TÜR SURESİ

 

İbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Tûr Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir.

İbn Merdûye, İbnu'z-Zübeyr'den bunun aynısını bildirir.

Mâlik, Ahmed, Buhârî ve Müslim'in bildirdiğine göre Cübeyr b. Mut'im: "Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) akşam namazında Tûr Sûresi'ni okuduğunu işittim" demiştir.

Buhârî ve Ebû Dâvud, Ümmü Seleme'den bildirir: (Hac sırasında) Hastalığımdan yana Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) şikâyette bulunduğumda: "Bineğinin üzerinde ve insanların arka tarafında tavafını yap" buyurdu. Ben tavaf ederken Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Kâbe'nin yanında namazını kılıyor ve Tûr Sûresi'ni okuyordu.

1

Bkz. Ayet,3

2

Bkz. Ayet,3

3

"Andolsıın Tûr'a! Satır satır yazılmış Kitab'a! Yayılmış ince dert üzerine"

İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Andolsun Tûr'a!"âyetini açıklarken: "Tûr bir dağın adıdır" demiştir.

İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Tûr, Cennet dağlarından bir dağdır" buyurmuştur.

İbn Merdûye'nin Kesîr b. Abdillah b. Amr b. Avf'tan, o babasından, o da dedesinden bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Tür, Cennet dağlarından bir dağdır" buyurmuştur.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Andolsun Tûr'a! Satır satır yazılmış Kitab'a! Yayılmış ince deri üzerine" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Tûr, Süryanice'de dağ anlamındadır. Satır satır yazılmış kitaptan kasıt suhuflardır. Yayılmış ince deriden kasıt da sahifedir."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: (.....) ifadesini açıklarken: "Bundan kasıt Zikir'dir (Kur'ân'dır)" demiştir. (.....) ifadesini de: "Yazılmış" şeklinde açıklamıştır.

Abdurrezzâk, Buhârî Halk Afâlu'l-İbâd'da, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin el-Esmâ' ve's-Sifât'ta bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetlerini: "Tûr'a ve yayılmış deri üzerine yazılmış kitaba andolsun ki" şeklinde açıklamıştır.

Âdem b. Ebî İyâs, Buhârî Halk Af âli'l-İbâd'da, İbn Cerîr ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetlerini: "Sahifeler üzerine yazılmış kitaba andolsun ki" şeklinde açıklamıştır.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yayılmış ince deri üzerine" âyetini açıklarken: "Bir kitapta yazılmış, anlamındadır" demiştir.

4

"Ve Beyt-i Ma'mûr'a!"

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Şuabu'l- îman'da Enes'ten bildirdiğine göre Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Beyt-i Ma'mûr, yedinci kat semada bir evdir. Bu eve her gün yetmiş bin melek girer, girenler oradan çıktıktan sonra da kıyamet gününe kadar bir daha oraya dönmezler. "

İbnu'l-Münzir, Ukaylî, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin -zayıf bir isnâdla- Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Semada Kabe'nin üst hizasında Ma'mûr adında bir ev vardır. Dördüncü kat semada Hayvân (Hayat) adında da bir nehir vardır. Cebrail her gün bu nehre gelip bir defa dalar. Çıkıp silkelendiğinde üzerinden yetmiş bin damla damlar ki Yüce Allah bu damlaların her birinden bir melek yaratır. Bu meleklere Ma'mûr denilen bu eve gidip namaz kılmaları emredilir. Onlar da bu emri yerine getirir. Bu evden çıktıktan sonra da bir daha asla oraya dönmezler. Bu meleklere içlerinden biri amir tayin edilir ve semanın bir yerinde bu melekleri tutması emredilir. Burada duran melekler de kıyamete kadar Allah'a tesbih edip dururlar. "

Taberânî ve İbn Merdûye'nin -zayıf bir isnâdla- İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Beyt-i Ma'mûr semadadır ve Durâh ismiyle anılır. Bu ev semada Kabe'nin üst hizasındadır ve yapı olarak onun bir benzeridir. Semadan düşecek olsa da Kabe'nin üzerine düşer. Bu eve her gün burayı ilk defa gören yetmiş bin melek girer. Bu evin semadaki kutsallığı Kabe'nin yeryüzündeki kutsallığı gibidir."

