VÂKIA SÛRESİ

İbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Delâil'de Buhârî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Vâkıa Sûresi, Mekke'de inmiştir" dedi.

İbn Merdûye, İbnü'z-Zübeyr'den aynısını bildirir.

Ebû Ubeyd Fedâil'de İbnu'd-Durays, Hâris b. Ebî Usâme, Ebû Ya'la, İbn Merdûye ve Şuabu'l-îmân'da Beyhakî'nin İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) : "Kim her gece Vâkıa Sûresini okursa ona asla fakirlik isabet etmez" buyurmuştur.

İbn Asâkir'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim her gece Vâkıa Sûresini okursa ona asla fakirlik isabet etmez" buyurmuştur.

İbn Merdûye'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Vâkıa Sûresi zenginlik süresidir. Onu okuyun ve çocuklarınıza öğretin" buyurmuştur.

Deylemî'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)

"Kadınlarınıza Vâkıa Sûresini öğretiniz. Zira o, zenginlik getiren bir sûredir" buyurmuştur.

Ebû Ubeyd'in Süleyman et-Teymî'den bildirdiğine göre Hazret-i Âişe kadınlara: "Sizden biriniz Vâkıa Sûresini okumaktan aciz olmasın" demiştir.

Abdurrezzâk, Ahmed, İbn Huzeyme, İbn Hibbân, M. el-Evsat'ta Taberânî ve Hâkim'in Câbir b. Semure'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazında Vâkıa Sûresini ve (uzunluk olarak) buna benzer süreleri okurdu.

İbn Asâkir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Vâkıa, Hâkka, Nebe', Nâziât, Tekvîr ve İnfitâr sûrelerinin devamlı olarak okunmasını buyurmuştur. Yaşlılık bunlarla uçup gider" dedi. Ebû Bekr Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sen çabuk yaşlandın" deyince: "Hûd Sûresi ve benzeri sûreler beni yaşlandırdı" buyurdu.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mesrûk: "Kim öncekilerin ve sonrakilerin, Cennet, Cehennem, âhiret ve dünya ahalisinin haberlerini öğrenmek isterse Vâkıa Sûresini okusun" demiştir.

1

Bkz. Ayet:6

2

Bkz. Ayet:6

3

Bkz. Ayet:6

4

Bkz. Ayet:6

5

Bkz. Ayet:6

6

"Kıyamet koptuğunda kimini alçaltacak ye kimini yükseltecek olan o hadisenin yalan olmadığı ortaya çıkacaktır. Ey insanlar! Yer sarsıldıkça sarsıldığı, dağlar ufalandıkça ufalanıp da toz duman haline geldiği zaman."

İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "âisip ılı" âyetini açıklarken: "Burada kıyamet günü kastedilmektedir" dedi. "Ki onun oluşunu yalanlayacak hiçbir kimse yoktur" âyeti hakkında ise: "Onu engelleyecek hiç kimse yoktur, mânâsındadır" dedi. "O, alçaltıcı, yükselticidir" âyetini de: "O, kimini alçaltırken kimini de yükseltir" şeklinde açıkladı.

İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O, alçaltıcı, yükselticidir" âyetini açıklarken: "O, yakında ve uzakta olan herkese sesini işittirecektir" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in Osman b. Surâka'dan bildirdiğine göre dayısı Ömer b. el-Hattâb: "O, alçaltıcı, yükselticidir" âyetini açıklarken: "Burada kıyamet kastedilmektedir. O, Allah'ın düşmanlarını Cehenneme alçaltırken, dostlarını da Cennete yükseltecektir" dedi.

Saîd b. Mansûr, İbnu'l-Münzir ve Azame'de Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b: "O, alçaltıcı, yükselticidir" âyetini açıklarken: "O, dünyada iken yücelmiş olan bazı kişileri alçaltırken, dünyada iken aşağılanmış bazı kişileri de yükselticidir" dedi.

Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Süddî: "O, alçaltıcı, yükselticidir" âyetini açıklarken: "O, kibirli olanları alçaltan, mütevazi olanları da yükseltendir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Kıyamet koptuğu zaman" âyetini açıklarken: "Ki onun oluşunu yalanlayacak hiçbir kimse yoktur" âyeti indi ve hiç kimsenin bunun dışında olma durumunun olmadığını bildirdi" dedi. "O, alçaltıcı, yükselticidir" âyeti hakkında ise: "Allah, azabıyla bazı kavimleri alçaltırken, cömertliğiyle de bazı kavimleri yüceltir" dedi. "Yer şiddetle sarsıldığı, dağlar parçalandığı ve dağılmış toz haline geldiği zaman" âyetleri hakkında ise: "Deprem olup sallandığı, dağlar üzerinde bulunanları düşürdüğü ve rüzgârın savurduğu kuru ağaç kırıntıları gibi sağa sola sürüklendiği zaman, mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Zeyd b. Eşlem: "O, alçaltıcı, yükselticidir" âyetini açıklarken: "O gün alçaltıları kişi bir daha asla yükseltilmeyecektir. Yine o gün yükseltilen kişi bir daha asla alçaltılmayacaktır" dedi.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yer şiddetle sarsıldığı, dağlar parçalandığı ve dağılmış toz haline geldiği zaman" âyetlerini açıklarken: "Deprem olup sallandığı, dağlar parçalanıp güneş ışığı içindeki toz zerrecikleri haline geldiği zaman, mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yer şiddetle sarsıldığı zaman" âyetini açıklarken: "Burada deprem kastedilmektedir" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: "Dağlar parçalandığı zaman, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Yer şiddetle sarsıldığı zaman" âyetini açıklarken: "Burada deprem kastedilmektedir" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: "Dağlar parçalandığı zaman, mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Burada hebâ ifadesiyle ateş dağlandığında çıkan ve yere düştüğünde hiç bir şey olmayan kıvılcımlar kastedilmektedir" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Âyetteki hebâ ifadesi, güneş ışınları içinde görünen toz zerrecikleri mânâsındadır. Munbesse ifadesi de toz zerreciklerinin dağılması mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: "Âyetteki hebâ ifadesi hayvanların yürürken çıkardıkları toz zerrecikleri mânâsındadır. Dağılan toz zerrecikleri ise oda içine giren güneş ışınları içinde görünen toz zerrecikleridir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: "Dağılmış toz..." kelâmını açıklarken: "Burada oda içine giren güneş ışınları içinde görünen toz zerrecikleri kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Dağılmış toz..." kelâmını açıklarken: "Burada oda içine giren güneş ışınları kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Burada bir delikten oda içine giren güneş ışınları içinde görünen toz zerrecikleri kastedilmektedir" dedi.

7

Bkz. Ayet:10

8

Bkz. Ayet:10

9

Bkz. Ayet:10

10

"Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman, İyi işler işlediklerini belirtmek için, amel defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara! Kötülük işlediklerini belirtmek üzere, amel defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara! İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Sizlerde üç sınıf olduğunuz zaman mânâsındadır" dedi.

İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman" âyetini açıklarken: "Bu âyet Fâtır Sûresinde: "Sonra bu Kitab'ı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere miras bırakmışızdır. Onlardan kimi kendine yazık eder, kimi orta davranır, kimi de, Allah'ın izniyle, iyiliklere koşar" şeklinde ifade edilmektedir" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman" âyetini açıklarken: "Burada da sağcılar (amel defterleri sağlarından verilenler), solcular (amel defterleri solundan verilenler) ve önde gidenlerin yerlerinin hazırlandığı zaman kastedilmektedir" dedi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman" âyetini açıklarken: "Burada kıyamet günü kastedilmektedir" dedi. "İyi işler işlediklerini belirtmek için, amel defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara!" âyeti hakkında ise: "Onlara neler vardır, Allah onlara neler hazırlamıştır" dedi. "Kötülük işlediklerini belirtmek üzere, amel defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara!" âyeti hakkında da aynı şekilde: "Onlara neler vardır, Allah onlara neler hazırlamıştır" dedi. "İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır" âyetini de: "Bunlar bütün ümmetlerdendir" şeklinde açıkladı.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman... Bir çoğu da sonrakilerdendir" âyetlerini açıklarken: "Geçmiş ümmetlerdeki sağcılarla (amel defterleri sağlarından verilenlerle) bu ümmetteki sağcıları eşit kıldı. Önceki ümmetlerden önde gidenler bu ümmetin önde gidenlerinden daha fazla idi" dedi.

İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır" âyetini açıklarken: "Yûşa' b. Nûn, Mûsa'ya (aleyhisselam), Yâsîn halkından bir kişi İsa'ya (aleyhisselam) ve Ali b. Ebî Tâlib de Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem) iman etmekte önde olanlardır" dedi.

Abd b. Humeyd'in Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kıyamet gününde önde olanlar dört kişidir. Ben Arapların, Selmân Perslerin, Bila, Habeşilerin ve Suheyb Rumların önündedir" buyurmuştur.

Ebû Nuaym ve Deylemî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır. İşte onlar en çok gözde olanlardır" âyetlerini açıklarken: "Burada namaz için mescide ilk olarak giren kişi ile en son çıkan kişi kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ubâde b. es-Sâmit'in azatlısı Osman b. Ebî Sevde der ki: Bize bildirildiğine göre "İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır" âyetinde, namaz için mescide ilk olarak giren ve Allah yolunda savaşa ilk olarak çıkan kişi kastedilmektedir."

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır" âyetini açıklarken: "Her ümmetten önde olanlar vardır" dedi.

Abd b. Humeyd, Katâde'den aynısını bildirir.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır" âyetini açıklarken: "Bu âyet, Firavun ailesinden iman eden Hezekîl, Yasîn Sûresinde zikredilen Habîb en-Neccâr ve Ali b. Ebî Tâlib hakkında inmiştir. Onlardan her biri kendi ümmetinde önde olandır. Ali ise önde olmakta en üstünleridir" dedi.

İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin Nu'mân b. Beşîr'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Canlar bedenlerle birleştirildiği zaman" âyetini açıklarken şöyle buyurmuştur: "Burada örnek kişiler kastedilmektedir. Kavimde kendi ameliyle amel edilen her kişi önde olandır. Bu sebeple Allah: "Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman, İyi işler işlediklerini belirtmek için, amel defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara! Kötülük işlediklerini belirtmek üzere, amel defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara! İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır" buyurmaktadır. Onlar örnek kişilerdir" buyurdu.

11

İşte onlar (sâbikûn/ileri geçenler), mukarreb (Allah’a en çok yaklaştırılmış, cennetteki dereceleri en yüksek) olanlardır.

12

(Onlar,) na’îm cennetlerindedirler.

13

Bkz. Ayet:14

14

"Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir."

Firyabî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini açıklarken: "Burada ümmet kastedilmektedir" dedi.

Ahmed, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Hureyre der ki: "Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir" âyetleri indiği zaman bu, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbının ağırına gelmişti. Bunun üzerine: "Bunların bir kısmı eski ümmetlerden, bir kısmı da sonrakilerdendir" âyetleri indi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben, sizin cennet ahalisinin dörtte biri veya üçte biri olmanızı temenni ederim. Hayır, siz cennet ahalisinin yansısınız. Diğer yarıdan da pay alacaksınız" buyurdu.

İbn Merdûye ve İbn Asâkir'in Urve b. Ruveym vasıtasıyla bildirdiğine göre Câbir b. Abdillah der ki: Vâkıa Sûresi indiği zaman "Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir" âyetleri zikredildi. Ömer: "Ya Resûlallah! Çoğunluk öncekilerden ve azınlık bizden midir?" dedi. Sûrenin diğer kısmı bir yıl sonra tamamlanınca: "Bunların bir kısmı eski ümmetlerden, bir kısmı da sonrakilerdendir" âyetleri indi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ey Ömer! Gel de Allah'ın indirmiş olduğu: «Bunların bir kısmı eski ümmetlerden, bir kısmı da sonrakilerdendir» âyetleri dinle. Adem'den bu tarafa kadar olanlar bir kısım, benim ümmetim de bir kısımdır. Hatta bizim kısmımız Sudan'lı deve çobanlarından ve Allah'dan başka ilah olmadığına ve onun ortağının bulunmadığına şahadet eden kişilerden yardım alarak tamamlanacaktır. "

İbn Ebî Hâtim başka bir kanalla mürsel olarak Urve b. Ruveym'den aynısını bildirir.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Hureyre der ki: "Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir" âyetleri indiği zaman Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı hüzünlendi ve: "O zaman Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmetinden az kişi olacaktır" dediler. Bunun üzerine gün ortasında: "Bunların bir kısmı eski ümmetlerden, bir kısmı da sonrakilerdendir" âyetleri indi. İnsanlar bunu az görünce bu âyetler: "Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir" âyetini neshetti.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir" ayetini açıklarken: "Burada çok ile önceki ümmetler, az ile de bu ümmet kastedilmektedir" dedi.

15

Bkz. Ayet:19

16

Bkz. Ayet:19

17

Bkz. Ayet:19

18

Bkz. Ayet:19

19

"Mücevheratla işlenmiş tahtlara karşılıklı olarak yaslanırlar. Ölümsüz gençler yanlarında, baş ağrısı ve dönmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmuş kaseler, ibrikler, kadehler dolaşırlar."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve el-Ba's ve'n-Nuşûr'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Süslenmiş tahtlar üzerinde" âyetini: "Dizilmiş tahtlar üzerinde" şeklinde açıklamıştır.

Saîd b. Mansûr, Hennâd, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ba's'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Süslenmiş tahtlar üzerinde" âyetini: "Altınla işlenmiş tahtlar üzerinde" şeklinde açıklamıştır.

İbn Ebî Şeybe, Hennâd, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini açıklarken: "Altınla süslenmiş mânâsındadır" dedi.

Hennâd, Saîd b. Cübeyr'den aynısını bildirir.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Süslenmiş tahtlar üzerinde" âyetini açıklarken: "Burada süsten kasıt, üzerindeki yumuşak örtü ve minderdir" dedi.

Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: "Bana: (.....) kelâmını açıkla" deyince, İbn Abbâs: "Mavdûne ifadesi gümüş çubuklarla süslenen ve üzerinde yetmiş yatak bulunan tahtlar mânâsındadır" dedi. Nâfi' b. el-Ezrak: "Araplar böylesi bir ifadeyi bilir mi?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Evet bilirler, Hassân b. Sâbit'in:

"Savaş için gümüşle süslenmiş geniş bir zırh hazırladım

Engin sahrada su tutan yer gibi sapasağlam" dediğini İşitmedin mi?" karşılığını verdi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Karşılıklı olarak üzerinde yaslanırlar" âyetini açıklarken: "Kimse dostunun arkasında oturmaz, yüz yüze karşılıklı olarak otururlar, mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn İshâk: "Bu âyet Abdullah'ın kıraatında: (.....) şeklindedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Çevrelerinde, (hizmet için) ölümsüz gençler dolaşır" âyetini açıklarken: "Bu gençlerin kendisiyle ödüllendireceği bir sevapları ya da kendisiyle cezalandırılacağı bir günahları yoktur. Onlar işte bu yere bırakılmışlardır" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Hennâd, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken:

"Muhalledûn ifadesi ölümsüzler mânâsındadır" dedi. "Maîn çeşmesinden doldurulmuş küpler, ibrikler ve kadehlerle" âyeti hakkında ise: (.....) ifadesi kulpları olmayan küplerdir. (.....) ifadesi ise kulpları bulunan ibrikler mânâsındadır. Maîn çeşmesi ise beyaz şaraptır" dedi. "Bu şaraptan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir" âyeti hakkında ise: "Ne başları ağırır, ne de onu geri kusarlar" dedi. Başka bir lafızda ise: "Onlara sarhoşluk vermez" şeklindedir.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Racâ der ki: Hasan(ı Basri)'ye ekvâb ifadesinin açıklamasını sorduğumda: "Burada kendisinden şaraplar dökülen ibrikler kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "Burada ekvâb ifadesi ile bardaklar kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Maîn çeşmesinden doldurulmuş küpler..." kelâmını açıklarken: "Burada akan şarap çeşmeleri kastedilmektedir" dedi. "Bu şaraptan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir" âyeti hakkında ise: "Bu şarapla başları ağrımaz ve bu şarap onlara sarhoşluk vermez, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Bu şaraptan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir" âyetini açıklarken: "Bu şarapla başları ağrımaz ve bu şarap onlara sarhoşluk vermez, mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Bu şaraptan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir" âyetini açıklarken: "Bu şarapla başlan ağrımaz ve bu şarap onlara sarhoşluk vermez, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "Bu şaraptan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir" âyetini açıklarken: "Cennet ahalisi bolca yerler ve içerler. Dünya ahalisi gibi çok yiyip çok içtikleri zaman onlara bir sıkıntı vermez. Yani yiyip içmekten bıkmazlar" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti: (.....) şeklinde (ye) harfini ötre, (ze) harfini de esre ile okumuştur.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd der ki: "Cennet ahalisinden olan kişi eşi ile beraber oturmuş iken, ona bardakla şarap verilir ve içer. Sonra bu kişi eşine doğru dönerek: "Gözümde yetmiş kat büyüdün" der.

20

Beğendikleri meyvelerle,

21

"İstedikleri kuş etlerinden sunulur onlara.”

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "İstedikleri kuş etlerinden sunulur onlara" âyetini açıklarken: "Canının çektiği kuş eti anında önünde olacaktır. Ondan dilediği kadar yedikten sonra kuş tekrar uçup gidecektir" dedi.

Sifatu'l-Cenne'de İbn Ebi'd-Dünyâ, Bezzâr, İbn Merdûye ve el-Ba's ve'n- Nüşûr'da Beyhakî'nin Abdullah b. Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cennette bir kuşa baktığın zaman canın onu çekecek ve o kuş hemen pişmiş olarak önüne gelecektir" buyurmuştur.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Saîd el-Hudrî der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Cennet kuşlarını zikredince, Ebû Bekr: "O çok zariftir" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ondan yiyen ondan daha zariftir. Senin onlardan yemeni temenni ederim" buyurdu.

Hatîb'in bildirdiğine göre Ebû Hureyre der ki: "Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yükseltilmiş döşekler üstündedirler" âyetini açıklarken: "Oradaki döşeklerin kalınlığı gökyüzü ve yeryüzü arası kadardır" buyurduğunu işittim.

Ahmed, Tirmizî ve Diyâ'nın Enes'ten bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cennette deveboyunları gibi olan ve Cennet ağaçlarından yayılan kuşlar vardır" buyurunca, Ebû Bekr: "Ya Resûlallah! Bu kuş çok zariftir" dedi.

Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onu yiyen ondan daha zariftir. Senin de ondan yiyenlerden olmanı temenni ederim" buyurdu.

Beyhakî'nin Ba's'da Huzeyfe'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cennette deveboyunları gibi olan kuşlar vardır" buyurunca, Ebû Bekr: "Ya Resûlallah! Bu kuş çok zariftir" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onu yiyen ondan daha zariftir. Sen de onlardan yiyecek kişilerdensin" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe ve Hennâd'ın Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cennette deveboyunları gibi olan kuşlar vardır. Onlar kişinin yanına gelecek ve kişi ondan dilediği kadar yedikten sonra kuş kendisinden hiçbir şey eksilmemiş gibi geri dönecektir" buyurmuştur.

İbn Ebi'd-Dünyâ'nın Sifatu'l-Cenne'de bildirdiğine göre Ebû Umâme: "Cennet ahalisinden olan kişi, kuş eti yemek istediği zaman arzulamış olduğu kuş pişmiş ve kızartılmış olarak önüne gelecektir" dedi.

İbn Ebi'd-Dünyâ'nın Meymûne'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kişi Cennette kuş eti yemek istediği zaman deveboynu gibi olan kuş, duman değmeden ve ateş görmeden pişmiş olarak sofrasına inecek ve kişi ondan yedikten sonra kuş tekrar uçup gidecektir" buyurmuştur.

İbn Merdûye'nin İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cennette yetmiş bin tüyü olan kuş vardır. Allah dostunun önüne sofra kurulduğu zaman bu kuş gelir ve sofraya konarak silkelenir. Bunun üzerine her tüyden petekli baldan daha lezzetli, tereyağından daha yumuşak ve baldan daha tatlı birbirlerine benzemeyen değişik yemekler çıkar. Sonra uçup gider."

Hennâd'ın Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cennette yetmiş bin tüyü olan bir kuş vardır. O, Cennet ahalisinden olan kişinin sofrasına gelerek her tüyünden kardan daha beyaz, tereyağından daha yumuşak ve petekli baldan daha lezzetli birbirlerine benzemeyen değişik yemekler çıkar. Sonra uçup gider."

22

Bkz. Ayet:23

23

"Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır"

Saîd b. Mansûr ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim b. Behdele: "Ebû Abdirrahman es-Sülemî bana bu âyeti: (.....) şeklinde cer olarak okuttu" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti: (.....) şeklinde ötre ve tenvin ile okumuştur.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "İri gözlü huriler de vardır" âyetini açıklarken: "Onlarla gözler kamaşır" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlar için saklı inciler gibi" âyetini açıklarken: "Onlar istiridyenin içindeki el değmemiş inci gibidirler" dedi.

Hennâd b. es-Seriy'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Onlar için saklı inciler gibi" âyetini açıklarken: "Hiçbir şeyin değmemesi için korunan büyük inci gibidirler" dedi.

24

(Bütün bunlar,) işledikleri (sâlih) amellerine karşılık olarak (verilir.)

25

"Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler."

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler" âyetini açıklarken: "Orada haksız ve yalan şeyler işitmezler, mânâsındadır" dedi.

Hennâd'ın bildirdiğine göre Dahhâk: "Orada ne boş bir söz... bir şey işitirler" âyetini açıklarken: "Saçma ve boş olan sözler, yalan sözler ve günaha sokan sözlerdir" dedi.

26

Ancak bir söz (işitirler, o da) selâm(a karşılık) selâm(dır).

27

Bkz. Ayet:31

28

Bkz. Ayet:31

29

Bkz. Ayet:31

30

Bkz. Ayet:31

31

"Ashâb-ı Yemîn (Âhiret mutluluğuna erenler), ne mutlu kimselerdir! Onlar dikensiz sedir ağaçlan, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzayıp giden gölge altında ve çağlayarak akan sular kenarlarındadırlar."

Saîd b. Mansûr, İbnu'l-Münzir, Beyhakî'nin Ba's'da Huseyf vasıtasıyla bildirdiğine göre Atâ ve Mücâhid derler ki: Tâif ahalisi kendisinde çok bal olan vadinin kendileri için korunma altına alınmasını isteyince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o vadiyi koruma altına aldı. O herkesin taaccüp ettiği bir vadi idi. İnsanlar: "Cennette şu şu vardır" denildiğini işitince: "Keşke Cennette bu vadi gibi bir vadimiz olsa dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Âhiret mutluluğuna erenler, ne mutlu kimselerdir! Onlar dikensiz sedir ağaçlan... altındadır" âyetini indirdi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve Beyhakî'nin başka bir kanalla bildirdiğine göre Mücâhid der ki: "Tâif ahalisi Vecc vadisini, gölgeliği ile muz ve sedir ağaçlarından dolayı beğenirlerdi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Âhiret mutluluğuna erenler, ne mutlu kimselerdir! Onlar dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzayıp giden gölge altındadı" âyetlerini indirdi.

Ahmed'in Muâz b. Cebel'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Âhiret mutluluğuna erenler, ne mutlu kimselerdir!" âyeti ile: "Kötülüğe batanlar ise ne bedbaht kimselerdir!" âyetini okuyup elleriyle iki avuç alarak:

"Bu, Cennettedir ve benim için önemli değildir. Bu da Cehennemdedir ve benim için önemli değildir" buyurdu.

Hâkim ve Ba's'da Beyhaki, Ebû Umâme'den bildirir: Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı: "Allah, Bedevilerle ve onların soru sormalarıyla bize fayda sağlamaktadır" derlerdi. Bir gün bir Bedevi gelip: "Ya Resûlallah! Allah, Kur'ân'da rahatsız edici bir ağacı zikretmiştir. Oysa ben Cennette sahibini rahatsız edecek ağaç olacağını düşünmemiştim" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "O ne ağacıdır?" diye sorunca, Bedevi: "Dikenleri olan sedir ağacıdır" cevabını verdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah: «Onlar dikensiz sedir ağaçları» buyurmuyor mu? Allah onun dikenlerini yok edecek ve her dikenin yerinde bir meyve kılacaktır. O, öyle meyveler verecek ki, her bir meyvesinden yetmiş iki renk yiyecek çıkacaktır ve biri diğerine benzemeyecektir" buyurdu.

Ba's'da İbn Ebî Dâvud, Taberânî, Hilye'de Ebû Nuaym ve İbn Merdûye, Utbe b. Abd es-Sülemî'den bildirir: Ben Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber otururken Bedevi biri geldi ve: "Ya Resûlallah! Duyduğum kadarıyla Cennette bir ağacın olduğunu zikretmektesin ve ben o ağaçtan daha dikenli bir ağaç bilmiyorum" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah her dikenin yerinde besili tekenin haya yumurtaları gibi bir meyve kılacaktır. Onun her bir meyvesinden yetmiş renk yiyecek çıkacaktır ve biri diğerine benzemeyecektir" buyurdu.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlar dikensiz sedir ağaçları... altındadır" âyetini açıklarken: "Onun dikensiz oluşu çok meyve tutmasıdır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in değişik kanallarla bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Mahdûd ifadesi dikeni olmayan mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Mahdûd ifadesi dikeni olmayan mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd; Katâde, İkrime, Dahhâk ve Hasan'dan aynısı yorumu bildirir.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Kasâme b. Zuheyr: (.....) âyetini açıklarken: "Mahdûd ifadesi dikenleri alınmış dikensiz olan mânâsındadır" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: "Burada muz ağacı kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Yezîd er-Rakkâşî: Onlar dikensiz sedir ağaçları... altındadır" âyetini açıklarken: "Onun meyveleri küplerden daha büyüktür" dedi.

Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: "Bana: (.....) âyetini açıkla" deyince, İbn Abbâs: "Mahdûd ifadesi dikeni olmayan mânâsındadır" dedi. Nâfi' b. el-Ezrak: "Araplar böylesi bir ifadeyi bilir mi?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Evet bilirler, Umeyye b. Ebi's-Salt'ın:

"Cennetlerdeki bahçelerde hep gölgelik vardır

Orada dikeni olmayan sedir ağaçları vardır" dediğini işitmedin mi?" karşılığını verdi.

Abdurrezzâk, Firyabî, Hennâd, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: (.....) âyeti açıklarken:

"Burada muz ağacı kastedilmektedir" dedi.

Firyabî, Saîd b. Mansûr, Hennâd, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l- Münzir'in değişik kanallarla bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyeti açıklarken: "Burada muz ağacı kastedilmektedir" dedi.

Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Hureyre: (.....) âyeti açıklarken: "Burada muz ağacı kastedilmektedir" dedi.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Saîd el-Hudrî: (.....) âyeti açıklarken: "Burada muz ağacı kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd, Hasan(-ı Basrî)'den aynısını bildirir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib bu âyeti: (.....) şeklinde okumuştur.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Enbârî'nin Mesâhifte bildirdiğine göre Kays b. Ubâde der ki: Ben bu âyeti Hazret-i Ali'ye: (.....) şeklinde okuyunca: "Talh ne demektir? Niçin Tal' olarak okumuyorsun?" dedi. Sonra da: (.....) ayetini okudu. Ona: "Ey Müminlerin emiri! Onu mushaftan silelim mi?" deyince: "Artık Kur'ân değiştirilmez" karşılığını verdi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "Üst üste dizilmiş mânâsındadır" dedi.

Hennâd, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Ba's'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Burada çok meyve yüklü olması kastedilmektedir" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: "Burada da birbiri üzerine dizilmiş olan muzlar kastedilmektedir" dedi.

İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cennet duvarı bir kerpiç altından bir kerpiç gümüşten olmak üzere yapılmıştır. Cennetin dibi altından, çakıl taşları da incidendir. Çamuru misk, toprağı ise za'firândır. Onun yanında da dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları ve uzayıp giden gölge altında çağlayarak akan sular vardır."

Ahmed, Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Hennâd, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbn Mâce, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cennette öyle bir ağaç vardır ki bir binitti onun gölgesinde yüz yıl yol alır ve onu geçemez. Eğer dilerseniz: «Uzayıp giden gölge altında» âyetini okuyun" buyurmuştur.

Ahmed, Buhârî, Tirmizî İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin Enes'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Cennette öyle bir ağaç vardır ki bir binitti onun gölgesinde yüz yıl yol alır ve onu geçemez. Eğer dilerseniz: «Uzayıp giden gölge altında» âyetini okuyun."

Ahmed, Buhârî, Müslim ve İbn Merdûye'nin Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cennette öyle bir ağaç vardır ki bir binitti onun gölgesinde yüz yıl yol alır ve onu geçemez. İşte o da uzayıp giden gölgedir" buyurmuştur.

İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: "Uzayıp giden gölge, Cennette gövdesi üzerinde olan bir ağaçtır. Onun gölgesini bir binitli ancak yüz yılda dolaşabilir. Cennet ahalisi ğuraf ahalisi ve başkaları onun altına gelir ve konuşurlar. Onlardan bazıları dünya eğlencelerini anınca, Allah bir rüzgâr gönderir ve ağaç sallanarak dünyadaki bütün nağmeleri çıkarır."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Cennette meyve vermeyip de sadece gölgelik eden ağaçlar vardır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Amr b. Meymûn: "Uzayıp giden gölge" âyetini açıklarken: "Bu gölge yetmiş bin yıllık bir mesafedir" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: (.....) âyetini açıklarken: "Burada akan su kastedilmektedir" dedi.

