten sonra Cumartesi günü istirahata çekildi" deyince, Yüce Allah: "Andolsun biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı" âyetini indirdi. Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Katâde'den bildirir: Yahudiler: "Yüce Allah yer şeyi altı günde yarattı. Yaratma işini Cuma gününde bitirip Cumartesi günü istirahata çekildi" deyince, Yüce Allah: "...Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı" buyurarak onları yalanladı. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı" şeklinde açıklamıştır. Âdem b. İyâs, Firyâbî, İbn Cerîr ve Beyhakî'nin el-Esmâ' ve's- Sifât'ta bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir: Luğûb yorgunluk anlamındadır. Zira Yahudiler: "Yüce Allah yaratma işinden sonra yorulduğu için dinlendi" demişlerdir. Hatîb Târih'de Avvâm b. Havşeb'den bildirir: Ebû Miclez'e kişinin otururken ayak ayaküstüne atması konusunu sorduğumda şöyle dedi: "Bir sakıncası yoktur. Bunu Yahudiler hoş görmezlerdi. Zira onların iddiasına göre Yüce Allah yer ile gökleri altı günde yarattıktan sonra Cumartesi günü dinlenmek üzere bu şekilde oturmuştur. Ancak Yüce Allah bu konuda: "Andolsun biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı" buyurmuştur. 39"O halde onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ederek tespih et." Taberânî M. el-Evsafta ve İbn Asâkir, Cerîr b. Abdillah'tan bildirir: Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem), "...Güneşin doğuşundan önce Rabbini hamd ederek tespih et..." buyruğu konusunda: "Bundan kasıt sabah namazıdır" buyurdu. "...Batışından önce de Rabbini hamd ederek tespih et" buyruğu hakkında da: "Bundan kasıt ikindi namazıdır" buyurdu. 40"Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardından da O'nu tesbih et" İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: "Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardından da O'nu tesbih et" âyetini açıklarken: Gecenin bir bölümündeki tesbihten kasıt, yatsı namazıdır. Secdelerin ardından olan tesbihten kasıt ise nafile namazlardır" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardından da O'nu tesbih et" âyetini açıklarken: "Gecenin bir bölümünden kasıt, gecenin tümünün herhangi bir bölümüdür" demiştir. Tirmizî, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Bir gün Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) yanında geceledim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) sabah namazından önce kısa iki rekat namaz kıldıktan sonra şöyle buyurdu: "Ey İbn Abbâs! Yıldızların batışından sonra tesbih etme sabah namazından önce kılınan iki rekattık namazdır. Secdelerin ardından tesbih etme de akşam namazından sonra kılınan iki rekattık namazdır." Müsedded Müsned'de, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye, Ali b. Ebî Tâlib'ten bildirir: Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) yıldızların batışından sonra tesbih etme ise secdelerin ardından tesbih etmeyi sorduğumda: "Secdelerin ardından tesbih etme, akşam namazından sonra kılınan iki rekattık namazdır. Yıldızların batışından sonra tesbih etme ise, sabah namazından önce kılınan iki rekattık namazdır" buyurdu. İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: "Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) nafile olarak kılanacak on rekatlık namazı öğrendim. Bunların dördü Yüce Allah'ın Kitâb'ında: "Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardından da O'nu tesbih et" şeklinde zikredilmiştir. Burada secdelerin ardından tesbih etmeden kasıt da, akşam namazından sonra kılınan iki rekatlık namazdır." Muhammed b. Nasr es-Salât'ta ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb: "...Secdelerin ardından da O'nu tesbih et" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, akşam namazının farzından sonra kılınan iki rekattır" demiştir. "...Yıldızların batışından sonra O'nu tesbih et" âyetini açıklarken de: "Bundan kasıt, sabah namazının farzından önce kılınan iki rekattır" demiştir. Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, İbn Nasr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin el-Esmâ' ve's-Sifât'ta bildirdiğine göre Alî b. Ebî Tâlib: "...Secdelerin ardından da O'nu tesbih et" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, akşam namazının farzından sonra kılınan iki rekattır" demiştir. "...Yıldızların batışından sonra O'nu tesbih et" âyetini açıklarken de: "Bundan kasıt, sabah namazının farzından önce kılınan iki rekattır" demiştir. İbn Ebî Şeybe, İbn Nasr ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hasan b. Ali: "...Secdelerin ardından da O'nu tesbih et" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, akşam namazının farzından sonra kılınan iki rekattır" demiştir. İbn Ebî Şeybe, İbn Nasr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Hureyre: "...Secdelerin ardından da O'nu tesbih et"âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, akşam namazının farzından sonra kılınan iki rekattır" demiştir. "...Yıldızların batışından sonra O'nu tesbih et"âyetini açıklarken de: "Bundan kasıt, sabah namazının farzından önce kılınan iki rekattır" demiştir. İbn Nasr ve İbnu'l-Münzir, Ebû Temîm el-Ceyşânî'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) ashâbı "...Secdelerin ardından da O'nu tesbih et" buyruğu konusunda: "Bundan kasıt, akşam namazının farzından sonra kılınan iki rekattır" demişlerdir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Secdelerin ardından da O'nu tesbih et" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, akşam namazının farzından sonra kılınan iki