Abdurrezzâk Musannefte bu hadisi İbn Abbâs'ın azatlısı Kureyb'den mürsel olarak bildirir.

İshâk b. Râhûye, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da Hâlid b. Ar'are'den bildirir: Adamın biri Hz. Ali'ye: "Beyt-i Ma'mûr nedir?" diye sorunca, Hz. Ali şu cevabı verdi: "Semada Durâh olarak anılan bir evdir. Kâbe'nin de üst hizasındadır. Bu evin semadaki kutsallığı Kâbe'nin yeryüzündeki kutsallığı gibidir. Bu evde her gün yetmiş bin melek gelip namaz kılar ve orada namaz kılan bir melek bir daha asla oraya gelmez."

Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbnu'l-Enbârî Mesâhifte Ebu't- Tufeyl'den bildirir: İbnu'l-Kevvâ, Hz. Ali'ye Beyt-i Ma'mûr'u sorunca, Hz. Ali şu karşılığı verdi: "Bu ev Durâh adında bir evdir. Yedi kat semanın üstünde ancak Arş'ın altındadır. Bu eve her gün yetmiş bin melek gelir ve buraya gelen bir melek kıyamet gününe kadar bir daha asla oraya gelmez."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ve Beyt-i Ma'mûr'a!" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu ev semada Kâbe'nin üst hizasındadır ve melekler burayı ibadetleriyle mamur (ihya) ederler. Her gün bu evde yetmiş bin melek gelip namaz kılar. Orada namaz kılan bir melek de asla bir daha oraya gelmez."

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Ve Beyt-i Ma'mûr'a!" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu ev Cennetten indirilmişti ve melekler tarafından imar (ihya) ediliyordu. Ancak tufanda her yer su altında kalınca Yüce Allah bu evi semaya yükseltti. Şu an altıncı kat semadadır. Bu eve İblis kabilesinden her gün yetmiş bin melek girer ve bir defa giren bir melek bir günlüğüne de olsa asla bir daha gelip giremez."

İbn Merdûye'nin Abdullah b. Amr'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Beyt-i Ma'mûr (semada) Kabe'nin hizasında bir evdir. Şayet ondan bir şey düşecek olsa Kabe'nin üzerine düşer. Bu evde her gün yetmiş bin melek namaz kılar. Burada namaz kılan bir melek de bir daha asla oraya gelmez."

Beyhakî Şuabu'l-îman'da Abdullah b. Amr b. el-Âs'tan bildirir: "Beyt-i Ma'mûr semada Kabe'nin hizasında bir evdir. Şayet ondan bir şey düşecek olsa Kâbe'nin üzerine düşer. Bu evde her gün yetmiş bin melek namaz kılar. Harem bölgesi de üst taraftan Arş'a kadar yine haremdir. Semada bir meleğin secde etmediği veya kıyamda durmadığı bir hayvan postu kadarlık bile boş yer yoktur."

Beyhaki, İbn Abbâs'tan bildirir: "Semada Kâbe'nin üst hizasında bulunan ve adına Durâh denilen bir ev vardır. Bu evin semadaki kutsallığı, Kâbe'nin yeryüzündeki kutsallığı gibidir. Her gün yetmiş bin melek bu eve gelip namaz kılar. Ancak bu günde gelen bir melek bir daha asla oraya geri gelemez."

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) Mekke'ye geldiği zaman Hz. Âişe Kâbe'ye girmek istedi, ancak Şeybe oğulları: "Gece vakti buraya kimseler girmez, ama gündüz vakti senin için burayı boşaltırız" diyerek ona izin vermediler. Hz. Âişe bu durumu Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) şikâyet edip Kâbe'ye girmesine izin vermediklerini dile getirince Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Kişinin gece vakti Kâbe'ye girmesi uygun değildir. Zira semada bu evin üst hizasında Beyt-i Ma'mûr denilen bir ev vardır. Beyt-i Ma'mûr'a her gün yetmiş bin melek girer. Bir defa giren melek de kıyamet gününe kadar bir daha giremez. Beyt-i Ma'mûr'dan bir taş düşecek olsa Kâbe'nin üstüne düşer."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Ve Beyt-i Ma'mûr'a!" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bize anlatılana göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir gün ashâbına: "Beyt-i Ma'mûr nedir biliyor musunuz?" diye sordu. Ashâb: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" karşılığını verince, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Semada Kâbe'nin üst hizasında olan bir mesciddir. Bu mescid çökecek olsa da Kâbe'nin üzerine çöker. Bu mescidde her gün yetmiş bin melek namaz kılar. Namaz kılan melekler içinden çıktıktan sonra da bir daha oraya gelemezler.

