RAHMÂN SÛRESİ

Nehhâs'ın bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Rahmân Sûresi, Mekke'de inmiştir" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdullah b. ez-Zübeyr: "Rahmân Sûresi, Mekke'de inmiştir" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe: "Rahmân Sûresi, Mekke'de inmiştir" dedi.

İbnu'd-Durays, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Delâil'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: Rahmân Sûresi, Medine'de inmiştir" dedi.

Ahmed ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Esmâ binti Ebî Bekr der ki: Emrolunduğu şeyi açıklamadan önce Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Rükn'e doğru namaz kılarken: "O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?" âyetini okuduğunu işittim. Müşrikler de onu işitmekteydi.

Tirmizî, İbnu'l-Münzir, Azame'de Ebu'ş-Şeyh Hâkim, İbn Merdûye ve Delâil'de Beyhaki, Câbir b. Abdillah'tan bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbının yanına çıktı ve Rahmân sûresini baştan sona kadar okudu. Ashâb susmuştu. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ne oluyor ki, sizi susmuş görüyorum? Ben bu sûreyi cin gecesi cinlere okuduğumda cevap bakımından sizden daha iyiydiler. Onlar sûredeki: «O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?» âyetini her okuyuşumda: «Ey Rabbimiz! Senin nimetlerinden hiçbir şeyi yalanlamayız, hamd yalnız sana mahsustur» dediler.

Bezzâr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, el-Efrâd Dârakutnî , İbn Merdûye ve Târih'te Hatîb'in sahîh bir isnâdla İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbına Rahmân Sûresini okudu ve ashâbı susup kaldı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ne oluyor ki, cinlerin sizden daha iyi Rablerine cevap verdiğini görüyorum! Onlar sûredeki: "O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? âyetini her okuyuşumda: «Ey Rabbimiz! Senin nimetlerinden hiçbir şeyi yalanlamayız, hamd yalnız sana aittir» dediler."

Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da Hazret-i Ali'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Her şeyin bir gelini (süsü) vardır. Kur'ân'ın gelini de Rahmân Süresidir" buyurmuştur.

Beyhakî'nin Hazret-i Fâtıma'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hadîd, Vâkia ve Rahmân sûrelerini okuyan kişi gökteki ve yerdeki melekler tarafından Firdevs Cennetinin sakini diye çağrılır" buyurmuştur.

Ahmed'in Zir'den bildirdiğine göre İbn Mes'ûd'a göre Mufassal sûrelerin ilki Rahmân Süresidir.

Ebû Dâvud ve Beyhakî'nin Sünen'de İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre bir kişi kendisine: "Ben mufassal sûreleri bir rekatta okuyorum" dedi. Bunun üzerine İbn Mes'ûd şöyle dedi: "Şiir okur gibi mi okuyorsun? Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) uzunluk olarak birbirlerine eşit olan sûreleri bir rekatta okurdu. Rahmân ve Necm sûrelerini bir rekatta, Kamer ve Hâkka sûrelerini bir rekatta, Tûr ve Zâriyât sûrelerini bir rekatta, Vâkıa ve Nûn sûrelerini bir rekatta, Nebe' ve Mürselât sûrelerini bir rekatta, Duhân ve Tekvîr sûrelerini bir rekatta, Meâric ve Nâziât sûrelerini bir rekatta ve Mutaffifîn ile Abese sûrelerini bir rekatta okurdu."

Hâkim Târih'te ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Enes der ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dokuz rekat vitir kılardı. Yaşlandığında bu kendisine ağır geldi ve yedi rekat kılar oldu. Diğer iki rekatı da oturarak kılmaya başladı. Bu iki rekatta da Rahmân ve Vâkıa sûrelerini okudu.

İbn Hibbân'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana Rahmân Sûresini öğretti ve ben yatsı vakti mescide gittim. Yanıma bir grup oturdu. İçlerinden birine: "Bana Rahmân Sûresini oku" dedim. Bu kişi benim okumadığım bazı harfler okuyunca, ona: "Bunu sana kim öğretti?" dedim. O: "Bunu bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) öğretti" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gittik ve: "Biz bu kişiyle kıratta ihtilafa düştük" dedim. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzünün rengi değişmişti. Bu ihtilafı zikretmem Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) ağır gelmiş ve: "Sizden öncekiler de ihtilaflardan dolayı helak oldular" buyurmuştu. Sonra emri üzerine Hazret-i Ali bize: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) her birinizin öğretildiği şekilde okumasını emrediyor. Zira sizden öncekiler ihtilaflarından dolayı helak olmuşlardır" dedi. Bunun üzerine oradan ayrıldık ve her birimiz kendi öğretildiği şekilde okumaya başladı.

1

Bkz. Ayet:4

2

Bkz. Ayet:4

3

Bkz. Ayet:4

4

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "İnsanı yarattı, ona konuşmayı öğretti" âyetlerini açıklarken: "Allah, Âdem'i (aleyhisselam) yaratıp ona hidayet ve delâlet yolunu beyan etti, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Rahman olan Allah Kur'ân'ı öğretti. İnsanı yarattı, ona konuşmayı öğretti" âyetlerini açıklarken: "Kur'ân vallahi büyük bir nimettir. Allah, Âdem'i (aleyhisselam) yaratıp ona dünya ve âhiret için gerekli şeyleri, âhirette yaptıklarına delil olması için helal ve haramı öğretti. Allah'ın kulları için katî bir delili vardır. "Güneş ve Ay bir hesaba göre hareket etmektedir" âyeti hakkında ise: "Belli bir ölçüde belli bir zamana kadar mânâsındadır " dedi.

5

Firyabî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Güneş ve Ay bir hesaba göre hareket etmektedir" âyetini açıklarken: "Onlar bir hesapla belli yörüngelerde döndürülürler" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: "Güneş ve Ay bir hesaba göre hareket etmektedir" âyetini açıklarken: "Onların da insanlar gibi belli bir hesabı ve eceli vardır. Ecelleri geldiği zaman helak olacaklardır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Rabî' b. Enes: "Güneş ve Ay bir hesaba göre hareket etmektedir" âyetini açıklarken: "Onlar bir ölçüde hareket ederler" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Güneş ve Ay bir hesaba göre hareket etmektedir" âyetini açıklarken: "Belli bir ölçüde hareket ederler" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Güneş ve Ay bir hesaba göre hareket etmektedir" âyetini açıklarken: "Değirmen mili gibi belli bir eksen üzere dönerler" dedi.

6

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Azame'de Ebu'ş-Şeyh ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Burada Necm ifadesiyle yere serilen bitkiler, Şecer ifadesiyle de gövdesi olan ağaçlar kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh, Saîd b. Cübeyr'den aynısını bildirir.

İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Ebû Rezîn: (.....) âyetini açıklarken: "Burada Necm ifadesiyle gövdesi olmayan yerdeki bitkiler, şecer ifadesiyle de gövdesi olan ağaçlar kastedilmektedir. Onların secdeleri de gölgeleridir" dedi.

İbnu'l-Enbârî'nin el-Vakf ve'l-ibtidâ'da bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: "Bana: (.....) âyetini açıkla, Necm ifadesiyle ne kastedilmektedir?" deyince, İbn Abbâs: "Necm ifadesiyle gövdesi olmayan yer bitkileri kastedilmektedir. Gövdesi olanlar da ağaç demektir. Safvân b. Esed et-Teymî bu konuda:

"Büyük sahrada dikenli yer bitkileri yeşerip bitti

Temim ve Vâil kabilesi hayata onunla devam etti" demiştir. Zuheyr b. Ebî Sulmâ ise

"Yer bitkilerinden bir taç örülerek başına giydirilmiştir

Bu tacı suyunu dalgalandıran güney rüzgarı işlemiştir demiştir.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Burada Necm ifadesiyle gökyüzü yıldızları, şecer ifadesiyle de ağaçlar kastedilmektedir. Onlar sabah akşam secde ederler" dedi.

7

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Ölçüyü koydu" kelâmını açıklarken: "Adaleti koydu, mânâsındadır" dedi.

8

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Ölçüde haddi aşmayın" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Allah: «Ey Âdem! Sana adil davranılmasını istediğin gibi sen de adil ol ve sana ödenmesini sevdiğin gibi sen de öde. Zira adalet insanları yola koyar» buyurmaktadır."

9

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, tartarken terazi kefesi ağır basacak şekilde tartan bir kişi gördü ve: "Allah'ın: «Ölçüyü adaletle tutun ve eksik tartmayın» buyurduğu gibi terazinin denge ucunu kaldır" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Ölçüyü adaletle tutun ve eksik tartmayın" âyetini açıklarken: "Burada terazinin denge uçları kastedilmektedir" dedi.

10

Firyabî ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah, yeri yaratıklar için var etti" âyetini açıklarken: "İnsanlar için var etti mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Bütün yaratıklar için var etti, mânâsındadır" dedi.

Tastî ve Taberânî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: "Bana: ..... kelâmını açıkla" deyince, İbn Abbâs: "Enâm ifadesi yaratıklar mânâsındadır. Altı yüzü denizde ve dört yüzü karada olmak üzere yaratıklar bin ümmettir" dedi. Nâfi' b. el-Ezrak: "Araplar böylesi bir ifadeyi bilir mi?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Evet bilirler, Lebîd'in:

"Eğer halimizi soracak olursan bize Kainatta yaratılmış kuşlarız deriz size" dediğini işitmedin mi?" karşılığını verdi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah, yeri yaratıklar için var etti" âyetini açıklarken: "Burada bütün canlı varlıklar kastedilmektedir" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Allah, yeri yaratıklar için var etti" âyetini açıklarken: "Burada yeryüzünde yürüyen her şey kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Allah, yeri yaratıklar için var etti" âyetini açıklarken: "Enâm ifadesiyle yaratıklar, yani cinler ve insanlar kastedilmektedir" dedi.

11

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Orada meyveler ve salkımlı hurma ağaçları vardır" âyetini açıklarken: "Burada (hurmanın) tomurcuk kabukları kastedilmektedir" dedi.

12

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Yapraklı taneler, hoş kokulu bitkiler vardır" âyetini açıklarken: "Burada yaprakla, buğday yaprakları kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk bu âyeti açıklarken: "Hab ifadesi ile buğday ve arpa, asf ifadesi ile tanelerin üzerindeki kabuk kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesiyle saman, (.....) ifadesi ile ekinin yeşilliği kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti açıklarken: "Asf ifadesi ile ekinin kurumuş yaprakları, reyhan ifadesi ile yeryüzündeki kokulu bitkiler kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti açıklarken: "Asf ifadesi ile ekinin ilk bittiği zaman ve reyhan ifadesi ile ekinin uzayıp başak bağlamadan önceki durumudur" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kur'ân'da reyhân diye geçen her şey rızık mânâsındadır" dedi.

Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Ebû Salih: (.....) kelâmını açıklarken: "Asf ifadesi ile ekinin ilk bittiği zamanı kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini açıklarken: "Burada rızık kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) ifadesini açıklarken: "Burada rızık ve yiyecek kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: (.....) ifadesini açıklarken: "Reyhân, kokusu bulunan bir bitkilerdir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) ifadesini açıklarken: "Burada bildiğiniz bu reyhân kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Allah'ın hangi nimetini yalanlıyorsunuz, mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?" âyetini açıklarken: "Burada muhatap kişiler cinler ve insanlardır" dedi.

