KAMER SÛRESİ

Nehhâs'ın bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kamer Sûresi, Mekke'de inmiştir" dedi.

İbnu'd-Durays, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Delâil'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kamer Sûresi, Mekke'de inmiştir" dedi.

İbn Merdûye, İbnü'z-Zübeyr'den aynısını bildirir.

Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kamer Sûresi, Tevrat'ta beyazlatıcı olarak geçmektedir. Çünkü o, yüzlerin kararacağı gün sahibinin yüzünü beyaz kılandır" dedi. Beyhakî: "Bu münker bir hadistir" dedi.

Ebu'ş-Şeyh ve Deylemî hadisi Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) dayandırarak Hazret-i Âişe'nin şöyle dediğini bildirir: "Kim Secde, Yasin, Kamer ve Mülk Sürelerini okursa bunlar, kendisi için şeytanlardan ve şirkten koruyucu olur ve kıyamet gününde derecesini yükseltirler."

İbnu'd-Durays, İshâk b. Abdillah b. Ebî Ferve'den hadisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dayandırarak şöyle bildirir: "Her kim Kamer Sûresini iki gecede bir okursa kıyamet gününde Allah bu kişinin yüzünü Ay'ın ön dördüncü gecesi gibi parlak kılar. "

İbnu'd-Durays, Leys kanalıyla Ma'n'dan, o da Hemdân'lı yaşlı birinden hadisi Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) dayandırarak şöyle bildirir: "Kim Kamer Sûresini vefat edene kadar iki gecede bir okursa yüzü Ay'ın on dördüncü gecesinden daha parlak bir şekilde Rabbine kavuşur. "

Ahmed'in bildirdiğine göre Muâz b. Cebel ashâbıyla beraber imam olarak yatsı namazını kıldı ve Kamer Sûresini okudu. Ancak Muâz namazı bitirmeden biri namazını bitirdi ve kalkıp gitti. Muâz bu kişiye ağır sözler söyleyince bu kişi Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip mazeretini belirtti ve: "Ben bir hurmalıkta çalışmaktaydım, suyun taşarak boşa akmasından korktum" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Muâz'a: "Namazı Şems Sûresi ve buna benzer sûreleri okuyarak kıldır" buyurdu.

1

Bkz. Ayet:3

2

Bkz. Ayet:3

3

"Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı. Onlar bîr mucize görseler yüz çevirirler ve «Süregelen bir sihirdir» derler. Yalanlarlar da kendi heveslerine uyarlar. Ama her işin karar kılacağı bir sonucu vardir."

Abdurrezzâk, Ahmed, Abd b. Humeyd, Müslim, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, İbn Merdûye ve Delâil'de Beyhaki, Enes'ten bildirir: Mekke ahalisi Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) bir mucize istedi. Bunun üzerine "Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı. Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve «Süregelen bir sihirdir» derler" âyetleri indi. Müşrikler: "Bu geçici bir sihirdir" demekteydi.

Buhârî, Müslim ve İbn Cerîr'in Enes'ten bildirdiğine göre Mekke ahalisi Resûlüllah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) bir mucize İsteyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara Ay'ı iki parça olarak gösterdi. Hatta müşrikler Hira dağının Ay'ın iki parçası arasında olduğunu gördüler.

Abd b. Humeyd, Hâkim, İbn Merdûye ve Delâil'de Beyhaki, Mücâhid vasıtasıyla Ebû Ma'mer'den bildirdiğine göre İbn Mes'ûd der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'den çıkmadan önce iki defa Ay'ın iki parçaya yarıldığını gördüm. Bir parçası Ebû Kubays tepesinde, diğer parçası da Suveyd tepesindeydi. Müşrikler: "Muhammed Ayı büyüledi" dediler. Bunun üzerine: "Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı" âyeti indi. Mücâhid: "Ayın iki parçaya yarılmış olduğunu gördüğünüz gibi şüphesiz ki, Allah kıyametin yaklaştığını da haber verdi" dedi.

Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbn Cerîr ve İbn Merdûye, Ebû Ma'mer vasıtasıyla İbn Mes'ûd'dan bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında Ay iki parçaya yarıldı. Bir parçası dağın üstündeyken bir parçası da dağın eteğindeydi. İşte o zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Buna şahit olun" buyurdu.

Ahmed, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, Hâkim, İbn Merdûye ve Ebû Nuaym'ın Delâil'de Esved vasıtasıyla bildirdiğine göre Abdullah: "Ay'ın iki parçaya yarıldığını gördüm. Yine dağı Ay'ın iki parçası arasından gördüm" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye, Delâil'de Ebû Nuaym ve Delâil'de Beyhaki, Mesrûk vasıtasıyla İbn Mes'ûd'dan bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında Ay ikiye yarıldı. Kureyşliler: "Bu, İbn Ebî Kebşe'nin büyüsüdür. Seferdekiler gelene kadar bekleyin. Çünkü Muhammed bütün insanları büyülemeye güç yetiremez" dediler. Seferdekiler geldiği zaman onlara bu durumu sordular. Onlar da: "Evet, biz de Ay'ın ikiye yarıldığını gördük" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı" âyetini indirdi.

Buhârî, Müslim, İbn Merdûye ve Delâil'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında Ay ikiye yarıldı" dedi.

İbn Merdûye ve Delâil'de Ebû Nuaym, Alkame vasıtasıyla İbn Mes'ûd'dan bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber Mina'da idik. Ay yarıldı ve iki parça oldu. İki parçadan biri dağın arkasına batmıştı. İşte o zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Buna şahit olun" buyurdu.

Müslim, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Hâkim, İbn Merdûye, Delâil'de Ebû Nuaym ve Delâil'de Beyhakî'nin Mücâhid vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Ömer: "Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı" âyetini açıklarken: "Ay'ın ikiye yarılması Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında olan bir olaydır. Ay'ın bir parçası dağın önünde diğer parçası ise arkasındaydı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allahım! Şahit ol" dedi.

Ahmed, Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbn Cerîr, Hâkim İbn Merdûye, Ebû Nuaym ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Cübeyr b. Mut'im: "Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı" âyetini açıklarken şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında biz Mekke'de iken Ay ikiye yarıldı. Bir parçası şu dağda bir parçası da şu dağdaydı. Bunun üzerine insanlar: "Muhammed bizi büyüledi" dediler. Aralarından bir kişi: "Muhammed eğer büyücü ise bütün insanları büyüleyemez" dedi.

İbn Cerîr, İbn Merdûye ve Ebû Nuaym'ın Delâil'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı" âyetini açıklarken: "Bu hicretten önce olan bir olaydır. Ay yarıldı ve onun iki parça olduğunu gördük" dedi.

Taberânî ve İbn Merdûye, İkrime vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında Ay yarıldı ve müşrikler: "Muhammed Ay'ı büyüledi" dediler. Bunun üzerine: "Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı. Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve «Süregelen bir sihirdir» derler" âyetleri indi.