İbn Cerîr'in Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "(İsrâ (Miraç) gecesinde) melek beni alıp yedici kat semaya çıkardığında orada bir yapı gördüm. Meleğe: «Bu nedir?» diye sorduğumda: «Bu, Yüce Allah'ın melekler için inşa ettiği bir yapıdır. Her gün buraya yetmiş bin melek girip Yüce Allah'ı takdis ve tesbih ederi. Bir defa giren de çıktıktan sonra bir daha giremez» karşılığını verdi. "

5

Bkz. Ayet,6

6

"Yükseltilmiş tavana ve kaynatılmış denize"

İbn Râhûye, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh Azame'de, Hâkim ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: "Yükseltilmiş tavana" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt göktür" demiştir.

Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Rab? b. Enes: "Yükseltilmiş tavana"âyetini açıklarken: "Bundan kasıt Arş'tır" demiştir. "Kaynatılmış denize"âyetini açıklarken de: "En yüksekte, ancak Arş'ın altında bulunan sudur" demiştir.

İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Yükseltilmiş tavana" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt göktür" demiştir.

Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: "Kaynatılmış denize" âyetini açıklarken: "Semada Arş'ın altında bulunan bir denizdir" demiştir.

İbn Cerîr, İbn Amr'dan bunun aynısını bildirir.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Suyu hapsedilmiş, tutulmuş deniz" şeklinde açıklamıştır.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Suyu salınmış deniz" şeklinde açıklamıştır.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh Azame'de Saîd b. el- Müseyyeb'den bildirir: Ali b. Ebî Tâlib, Yahudi'nin birine: "Cehennem nerededir?" diye sorunca, Yahudi: "Cehennem dedikleri denizdir" karşılığını verdi. Bunun üzerine Hz. Ali şöyle dedi: "Sanırım adam doğruyu söylüyor. Zira Yüce Allah da âyetlerde "Kaynatılmış denize" ve "Denizler kaynatıldığında" buyurur."

Ebu'ş-Şeyh Azame'de ve Beyhakî'nin el-Ba's ve'n-Nüşûr'de bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib şöyle demiştir: "Filan Yahudiden daha doğru sözlüsünü işitmiş değilim. Zira asıl büyük ateşin deniz olduğunu söylemiştir. Kıyamet koptuğunda Yüce Allah Güneş, Ay ve yıldızları denizin içinde bir araya getirir ve Debbûr denilen rüzgarı üzerlerine göndererek onu kaynatır."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Tutuşturulmuş deniz" şeklinde açıklamıştır.

Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Ka'b(u'l-ahbâr): "Kaynatılmış denize"âyetini açıklarken: "Denizler kaynatılarak sonunda Cehenneme dönüşür" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini: "Dopdolu deniz" şeklinde açıklamıştır.

Şîrâzî el-Elkâb'de Asma'î vasıtasıyla Ebû Amr b. el-Alâ'dan, o da Zu'r-Rumme'den bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Suyu boşaltılmış deniz anlamındadır. Zira cariyenin biri su almak için çıktığında havuzun boş olduğunu görünce: "Havuz boşalmış (mescûr)" demiştir.

7

"Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır."

Saîd b. Mansûr, İbn Sa'd ve Ahmed, Cübeyr b. Mut'im'den bildirir: Bedir esirleri konusunda konuşmak üzere Medine'ye Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) yanına geldim. Yanına ulaştığımda ashâbına akşam namazını kıldırıyordu. Namazda "Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır" âyetini okuduğunu işitince kalbim çatlayacak gibi oldu.

Ebû Ubeyd Fedâil'de Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: "Ömer b. el-Hattâb: "Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır" âyetini okuduktan sıkıntıdan nefes darlığı yaşadı ve yirmi gün boyunca hasta düştü."