13

"Rahman olan Allah Kur'an'ı öğretti. İnsanı yarattı, ona konuşmayı öğretti. Güneş ve ayın hareketleri bir hesaba göredir. Bitkiler ve ağaçlar O nun kelâmına boyun eğerler. O, göğü yükseltmiştir; tartıyı koymuştur. Artık tartıda tecavüz etmeyin. Tartmayı doğru yapın, tartıyı eksik tutmayın. Allah, yeri yaratıkları için meydana getirmiştir. Orada meyveler, salkımlı hurma ağaçları, kabuklu taneler, güzel kokulu otlar vardır. Ey insanlar ve cinler! Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?"

14

Bkz. Ayet:15

15

"Allah, insanı pişmiş çamur gibi bir balçıktan yarattı. Cinleri de yalın bir ateşten yarattı."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Cinleri de yalın bir ateşten yarattı" âyetini açıklarken: "Ateşin alevinden yarattı, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd, Katâde'den aynısını bildirir.

Firyabî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Cinleri de yalın bir ateşten yarattı" âyetini açıklarken: "Ateş alevinin ortasından yarattı, mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Yalın..." ifadesini açıklarken: "Ateşin özü mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Yalın..." ifadesini açıklarken: "Çeşitli (renklerde) ateşlerden yaratmıştır, mânâsındadır" dedi.

Firyabî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Yalın..." ifadesini açıklarken: "Burada ateş hızlandırıldığı zaman çıkan sarı ve yeşil renkteki alevler kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Mansûr: "...Yalın..." ifadesini açıklarken: "Burada ateşin kesilme zamanı çıkan yeşil alev kastedilmektedir. Yani ateş ile duman arasındaki siyahlıktır" dedi.

Abdurrezzâk, Ahmed, Abd b. Humeyd, Müslim, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî'nin Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Melekler nurdan, cinler ise yalın bir ateşten yaratıldılar. Adem ise size vasfedildiği gibi yaratıldı" buyurmuştur.

16

O hâlde (ey insanlar ve cinler,) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanla(yabili)rsiniz?

17

"O, iki doğunun ve iki batının Rabbidir."

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O, iki doğunun ve iki batının Rabbidir" âyetini açıklarken: "Güneşin kış ve yaz mevsimlerinde doğduğu ve battığı yerler vardır. Ancak yaz mevsiminde doğup battığı yerler, kış mevsiminde doğup battığı yerler değildir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "O, iki doğunun ve iki batının Rabbidir" âyetini açıklarken: "Burada güneşin kış ve yaz mevsimlerinde doğup battığı yerler kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd, Katâde ve İkrime'den aynısını bildirir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O, iki doğunun... Rabbidir" kelâmını açıklarken: "Burada fecrin ve güneşin doğması kastedilmektedir" dedi. "O... iki batının Rabbidir" kelâmı hakkında ise: "Burada Güneş'in ve şafağın batması kastedilmektedir" dedi.

18

O hâlde (ey insanlar ve cinler,) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanla(yabili)rsiniz?

19

Bkz. Ayet:22

20

Bkz. Ayet:22

21

Bkz. Ayet:22

22

"İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir. Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmazlar. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? O denizlerin her ikisinden de inci ve mercan çıkar."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) kelâmını açıklarken: "İki denizi salıvermiştir, mânâsındadır" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: "(İki deniz suyunun) birbirlerine karışmamaları için aralarında bir engel vardır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: kelâmını açıklarken: "Aynı seviyede olan iki denizi birbirine kavuşması için salıvermiştir, anlamındadır" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: "Bu iki deniz sularının birbirlerine karışmamaları için Allah tarafından aralarında bir engel vardır, mânâsındadır" dedi. Başka bir lafızda ise: "Birinin suyu diğerine karışmamaktadır. Yani tuzlu su tatlı suya tatlı suda tuzlu suya karışmamaktadır" şeklindedir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: "İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir" âyetini açıklarken: "Onları güzelleştirmiştir" dedi. "Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmazlar" âyeti hakkında ise: "Berzah ifadesi ile birbirlerine karışmamaları için Allah'ın aralarına koyduğu engel kastedilmektedir" dedi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir" âyetini açıklarken: "Burada İran ve Rum denizi kastedilmektedir" dedi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir" âyetini açıklarken: "Burada İran ve Rum, doğu ve batı denizleri kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir" âyetini açıklarken: "Burada her yıl birbirine kavuşan gökyüzü ve yeryüzü denizleri kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir" âyetini açıklarken: "Burada gökyüzü ve yeryüzü denizleri kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmazlar" âyetini açıklarken: "Aralarında birbirlerine kavuşamayacakları kadar uzak bir mesafe vardır. Birbirlerine kavuşamazlar anlamındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmazlar" âyetini açıklarken: "Burada engelden kasıt sizlersiniz. Onlar size gelerek sizi gark etmezler anlamındadır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmazlar" âyetini açıklarken: "Berzah ifadesi ile birbirlerine karışmalarını engelleyen adalar yani kara parçaları kastedilmektedir. Birinin diğerinden bir şey alması ona karışması demektir. Ancak Yüce Allah lütfü, kudreti ve celâli ile birbirlerine karışmalarını engellemektedir" dedi.

Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Birbirine geçip karışmazlar" kelâmını açıklarken: "Kabarıp insanların üzerine taşmaz, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Ebze: "Aralarında bir engel vardır..." kelâmını açıklarken: "Aralarında uzaklık vardır, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Aralarında bir engel vardır..." kelâmını açıklarken: "Yan yana olan iki kuyunun birinde tatlı su birinde de tuzlu su bulunmaktadır" dedi.

el-Matar'da İbn Ebi'd-Dünyâ, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O denizlerin her ikisinden de inci ve mercan çıkar" âyetini açıklarken: "Gökyüzünden yağmur yağdığı zaman denizdeki istiridyeler ağızlarını açar. Ağızları içine düşen yağmur tanesi de inci olur" dedi.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Gökyüzünden yağmur indiği zaman istiridyeler açılırlar. İçlerine inen yağmur taneleri de inci olur" dedi.

Firyabî, Hennâd b. es-Seriy, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in değişik kanallarla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Mercan, incinin büyüğüdür" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: "Mercan, incinin büyüğüdür" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Mercan, incinin büyüğüdür" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Rabî: "İncilerin küçük taneleri inci büyük taneleri ise mercandır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Murre: "Mercan, incinin iyisidir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İncilerin büyük taneleri inci, küçük taneleri ise mercandır" dedi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: İncilerin büyük taneleri inci, küçük taneleri ise mercandır" dedi.

İbnu'l-Enbârî'nin el-Vakf ve'l-îbtidâ'da bildirdiğine göre Mücâhid: "O denizlerin her ikisinden de inci ve mercan çıkar" âyetini açıklarken: "İncilerin büyük taneleri inci, küçük taneleri ise mercandır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) ve Dahhâk: "İnci büyük taneler, mercan ise küçük tanelerdir" demişlerdir.

Abdurrezzâk, Firyabî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Taberânî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Mercan kırmızı boncuklardır" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir" âyetini açıklarken: "Burada Ali ve Hazret-i Fâtıma kastedilmektedir" dedi. "Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmazlar" kelâmı hakkında ise: "Burada Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kastedilmektedir" dedi. "O denizlerin her ikisinden de inci ve mercan çıkar" âyetini de: "Burada Hasan ve Hüseyin kastedilmektedir" şeklinde açıklamıştır.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Enes b. Mâlik: İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir" âyetini açıklarken: "Burada Ali ve Hazret-i Fâtıma kastedilmektedir" dedi. "O denizlerin her ikisinden de inci ve mercan çıkar" kelâmı hakkında ise: "Burada Hasan ve Hüseyin kastedilmektedir" dedi.

23

O hâlde (ey insanlar ve cinler,) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanla(yabili)rsiniz?

24

"Denizde akıp giden dağlar gibi yüksek gemiler de onundur."

Firyabî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Denizde akıp giden dağlar gibi yüksek gemiler de onundur" âyetini açıklarken: "Münşeat ifadesi yelken açan gemiler mânâsındadır. Yelkensiz gemiler münşeat sınıfına giren gemilerden değildir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) âyetini açıklarken: "Cevâr ifadesi ile gemiler, münşeat ifadesi yelken ve a'lâm ifadesi dağlar gibi mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: "Cevâr ifadesi gemiler, a'lâm ifadesi dağlar gibi mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) kelâmını açıklarken: "Burada gemiler kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Mehâmilî'nin Emâli'de bildirdiğine göre Umeyr b. Sa'd dedi ki: Hazret-i Ali ile beraber Fırat kenarında idik ve yanımızdan bir gemi geçti. Bunun üzerine Ali: "Denizde akıp giden dağlar gibi yüksek gemiler de onundur'" âyetini okudu.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbrâhîm en-Nehaî ve Dahhâk bu âyeti: (.....) şeklinde okumuş ve munşiât ifadesi ile işleyenler kastedilmektedir" demişlerdir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre A'meş bu âyeti: (.....) şeklinde okur ve burada (uzaklardan) Görünen (gemi) ler kastedilmektedir" derdi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti: (.....) ve (.....) şeklinde (şin) harfini esre ve üstün ile iki şekilde okumuştur.

25

O hâlde (ey insanlar ve cinler,) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanla(yabili)rsiniz?

26

"Yer üzerinde bulunan her canlı yok olacaktır."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Şa'bî: (.....) âyetini okuduğun zaman susup durmadan önce hemen ardından: " âyetini de oku" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Azame'de Ebu'ş-Şeyh, İbn Merdûye ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) kelâmını açıklarken: "Üstünlük ve âzamet sahibi anlamındadır" dedi.

İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin Humeyd b. Hilâl'den bildirdiğine göre bir kişi: "Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır" âyetini okuyup da o, zâtı baki kalacak cömert olan Allah'dan isteyen kişiye Allah merhamet etsin" dedi. Başka bir lafızda ise: "O kalıcı güzel yüzden" şeklindedir.

27

(Ancak) azamet (yücelik) ve ikram sâhibi olan Rabbinin vechi (zâtı), bâki kalacaktır (yok olmayacaktır).

28

O hâlde (ey insanlar ve cinler,) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanla(yabili)rsiniz?

29

"Göklerde ve yerde olan kimseler her şeyi ondan isterler; o, her gön bir iştedir."

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Göklerde ve yerde olan kimseler her şeyi ondan isterler..." kelâmını açıklarken: "Kulların Allah'dan istemesi rızık, ölüm ve hayat dilekleridir. O, her gün bir iştedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Salih: "Göklerde ve yerde olan kimseler her şeyi ondan isterler..." kelâmını açıklarken: "Gökyüzündekiler rahmet, yeryüzündekiler bağışlanma ve rızık ister, mânâsındadır" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc bu âyeti açıklarken: "Melekler yeryüzü ahalisi için rızık isterken, yeryüzü ahalisi de kendileri için rızık ister" dedi.