Delâil'de Ebû Nuaym'ın Atâ ve Dahhâk vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı"' âyetini açıklarken şöyle dedi: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında aralarında Velîd b. el-Muğîre, Ebû Cehl b. Hişâm, Âs b. Vâil, Âs b. Hişâm, Esved b. Abdi Yeğûs, Esved b. Muttalib, Zem'a b. el-Esved ve Nadr b. el-Hâris'in de bulunduğu müşrikler toplanarak Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "Eğer doğru söylüyorsan bizim için Ayı ikiye ayır. Bir parçası Ebû Kubays tepesinde bir parçası da Kuaykiân tepesinde olsun" dediler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Eğer bunu yaparsam iman edecek misiniz?" diye sorunca, müşrikler: "Evet, iman edeceğiz" dediler. O gece Ay'ın on dördüncü gecesiydi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Rabbinden, müşriklerin kendisinden istediği mucizeyi vermesini istedi. Bunun üzerine Ay'ın yarısı Ebû Kubays tepesinde, diğer yarısı da Kuaykiân tepesinde oldu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Ebû Seleme b. Abdi'l-Esed, ey Erkam b. Ebi'l-Erkam! Şahid olun" diye çağrıda bulunuyordu.

Ebû Nuaym, Atâ vasıtasıyla İbn Abbâs'tan şöyle bildirir: Mekke ahalisi Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip: "Senin Allah'ın elçisi olduğunu ispatlayacak bir mucizen var mıdır?" dediler. Bunun üzerine Cibrîl inerek: "Ey Muhammed! Mekke ahalisine: "Bu gece dışarı çıkarsanız bir mucize göreceksiniz de" dedi. Resûlüllah ta (sallallahü aleyhi ve sellem), Cibrîl'in kendisine söylemiş olduklarını onlara haber verdi. Ay'ın on dördüncü gecesiydi ki müşrikler dışarı çıktılar ve Ay ikiye yarıldı. Bir parçası Safâ'da, bir parçası da Merve'de oldu. Müşrikler Ay'a bakıp gördüklerine inanamadılar ve gözlerini ovuşturarak bir daha baktılar. Yine gördüklerine inanamayarak bir daha gözlerini ovuşturarak baktılar. Sonra da: "Ey Muhammed! Bu mutlaka geçici bir büyüdür" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı" âyetini indirdi.

Ebû Nuaym, Dahhâk vasıtasıyla İbn Abbâs'tan şöyle bildirir: Yahudilerin hahamları Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: "Sana iman etmemiz için bize bir mucize göster" dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Rabbinden, onlara bir mucize göstermesini istedi. Allah da Ay'ı ikiye yardı ve Ay, bir parçası Safâ'da bir parçası da Merve'de olmak üzere iki parça oldu.

Ay'ın bu şekilde görünmesi ikindi ile akşam arasındaki süre kadar devam etti. Sonra Ay batınca, müşrikler: "Bu, geçici bir sihirdir" dediler.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, Zühd Abdullah b. Ahmed, İbn Cerîr, İbn Merdûye ve Ebû Nuaym, Ebû Abdurrahman es-Sülemî'den bildirir: Huzeyfe b. el-Yemân Medine'de bize bir hutbe verdi ve Allah'a hamdü sena ettikten sonra şöyle dedi: "Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı"' Bilmiş olun ki kıyamet yaklaştı. Bilmiş olun ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında Ay yarıldı. Bilmiş olun ki dünya ayrılık ilan etmektedir. Bilmiş olun ki bugün hazırlık, yarın yarış günüdür."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Huzeyfe bu âyeti: (.....) şeklinde okumuştur.

İbnu'l-Münzir, Dahhâk'tan bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hicret etmeden önce Mekke'de iken Ay yarıldı. Müşrikler: "Bu en güçlü büyücülerin bir büyüsüdür. Siz de müşriklerin yaptığı gibi yapın" dediler. Müşrikler Ay tutulduğu zaman leğenlerini birbirine vururlardı. (Ancak Ay yarılınca) Onların benizleri sarardı ve: "Bu büyü yaptı" dediler. Allah'ın: "Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve «Süregelen bir sihirdir» derler" kelâmı da bunu ifade etmektedir.

İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Üç şey vardır ki Allah bunların olduğunu Kur'ân'da zikretmiştir. Bunlardan biri: "Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı" âyetidir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında Ay iki parçaya yarılmış ve insanlar bunu görmüştür. Biri: "O topluluk yakında bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır" âyetidir. Burada da Bedir savaşı kastedilmektedir. Diğeri ise: "Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımızda bir de bakarsın onun içinde ümitsizliğe düşüvereceklerdir" âyetidir.

Firyabî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı" âyetini: "Müşrikler Ay'ın yarıldığını gördüler ve: «Bu, geçici bir büyüdür» dediler" şeklinde açıkladı.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Ama her işin karar kılacağı bir sonucu vardır" kelâmını açıklarken: "Burada kıyamet günü kastedilmektedir" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Ama her işin karar kılacağı bir sonucu vardır" kelâmını açıklarken: "Burada her işin sahibine varacağı kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Ama her işin karar kılacağı bir sonucu vardır" kelâmını açıklarken: "Hayır ahalisine hayrın, şer ahalisine de şerrin karar kılacağı bir sonucu vardır" dedi.

4

"Yemin olsun, onlara içinde caydırıcı tehditlerin bulunduğu haberler geldi."

Firyabî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Yemin olsun, onlara içinde caydırıcı tehditlerin bulunduğu haberler geldi" âyetini açıklarken: "Kur'ân tehdit edendir, sondur" dedi. Başka bir lafızda ise: "Şiddetli bir şekilde tehdit edendir" şeklindedir.

Abd b. Humeyd'in Ömer b. Abdilazîz'den bildirdiğine göre kendisi Medine'de hutbe vererek: "Yemin olsun, onlara içinde caydırıcı tehditlerin bulunduğu haberler geldi" âyetini okudu ve şöyle devam etti: "O helali, haramı ve yapmanız gereken şeyleri size bildirdi. Allah dininizde şüphe edecek bir şey bırakmadı ve size ikram olarak ta nimetini tamamladı."

5

Tam bir hikmet... Fakat korkutmalar fayda vermiyor.

6

O hâlde (Ey Resûlüm) onlardan yüz çevir. O çağırıcı İsrâfil’in görülmemiş dehşetli bir şeye (mü'minleri cennete, kâfirleri cehenneme) davet edeceği gün;

7

" Mezarlarından donuk ve ürkek bakışlarla çıkarak çekirge sürüsü gibi etrafa yayılırlar.”