Ahmed Zühd'de Mâlik b. Miğvel'den bildirir: Hz.Ömer: "Tûr'a, yayılmış ince deri üzerine satır satır yazılmış Kitap'a, Beyt-i Ma'mûr'a, yükseltilmiş tavana ve kaynatılmış denize andolsun ki Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır" âyetlerini okuduktan sonra o kadar çok ağladı ki bundan dolayı hasta düştü.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır" âyetini açıklarken: "Önceki âyetlerde edilen yeminler bu azaba yöneliktir ve bu azap kıyamet gününde gerçekleşecektir" demiştir.

9

Bkz. Ayet,18

10

Bkz. Ayet,18

11

Bkz. Ayet,18

12

Bkz. Ayet,18

13

Bkz. Ayet,18

14

Bkz. Ayet,18

15

Bkz. Ayet,18

16

Bkz. Ayet,18

17

Bkz. Ayet,18

18

"O gün gök sallanıp çalkalanır... O gün cehennem ateşine itilip atılırlar."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Harekete geçirilir" şeklinde açıklamıştır, (.....) ifadesini de: "İtilirler" şeklinde açıklamıştır.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "O gün gök dönüp durur" şeklinde açıklamıştır.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O gün cehennem ateşine itilip atılırlar" âyetini açıklarken: "Cehennem ateşine varana kadar boyunlarından itilip dururlar" demiştir.

Saîd b. Mansûr'un bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b: "O gün cehennem ateşine itilip atılırlar" âyetini açıklarken: "Cehennem ateşine itilerek götürülürler" demiştir.

19

"Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin, için"

İbn Ebî Hâtim, İkrime vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: Yüce Allah Cennet ahalisine: "Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin, için" buyurdu ki afiyet (henîen) ifadesinden kasıt orada ölümsüz kalacaklarıdır. Yüce Allah onlara böyle deyince, onlar da: "Birinci ölümden sonra bir daha ölmeyeceğiz değil mi? Azap da görmeyeceğiz ha!" dediler.

20

"Sıra sıra dizilmiş koltuklara kurulmuşlardır. Onları güzel gözlü eşlerle evlendirmişizdir."

İbn Merdûye, Ebû Umâme'den bildirir: Adamın biri Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem): "Cennetlikler birbirlerini ziyaret ederler mi?" diye sorunca Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem) şu karşılığı verdi: "Beni hakla gönderene yemin olsun ki evet, ziyaretleşirler. Üzerlerinde ipekten yumuşacık sergiler olan güçlü develer üzerinde birbirlerini ziyarete giderler. Ancak dereceleri daha yüksek olanlar daha alt derecedekileri ziyaret ederken alttakiler üsttekileri ziyaret edemezler. Zira orada da insanlar derece derece olacaklardır. Kollarını koyup da yaslandıkları zaman türlü türlü nimetler içinde yer, içerler. Boş söz söyletmeyen, günah işletmeyen dolu bir kadehi elden ele dolaştırırlar. Ancak ondan başları ağrımaz ve sarhoş da olmazlar. Bu şekilde kollarını yaslandıkları yerden kaldırmadan yetmiş yıl boyunca kalırlar." Adam: "Yâ Resûlallah! Cennette cinsel ilişki de olacak mı?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem): "Beni hakla gönderene yemin olsun ki evet, olacak. Hem de yorulmadan ve usanmadan" karşılığını verdi ve eliyle nasıl olduğunu gösterdi. Sonra şöyle devam etti: "Ancak bunun sonucunda ne doğum, ne de ölüm olur. Orada ne sümkürür, ne de büyük abdestleri olur. Bu ihtiyaçlarını terleme yoluyla giderirler ki bu terleri misk gibi kokar. Buhurlukları inciden, tarakları ile kapları altın ve gümüştendir. Sabah akşam Allah'ı tesbih ederler. Kalpleri tek bir kalp gibidir. Birbirlerine ihanet etmez, öfke duymazlar. Sabah akşam Allah'ı tesbih ederler."

21

"İman eden ve nesilleri de iman konusunda kendilerinin yoluna uyanlar var ya, biz onların nesillerini kendilerine kattık. Bununla beraber onların amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazandığı karşılığında rehindir."