Müsned'de Hasan b. Süfyân, Bezzâr, İbn Cerîr, Taberânî, Azame'de Ebu'ş- Şeyh, İbn Mende, İbn Merdûye, Ebû Nuaym ve İbn Asâkir, Abdullah b. Munîb'den bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize: (.....) kelâmını okuyunca: "Ya Resûlallah! Şe'n ifadesiyle ne kastedilmektedir?" diye sorduk. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'ın günahları bağışlaması, sıkıntıları gidermesi, bir topluluğu yüceltirken başka toplulukları alçaltması mânâsındadır" buyurdu.

Târih'te Buhârî, İbn Mâce, İbn Ebî Âsim, Bezzâr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Hibbân, Taberânî, Azame'de Ebu'ş-Şeyh, İbn Merdûye, Şuabu'l-İmân'da Beyhakî ve İbn Asâkir'in Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "O, her gün bir iştedir" kelâmını açıklarken: "Alah'ın günahları bağışlaması, sıkıntıları gidermesi, bir topluluğu yüceltirken başka toplulukları alçaltması kastedilmektedir" buyurdu. Bezzâr: "Duları kabul etmesi" ifadesini de eklemiştir.

Bezzâr'ın İbn Ömer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "O, her gün bir iştedir" kelâmını açıklarken: "Allah'ın günahları bağışlayıp sıkıntıları gidermesi kastedilmektedir" buyurdu.

Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ebu'd-Derdâ: "O, her gün bir iştedir" kelâmını açıklarken: "Allah'ın sıkıntıları gidermesi, dua eden kişinin duasını kabul buyurması ve bir kavmi yüceltirken başka kavimleri alçaltması kastedilmektedir" dedi.

Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Taberânî, Azame'de Ebu'ş-Şeyh Hâkim, İbn Merdûye, Hilye'de Ebû Nuaym ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O, her gün bir iştedir" kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Yüce Allah beyaz inciden bir kitap (Levh-i Mahfuz) yarattı ki bu kitabın kapakları kırmızı yakuttandır. Kalemi de, yazısı da nurdur. Genişliği gökyüzü ve yeryüzü arası kadardır. Yüce Allah her gün bu kitaba üç yüz altmış defa bakar ve bu bakışlarla dilediği şeyi yapar. Dilediğini yaratır, dilediğini rızıklandırır, dilediğini diriltir, dilediğini öldürür, dilediğini aziz, dilediğini zelil kılar, dilediğini esir, dilediğini de özgür bırakır. "O, her gün bir iştedir" kelâmı da bunu ifade etmektedir."

Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ubeyd b. Umeyr: "O, her gün bir iştedir" kelâmını açıklarken: "Dua edenin duasını kabul etmesi, isteyene vermesi, esirleri özgür bırakması ve hastaları iyileştirmesi, O'nun işlerindendir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "O, her gün bir iştedir" kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Gökyüzü ve yeryüzü ahalisi ondan müstağni olamaz. Allah diriyi yaşatır öleni öldürür, küçükleri terbiye edip büyütür, esiri özgür bırakır ve fakiri zengin kılar. Salih kimselerin ihtiyaçları, şikâyetleri ve münâcatları son olarak ona ulaşır."

Abd b. Humeyd ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Ebû Meysere: "O, her gün bir iştedir" kelâmını açıklarken: "Allah dirilten, öldüren, rahimlerdekileri dilediği şekilde kılan, dilediğini değiştiren, dilediğini zelil kılan ve esiri özgür bırakandır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Rabî: "O, her gün bir iştedir" kelâmını açıklarken: "Allah bir taraftan yaratırken bir taraftan başkalarını öldüren rızık veren ve koruyandır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre tabiînlerden olan Suveyd b. Cebele el- Fezârî: "Allah her gün bir iştedir. Allah, esiri özgür bırakır, kuraklıkla cezalandırır ve yalvarana verir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebu'l-Cevzâ: "O, her gün bir iştedir" kelâmını açıklarken: "Allah'ı hiçbir şey meşgul etmez" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "O, her gün bir iştedir" kelâmını açıklarken: "Burada dünya günleri kastedilmektedir. Allah her gün, dua edene verir, sıkıntıları giderir, zor durumda olana yardım eder ve günahları bağışlar" dedi.

30

O hâlde (ey insanlar ve cinler,) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanla(yabili)rsiniz?

31

Bkz. Ayet:44

32

Bkz. Ayet:44

33

Bkz. Ayet:44

34

Bkz. Ayet:44

35

Bkz. Ayet:44

36

Bkz. Ayet:44

37

Bkz. Ayet:44

38

Bkz. Ayet:44

39

Bkz. Ayet:44

40

Bkz. Ayet:44

41

Bkz. Ayet:44

42

Bkz. Ayet:44

43

Bkz. Ayet:44

44

"Ey İnsan ve cin toplulukları! Sizin de hesabınızı ele alacağız. Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çevresini aşıp geçmeye gücünüz yetiyorsa geçin! Ama Allah'ın verdiği bir güç olmaksızın geçemezsiniz ki! Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? Ey insanlar ve cinler! Özerinize dumansız bir alev ve ateşsiz bir duman gönderilir de kurtulamazsınız. Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? Gök yarılıp da, gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman haliniz nice olur? Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? O gün ne insana ve ne cine suçu sorulur. Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? Suçlular simalarından tanınırlar da, alın saçlarından ve ayaklarından yakalanırlar. Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? İşte suçluların yalanladıkları cehennem budur. Onlar, cehennem ateşiyle kaynar su arasında dolaşır dururlar.."

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Yakında sizi de hesaba çekeceğiz, ey cinler ve insanlar" âyetini açıklarken: "Allah'ın yaratıkları ile hesap için ilgilenmesi yakındır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Yakında sizi de hesaba çekeceğiz, ey cinler ve insanlar" âyetini açıklarken: "Bu bir tehdittir" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yakında sizi de hesaba çekeceğiz, ey cinler ve insanlar" âyetini açıklarken: "Bu, Allah'ın kullarına bir tehdidir. Allah'ın bir meşguliyeti yoktur" dedi. "Ancak büyük bir güçle çıkıp gidebilirsiniz" kelâmı hakkında ise: "Benim mülkümden çıkıp gidemezsiniz (her yer benim mülkümdür) mânâsındadır" dedi.

el-Ferrâ ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Talha b. Musarrif ve Yahya b. Vessâb bu âyeti: (.....) şeklinde okumuşlardır.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Ancak büyük bir güçle çıkıp gidebilirsiniz" kelâmı açıklarken: "Güçle ifadesiyle hüccet kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Ancak büyük bir güçle çıkıp gidebilirsiniz" kelâmı açıklarken: "Ancak Allah'ın kudretiyle çıkabilirsiniz, mânâsındadır" dedi.

İbn Ebi'd-Dünyâ Hevâtifu'l-Cân'da Vasîle b. el-Eska'dan bildirir. Haccâc b. İlât'ın Müslüman olması şöyle olmuştu: O, kavminden bir grupla beraber Mekke'ye gitmişti. Gece vakti olunca korktu ve arkadaşlarını korumak için nöbete durup şöyle demeye başladı:

"Geri dününceye kadar bu yerlerden

Kendi mi ve arkadaşlarımı Allah'a sığındırırım

Buralarda bulunan bütün cinlerden. "

Bunun üzerine bir kişinin: "Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz" dediğini işitti. Mekke'ye vardığı zaman bu durumu Kureyşlilere haber verdi. Onlar da: "Bu, Muhammed'in kendisine indiğini iddia ettiği şeydir" dediler.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) kelâmını açıklarken: "Şuvâz ifadesi ateşin alevi, nuhâs ifadesi ise ateşin dumanı anlamındadır" dedi.

İbnu'l-Enbârî el-Vakf ve'l-İbtidâ'da Tastî ve Taberânî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: "Bana: (.....) kelâmını açıkla" deyince, İbn Abbâs: "Şuvâz ifadesi dumanı olmayan alev mânâsındadır" dedi. Nâfi' b. el-Ezrak: "Araplar böylesi bir ifadeyi bilir mi?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Evet bilirler, Umeyye b. Ebi's-Salt'ın:

"Hiç durmadan ateşini körükleyip duruyor

Hiç durmadan dumansız alevini üflüyor" dediğini işitmedin mi?" karşılığını verdi. Nâfi' b. el-Ezrak: Bana: (.....) ifadesini açıkla!" deyince, İbn Abbâs: "Nuhâs ifadesi alevi olmayan duman mânâsındadır" dedi. Nâfi' b. el-Ezrak: "Araplar böylesi bir ifadeyi bilir mi?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Evet bilirler, şâirin:

"Bir yağ kandili ışığı gibi etraf ışıtmıştır

Ama Allah o ışıkta bir alev Umamıştır" dediğini işitmedin mi?" karşılığını verdi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: ..... kelâmını açıklarken: "Üzerinize ateşten alev gönderilir, mânâsındadır" dedi.

Hennâd, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Üzerinize ateşten alev... gönderilir..." kelâmını açıklarken: "Üzerinize ateşten kesilmiş kırmızı bir alev gönderilir, mânâsındadır" dedi. Başka bir lafızda ise: "Kırmızı bir ateş parçası gönderilir" şeklindedir. (.....) ifadesi hakkında ise: "Bakırlar eritilip başlarına dökülecektir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ikrime: kelâmını açıklarken: "Burada iki vadi kastedilmektedir. Şuvâz ifadesi irin vadisi, nuhâs ifadesi ise bakır vadisidir. İrin de ateşin kendisidir" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Dahhâk: "Üzerinize ateşten alev... gönderilir..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Batıdan bir ateş çıkacak ve bütün insanları bir araya toplayacaktır. Hatta kendileriyle beraber domuzlar ve maymunlar bile toplanacaktır. Bu domuzlar ve maymunlar onların gecelediği yerde geceleyecek ve gündüz dinlenecekleri yerde dinleneceklerdir."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "Burada kendisiyle azap görecekleri bakır kastedilmektedir" dedi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "...Hiçbir yardım görmeyeceksiniz" kelâmını açıklarken: "Burada cinler ve insanlar kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Gök yarılıp da, gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman haliniz nice olur?" âyetini açıklarken: "Gökyüzünün rengi değiştiği zaman anlamındadır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) kelâmını açıklarken: "Verdeten ifadesi kırmızı gül, ked-dihân ifadesi ise kırmızı deri mânâsındadır" dedi.

Firyabî, Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman..." kelâmını açıklarken: "Kırmızıyla sarı arasındaki renkte bir at renginde olduğu zaman, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman..." kelâmını açıklarken: "Kırmızıyla sarı arasındaki kırmızı renkte bir at renginde olduğu zaman, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebu'l-Cevzâ: (.....) kelâmını açıklarken: "Verdeten ifadesi horozibiği gibi (kırmızı) gül, ked-dihân ifadesi ise yağın özü mânâsındadır. Arapların: "Horozibiği gibi gül" dediğini görmüyor musun?" dedi.

Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Atâ: "Gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman..." kelâmını açıklarken: "Gökyüzünün rengi, sarıya yakın gül yağı renginde olduğu zaman, mânâsındadır" dedi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Gök yarılıp da, gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman.." kelâmını açıklarken: "Bugün gökyüzü gördüğünüz gibi yeşildir. Ancak kıyamet gününde başka bir rengi vardır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman..." kelâmını açıklarken: "Keddihân ifadesiyle yağ kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman..." kelâmını açıklarken: "Saf yağ gibi saf olduğu zaman, mânâsındadır" dedi.