Hennâd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Cennet hurmalarının yaprakları Cennet ahalisi için giysilerdir" dedi.

Hennâd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Abdullah b. Amr: "Cennet salkımlarının büyüklüğü seninle San'â arası kadardır" dedi. O zaman o (Abdullah b. Amr) Şam'da idi.

Ahmed, Tirmizî, Nesâî, Sifatu'l-Cenne'de İbn Ebi'd-Dünyâ, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, İbn Ebî Hâtim, Rûyânî, İbn Hibbân, Azame'de Ebu'ş-Şeyh, İbn Merdûye ve Ba's'da Beyhakî'nin Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Hazret-i

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yükseltilmiş döşekler üstündedirler"' âyetini açıklarken: "Oradaki döşeklerin kalınlığı, gökyüzü ve yeryüzü arası kadardır. Bu mesafe de beş yüz yıllık bir mesafedir" buyurdu.

Taberânî ve İbn Merdûye'nin Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) yükseltilmiş döşekler hakkında sorulunca: "Eğer onun en yüksek yerinden bir kişi atılacak olsa ancak yüz yılda dibine ulaşır" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe, Hennâd ve Sifatu'l-Cenne'de İbn Ebi'd-Dünyâ'nın bildirdiğine göre Ebû Umâme: "Yükseltilmiş döşekler üstündedirler" âyetini açıklarken: "Eğer döşeğin üstündeki bir şey düşecek olsa kırk yılda alt tarafına ulaşır" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs hadisi Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) dayandırarak yüksek döşekler hakkında: "Eğer onun en yüksek yerinden bir şey atılacak olsa ancak yüz yılda dibine varır" buyurdu.

Hatîb'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yükseltilmiş döşekler üstündedirler" âyeti hakkında: "Oradaki her döşeğin kalınlığı, gökyüzü ve yeryüzü arası kadardır" buyurmuştur.

Hennâd'ın bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Yükseltilmiş döşekler üstündedirler" âyetini açıklarken: "Cennet ahalisinin döşeklerinin kalınlığı seksen yıllık bir mesafedir" dedi.

32

Pek çok (türde) meyve(ler),

33

(Hiçbir zaman bitip) tükenmeyen ve yasaklanmayan (bol meyveler),

34

 Yükseltilmiş döşekler (üzerlerinde emsalsiz güzellikte dilberler),

35

Bkz. Ayet:37

36

Bkz. Ayet:37

37

"Gerçekten biz onları, yenî bîr yaratılışla yarattık. Onları, eşlerine düşkün ve yaşıt bakireler kıldık."

Firyabî, Hennâd, Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Ba's'da Beyhakî'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Gerçekten biz onları, yeni bir yaratılışla yarattık" âyetini açıklarken: "Dünyada iken gözleri çapaklı koca karılar da orada yeni bir yaratılışla yaratılanlardan olacaktır" buyurdu.

Tayâlisî, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, İbn Merdûye, İbn Kâni' ve Ba's'da Beyhakî'nin Seleme b. Yezîd el-Cu'fî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Gerçekten biz onları, yeni bir yaratılışla yarattık" âyetini açıklarken: "Dünyada iken evlenen ve evlenmeyen dul kadınlar kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd, Şemail'de Tirmizî, İbnu'l-Münzir ve Ba's'da Beyhakî'nin Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre yaşlı bir kadın Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek: "Ya Resûlallahî Allah'ın beni Cennette kılması için dua et" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey filanın annesi! Yaşlılar Cennete giremeyecektir" buyurdu. Bunun üzerine kadın ağlayarak geri döndü. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), ashâbına: "Ona Cennete yaşlı olarak girmeyeceğini haber verin. Zira Allah: «Gerçekten biz onları, yeni bir yaratılışla yarattık. Onları... bakireler kıldık» buyurmaktadır" dedi.

Beyhakî'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe der ki: Yanımda yaşlı bir kadın var iken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) içeri girdi ve: "Bu kimdir?" diye sordu. Ben: "Bu teyzelerimden biridir" dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bilmiş olun ki yaşlı karılar Cennete girmeyecektir" buyurdu. Bundan dolayı kadının içine bir şeyler düştü. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Gerçekten biz onları başka bir şekilde yarattık" ayetini okudu.

Taberânî'nin M. el-Evsat'ta Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Ensâr'dan yaşlı bir kadın Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek: "Ya Resûlallah! Allah'ın beni Cennette kılması için dua et" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yaşlılar Cennete giremeyecektir" buyurdu ve namaz kılmaya gitti. Sonra geri döndüğünde Hazret-i Âişe: "Bu sözlerin yaşlı kadının ağırına gitti" deyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Durum dediğim gibidir. Allah onları Cennete sokacağı zaman onları bakireler olarak sokacaktır" buyurdu.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Gerçekten biz onları, yeni bir yaratılışla yarattık" âyetini açıklarken: "Onları önceki durumlarından daha değişik bir şekilde yarattık, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Gerçekten biz onları, yeni bir yaratılışla yarattık" âyetini açıklarken: "Onları kavmin eşleri olarak yarattık, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Gerçekten biz onları, yeni bir yaratılışla yarattık" âyetini açıklarken: "Burada kadınlar kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Gerçekten biz onları, yeni bir yaratılışla yarattık" âyetini açıklarken: "Onları yeni bir şekilde yarattık, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Gerçekten biz onları, yeni bir yaratılışla yarattık" âyetini açıklarken: "Onları önceki durumlarından daha değişik bir şekilde yarattık, mânâsındadır" dedi.

İbn Merdûye'nin Câfer b. Muhammed'den, o babasından, o da dedesinden bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Gerçekten biz onları, yeni bir yaratılışla yarattık" âyetini açıklarken: "Onları (ot gibi yerden) bitirdik" buyurdu.

M. es-Sağîr'de Taberânî ve Bezzâr'ın Ebû Saîd'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cennet ahalisi kadınlarıyla ilişkiye girdikten sonra kadınları tekrar bakireler olacaktır" buyurdu.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Onları bakireler kıldık, mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Ba's'da Beyhakî'nin Ali (b. Ebi Talha) vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: (.....) ifadesi âşıklar, (.....) ifadesi ise yaşıtlar mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in Dahhâk vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: (.....) ifadesi, onlar kadınlarına kadınları da kendilerine âşık, (.....) ifadesi ise otuz üç yaşında yaşıtlar mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in İkrime vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Urub ifadesi kocasına karşı lütufta bulunan eş mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr'in Avfî'den bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Urub ifadesi kocalarına karşı sevimli görünüp onlara karşı sevgi ile dolu olan eşler kastedilmektedir" dedi.

Hennâd'ın Kelbî vasıtasıyla Ebû Salih'ten bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Urub ifadesi naz ve işve yapan kadın mânâsındadır" dedi. Medine ahalisi ise bunu: "Cilve ve naz yapan kadın şeklinde açıklar" dedi.

Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: ifadesini açıklarken: "Şehveti çok olan eşler mânâsındadır" dedi.

Saîd b. Mansûr'un bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) ifadesini açıklarken: "Naz ve işve yapan kadın mânâsındadır" dedi.

Süfyân, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in Saîd b. Cübeyr vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "Erkek deveyi arzulayan dişi deveye aribetun denilir" dedi.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Bureyde: (.....) ifadesini açıklarken şöyle dedi: Uruben ifadesi Mekke dilinde cilve ve naz yapan kadın mânâsındadır. Medine dilinde ise arzulu kadın mânâsındadır.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr: "Uruben ifadesi kocasını arzulayan eş mânâsındadır" dedi.

Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: "Bana: (.....) âyetini açıkla" deyince, İbn Abbâs: "Bunlar zafirân ve buna benzer şeylerden yaratılmış olan kocalarına âşık eşlerdir" dedi. Nâfi' b. el-Ezrak: "Araplar böylesi bir ifadeyi bilir mi?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Evet bilirler, Nâbiğa b. Zubyân'ın:

"Su'de'yi tanıdığımda o daha çok tecrübesiz bir kişi idi

O, âşık, el değmemiş bakire cariyelerle gezmekte idi" dediğini işitmedin mi?" karşılığını verdi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: "Onları bakireler kıldık, mânâsındadır" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: (.....) ifadesi, kocalarına âşık kadınlar, (.....) ifadesi ise yaşıtlar mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) ifadesini açıklarken: "Uruben ifadesi naz ve işve yapan kadın mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr'e: (.....) ifadesinin açıklaması sorulunca: "İhramda olan kişiye: «O ihramda iken ona zevk verecek bir söz söyleme!» denildiğini işitmedin mi?" dedi.

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Abdullah'ın arkadaşlarından olan Temîm b. Hazlem der ki: "Uruben ifadesi, kocasına karşı kadınlık görevlerini güzelce yerine getiren kadın mânâsındadır. Bedeviler böylesi bir kadına urube derdi."

Hennâd b. es-Seriy, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) ifadesini açıklarken: "Burada kocalarına karşı istekli olan kadınlar kastedilmektedir" dedi.

Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) ifadesini açıklarken: "Burada kocalarına âşık olan kadınlar kastedilmektedir" dedi.

Hennâd b. es-Seriy, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: (.....) ifadesi, kocalarına âşık kadınlar, ifadesi ise yaşıtlar mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) ifadesini açıklarken: "Burada kocalarına âşık kadınlar kastedilmektedir. Etrâb ifadesi ise yaşıtlar mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "Ebkâr ifadesi bekâr, uruben ifadesi, âşıklar, (.....) ifadesi ise yaşıtlar mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Rabî b. Enes: "Uruben ifadesi, kocalarına âşık kadınlar, etrâb ifadesi ise yaşıtlar mânâsındadır" dedi.

Hennâd b. es-Seriy ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): ifadesini açıklarken: "Burada kocalarına karşı sevimli görünen kadınlar kastedilmektedir. Etrâb ifadesi ise yaşıtlar mânâsındadır" dedi.

Süfyân b. Uyeyne, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: (.....) ifadesi, kocalarına karşı sevimli görünen kadınlar, (.....) ifadesi ise yaşıtlar mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "Uruben ifadesi, kocalarına karşı sevimli görünen kadınlar, etrâb ifadesi ise birbirlerine benzeyen yaşıtlar mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Zeyd b. Eşlem: "Uruben ifadesi tatlı dilli kadın mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) âyetini açıklarken: (.....) ifadesi, kocalarına âşık kadınlar, (.....) ifadesi ise yaşıtlar mânâsındadır" dedi.

Ğurar'da Vekî' ve Târih'te İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Bilal b. Ebî Burde beraber oturduğu kişilere: "Uruben olan kadınlar ne demektir?" diye sorunca, bu konuda tartıştılar ve İshâk b. Abdillah b. el-Hâris en-Nevfelî yanlarına geldi. Bilal b. Ebî Burde: "Size bu konuda bilgi verecek kişi geldi" dedi. Ona bu konuyu sorduklarında: "Hafire, kocasına karşı istekli olan kadın mânâsındadır" dedi ve:

"Onlar baş başa kalınca kocalarına karşı istekli olurlar

Dışarı çıktıkları zaman ise iffet sahibi kişiler olurlar" beytini okudu.

İbn Adiy'in Enes'ten bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kadınlarınızın en hayırlısı, iffetli ve kocasına istekli olandır" buyurmuşltur.

İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Muâviye b. Ebî Süfyân eşi Fâhite binti Karaza ile ilişkiye girmek isteyince eşi şehvetle hırıldadı ve elini yüzüne koydu. Bunun üzerine Muâviye: "Bunda senin için kötü bir şey yoktur. Vallahi sizin en hayırlınız (böylesi bir durumda) şehvetle hırıldayıp nefes alanınızdır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in Câfer b. Muhammed kanalıyal babasından bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): (.....) âyetini açıklarken: "Cennet ahalisinin sözleri Arapçadır" buyurdu.

38

(Bütün bunlar,) ashâb-ı yemîn (amel defterleri sağ tarafından verilenler) içindir.

39

Bkz. Ayet:40

40

"Bunların bir kısmı öncekilerden, bir kısmı da sonrakilerdendir."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Meymûn b. Mihrân: "Bunların bir kısmı öncekilerden, bir kısmı da sonrakilerdendir" âyetlerini açıklarken: "Bunların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir, mânâsındadır" dedi.

Müsned'de Müsedded, İbnu'l-Münzir, Taberânî ve İbn Merdûye'nin Ebû Bekre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bunların bir kısmı öncekilerden, bir kısmı da sonrakilerdendir" âyetlerini açıklarken: "Bunların hepsi de bu ümmettendir" buyurmuştur.

Ebû Dâvud et-Tayâlisî, Müsedded, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Bekre: "Bunların bir kısmı öncekilerden, bir kısmı da sonrakilerdendir" âyetlerini açıklarken: "Bunların hepsi de bu ümmettendir" dedi.

Firyabî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Adiy ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bunların bir kısmı öncekilerden, bir kısmı da sonrakilerdendir" âyetlerini açıklarken: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bunların hepsi de ümmetimdendir» buyurmuştur" dedi.

Abdurrezzâk, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bunların bir kısmı öncekilerden, bir kısmı da sonrakilerdendir" âyetlerini açıklarken: "Bu iki kısım da bu ümmettendir" dedi.

Hasan b. Süfyân, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye ve İbn Asâkir'in Abdullah b. Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ümmetimden bana uyanların Cennet ahalisinin dörtte biri olmasını temenni ederim" buyurdu. Biz tekbir getirince: "Ümmetimden bana uyanların Cennet ahalisinin yarısı olmasını temenni ederim" buyurdu ve: "Bunların bir kısmı öncekilerden, bir kısmı da sonrakilerdendir" âyetlerini okudu.

İbn Cerîr ve Taberânî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd der ki: Bir gece Resûlulah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında bir konu hakkında konuşarak aynı şeyleri tekrar edip durduk. Sabahladığımız zaman tekrar Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gittiğimizde şöyle buyurdu: "Bu gece, peygamberler kendilerine tabi olan ümmetleriyle beraber bana gösterildi. Bazı peygamberlerin yanında ümmetinden üç kişi, bazılarının yanında da hiç kimse yoktu. Allah sizi Lût'un kavmi ile ikaz ederek: «İçinizde aklı başında kimse yok mudur?» buyurmaktadır. Nihayet Mûsa b. İmrân (aleyhisselam) yanında bulunan İsrail oğulları ile beraber yanımdan geçti. Bunun üzerine: «Ey Rabbim! Benim ümmetim nerededir?» diye sorduğumda, Yüce Allah: «Sağına bak» buyurdu. Sağıma baktığımda, yer Mekke topraklarıydı; ancak insanların çokluğundan yerler kapanmıştı. Rabbim: «Razı oldun mu ey Muhammed!» buyurdu. Ben: «Ey Rabbim! Razı oldum» cevabım verdim. Yüce Alah: «Soluna bak» deyince baktım ve ufkun insanların çokluğuyla kapandığını gördüm. Rabbim: «Razı oldun mu ey Muhammed!» buyurdu. Ben yine: «Ey Rabbim! Razı oldum» cevabını verdim. Bunun üzerine Yüce Allah: «Yetmiş bin kişi de bunlarla beraber hesapsız olarak cennete girecektir» buyurdu."

