ZÂRİYÂT SÜRESİ

 

İbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Delâil'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Zâriyât Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir.

İbn Merdûye, İbnu'z-Zübeyr'den aynısını bildirir.

İbn Ebî Şeybe'nin Musannef te Ebu'l-Mütevekkil en-Nâcî'den bildirdiğine göre İbn Ömer, öğle namazında Kâf ile Zâriyât sûrelerini okumuştur.

1

Bkz. Ayet,6

2

Bkz. Ayet,6

3

Bkz. Ayet,6

4

Bkz. Ayet,6

5

Bkz. Ayet,6

6

"Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Ödeşme günü gelecektir."

Abdurrezzâk, Firyâbî, Saîd b. Mansûr, Hâris b. Ebî Usâme, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbnu'l-Enbârî Mesahi'fte, Dârakutnî el-Efrâd'de, Hâkim ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da değişik kanallardan bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: "Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun..." âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Tozutup savuranlardan kasıt rüzgarlar, ağırlık taşıyanlardan kasıt bulutlar, kolaylıkla akanlardan kasıt gemiler, iş bölüştürenlerden kasıt da meleklerdir."

Bezzâr, Dârakutnî el-Efrâd'de ve İbn Merdûye, Saîd b. el-Müseyyeb'den bildirir: Sabîğ et-Temîmî, Ömer b. el-Hattâb'a geldi ve: "Tozutup savuranlara" âyetinin anlamı nedir?" diye sordu. Ömer: "Bundan kasıt rüzgarlardır. Bunun bu anlama geldiğini Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) işitmeseydim ben de söylemezdim" dedi. Sabîğ: "Ağırlık taşıyanlara"âyetinin anlamı nedir?" diye sordu. Ömer: "Bundan kasıt bulutlardır. Bunun bu anlama geldiğini Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) işitmeseydim ben de söylemezdim" dedi. Sabîğ: "Kolaylıkla akanlara" âyetinin anlamı nedir?" diye sordu. Ömer: "Bundan kasıt gemilerdir. Bunun bu anlama geldiğini Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) işitmeseydim ben de söylemezdim" dedi. Sabîğ: "İş bölüştürenlere" âyetinin anlamı nedir?" diye sordu. Ömer: "Bundan kasıt meleklerdir. Bunun bu anlama geldiğini Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) işitmeseydim ben de söylemezdim" dedi. Sonrasında Ömer emir vererek Sabîğ'e yüz değnek atıldı ve bir eve kapatıldı. İyileştikten sonra onu getirtip yüz değnek daha attırdı ve bir deveye bindirip Ebû Mûsa el- Eş'arî'ye gönderdi. Ebû Mûsa'ya da: "İnsanların bununla oturmasına izin verme!" şeklinde bir mektup da yazdı. Sabîğ bu şekilde bir süre yalnız başına bırakıldı. Daha sonra Sabîğ, Ebû Mûsa'nın yanına geldi ve büyük yeminler ederek eskiden içinde hissettiği şeylerden (fikirlerden) hiçbir şey kalmadığını ifade etti. Ebû Mûsa bu yönde Ömer'e bir yazı yazınca, Ömer de: "Sanırım doğruyu söylüyor. İnsanların onunla oturmalarına izin verebilirsin" şeklinde bir cevap yazdı.

Firyâbî, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: Sabîğ et-Temîmî, Ömer b. el-Hattâb'a: "Tozutup savuranlara" buyruğu, "Birbiri ardından gönderilenlere"buyruğu ve "Söküp çıkaranlara" âyetinin anlamlarını sorunca, Ömer başını açmasını istedi. Sabîğ sarığını kaldırınca altında bir çift saç örgüsü gördü. Bunun üzerine ona: "Şayet kafanın tıraş edilmiş olduğunu görseydim boynunu vururdum" dedi. Sonra onu Ebû Mûsa el-Eş'arî'ye gönderdi ve ona bir yazı yazarak hiçbir müslümanın onunla oturup konuşmasını söyledi.

Firyâbî ve İbn Merdûye, Saîd b. Cübeyr'den bildirir: İbn Abbâs'a: "Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun..." âyetlerini sordum. İbn Abbâs: "Tozutup savuranlardan kasıt rüzgarlar, ağırlık taşıyanlardan kasıt bulutlar, kolaylıkla akanlardan kasıt gemiler, iş bölüştürenlerden kasıt da meleklerdir" dedi.

İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Mücâhid: "Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun..." âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Tozutup savuranlardan kasıt rüzgarlar, ağırlık taşıyanlardan kasıt yağmur taşıyan bulutlar, kolaylıkla akanlardan kasıt gemilerdir. İş bölüştürenlerden kasıt da meleklerdir ki Yüce Allah melekleri dilediği kişilere gönderir."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Size vaad olunan şey elbette doğrudur" âyetini açıklarken: "Kıyamet günü elbette gerçekleşecektir, anlamındadır" demiştir. "Ödeşme günü gelecektir" âyetini açıklarken de: "Hesap günü gelecektir, anlamındadır" demiştir.

Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Ödeşme günü gelecektir" âyetini açıklarken: "Bu gün kıyamet günüdür. Yüce Allah bu günde kullarına amellerinin karşılığını verir" demiştir.

7

Bkz. Ayet,9

8

Bkz. Ayet,9

9

"Yollara sahip göğe andolsun ki siz çelişkili sözler söylüyorsunuz. Bundan, dönebilecek kimseler döndürülür."

Firyâbî, Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş- Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Düz ve güzel bir şekilde yaratılmış göğe andolsun" şeklinde açıklamıştır.

İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Güzelce dokunmuş bir kumaş gibi gözalıcı güzellikte olan bir gök" demiştir.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Çok güzel bir şekilde yaratılmış göğe andolsun" şeklinde açıklamıştır.

Tastî'nin Mesâil'de bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) ifadesinin anlamını sorunca, İbn Abbâs: "Yolları olan ve güzel bir şekilde yaratılmış, anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Züheyr b. Ebî Selmâ'nın:

"Düşmanlara ulaştıkları zaman süslü zırhlarına vururlar

Düşmanın saldırısına uğradıklarında da korkup kaçmazlar" dediğini işitmedin mi?"

İbn Menî'nin bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib'e (.....) ifadesinin anlamını sorulunca: "Mükemmel bir şekilde yaratılmış gök anlamındadır" demiştir.

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Ömer: "Yollara sahip göğe andolsun ki!" âyetini açıklarken: "Bu gök, yedinci kat semadır" demiştir.

Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Ebû Sâlih: (.....) âyetini açıklarken: "Sağlam şekilde yaratılmış olan bir gök, anlamındadır" demiştir.

İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) âyetini açıklarken: "Güzel bir şekilde yaratılmış ve yıldızlarla döşenmiş gök" demiştir.

İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Güzel bir şekilde işlenip yaratılmış gök anlamındadır. Dokumacı, kumaşını sık ve güzel bir şekilde işlediği zaman: "Ne güzel dokumuş" dediklerini görmez misin!"

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid:(.....) âyetini açıklarken: "İtinalı bir şekilde inşa edilmiş gök, anlamındadır" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Siz çelişkili sözler söylüyorsunuz" âyetini açıklarken: "Batıl müşriklere değişik şekillerde geldiği için sözleri de çelişkili olmaktadır" demiştir.

Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Siz çelişkili sözler söylüyorsunuz" âyetini açıklarken: "Bu Kur'ân'ı bazen tasdik eder bazen de yalanlarlar" demiştir.

Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Bundan, dönebilecek kimseler döndürülür" âyetini açıklarken: "Haktan uzaklaşanlar daha da uzaklaştırılır, anlamındadır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bundan, dönebilecek kimseler döndürülür" âyetini açıklarken: "Haktan sapanlar saptırılır, anlamındadır" demiştir.

10

Bkz. Ayet,14

11

Bkz. Ayet,14

12

Bkz. Ayet,14

13

Bkz. Ayet,14

14

"Kahrolsun o yalancılar! Onlar koyu bir cehalet içerisinde kalmış gafillerdir. Ceza gününün ne zaman olduğunu sorarlar. O gün onlar ateşe sunulacaklardır. Azabınızı tadın! Acele gelmesini beklediğiniz şey budur işte!"

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kahrolsun o yalancılar!" âyetini açıklarken: "Şüphe içinde olanlara lanet olsun, anlamındadır" demiştir.

Taberânî, İbn Abbâs'tan bildirir: "Kur'ân'da şeddeli olarak gelen (.....) ifadeleri azap, şeddesiz bir şekilde gelen (.....) ifadeleri ise rahmet anlamına gelir."

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kahrolsun o yalancılar!" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt kahinlerdir" demiştir. "Onlar koyu bir cehalet içerisinde kalmış gafillerdir" âyetini açıklarken de: "Bir gaflet içinde oyalanmaktadırlar" demiştir.

Abdurrezzâk'ın bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini: "Kahrolsun yalancılar" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Kahrolsun o yalancılar!" âyetini açıklarken: "Bunlar yalan söylemeyi adet haline getirenlerdir" demiştir. "Onlar koyu bir cehalet içerisinde kalmış gafillerdir" âyetini açıklarken: "Bunların kalpleri hakka karşı bir kılıf içindedir" demiştir. "Ceza gününün ne zaman olduğunu sorarlar" âyetini açıklarken: "Hesap gününün ne zaman geleceğini sorarlar" demiştir. "O gün onlar ateşe sunulacaklardır" âyetini açıklarken de: "Saflığını öğrenmek için altının ateşin üzerine tutulması gibi Cehennem ateşinde yakılıp cezalandırılacaklardır" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Kahrolsun o yalancılar!" âyetini açıklarken: "Bunlar kişiyi aldatan şeyler ile zanların peşinden gidenlerdir" demiştir. "Onlar koyu bir cehalet içerisinde kalmış gafillerdir" âyetini açıklarken de: "Bunlar hakka karşı bir körlük ve şüpheler içindedirler" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlar koyu bir cehalet içerisinde kalmış gafillerdir" âyetini açıklarken: "Bu cehaletten kasıt küfür ile şüphedir" demiştir.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlar koyu bir cehalet içerisinde kalmış gafillerdir" âyetini açıklarken: "Bunlar dalâletleri içinde ısrarla diretenlerdir" demiştir. "O gün onlar ateşe sunulacaklardır" âyetini açıklarken de: "Cehennemde azaba maruz kalacaklardır" demiştir.