Muhammed b. Nasr'ın Lokmân b. Âmir el-Hanefî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gencin: "Gök yarılıp da, gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman" âyetini okuduğunu işitti. Bu genç durdu ve tüyleri diken diken oldu. Boğazı düğümlenip ağlamaya başladı ve: "Gökyüzünün yarılacağı gün vay halimize!" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Dediğin gibi ey genç! Canım elinde olana yemin olsun ki melekler de senin ağlamandan dolayı ağladı" buyurdu.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İşte o gün insana da cine de günahı sorulmaz" âyetini açıklarken: "Allah, onlara: «Şunu şunu yaptınız mı?» diye sormayacaktır. Zira Allah bunu onlardan daha iyi bilmektedir. Ancak onlara: «Şunu şunu niye yaptınız?» diye hesap soracaktır" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İşte o gün insana da, cine de günahı sorulmaz'" âyetini açıklarken şöyle dedi: Allah'ın: "...Suçluların suçları kendilerinden sorulmaz" kelâmında olduğu gibi ve Muhammed'e: "Sen, cehennemliklerden sorumlu tutulmayacaksın" buyurduğu gibi: "Onlara ne yaptıklarını sormayacağım. Onları birbirlerinden de sormayacağım" buyurmaktadır.

İbn Merdûye'nin Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü hesaba çekilen kişi bağışlanmayacaktır. Müslüman kişi amelini mezarda görecektir. Zira Yüce Allah: «İşte o gün insana da cine de günahı sorulmaz» buyurmaktadır. "

Âdem, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "İşte o gün insana da cine de günahı sorulmaz" âyetini açıklarken: "Melekler suçlu kişileri sormayacaktır. Çünkü onları simalarından tanırlar" dedi.

Hennâd ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Suçlular simalarından tanınır..." kelâmını açıklarken: "Günahkarlar yüzlerinin karalığından ve gözlerinin morluğundan tanınırlar" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Suçlular simalarından tanınır..." kelâmını açıklarken: "Suçlular yüzlerinin karalığından ve gözlerinin morluğundan tanınırlar" dedi.

İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve el-Ba's ve'n-Nuşür'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar" kelâmını açıklarken: "Zebâni suçluyu perçeminden ve ayaklarından tutar. Bunun üzerine suçlu odunun tandırda kırılması gibi kırılır" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar" kelâmını açıklarken: "Melek suçluyu perçeminden tutarak ayaklarına doğru kıvırır belini kırarak ateşe atar" dedi.

Hennâd'ın Zühd'de bildirdiğine göre Dahhâk bu âyeti: "Perçeminden ve ayaklarından geriye doğru çekilerek bir zincirle bağlanır" şeklinde açıklamıştır.

Abdurrezzâk'ın Musannef’te bildirdiğine göre Kinde'li bir kişi der ki: Hazret-i Âişe'ye: "Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) hiç kimseye şefaatta bulunamayacağı bir zamanın geleceğinden söz ettiğini işittin mi?" diye sordum. Bunun üzerine Hazret-i Âişe şöyle dedi: "Evet, ben bunu ona sorduğumda, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Evet, Sırat konulacağı zaman, kimi yüzlerin kararıp kimi yüzlerin ak olacağı zaman, köprünün bilenip de ustura gibi keskin ve kor gibi kızgın olacağı zaman kimseye şefaat etme durumum yoktur. Mümin köprüyü geçecek ve ona hiç bir zarar vermeyecektir. Münafık ise köprünün ortasına ulaştığında ayağına bir şey batacak ve elleri ile iki ayağına doğru eğilecektir. Sen, çıplak ayakla yürüyüp de ayaklarına diken batan birini gördün mü? İşte o da aynı şekilde elleriyle ayaklarına doğru eğilecektir. Zebani bir çengelle alnına vurduktan sonra da cehenneme atılır. Orada elli yıl boyunca dibe doğru döne döne inmeye devam edecektir." Ben: "O zaman kişi ağır olacak mı?" diye sorduğumda, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kişi o zaman beş hamile deve ağırlığında olacaktır. İşte o zaman: «Suçlular simalarından tanınır da, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar» buyurdu.

İbn Merdûye ve Sifatu'n-Nâr'da Diyâ el-Makdisî'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Canım elinde olana yemin olsun ki, Cehennem melekleri, daha Cehennem yaratılmadan bin yıl önce yaratıldı. Onlar, perçemlerinden ve ayaklarından yakalayacakları güne kadar her gün güçlerine güç katmaktadır."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Yüksek derecede kaynar su arasında..." kelâmını açıklarken: "Burada suyun son dereceye kadar ısınması kastedilmektedir" dedi. Başka bir lafızda ise: "Son dereceye kadar kaynaması" şeklindedir.

Tastî ve Taberânî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: "Bana: (.....) kelâmını açıkla" deyince, İbn Abbâs: "Ani ifadesi son dereceye kadar pişmek ve ısısı yükselmek mânâsındadır" dedi. Nâfi' b. el- Ezrak: "Araplar böylesi bir ifadeyi bilir mi?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Evet bilirler, Zebyân oğullarından Nâbiğa'nın:

"Sözünde durmayıp hainlik eden kişinin sakalı ayıplanır

Kaynaması son bulmuş kandan daha kırmızı su ile boyanır" dediğini işitmedin mi?.....  karşılığını verdi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Yüksek derecede kaynar su arasında..." kelâmını açıklarken: "Allah, gökyüzünü ve yeryüzünü yarattığı zamandan beri Cehennem son safhaya kadar kaynamıştır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Yüksek derecede kaynar su arasında..." kelâmını açıklarken: "Kaynaması son safhaya geldi, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "Yüksek derecede kaynar su arasında..." kelâmını açıklarken: "Burada ısısı yükselmiş ateş kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Yüksek derecede kaynar su arasında..." kelâmını açıklarken: "Burada, kaynamakta son safhaya ulaşmış bakır kastedilmektedir" dedi.

45

O hâlde (ey insanlar ve cinler,) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanla(yabili)rsiniz?

46

"Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Şevzeb: "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyetini açıklarken: "Bu âyet, Ebû Bekr es- Sıddîk hakkında inmiştir" dedi.

İbn Ebî Hâtim ve Azame'de Ebu'ş-Şeyh'in Atâ'dan bildirdiğine göre Ebû Bekr es-Sıddîk bir gün, kıyameti, terazileri, Cenneti, Cehennemi, meleklerin saf tutmasını, göklerin durulmasını, dağların pamuk gibi atılmasını, güneşin parçalanmasını, yıldızların dökülmesini tefekkür etti. Sonra: "Keşke ben şu yeşilliklerden bir yeşillik olsaydım da bir hayvan gelip beni yeseydi. Ben de (insan olarak) yaratılmamış olsaydım" dedi. Bunun üzerine: "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyeti indi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre ibn Abbâs: "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyetini açıklarken: "Allah, makamından korkan ve farzlarını yerine getiren müminler için Cennet vaadetmiştir " dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyetini açıklarken: "Burada, korktuktan sonra sakınan kişi kastedilmektedir. Korkan kişi Allah'a itaat edip masiyetleri bırakan kişidir" dedi.

Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Hennâd, Abd b. Humeyd, et-Tevbe'de İbn Ebi'd-Dünyâ İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyetini açıklarken: "Burada masiyet işlemeye karar veren ve Allah'ın makamını hatırlayınca o masiyeti işlemekten vazgeçen kişi kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyetini açıklarken: "Allah'ın makamına karşı gelmekten korkan, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd, Mücâhid'den aynısını bildirir.

Abd b. Humeyd, İbn Ebi'd-Dünyâ ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid bu âyeti açıklarken: "Burada, kişinin günah işlemek istemesi ve Allah'ı hatırlayınca bundan vazgeçmesi kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyetini açıklarken: "Burada, makamdan korkarak Allah için amel edip gayretle gece gündüz kulluk eden müminler kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî): "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyetini açıklarken: "Burada, günah işlemek isteyip de Allah korkusuyla o günahı işlemekten vazgeçen kişi kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyetini açıklarken: "Burada, dünyada iken Rabbinin makamından korkan kişi kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atiyye b. Kays: "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Bu âyet: «Beni ateşte yakın. Belki Allah'ı aldatırım» diyen kişi hakkında inmiştir. Bu kişi böyle konuştuktan sonra bir gün bir gece tövbe etti. Allah da tövbesini kabul buyurdu ve onu Cennetine soktu."

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, İbn Munî', Nevâdiru'l-Usûl'da Hakîm et-Tirmizî Nesâî, Bezzâr, Ebû Ya'la, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve İbn Merdûye'nin Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyetini okuyunca: "Ya Resûlallah! Kişi zina edip hırsızlık etse bile mi?" dedim. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ikinci defa: "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyetini okudu. Ben bir daha: "Ya Resûlallah! Kişi zina edip hırsızlık etse bile mi?" dedim. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) üçüncü defa: "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyetini okudu. Ben yine de: "Ya Resûlallah! Kişi zina edip hırsızlık etse bile mi?" dedim. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Evet, Ebu'd- Derdâ'nın burnu yere sürtse bile" buyurdu.

İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyetini okuyunca, Ebu'd-Derdâ: "Ya Resûlallah! Kişi zina edip hırsızlık etse bile mi?" diye sordu. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Evet, zina edip hırsızlık yapsa ve Ebu'd-Derdâ'nın burnu yere sürtse bile" buyurdu. Ebu'd-Derdâ bunu anlatır ve: Ebu'd-Derdâ'nın burnu yere sürtse bile "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" derdi.

Taberânî ve İbn Merdûye, Cureyrî vasıtasıyla kardeşinden bildirir: Muhammed b. Sa'd'ın bu âyeti: (.....) şeklinde okuduğunu işittim. Ona: "Bu âyette: ..... "Ben, bunu Ebu'd-Derdâ'nın bu şekilde okuduğunu işittim" karşılığını verdi. Ben bir daha: "Bu âyette: (.....) ifadesi yoktur" dediğimde: "Ben, bunu Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu şekilde okuduğunu işittim. Bende bunu ölene kadar bu şekilde okuyacağım" cevabını verdi.

İbn Merdûye'nin Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Her kim Allah'dan başka ilah olmadığına ve benim elçisi olduğuma şahadet ederse Cennete girer" buyurdu. Sonra da: "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyetini okudu.

İbn Merdûye, İbn Şihâb'dan bildirir: Hişâm b. Abdilmelik'in yanındaydım. Ebû Hureyre, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" dediğini söyledi ve: "Kişi zina etse ve hırsızlık yapsa bile mi?" diye sordu. Bunun üzerine ona: "Bu (durum) hadlerin (şeri cezaların) inmesinden önce idi. Hadler inince bu da gitti" dedim.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in Muâviye ailesinin azatlısı Yesâr'dan bildirdiğine göre Ebu'd-Derdâ'ya: "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyeti hakkında: "Ey Ebu'd-Derdâ! Kişi zina etse ve hırsızlık yapsa bile mi?" diye sorulunca, Ebu'd-Derdâ: "Rabbinin makamından korkan kişi zina edip hırsızlık yapmaz" cevabını verdi.