rekattır" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbrâhim: "Secdelerin ardından Allah'ı tesbih etmekten kasıt, akşam namazının farzından sonra kılınan iki rekattır" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Secdelerin ardından da O'nu tesbih et" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, akşam namazının farzından sonra kılınan iki rekattır" demiştir. İbn Cerîr, Katâde, Şa'bîve Hasan(-ı Basrî)'den aynısını bildirir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Evzaî'ye akşam namazının farzından sonra kılınan iki rekatlık namaz sorulunca: "Bu namaz, Allah'ın Kitâb'ında "...Secdelerin ardından da O'nu tesbih et" şeklinde zikredilen namazdır" dedi. Buhârî, İbn Nasr, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin Mücâhid vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Secdelerin ardından tesbih etmeden kasıt, namazların ardından Allah'ı tesbih etmektir" demiştir. Buhârî'nin lafzı: "Yüce Allah, Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) bütün namazların ardından kendisine tesbih etmesini emretmiştir" şeklindedir. 41Bkz. Ayet,44 42Bkz. Ayet,44 43Bkz. Ayet,44 44"Bir çağırıcının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver. O gün insanlar bu sesi gerçekten işiteceklerdir. İşte bu, çıkış günüdür... O gün yer yarılır, onların üzerinden süratle yarılıp açılır. Bur bize göre kolay olan bir haşirdir." İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bir çağırırının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver" âyetini açıklarken: "Bu çağrıdan kasıt çığlık (sayha)dır" demiştir. İbn Asâkir ve Vâsitî'nin Fadâil Beytu'l-Makdis'te bildirdiğine göre Yezîd b. Câbir: "Bir çağırıcının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver" âyetini açıklarken şöyle demiştir: İsrafil, Beytu'l-Makdis'teki kayanın üzerine durup Sûr'a üfürür ve: "Ey çürümüş kemikler! Ey parçalanmış deriler! Ey ufalanmış kıllar! Yüce Allah hesapların görülmesi için bir araya gelmenizi emrediyor!" diye seslenir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ka'b(u'l-ahbâr): "Bir çağırıcının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bir melek Beytu'l-Makdis'teki kayanın üzerinde durup: "Ey çürümüş kemikler! Ey parçalanmış mafsallar! Yüce Allah hükümlerin verilmesi için bir araya gelmenizi emrediyor!" diye seslenir. İbn Cerîr, Bureyde'den bildirir: Bir melek Beytu'l-Makdis'teki kayanın üzerinde durup elini kulağına koyar ve: "Ey insanlar! Hesap için toplanın!" diye seslenir. İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Vâsitfnin bildirdiğine göre Katâde: "Bir çağmanın yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bize anlatılana göre bu çağrı yeryüzünün orta yeri olan Beytu'l-Makdis'teki bir kayanın üzerinden yapılacaktır. Ka'b'ın da bize bildirdiğine göre bu kaya yeryüzünün diğer yerlerinden göğe on sekiz mil daha yakındır." Vâsitî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bir çağmanın yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver" âyetini açıklarken: "Bu çağrı, Beytu'l-Makdis'teki bir kayanın üzerinden yapılır" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "O gün insanlar bu sesi gerçekten işiteceklerdir..." âyetini açıklarken: "Üfürülen Sûr'un sesini uzak yakın herkes duyacaktır" demiştir. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...İşte bu, çıkış günüdür" âyetini açıklarken: "Bu günde herkes kabrinden çıkıp hesap yerine gider" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "O gün yer yarılır, onların üzerinden süratle yarılıp açılır..." âyetini açıklarken: "Üzerlerine öyle bir yağmur yağar ki yerlerde çatlaklar ve yarıklar oluşur" demiştir. Tirmizî, Ebû Arûbe Evâil'de, Taberânî ve Hâkim, İbn Ömer'den bildirir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Toprağı yarılıp da mezarından ilk çıkacak kişi benim. Benden sonra Ebû Bekr, ondan sonra da Ömer'dir. Sonra Bakî' mezarlığına gelirim ve onlar da benimle haşredilirler. Ondan sonrasında Mekkelilerin gelmesini beklerim" buyurdu. Ravi der ki: Sonrasında İbn Ömer: "O gün yer yarılır, onların üzerinden süratle yarılıp açılır..." âyetini okudu. 45"Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O halde sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur'ân ile öğüt ver." İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Sen, onlara karşı bir zorba değilsin..." âyetini açıklarken: "Sen onlara zorbalık yapmaz, zor kullanmazsın" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Sen, onlara karşı bir zorba değilsin..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Yüce Allah, Peygamberinizin (sallallahu aleyhi vesellem) zor kullanıp zorbalık yapmasını yasaklamış ve bu konuda: "...O halde sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur'ân ile öğüt ver" buyurmuştur. Hâkim, Cerîr'den bildirir: Adamın biri Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) huzuruna çıkınca korkudan ayakları titremeye başladı. Bunun üzerine adama: "Sakin ol! Ben de şu çölde kuru et yiyen Kureyşli bir kadının oğluyum" buyurdu ve: "...Sen, onlara karşı bir zorba değilsin..." âyetini okudu. Hâkim, Enes'ten bildirir: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) hastalan ziyaret eder, cenazelerin ardından çıkar, kölelerin davetlerine icabet eder ve merkebe binerdi. Hayber savaşı sırasında da yuları da, eyeri de hurma lifinden olan bir merkebe binmişti." İbn Cerîr, İbn Abbâs'tan bildirir: Müslümanlar: "Yâ Resûlallah! Bizleri uyarırken korkutsan!" dediklerinde, "...Sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur'ân ile öğüt ver" âyeti nazil oldu. |
﴾ 0 ﴿