Abdurrezzâk ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "O gün onlar ateşe sunulacaklardır. Azabınızı tadın..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Azaba maruz kaldıklarında kendilerine: «Sizin için hazırlanmış azabı tadın!» denilir."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebu'l-Cevzâ: (.....) âyetini: "Azabınızı tadın" şeklinde açıklamıştır.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc:(.....) âyetini açıklarken: "Ateşte yakılmayı tadın, anlamındadır" demiştir.

15

Bkz. Ayet,19

16

Bkz. Ayet,19

17

Bkz. Ayet,19

18

Bkz. Ayet,19

19

"Şüphesiz ki Allah'a karşı gelmekten sakınanlar cennetlerde ve pınar başlarında bulunacaklar. Rablerinin kendilerine verdiğini alırlar. Kuşkusuz onlar, bundan önce de güzel davrananlardı. Geceleri pek az uyurlardı. Seherlerde bağışlanma dilerlerdi. Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı."

Firyâbî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Rablerinin kendilerine verdiğini alırlar. Kuşkusuz onlar, bundan önce de güzel davrananlardı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Rablerinin kendilerine verdiği ve aldıkları bu şeyler farzlardır. Bunlar farzlar nazil olmadan önce de güzel işler yaparlardı."

İbn Ebî Şeybe, İbn Nasr es-Salât'ta, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Geceleri pek az uyurlardı" âyetini açıklarken: "Tümünü uykuyla geçirip namaz kılmadıkları tek bir geceleri dahi olmamıştır" demiştir.

İbn Nasr, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Geceleri pek az uyurlardı" şeklinde açıklamıştır.

Ebû Dâvud, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre Enes: "Geceleri pek az uyurlardı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Akşam namazı ile yatsı namazı arasında nafile namaz kılarlardı. "Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır..." âyeti de bunu anlatmaktadır."

İbn Ebî Şeybe, İbn Nasr ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "Geceleri pek az uyurlardı" âyetini açıklarken: "Yatsı namazından sonra uyumazlardı" demiştir.

İbn Ebî Şeybe, İbn Nasr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Atâ: "Geceleri pek az uyurlardı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Zira gece namazına kalkmaları emredilmişti. Hatta Ebû Zer geceleri o kadar çok namaz kılardı ki sonunda bastona dayanmak zorunda kalırdı. Bu şekilde iki ay geçtikten sonra: "...Artık, Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun..." âyeti nazil oldu.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Geceleri pek az uyurlardı" âyetini açıklarken: "O zamanlar bunu çok az insan yapıyordu" demiştir.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Dahhâk: "Geceleri pek az uyurlardı" âyetini açıklarken: "Takva sahipleri her zaman azdırlar. Geceleri ibadet edip de uyumayanlar da pek azdırlar" demiştir.

Muhammed b. Nasr ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk:(.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu âyet bir önceki âyetin devamıdır. Yani güzel davrananlar pek az idi, anlamındadır. İfade burada bittikten sonra yeni bir cümle ile 'Geceleri uyumazlardı' denilmiştir."

İbn Ebî Şeybe ve İbn Nasr'ın bildirdiğine göre Mücâhid: "Geceleri pek az uyurlardı" âyetini açıklarken: "Gecenin tümünü uykuyla geçirmezlerdi" demiştir.

İbn Ebî Şeybe ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Geceleri pek az uyurlardı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Hasan(-ı Basrî) bunu açıklarken: "Gecenin çok az bir kısmını uykuyla geçirirlerdi" derdi. Mutarrif b. Abdillah bunu açıklarken: "Gecesinde ibadet etmedikleri günleri çok az olurdu" derdi. Muhammed b. Ali de bu âyeti açıklarken: "Yatsı namazını kılmadan uyumazlardı" derdi.

İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin Hasan vasıtasıyla bildirdiğine göre Abdullah b. Revâha: "Geceleri pek az uyurlardı" âyetini açıklarken: "Geceleri az bir uyuduktan sonra seher vaktine kadar namaza dururlardı" demiştir.

İbn Merdûye'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Gecenin sonunda yapılan ibadet, benim için gecenin başında yapılan ibadetten daha sevimlidir. Zira Yüce Allah: «Seherlerde bağışlanma dilerlerdi» buyurur."

İbn Merdûye, İbn Ömer'den bildirir: Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem): "Seherlerde bağışlanma dilerlerdi" âyetini açıklarken: "Seher vakitlerinde namaz kılarlar" buyurmuştur.

Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Ömer: "Seherlerde bağışlanma dilerlerdi" âyetini açıklarken: "Seher vakitlerinde namaz kılarlar" demiştir.

İbn Ebî Şeybe, İbn Nasr, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Seherlerde bağışlanma dilerlerdi" âyetini açıklarken: "Seher vaktine kadar namaz kılarlar, seher vakti olduğu zaman da bağışlanma dilerler" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı" âyetini açıklarken: "Bu, zekat dışında olan bir haktır. Kişi bu hakkı vererek akrabalık bağlarını güçlendirir, misafirini ağırlar veya yoksul olan birine yardım eder" demiştir.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı" âyetini açıklarken: "Bu, zekat dışında olan bir haktır" demiştir.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbrâhim: "Öncekiler mallarında zekat dışında verilmesi gereken bazı haklar olduğunu düşünürlerdi" demiştir.

Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs'a muhtaç ile yoksul olan kişilerin kimler olduğu sorulunca: "Muhtaç olan kişi başkasına el açıp dilenen kişidir. Yoksul olan kişi de devlet hazinesinde (beytülmalda) payı (maaşı) olmayan kişidir" demiştir.

İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Hasan b. Muhammed b. el-Hanefiyye'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) çıkardığı bir birlik ganimet elde ederek geri döndü. Bazıları ganimet taksim edildikten sonra gelince "Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı" âyeti nazil oldu.

İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildirir: "Muhtaç olan kişi, dünya malı peşinde koşturmasına rağmen eline bir şey geçmeyen, ancak başkalarına da el açmayan kişidir. Yüce Allah müminlerin böylesi kişilere yardım etmesini emretmiştir."

İbn Ebî Hâtim, Urve'den bildirir: Hz. Âişe'ye "Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı" âyetinde muhtaç kişinin kim olduğunu sorduğumda: "Kazanç sağlama imkanı bulamayan yoksul kişidir" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Muhtaç olan kişi, devlet hazinesinde (beytülmal) payı olmayan kişidir" demiştir.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "Muhtaç olan kişi ganimetlerde payı olmayan kişidir" demiştir.

İbn Ebî Şeybe, İbrâhîm(-i Nehaî)'den aynısını bildirir.

İbnu'l-Münzir, Ebû Kılâbe'den bildirir: "Yemâme'de olan bir sel adamın birinin malını alıp götürdü. Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) ashâbından bir adam da onu muhtaçlardan biri saydı ve ona mal (para) verdi."

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Yoksul (sâil) kişi başkalarına el açıp isteyen kişidir. Muhtaç (mahrum) kişi ise iffetli davranıp yoksul olmasına rağmen başkalarına el açmayandır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "Muhtaç olan kişi, kazanç sağlama imkanı olmayan kişidir" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "Muhtaç (mahrum) kişi kazanç sağlayacağı malı olmayan kişidir" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Muhtaç (mahrum) kişi Allah'ın kendisine mal takdir etmediği kişidir" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âmir: "Muhtaç (mahrum) kişi malı telef olan kişidir" demiş ve: "Doğrusu borç altına girdik, hatta yoksun kaldık" âyetlerini okumuştur. Bu âyetleri açıklarken de: "Ürünleri telef olup arazilerinin bereketinden mahrum olmuşlardır" demiştir.

Abd b. Humeyd, Kaza'a'dan bildirir: Adamın biri İbn Ömer'e: "(=Mallarında verilmesi gereken belirli bir hak vardır)" âyetinin anlamını sorunca, İbn Ömer: "Bu haktan kasıt zekattır. Ancak zekat dışında da verilmesi gereken bazı haklar vardır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı" âyetini açıklarken: "Yoksul kişi başkalarına el açan kişidir. Muhtaç olan kişi ise malı varken sonradan yok olan kişidir" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Şa'bî: "Muhtaç olan kişinin kim olduğunu öğrenmek beni pek yormuştur" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Ebû Bişr'den bildirir: Saîd b. Cübeyr'e mahrum'un kim olduğunu sorduğumda bu konuda bir şey demedi. Atâ'ya sorduğumda ise: "Kendisine had (şeri ceza) uygulanan kişidir" dedi. Aynı şekilde Atâ muhârif (mahrum) olan kişinin had görmüş kişi olduğunu da söyledi.

İbn Cerîr, İbn Hibbân ve İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Miskin kişi, bir iki hurma veya bir iki lokma için dolaşıp başkalarına el açan kişi değildir" buyurdu. Ashâb: "Peki, miskin kimdir?" diye sorduklarında, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem): "Kendisine yetecek malı olmayan, yeri bilinmediği için de kendisine sadaka verilemeyen kişidir ki muhtaç olan kişi de budur" karşılığını verdi.

el-Askerî Mevâiz'de ve İbn Merdûye, Enes b. Mâlik'ten bildirir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ey Enes! Fakirlerden dolayı kıyamet gününde zenginlerin vay haline! Zira: «Rabbimiz! Mallarından bizlere ayırdığın hakkı vermeyip bize zulmettiler!» diyecekler, Yüce Allah da: «İzzetim ve celalime andolsun ki sizleri kendime yakın onları ise uzak tutacağım!» karşılığını Verecek." Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): (Mallarında muhtaç ve yoksullar için belirli bir hak vardır)" âyetini okudu.