Hâkim, Alî b. Ebî Tâlib'den bildirir: Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) "İman eden ve nesilleri de iman konusunda kendilerinin yoluna uyanlar var ya, biz onların nesillerini kendilerine kattık..." âyetini (.....) lafzıyla okudu.

Saîd b. Mansûr, Hennâd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yüce Allah, Cennette kişiyi mutlu etmek için amelleri kendisinden az olan neslini de onun derecesine yükseltir" dedi ve: "İman eden ve nesilleri de iman konusunda kendilerinin yoluna uyanlar var ya, biz onların nesillerini kendilerine kattık. Bununla beraber onların amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazandığı karşılığında rehindir" âyetini okudu.

Bezzâr ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Yüce Allah, Cennette mümini mutlu etmek için amelleri kendisinden az olan neslini de onun derecesine yükseltir" buyurdu ve: "İman eden ve nesilleri de iman konusunda kendilerinin yoluna uyanlar var ya, biz onların nesillerini kendilerine kattık. Bununla beraber onların amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazandığı karşılığında rehindir" âyetini okudu.

Taberânî ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Kişi Cennete girdiği zaman anne babasını, eşini ve çocuklarını sorar. Kendisine: «Senin ameline yetişemedikleri için senin derecene de çıkamadılar» denilir. Kişi: «Rabbim! Ben hem kendim, hem de onlar için amel yaptım» deyince, yakınları da yanına verilirler." Ravi der ki: Daha sonra İbn Abbâs: "İman eden ve nesilleri de iman konusunda kendilerinin yoluna uyanlar var ya, biz onların nesillerini kendilerine kattık. Bununla beraber onların amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazandığı karşılığında rehindir" âyetini okudu.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İman eden ve nesilleri de iman konusunda kendilerinin yoluna uyanlar var ya, biz onların nesillerini kendilerine kattık..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu nesil müminin iman üzere olan neslidir. Babalarının Cennetteki dereceleri kendi derecelerinden üstün olsa da onlara katılırlar. Bu şekilde babalarının yanına katılmaları da babalarının amellerinden bir şey eksiltmez."

Abdullah b. Ahmed Müsned'e zevâidinde Hz. Ali'den bildirir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Müminler ile çocukları Cennette, müşrikler ile çocukları da Cehennemde birlikte olurlar" buyurdu ve: "İman eden ve nesilleri de iman konusunda kendilerinin yoluna uyanlar var ya, biz onların nesillerini kendilerine kattık..." âyetini okudu.

Hennâd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî) bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: "Babalara verilenin aynısı çocuklarına, çocuklara verilenlerin aynısı da babalarına verilir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Midez bu âyeti açıklarken: "Kişi, dünyadayken nasıl çocuklarının yanında olmasını isterse Yüce Allah Cennette de onun çocuklarını yanında toplar" demiştir.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Yaptıklarından bir şeyi eksiltmeyiz" şeklinde açıklamıştır.

Firyâbî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Amellerinden bir şeyi eksiltmeyiz" şeklinde açıklamıştır.

Abdurrezzâk ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini: "Onlara haksızlık etmeyiz" şeklinde açıklamıştır.

23

"Orada birbirlerinden kadeh kapışırlar. Onda ne bir saçmalama, ne de bir günaha girme vardır"

Abdurrezzâk'ın bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Orada birbirlerinden kadeh kapışırlar..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kapışanlar mümin, zevceleri ve hizmetçileridir. Mümin şarab, kadehini bazen hizmetçisinden ve zevcelerinden alırken, bazen de hizmetçi ondan ve zevcelerinden alır."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "İçtiklerinden dolayı ne boş, ne de yalan bir söz söylerler" demiştir.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "İçtiklerinden dolayı ne birbirlerine söver, ne de boş bir söz söylerler" demiştir.

24

"Kabuğunda saklı inciler gibi olan gençler yanlarında dolaşırlar"

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Kabuğunda saklı inciler gibi..." âyetini açıklarken: "El değmemiş inciler gibi, anlamındadır" demiştir.

Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Kabuğunda saklı inciler gibi olan gençler yanlarında dolaşırlar" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bana ulaşana göre Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem): "Yâ Resûlallah! Hizmetçi inci gibi olursa kendisine hizmet edilen kişi nasıl olur?" diye sorulunca, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem): "Canım elinde olana yemin olsun ki hizmet eden ile kendisine hizmet edilen arasındaki fark, mehtaplı bir gecede Ay ile yıldızlar arasındaki fark gibidir" karşılığını verdi. İbn Cerîr'in lafzı: "Kendisine hizmet edilenin hizmet edene üstünlüğü, mehtaplı bir gecde Ay'ın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir" şeklindedir.

Tirmizî ve İbn Merdûye'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Övünmek gibi olmasın, ama Rabbimin yanında Âdemoğullarının en değerlisi benim. Etrafımda kabuğunda saklı incileri gibi olan bin tane hizmetçi dolaşır."'

25

Bkz. Ayet,28

26

Bkz. Ayet,28

27

Bkz. Ayet,28

28

"Birbirlerine dönüp soruşurlar. «Daha önce biz, aile çevremiz içinde bile (ilahi azaptan) korkardık. Allah lütfedip bizi kavurucu azabdan korudu. Gerçekten biz bundan önce O'na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O'dur» derler."

Bezzâr'ın Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Cennetlikler Cennete girdiği zaman kardeşler birbirlerini özlerler. Bunun üzerine birinin tahtı diğerinin tahtının yanına yaklaştırılır. Her biri kendi tahtına yaslandıktan sonra dünyadaki hallerinden konuşmaya başlarlar. Sonra biri diğerine şöyle der: «Ey filan! Yüce Allah bizi hangi günde bağışladı biliyor musun? Filan yerde olduğumuz günde Allah'a dua etmiştik. İşte o gün bizi bağışladı.»"

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Daha önce biz, aile çevremiz içinde bile (ilahi azaptan) korkardık" âyetini açıklarken: "Dünyada iken korkardık, anlamındadır" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Allah lütfedip bizi kavurucu azabdan korudu" âyetini açıklarken: "Cehennem ateşinin alevinden korudu" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in Hz. Âişe'den bildirdiğine göre Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Kavurucu ateşten yeryüzüne karınca kadarlık bir yer bile açılacak olsaydı, yeryüzünü üzerindekilerle birlikte yakıp kavururdu."

Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre Hz. Âişe, "Allah lütfedip bizi kavurucu azabdan korudu. Gerçekten biz bundan önce O'na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O'dur' derler" âyetlerini okuduktan sonra: "Allahım! Bize luftet ve kavurucu azaptan bizleri koru! Sen ki iyilik eden ve esirgeyensin" diye dua ederdi. Ravi der ki: "Hz. Âişe bunu namazda yapardı."

İbn Ebî Şeybe, Ahmed Zühd'de ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Esmâ, "Allah lütfedip bizi kavurucu azabdan korudu. Gerçekten biz bundan önce O'na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O'dur' derler" âyetlerini okuduktan sonra durdu ve Allah'a sığınıp dua etmeye başladı.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "O şefkat sahibidir" şeklinde açıklamıştır.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc:(.....) ifadesini: "O sözünü yerine getirendir" şeklinde açıklamıştır.

29

Bkz. Ayet,41

30

Bkz. Ayet,41

31

Bkz. Ayet,41

32

Bkz. Ayet,41

33

Bkz. Ayet,41

34

Bkz. Ayet,41

35

Bkz. Ayet,41

36

Bkz. Ayet,41

37

Bkz. Ayet,41

38

Bkz. Ayet,41

39

Bkz. Ayet,41

40

Bkz. Ayet,41

41

"Yoksa onlar, «O bir şairdir; onun, zamanın felaketlerine uğramasını bekliyoruz» mu diyorlar?.. Bunu onlara akılları mı buyuruyor? Yoksa onlar azgın bir millet midirler?.. Eğer doğru iseler onun benzeri bir söz getirsinler. Onlar, yaratan olmaksızın mı yaratıldılar, yoksa yaratanlar kendileri midir?.. Yoksa, Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Ya da her şeye hâkim olan kendileri midir? Yoksa, üzerine çıkıp (vahiy) dinledikleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse, dinleyenleri açık bir delil getirsin... Yahut sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar? Yoksa, gayb ilmi onların yanında da ondan mı yazıyorlar?"