Saîd b. Mansûr, İbnu'l-Münzir ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti: ..... şeklinde (elif) ile okurdu.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Âsim bu âyeti: ..... şeklinde (ha) harfini ötre ile okudu.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) (ürkek bakışlarla) ifadesini açıklarken: "Zelil ve hakir bakışlarla mânâsındadır" dedi.

8

"Davetçiye doğru koşarlarken kâfirler: «Bu zor bir gündür» derler."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "Bakıyorlar mânâsındadır" dedi.

Tastî'nin Mesâil'de bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: "Bana: ifadesini açıkla" deyince, İbn Abbâs: "Burada boyun eğmek ve mütevazi olmak kastedilmektedir" dedi. Nâfi' b. el-Ezrak: "Araplar böylesi bir ifadeyi bilir mi?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Evet bilirler, Tubba'nın:

"Nimr b. Sa'd bana köle olmuştur bilerek

O, bana borçlu kalmıştır hep boyun eğerek" dediğini işitmedin mi?" karşılığını verdi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) ifadesini açıklarken: "Davetçiye yönelmişler mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) ifadesini:

"Gidiyorlar" şeklinde açıkladı.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Tamîn b. Hazlem: ifadesini: "Korkudan yüzleri değişmiş olarak" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: ..... ifadesini açıklarken: "Burada davetçiye süratli bir şekilde gitmek kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: ..... ifadesini açıklarken: "Burada davetçinin sesine kulak vermeleri kastedilmektedir" dedi.

9

Bkz. Ayet:15

10

Bkz. Ayet:15

11

Bkz. Ayet:15

12

Bkz. Ayet:15

13

Bkz. Ayet:15

14

Bkz. Ayet:15

15

"Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanlamıştı. Onlar kulumuzu yalanlayıp «Bu bir delidir» dediler ve kulumuz (tebliğ görevinden) alıkonuldu. O da Rabbine, «Ey Rabbim! Ben yenilgiye uğradım, yardım et» diye dua etti. Biz de göğün kapılarını dökülürcesine yağan bir yağmurla açtık. Yeryüzünü pınar pınar fışkırttık. Derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti. Biz Nûh'u çivilerle perçinli levhalardan oluşan gemiye bindirdik. Gemi, inkâr edilen kimseye (Nuh'a) bir mükâfat olarak gözetimimiz altında yüzüyordu. Yemin olsun, biz onu (tufan olayını) bir ibret olarak bıraktık. Var mı düşünüp öğüt alan?"

Firyabî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Onlar: «Bu bir delidir» dediler ve kulumuz (tebliğ görevinden) alıkonuldu" kelâmını açıklarken: "Delilikle itham edildi, mânâsındadır" dedi.

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...(tebliğ görevinden) alıkonuldu" kelâmını açıklarken: "Ölümle tehdit edildi" dedi.

Buhârî Edeb'de ve İbn Ebî Hâtim'in Ebu't-Tufayl'dan bildirdiğine göre İbnu'l-Kevvâ, Hazret-i Ali'ye Samanyolu hakkında sorunca: "O, gökyüzünün pınarlarıdır, gökyüzü kapıları da ondan boşalan sularla açılmıştır" dedi. Sonra da: "Biz de bunun üzerine gök kapılarını boşanan sularla açtık" âyetini okudu.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Biz de bunun üzerine gök kapılarını boşanan sularla açtık" âyetini açıklarken: "Burada çokça yağmur kastedilmektedir. O günden ne önce, ne de sonra bulutsuz yağmur yağmamıştır. İşte o gün gök kapıları bulutsuz olarak boşanan sularla açıldı ve gökten gelen su ile yerdeki su birleşti" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b: "...Derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti" kelâmını açıklarken: "Burada gökten gelen su ile yerdeki su kastedilmektedir. Yiyecekler bedenlerden önce, kader de belalardan önce vardı" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: (.....) ifadesini açıklarken: "Ölçek ölçek takdir edildi, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Biz Nûh'u çivilerle perçinli levhalardan oluşan gemiye bindirdik" âyetini açıklarken: "Levhalar geminin tahtalarıdır. Dusur ise gemiyi tek parça kılıp sağlamlaştıran çivilerdir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Levhalar geminin taban döşemesidir. Dusur ise tavan tahtalarıdır" dedi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Biz Nûh'u çivilerle perçinli levhalardan oluşan gemiye bindirdik" âyetini açıklarken: "Levhalarla geminin tahtaları, perçinle de çivileri kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "Burada çiviler kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Bize bildirildiğine göre dusur ifadesi gemiyi sağlamlaştıran çiviler mânâsındadır" dedi.

Tastî'nin Mesâil’de bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: "Bana: ifadesini açıkla" deyince, İbn Abbâs: "Burada gemiyi sağlam kılan çiviler kastedilmektedir" dedi. Nâfi' b. el-Ezrak: "Araplar böylesi bir ifadeyi bilir mi?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Evet bilirler, şairin:

"Denizcinin gemisi sağlam yapılmış

Kaim tahtaları da çivilerle çakılmış" dediğini işitmedin mi?" karşılığını verdi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sudur ifadesiyle geminin göğsü kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "Dusur ifadesi ile geminin dalgalan yaran göğsü kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd, Hasan(-ı Basrî)'den aynısını bildirir.

Firyabî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) (=Küfredenlere ceza olarak) ifadesini açıklarken:

"İnkar edenlere ceza olarak mânâsındadır. Burada inkar edilen Allah'tır" dedi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "And olsun ki Biz, o gemiyi bir ibret olarak bıraktık..." kelâmını açıklarken: "Allah, Nuh'un (aleyhisselam) gemisini Cudi dağında bu ümmetin ilkleri onu görünceye kadar bıraktı" dedi.

16

(İşte bak, Ey Resûlüm), benim azabım ve tehdidlerim nasıl oldu!...

17

"Yemin olsun biz. Kur'an'ı düşünüp öğüt almak İçin kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?"

Âdem b. Ebî İyâs, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve el-Esmâ ve's- Sıfât'ta Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "Yemin olsun biz, Kur'ân'ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık..." kelâmını: "Onu okumasını kolaylaştırdık" şeklinde açıklamıştır.

İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yemin olsun biz, Kur'ân'ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık..." kelâmını: "Eğer Allah, Kur'ân'ı insan oğlunun diline kolay kılmasaydı hiç kimse Allah'ın kelamıyla konuşamazdı" şeklinde açıklamıştır.

Deylemî, Enes'ten merfû olarak aynısını bildirir.

İbnu'l-Münzir'in İbn Sîrîn'den bildirdiğine göre kendisi: "Bu sûre hafiftir" diyen bir kişiyle karşılaştı ve: "Hafif deme, kolay de, zira Allah: "Yemin olsun biz, Kur'ân'ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık..." buyurmaktadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Var mı düşünüp öğüt alan?" kelâmını açıklarken: "Hatırlayan var mıdır, mânâsındadır" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b: "Var mı düşünüp öğüt alan?" kelâmını açıklarken: "Kendini masiyetlerden men eden var mıdır, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Var mı düşünüp öğüt alan?" kelâmını açıklarken: "Hayır işlemek isteyen var mıdır, ona yardım edilsin, mânâsındadır" dedi.