Bunun üzerine Ukkâşe b. Mihsan gelip: "Ey Allah'ın Resûlü! Beni de onlardan kılması için Allah'a dua et" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allahım! Bunu da onlardan kıl" diye dua etti. Sonra başka bir adam daha kalkıp: "Ey Allah'ın Resûlü! Beni de onlardan kılması için Allah'a dua et" deyince: "Ukkâşe senden önce davrandı" buyurdu. Sonra Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Annem babam size feda olsun! Eğer o yetmiş bin kişiden biri olmaya gücünüz yetiyorsa olun. Eğer olamazsanız (kalabalıklarıyla) yerleri kapatanlardan olun. Onlardan da olamazsanız (kalabalıklarıyla) ufku kapatanlardan olun. Çünkü onlardan sonra çok kişinin birbirini düşürdüğünü gördüm" buyurdu. Oradakiler tekbir getirince: "Sizin Cennet ahalisinin yarısı olmanızı temenni ederim" buyurdu. Ashâb yine tekbir getirince: "Bunların bir kısmı öncekilerden, bir kısmı da sonrakilerdendir" âyetlerini okudu. Ashâb kendi aralarında bu yetmiş bu yetmiş bin kişinin kim olduğunu konuşunca da: "Bunlar, efsun yapmayanlar, hiçbir şeyi uğursuz saymayanlar ve Rablerine tevekkül edenlerdir" buyurdu.

41

Bkz. Ayet:55

42

Bkz. Ayet:55

43

Bkz. Ayet:55

44

Bkz. Ayet:55

45

Bkz. Ayet:55

46

Bkz. Ayet:55

47

Bkz. Ayet:55

48

Bkz. Ayet:55

49

Bkz. Ayet:55

50

Bkz. Ayet:55

51

Bkz. Ayet:55

52

Bkz. Ayet:55

53

Bkz. Ayet:55

54

Bkz. Ayet:55

55

41. Ashâb-ı şimâl (amel defterleri sol tarafından verilenler ise), o sol ashâbı (kötü amelleriyle), ne (kötü, bedbaht)dırlar!

42. (İnsanın içine işleyen bir) sıcaklık ve kaynar bir su içinde,

43. Kapkara dumandan bir gölge altında,

44. Ki (o gölge) ne serindir, ne de faydalı.

45. Çünkü onlar, bundan önce (dünyada) (ibâdetleri yapmayıp) zevklerine (çok)düşkündüler.

46. (Allah’a şirk koşma gibi) o büyük günahı işlemekte de ısrar ediyorlardı.

47. Bir de diyorlardı ki: Biz öldüğümüz, bir toprak ve bir kemik yığını hâline geldikten sonra mı, gerçekten biz mi tekrar diriltileceğiz?

48. Önceki atalarımızda mı (diriltilecekler)?

49. (Ey Resûlüm, o inkâr edenlere) söyle: Muhakkak bütün öncekiler ve sonrakiler,

50. Belli bir günün belli bir vaktinde mutlaka toplanacaklardır.

51. Sonra siz, ey sapıklar, yalanlayanlar!

52. Elbette (cehennemde) zakkûm ağacından yiyeceksiniz.

53. Karınlarınızı onunla dolduracaksınız.

54. (Şiddetle susayacağınız için) üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz.

55. Hem de susuzluktan kırılan develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara" âyetini açıklarken: "Onlara neler vardır, Allah onlara neler hazırlamıştır, mânâsındadır" dedi.

Firyabî, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Kapkara dumandan bir gölge içindedirler, mânâsındadır" dedi. Başka bir lafızda ise: "Cehennem dumanı içindedirler" şeklindedir.

Hennâd, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Kapkara dumandan bir gölge içindedirler" âyetini açıklarken: "Cehennem dumanı içindedirler, mânâsındadır" dedi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: "Burada dumandan bir gölge kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mâlik: (.....) âyetini açıklarken: "Burada dumandan bir gölge kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Ateş ve ahalisi karadır. Aynı zamanda onda bulunan her şey de karadır" dedi.

Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Ne serindir, ne de hoştur" âyetini açıklarken: "Ne serin bir yerdir, ne de hoş bir manzaradır" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Çünkü onlar; bundan önce refahla şımarmışlardı" âyetini açıklarken: "Onlar nimetler içindeydiler" dedi. "Büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı" âyeti hakkında ise: "Burada günahtan kasıt şirktir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı" âyetini: "Onlar sürekli olarak günah işlemeye devam etmekteydi" şeklinde açıklamıştır.

Firyabî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı"" âyetini: "Onlar sürekli olarak günah işlemeye devam etmekteydi" şeklinde açıklamıştır.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: "Onlar büyük günahlar işlemeye devam etmekteydi, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Şa'bî: âyetini açıklarken: "Burada büyük günahlar kastedilmektedir" dedi.

İbn Adiy, el-Elkab'da Şîrâzî, Hâkim, Tâli't-Talhîs'te İbn Merdûye ve Târih'te İbn Asâkir'in İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Vâkıa Sûresinin elli beşinci âyetini (.....) şeklinde (.....) babından (şin) harfini üstün ile okumuştur.

İbn Merdûye'nin Enes'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) kelâmını açıklarken: "Susamış deve gibi, mânâsındadır" dedi.

Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: "

Bana: (.....) kelâmını açıkla" deyince, İbn Abbâs: "Develer hîm denilen hastalığa yakalanır ve bu hastalıktan dolayı ne kadar su içseler kanmazlar. Allah Cehennem ahalisini de hîm hastalığına yakalanmış deveye benzetmiştir" dedi. Nâfi' b. el-Ezrak: "Araplar böylesi bir ifadeyi bilir mi?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Evet bilirler, Lebid b. Rabîa'nın:

"Yanlarına geçtiğimde üzerim dağınıktı

Develerde hastalıktan perişan ve zayıftı" dediğini işitmedin mi?" karşılığını verdi.

Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Miclez: "Kanmak bilmez susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz" âyetini açıklarken: "Hasta develer suyu somurarak içer ve yine de kanmak nedir bilmezler" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İkrime: "Kanmak bilmez susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz" âyetini açıklarken: "Hasta develer suyu somurarak içer ve yine de kanmak nedir bilmezler" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Kanmak bilmez susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz" âyetini açıklarken: "Su içip de kanmak nedir bilmeyen hasta develer gibi, mânâsındadır" dedi.

Süfyân b. Uyeyne'nin Câmi'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kanmak bilmez susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz" âyetini açıklarken: "Burada huyârn ifadesi ile yer yani kumlu toprak kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Hîm ifadesi susamış develer mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Susamış develerin suya saldırışı gibi..." kelâmını açıklarken: "Burada (sürekli su içip de kanmayan) hasta develer kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) kelâmını açıklarken: "Burada hîm ifadesi ile develer kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) kelâmını açıklarken: "Hîm ifadesi ile develerde olan bir hastalık kastedilmektedir. Bu hastalığa yakalanan develer artık kanmak nedir bilmezler" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti (.....) şeklinde (şin) harfini ötre ile okumuştur.

56

İşte hesap günü, onlara sunulacak ziyafet bu!

57

(Ey inkârcılar,) sizi biz yarattık, o hâlde (tekrar dirilmeyi) tasdik etmeniz (ona inanmanız) gerekmez mi?

58

Bkz. Ayet:73

59

Bkz. Ayet:73

60

Bkz. Ayet:73

61

Bkz. Ayet:73

62

Bkz. Ayet:73

63

Bkz. Ayet:73

64

Bkz. Ayet:73

65

Bkz. Ayet:73

66

Bkz. Ayet:73

67

Bkz. Ayet:73

68

Bkz. Ayet:73

69

Bkz. Ayet:73

70

Bkz. Ayet:73

71

Bkz. Ayet:73

72

Bkz. Ayet:73

73

"Attığınız o meniye ne dersiniz. Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan biz miyiz?... Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?"

Abdurrezzâk, İbnu'l-Münzir, Hâkim ve Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre Hucr el-Mederî der ki: Hazret-i Ali'nin yanında gecelemiştim. Onun gece namazı kılarken: "Attığınız o meniye ne dersiniz?! Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?" âyetlerini okuyup üç defa: "Biz değil, sensin ey Rabbim!" dediğini işittim. Sonra: "Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?" âyetini okudu ve üç defa: "Biz değil, sensin ey Rabbim!" dedi. Sonra: "Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?" âyetini okudu ve üç defa: "Biz değil, sensin ey Rabbim!" dedi. Sonra: "Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?" âyetini okudu ve üç defa: "Biz değil, sensin ey Rabbim!" dedi.

Azame'de Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Aranızda ölümü takdir eden biziz..." kelâmını açıklarken: "Allah, gökyüzü ve yeryüzü ehlinden şerefli sayılanı da alt tabakadan olanı da ölümde eşit kılmıştır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Aranızda ölümü takdir eden biziz..." kelâmını açıklarken: "Önceden öleni de, sonradan öleni de biz takdir ettik, mânâsındadır" dedi. "Sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışla tekrar var etmekte" kelâmı hakkında ise: "Sizi dilediğimiz bir yaratık olarak tekrar var etmekte, mânâsındadır" dedi. "And olsun ki, ilk yaratmayı bilirsiniz..." kelâmını da: "Daha siz hiçbir şey değil iken sizi nasıl yarattığımızı bilirsiniz, mânâsındadır" şeklinde açıkladı.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "And olsun ki, ilk yaratmayı bilirsiniz..." kelâmını açıklarken: "Burada Âdem'in (aleyhisselam) yaratılması kastedilmektedir" dedi.

Bezzâr, İbn Cerîr, İbn Merdûye, Ebû Nuaym, Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da bildirdiğine göre Ebû Hureyre der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sizden hiç biriniz: «Bitirdim» demesin. Ancak: «Ektim» desin" buyurmuştur. Allah'ın: "Görmez misiniz ektiğiniz tohumu? Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?" buyurduğunu işitmez misiniz?

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Abdurrahman: "Bitirdim" demeyi sevmez ve: "Ektim" derdi.

Beyhakî'nin Sünende bildirdiğine göre Mücâhid der ki: "Bitirdim" deme, "Ektim" de, çünkü bitiren Yüce Allah'tır.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) kelâmını açıklarken: "Onu siz mi bitiriyorsunuz, mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) kelâmını açıklarken: "Şaşırıp kalırdınız, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) kelâmını açıklarken: "Pişman olurdunuz, mânâsındadır" dedi.

Firyabî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Muhakkak biz çok ziyandayız" âyetini açıklarken: "Bizler kötülüğe sürüklenmişleriz, mânâsındadır" dedi. "Daha Şüphesiz büsbütün mahrumuz!" âyeti hakkında ise: "Bize büsbütün yasaklanmıştır, mânâsındadır" dedi. (.....) kelâmını da: "Burada muzn ifadesi ile bulut kastedilmektedir" şeklinde açıklamıştır.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) kelâmını açıklarken: "Burada muzn ifadesi ile bulut kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd, Hasan'dan ve Katâde'den aynısını bildirir.

İbn Ebî Hâtim'in Ebû Câfer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) su içtiği zaman: "Rahmetiyle bize hoş ve tatlı bir su içiren, günahlarımızdan dolayı onu tuzlu ve acı kılmayan Allah'a hamdolsun" diye dua ederdi.

Hennâd, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Biz onu bir hatırlatıcı ve çölde konaklayanlar için yararlı kıldık" âyetini açıklarken: "Buradaki ateş, büyük ateş (Cehennem ateşi) için bir hatırlatıcıdır. Onu (ateşi) faydalanmak isteyenlere yani bütün insanlara yararlı kıldık, mânâsındadır" dedi. Başka bir lafızda ise: "Şehirlilere ve köylülere yararlı kıldık" şeklindedir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin değişik kanallarla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Biz onu bir hatırlatıcı ve çölde konaklayanlar için yararlı kıldık" âyetini açıklarken: "Buradaki ateşi büyük ateş (Cehennem ateşi) için bir hatırlatıcı ve sefere çıkanlar için yararlı kıldık, mânâsındadır" dedi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Biz onu bir hatırlatıcı ve çölde konaklayanlar için yararlı kıldık"' âyetini açıklarken: "Biz onu büyük ateş için bir hatırlatıcı ve sefere çıkanlar için yararlı kıldık. Kaç kavim sefere çıkmış ve azıkları tükenmiştir. Onlar ateşi yakarak onunla ısındılar ve ondan faydalandılar, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Onu... çölde konaklayanlar için yararlı kıldık" kelâmını açıklarken: "Onu sefere çıkanlar için yararlı kıldık, mânâsındadır" dedi.

Taberânî, İbn Merdûye ve İbn Asâkir'in Vâsile b. el-Eska'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Fazla suyunuzdan, otlaktan ve ateşten Allah'ın kullarını engellemeyin. Allah bunları çöldekiler için fayda, zayıflar için kuvvet kılmıştır" buyurdu. İbn Asâkir'in lafzı ise: "Ondan faydalanmak isteyenler için onu bir destek kılmıştır" şeklindedir.

74

O hâlde Rabbini o büyük ismiyle tesbih (ve Müşriklerin isnat et­tikleri ortak edinme, öldükten sonra diriltme âcizliği gibi her türlü noksanlıklar ile şânına yakışmayan bütün sıfatlardan tenzih) et (uzak kıl).

75

Bkz. Ayet:76

76

"Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, eğer bilirseniz, gerçekten be, büyük bir yemindir"

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti: (.....) şeklinde (lam) harfini uzatarak ve (elif) harfini ötre ile (.....) ifadesini de cem ederek okumuştur.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) ifadesini açıklarken: "Yemin ederim, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki" âyetini açıklarken: "Burada gökyüzü yıldızları kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki" âyetini açıklarken: "Burada yıldızların batıp kaybolduğu yer kastedilmektedir" dedi. Hasan ise: "Kıyamet gününde yıldızların sönüp dağılması kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki" âyetini açıklarken: "Burada yıldızların batıp kaybolduğu yer kastedilmektedir" dedi.

Abdurrezzâk ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki" âyetini açıklarken: "Burada yıldızların yörüngeleri kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, Muhammed b. Nasr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki" âyetini açıklarken: "Burada Kur'ân kastedilmektedir" dedi. "Eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir" âyeti hakkında ise: "Burada da Kur'ân kastedilmektedir" dedi.

