16"İnanmış erkek ve kadınları, defterleri sağdan verilmiş ve ışıkları önlerinde olarak giderken gördüğün gün onlara şöyle denilecektir: «Müjde; bugün içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacağınız cennetler sizindir.» İşte bu büyük kurtuluştur... İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve O'ndan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi? Onlar, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalbleri katılaştı; çoğu, yoldan çıkmış kimselerdir." İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): .Işıkları önlerinde olarak giderken..."' kelâmını açıklarken: "(İnanmış erkek ve kadınların) Cennete girene kadar Sırat'ta ışıklarının önlerinde olması kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "...Işıkları önlerinde olarak giderken..."" kelâmını açıklarken: "(İnanmış erkek ve kadınlar) Sırat'ta giderken mânâsındadır" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Yezîd b. Şecere der ki: "Siz, Allah katında isimleriniz, simalarınız, süsleriniz, sırdaşınız ve meclislerinizle yazılırsınız. Kıyamet gününde «Ey filan oğlu filan! Işığınla beraber gel. Ey Filan oğlu filan! Senin ışığın yoktur» denilir." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde bu âyeti açıklarken şöyle dedi: "Bize bildirildiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde bazı müminlerin nuru kendisine Medine ile Aden veya Medine ile Sana arası kadar veya buna yakın bir mesafeyi aydınlatır. Hatta bazı müminlerden bir kısmının da nuru ancak iki ayağını koyduğu yeri aydınlatır. İnsanların dereceleri amellerine göredir." İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Işıkları önlerinde olarak giderken..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Onlara, amelleri miktarınca bir nur verilecek ve Sırat'tan geçeceklerdir. Kimisinin nuru bir dağ kadarken kimisinin de bir hurma ağacı kadar olacaktır. Nuru en az oları da başparmağının üzerinde bir yanıp bir sönen ışığı olandır." İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve İbn Merdûye'nin Abdurrahman b. Cübeyr b. Nufeyr'den bildirdiğine göre Ebû Zer ve Ebu'd-Derdâ der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kıyamet gününde secde etmesi için kendisine izin verilecek ilk kişi benim. Secdeden başını kaldırması için kendisine izin verilecek ilk kişi de ben olacağım. Ben başımı kaldırıp önüme, arkama, sağıma, soluma bakacağım ve diğer ümmetlerin içinden kendi ümmetimi tanıyacağım" buyurdu. Bunun üzerine: "Ya Resûlallah! Nuh'un (aleyhisselam) zamanından senin zamanına kadar geçen zamanlarda yaşamış olan onca ümmet arasından kendi ümmetini nasıl tanıyacaksın?" denilince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Onları abdestin izi olarak alınlarında, el ve ayaklarındaki parlaklıktan dolayı tanırım. Bu parlaklık başka ümmetlerde yoktur. Ayrıca amel defterleri sağ ellerine verilecektir. Onları simalarından ve yüzlerindeki secde izinden tanırım. Onları, önlerinde, sağlarında ve sollarında giden ışıklarından tanırım."" İbnu'l-Mübârek, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ebû Umâme el-Bâhilî der ki: "Ey insanlar! Siz, iyilikler ve kötülükleri paylaştığınız bir menzilde sabahlayıp akşamladınız. Yakında da başka bir menzile göçeceksiniz. Orası da yalnızlık evi, karanlıklar evi, kurtçuk evi ve dar olan mezardır. Allah'ın geniş kıldığı mezarlar bunların dışındadır. Sonra oradan da kıyamet gününün konaklama yerlerine intikal edeceksiniz. Siz orada bazı yerlerde iken insanları Allah'ın emirlerinden bir emir bürüyecek ve bazı yüzler ağarırken bazı yüzler kararacaktır. Oradan da başka bir menzile intikal edeceksiniz. Orada insanları şiddetli bir karanlık bürüyünce nur