Tayâlisî, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Ba's'ta Beyhakî'nin Ebû Mûsa el-Eş'arî'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Firdevs'in dört Cenneti vardır. İki Cennetinin süsleri kapları ve içindekileri altındandır. İki Cennetininde süsleri kapları ve içindekileri gümüştendir. Adn Cennetindekiler ile Rablerinin yüzüne bakmaları arasında sadece Kibriya perdesi vardır. "

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin Ebû Mûsa el-Eş'arî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyeti ve: "Bu iki cennetten başka iki cennet daha vardır" âyeti hakkında: "Mukarrebun (yakınlaştırılmışlar) için altından iki Cennet, Ashâbu'l-Yemîn (kitapları sağdan verilenler) için de gümüşten iki Cennet vardır" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, Hâkim İbn Merdûye ve Ba's'ta Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ebû Mûsa el-Eş'arî: "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyetini açıklarken: "Önde gidenler için altından iki Cennet, tabiiler için de gümüşten iki Cennet vardır" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İyâd b. Ğanm, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyetini okuduğunu işitti ve şöyle buyurduğunu söyledi: "Orada genişliği yüz yıllık bir mesafe olan iki bostan vardır. Onda ağaçlar vardır. Orada filizler sabittir. Ağaçlar sabittir. Yeri çok geniş ve nimetleri çoktur. Hayrı daim ve lezzeti kalıcıdır. Nehirleri akıcı ve kokusu güzeldir. Bereketi bol, hayatı uzun ve memeleri çoktur."

Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) der ki: Ömer b. el-Hattâb zamanında mescidden ve ibadetlerden ayrılmayan bir genç vardı. Bir cariye ona âşık oldu ve o yalnız iken yanına gelip onunla konuştu. Bu genç, kadının dediklerini içinden geçirdi ve hıçkırıp bayıldı. Amcası gelip onu evine götürdü. Genç kendine geldiği zaman: "Ey amca! Ömer'in yanına gidip ona selamımı ilet ve: «Rabbinin makamından korkan kişinin mükâfatı nedir?» diye sor" dedi. Bunun üzerine amcası gidip durumu Hazret-i Ömer'e haber verdi. Genç bir daha hıçkırıp nihayet öldü. Ömer onun başı ucunda durup iki defa: "Sana iki Cennet vardır" dedi.

47

O hâlde (ey insanlar ve cinler,) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanla(yabili)rsiniz?

48

Bkz. Ayet:54

49

Bkz. Ayet:54

50

Bkz. Ayet:54

51

Bkz. Ayet:54

52

Bkz. Ayet:54

53

Bkz. Ayet:54

54

"Bu iki cennet turlu ağaçlarla doludur. Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? Bu cennetlerden akan iki kaynak vardır. Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? Bu cennetlerde türlü meyveden çift çift vardır. Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? Orada, örtülen parlak atlastan yataklara yaslanırlar; İki cennetin meyvelerini de kolayca toplarlar.."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bu iki cennet türlü ağaçlarla doludur" âyetini açıklarken: "Çeşitli renklerde ağaçlarla doludur, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd, Saîd b. Cübeyr'den aynısını bildirir.

Hennâd, Dahhâk'tan aynısını bildirir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Bu iki cennet türlü ağaçlarla doludur" âyetini açıklarken: "Çeşitli renklerde meyveler vardır, mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Bu iki cennet türlü ağaçlarla doludur" âyetini: "Türlü dallarla doludur" şeklinde açıklamıştır.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bu iki cennet türlü ağaçlarla doludur" âyetini açıklarken: "Burada birbirlerine değen dallar kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Fenen ifadesi dal mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, el-Ğurar'da Ebû Bekr b. Hayyân (Vekî) ve İbnu'l-Enbârî'nin el-Vakf vel İbtidâ'da bildirdiğine göre İkrime'ye: "Bu iki cennet türlü ağaçlarla doludur" âyetinin açıklaması sorulunca: "Burada, dalların duvarlar üzerindeki gölgeleri kastedilmektedir. Şâirin:

"Dalların gölgesindeki güvercinin ağıt yakarak,

Diğer güvercini çağırması seni coşturmaktadır

O, yırtıcı kuşlardan doğanla karşılaşan iki yavrusunun bahasını çağırmaktadır" dediğini İşitmedin mi?" cevabini verdi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Bu iki cennet türlü ağaçlarla doludur" âyetini: "Bu iki Cennet diğer Cennetlerden daha üstündür" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "İkisinde de her meyveden çift çift vardır" âyetini açıklarken: "İkisinde de bütün meyvelerden vardır" dedi. İbn Abbâs ise: "Dünyada meyve olarak acı tatlı ne varsa Cennette mevcuttur. Hatta Ebû Cehl karpuzu bile" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Abdullah b. Amr: "Salkımın büyüklüğü San'â'ya olan mesafeden daha büyüktür" dedi.

Firyabî, Abd b. Humeyd, Zühd'e zevaid olarak Abdullah b. Ahmed, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye ve Ba's'ta Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Orada, astarları parlak ipekten yataklara yaslanırlar..."' kelâmını açıklarken: "Astarlarının nasıl olduğundan haberdar edildiniz. Artık dışlarının nasıl olduğunu bir düşünün" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk der ki: "Bu âyet Abdullah'ın kıraatında: .....  şeklindedir. Istebrak ifadesi Farsçadır. Onlar kalın ipeğe istebrak demektedir."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs'a: "Orada, astarları parlak ipekten yataklara yaslanırlar..." O zaman bu yatakların örtüleri nasıldır (bir düşünün)?" denilince, İbn Abbâs: "Bu Allah'ın: «Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez»' kelâmında olduğu gibidir" cevabını verdi.

Ebû Nuaym'ın Hilye'de bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Orada, astarlan parlak ipekten yataklara yaslanırlar..." kelâmını açıklarken: "Dışları da donmuş nurdandır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin Ba's'ta bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) kelâmını açıklarken: "Cenâhe ifadesi ile (Cennetin) meyveleri, dânî ifadesi ile (meyvelerin) sana yakın olması, yani ayakta olan kişinin de oturan kişinin de meyvelere ulaşabileceği mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "...İki cennetin meyvelerini de kolayca toplarlar" kelâmını açıklarken: "Meyveleri yakındır, onları toplamaya uzanan elleri ne uzaklık, ne de bir diken boş olarak geri çevirmez. Bize bildirildiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Canım elinde olana yemin olsun ki, kişi orada bir meyve topladığında o meyve daha ağzına ulaşmadan, Allah o meyvenin yerine öncekinden daha güzelini gönderir" buyurmuştur.

55

O hâlde (ey insanlar ve cinler,) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanla(yabili)rsiniz?

56

"Oralarda bakışlarını yalnız eşlerine çevirmiş güzeller vardır ki, daha önce kendilerine ne bir insan, ne de bir cin dokunmamıştır."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ba's'ta Beyhakî'nin bildirdiğine göre ibn Abbâs: "Oralarda bakışlarını yalnız eşlerine çevirmiş güzeller vardır ki..." kelâmını açıklarken: "Dünyadaki eşlerinden daha başka eşler vardır, mânâsındadır" dedi. "Kendilerine ne bir insan, ne de bir cin dokunmamıştır" kelâmı hakkında ise: "Kimse onlara yaklaşmamıştır veya kimse bekaretini bozmamıştır, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) kelâmını açıklarken: "Bakışlarını yalnız eşlerine çevirmiş ve eşlerinden başkasını istemeyen güzeller vardır, mânâsındadır. Vallahi onlar (daha önce) süslenmemiş ve kimseye bakmamışlardır" dedi.

Abd b. Humeyd, Katâde'den aynısını bildirir.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Oralarda bakışlarını yalnız eşlerine çevirmiş güzeller vardır ki" kelâmını açıklarken: "Onların bakışlarını erkeklerden çevirdik, onlar ancak eşlerine bakabilirler" dedi.

İbn Merdûye'nin Câfer b. Muhammed'den, o babasından, o da dedesinden bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Oralarda bakışlarını yalnız eşlerine çevirmiş güzeller vardır ki .... "  kelâmını açıklarken: "Onlar sadece eşlerine bakarlar" buyurdu.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini açıklarken: "Onlara hiç kimse dokunmamıştır, mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: .....  ifadesini açıklarken: "Onlarla hiç kimse ilişkiye girmemiştir, mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: "...Kendilerine... dokunmamıştır" kelâmını açıklarken: "Onlarla kimse cima etmemiştir, mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre ikrime: "Kadın için tameset ifadesini kullanma. Çünkü tameset ifadesi cinsel ilişki mânâsındadır" dedi.

Tastî ve Taberânî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: "Bana: ..... kelâmını açıkla" deyince, İbn Abbâs: "Burada, kendilerine eşlerinden başka kimsenin yaklaşmadığı Cennet ahalisi kadınlar kastedilmektedir" dedi. Nâfi' b. el-Ezrak: "Araplar böylesi bir ifadeyi bilir mi?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Evet bilirler, şâirin:

"Benden önce kimsenin dokunmadığı kadınlar yanıma geldiler

Onlar deve kuşu yumurtasından çok daha beyaz idiler" dediğini İşitmedin mi?" karşılığını verdi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Azame'de Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Ertât b. el-Münzir der ki: Damre b. Habîb'in yanında: "Cinler Cennete girecek midir?" diye konuştuk. Damre b. Habîb: "Evet gireceklerdir, Allah'ın kitabındaki: "Daha önce kendilerine ne bir insan, ne de bir cin dokunrrıamıştır" âyeti de bunu ifade etmektedir. Orada cinler cinnîlerle, insanlar da kadınlarla evlenecektir" dedi.

Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Şa'bî: "Daha önce kendilerine ne bir insan, ne de bir cin dokunmamıştır" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Aslında onlar dünya kadınlarındandır. Fakat Allah onları âhiret kadınları olarak yaratmıştır. Allah'ın: "Biz oradaki hurileri yeniden yarattık. Onları bakireler şeklinde yarattık" buyurduğu gibi, biz ikinci defa yaratıldığımız zaman onlara daha önce ne insan, ne de bir cin dokunmamış olacaktır."

Hakîm et-Tirmizî Nevâdiru'l-Usul'da ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid der ki: "Kişi Besmele çekmeden eşiyle ilişkiye girerse, cinler onun idrar deliğine girerek onunla o ilişkiye iştirak eder. Allah'ın: "Daha önce kendilerine ne bir insan, ne de bir cin dokunmamıştır" kelâmı da cinlerin, insan kadınlarla beraber olabileceğine dair işaret etmektedir.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İyâd b. Ğanm, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "Daha önce kendilerine ne bir insan, ne de bir cin dokunmamıştır" ..... kelâmını okuduğunu ve şöyle buyurduğunu söyledi: "Daha önce onlara güneş ve duman değmemiş, bir belayla meşakkat çekmemişlerdir. Onlar kötü şeyler konuşmamış ve hiç üzülmemiştir. Onlar güzeldir, çirkinleşmeyecek, kalıcıdırlar ve ölmeyeceklerdir. Onlar ikamet eden ve göçmeyenlerdir. Onların öyle şeyleri vardır ki kişi o şeyleri hayal etmeye bile güç yetiremez. Cennet yeşili sarı, sarısı da yeşil gibidir. Cennette taş, balçık, üzüntü ve kuru bir dal yoktur. Onun yemeği daim ve gölgesi kâimdir."