Nesâî, İbn Cerîr, Muhammed b. Nasr, Hâkim İbn Merdûye ve Şuabu'l- İmân'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: "Kur'ân, Kadir gecesi en üst semadan dünya semasına toplu olarak indirildi. Sonrada kısım kısım müteakip yıllarda yeryüzüne indirildi." Başka bir lafızda ise: "Kur'ân dünya semasından yeryüzüne bölüm bölüm indi" şeklindedir." Sonra İbn Abbâs: "Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki" âyetini okudu.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki" âyetini açıklarken: (.....) ifadesini (elif) ile okuyup: "Kur'ân'ın bölüm bölüm indiği zamana yemin ederim, mânâsındadır" dedi.

İbnu'l-Münzir, Mesâhifte İbnu'l-Enbârî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kur'ân dünya semasına toplu olarak indirildi. Sonra da yeryüzüne kısım kısım indirildi. Yani üçer ve beşer âyet, daha az veya daha çok olarak indirildi" dedi. Sonra: "Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki" âyetini okudu.

Ferrâ'nın sahîh bir isnâdla bildirdiğine göre Minhâl b. Amr der ki: Abdullah b. Mes'ûd: "Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki" âyetini okudu ve: "Yıldızlar ifadesi ile Kur'ân'ın muhkem âyetleri kastedilmektedir. Kur'ân, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) kısım kısım olarak indiriliyordu" dedi.

İbn Nasr ve İbnu'd-Durays'ın bildirdiğine göre Mücâhid: "Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki" âyetini açıklarken: "Yıldızlar ifadesi ile Kur'ân'ın muhkem âyetleri kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki" âyetini açıklarken: "Kur'ân'ın iniş yerine, yani ilkine de sonuna da yemin ederim mânâsındadır" dedi.

77

Bkz. Ayet:79

78

Bkz. Ayet:79

79

"O, elbette değerli bir Kur'ân'dır. Korunmuş bir kitaptadır. Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Rabî b. Enes: "O, elbette değerli bir Kur'ân'dır. Korunmuş bir kitaptadır'" âyetlerini açıklarken: "Burada Kur'ân'ı Kerim kastedilmektedir. O, korunmuş kitaptır ve Levh-i Mahfuz'dur" dedi. "Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir" âyeti hakkında ise: "Tertemiz olanlar günahlardan beri olan meleklerdir" dedi.

Âdem b. Ebî İyâs, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Ma'rife'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "O, elbette değerli bir Kur'ân'dır. Korunmuş bir kitaptadır" âyetlerini açıklarken: "Kur'ân kitap içinde korunmuştur. Ona toprak veya toz dokunamaz" dedi. "Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir" âyeti hakkında ise: "Burada melekler kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İkrime: "Korunmuş bir kitaptadır" âyetini açıklarken: "Burada Tevrat ve İncîl kastedilmektedir" dedi. "Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir" âyeti hakkında ise: "Burada da Tevrat'ı ve İncîl'i ezberleyenler kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Bu âyet İbn Mes'ûd'un kıraatında (.....) şeklindedir" dedi.

Âdem, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Ma'rife'de Beyhakî'nin değişik kanallarla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir'" âyetini açıklarken: "Burada semaya indirilen kitap kastedilmektedir. Ona ancak melekler dokunabilir" dedi.

Saîd b. Mansûr, İbnu'l-Münzir ve Ma'rife'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre Enes: "Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir" âyetini açıklarken: "Ona ancak melekler dokunabilir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir" âyetini açıklarken: "O, âlemlerin Rabbi olan Allah katında iken ona ancak temiz melekler dokunabilir. Sizin yanınızda ise ona müşrikler, pis olanlar ve pis münafıklar da dokunur" dedi.

İbn Merdûye'nin zayıf bir isnâdla İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "O, elbette değerli bir Kur'ân'dır. Korunmuş bir kitaptadır" âyetlerini açıklarken: "Kur'ân, Allah katında temiz sayfalar üzerindedir" buyurdu. "Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir" âyeti hakkında ise: "Burada mukarreb melekler kastedilmektedir" buyurdu.

Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Alkame der ki: Biz Selmân'ın yanına gitmiştik. O, kendisine ait tuvaletten çıkıp yanımıza gelince: "Ey Ebû Abdillah! Abdest alsan ve bize filan filan sûreyi okusan" dedik. Bunun üzerine o: "Yüce Allah «Korunmuş bir kitaptadır. Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir» buyurmaktadır. Yani o, Allah katında iken ona ancak meleklerin dokunabileceği kastedilmektedir" dedi ve Kur'ân'dan bize istediğimiz yerleri okudu.

Abd b. Humeyd, Mesâhifte İbn Ebî Dâvud ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Korunmuş bir kitaptadır" âyetini açıklarken: "O, semada korunmuş bir kitaptır, mânâsındadır" dedi. "Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir" âyeti hakkında ise: "Burada da melekler kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir" âyetini açıklarken: "Burada siz günahkârlar değil de melekler kastedilmektedir" dedi.

İbnu'l-Münzir'in Ka'nebî'den bildirdiğine göre Mâlik: "Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir" âyetinde işitmiş olduğum şeylerin en güzeli, bu âyetin: "O, şerefli ve sâdık yazıcı meleklerin elindeki yüksek, tertemiz ve çok değerli sahifelerdedir" âyetlerinin konumunda oluşudur" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Ömer ancak abdestli iken Kur'ân'a dokunurdu.

Abdurrezzâk, İbn Ebû Dâvud ve İbnu'l-Münzir'in Abdullah b. Ebî Bekr'den bildirdiğine göre babası: "Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem), Amr b. Hazm'a yazmış olduğu mektupta: "Kur'ân'a ancak tertemiz olarak dokun" yazısı vardı" dedi.

Saîd b. Mansûr, Musannef’te İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve Hâkim'in bildirdiğine göre Abdurrahman b. Zeyd der ki: Biz Selmân ile beraber idik. Selmân hacet gidermek için bizden ayrıldı ve hacetini giderdikten sonra tekrar yanımıza döndü. Ona: "Abdest alsan da sana Kur'ân'dan bazı şeyler sorsak" dedik. Bunun üzerine o: "Siz bana soracağınızı sorun, ben ona dokunacak değilim. Çünkü ona sadece temiz olanlar dokunur" dedi.

Taberânî ve İbn Merdûye'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kur'ân'a ancak temiz olanlar dokunabilir" buyurmuştur.

İbn Merdûye'nin Muâz b. Cebel'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu Yemen'e vali olarak göndermiş ve kendisine "Kur'ân'a ancak temiz olarak dokunabilirsin" diye bir yazı yazmıştı.

İbn Merdûye'nin İbn Hazm el-Ensârî kanalıyla babasından, onun da dedesinden bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Kur'ân'a ancak temiz olanlar dokunabilir" diye bir mektup yazmıştır.

80

(O Kur'ân-ı Kerîm,) âlemlerin Rabbinden (Cebrâîl aleyhisselâm vasıtasıyla Resûlüme) indirilmiştir.

81

"Siz bu sözü mü hor görüyorsunuz?"

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Siz bu sözü mü hor görüyorsunuz" âyetini açıklarken: "Siz bu sözü mü yalanlıyorsunuz, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Siz bu sözü mü hor görüyorsunuz'"' âyetini açıklarken: "Siz onlara yardım ederek kendilerine dayanmak mı istiyorsunuz, mânâsındadır" dedi.

82

"Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz? "

Müslim, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında insanlara yağmur yağdırıldı. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "İnsanlardan kimisi şükreden, kimisi de küfre giren oldu. Şükredenler: «Bu, Allah'ın indirmiş olduğu bir rahmetidir» dedi. Kimisi de: «Filan filan yıldızın doğuşu doğru çıktı.»" Bunun üzerine: "Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki...

Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?" âyetleri nâzil oldu.

Fedâil'de Ebû Ubeyd, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti: (.....) (=Şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?) şeklinde okur ve: "Burada bazı yıldızların doğması ile yağmurun yağdığının söylenmesi kastedilmektedir. Hangi kavime yağmur yağdırıldıysa mutlaka bir kısmı küfre girerek: "Filan filan yıldız sayesinde bize yağmur verildi" derdi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?" âyetini indirdi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?" âyetini açıklarken şöyle dedi: Bize bildirildiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çok sıcak bir havada sefere çıkmıştı. Topluluk su olmayan bir yerde konaklamış ve çok susamıştı. Onlar Resûlüllah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) yağmur için dua etmesi isteyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Eğer yağmur için dua edecek olsam yağmur yağar ve belki de siz: «Filan filan yıldız sayesinde bize yağmur verildi» dersiniz" buyurdu. Onlar: "Ya Resûlallah! Şimdi yıldız doğmasını konuşmamızın zamanı değildir" dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) su istedi ve abdest aldı. Sonra kalkıp namaz kıldı ve Allah'a dua etti. Bir rüzgâr çıktı ve bir bulut geldi. Bütün dereler akana kadar yağmur yağdı. İddia ettiklerine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bardağını suya daldırarak dolduran bir kişinin yanından geçti. O: "Bu yağmur filan yıldız sebebiyle yağdı" diyordu. Bunun üzerine: "Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?" âyeti indi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Hazre der ki: Bu âyet, Tebuk gazvesinde Ensâr'dan bir kişi hakkında inmiştir. Hicr denilen yerde konakladıkları zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara oradan su almamalarını emretmiş ve yola çıkmışlardı. Sonra başka bir yerde konakladılar ve yanlarında hiç su yoktu. Bu durumu Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) şikâyette bulununca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki rekat namaz kılıp dua etti. Bunun üzerine Yüce Allah bir bulut göndererek yağmur indirdi ve herkes kana kana içti. Bir kişi, kavmi arasında münafıklıkla itham edilen birine: "Yazık sana! Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) dua ettiğini ve Allah'ın bize yağmur yağdırdığını görüyorsun" dedi. Bunun üzerine o: "Bize filan filan yıldız sayesinde yağmur yağdırıldı" deyince, Yüce Allah: "Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?" âyetini indirdi.

Ahmed, İbn Menî', Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Mesâviu'l-Ahlâk'ta Harâitî İbn Merdûye ve Muhtâre'de Diyân'nın Hazret-i Ali'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?"' âyetini açıklarken:

"Teşekkür etmeniz: «Filan filan yıldızın doğması ile ve filan filan yıldız sayesinde bize yağmur yağdı» demenizdir" buyurdu.

İbn Cerîr'in Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kendisine gece yağmur indirilen her topluluktan mutlaka onu(n hakikatim) inkâr eden bir grup çıkar" buyurdu. Sonra: "Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?" âyetini okuyup:

"Birileri: «Filan filan yıldız sayesinde bize yağmur yağdırıldı» der" buyurdu.

İbn Asâkir'in Târih'te bildirdiğine göre Hazret-i Âişe der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kur'ân'dan az birşey tefsir etmiştir, (.....) kelâmı hakkında ise: "Rizkekum ifadesi, teşekkür mânâsındadır" buyurdu.

İbn Merdûye'nin Ali'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti: (.....) şeklinde okumuştur.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Adirrahman es-Sülemî der ki: Hazret-i Ali sabah namazında Vâkıa Sûresini okudu. Bu âyeti de: (.....) şeklinde okudu. Namazdan sonra da şöyle dedi: "Birilerinin: «Bu âyeti niçin böyle okudu?» diyeceğini bildim. Ben, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti bu şekilde okuduğunu işittim. Yağmur yağdırıldığı zaman onlar: «Bize filan filan yıldız sayesinde yağmur yağdırıldı» derdi. Bunun üzerine Yüce Allah: (.....) (=Şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?) âyetini indirdi."

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in Ebû Abdirrahman'dan bildirdiğine göre Hazret-i Ali bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?" âyetini açıklarken şöyle dedi: Hasan(-ı Basri) bu konuda şöyle demiştir: "Bir kavmin kendi kendine yapmış olduğu şey ne kötüdür ki, Allah'ın Kitab'ından rızık olarak yalanlamadan başka bir şey elde etmediler. Bize bildirildiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında kuraklık yaşanmış ve: "Ya Resûlallah! Dua etsen de yağmur yağsa" demişlerdi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber: "Nice kavimler vardır ki sulanmış ve: «Bize filan filan yıldız sayesinde yağmur yağdırıldı» demişlerdir" buyurdu. Resûlüllah dua etti ve yağmur yağdı. Bir kişi: "Bize filan filan yıldız sayesinde yağmur yağdırıldı" deyince, Yüce Allah: "Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?" âyetini indirdi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?" âyetini açıklarken şöyle dedi: "İşte bu «Bize filan filan yıldız sayesinde yağmur yağdırıldı» demeleridir. Allah «Onun Allah katından olduğunu ve aynı zamanda rızkı olduğunu söyleyin» buyurmaktadır."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?" âyetini açıklarken: "Burada «Bize filan filan yıldız sayesinde yağmur yağdırıldı» demeleri kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in Avf'tan bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?" âyetini açıklarken: "Ondan payınızı yalanlamak kılıyorsunuz" dedi. Avf ise şöyle dedi: "Bana bildirildiğine göre Arap müşrikleri, Cahiliye zamanında kendilerine yağmur yağdığı zaman: «Bize filan filan yıldız sayesinde yağmur yağdırıldı» derdi."

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Dârimî, Nesâî, Ebû Ya'la ve İbn Hibbân'ın Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah yedi yıl boyunca ümmetine yağmur yağdırmasa ve sonra yağdırsa bir grup küfre girerek: «Bu yağmur, Micdeh yıldızı sayesinde yağmıştır» derdi. Micdeh ise Aldebaran denilen bir yıldızdır."

Mâlik, Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî ve el-Esmâ ve's-Sıfat'ta Beyhakî'nin bildirdiğine göre Zeyd b. Hâlid el-Cühenî der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize Hudeybiye zamanında, yağmur yağan bir gecenin sabah namazını kıldırdı ve selam verdikten sonra bize doğru dönüp şöyle buyurdu: "Bu gece Rabbinizin ne buyurduğunu işittiniz mi? Rabbiniz: «Kullarıma ne zaman bir nimet verdiysem mutlaka bir grup bu nimeti inkâr etmiştir. Kim yağmuru yağdırdığıma iman ederek bana hamd ederse, o bana imun edip yıldızlan inkâr etmiş olur. Kim de: "Bize filan filan yıldız sayesinde yağmur yağdırıldı" derse, o beni inkâr edip yıldızlara iman etmiş olur» buyurmaktadır."

Abd b. Humeyd'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün ashâbına: "Rabbinizin ne buyurduğunu biliyor musunuz?" diye sorunca, ashâb: "Allah ve Resûlü en iyi bilir" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Yüce Allah: «Bize filan filan yıldız sayesinde yağmur yağdırıldı» diyen kişiler Allah'ı inkâr etmiş ve o yıldıza iman etmiş demektir. «Yağmuru bize Allah yağdırdı» diyenler ise Allah'a iman etmiş ve o yıldızı inkâr etmiş demektir» buyurmaktadır."