İbn Ebi'd-Dünyâ, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Matar el- Verrâk: "Yemin olsun biz, Kur'ân'ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?" âyetini açıklarken: "İlim öğrenmek isteyen var mıdır ona yardım edilsin, mânâsındadır" dedi.

Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, Hâkim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Ben bu âyeti Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): " ....." şeklinde (zel) harfi ile okuduğumda, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): ..... şeklinde (del) harfi iledir" buyurdu.

18

Bkz. Ayet:20

19

Bkz. Ayet:20

20

"Ad mîlletî peygamberini yalanlamıştı. Benim azabım ve uyarmam nasılmış? Biz onların üstüne, uğursuzluğu sürekli bir günde gürültülü ve dondurucu bir rüzgâr gönderdik. İnsanları köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi kaldırıp atıyordu."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Biz onların üstüne, uğursuzluğu sürekli bir günde gürültülü ve dondurucu bir rüzgâr gönderdik"' âyetini açıklarken: "Biz onlara helaki şiddetli olan günde soğuk bir rüzgâr gönderdik, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: ..... ifadesini: "Şiddetli" olarak açıklamıştır.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) kelâmını açıklarken: "Biz onların üstüne, uğursuzluğu sürekli olan bir günde soğuk bir rüzgâr gönderdik, mânâsındadır" dedi.

Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: "Bana, Yüce Allah'ın: ..... " kelâmını açıkla" deyince, İbn Abbâs: "Nahs ifadesi bela, şiddet ve uğursuzluk mânâsındadır" dedi. Nâfi' b. el-Ezrak:

"Araplar böylesi bir ifadeyi bilir mi?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Evet bilirler, Zuheyr b. Ebî Sulme'nin:

"Onun için hiç fark etmez hangi gün gelirsen gel

Sakınılan uğursuz saatte veya mutlu anda gel" dediğini işitmedin mi?" karşılığını verdi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Zirr b. Hubeyş: "Uğursuzluğu sürekli bir günde..." kelâmını açıklarken: "O gün çarşamba günüdür" dedi.

İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Çarşamba günü uğursuzluğu sürekli olan gündür" buyurmuştur.

İbn Merdûye'nin Câbir'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cibrîl bana: «Şahit ile beraber bir yeminle hüküm kıl» dedi. Yine bana: «Çarşamba günü uğursuzluğu sürekli olan gündür» dedi."

İbn Merdûye'nin Hazret-i Ali'den bildirdiğine göre Cibrîl, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) inip yemin ve bir şahitle hüküm kılmasını, kan aldırmayı ve uğursuzluğu sürekli olan günün çarşamba günü olduğunu bildirmiştir.

İbn Merdûye'nin başka bir kanalla Hazret-i Ali'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Çarşamba günü uğursuzluğu sürekli olan gündür" buyurmuştur.

İbn Merdûye'nin Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Uğursuz gün çarşamba günüdür" buyururdu.

İbn Merdûye'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) günler ve çarşamba günü sorulunca: "Çarşamba günü uğursuz gündür" buyurdu. Ashâb: "Niye ki, ya Resûlallah!" diye sorunca: "Allah, Firavun ve kavmini, Âd ve Semüd'u bu günde helak etmiştir" buyurdu.

el-Ğurar'da Vekî', İbn Merdûye ve Hatîb'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ayın son çarşambası uğursuzluğu sürekli olan gündür" buyurmuştur.

Abd b. Humeyd, Zühd'de Abdullah b. Ahmed, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: Rüzgâr geldiği zaman Âd kavmi kalkıp el ele tutuştu. Sonra yere sağlam bir şekilde basarak: "Eğer doğru söylüyorsa bakalım ayaklarımızı yerden kim kesecek!" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah onlara bir rüzgâr gönderdi ki "İnsanları köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi kaldırıp atıyordu" bu rüzgâr.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Ebû Hureyre'den bildirir: Âd kavminden kişi kapılarının kanatlarını beş yüz kişinin kaldıramayacağı ağırlıktaki taşlardan yapıyordu. Onlardan biri ayağını yere vurunca ayağı yere giriyordu.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi..." âyetini açıklarken: "Koparılmış hurma bedenleri gibi mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) kelâmını açıklarken: "Hurma kütükleri gibi, mânâsındadır" dedi.

Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi..." âyetini açıklarken: "Onların başlan küplerin yere düşmesi gibi düşüp boyunları koparak vücutlarından ayrılıyordu. Bu sebeple Allah, onları sökülmüş hurma kütüklerine benzetmektedir" dedi.

21

İşte (bak, Ey Resûlüm), nasıl oldu azabım ve tehdidlerim!...

22

And olsun ki, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüd almak için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var?

23

Bkz. Ayet:31

24

Bkz. Ayet:31

25

Bkz. Ayet:31

26

Bkz. Ayet:31

27

Bkz. Ayet:31

28

Bkz. Ayet:31

29

Bkz. Ayet:31

30

Bkz. Ayet:31

31

"Bizim aramızdan vahiy ona mı verildi? Hayır o, yalancının, şımarığın hindir. Onlar yarın bilecekler: Kimmiş yalana, kimmiş şımarık! (Salih'e şöyle demiştik:) Şüphesiz biz, onlara bir imtihan olmak üzere, o dişi deveyi göndereceğiz. şimdi onları gözetle ve sabret Onlara, suyun (deve ile) kendileri arasında (nöbetleşe) paylaştırıldığını, bildir. Her su nöbetinde sahibi hazır bulunsun. Derken, (kavmin en azgını olan) arkadaşlarını çağırdılar. O da işe koyuldu ve deveyi kesti. Fakat azabım ve uyarılarım nasılmış! Şüphesiz biz, onların üzerine tek bir korkunç ses gönderdik de, onlar, ağıldaki hayvanların çiğneyip ufaladıkları kura çöpler gibi oldular."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık etmiş oluruz...'" kelâmını açıklarken: "Sapıklık ifadesiyle bedbahtlık kastedilmektedir" dedi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık etmiş oluruz..." kelâmını açıklarken: "Sapıklık ve zillet içinde oluruz, mânâsındadır" dedi.