İbn İshâk ve İbn Cerîr, İbn Abbâs'tan bildirir: Kureyşliler Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) durumunu görüşmek üzere Dâru'n-Nedve'de toplandıklarında içlerinden biri: "Onu bağlayıp bir yere hapsedelim. Züheyr ve Nâbiğa gibi önceki şairlerin ölmesi gibi onun da hapsedildiği yerde ölmesini bekleyelim" dedi. Yüce Allah da onların bu sözünü: "Yoksa onlar, «O bir şairdir; onun, zamanın felaketlerine uğramasını bekliyoruz» mu diyorlar?" şeklinde dile getirdi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Zamanın felaketlerine uğramasını bekliyoruz" âyetini açıklarken: "Zamanın felaketinden kasıt ölümdür" demiştir.

İbnu'l-Enbârî el-Vakfu ve'l-îbtidâ'da İbn Abbâs'tan bildirir: (.....) ifadesi Kur'ân'da geçtiği bütün yerlerde şüphe anlamında kullanılmıştır. Tûr Sûresi hariç. Zira Tûr Sûresi'indeki (.....) buyruğunda 'zamanın getirdikleri anlamında kullanılmıştır. Bu yönde de şair:

"Zamanın neler getireceğini bekle, kim bilir

Belki boşanır belki de kocası ölür" demiştir.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Zamanın getirdikleri" şeklinde açıklamıştır. "...Yoksa onlar azgın bir millet midirler?" âyetini açıklarken: "Bilakis onlar azgın bir topluluktu, anlamındadır" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: (.....) âyetini: "Bunu onlara akılları mı emrediyor?" şeklinde açıklamıştır.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Eğer doğru iseler onun benzeri bir söz getirsinler" âyetini açıklarken: "Eğer söylediklerinde samimi iseler Kur'ân'ın bir benzerini getirsinler" demiştir. "...Öyleyse, dinleyenleri açık bir delil getirsin" âyetini açıklarken: "Eğer varsa bu vahyi dinleyen biri dinlediğine dair bir kanıt getirsin, anlamındadır" demiştir. "Yahut sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?"âyetini açıklarken: "Yoksa Müslüman olmalarına karşılık onlardan bir ücret mi istedin ki böylesi bir ücreti vermek istemedikleri için Müslüman da olmadılar, anlamındadır" demiştir. "Yoksa, gayb ilmi onların yanında da ondan mı yazıyorlar?" âyetini açıklarken de: "Gaybdan kasıt Kur'ân'dır" demiştir.

Buhârî ve Beyhakî el-Esmâ' ve's-Sifât'ta Cübeyr b. Mut'im'den bildirir: Akşam namazında Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) Tûr Sûresi'ni okuduğunu işittim. "Onlar, yaratan olmaksızın mı yaratıldılar yoksa yaratanlar kendileri midir?" âyetine ulaştığı zaman sanki kalbim yerinden fırlayacak gibi oldu.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Ya da her şeye hâkim olan kendileri midir?" âyetini açıklarken: "Her şeye musallat olan kendileri midir, anlamındadır" demiştir.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Ya da her şeye hâkim olan kendileri midir?" âyetini açıklarken: "Bu hazineleri indirenler kendileri midir, anlamındadır" demiştir.

47

"Şüphesiz zulmedenlere bundan başka bir azap daha var. Fakat onların çoğu bilmezler."

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Şüphesiz zulmedenlere bundan başka bir azap daha var..." âyetini açıklarken: "Kıyamet günündeki azaptan önce kabir azabı da vardır" demiştir.

Hennâd, Zâzân'dan bu yorumun aynısını bildirir.

İbn Cerîr, Katâde'den bildirir: İbn Abbâs: "Kabir azabı Kur'ân'da geçer" dedi ve: "Şüphesiz zulmedenlere bundan başka bir azap daha var..."âyetini okudu.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Şüphesiz zulmedenlere bundan başka bir azap daha var..." âyetini açıklarken: "Bu azap, Kureyşlilerin dünyada maruz kalacağı açlıktır" demiştir.

48

"Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman da Rabbini hamd ile tesbih et."