Abd b. Humeyd'in Abdullah b. Muhayrîz'den bildirdiğine göre Süleyman b. Abdilmelik kendisini davet ederek: "Eğer yıldızlar ilmini öğrensen ve ilmini arttırsan" dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Muhayrîz: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "«Benim ümmetim hakkında en çok korktuğum üç şey vardır. Bunlar, liderlerin zulmetmesi, kaderi yalanlamak ve yıldızlara iman etmektir» buyurdu" dedi.

Abd b. Humeyd'in Recâ b. Hayve'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yıldızlara iman etmek, kaderi yalanlamak ve liderlerin zulmetmesi ümmetim için korktuğum şeylerdendir" buyurmuştur.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in Câbir es-Suvâî'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ümmetim hakkında üç şeyden korkarım. Bunlar yıldızlardan yağmur istemek, liderlerin zulmetmesi ve kaderi yalanlamaktır" buyurmuştur.

Ahmed'in Muâviye el-Leysî'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar kuraklık yaşarken Allah rızkını yani yağmuru indirecek ve onlar müşrik olacaktır" buyurdu. Ashâb: "Ya Resûlallah! Bu nasıl olur?" diye sorunca: "Onların: "«Bize filan filan yıldız sayesinde yağmur yağdırıldı» demeleri ile" buyurdu.

İbn Cerîr'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah bir kavmi nimeti ile sabahlatacak veya akşamlatacaktır. Onlar da bu nimetle kafir olarak: «Bize filan filan yıldız sayesinde yağmur yağdırıldı» diyecektir. "

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) (-Şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?) kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Size indirmiş olduğum yağmur ve rahmeti inkâr ediyorsunuz, mânâsındadır. Onlar: «Bize filan filan yıldız sayesinde yağmur yağdırıldı» derler. Allah'ın onlara vermiş olduğu nimetleri inkar etmeleri de işte böyledir."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: Hangi kavme yağmur yağdırıldıysa mutlaka bir kısmı: "Filan filan yıldız sayesinde bize yağmur verildi" diyerek inkar eder" dedi ve: (.....) kelâmını okudu.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Atâ el-Horasânî: "Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?" âyetini açıklarken: "Bazı kavimlere yağmur yağdırılır ve onlar: «Filan filan yıldız sayesinde bize yağmur verildi» derdi" dedi.

83

Bkz. Ayet:85

84

Bkz. Ayet:85

85

"Can boğaza geldiğinde, onu geri döndürsenize! Oysa siz o zaman bakıp durursunuz. Biz ise ona sizden daha yakınız. Fakat siz göremezsiniz."

İbn Mâce'nin bildirdiğine göre Ebû Mûsa der ki: Hazret-i Peygamber'e: "(Ölüm döşeğinde olan) kulun insanları tanıması ne zaman kesilir?" diye sorduğumda, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "(Ölüm meleğini) gördüğü zaman" buyurdu.

İbn Ebi'd-Dünyâ'nın el-Muhtadarîn'de bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb: "Ölmek üzere olan yakınlarınızın yanında hazır bulunun ve onlara hatırlatmada bulunun. Çünkü onlar sizin görmediklerinizi görmektedir" dedi.

Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Cenâiz'de Ebû Bekr el-Mervezî'nin bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb: Ölmek üzere olan yakınlarınızın yanında hazır olun ve onlara: "Lâ ilahe illallah'ı" telkin edin. Onlar bazı şeyler görürler ve onlara bazı şeyler söylenir" dedi.

Saîd b. Mansûr ve el-Mervezî'nin bildirdiğine göre Hazret-i Ömer: "Ölülerinize: «Lâ ilahe illallah»ı telkin edin ve aranızda (ölmekte olan) itaat sahibi kişinin dediklerine kulak veriniz. Çünkü doğru olan bazı şeyler onlara tecelli eder" dedi.

Zikru'l-Mevt'te İbn Ebi'd-Dünyâ ve Ebû Ya'la'nın Yezîd er-Rekkâşî vasıtasıyla Enes'ten, onun da Temîm ed-Dârî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah ölüm meleğine: «Dostumun yanına git ve onu bana getir. Ben onu bollukla ve yoklukla denedim ve onu istediğim bir şekilde buldum. Onu dünya dertlerinden ve üzüntülerinden kurtarmam için bana getir» buyurur. Bunun üzerine ölüm meleği beş yüz melekle beraber ona gider. Beraberlerinde kefenler, cennet kokularından kokular ve reyhan demetleri götürürler. Her reyhanın kökü aynıdır, ama dalları yirmi renktedir. Her renkte de ayrı kokular vardır. Yine beraberlerinde içinde keskin kokulu misk bulunan beyaz ipek vardır. Ölüm meleği onun başı ucunda oturur ve diğer melekler etrafında dizilir. Her bir melek elini onun bir uzvuna koyar. O beyaz ipek ve keskin kokulu misk, çenesi altına konulur. Sonra ona Cennette bir kapı açılır ve bu kişi o zaman Cennetle meşgul olur. Ağlayan çocuğun anne babasına bakması gibi bir hurilerle, bir elbiselerle ve bir meyvelerle teselli edilir.

Huriler kendisine doğru hızla gelmeye başlar ve ruh bu kişiden sıyrılıp çıkar. Ölüm meleği: «Ey temiz ruh! Dikensiz sedir ağaçlarının, salkımları sarkmış muz ağaçlarının, uzayıp giden gölgenin ve çağlayarak akan suların yanına çık git» der. Annenin çocuğuna karşı merhametli davranması gibi ölüm meleği de bu kişiye karşı merhametli davranır. Bu şekilde, ruhun Rabbinin kendisini sevdiğini ve Allah katında değerli biri olduğunu ifade eder. Ölüm meleği Allah'ı razı etmek için onun ruhunu merhametle alır. Bunun üzerine ruh kılın hamurdan çekilip çıkarıldığı gibi çıkıp gider. Ancak ruh çıkarken melekler etrafında: «Selam sana. Yapmış olduğun iyi işlere karşılık Cennete gir» derler. Allah'ın: «"Selâm size! Yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık girin Cennete" derler» kelâmı da bunu ifade etmektedir. «Eğer ölen o kişi, gözdelerden ise, rahatlık, hoşluk ve Naim Cenneti onundur.» Ölüm zorluğuna karşı rahat, ruhu çıkacağı zaman huzur içindedir. Naim Cenneti ise önündedir. Ölüm meleği ruhunu aldığı zaman, ruh cesede: «Allah seni hayırla mükâfatlandırsın. Sen benimle, Allah'a karşı itaatte aceleci, isyanda ise yavaş idin. Bugün sana kutlu olsun, kendin kurtuldun ve beni kurtuluşa erdirdin» der. Ceset te ruha aynı şeyleri söyler. Üzerinde Allah'a itaat etmiş olduğu her yeryüzü parçası, amellerinin çıktığı ve kendisinden rızkının indiği semadaki her kapı kırk gece onun için ağlar.

Ölüm meleği ruhunu aldığı zaman beş yüz melek onun cesedi yanında bulunur. İnsanlar onu bir tarafa çevirmek istediğinde mutlaka melekler onu onlardan daha önce çevirir. Onların kefenlemesinden önce kefenlerler ve kokulamalarından önce kokularlar. Evinin kapısından kabrinin kapısına kadar iki saf melek dikilir ve onu istiğfarla karşılarlar. İşte o zaman İblis öyle bir feryat eder ki cesedinin bazı kemikleri sızlar ve ordularına: «Yazıklar olsun size! Bu kul sizden nasıl kurtuldu?» der. Onlar: «Bu masum bir kişiydi» karşılığını verir. Ölüm meleği ruhuyla göklere çıktığı zaman Cibril onu yetmiş bin melekle karşılar. Hepsi de ona Rabbinden bir müjde ile gelir. Ölüm meleği Arş'a ulaştığı zaman ruh Rabbine karşı secdeye kapanır. Bunun üzerine Allah ölüm meleğine: «Kulumun ruhunu al ve dikensiz sedir ağaçlarının, salkımları sarkmış muz ağaçlarının, uzayıp giden gölgenin ve çağlayarak akan suların yanına götür» buyurur.

Ceset mezara konulduğu zaman namaz gelip sağında, oruç gelip solunda, Kur'ân ve zikir başı ucunda durur. Namaza yürüyüşü gelip ayakları ucunda ve sabrı gelip mezarın bir tarafında durur. Allah'ın ona göndermiş olduğu bir parça azap sağından gelince, namaz: «Geri dön, vallahi o, bütün ömrü boyunca çalışmaya devam etti. Şimdi de mezarına konulduğu zaman rahat etti» der. Azap solundan gelince, oruç ta aynı şeyleri söyler. Azap başı tarafindan gelince yine aynı şeyler söylenir. Azap onun yanına girecek bir yer bulabilir miyim diye ona hangi yönden gelse, Allah dostunun itaatle korunmuş olduğunu görür. Azap böyle olduğunu görünce de geri döner. Sabır ise diğer amellere: «Beni bu duruma müdahale etmekten alıkoyan, ancak sizde neler olduğuna bakmam içindi. Eğer siz çaresiz kalmış olsaydınız onun sahibi ben olurdum. Fakat siz onun için yeterli oldunuz. Bu sebeple ben Sırat ve Mizan'da onun için saklanmış bir azığım» der.

Allah, gözleri, çakan şimşek, sesleri gürleyen gök gürültüsü, köpek dişleri çengel, nefesleri alev gibi olan iki melek gönderir. Onlar saçlarına basarak gelirler. Her birinin omuz arası şu kadar mesafelik bir yoldur. Onlar, müminlerden başka kişilere karşı acıma ve merhameti alınmış olan Münker ve Nekîr'dir. Her birinin elinde öyle bir balyoz var ki, insanlar ve cinler bir araya toplansa o balyozu kaldıramaz. Ona: «Otur!» derler. O kalkıp mezarında oturunca, kefenleri yan taraflarına düşer. Ona: «Rabbin kimdir, dinin nedir, Peygamberin kimdir?» derler. O: «Rabbim, tek ve ortağı olmayan Allah'tır, dinim İslam, Peygamberim, peygamberlerin sonuncusu Muhammed'dir» cevabını verir. Melekler: «Doğru söyledin» diyerek onu mezara bırakıp mezarı önünden, sağından, solundan, arkasından, başucundan ve ayakuçlarından genişletirler.

Sonra ona: «Üst tarafına bak» derler. Bir de bakar ki üstü Cennete açılmıştır. Melekler kendisine: «Ey Allah'ın dostu! Allah'a itaat etmiş olmandan dolayı burası senin yerindir» derler. Muhammed'in canı elinde olana yemin olsun ki, onun kalbine öyle bir ferahlık gelir ki, o ferahlık ondan asla ayrılmaz. Sonra ona: «Altına bak» denilir. Bir de bakar ki altı Cehenneme açılmıştır. Melekler ona: «Ey Allah'ın dostu! Sen bundan kurtuldun» derler. Canım elinde olana yemin olsun ki, işte o zaman onun kalbine öyle bir ferahlık gelir ki, o ferahlık ondan asla ayrılmaz. Sonra kendisi için Cennete yetmiş yedi kapı açılır. Allah onu tekrar diriltinceye kadar o kapılardan kendisine Cennetin kokusu ve serinliği gelir.

Kâfirin durumu ise şöyledir: "Allah ölüm meleğine: «Düşmanımın yanına git ve onu bana getir. Ben ona rızkımdan bolca verdim, nimetimi ona kolaylaştırdım. Ancak o bana isyan etmekte diretti. Onu getir ki ondan intikam alayım»" buyurur. Ölüm meleği ona insanlardan hiç kimsenin asla görmemiş olduğu kadar kötü bir suretle gider. Onun on iki gözü vardır. Yanında çok dikenleri olan ateşten bir şiş vardır. Aynı zamanda beraberinde beş yüz melek bulunmaktadır. Meleklerin yanında bakırlar, Cehennem korlarından korlar ve tutuşturulmuş ateşten kamçılar vardır. Ölüm meleği bu şişle ona öyle bir darbe vurur ki, şişin her bir dikeni kâfirin kıllarının ve damarlarının dibine batar. Sonra onu şiddetle bükerek ruhunu iki ayağının tırnaklarından söker alır ve topuklarına koyar. Allah'ın düşmanı bu sırada bir sarhoşluk geçirir. Melekler bu kamçılarla onun yüzüne, arkasına vurur ve ruhunu topuklarından çekip dizlerine koyarlar. Allah'ın düşmanı bir sarhoşluk daha geçirir. Sonra bir daha vururlar ve ruhunu çekip böğrüne koyarlar. Allah'ın düşmanı bir sarhoşluk daha geçirir. Sonra bir daha vururlar ve ruhunu çekip göğsüne koyarlar. Allah'ın düşmanı bir sarhoşluk daha geçirir. Sonra bir daha vururlar ve ruhunu çekip boğazına koyarlar. Sonra melekler o bakır ve korları çenesi altına koyunca ölüm meleği: «Ey lanetlenmiş melun ruh! Sam yeline, sıcak suya, kara dumandan bir gölgeye, serin ve şerefli olmayan yere çık» der. Ölüm meleği ruhunu aldığı zaman, ruh cesede: «Allah seni benden dolayı kötülükle cezalandırsın. Sen beni Allah'a isyan olan şeylerde acele, itaatte ise yavaş ettirirdin. Muhakkak ki, sen helak oldun ve helak ettin» der. Ceset te ruha aynı şeyleri söyler. Üzerinde Allah'a karşı gelmiş olduğu her yeryüzü parçası onu lanetler. îblis'in orduları da, Âdemoğullarından bir kulu ateşe götürdüklerini müjdelemek için İblis'e gelirler.

Kâfir mezara konulduğu zaman kemikleri birbirine girinceye kadar mezarı daraltılır. Sağ tarafı sol tarafına, sol tarafı da sağ tarafına girer. Allah ona öyle büyük yılanlar gönderir ki, orta yerinde buluşana kadar onu burnunun ucundan ve ayaklarının başparmaklarından kemirirler. Sonra Allah ona iki melek gönderir ve bu melekler: «Rabbin kimdir, dinin nedir, Peygamberin kimdir?» diye sorar. O: «Ben bilmiyorum» deyince: «Bilmeyesin ve okuyamayasın» derler. Ona öyle bir darbe vururlar ki, kıvılcımlar mezarında uçuşur. Sonra: «Üst tarafına bak» derler. Bir de bakar ki üstü Cennete açılmıştır. Melekler: «Ey Allah'ın düşmanı! Eğer sen Allah'a itaat etmiş olsaydın burası senin yerin olacaktı» derler. Canım elinde olana yemin olsun ki, onun kalbine öyle bir hasret gelir ki, o hasret ondan asla ayrılmaz. Sonra ona: «Altına bak» denilir. Bir de bakar ki altı Cehenneme açılmıştır. Melekler ona: «Ey Allah'ın düşmanı! Allah'a karşı asi olmandan dolayı senin yerin burasıdır» derler. Sonra kendisi için Cehenneme yetmiş yedi kapı açılır. Allah onu tekrar diriltinceye kadar o kapılardan kendisine Cehennemin sıcaklığı ve sıcak yeli gelir."'