Firyabî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini: "Sapıklık" olarak açıklamıştır. "Her su nöbetinde sahibi hazır bulunsun" kelâmını açıklarken: "Deve suyun başından ayrıldığında onlar su için hazır bulunacak ve deve suyun başına geldiğinde de süt için hazır bulunacaklardı" dedi. "....." kelâmı hakkında ise: "Uzatıp vermek mânâsındadır" dedi. ..... kelâmını açıklarken: "Kuruyup ufalanmış otlar gibi oldular, mânâsındadır" dedi.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) kelâmını açıklarken: "Semud'lu Uhaymir deveyi aldı ve kesti" dedi. " kelâmı hakkında ise: "Yanmış kül gibi oldular" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "Uzatılanı almak mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: ..... kelâmını açıklarken: "Yanmış ağaç kırıntıları gibi mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) kelâmını açıklarken: "Yanmış kemikler gibi mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) kelâmını açıklarken: "Koyunların yediği otlar gibi mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) kelâmını açıklarken: "Burada ufalayıp yediğin kuru bitkilerin yok olup gitmesi gibi mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "kelâmını açıklarken: "Duvardan dökülen toprak gibi mânâsındadır" dedi.

32

And olsun ki, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüd almak için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var?

33

Bkz. Ayet:34

34

"Lût kavmi de uyarıcıları yalanladı, şüphesiz biz de üzerlerine taşlar savuran bir rüzgâr gönderdik. Yalnız Lût'un ailesi başka. Katımızdan bir nimet olarak bir seher vakti onları kurtardık. Şükred enleri işte böyle mükâfatlandırırız. Yemin olsun, Lût onları bizim şiddetli azabımızla uyardı. Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşıladılar. Yemin olsun, onlar onun (meleklerden olan) misafirlerinden nefislerindeki kötü arzuları tatmin etmek istediler. Biz de onların gözlerini silme kör ettik. «Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!» dedik. Yemin olsun, onlara sabahleyin erkenden kalıcı bir azap geldi. «Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!» dedik. Yemin olsun, biz Kur'an'ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan? Yemin olsun, Firavun'un ailesine de uyarıcılar gelmişti. Bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları mutlak güç ve iktidar sahibinin yakalaması gibi yakaladık. (Ey Mekkeliler!) Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlı? Yoksa sizin için kitaplarda bir berat mı var?"

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşıladılar" kelâmını açıklarken: "Ona inanmadılar, mânâsındadır" dedi. "Bunun üzerine gözlerini kör ettik..." kelâmı hakkında ise: "Bize bildirildiğine göre onlar Lût'un (aleyhisselam) yanına gelerek kapıyı kırmaya çalışıp içeri girmek istediklerinde Cibrîl onlara ceza vermek için Rabbinden izin istedi ve kanatlarıyla dokunarak onları kör etti" dedi. "Yemin olsun, onlara sabahleyin erkenden kalıcı bir azap geldi" âyetini açıklarken: "Onlara kalıcı bir azap olarak Cehennem ateşi geldi" dedi. "Biz de onları mutlak güç ve iktidar sahibinin yakalaması gibi yakaladık" kelâmını: "İntikam alacağı zaman, güçlü ve yenilmekten korkmayan iktidar sahibi gibi mânâsındadır" şeklinde açıkladı. "Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlı..." kelâmı hakkında ise: "Sizin kafirleriniz geçmiştekilerden daha mı hayırlıdır, mânâsındadır" dedi.

Saîd b. Mansûr'un bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Yemin olsun, onlara sabahleyin erkenden kalıcı bir azap geldi" âyetini açıklarken: "Onlara azabın dünyada gelmesi ve âhirette kalıcı olması kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlı..." kelâmını açıklarken: "Sizin kafirleriniz Nuh ve Lût'un (aleyhimesselam) kavminden daha hayırlı değildir" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Rabî b. Enes: "Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlı..." kelâmını açıklarken: "Ey ümmet! Sizin kâfirleriniz helak olduklarını zikrettiğimiz geçmiş ümmetlerden daha mı hayırlıdır?" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İkrime: "Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlı. Yoksa sizin için kitaplarda bir berat mı var?" âyetini: "Ey Kureyş topluluğu! Sizin kâfirleriniz geçmişteki ümmetlerden daha mı hayırlıdır? Yoksa kitaplarda sizin beraatinizi gösteren bir belge mi var?" mânâsında açıkladı.

35

Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte (îman ve itâat etmek sûretiyle nimetimize) şükür edeni, böyle mükâfatlandırırız.

36

And olsun ki, Lût, azabımızla onları korkutmuştu; fakat o ihtarları, şübhelenerek inkâr ettiler;

37

Ve onun (meleklerden ibaret) misafirlerine, (kendi aralarında icra etmekte oldukları kötü işle)tecavüze kalkıştılar. Biz de onların gözlerini silme kör ediverdik. “ Şimdi azabımı ve peygamberimin tehdidlerini tadın.” dedik.

38

Celâlim hakkı için, bir sabah vakti, devamlı bir azap onları bastırıverdi. (Bu azap, cehenneme atılışlarına kadar devam edecektir).

39

Tadın bakalım azabımı ve peygamberimin tehdidlerini!...

40

And olsun ki, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüd almak için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var?

41

Celâlim hakkı için, Fir'avun ailesine de (azap haberlerini veren) peygamberler geldi.

42

Onlar, mûcizelerimizin hepsini inkâr ettiler. Biz de onları öyle yakalayıverdik ki, her şeye gâlib olana (Allah’a) böyle (yapmak) yaraşır.

43

(Ey Mekke’liler), sizin kâfirleriniz (kuvvet ve imkân bakımından) onlardan (bu adları geçen kavimlerden) hayırlı mı? Yoksa sizin için (İlâhî) kitablarda bir kurtuluş (haberi) mi var?

44

Bkz. Ayet:46

45

Bkz. Ayet:46

46

"Yoksa «Biz, intikam almağa gücü yeten bir topluluğuz» mu diyorlar? O topluluk yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır. Kıyamet onların azap ile vadedildikleri gündür. O ne korkunç, ne acı bir gündür!"

İbn Ebî Şeybe, İbn Menî', İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O topluluk yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır" âyetini açıklarken: "Burada Bedir savaşı kastedilmektedir. Onlar: "Biz intikam almaya gücü yeten bir topluluğuz" deyince bu âyet indi" dedi.

Buhârî, Nesâî, İbnu'l-Münzir, Taberânî, Delâil'de Ebû Nuaym, İbn Merdûye ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir günü çadırında iken: "Ahdin ve vaadin adına senden istiyorum! Allahım! Eğer dilersen bu günden sonra sana asla ibadet edilmez" diye dua etti. Ebû Bekr elini tutarak: "Bu kadar sana yeter ya Resûlallah! Rabbine çok ısrar ettin" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zırhıyla sıçrayıp: "O topluluk yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır. Kıyamet onların azap ile vaadedildikleri gündür. O ne korkunç, ne acı bir gündür!'" diyerek çadırından çıktı.

İbn Ebî Şeybe ve İbn Cerîr'in İkrime'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir savaşında zırhıyla sıçrayarak: "Topluluk dağılacak ve arkalarını dönüp kaçacaktır" diyordu.

Buhârî'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe: "Ben daha oyun oynayan küçük bir kız iken Mekke'de Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kıyamet onların azap ile vaadedildikleri gündür. O ne korkunç, ne acı bir gündür!" âyeti indi" dedi.