57

O hâlde (ey insanlar ve cinler,) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanla(yabili)rsiniz?

58

"Onlar yakut ve mercan gibidirler."

Ahmed, İbn Hibbân, Hâkim ve el-Ba's ve'n-Nuşür'da Beyhakî'nin Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onlar yakut ve mercan gibidirler" âyetini açıklarken şöyle buyurmuştur: "Kişi onlardan birinin peçesini kaldırıp baktığında yüzünün aynadan daha parlak olduğunu görür. Üzerindeki incilerden en küçüğü, doğu ile batı arasını aydınlatacak kadardır. Üzerinde yetmiş kat elbise bulunur. Fakat bu elbiselerin ardından bakıldığında (şeffaflığından dolayı) baldırlarının ilikleri dahi görünür. "

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Abdullah b. el-Hâris: "Onlar yakut ve mercan gibidirler" âyetini açıklarken: "Sanki onlar ipe dizilmiş inci gibidirler" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "Onlar yakut ve mercan gibidirler" âyetini açıklarken: "İpliğin yakut içinde görünmesi gibi baldırlarının ilikleri elbiselerin ardından görünür" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Hennâd b. es-Serî, Tirmizî, Sifatu'l-Cenne'de İbn Ebi'd- Dünyâ, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbn Hibbân, Azame'de Ebu'ş-Şeyh ve İbn Merdûye'nin İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cennet ahalisine verilecek hurilerin baldırlarının beyazlığı, yetmiş kat elbisenin ardından görülür. Hatta ilikleri bile görülür.

Zira Allah: «Onlar yakut ve mercan gibidirler» buyurmaktadır. Yakut öyle bir taştır ki ona bir ip sokacak olsan içinden geçen o ipi görürsün. "

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Onlar yakut ve mercan gibidirler" âyetini açıklarken: "Onlar yakut gibi şeffaf, inci gibi beyazdır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Onlar yakut ve mercan gibidirler" âyetini açıklarken: "Onlar yakut gibi şeffaf, mercan gibi beyazdır" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Hennâd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Onlar yakut ve mercan gibidirler" âyetini açıklarken: "Onlar yakut renginde ve inci saflığındadır" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Hennâd b. es-Serî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Onlar yakut ve mercan gibidirler" âyetini açıklarken: "Onlardan her birinin üzerinde ardından bakıldığında (şeffaflığından dolayı) baldırlarının ilikleri görünen ipekten yetmiş elbise vardır. Eğer sizden biriniz bir ip alıp yakuta saplasa yakutun içindeki ipi görmez mi?" dedi. Oradakiler: "Evet görür" dediler. Bunun üzerine İbn Mes'ûd: "İşte onlar da böyledir" dedi. İbn Mes'ûd bir şey hakkında konuştuğu zaman o konu hakkında Kur'ân'dan bir âyet te okurdu.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Abdullah b. el-Hâris el-Kaysî: "Cennet ahalisine verilecek hurilerin üzerinde, ardından baldırlarının beyazlığı görünecek yetmiş kat kırmızı elbise bulunacaktır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ka'b: "Cennette Huri'l-îyn'ler sizin şu ince dediğiniz elbiselerden daha ince olmak üzere yetmiş kat elbise giyecektir. Buna rağmen baldırının ilikleri de etinin ardından görünecektir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Enes b. Mâlik der ki: Mukarreb kulların (cennetteki) eşleri nur torbasından yüz kat ipek elbise giyecek ve buna rağmen bu elbiselerin ardından baldırının ilikleri görünecektir. Ashâbu'l- Yemin'in (=kitapları sağdan verilenlerin) eşleri ise nur torbasından yetmiş kat ipek elbise giyecek ve buna rağmen bu elbiselerin ardından baldırının ilikleri görünecektir.

Abd b. Humeyd'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) "Cennet ahalisi eşlerinin baldır ilikleri etlerinin ardından bile görür" buyurmuştur.

Abd b. Humeyd, Taberânî ve Ba's'ta Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Cennette Huri'l-îyn'lerin baldır ilikleri yetmiş kat elbisenin, etinin ve kemiğinin ardından kırmızı şarabın beyaz şişede görünmesi gibi görünür" dedi.

Hennâd ve İbn Cerîr, Amr b. Meymûn'dan aynısını bildirir.

59

O hâlde (ey insanlar ve cinler,) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanla(yabili)rsiniz?

60

"İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?"

İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) : "İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?" âyetini açıklarken: "Tevhîd ile nimetlendirdiğim kişilerin mükâfatı mutlaka Cennet değil midir, mânâsındadır" buyurmuştur.

İbn Merdûye'nin Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?" âyetini açıklarken: "İslamla nimetlendirdiğim kişinin mükâfatı mutlaka Cennet değil midir, mânâsındadır" buyurmuştur.

Nevâdiru'l-Usûl'da Hakîm et-Tirmizî, Tefsir'de Beğavî, Müsnedu'l- Firdevs'te Deylemî ve Târih'te İbnu'n-Neccâr'ın bildirdiğine göre Enes der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?" âyetini okudu ve: "Rabbinizin bu konuda ne dediğini biliyor musunuz?" diye sordu. Ashâb: "Allah ve Resûlü en iyi bilir" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Tevhîd ile nimetlendirdiğim kişinin mükâfatı mutlaka Cennet değil midir?" buyurmaktadır,

İbnu'n-Neccâr'ın Târih'te bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: "İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu konuda şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah: «Tevhîd ile nimetlendirdiğim kişinin mükâfatı mutlaka Cennet değil midir?» buyurmaktadır."

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?"  âyetini açıklarken: "Dünyada iken «Lâ ilahe illallah» diyen kişinin âhiretteki mükâfatı, mutlaka Cennet değil midir?" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?" âyetini açıklarken: "Yani «Lâ ilahe illallah» diyen kişinin mükâfatı mutlaka Cennet değil midir?" dedi.

Abd b. Humeyd 'Hasan(-ı Basrî)'den aynısını bildirir.

İbn Adiy, Ebu'ş-Şeyh, İbn Merdûye, Deylemî ve Beyhakî'nin Şuabu'l- tmân'da İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah bana: «İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?» âyetini kafirleri ve Müslümanları kapsar bir şekilde indirdi" buyurmuştur.

İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre: "İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?" âyeti müminler ve kâfirler hakkında inmiştir.

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, Edeb'de Buhârî İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre Muhammed b. el- Hanefiyye: "İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?" âyetini açıklarken: "Bu âyet iyiyi de, kötüyü de kapsayan bir âyettir" dedi. Beyhakî: "Yani onlar için inmiştir" dedi.

Hatîb'in Târih'te bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?" âyetini açıklarken: "Allah'ın kırmızı bir direği vardır. Onun ucu Arş'ın direklerinden birine doğru bükülmüştür. Dibi de yedi kat yeryüzünün altında balığın sırtındadır. Kul: "Lâ ilahe illallah" dediği zaman balık hareket eder. Balık hareket edince direk, direk hareket edince de Arş hareket eder. Bunun üzerine Allah Arş'a: "Sakin ol!" buyurur. Arş: "Hayır, izzetine yemin olsun ki «Lâ ilahe illallah» diyen kişinin geçmiş bütün günahlarını bağışlamadan durmayacağım" der. Bunun üzerine Yüce Allah o kişiyi bağışlar.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?" âyetini açıklarken: "Onlar hayır işledi ve hayırla mükâfatlandırıldılar" dedi.

61

O hâlde (ey insanlar ve cinler,) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanla(yabili)rsiniz?

62

Bkz. Ayet:66

63

Bkz. Ayet:66

64

Bkz. Ayet:66

65

Bkz. Ayet:66

66

Bu İki cennetten başka iki cennet daha vardır. Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? Renkleri koyu yeşildir. Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? İkisinde de durmadan fışkıran iki kaynak vardır."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Bu iki cennetten başka iki cennet daha vardır"' âyetini açıklarken: "Bu cennetlerden akan iki kaynak vardır" âyetinde zikredilen Cennetlerden başka iki Cennet vardır" dedi.

Hennâd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "İkisi de yemyeşildir" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: ..... ifadesini açıklarken: "Çok yeşillikten dolayı siyah gibi görünmektedirler. Yani çokça sulanmalarından dolayı siyah gibi görünmektedirler" dedi.

Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Hennâd, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Abdullah b. ez-Zübeyr: (.....) ifadesini açıklarken: "Çok sulandıkları için yemyeşildirler" dedi.

Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Eyyûb der ki: "Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): (.....) ifadesinin açıklamasını sorduğumda: "İkisi de yemyeşildir, mânâsındadır" buyurdu.

Hennâd ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Eyyûb el-Ensârî: (.....) ifadesini açıklarken: "Onlar yemyeşil iki Cennettir" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Hennâd ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Atâ b. Ebî Rebâh: (.....) ifadesini açıklarken: "Onlar yemyeşil iki Cennettir" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini açıklarken: "İkisi de yemyeşildir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) ifadesini açıklarken: "İkisi de yemyeşildir" dedi.

Hatîb'in el-Muttefik ve'l-Muteferrik'te bildirdiğine göre İkrime: (.....) ifadesini açıklarken: "İkisi de yemyeşildir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ebû Sâlih: (.....) ifadesini açıklarken: "Çok sulandıkları için yemyeşildirler. Nitekim çokça yeşil olan da siyaha çalar" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini açıklarken: "Onlar (çok sulandıkları için) siyahlaşmalardır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid ve İkrime: (.....) ifadesini açıklarken: "Onlar çokça sulanmalarından dolayı siyah gibi görünmektedirler" dediler.

Hennâd'ın bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) ifadesini açıklarken: "Onlar çokça sulanmalarından dolayı siyah gibi görünmektedirler" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Câbir b. Zeyd (.....) âyetini okudu ve secde etti.

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Berâ b. Âzib: "Akan iki pınar fışkıran iki pınardan daha hayırlıdır" dedi. Abd b. Humeyd'in lafzı ise: "Fışkıran iki pınar akan iki pınardan daha hayırlıdır" şeklindedir.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Fışkıran..." ifadesini açıklarken: "Coşup akan, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Fışkıran..." ifadesini açıklarken: "Toprağın altındaki suyun çokluğundan dolayı fışkırıp akan, mânâsındadır" dedi.

Hennâd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İkrime: "...Fışkıran..." ifadesini açıklarken: "Su ile coşup akan, mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Enes: "...Fışkıran iki kaynak vardır" kelâmını açıklarken: "Burada misk ve anber kastedilmektedir. Dünya ahalisinin evlerine yağmurun yağdığı gibi, Cennet ahalisi üzerine misk ve anber akar" dedi.

Zühd'de İbnu'l-Mübârek, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir ve Hilye'de Ebû Nuaym'ın bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "...Fışkıran iki kaynak vardır" kelâmını açıklarken: "Meyveler renginde fışkıran iki kaynak vardır" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Fışkıran iki kaynak vardır" kelâmını açıklarken: "Hayırlar fışkıran iki kaynak vardır" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin lafzı ise: "Bütün hayırlarla" şeklindedir.