taksim edilecektir. Mümin kişiye nur verilecek, ama kâfire ve münafığa hiçbir şey verilmeyecektir. Bu konuda Yüce Allah: "Veya derin denizin karanlıklarına benzer. Onu üst üste dalgalar ve dalgaların üstünde de bulutlar örter; karanlıklar üstünde karanlıklar; insan elini uzattığı zaman, nerdeyse onu bile göremez. Allah'ın nur vermediği kimsenin nuru olmaz" buyurmaktadır. Kör adamın, gören adamın gözünden faydalanamadığı gibi kâfir ve münafık kişi müminin nurundan faydalanamayacaktır. Münafıklar iman edenlere: "Bizi de gözetin; ışığınızdan faydalanalım" dedikleri gün, onlara: "Ardınıza dönün de ışık arayın" denir..." Bu, Allah'ın münafıklara yaptığı bir aldatmacadır. Allah: "Şüphesiz münafıklar Allah'ı aldatmağa çalışırlar, oysa o, onlara aldatmanın ne olduğunu gösterecektir..." buyurmaktadır. Bunun üzerine nurun taksim edildiği yere dönecekler ve bir şey bulamayacaklardır. Onlar müminlerin yanına geri dönmek ister, ama aralarına: "İçinde rahmet, dışında azap bulunan kapılı bir sur çekilir. Münafıklar, inananlara: "Biz sizinle beraber değil miydik (sizin gibi namaz kılıp sizin gibi savaşmıyor muyduk?)'" diye seslenirler. Onlar: "...Evet öyle; fakat sizler kendinizi aldattınız, bize pusu kurdunuz, Allah'ın kelâmı gelene kadar dinde şüpheye düştünüz; sizi kuruntular aldattı; sizi şeytanlar Allah'a karşı da ayarttı. Bugün sizden ve inkâr edenlerden fidye kabul edilmez; varacağınız yer ateştir, layığınız orasıdır; ne kötü bir dönüştür!" derler." İbn Ebî Hâtim'in başka bir kanalla bildirdiğine göre Ebû Umâme der ki: "Kıyamet gününde öyle bir karanlık gönderilir ki, ne bir mümin ne de bir münafık avucunun içini bile göremez. Sonra Allah, müminlere amellerine göre bir nur gönderir. Münafıklar da arkalarından gelerek: «Bizi de gözetin; ışığınızdan faydalanalım» derler." İbn Cerîr, İbn Merdûye ve Ba's'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: "İnsanlar karanlıklar içinde iken Allah bir nur gönderir. Müminler o nuru görünce ona doğru yönelir. İşte bu nur da Cennete girmeleri için kendilerine Allah'dan bir delildir. Münafıklar, müminlerin nura gittiğini gördüğü zaman peşlerinden giderler. Bunun üzerine Yüce Allah münafıkların üzerine bir karanlık indirir. O zaman münafıklar: "Bizi de gözetin; ışığınızdan faydalanalım. Dünyada iken biz sizinle beraber idik" derler. Müminler de: "Ardınızdaki karanlıklara geri dönün ve orada ışık arayın" karşılığını verir. Taberânî ve İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah, kıyamet gününde insanları annesine nispet ederek isimleriyle çağıracaktır. Suat'a gelince, Allah her mümine ve her münafığa bir nur verecektir. Sırat'ın üzerine geldiklerinde Allah erkek ve kadın münafıkların nurunu geri alacaktır. Bunun üzerine onlar müminlere: «Bizi de gözetin; ışığınızdan faydalanalım» diyecektir. Müminler tie: «Ey Rabbimiz! Nurumuzu tamamla» diyecektir. Orada hiç kimse hiç kimseyi hatırlamayacaktır.'" İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah öncekiler ve sonrakileri bir araya topladığı zaman, Yahudiler çağrılıp: «Siz kime ibadet ediyordunuz?» denilir. Yahudiler: «Biz Allah'a ibadet etmekteydik» cevabını verir. Onlara: "Allah'dan başka kime ibadet etmekteydiniz?" denilince: «Uzeyr'e» cevabını verirler. Bunun üzerine Yahudiler bir tarafa yönlendirilir ve Hıristiyanlar çağrılır. Onlara da: «Siz kime ibadet ediyordunuz?» denilir. Onlar: «Biz Allah'a ibadet etmekteydik» cevabını verir. Onlara: «Allah'dan başka kimseye ibadet eder miydiniz?» denilince: «Evet ederdik» derler. «Kime ederdiniz?» denilince de: «Mesih'e» cevabını verirler. Onlar da bir tarafa yönlendirilir ve Müslümanlar çağrılır. Müslümanlar yerden yüksekte bir tepe üzerindedirler. Kendilerine: «Siz kime ibadet ediyordunuz?» denilir. Onlar: «Biz yalnız Allah'a ibadet etmekteydik» cevabını verir. Onlara: «Allah'dan başka kimseye ibadet eder miydiniz?» denilince, öfkelenerek: «Allah'dan başka kimseye ibadet etmedik» derler. Bunun üzerine onlardan her birine bir nur verilir ve Sırat'a doğru dönerler. Münafıklardan olan kişinin nuru daha Sırat'a gelmeden sönecektir." Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): İkiyüzlü erkek ve kadınlar, müminlere: «Bizi de gözetin; ışığınızdan faydalanalım» dedikleri gün, onlara: «Ardınıza dönün de ışık arayın» denir; inananlarla ikiyüzlüler arasına, kapısının içinde rahmet ve dışında azap olan bir sur çekilir" âyeti ile: "Allah'ın Peygamberini ve onunla beraber olan müminleri utandırmayacağı o gün, ışıkları önlerinde ve defterleri sağlarından verilmiş olarak yürürler ve: «Rabbimiz! Işığımızı tamamla, bizi bağışla, Şüphesiz Sen her şeye Kadir'sin» derler'" âyetini okudu. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İkiyüzlü erkek ve kadınlar, müminlere: «Bizi de gözetin; ışığınızdan faydalanalım» dedikleri gün, onlara: «Ardınıza dönün de ışık arayın» denir; inananlarla ikiyüzlüler arasına, kapısının içinde rahmet ve dışında azap olan bir sur çekilir"' âyetini açıklarken şöyle dedi: "İnsanlar karanlıklar içinde iken, Allah bir nur gönderir. Müminler bu nuru görünce ona doğru yönelir. Bu nur da Cennete girmeleri için kendilerine Allah'dan bir delildir. Münafıklar müminlerin gittiğini görünce kendileri de peşlerine takılırlar. Allah münafıkların üzerine karanlıklar indirince: «Bizi de gözetin; ışığınızdan faydalanalım. Bizde dünyada sizinle beraber idik» derler. Bunun üzerine müminler: «Ardınızdaki karanlıklara geri dönün ve orada ışık arayın» karşılığını verir." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Fâhite der ki: Allah kıyamet gününde bütün yaratıkları bir yere toplar ve üzerlerine karanlıkları gönderir. İnsanlar Rablerinden yardım ister ve Allah her mümine bir nur verir. Onun yanında münafıklara da bir nur verir. Sonra müminlerle münafıklar nurlarıyla Cennete doğru yönelirler. Onlar bu durumda iken Allah münafıkların nurunu söndürür. Onlar karanlıklarda tereddüt içinde giderken müminler onları geçip gider. Münafıklar: "Bizi de gözetin; ışığınızdan faydalanalım..." diye çağırırlar. "İman edenlerle ikiyüzlüler arasına, kapısının içinde rahmet ve dışında azap olan bir sur çekilir." Müminler ondan girdiği zaman rahmetle dolu idi ve karşısında Cennet vardı. Münafıklar: "Biz sizinle beraber değil miydik?" diye seslenirler. Onlar: "Evet öyle; fakat sizler kendinizi aldattınız, bize pusu kurdunuz..." cevabını verirler. Bunun üzerine münafıklar birbirlerine: "Gelin müminlere doğru yol alalım" derler. Sonra derin bir çukura düşerler ve yine birbirlerine: "Bu yol bizi müminlerin yanına götürür" derler. Bu çukurda da, Cehennemin dibine ulaşana kadar havalanırlar. "O, onlara aldatmanın ne olduğunu gösterecektir..." kelâmında olduğu gibi münafıklar işte orada aldatılırlar. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti: (.....) şeklinde mevsul olarak ve (elif) harfini ötre ile okumuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre A'meş bu âyeti: (.....) şeklînde maktu' olarak (elif) harfini üstün ve (zı) harfini esre ile okumuştur. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ebu'd-Derdâ: "(Ey insan!) Cehenneme gelindiği, doğu ve batı arasının kapandığı gün konusunda sen neredesin?" dedi. Yine denildiğine göre şöyle dedi: "(Ey insan!) cehennemin üzerinden (Sırat köprüsünden) geçmedikçe Cennete girmeyeceksin. Eğer beraberinde nur varsa, Sırat düz olur ve vallahi kurtulmuş ve hidayete ermiş olursun. Eğer beraberinde nur yoksa Cehennemin bazı kopandan veya kancalan seni alır. İşte o zaman helak olup ölürsün." Beyhakî'nin el-Esmâ ve's-Sıfât'ta bildirdiğine göre Mukâtil: "İkiyüzlü erkek ve kadınlar, müminlere: (.....) dedikleri gün..." kelâmını açıklarken: "Burada Sırat kastedilmektedir" dedi. (.....) ifadesi hakkında ise: "Bizi de gözetin, mânâsındadır" dedi. "Işığınızdan faydalanalım..." kelâmını da: "Bize de ışığınızdan bir pay verin de biz de sizinle gidelim, mânâsındadır" şeklinde açıkladı. "Onlara: "Ardınıza dönün de ışık arayın" denir..." kelâmını açıklarken: "Melekler onlara: «Geldiğiniz yere geri dönün» der. Bu, onların dünyada iken, müminlere, iman etmedikleri halde: «İman ettik» demek suretiyle alay ettikleri için kendileriyle edilen alaydır. Allah'ın: "Gerçekte Allah onlarla alay eder..." kelâmı da bunu ifade etmektedir" dedi. "İman edenlerle ikiyüzlüler arasına kapısının içinde rahmet ve dışında azap olan bir sur çekilir" âyeti hakkında ise: "A'raf ashabı ve münafıklar arasında yani Cennet ve Cehennem ahalisi arasında bir duvar çekilir. Duvarın içi, Cennet tarafından rahmettir, dışı da Cehennemdir. O da Cennet ve Cehennem ahalisi arasında bir örtüdür" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ubâde b. es-Sâmit Beytü'l-Makdis'in doğu duvarı üzerinde ağlamaya başladı. Ona: "Niçin ağlıyorsun?" diye sorulunca: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize, Cehennemi gördüğünü burada, haber vermişti" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Sinân der ki: "Ali b. Abdillah b. Abbâs ile beraber Cehennem deresinin yanında idim. O babasından bahsederek: "İman edenlerle ikiyüzlüler arasına... bir sur çekilir." Cehennem deresinin yanındaki surun yeri işte burasıdır" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Abdullah b. Amr b. el-Âs der ki: Allah'ın Kur'ân'da: "İman edenlerle ikiyüzlüler arasına kapısının içinde rahmet ve dışında azap olan bir sur çekilir" diye zikretmiş olduğu sur, Beytü'l-Makdis'in doğu tarafındaki surdur. Onun içi mesciddir. Dışında ise Cehennem deresi ve yanındakiler bulunmaktadır. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "İman edenlerle ikiyüzlüler arasına kapısının içinde rahmet ve dışında azap olan bir sur çekilir" âyetini açıklarken: "Burada Cennet ve Cehennem arasında çekilen sur kastedilmektedir. Onun içinde Cennet, dışında ise Cehennem vardır" dedi. ibn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "İman edenlerle ikiyüzlüler arasına kapısının içinde rahmet ve dışında azap olan bir sur çekilir" âyetini açıklarken: "Âyetteki rahmet ifadesi ile Cennet, azap ifadesi ile de Cehennem kastedilmektedir" dedi. Âdem b. İyâs, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "İkiyüzlü erkek ve kadınlar, müminlere: «Bizi de gözetin; ışığınızdan faydalanalım» dedikleri gün, onlara: «Ardınıza dönün de ışık arayın» denir; inananlarla ikiyüzlüler arasına, kapısının içinde rahmet ve dışında azap olan bir sur çekilir" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Münafıklar dünyada iken bazı zamanlar müminlerle beraber olur, onlarla evlenir, onlarla yaşar ve onlarla ölürlerdi. Kıyamet gününde hepsine birden nur verilir. Ancak surun yanına geldiklerinde münafıkların nuru söner ve müminler ile münafıklar birbirinden ayrılır. Sur, Cennet ile Cehennem arasında olan perde gibi bîr şeydir. İşte o zaman münafıklar: "Bizi de gözetin; ışığınızdan faydalanalım"' der. Müminler de: "Ardınıza dönün de ışık arayın" karşılığını verir. Şuabu'l-îmân'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Fakat sizler kendinizi aldattınız, bize pusu kurdunuz, Allah'ın kelâmı gelene kadar dinde şüpheye düştünüz; sizi kuruntular