İbn Ebî Hâtim, M. el-Evsat'ta Taberânî ve İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: Allah, Peygamber'ine Mekke'de Bedr savaşından önce: "O topluluk yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır" âyetini indirdi. Ömer b. el-Hattâb: "Ya Resûlallah! Hangi topluluk kaçacaktır?" diye sordu. Bedr gününde Kureyş hezimete uğrayınca Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "O topluluk yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır" diyerek kılıcıyla peşlerinde olduğunu gördüm. Bu âyet Bedr günü hakkında inmişti. Allah: "Nihayet refah ve bolluk içinde olanlarını azapla kıskıvrak yakaladığımız zaman, bakmışsın ki feryat edip duruyorlar" âyetini de onlar hakkında indirmiştir. Yine: "Allah'ın nimetine nankörlükle karşılık veren ve sonunda kavimlerini helâk yurduna sürükleyenleri görmedin mî?" âyetini de onlar hakkında indirmiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara (bir avuç kum) atınca onların hepsini kaplayıp gözlerini ve ağızlarını doldurdu. Onlar gözlerini ve ağızlarını temizlemeye çalışırken müslümanlar tarafından öldürüldüler. Sonra Yüce Allah: "...Attığın zaman da sen atmamıştın, fakat Allah atmıştı...""' âyetini indirdi.'

Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, İbn Râhûye, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, İkrime'den bildirir: "O topluluk yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır" âyeti indiği zaman, Hazret-i Ömer şöyle dedi: "Ben kendi kendime: "Hangi topluluk bozulacak?" demeye başladım. Bedr günü Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) zırhla sıçrayarak: "O topluluk yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır" dediğini işitince bu âyetin tevilini anladım."

İbn Cerîr başka bir kanalla İkrime'den, o da İbn Abbâs'tan aynısını bildirir.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "O topluluk yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır" âyetini açıklarken: "Burada Bedr savaşı kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde der ki: Bize bildirildiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedr savaşında: "Onlar arkalarını dönüp kaçtılar" buyurdu.

Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b: "O topluluk yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Allah, Nuh'un (aleyhisselam) kavmini ve uğratıldıkları azabı, Âd kavmini ve uğratıldıkları rüzgâr azabını, Semûd kavmini ve uğratıldıkları ses azabını, Lût kavmini ve üzerlerine taş yağmasını ve Firavun ailesini nasıl gark ettiğini zikrederek: "Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlı? Yoksa sizin için kitaplarda bir berat mı var... Kıyamet onların azap ile vaadedildikleri gündür. O ne korkunç, ne acı bir gündür!" buyurdu. Bunların durumu ise onlardan daha dehşetli ve acıdır."

İbnu'l-Mübârek Zühd'de Tirmizî, Hâkim, Şuabu'l-îmân'da Beyhakî ve İbrı Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yedi şey gelmeden önce hayırlı ameller işlemeye bakın. Sizden biriniz neyi beklemektedir? Saptıran zenginliği mi? Her şeyi unutturan yoksulluğu mu? Bedeni bozan hastalığı mı? Bunaklığa sebep olan ihtiyarlığı mı? Ansızın gelen ölümü mü? Yoksa Deccâl'ı mı? Deccâl beklenilen en kötü şeydir. Yoksa kıyamet saatini mi? Kıyametin gelmesi daha dehşetli ve daha acıdır. "

İbn Merdûye'nin Ma'kil'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah bu ümmetin cezasını kılıç, vaadedildikleri günü de kıyamet saati kılmıştır. Kıyamet saati ise daha dehşetli ve daha acıdır" buyurmuştur.

47

Bkz. Ayet:53

48

Bkz. Ayet:53

49

Bkz. Ayet:53

50

Bkz. Ayet:53

51

Bkz. Ayet:53

52

Bkz. Ayet:53

53

"Şüphesiz suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler. Ateşe yüzüstü sürüldükleri gün, onlara: «Cehennemin dokunan azabını tadın» denir. Şüphesiz Biz her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır. Bizim kelâmımuz bir göz kırpması gibi anidir. And olsun ki, benzerlerinizi yok etti, öğüt alan yok mudur? İnsanların yaptıkları her şey kitablarda kayıtlıdır. Küçük ve büyük, hepsi satır satırdır.."

Ahmed, Abd b. Humeyd, Müslim, Tirmizî, İbn Mâce, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, İbn Merdûye ve Şuab'da Beyhaki, Ebû Hureyre'den bildirir. Kureyş müşrikleri kader hakkında tartışmak için Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldiler. Bunun üzerine: "Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, «Cehennemin dokunuşunu tadın!» denecek. Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık" âyetleri indi.

Bezzâr, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin ceyyid bir isnâdla Amr b. Şuayb vasıtasıyla babasından, o da dedesinden bildirdiğine göre: "Şüphesiz suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler. Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, «Cehennemin dokunuşunu tadın!» denecek. Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık" âyetleri kesinlikle Kaderciler hakkında inmiştir.

İbn Ebî Hâtim, Taberânî, İbn Şâhin, es-Sahâbe'de İbn Mende, Bâverdî, İbn Merdûye, Tâli't-Talhîs'te Hatîb ve İbn Asâkir'in Zürâre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, «Cehennemin dokunuşunu tadın!» denecek. Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık'" âyetlerini okudu ve: "Bu âyetler âhir zamanda Allah'ın kaderini yalanlayacak ümmetimden bazı kişiler hakkında inmiştir" buyurdu.

İbn Adiy, İbn Merdûye, Deylemî ve İbn Asâkir'in Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şüphesiz suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler" âyeti, Kaderciler hakkında indi" buyurmuştur.

Saîd b. Mansûr, İbn Sa'd ve İbnu'l-Münzir, İbrâhîm b. Muhammed b. Ali b. Abdillah b. Câfer'in annesi Lübâbe binti Abdillah b. Abbâs'tan bildirir: Dedem âma olmadan önce her cuma günü onu ziyaret ederdim. Bir defasında onun Kur'ân okuduğunu işittim. "Şüphesiz suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler. Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, «Cehennemin dokunuşunu tadın!» denecek" âyetlerine geldiğinde: "Ey kızcağızım! Bu âyetlerle kimlerin kastedildiğini bilmiyorum. Onlar daha gelmediler, fakat geleceklerdir" dedi.

İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin Atâ b. Ebî Rebâh vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs'a: "Kader hakkında konuşuldu" denilince, İbn Abbâs şöyle dedi: "Bunu da yaptılar ha! Vallahi: "Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, «Cehennemin dokunuşunu tadın!» denecek. Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık" âyetleri kesinlikle onlar hakkında indi. Onlar bu ümmetin kötü kişileridir. Onların hastalarını ziyaret etmeyin ve cenaze namazlarını kılmayın. Eğer onlardan birini görecek olursam şu iki parmağımla onun gözlerini oyarım."