67

O hâlde (ey insanlar ve cinler,) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanla(yabili)rsiniz?

68

"İçlerinde her türlü meyve, hurma ve nar vardır."

İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İçlerinde her türlü meyve, hurma ve nar vardır" âyetini açıklarken: "Orada, "Her meyveden çift çift vardır" dedi.

Abd b. Humeyd, Hâris b. Ebî Usâme ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb der ki: Yahudilerden bazı kişiler Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek: "Ey Muhammed! Cennette meyve var mıdır?" diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Evet içlerinde her türlü meyve vardır. Hurma da vardır, nar da vardır" buyurdu. Yahudiler: "İnsanlar orada dünyada da yedikleri gibi yiyecekler mi?" deyince: "Evet, kat kat daha fazla yiyecekler" buyurdu. Yahudiler: "Peki ihtiyaç giderecekler mi?" diye sorunca da: "Hayır, gidemeyecekler, fakat terleyeceklerdir. Bu şekilde de Allah karınlarındaki eziyet verici şeyleri yok edecektir" buyurdu.

İbnu'l-Mübârek, İbn Ebî Şeybe, Hennâd b. es-Serî, Sifatu'l-Cenne'de İbn Ebi'd-Dünyâ, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Azame'de Ebu'ş-Şeyh, Hâkim ve el- Ba's ve'n-Nuşûr'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Cennetteki hurma ağaçlarının gövdeleri yeşil zümrüt, dalları kırmızı altındır. Yaprakları da Cennet ahalisinin giyeceğidir. Cennet ahalisinin gömlekleri ve elbiseleri onlardandır. Meyveleri küp gibi olup sütten daha beyaz, baldan daha tatlı ve tereyağından daha yumuşaktır. Aynı zamanda çekirdeği de yoktur.

İbn Ebî Şeybe, Hennâd b. es-Serî ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Selmân bir çöp alarak: "Eğer Cennette bunun gibisini arayacak olursan bulamazsın" dedi. Ona: "Hurmalar ve ağaçlar nerededir?" denilince: "Onların gövdeleri inci ve altındandır. Meyveleri de en yüksek yerlerindedir" dedi.

İbn Merdûye'nin Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) Cennet hurmaları sorulunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onların gövdeleri gümüş, dalları altın ve yaprakları da giyecektir. Yükü ise meyveleridir. Onlar sütten daha beyaz, tereyağından daha yumuşak ve bal peteğinden daha tatlıdır" buyurdu.

İbn Ebî Hâtim ve İbn Asâkir'in Ebu Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cennete baktığımda oradaki narlardan bir tanesinin semer vurulmuş deve kadar olduğunu gördüm" buyurmuştur.

İbn Ebi'd-Dünyâ'nın Sifatu'l-Cenne'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Cennet meyvelerinden bir meyvenin uzunluğu on iki arşındır ve çekirdeği de yoktur" demiştir.

Taberânî ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs nar yerken düşürdüğü taneyi de alıp yerdi. Ona: "Niçin öyle yapıyorsun?" denilince: "Bana bildirildiğine göre her nar, Cennetten bir nar tanesi ile aşılanır. Belki de o tane budur" cevabını verdi.

et-Tıbbu'n-Nebevî'de İbnu's-Sünnî, İbn Adiy, İbn Asâkir ve Deylemî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sizin bu narlarınızdan hiçbir nar yoktur ki mutlaka Cennetten bir nar tanesi ile aşılanır" buyurmuştur.

69

O hâlde (ey insanlar ve cinler,) Rabbinizin hangi nimetlerini yalanla(yabili)rsiniz?

70

"Onlarda huyları güzel, yüzleri güzel dilberler vardır."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Onlarda huyları güzel, yüzleri güzel dilberler vardır" âyetini açıklarken: "Burada kadınlar, kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Sâlih: "Onlarda huyları güzel, yüzleri güzel dilberler vardır" âyetini açıklarken: "Burada Cennet bâkireleri kastedilmektedir" dedi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ebû Sâlih: (.....) âyetini açıklarken: "Onlarda huylan güzel, yüzleri güzel dilberler vardır, mânâsındadır" dedi.

İbnu'l-Mübârek'in Zühd'de bildirdiğine göre Evzâî: "Onlarda huyları güzel, yüzleri güzel dilberler vardır" âyetini açıklarken: "Burada kötü konuşmayan, kıskanmayan ve eziyet vermeyen kadınlar kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Sifatu'l-Cenne'de İbn Ebi'd-Dünyâ, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, İbn Mes'ûd'dan bildirir: Her müslüman için güzel huylu ve güzel yüzlü bir eş vardır. Her eşin de dört kapısı olan bir çadırı vardır. Her gün o çadıra daha öncekilere hiç benzemeyen hediye ve ikramlar getirilir. O eşler kibirlenmeyen, sağına soluna (başkalarına) bakmayan, ağızları kötü kokmayan ve kendisi de kötü kokmayan eşlerdir. Onlar muhafaza edilen yumurtalar gibi olan Hûri'l-îyn'lardır.

İbn Merdûye başka bir kanalla merfû olarak İbn Mes'ûd'dan aynısını bildirir.

İbn Ebî Şeybe ve İbn Merdûye'nin Enes'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hûri'l-îynler Cennette şarkı söyleyerek: «Biz huyları güzel, yüzleri güzel dilberleriz. Şerefli eşler için saklanıldık» derler" buyurdu.

İbn Cerîr, Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ümmü Seleme der ki: "Ya Resûlallah! Allah'ın: ..... kelâmını açıklar mısın?" dediğimde: "Hûri, ifadesi beyaz, îyn ifadesi ise iri gözlü demektir. Hûrilerin kirpik uçları şahin kanadı gibidir." Başka bir lafızda ise: "Kirpik uçları şahin kanadı gibidir" buyurdu. "Ya Resûlallah! «Onlar saklı inci gibidirler» kelâmını açıklar mısın?" dediğimde: "Onlar hiçbir elin değmediği istiridyenin içindeki şeffaf inci gibidirler, mânâsındadır" buyurdu: "Ya Resûlallah! Allah'ın: «Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır» kelâmını açıklar mısın?" dediğimde: "Onlar yumurta zarının inceliği gibi bir inceliğe sahiptir" buyurdu. "Ya Resûlalla! «Onlar sanki yakut ve mercandır» kelâmını açıklar mısın?" dediğimde: "Onlar hiçbir elin değmediği istiridyenin içindeki şeffaf inci gibidirler" buyurdu. "Ya Resûlallah!" kelâmını açıklar mısın?" dediğimde: "Onların huyları ve yüzleri güzeldir anlamındadır" buyurdu. "Ya Resûlallah! iyi" kelâmını açıklar mısın?" dediğimde: "Bunlar, dünyada iken gözleri çapaklı ve saçları ağarmış olarak ruhları alınan kadınlardır. Allah onları bu yaşlılıktan sonra bekâr kızlar olarak yaratacaktır. Uruben ifadesi aşıklar ve sevgililer mânâsındadır. Etrâben ifadesi ise hepsi de aynı yaştadır, mânâsındadır" buyurdu. "Ya Resûlallah! Dünya kadınları mı yoksa Hûri'l-îyn'ler mi daha üstündür?" dediğimde: "Dünya kadınlarının Hüri'l-îynlere olan üstünlüğü elbise yüzünün astara olan üstünlüğü gibidir" buyurdu. "Ya Resûlallah! Dünya kadınları niçin daha üstündür?" diye sorduğumda ise şöyle buyurdu:

"Onlar namazları, oruçları ve Allah'a karşı yaptıkları ibadetlerinden dolayı daha üstündür. Allah onların yüzüne nur, bedenlerine ipekler giydirmiştir. Onların tenleri beyaz ve elbiseleri yeşildir. Takıları sarı, buhurlukları inci ve tarakları altındandır. Onlar: «Bilmiş olunki, biz asla ölmeyecek olan kalıcılarız. Biz asla çirkinleşmeyecek güzelleriz. Biz asla (eşlerini bırakıp) göçmeyecek olan mukimleriz. Biz asla öfkelenmeyen, eşlerinden razı olanlarız. Biz kimin olursak ve kim bizim olursa ona ne mutlu!» derler." Ben: "Ya Resûlallah! Kadın dünyada iken iki, üç veya dört kişiyle evlenmekte ve sonra ölmektedir. Kadının ve dört eşinin Cennetlik olması durumunda bu dört kişinden hangisi kadının kocası olacaktır?" dediğimde: "Kadttı dört kocası arasında muhayyer bırakılacaktır. O en güzel ahlâklı olanı seçecek ve: «Ey Rabbim! Bu, dünyada iken bana karşı en iyi davranandı. Beni onunla evlendir» diyecektir. Ey Ümmü Seleme! Güzel ahlâk dünya ve ahiretin hayrıdır" buyurdu.

71

Tefsir yok.

72

"Onlar, çadırlara kapanmış hurilerdir."

İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Ba's'da Enes'ten bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İsra (Miraç) gecesi götürüldüğüm zaman Cennette, içinde inciden, yeşil zebercedden ve kırmızı yakuttan çadırlar olan Beydah denilen yere sokuldum. Bana: «Allah'ın selamı üzerine olsun, ya Resûlallah!» denilince: «Ey Cibril! Bu sesler de nedir?» dedim. Cibrîl: «Bunlar, çadırlara kapanmış olan ve sana selam vermek için Rablerinden izin isteyen hurilerin sesidir»" dedi. Rableri onlara izin verince: "Bizler razı olanlar ve asla öfkelenmeyenleriz. Bizler mukîm olanlarız -başka bir lafızda ise: "Kalıcılarız" şeklindedir- asla gidici değiliz, demeye başladılar." Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onlar, çadırlara kapanmış hurilerdir" âyetini okudu.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Hûri ifadesi, beyaz, maksürat ifadesi, kapanmış, hiyâm ifadesi ise inciden evler mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Hûri, ifadesi gözbebekleri siyah olan mânâsındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Onlar, çadırlara kapanmış hurilerdir" âyetini açıklarken: "Evlerinden dışarı çıkmazlar mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Onlar, çadırlara kapanmış hurilerdir" âyetini açıklarken: "Onlar çadırlarına kapanan ve yollarda dolaşmayanlardır. Hiyâm ifadesi de: "İçi oyulmuş inci mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Hennâd b. es-Seriy ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Onlar, çadırlara kapanmış hurilerdir" âyetini açıklarken: "Onların kapleri, gözleri ve nefisleri kocaları için kapanmıştır. Onlar inciden evler içindedirler ve kocalarından başkalarını istemezler" dedi.

Hennâd'ın bildirdiğine göre Dahhâk: "Onlar, çadırlara kapanmış hurilerdir" âyetini açıklarken: "Onlar inciden evler içine kapanmıştır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in Ebu'l- Ahvas'tan bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb: (.....) âyetindeki hiyâm ifadesinin ne demek olduğunu biliyor musunuz? Hiyâm ifadesi, içi oyulmuş inci demektir" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hiyâm ifadesi, içi oyulmuş inci demektir" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, Sifatu'l-Cenne'de İbn Ebi'd-Dünyâ, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ba's'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlar, çadırlara kapanmış hurilerdir" âyetini açıklarken: "Burada çadırlarla inciden evler kastedilmektedir. Her ev dört fersaha dört fersah genişliğinde olup içi oyulmuş bir inciden yapılmıştır. Onun, altından dört bin kapı kanadı vardır" dedi.