86

Bkz. Ayet:87

87

"İşte o vakit eğer ceza görmeyecek iseniz. Onu geri çevirsenize. Şayet sadıklar iseniz."

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Ceza görmeyecek iseniz"' kelâmını açıklarken: "Hesap görmeyecek iseniz, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "İşte o vakit eğer ceza görmeyecek iseniz" âyetini açıklarken: "Hesap görmeyecek iseniz, mânâsındadır" dedi. "Onu geri çevirsenize..." kelâmı hakkında ise: "Burada da çıkmak üzere olan ruh kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd, Saîd b. Cübeyr, Hasan ve Katâde'den aynısını bildirir.

Abd b. Humeyd,'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Ceza görmeyecek iseniz" kelâmını açıklarken: "İman etmemiş iseniz, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basri): "işte o vakit eğer ceza görmeyecek iseniz" âyetini açıklarken: "Eğer kıyamet günü diriltilmeyecek iseniz, mânâsındadır" dedi.

88

Bkz. Ayet:94

89

Bkz. Ayet:94

90

Bkz. Ayet:94

91

Bkz. Ayet:94

92

Bkz. Ayet:94

93

Bkz. Ayet:94

94

"Eğer ölen o kişi, gözdelerden ise, rahatlık, hoşluk ve Naim Cenneti onundur. Eğer ahiret mutluluğuna ermiş kişilerden ise, kendisine, «Selâm sana ahiret mutluluğuna ermişlerden!» denir. Ama haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır. Bir de cehenneme atılma vardır."

İbn Ebî Şeybe, Zühd'de Ahmed, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Rabî b. Huseym: "Eğer ölen o kişi, gözdelerden ise, rahatlık, hoşluk..." âyetini açıklarken: "Burada ölüm anı kastedilmektedir" dedi. "Naim Cenneti onundur " kelâmı hakkında ise: "Bu da kendisi için dirileceği güne saklanan Cennettir" dedi. "Ama haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır" âyetlerini açıklarken: "Burada ölüm anı kastedilmektedir" dedi. "Bir de cehenneme atılma vardır"' âyeti hakkında ise: "Bu da kendisi için dirileceği güne saklanan Cehennemdir" dedi.

Fedâil'de Ebû Ubeyd, Ahmed, Abd b. Humeyd, Târih'te Buhârî, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, Nevâdiru'l-Usûl'da Hakîm et-Tirmizî, İbnu'l-Münzir, Hâkim, Hilye'de Ebû Nuayın ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti: (.....) şeklinde (ra) harfini ötre ile okuduğunu işitmiştir.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Ömer der ki: Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) Vâkıa Sûresini okudum, (.....) âyetine yetiştiğimde, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): (.....) buyurdu.

Abd b. Humeyd'in Avf'tan bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) bu âyeti: (.....) şeklinde (ra) harfini ötre ile okurdu.

Ebû Ubeyd, Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde bu âyeti: (.....) şeklinde okur ve: "Burada rahmet kastedilmektedir" derdi. Hasan da bu âyeti: (.....) şeklinde okur ve: "Burada rahatlık kastedilmektedir" derdi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "Burada rahatlık kastedilmektedir" dedi. (.....) ifadesi hakkında ise: "Burada istirahat kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Reyhân ifadesi ile dünyadan rahat etmek kastedilmektedir" dedi. "...Naim Cenneti onundur " kelâmı hakkında ise: "Burada da mağfiret ve rahmet kastedilmektedir" dedi.

Mâlik, Ahmed, Müsned'de Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim ve Nesâî'nin bildirdiğine göre Ebû Katâde der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber iken bir cenaze geçirilmişti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Rahat etmiş ve kendisinden rahat edilmiş" buyurdu. Biz: "Ya Resûlallah! Rahat etmiş ve kendisinden rahat edilmiş ne demektir?" diye sorunca: "Mümin kişi Allah'ın rahmetine kavuşarak dünyanın yorgunluğundan ve eziyetinden rahata kavuşur. Fâcir kuldan ise insanlar, şehirler, ağaçlar ve hayvanlar kurtulup rahat eder" buyurdu.

Ebu'l-Kâsım b. Mendenin el-Ahvâl vel-îmân bis-Sûâl'da Selmân'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Mümin kişinin vefat edeceği zaman, müjdeleneceği ilk şey rahatlık, hoşluk ve Naim Cennetidir. Yine mümin kişinin mezarda müjdeleneceği ilk şey, ona: «Allah'ın rızası ve Cennetle müjdelen. En güzel bir yere geldin. Seninle mezarına kadar gelen kişileri Allah bağışladı, sana şahitlik edenlerin şahitliklerini tasdik edip sana istiğfar edenlerin istiğfarını kabul buyurdu" denilmesidir.»"

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Rahatlık, hoşluk... onundur" kelâmını açıklarken: "Rahatlık ifadesi ile ferahlık, hoşluk ifadesi ile rızık kastedilmektedir" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b el-Kurazî: "Rahatlık, hoşluk... onundur" kelâmını açıklarken: "Bu, içinde bulunmuş oldukları sıkıntıdan ve amelden kurtuluş demektir. Orada namaz kılmayacak ve oruç tutmayacaklardır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Revh ifadesi ile ferahlık, reyhân ifadesi ile rızık kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve Ebu'l-Kâsım b. Mendeh es-Sûâl'de bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Rahatlık, hoşluk... onundur" kelâmını açıklarken: "Bu, âhirette olan bir şeydir" dedi. Topluluktan bazıları ondan bunu açıklamasını isteyince: "Vallahi, bu, Ölüm anında onlara gizli olarak gösterilir" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Rahatlık, hoşluk... onundur" kelâmını açıklarken: "Reyhân ifadesi rızık mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Revh ifadesi ile rahmet, reyhân ifadesi ile bildiğimiz bu (kokulu) reyhân kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Rahatlık, hoşluk... onundur" kelâmını açıklarken: "Rahatlık ifadesi ile rahmet kastedilmektedir. Hoşluk ise kişinin ölüm anında karşılaşacağı şeydir" dedi.

Cenâiz'de Mervezî ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Mümin kişinin ruhu bir hoşluk içinde çıkar" dedi ve: (.....) (=Eğer ölen o kişi, gözdelerden ise, rahatlık, hoşluk onundur) kelâmını okudu.

Abd b. Humeyd, Zikru'l-Mevt'te İbn Ebi'd-Dünyâ ve Zühd'e zevaid olarak Abdullah b. Ahmed'in bildirdiğine göre Ebû İmrân el-Cevnî: (Eğer ölen o kişi, gözdelerden ise, rahatlık, hoşluk onundur) kelâmını açıklarken: "Bana bildirildiğine göre mümin kişiye ölüm anı geldiği zaman ona Cennetten reyhân demetleri getirilir ve ruhu içine konulur" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "Ölmekte olan kişi, Allah'a yaklaştırılan müminlerden ise kendisine Cennet'ten bir reyhan dalı getirilmeden ölmez. Ancak reyhânın kendisine koklatılmasından sonra ruhunu teslim eder" dedi.

İbn Ebi'd-Dünyâ'nın Zikru'l-Mevt'te bildirdiğine göre Bekr b. Abdillah der ki: "Ölüm meleği mümin kişinin ruhunu almakla emrolunduğu zaman kendisine Cennet'ten bir demet reyhân getirilir ve: «Bununla onun ruhunu teslim al!» denilir. Kâfir bir kişinin ruhunu almakla emrolunduğu zaman da kendisine ateşten bir elbise getirilir ve: «Bununla onun ruhunu teslim al!» denilir."

Bezzâr ve İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Mümin kişinin ölüm anı geldiği zaman ölüm meleği üzerinde misk ve reyhân demetleri bulunan bir ipekle gelir. Bunun üzerine ruh kılın hamurdan çekilip çıkarıldığı gibi çıkıp gider. Ona: «Ey temiz ruh! Sen razı olmuş, senden de razı olunmuş bir şekilde Allah'ın rahmetine ve nimetlerini sunduğu yere çık» denilir. Ruh çıktığı zamanda ona misk ve reyhân konulur. Sonra o ipeğin içine dürülür ve Îlliyyîn'e çıkarılır. Kâfir kişinin ölüm anı geldiği zaman ölüm meleği üzerinde ateş közleri olan kıldan yapılmış kalın bir elbiseyle gelir ve ruhunu şiddetli bir şekilde alır. Ona: «Ey pis ruh! Sen kızmış, sana da kızılmış bir şekilde Allah'ın zillet ve azabına çık denilir. Ruh çıktığı zaman o közlerin üzerine konulur ve onun kaynama sesi gelir. Sonra o elbiseye sarılır ve Siccîn'e götürülür.»"

İbn Ebi'd-Dünyâ'nın Zikru'l-Mevt'te bildirdiğine göre İbrâhîm en-Nehaî der ki: Bizi bildirildiğine göre mümin kişi öleceği zaman Cennet'ten olan güzel kokular ve reyhânlarla karşılanır. Sonra ruhu kabzedilir ve Cennetten ipekler içine konulur. Üzerine o güzel kokulardan serpilir ve reyhanla sarılır. Sonra da rahmet melekleri onu İlliyyîn'e çıkarana kadar onunla semada yükselirler.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Selâm sana âhiret mutluluğuna ermişlerden!" âyetini açıklarken: "Melekler, Allah katından bir selamla gelip ona selam verir ve âhiret mutluluğuna ermiş olanlardan olduğunu kendisine haber verir" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Selâm sana âhiret mutluluğuna ermişlerden!" âyetini açıklarken: "O, Allah'ın azabından selamettedir. Allah'ın melekleri de ona selam verir, mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ama haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır" âyetlerini açıklarken: "Kâfir kişi kaynar sudan bir bardak içmeden dünyadan ayrılmaz" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk bu âyeti açıklarken: "Kim içki içerken ölürse yüzü Cehennem korlarıyla yaralanır" dedi.

İbn Merdûye'nin Abdurrahman b. Ebî Leyla'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbından bir kişi: "Eğer ölen o kişi, gözdelerden ise, rahatlık, hoşluk... onundur" âyetlerini açıklarken: "Bu, dünyada olacak bir şeydir" dedi. "Ama haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır. Bir de cehenneme atılma vardır'" âyetleri hakkında ise: "Bu da, dünyada olacak bir şeydir" dedi.

Ahmed, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdurrahman b. Ebî Leyla der ki: Filan oğlu filan bize Resulullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim Allah'a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Kim de Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz" buyurduğunu söyledi. Bunun üzerine ashâb ağlayarak: "Biz ölümden hoşlanmıyoruz" deyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bu böyle bir şey değildir. Kişinin ölüm anı gelince «Eğer ölen o kişi, gözdelerden ise, rahatlık, hoşluk ve Naim Cenneti onundur.» Kişi bununla müjdelenince Allah'a kavuşmayı sever. Allah da ona kavuşmayı sever. «Ama haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.»' Kişi bununla müjdelenince Allah'a kavuşmaktan hoşlanmaz. Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz. "

Âdem b. Ebî İyâs'ın bildirdiğine göre Abdurrahman b. Ebî Leyla der ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Can boğaza geldiğinde, onu geri döndürsenize... Eğer ölen o kişi, gözdelerden ise, rahatlık, hoşluk ve Naim Cenneti onundur. Eğer âhiret mutluluğuna ermiş kişilerden ise, kendisine, «Selâm sana âhiret mutluluğuna ermişlerden!» denir. Ama haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır. Bir de cehenneme atılma vardır" âyetlerini okudu ve şöyle buyurdu: "Kişi ölüm anında iken kendisine bunlar haber verilir ve âhiret mutluluğuna ermişlerden ise Allah'a kavuşmayı sever, Allah da ona kavuşmayı sever. Eğer haktan sapan yalancılardan ise, Allah'a kavuşmaktan hoşlanmaz ve Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz."

Ahmed, Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî'nin Ubâde b. es-Sâmit'ten bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim Allah'a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Kim de Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz" buyurdu. Bunun üzerine Hazret-i Âişe: "Biz ölümden hoşlanmıyoruz" deyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bu, böyle bir şey değildir. Mümin kişinin ölüm anı gelince Allah'ın rızası ve ikramıyla müjdelenir. Onun için, önündeki (ölümden sonra kendisi için hazırlanan) şeyden daha sevgili bir şey yoktur. Böylece o, Allah'a kavuşmayı sever, Allah da ona kavuşmayı sever. Kâfir ise, ölüm kendisine gelince Allah'ın azabı ve cezasıyla müjdelenir. Bundan dolayı onun için önündeki (ölümden sonra kendisi için hazırlanan) şeyden daha kötü bir şey yoktur. Bu sebeple de Allah'a kavuşmaktan hoşlanmaz, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.""

İbn Merdûye ve Deylemî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir ölü yoktur ki, mutlaka kendisini yıkayanı bilir. Eğer rahatlık, hoşluk ve Naim Cenneti ile müjdelenenlerden ise kendisini mezara taşıyanlardan acele etmelerini ister. Kaynar sudan bir ziyafet ve cehenneme atılma ile müjdelenirse kendisini mezara taşıyanlardan yavaş gitmelerini ister."

95

"Şüphesiz bu, kesin gerçektir."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Şüphesiz bu, kesin gerçektir"' âyetini açıklarken: "Burada, bu sûrede anlatılanlar kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Şüphesiz bu, kesin gerçektir" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Yüce Allah, Kur'ân'da bildirdiklerinin kesin bilgiler olduğunu göstermedikçe yaratıklarından hiç birini bırakmayacaktır. Mümin kişi dünyada iken iman eder ve bu imanı kıyamet gününde kendisi için fayda sağlar. Kâfir ise kendisi için fayda sağlamayacak olan kıyamet gününde iman eder."

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Şüphesiz bu, kesin gerçektir" âyetini açıklarken: "Şüphesiz bu, kesin bir haberdir" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mesrûk: "Kim öncekilerin ve sonrakilerin, dünyanın ve âhiretin, Cennetin ve Cehennemin haberlerini öğrenmek isterse Vâkıa Sûresini okusun" dedi.

96

"Öyleyse yüce Rabbinin adını tesbih et."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Öyleyse yüce Rabbinin adını tesbih et" âyetini açıklarken: "Rabbin için namaz kıl, mânâsındadır" dedi.