Firyâbî ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Kalktığın zaman da Rabbini hamd ile tesbih et" âyetini açıklarken: "Bütün meclislerde kalkacağın zaman Rabbini hamd ile tesbih et" demiştir.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ebu'l-Ahvas: "...Kalktığın zaman da Rabbini hamd ile tesbih et" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kalkacağın zaman: «Allah'ı hamd ile tebih ederim» de."

Abdurrezzâk Cami'de Ebû Osman el-Fakîr'den bildirir: Cebrâil, Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) bir meclisten kalkacağı zaman: "Allahım! Seni hamdinle tesbih ederim. Şehadet ederim ki senden başka ilah yoktur. Senden bağışlanma diler; sana tövbe ederim" demesini öğretti.

İbn Ebî Şeybe, Ebû Dâvud, Nesâî, Hâkim ve İbn Merdûye, Ebû Berze el- Eslemî'den bildirir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir mecliste bulunduğu zaman en son kalkarken: "Allahım! Seni hamdinle tesbih ederim. Şehadet ederim ki senden başka ilah yoktur. Senden bağışlanma diler, sana tövbe ederim" derdi. Bir defasında yine böyle yaptığında adamın biri: "Yâ Resûlallah! Daha önce senden duymadığımız sözler söylüyorsun" deyince, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem): "Mecliste olan birinin (işlediği günahların) kefareti bu sözlerdir" karşılığını verdi.

İbn Ebî Şeybe, Ziyâd b. el-Husayn'dan bildirir: Ebu'i-Âliye'nin yanında oturuyordum. Çıkmak istediğim zaman bana: "Cebrâil'in Muhammed'e (sallallahu aleyhi vesellem) öğrettiği bazı sözleri sana öğretmemi ister misin?" dedi. "Tabi ki öğret" karşılığını verdiğimde şöyle dedi: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir mecliste bulunduğu zaman en son kalkarken: "Allahım! Seni hamdinle tesbih ederim. Şehadet ederim ki senden başka ilah yoktur. Senden bağışlanma diler, sana tövbe ederim" derdi. Kendisine: "Yâ Resûlallah! Bu söylediğin sözler de nedir?" diye sorulunca, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem): "Cebrail'in mecliste işlenebilecek hataların kefareti olarak bana öğrettiği sözlerdir" karşılığını verdi.

İbn Ebî Şeybe, Abdullah b. Ömer'den bildirir: Kişi bir meclisten kalkıp ayrılacağı zaman: "Allahım! Seni hamdinle tesbih ederim. Şehadet ederim ki senden başka ilah yoktur. Senden bağışlanma diler, sana tövbe ederim" derse Yüce Allah bu sözleri o mecliste işlediği bütün hatalarının kefareti kılar.

İbn Ebî Şeybe, Yahya b. Ca'de'den bildirir: Bir mecliste işlenen hataların kefareti kişinin: "Allahım! Seni hamdinle tesbih ederim. Senden bağışlanma diler sana tövbe ederim" demesidir.

Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...Kalktığın zaman da Rabbini hamd ile tesbih et"âyetini açıklarken şöyle demiştir: Kişinin namaza kalkacağı zaman: "Allahım! İsmin mübarek, şanın yücedir ve senden başka da ilah yoktur" demesidir.

Ebû Ubeyd ve İbnu'l-Münzir, Saîd b. el-Müseyyeb'den bildirir: "Namaza kalkacak olan her bir müslümanın: "Allahım! Seni hamdinle tesbih ederim" demesi gerekir. Zira Yüce Allah: "...Kalktığın zaman da Rabbini hamd ile tesbih et" buyurur."

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Kalktığın zaman da Rabbini hamd ile tesbih et" âyetini açıklarken: "Yatağından kalkıp namaza durana kadar Allah'ı hamd ile tesbih et, anlamındadır" demiştir.

49

"Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışı sırasında O'nu tespih et."

İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: "Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışı sırasında O'nu tespih et" âyeti konusunda Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem): "Bundan kasıt, sabah namazının farzından önce kılınan iki rekatlık namazdır" buyurdu.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Yıldızların batışı sırasında O'nu tespih et" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, sabah namazının iki rekatıdır" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...Yıldızların batışı sırasında O'nu tespih et" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, sabah namazıdır" demiştir.

0 ﴿