Abdurrezzâk, Zühd'e zevaid olarak Abdullah b. Ahmed, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebu'd-Derdâ: "Hayme ifadesi, büyük incilerden yetmiş kapısı olan inciden bir ev demektir" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve İbn Cerîr'in Ebu'l-Miclez'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onlar, çadırlara kapanmış hurilerdir" âyetini açıklarken:

"Burada içi oyulmuş inciden evler kastedilmektedir" buyurmuştur.

Müsedded, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Onlar, çadırlara kapanmış hurilerdir" âyetini açıklarken: "Onlar içi oyulmuş inciden evler içine kapanmıştır, mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbn Merdûye ve Ba's'da Beyhakî'nin Ebû Mûsa el-Eş'arî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Çadır, içi oyulmuş bir incidir ve yüksekliği altmış mildir. Mümin için bu çadırın her köşesinde birbirlerini görmeyen bir huri vardır. Mümin onları bir bir dolaşır" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe ve Hennâd'ın Ubeyd b. Umeyr'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cennette derece olarak en düşük olan kişinin, odaları da, kapıları da kendisinden olan tek parça inciden bir evi vardır" buyurmuştur.

Hennâd b. es-Seriy'in bildirdiğine göre Sâbit el-Bunânî der ki: Ben Enes b. Mâlik'in yanında iken, Ebû Bekr isimli oğlu bir gazveden geldi. Enes ona sorunca oğlu şöyle anlattı:

Sana arkadaşımız filandan haber vereyim mi? Biz gazvede iken o yürüdü ve: "Vay ailem, vay ailem!" diye bağırmaya başladı. Biz ona bir şeylerin göründüğü sanarak yanına gidip ne olduğunu sorduğumuzda şöyle anlattı: Ben kendi kendime "Şehit olup da Allah beni Hûri'l-îyn ile evlendirinceye kadar evlenmeyeceğim" diyordum. Uzun zaman geçip te şehit olmayınca yine kendi kendime: "Gazveden geri döndüğüm zaman evleneceğim" dedim. Rüyamda bana bir kişi gelip: "Gazveden döndüğümde evleneceğim" diyen kişi sen misin? Kalk, Allah seni Hûri'l-îyn ile evlendirdi" dedi. Bunun üzerine onunla beraber çok ağaçlan olan bir bahçeye gittim. Orada on kız vardı ve her biri bir iş tutmuştu. Daha önce iyi ahlâk ve güzellikte onlar gibisini görmemiştim. Onlara: "Hûri'l-îyn sizden biri midir?" dediğimde: "Hayır biz onun hizmetçisiyiz, o ileridedir" dediler. Yoluma devam ettim ve önceki bahçeden daha çok ağaçlı ve daha güzel bir bahçeye vardım. Orada yirmi kız vardı ve her biri bir iş tutmuştu. Önce gördüğüm on kişi iyi ahlâk ve güzellik olarak bunların yanında hiçbir şey değildi. Onlara: "Hûri'l-îyn sizden biri midir?" dediğimde: "Hayır biz onun hizmetçisiyiz, o ileridedir" dediler. Yoluma devam ettim ve yine önceki bahçeden daha çok ağaçlı ve daha güzel bir bahçeye geldim. Orada kırk kız vardı ve her biri bir iş tutmuştu. Onlardan önce gördüğüm on kişi ve yirmi kişi iyi ahlâk ve güzellik olarak bunların yanında hiçbir şey değildi. Yine onlara: "Hûri'l-îyn sizden biri midir?" dediğimde: "Hayır biz onun hizmetçisiyiz, o ileridedir" dediler. Yoluma devam ettim ve içi oyulmuş bir yakutun yanına vardım. İçinde, üzerinde bir kadının bulunduğu bir divan vardı. Kadının yan tarafı divanın dışına taşmıştı. Ona: "Hûri'l-îyn sen misin?" dediğimde: "Evet benim, merhaba" dedi. Yanına gidip elimi ona doğru uzatınca: "Yavaş ol, sende daha ruhtan bir şeyler var. Ancak bugün yanımızda iftar edeceksin" dedi."

Adam anlattıklarını bitirince bir münadi: "Ey Allah'ın süvarileri, atlarınıza binin!" diye çağrıda bulundu. Bunun üzerine ben bu adama ve Güneş'e bakmaya başladım. Biz düşmanların karşısında saf tutmuştuk. Adamın anlattıklarını hatırlıyordum. Adamın başı mı daha önce yere düştü, yoksa Güneş mi daha önce battı, bilmiyorum." Bunun üzerine Enes: "Allah'ın rahmeti onun üzerine olsun" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İkrime: "Onlar, çadırlara kapanmış hurilerdir" âyetini açıklarken: "Burada çadırlarla içi oyulmuş inciler kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve İbn Cerîr, Dahhâk'tan aynısını bildirir.

İbn Ebî Şeybe, Hennâd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Amr b. Meymûn: "Çadır içi oyulmuş bir incidir" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Hennâd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Çadır içi oyulmuş bir incidir" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ebû Hureyre der ki: "Mümin kişinin Cennetteki konağı incidendir ve içinde kırk evi vardır. Orta yerinde meyveleri elbiseler olan bir ağaç vardır. Mümin o ağaca gidip parmağıyla inci ve yakutlarla süslenmiş yetmiş elbise alacaktır."

İbn Ebî Şeybe ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b el- Kurazî: "Onlar, çadırlara kapanmış hurilerdir" âyetini açıklarken: "Cibinlikler içinde kapanmış huriler vardır, mânâsındadır" dedi.

73

Tefsir yok.

74

"Onlara, eşlerinden önce ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur."

Hennâd'ın bildirdiğine göre Şa'bî: "Onlara, eşlerinden önce ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur" âyetini açıklarken: "Yaratıldığımız zamandan beri ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur, mânâsındadır" dedi.

Hennâd'ın bildirdiğine göre Hibbân b. Ebî Cebele: "Dünya ahalisinin kadınları, dünyadaki amellerinden dolayı Hûri'l-îyn'den daha üstündürler" dedi.

75

Tefsir yok.

76

"Cennetlikler orada yeşil yastıklara ve harikulade işlemeli döşeklere yaslanırlar."

Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Orada yeşil yastıklara... yaslanırlar" kelâmını açıklarken: "En üstün meclislerin yastıklarından, yataklarından ve yaygılarından daha güzeline oturup yaslanırlar, mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Hennâd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Refref ifadesi meclis, abkarî ifadesi ise zerâbiy, yani yaygı mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ali b. Ebû Tâlib: "Cennetlikler orada yeşil yastıklara... yaslanırlar" kelâmını açıklarken: "Burada en üstün meclisler kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Hennâd, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Cennetlikler orada yeşil yastıklara ve harikulade işlemeli döşeklere yaslanırlar" kelâmını açıklarken: "Burada en üstün meclisler ve kalın ipekler kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) âyetini açıklarken: "Burada refref ifadesi ile yere serilen yaygı, abkarî ifadesi ile güzel halılar" kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve el-Ba's ven'Nuşûr'da Beyhakî'nin değişik kanallarla bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Burada refref ifadesi ile meclis, abkarî ifadesi ile yere serilen yaygılar kastedilmektedir" dedi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: "Burada refref ifadesi ile yeşilliği olan meclisler, abkarî ifadesi ile yere serilen yaygılar kastedilmektedir" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Âsim el-Cahderî: (.....) kelâmını açıklarken: "Burada refref ifadesi ile yastıklar kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti açıklarken: "Refref ifadesi bahçe, abkarî ifadesi ise yere serilen yaygılar, mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Zühd'de Hennâd, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l- Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Refref ifadesi Cennet bahçelerinden bir bahçe, abkarî ifadesi ise yere serilen yaygı mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Bekr b. Ayyâş der ki: "Fasih biri ve Basra'lı olan Züheyr el-Furkubî bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu.

İbnu'l-Enbârî Mesâhifte ve Hâkim'in Ebû Bekre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti: (.....)şeklinde okumuştur.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır" âyetini okuyup iki Cennet arasındaki üstünlüğü zikrettikten sonra: "Bu iki cennetten başka iki cennet daha vardır" âyetini okudu. "O iki cennet koyu yeşil renktedir" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Onlar yemyeşildirler. "İkisinde de durmadan fışkıran iki kaynak vardır." Onlar da: "...Akan iki kaynak vardır." Yine "İçlerinde her türlü meyve, hurma ve nar vardır" İkisinde de "...Her meyveden çift çift vardır... Onlarda huyları güzel, yüzleri güzel dilberler vardır." Onlarda "gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş güzeller var ki, bunlardan önce onlara ne insan, ne de cin dokunmuştur." Onlar orada "...Yeşil yastıklara ve harikulade işlemeli döşeklere yaslanırlar." Onlar "Orada, örtüleri parlak atlastan yataklara yaslanırlar..." Yani saf ipekten yataklara yaslanırlar. Abkarî ifadesi de yere serilen yaygıdır."

77

Tefsir yok.

78

"Azamet ve ikram sahibi Rabbinin adı yücedir."

Edeb'de Buhârî, Tirmizî, İbn Merdûye ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî'nin Muâz b. Cebel'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir kişinin: " Zel-celâli vel-ikrâm" dediğini işitince: "Dua kapıları sana açıldı, istekte bulun" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Ebû Dâvud, Nesâî ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhaki, Enes'ten bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber bir halkada oturmaktaydım. Bir kişi de namaz kılıyordu. Bu kişi rüku ve secde ettiği zaman şehadet getirip: "Allahım! Senden istiyorum, hamd ancak sanadır. Senden başka ilah yoktur, sen teksin ve ortağın yoktur. Sen bolca veren, gökleri ve yeri yaratansın ey Celal ve İkram sahibi! Ey Hayy ve ey Kayyum! Senden istiyorum" diye dua etti. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şüphesiz ki bu kişi, Allah'a, kendisiyle dua edildiğinde kabul ettiği ve kendisiyle istendiğinde verdiği îsm-i A'zam ile dua etti" buyurdu.

Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, İbn Mâce ve Beyhaki, Sevbân'dan bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı bitirdiği zaman üç defa istiğfar edip:

"Allahümme ente's-selam ve minke's-selam, Tebarekte ya Zel-celali vel-ikram (=Allahım! Sen selamsın, dünya ve âhir et selameti de senin yardım ve inayetinledir. Sen mukaddessin, ey celal ve ikram sahibi!)" diye dua ederdi.

İbn Merdûye'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ya Zel-Celali vel-ikram duasına devam edin. Çünkü bunlar Allah'ın büyük isimlerindendir" buyurmuştur.

İbn Merdûye'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ya Zel-celali vel-ikram duasına devam edin" buyurmuştur.

Ahmed, Nesâî ve İbn Merdûye'nin Rabîa b. Âmir'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ya Zel-celali vel-ikram duasına devam edin" buyurmuştur.

Tirmizî ve İbn Merdûye'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ya Zel-celali vel-ikram duasına devam edin" buyurmuştur.

0 ﴿