Taberânî ve İbn Merdûye'nin değişik kanallarla İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre: "Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, «Cehennemin dokunuşunu tadın!» denecek. Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık" âyetleri Kaderciler hakkında nazil olmuştur.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık" âyetini açıklarken: "Allah her şeyi ölçülü ve dengeli bir şekilde yarattı. Aynı zamanda onlar için hayrı da, şerri de dengeli bir şekilde yarattı" dedi.

Müslim'in İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Her şey bir kader üzeredir. Hatta acizlik ve iktidar bile" buyurmuştur.

Buhârî'nin Târih'te bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Her şey bir kader üzeredir. Hatta elini yanağına uzatman bile" dedi.

Ahmed, Ebû Dâvud ve Taberânî'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Her ümmetin Mecusileri vardır. Benim ümmetimin Mecusileri de: «Kader yoktur» diyenlerdir. Hasta olurlarsa onları ziyaret etmeyin ve cenazelerinde bulunmayın" buyurmuştur.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: "Yemin olsun biz, sizin benzerlerinizi hep helâk ettik. Düşünüp ibret alan yok mu?" âyetini açıklarken: "Burada geçmiş ümmetlerdeki kafir ahalisi kastedilmektedir. Bunları hatırlayan yok mudur?" dedi.

İbn Şâhin'in Sünne'de bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b el-Kurazî: "Kaderi, Allah'ın Muhammed'e indirdiği şekilde öğrenmek istedim ve onu Kamer Sûresinin «İşledikleri her şey ise kitaplarda kayıtlıdır. Küçük, büyük her şey satır satır yazılmıştır» âyetlerinde buldum" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: .....  âyetini açıklarken: "İşledikleri her şey ise kitapta kayıtlıdır" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Küçük, büyük her şey satır satır yazılmıştır" âyetini açıklarken: "Satır satır kitapta yazılıdır, mânâsındadır" dedi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Küçük, büyük her şey satır satır yazılmıştır" âyetini açıklarken: "Bilinmiş ve yazılmıştır, mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: ..... âyetini açıklarken: "Küçük, büyük her şey satır satır yazılmıştır, mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: ..... ifadesini açıklarken: "Yazılmıştır, mânâsındadır" dedi.

Süfyan b. Uyeyne'nin Cami'de bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b el- Kurazî: "Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine: «Cehennemin dokunuşunu tadın!» denecek. Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık" âyetleri Kaderiyye fırkasını ayıplamak için inmiştir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ikrime: (.....) ifadesini açıklarken: "Satır satır yazılmıştır, mânâsındadır" dedi.

İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sinekler bile mutlaka kaderle vızıldar" buyurdu ve: "Bizim kelâmımuz, bir anlık bakış gibi, bir tek sözden başka bir şey değildir" âyetini okudu.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdullah b. Ömer der ki: Kaderi yalanlayanlar bu ümmetin suçlularıdır. "Şüphesiz suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler. Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, «Cehennemin dokunuşunu tadın!» denecek. Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık" âyetleri onlar hakkında inmiştir.

ibn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık" âyetini açıklarken: "Allah hey şeyi bir ölçüde dengeli bir şekilde yaratmıştır. Önlüğü kadına, gömleği erkeğe, semeri deveye, eyeri ata ve buna benzer şeyleri yaratması gibi" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: Necrân Hıristiyanlarının liderleri olan Âkib ve Seyyid Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gelip kader hakkında sert bir şekilde konuşmaya başladılar. Onlar kalkıp gidene kadar Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sustu ve kendilerine hiçbir cevap vermedi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlı... Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler" âyetlerini indirdi. Burada sizin kâfirlerinizden kasıt, sizden önce Allah'ı yalanlayanlardır. Yoksa onlar için önceki kitaplarda suçsuzluk belgesi mi vardır? Helak edilenlerle de kaderi yalanlayanlar kastedilmektedir. Bunların tümü de Ümmü'l-Kitâb'da yazılıdır

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b el-Kurazî der ki: "Sizin kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlı? Yoksa sizin için kitaplarda bir berat mı var... Kıyamet onların azap ile vaadedildikleri gündür. O ne korkunç, ne acı bir gündür!" âyetlerini okur ve kimin kastedildiğini bilmezdim. "Şüphesiz suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler. Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, «Cehennemin dokunuşunu tadın!» denecek. Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık. Bizim kelâmımuz, bir anlık bakış gibi, bir tek sözden başka bir şey değildir" âyetleri indiği zaman kaderi yalanlayanların kastedildiğini anladım.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Şüphesiz suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler" âyeti kaderi yalanlayanlar hakkında indi" dedi. Mücâhid der ki: "İbn Abbâs'a: «Kaderi yalanlayanlar hakkında ne dersin?» diye sorduğumda: "Beni onlarla bir araya getir" dedi. Ona: "Onları ne yapacaksın?" dediğimde de: "Onları boğacağım" karşılığını verdi.

Târih'te Buhârî, Tirmizî, İbn Mâce, İbn Adiy ve İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Ümmetimmden iki sınıf vardır ki onların İslam'dan bir payı yoktur. Bunlar Mürcie ve Kaderiyye'lerdir. Allah'ın Kitâbı'nda: «Şüphesiz suçlular sapıklık ve çılgınlık İçindedirler. Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, «Cehennemin dokunuşunu tadın!» denecek. Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık. Bizim kelâmımuz, bir anlık bakış gibi, bir tek sözden başka bir şey değildir» âyetleri de onlar hakkında inmiştir."

İbn Cerîr, İbn Abbâs'tan bildirir: Allah'ın Kitâb'ında yüzüstü ateşe sürüklenen bir kavmin olduğunu buluyorum. Onlara: "Cehennemin dokunuşunu tadın!" denecek. Çünkü onlar kaderi yalanlamaktaydı. Ancak onları görmüyorum. Bunların bizden önce mi yoksa sonra mı olduğunu da bilmiyorum.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b el-Kurazî der ki: İnsanlar kader hakkında konuşmaya başlayınca baktım ki: "Şüphesiz suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler. Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, «Cehennemin dokunuşunu tadın!» denecek. Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık" âyetleri onlar hakkında inmiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b el-Kurazî der ki: "Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, «Cehennemin dokunuşunu tadın!» denecek. Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık" âyetleri kesinlikle Kaderiyye fırkasını ayıplamak için inmiştir.