Beyhakî Sünen'de Fâtıma binti Kays'tan bildirir: Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem): "(Mallarında verilmesi gereken belirli bir hak vardır)" âyetini sorduğumda: "Malda zekat dışında da verilmesi gereken haklar vardır" buyurdu ve: "Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir. Asıl iyi olan, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, Kitap'a, peygamberlere inanan, O'nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekat verenlerdir..." âyetini okudu.

20

Bkz. Ayet,21

21

"Kesin olarak inananlar için yeryüzünde âyetler vardır. Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?"

Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Katâde: "Kesin olarak inananlar için yeryüzünde âyetler vardır" âyetini açıklarken: "İbret almak isteyenler için yeryüzünde ibretler vardır, anlamındadır" demiştir. "Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?" âyetini açıklarken de: "Düşünenler ve ibret almak isteyenler için insanın kendi yaratılışında da ibretler vardır" demiştir.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Katâde: "Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?" âyetini açıklarken: "Kendi yaratılışı üzerinde düşünen kişi, eklem yerlerinin ibadet için hareketli ve yumuşak kılındığını görecektir" demiştir.

Firyâbî, Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre İbnu'z-Zübeyr: "Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?" âyetini açıklarken: "Kişinin kendi yaratılışındaki âyetlerden kasıt küçük ve büyük abdestin çıkış yollarıdır" demiştir.

Harâitî'nin Mesâviu'l-Ahlâk'ta bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: "Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?" âyetini açıklarken: "Kişinin kendi yaratılışındaki âyetlerden kasıt küçük ve büyük abdestin çıkış yollarıdır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: "Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?" âyetini açıklarken: "Kişinin kendi yaratılışındaki âyetlerden kasıt, yiyeceğin bedenine giriş ile çıkış şeklidir" demiştir.

22

Bkz. Ayet,23

23

"Gökte rızkınız ve size vaadedilen şeyler vardır. Göğün ve yerin Rabbine and olsun ki bu, sizin konuşmanız kadar kesin ve gerçektir."

İbnu'n-Nakûr ve Deylemî, Hz. Ali'den bildirir: "Gökte rızkınız ve size vaadedilen şeyler vardır" âyeti hakkında Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem): "Bundan kasıt yağmurdur" buyurdu.

Ebu'ş-Şeyh Azame'de İbn Abbâs'tan bildirir: "Görmediğim halde karı bilirim. Zira Yüce Allah: "Gökte rızkınız ve size vaadedilen şeyler vardır"buyurur. Bunlardan biri de kardır."

İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Gökte rızkınız ve size vaadedilen şeyler vardır" âyetini açıklarken: "Gökteki rızıktan kasıt yağmur, vaad edilenden kasıt ise Cennet ile Cehennemdir" demiştir.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Mücâhid'den aynısını bildirir.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Gökte rızkınız ve size vaadedilen şeyler vardır" âyetini açıklarken: "Cennet göktedir. Vaadedilen de hayır ile şerdir" demiştir.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Göğün ve yerin Rabbine and olsun ki bu, sizin konuşmanız kadar kesin ve gerçektir" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bana ulaşana göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Rableri kendilerine yemin etmesine rağmen hâlâ inanmayan bir topluluğun Allah canını alsın!" buyurmuştur.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Göğün ve yerin Rabbine and olsun ki bu, sizin konuşmanız kadar kesin ve gerçektir" âyetini açıklarken: "Kesin ve gerçek olan şeyden kasıt bu sûrede zikri geçen her şeydir" demiştir. 

24

Bkz. Ayet,37

25

Bkz. Ayet,37

26

Bkz. Ayet,37

27

Bkz. Ayet,37

28

Bkz. Ayet,37

29

Bkz. Ayet,37

30

Bkz. Ayet,37

31

Bkz. Ayet,37

32

Bkz. Ayet,37

33

Bkz. Ayet,37

34

Bkz. Ayet,37

35

Bkz. Ayet,37

36

Bkz. Ayet,37

37

"İbrahim'in ikram edilmiş konuklarının haberi sana geldi mi... Acı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık."

İbn Ebi'd-Dünya, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman' da bildirdiğine göre Mücâhid: "İbrahim'in ikram edilmiş konuklarının haberi sana geldi mi?" âyetini açıklarken: "Hz.İbrâhim yanına gelen misafirlere bizzat kendisi hizmet etti" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "İbrahim'in ikram edilmiş konuklarının haberi sana geldi mi?" âyetini açıklarken: "Hz.İbrâhim misafirlerine bir buzağı ikram etmişti" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Hemen ailesinin yanına giderek semiz bir buzağı getirdi" âyetini açıklarken: "O zamanlar Hz.İbrâhim'in sahip olduğu mallar genel olarak sığırlardan oluşuyordu" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Ona bilgin bir oğul sahibi olacağını müjdelediler"

âyetini açıklarken: "Bu oğul İsmâil'dir" demiştir.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Karısı bir çığlık atarak geldi ve eliyle yüzüne vurdu" şeklinde açıklamıştır.

Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Karısı bir çığlık atarak geldi ve eliyle yüzüne vurarak: "Vay halime!" demeye başladı.

Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk'a: "...Kısır bir kocakarı..." buyruğu, "...Kısır bir rüzgar..." buyruğu ve "...Kısır bir günün azabı..." âyetinin anlamları sorulunca şöyle dedi: "Kısır kocakarıdan kasıt, çocukları olmayan kadındır. Kısır rüzgardan kasıt bereketi, faydası olmayan ve bitkileri de aşılamayan rüzgardır. Kısır günden kasıt da gecesi olmayan gündür."

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Zaten orada bir ev halkından başka müslüman bulamadık" âyetini açıklarken: "Bu ev halkı da Lût ve iki kızıdır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Zaten orada bir ev halkından başka müslüman bulamadık" âyetini açıklarken: "Bunlar on üç kişiydi" demiştir.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Zaten orada bir ev halkından başka müslüman bulamadık" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Şayet daha fazla Müslüman olsaydı Yüce Allah onları da kurtarırdı. Zira Yüce Allah'ın katında iman sahiplerinin bu imanı karşılıksız bırakılmaz ve asla heba edilmez."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Acı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık" âyetini açıklarken: "Bu işaret taşlandıkları o pişmiş taşlardır" demiştir.

39

Bkz. Ayet,40

40

"O ise kuvvetine güvenerek yüz çevirdi ve «Bu bir büyücü veya delidir» dedi. Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O, kınanmayı haketmişti."

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O ise kuvvetine güvenerek yüz çevirdi..." âyetini açıklarken: "Güvendiği kuvvetinden kasıt, kendi kavmidir" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "O ise kuvvetine güvenerek yüz çevirdi..." âyetini açıklarken: "Firavun kendi kuvveti ile çevresindeki askerlerine güvenerek yüz çevirdi" demiştir.

Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...O, kınanmayı hak etmişti" âyetini açıklarken: "Allah'ın kulları tarafından kınanmayı haketmişti" demiştir.

41

Bkz. Ayet,42

42

"Âd kavminde de ibretler vardır. Hani onların üzerine kısır bir rüzgar göndermiştik. Üzerinden geçtiği her şeyi küle çeviriyordu."

Firyâbî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Kısır bir rüzgar..." âyetini açıklarken: "Kısır olması çok sert ve bitkileri aşılamayan bir rüzgar olmasıdır" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Âd kavminde de ibretler vardır. Hani onların üzerine kısır bir rüzgar göndermiştik. Üzerinden geçtiği her şeyi küle çeviriyordu" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Âd kavminin üzerine bitkileri aşılamayan ve bulut getirmeyen faydasız bir rüzgar gönderdi. Bu rüzgar dokunduğu her şeyi yok etti."

Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Kısır bir rüzgar..." âyetini açıklarken: "Bereketi ve faydası olmayan, yağmur getirmeyen, bitkileri aşılamayan bir rüzgar gönderdik" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Rüzgar ikinci kat yerde hapsedilmiştir. Yüce Allah, Âd kavmini helak etmek istediğinde rüzgarın başında duran bekçiye Âd kavmini helak edecek kadar bir rüzgarı salmasını emretti. Bekçi: «Rabbim! Öküzün burnu kalınlığında bir rüzgar salayım mı?» diye sorunca, Yüce Allah: «Hayır! Bu kadarını salarsan yeryüzünde bulunan herkesi alt üst edersin. Onlara yüzük kalınlığında bir rüzgar gönder» buyurdu. İşte: «Üzerinden geçtiği her şeyi küle çeviriyordu» âyetinde ifade edilen budur.

Firyâbî ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: "...Kısır bir rüzgar..." âyetini açıklarken: "Kavurucu bir rüzgardır" demiştir.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "...Kısır bir rüzgar..." âyetini açıklarken: "Güney rüzgarıdır" demiştir.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Kısır bir rüzgar..." âyetini açıklarken: "Bitkileri aşılamayan Sabâ rüzgarıdır" demiştir. "...Her şeyi küle çeviriyordu" âyetini açıklarken de: "Her şeyi yok ediyordu" demiştir.

Abdurrezzâk ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "...Kısır bir rüzgar..." âyetini açıklarken: "Toprağa faydası ve bereketi olmayan rüzgardır" demiştir. "...Her şeyi küle çeviriyordu" âyetini açıklarken de: "Bitki çürüğüne çeviriyordu" demiştir.