Saîd b. Mansûr, Ahmed, Ebû Dâvud, İbn Mâce, İbn Hibbân, Hâkim, İbn Merdûye ve Sünen'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ukbe b. Âmir el-Cuhenî der ki: Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "Öyleyse yüce Rabbinin adını tesbih et" âyeti indiği zaman: "Bunu rükûnuzda ifade edin" buyurdu. "Yüce Rabbinin adını tespih et"' âyeti indiği zaman da: "Bunu secdenizde ifade edin" buyurdu.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Hureyre der ki: Ashâb: "Ya Resûlallah! Rükû ederken ne diyeceğiz?" diye sorunca, Allah, Vâkıa Sûresinin son âyeti olan: (.....) âyetini indirdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize, tek sayı olarak: "Sübhâne Rabbiye'l-Azîm" dememizi söyledi.

İbn Merdûye'nin "Muhammed b. Abdillah b. İbrâhim eş-Şâfiî— Hüseyn b. Abdillah b. Yezîd — Muhammed b. Abdillah b. Sâbûr — Hakem b. Zuheyr — Ebû Mâlik ve Ebû Sâlih" kanalıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Vakıa vuku bulduğu zaman. Ki onun vukuunu yalanlayacak hiçbir kimse yoktur" âyetlerini açıklarken: "Burada vakıa ifadesi ile kıyamet günü kastedilmektedir. Onu dünyada iken yalanlayan kişi âhirette vuku bulduğu zaman yalanlayamayacaktır" dedi. "O, alçaltın, yükselticidir"" âyetini de: "Kıyamet günü alçaltıcıdır. O, alçaltıp yakındakilere işittiren ve yükseltip uzaktakilere işittirendir. O, dünyada iken yücelmiş olan bazı kişileri alçaltırken dünyada iken aşağılanmış bazı kişileri de İlliyyîn'e yükseltir" şeklinde açıkladı.

(.....) âyetini de: "Burada recce ifadesi ile deprem kastedilmektedir" şeklinde açıkladı. "Dağlar parçalandığı, dağılıp toz duman haline geldiği zaman" âyetlerini de: "Hakem der ki: "Süddî'nin bildirdiğine göre Hazret-i Ali bu konuda: "Dağların parçalanıp toz haline gelmesi süratle giden atların çıkardığı toz gibi olması, mânâsındadır" dedi" şeklinde açıkladı.

"Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman, iyi işler işlediklerini belirtmek için, amel defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara! Kötülük işlediklerini belirtmek üzere, amel defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara! İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır'" âyetleri hakkında ise: "Kullar kıyamet gününde üç sınıftadır. Amel defterleri sağdan verilenlerle Cennetlikler kastedilmektedir. Amel defterleri soldan verilenlere ise neler vardır ve Allah onlara neler hazırlamıştır. Öncekilerden ve sonrakilerden iyilik işlemekte önde olanlar peygamberler, sıddîkler ve şehitler gibidirler" dedi. "İşte onlar en çok gözde olanlardır. Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir. Süslenmiş tahtlar üzerinde, karşılıklı olarak üzerinde yaslanırlar" âyetlerini açıklarken şöyle dedi: "Gözde olanlar Cennetin ortasında, Rahman'ın katına en yakın olanlardır. Orası da Naîm Cennetindedir. Onlar, altın, mücevher ve yakutlarla süslenmiş tahtlar üzerindedir. Orada kimse dostunun arkasında oturmaz, yüz yüze halkalar şeklinde otururlar."

Sonra: "Çevrelerinde, (hizmet için) ölümsüz gençler dolaşır; Maîn çeşmesinden doldurulmuş küpler, testiler, ibrikler ve kadehlerle. Bu şaraptan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir" âyetlerini de şöyle açıkladı: "Allah, bu gençleri Cennet'te, hurileri yarattığı gibi yaratmıştır. Onlar ölmez, saçlarına ak düşmez ve yaşlanmazlar. Kadeh kulpları olmayan su kaplan gibidir, ibrikler ise kulpu ve boğazı olan su kabıdır. Kadeh ifadesi şaraplar doldurulmuş mânâsındadır. Çünkü bardak ancak şarap ile doldurulduğu zaman kadeh olur. Şarap ile dodurulmamış bardak ise sadece bir kaptır. Maîn ifadesi ise akan şarap çeşmeleri mânâsındadır. Bu şarap onların başını ağırtmaz ve onlara sarhoşluk vermez."

"Beğendikleri meyvelerden, istedikleri kuş etlerinden sunulur onlara" âyetlerini açıklarken: "Onlara canlarının çektiği meyvelerden sunulur. Kuş kanatlarını açarak önlerine gelecek ve istedikleri kadar ondan yiyeceklerdir. Ancak o kendinden pişmiştir, ateşle pişmiş değildir. Doydukları zaman da kuş tekrar uçup gidecektir" dedi. "Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü Huri'l-lyn'ler vardır... Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler. Sadece «Selâm, selâm!» sözünü işitirler'" âyetlerini şöyle açıklamıştır: "Huri ifadesi beyaz, Iyn ifadesi ise güzel ve iri gözlü mânâsındadır. Onlar, kendisine hiçbir şey değmemiş istiridye içindeki inci gibidirler. Orada: "Hayır vallahi, evet vallahi" diye boş yeminler ve kişiyi günaha sokan şeyler işitmeyeceklerdir. Ancak onlar birbirlerine selam verme sözünü işiteceklerdir. İşte onlar da Mukarrebûn olanlardır."

"Âhiret mutluluğuna erenler, ne mutlu kimselerdir! Onlar, dikensiz sedir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir subaşında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler" âyetleri hakkında ise şöyle dedi: "Âhiret mutluluğuna ermiş olanlara dikensiz ağaçlar, muz ağaçları, üzerlerinde sürekli olarak bulunan ve uzayıp giden Cennet gölgesi, şelaleler halinde akan sular, hiçbir zaman kesilmeyen ve sürekli olarak gelen meyveler vardır. Dünyadaki gibi bazen bulunan ve bazen bulunmayan ve dünyada parası ile alınan meyveler gibi değildir. Aynı zamanda orada döşekler birbiri üzerindedir."

"Gerçekten biz onları, yeni bir yaratılışla yarattık. Onları, eşlerine düşkün ve yaşıt bakireler kıldık. Bütün bunlar ashâb-ı yemîn içindir. Bunların bir kısmı öncekilerden, bir kısmı da sonrakilerdendir. Defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara. Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin, ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde. Çünkü onlar bundan önce varlık içinde sefahete dalmışlardı. Büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı'" âyetlerini açıklarken şöyle dedi: "Yeni yaratılışla gözleri çapaklı kadınların Cennet ahalisi için bekârlar olarak yaratılmaları kastedilmektedir. Uruben ifadesi eşlerine düşkün, etrâben ifadesi ise zayıf düşmeyen yaşıtlar mânâsındadır. Bunlar amel defterleri sağından verilenler içindir. Bu kişilerin de bir kısmı öncekilerden, bir kısmı da sonrakilerdendir. Amel defterleri soldan verilenler için neler neler vardır ve Allah onlar için neler neler hazırlamıştır. Onlar için Cehennem ateşi ve son dereceye kadar kaynatılmış sular vardır. Ondan daha yüksek bir sıcaklık yoktur. Çünkü onlar müşrik zorbalar idi ve büyük günahlar işlemeye devam etmekteydi. Bu günahları da şirk koşmaktı."

"Diyorlardı ki: «Biz öldükten, toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi bir daha diriltilecekmişiz? Evvelki atalarımız da mı?» De ki: "Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır. Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz. Karınlarınızı ondan dolduracaksınız. Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz. Hem de susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz. İşte bu, hesap ve ceza gününde onlara ziyafetleridir" âyetlerini açıklarken şöyle dedi: Yüce Allah, Peygamberine: "Ey Muhammed! Onlara: «Öncekiler ve sonrakiler kıyamet gününde bir yerde toplanacaktır» de" buyurmaktadır. Müşrik yalancılar zakkum ağacından yiyecekler ve yedikleri boğazlarında duracaktır. Ancak yine de onunla karınlarını dolduracaklardır. Onun üzerine, kaynar sudan içeceklerdir. Kumluk bir yere yağmur yağdığında kumun su tuttuğu görülmediği gibi ne kadar içerlerse içsinler susuzlukları gitmeyecektir. Zakkum ve kaynar su hesap gününde onlara sunulacak olan şeylerdir.

"Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz? Attığınız o meniye ne dersiniz? Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz? Aranızda ölümü takdir eden biziz ve biz, önüne geçilebileceklerden değiliz. Böylece sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir âlemde tekrar var edelim diye. And olsun ki, ilk yaratmayı bilirsiniz, yine de düşünmez misiniz? Görmez misiniz ektiğiniz tohumu? Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?" âyetlerini açıklarken şöyle dedi: "Tasdik etmeyecek misiniz ifadesi, inanmayacak mısınız, mânâsındadır. Onlar, attıkları meni için: "Bu, erkeğin suyudur" demekteydi. Zira Allah şöyle buyurmaktadır: "Sizi götürüp yerinize başkalarını getirmek için öncekilerin de, sonrakilerin de ölümünü takdir eden biziz. Biz sizi istediğimiz şekilde yaratırız. İstersek sizi maymun veya domuz olarak yaratırız. Yine de düşenmez misiniz? Ektiğinizi görmez misiniz? Onu siz mi bitirmektesiniz yoksa biz mi bitirmekteyiz?"

"Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz. Muhakkak biz çok ziyandayız. Daha Şüphesiz büsbütün mahrumuz! Söyleyin; içtiğiniz suyu buluttan indirenler sizler misiniz, yoksa onu biz mi indiririz? Dileseydik onu acı bir su yapardık. O hâlde şükretseydiniz ya" âyetleri hakkında ise: "Şaşkınlık içinde gevelemekten kasıt pişmanlıkla: «Biz mahvolmuşuz» demeleridir. Âyetteki muzn ifadesiyle bulut kastedilmektedir. Allah dileseydi suyu acı kılardı, hâlâ şükretmez misiniz?" dedi.

"Söyleyin; yaktığınız ateşin ağacını var eden sizler misiniz, yoksa onu biz mi var ederiz?" âyetlerini açıklarken: (.....) ifadesi yakmak, (.....) ifadesi ise yaratmak mânâsındadır. Hünnap ağacı dışında her ağacın birbirine sürtünmesiyle ateş çıkar. Yine taşların da birbirine sürtünmesiyle ateş çıkar" dedi. "Biz onu bir hatırlatıcı ve çölde konaklayanlar için yararlı kıldık" âyeti hakkında ise: "Buradaki ateş, âhiretteki büyük ateş (Cehennem ateşi) için bir hatırlatıcıdır. Çölde konaklayanlar, ateş bulamayanlardır. Onlar da çakmak taşlarını birbirine vurup ateş yakarak onunla aydınlanır ve ondan faydalanır" dedi.

"Öyleyse yüce Rabbinin adını tesbih et" âyetini açıklarken: "Yüce Rabbin için namaz kıl, mânâsındadır" dedi. "Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki" âyetini açıklarken şöyle dedi: Uleyye b. el-Esved veya Nâfi' b. el-Hakem İbn Abbâs'a gelerek: "Ey Ebu'l-Abbâs! Allah'ın Kitâb'ından bazı âyetler okuyorum ve bir şeyleri bilmediğimden korkuyorum" dedi. İbn Abbâs: "Niye ki?" diye sorunca: "Allah «Şüphesiz, Biz, Kur'ân'ı kadir gecesinde indirmişizdir» buyurmaktadır. Başka bir âyette «Gerçekten Biz; onu, mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz Biz, uyarıcı idik» buyurmaktadır. Başka bir âyette ise «Ramazan ayı, ki onda Kuran, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi» buyurmaktadır. O zaman Kur'ân Şevval ve diğer aylarda, yani bütün aylarda inmiştir" dedi.

Bunun üzerine İbn Abbâs şöyle dedi: "Yazık sana! Kur'ân Kadir gecesinde semadan yıldızların mevkiine indirildi. Cibrîl ise mübarek olan Kadir gecesinde onunla dünya semasına indi. Bu gün de Ramazan ayındadır. Sonra onu yirmi yıl içinde birer ikişer ve daha fazla olmak üzere Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem) indirdi. Bu sebeple Allah: "Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki" buyurarak kasem etmektedir. "Gerçekten bilseniz bu, büyük bir yemindir." "O, elbette değerli bir Kur'ân'dır. Korunmuş bir kitaptadır. Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir." Burada tertemiz ifadesiyle Sefereler kastedilmektedir. Sefereler ise şerefli kâtip meleklerdir" dedi. Sonra: "O, âlemlerin Rabbinden indirilmiştir. Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz? Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?" Rızkınıza teşekkür edeceğinize müşrikleri mi dost ediniyorsunuz?

İbn Abbâs der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sıcak bir havada sefere çıkmıştı. Topluluk susuzluktan boyunları düşecek kadar çok susamıştı. Bu durumu Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bahsederek: "Ya Resûlallah! Allah'a dua etsen ve bizi sulasa" dediler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Eğer yağmur için dua edecek olsam yağmur yağar ve belki de siz: «Filan filan yıldız sayesinde bize yağmur verildi» dersiniz" buyurdu. Onlar: "Ya Resûlallah! Şimdi yıldız doğmasını konuşmamızın zamanı değildir" dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) temiz bir su istedi ve abdest alarak iki rekât namaz kıldı. Sonra Allah'a dua etti. Bir rüzgâr çıktı ve bir bulut geldi. Dere akana kadar yağmur yağdı. Kendileri içtiler ve hayvanlarını suladılar. Sonra Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bardağını suya daldırarak dolduran bir kişinin yanından geçti. O: "Bu yağmur, filan yıldız sebebiyle yağdı" diyordu. Bunun üzerine şu âyetler indi: "Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz? Can boğaza geldiğinde, onu geri döndürsenize! Oysa siz o zaman bakıp durursunuz. Biz ise ona (ölüm meleğine) sizden daha yakınız. Fakat siz (melekleri) göremezsiniz. İşte o vakit eğer ceza (hesap) görmeyecek iseniz onu (canı) geri çevirsenize. Şayet sadıklar iseniz. Eğer ölen o kişi, gözdelerden (peygamberler, sıddîkler ve şehitler gibi) ise: "...Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin..." âyetinde olduğu gibi "...Hoşluk ve Naim Cenneti (rızık) onundur. (İbn Abbâs: "Mümin kişi Cennet meyvelerinden yemedikçe ruhu bedeninden çıkmaz. Cennet, âhirette artık onun için hakikat oldu" dedi.) "Eğer âhiret mutluluğuna ermiş kişilerden (Cennet ahalisinden) ise, kendisine: «Selâm sana âhiret mutluluğuna ermişlerden!» denir. Ama haktan sapan yalancılardan (ki, onlar da müşriklerdir) ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır. (İbn Abbâs der ki: "Kâfir kişi kaynar sudan bir bardak içmedikçe dünyadaki evinden çıkmaz) Bir de (ahirette) cehenneme atılma vardır. Şüphesiz bu, (sana anlattıklarımız, yani Kur'ân) kesin gerçektir."

0 ﴿