Ahmed'in Huzeyfe b. el-Yemân'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Her ümmetin mecusileri vardır. Bu ümmetin Mecusileri de: «Kader yoktur» diyenlerdir. Onlardan hasta olanları ziyaret etmeyin ve cenazelerinde bulunmayın. Onlar Deccal bölüğüdür. Bu sebeple onları Deccal'e ilhak etmek Allah'ın üzerine bir haktır. "

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ubâde b. es-Sâmit der ki: Şu iki kulağımla Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Allah ilk olarak kalemi yarattı ve ona: «Ebediyete kadar yaz» buyurdu. Kalem: «Ebediyet nedir?» diye sorunca Allah: «Kaderdir» buyurdu. Kalem: «Kader nedir?» diye sorunca: «Sana isabet etmeyecek şeyin başına gelmeyecek bir şey olduğunu ve sana isabet edecek şeyin de seni bırakmayacağını bilmek demektir. Eğer bu inanç dışında bir şekilde ölürsen Cehenneme gidersin» buyurdu."

İbn Merdûye' nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde Allah münadiye: «Allah'ın hasımları nerededir?» diye nida etmesini emreder. Bunun üzerine bu kişiler yüzleri kararmış, gözleri morarmış, dudakları bir yana kaymış salyaları akar bir şekilde kalkacak ve onları gören herkes tiksinecektir. Onlar: «Vallahi ey Rabbimiz! Biz ne Güneş'e, ne Ay'a, ne taşa, ne de puta senden başka kimseye tapmadık» diyecektir." İbn Abbâs: "Şirk onlara bilmedikleri bir yerden gelmiştir" diyerek: "O gün Allah onların hepsini yeniden diriltecek, onlar da dünyada size yemin ettikleri gibi, ona yemin edeceklerdir. Kendilerinin bir şey (hakikat) üzerinde olduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar gerçekten yalancıdırlar" âyetini okudu ve üç defa: "Vallahi onlar Kadercilerdir" dedi.

Abd b. Humeyd, Mücâhid'den bildirir: İbn Abbâs'a bir kavmin kader hakkında konuştuğu zikredilince, İbn Abbâs: "Onlar Allah'ın Kitab'ını yalanlamaktadır. Onlardan birini görecek olursam onu perçeminden tutup çekeceğim. Allah, hiçbir şeyi yaratmadan önce Arş'ında bulunmaktaydı. İlk yarattığı şey de kalemdir ki ona sürekli olarak yazmayı emretti. İnsanlar da kalemin yazıp bitirmiş olduğu şeyler üzere ameller işlemektedir" dedi.

Abd b. Humeyd, Ebû Yahya el-A'rec'den bildirir: İbn Abbâs, Kadercileri zikredip: "Eğer onlardan birine yetişecek olursam ona şunu şunu yapardım" dedikten sonra: "Zina etmek, hısızlık etmek ve içki içmek (dahi) kaderledir" dedi.

İbn Cerîr, Ebû Abdirrahman es-Sülemî'den bildirir: "Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık" âyeti indiği zaman bir kişi: "Ya Resûlallah! O zaman ne diye amel etmekteyiz? Biz olmayan bir şeyi mi, yoksa daha önce yazılıp biten bir şeyi mi yapacağız? " diye sordu. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Siz amel edin, insanların kimisi kolaya, kimisi de zora yönlendirilmiştir" buyurdu.

54

Bkz. Ayet:55

55

"Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar cennetlerde, ırmak başlarındadırlar. Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler."

İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Burada (.....) ifadesiyle ışık ve geniş bir yer kastedilmektedir. Irmak mânâsında değildir" buyurmuştur.

Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: "Bana: (.....) kelâmını açıkla" deyince, İbn Abbâs: "Nehar ifadesi geniş mânâsındadır" dedi. Nâfi' b. el-Ezrak: "Araplar böylesi bir ifadeyi bilir mi?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Evet bilirler, Lebîd b. Rabîa'nın:

"Yırtığını genişlettim onunla elime sahip çıkarak

Ayakta duran onun arkasında olanı görür hakarak" dediğini İşitmedin mi?" karşılığını verdi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Şerîk: "...Cennetlerde, ırmak başlarındadırlar" kelâmını açıklarken: "Burada Cennetler ve pınarlar kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in Ebû Bekr b. Ayyâş'tan bildirdiğine göre Âsim: (.....) kelâmını şeddeli olarak (nun) harfini nasbederek okudu. Ebû Bekr der ki: "Züheyr el-Furkubiy cem' etmek maksismiyle: (.....) şeklinde okurdu.

Hakîm et-Tirmizî'nin Nevâdiru'l-Usûl'da bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b: "Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar Cennetlerde, ırmak başlarındadırlar" âyetini açıklarken: "Nur ve ışıklı bir yerdedirler, mânâsındadır" dedi.

Hakîm et-Tirmizî'nin Bureyde'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar cennetlerde, ırmak başlarındadırlar. Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler" âyetini açıklarken şöyle buyurdu: "Cennet ahalisi günde iki defa Allah'ın huzuruna girecek ve onlara Kur'ân okunacaktır. Onlardan her biri o mecliste, amellerine göre, inci, yakut, zümrüt, altın ve gümüşten minberler üzerinde otururlar. Gözleri hiçbir zaman bu kadar aydın olmamıştır. Bundan daha büyük ve daha güzel bir seste işitmemişlerdir. Bunun tekrarına kavuşmak ümidi ile ertesi günü bekler halde yerlerine geri dönerler."'

Hakîm et-Tirmizî, Sevr b. Yezîd'den bildirir: Bize ulaştığına göre kıyamet gününde melekler, Allah'ın dostlarına gelip: "Haydi gidelim" derler. Allah dostları: "Nereye gideceğiz?" diye sorunca, Melekler: "Cennete" karşılığını verir. Allah dostları: "Siz bizi istediğimiz yerden başka bir yere götürmektesiniz" deyince, melekler: "Siz nereye gitmek istiyorsunuz ki?" diye sorar. Bunun üzerine Allah dostları: "Biz sevgiliyle beraber oturmaya gitmek istiyoruz" cevabını verirler. "Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar cennetlerde, ırmak başlarındadırlar. Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler" âyetleri de bunu ifade etmektedir.

İbn Ebî Şeybe, Saîd b. el-Müseyyeb'den bildirir: Bir gün mescide girdim ve sabah olduğunu düşündüm. Meğer daha önümde uzun bir gece varmış. Mescidde benden başka da kimse yoktu. Arkamda bir şeyin hareket ettiğini hissettim ve korktum. Bunun üzerine bana: "Ey kalbi korku ile dolan kişi! Korkma ve: «Allahım! Sen muktedir ve istediği her şey olan bir hükümdarsın» de. Sonra dilediğini iste" denildi. Saîd: "Ben, Allah'dan ne dilediysem mutlaka Allah bana dilediğimi verdi" dedi.

Ebû Nuaym, Câbir'derı bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün Medine mescidinde iken ashâbından bir kişi Cenneti andı. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Ebû Dücâne! Bizi sevip de sevgimizle imtihan edilen kişiyi Allah'ın bizimle beraber kılacağını bilmiyor musun?" buyurdu. Sonra da: "Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler" âyetini okudu.

0 ﴿