Ahmed, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve İbn Merdûye, Rabîa kabilesinden bir adamdan bildirir: Medine'ye gelip Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) yanına girdim. Ancak Âd kavminin elçisi gibi anıldığımda: "Âd kavminin elçisi gibi olmaktan Allah'a sığınırım!" dedim. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem): "Âd kavminin elçisi de kim?" diye sorunca şöyle dedim: "Bunu en iyi bilene denk geldin. Âd kavmi büyük bir kuraklığa maruz kalınca çare bulması için şeflerinden birini gönderdiler. Bu adam yolda Bekr b. Muâviye'ye misafir oldu. Bekr onu ağırladı, içki içirdi ve iki kadın şarkıcı çağırıp şarkı söylettirdi. Daha sonra Nehere dağına doğru yola düştü. Bu dağa geldiğinde: «Allahım! Bir hastalığıma şifa istemek üzere veya bir esirin fidyesi için gelmedim. Daha önce gönderdiğin yağmuru şimdi de gönder. Aynı şekilde Bekr b. Muâviye'ye de yağmur gönder» diye dua etti. Bekr'e bu duası da ona içirdiği içkiye teşekür mahiyetindeydi. Bunun üzerine kendisine birkaç bulut çıkarıldı ve: «Bunlardan birini seç» denildi. Adam bulutların içinden siyah olanı seçince: «Kavurucu ve küle dönüştürücü olarak onu alî Âd kavminden geriye kimseyi bırakmayacaktır» denildi."

Ravi: "Bize zikredildiğine göre Âd kavminin üzerine sadece yüzük kalınlığında bir rüzgar gönderildi" dedi ve: "Âd kavminde de ibretler vardır. Hani onların üzerine kısır bir rüzgar göndermiştik. Üzerinden geçtiği her şeyi küle çeviriyordu" âyetlerini okudu.

43

Bkz. Ayet,45

44

Bkz. Ayet,45

45

"Semûd kavminde de ibretler vardır. Hani onlara, «Bir süreye kadar faydalanın bakalım» denmişti. Derken Rablerinin emrinden uzaklaşıp azmışlardı. Bu yüzden bakınıp dururken kendilerini yıldırım çarpıvermişti. Ayağa kalkacak güçleri kalmadı, yardım da görmediler."

Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre Katâde: "Semûd kavminde de ibretler vardır. Hani onlara, «Bir süreye kadar faydalanın bakalım» denmişti" âyetini açıklarken: "Bu süre üç gündü" demiştir.

Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Derken Rablerinin emrinden uzaklaşıp azmışlardı. Bu yüzden bakınıp dururken kendilerini yıldırım çarpıvermişti" âyetini açıklarken: "Ancak Rablerinin buyruklarına başkaldırdıkları için ansızın yıldırıma çarpıldılar" demiştir.

Abdurrezzâk ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Ayağa kalkacak güçleri kalmadı..." âyetini açıklarken: "Yerlerinden kalkmaya güç yetiremediler" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Ayağa kalkacak güçleri kalmadı, yardım da görmediler" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yüce Allah'ın bu cezasına maruz kaldıktan sonra ne ayağa kalkmaya güç yetirebildiler, ne de böylesi bir cezadan kaçabildiler."

47

Bkz. Ayet,53

48

Bkz. Ayet,53

49

Bkz. Ayet,53

50

Bkz. Ayet,53

51

Bkz. Ayet,53

52

Bkz. Ayet,53

53

"Göğü elimizle biz kurduk ve şüphesiz biz onu genişleticiyiz. Yeryüzünü biz yayıp döşedik. Ne güzel döşeyiciyiz! Her şeyden de çift çift yarattık ki düşünüp öğüt alasınız... Onlar bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler? Hayır, onlar azgın bir topluluktur."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin el-Esmâ' ve's- Sifât'ta bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Göğü elimizle biz kurduk..."âyetini açıklarken: "Kendi güç ve kudretimizle kurduk" demiştir.

Âdem b. Ebî İyâs ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "Göğü elimizle biz kurduk..." âyetini açıklarken: "Kendi güç ve kudretimizle kurduk" demiştir.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Şüphesiz biz onu genişleticiyiz" âyetini açıklarken: "Onun gibi bir gök daha yaratmaya muktediriz" demiştir. "Yeryüzünü biz yayıp döşedik. Ne güzel döşeyiciyiz!" âyetini açıklarken de: "Yeri bir döşek gibi yaydık ve ne güzel yayıp döşedik" demiştir.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Her şeyden de çift çift yarattık ki düşünüp öğüt alasınız" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "İman ile küfür, saâdet ile şekâvet, hidâyet ile dalâlet, gece ile gündüz, yer ile gök, cin ile insan, deniz ile kara, Güneş ile Ay, sabah île akşam gibi şeyler çifter yaratılmıştır. "

Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Onlar bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler..." âyetini açıklarken: "Yalanlama konusunda ilk gelen sonradan gelene tavsiye de mi bulundu, anlamındadır" demiştir.

54

Bkz. Ayet,55

55

"Onlardan yüz çevir; sen kınanacak değilsin. Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir."

Ebû Dâvud Nâsih'de ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlardan yüz çevir; sen kınanacak değilsin" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yüce Allah onları cezalandıracağı için Peygamberimizden (sallallahu aleyhi vesellem) onlardan yüz çevirmesini istemiş ve bu konuda onu mazur görmüştür. Ancak daha sonra: "Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir" buyurarak bir önceki âyetin hükmünü neshetmiştir."

İshâk b. Râhûye, Ahmed b. Menî' Müsned'de, Heysem b. Küleyb Müsned'de, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye, Beyhakî Şuabu'l-îman'da ve Diyâ el-Muhtâre'de Mücâhid vasıtasıyla Hz. Ali'den bildirir: "Onlardan yüz çevir; sen kınanacak değilsin" âyeti nazil olduğu zaman içimizde helak olma korkusu taşımayan kimse kalmadı. Zira Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) bizden yüz çevirmesi isteniyordu. Ancak daha sonra: "Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir" âyeti nazil olunca rahatladık.

İbn Râhûye ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Hz. Ali: "Onlardan yüz çevir; sen kınanacak değilsin" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bizim için bundan daha ağır ve sert bir âyet inmiş değildir. Bu âyet inince: "Allah'ın bize olan öfkesi veya kininden dolayı bizden yüz çevrilmesi istendi" demeye başladık ki sonunda: "Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir" âyeti nazil oldu. Burada Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) Kur'ân ile bize öğüt vermesi emredildi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Onlardan yüz çevir; sen kınanacak değilsin" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu âyet nazil olunca Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) ashâbını bir sıkıntı bastı, zira artık vahyin kesileceğini ve azabın ineceğini düşündüler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir" âyetini indirdi."

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Mücâhid'den bildirir: Yüce Allah: "Onlardan yüz çevir; sen kınanacak değilsin" âyetini indirince Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) onlardan yüz çevirdi. Daha sonra kendisine: "Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir" denilince yine onlara öğüt vermeye başladı.

İbnu'l-Münzir, Süleymân b. Habîb el-Muhâribî'den bildirir: "Verilen öğüde kalbinde yer bulan kişi bilsin ki mümin biridir. Zira Yüce Allah: "Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir" buyurmuştur."

56

Bkz. Ayet,58

57

Bkz. Ayet,58

58

"Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım... Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır."

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" âyetini açıklarken: "İsteyerek veya zorla Allah'a karşı kulluklarını kabul ve ikrar etsinler diye yarattım" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" âyetini açıklarken: "Bana itaatkâr veya bana isyankâr veya cennetli veya cehennemli, onları nasıl yarattım ve nasıl bir hayatı onlara takdir ettiysem bu şekilde yaşamaları için yarattım" demiştir.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Zeyd b. Eşlem: "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" âyetini açıklarken: "Mutlu veya mutsuz nasıl bir hayat onlara takdir edilmişse bunu yaşamaları için yarattım" demiştir.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ebu'l-Cevzâ: "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" âyetini açıklarken: "Onlara rızık veren ve yemek yediren benim. Onları da sadece bana ibadet etsinler diye yarattım" demiştir.

Ahmed, Tirmizî ve İbn Mâce'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah der ki: «Ey Âdemoğlu! Kendini bana ibadete ver ki gönlünü zengin kılayım ve ihtiyaçlarını gidereyim. Böyle yapmazsan da gönlünü daima meşgul kılar, ihtiyaçlarını da gidermem.»"

Taberânî Müsnedu'ş-Şâmiyyîn'de, Hâkim Târih'de, Beyhakî Şuabu'l- îman'da ve Deylemî'nin Müsnedu'l-Firdevs'te Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah der ki: «Benim, cin ve insanlarla tuhaf bir durumum var. Zira onları ben yaratmışken başkasına kulluk eder, rızkı onlara ben verirken başkasına şükrederler.»"

Ahmed, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbnu'l-Enbârî Mesâhifte, İbn Hibbân, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî el-Esmâ' ve's- Sıfat'ta İbn Mes'ûd'dan bildirir: Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) Zâriyât Sûresi'nin 58. âyetini bana:" (=Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak benim)" şeklinde okuttu.

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin el-Esmâ' ve's-Sifât'ta bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Güç ve kuvvet sahibi" şeklinde açıklamıştır.

59

"Zulmedenlerin, geçmiş arkadaşlarının suçlarına benzer suçları vardır; cezalarını Benden acele istemesinler."

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Benzer suçları vardır..." âyetini açıklarken: "Onların da geçmişte zulmedenler gibi (azaptan) paylan vardır" demiştir.

Firyâbî ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Arkadaşlarının suçlarına benzer suçları vardır..." âyetini açıklarken: "Onların da geçmişte zulmeden diğerleri gibi azaptan hisseleri vardır" demiştir.

Harâitî'nin Mesâviu 'l-Ahlâk'ta bildirdiğine göre Talha b. Amr: "...Arkadaşlarının suçlarına benzer suçları vardır..." âyetini açıklarken: "Onlara da geçmişte zulmedenlerin azabının benzeri vardır" demiştir.

0 ﴿