aldattı; sizi şeytanlar Allah'a karşı da ayarttı" kelâmını açıklarken: "Sizler arzu ve lezzete düşkünlüğünüzle kendinizi aldattınız. Ölüm size gelene kadar tövbe de etmediniz. Şeytan sizi aldatmıştı, mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Sinan: "Fakat sizler kendinizi aldattınız, bize pusu kurdunuz, Allah'ın kelâmı gelene kadar dinde şüpheye düştünüz; sizi kuruntular aldattı; sizi şeytanlar Allah'a karşı da ayarttı" kelâmını: "Siz masiyetlerle kendinizi aldattınız ve tövbe etmediniz. Siz, Allah hakkında şüpheye düştünüz ve: "Allah bizi affeder" dediniz. Ölüm size gelene kadar hep uzak emeller peşinde oldunuz. Şeytan sizi aldatmıştı" şeklinde açıkladı. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mahbûb el-Leysî: "Fakat sizler kendinizi aldattınız, bize pusu kurdunuz, Allah'ın kelâmı gelene kadar dinde şüpheye düştünüz; sizi kuruntular aldattı; sizi şeytanlar Allah'a karşı da ayarttı" kelâmını açıklarken: "Siz arzularla kendinizi aldattınız ve tövbe etmediniz. Siz, Allah hakkında şüpheye düştünüz ve ölüm size gelene kadar hep uzak emeller peşinde oldunuz. Şeytan sizi aldatmıştı, mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Bize pusu kurdunuz, Allah'ın kelâmı gelene kadar dinde şüpheye düştünüz; sizi kuruntular aldattı; sizi şeytanlar Allah'a karşı da ayarttı" kelâmını açıklarken: "Hak ve hak ahalisine karşı pusu kurdular ve Allah hakkında şüpheye düştüler. Onlar şeytan tarafından aldatılmıştı. Vallahi, Allah onları ateşe atana kadar öyle kalacaklardır" dedi. "Bugün sizden ve inkâr edenlerden fidye kabul edilmez..."' kelâmı hakkında ise: "Burada münafıklar kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) bu âyeti: (.....) şeklinde okumuştur. İbn Merdûye hadisi Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) dayandırarak Enes'ten bildirir: "Allah muhacirlerin kalplerinin Kur'ân'ın inişinden on yedi yıl sonra gevşediğini görünce: «İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve O'ndan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi? Onlar, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı; çoğu, yoldan çıkmış kimselerdir» âyetini indirdi." İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mescid'de gülmekte olan ashâbından bir grubun yanına çıktı ve yüzü kızarmış halde ridasını çekiştirerek onlara: "Rabbinizin sizi bağışladığına dair bir eman gelmemişken mi gülüyorsunuz? Bu gülmeniz hakkında bana: «İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve O'ndan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi...» âyeti indi" buyurdu. Bunun üzerine ashâb: "Ya Resûlallah! Bunun kefâreti nedir?" diye sorunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Güldüğünüz kadar ağlamanızdır" karşılığını verdi. Müslim, Nesâî, İbn Mâce, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Bizim Müslüman olmamız ve Allah'ın bizi: "İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve ondan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi..." âyeti ile kınaması arasında sadece dört yıl vardır" dedi. İbnu'l-Münzir, Taberânî, Hâkim ve İbn Merdûye'nin Abdullah b. ez- Zübeyr'den bildirdiğine göre İbn Mes'ûd kendisine, Müslümanlıkları ile Allah'ın, kendilerini kınayan: "İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve ondan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi. Onlar, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalbleri katılaştı; çoğu, yoldan çıkmış kimselerdir'" âyetini indirmesi arasında sadece dört yıl olduğunu haber vermiştir. Ebû Ya'la ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd der ki: "İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve ondan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi. Onlar, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalbleri katılaştı; çoğu, yoldan çıkmış kimselerdir" âyeti indiği zaman birbirimize dönerek: "Biz ne işledik, biz ne yaptık?" demeye başladık. İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: "Allah muhacirlerin kalplerinin gevşediğini görünce, Kur'ân'ın inişinin on üçüncü yılının başında: "İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve ondan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi? Onlar, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalbleri katılaştı; çoğu, yoldan çıkmış kimselerdir" âyetini indirerek onları kınadı. İbn Ebî Şeybe'nin Musannef’te Abdulazîz b. Ebî Revvâd'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı arasında şakalaşma ve gülmek ortaya çıkınca: "inananların gönüllerinin Allah'ı anması ve ondan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi. Onlar, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalbleri katılaştı; çoğu, yoldan çıkmış kimselerdir" âyeti indi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mukâtil b. Hayyân: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı mizahtan bir şeylere karışınca Allah: "İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve ondan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi? Onlar, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalbleri katılaştı; çoğu, yoldan çıkmış kimselerdir'" âyetini indirdi. İbn Ebî Hâtim'in Süddî vasıtasıyla bildirdiğine göre Kâsım der ki: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı usanmış ve: "Ya Resûlallah! Bize bir şeyler anlatsan" demişti. Bunun üzerine Yüce Allah: "Biz bu Kur'ân'ı vahyederek, sana en güzel kıssaları anlatıyoruz..." âyetini indirdi. Ashâb yine usanıp: "Ya Resûlallah! Bize bir şeyler anlatsan" deyince: "Allah, âyetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitab'ı sözlerin en güzeli olarak indirmiştir..." âyeti indi. Sonra yine usandıklarında: "Ya Resûlallah! Bize bir şeyler anlatsan" dediklerinde Yüce Allah: "İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve ondan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi? Onlar, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalbleri katılaştı; çoğu, yoldan çıkmış kimselerdir" âyetini indirdi. İbnu'l-Mübârek, Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre A'meş der ki: Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı çektikleri zorluklardan sonra Medine'ye hicret edip rahat bir yaşam bulunca daha önce içlerinde bulundukları halden uzaklaştılar. Bunun üzerine kendileri kınanarak: "inananların gönüllerinin Allah'ı anması ve ondan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi? Onlar, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalbleri katılaştı; çoğu, yoldan çıkmış kimselerdir"" âyeti indi. ibn Merdûye'nin İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Dikkat edin, uzun bir zaman geçmeden kalpleriniz katılaşacaktır. Dikkat edin, gelecek olan her şey yakındır. Dikkat edin, uzak olan şey gelmeyecek olandır" buyurmuştur. İbn Merdûye, İbn Mes'ûd'dan onun sözü olarak aynısını bildirir. Saîd b. Mansûr ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre Abdullah b. Mes'ûd der ki: İsrail oğullarının üzerinden uzun bir zaman geçince kalpleri katılaştı ve yanlarından bir kitap çıkardılar. Gönülleri bunu istedi ve dilleri onu tatlılaştırdı. Hak ise birçok şeyde onların istekleri ile kendi aralarını ayırıyordu. Onlar sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş gibi omuz ardı etmiş ve (yanlarından çıkarmış oldukları kitap için): "Bu kitabı İsrâil oğullarına arzedin. Eğer size uyarlarsa onları bırakın, eğer uymazlarsa onları öldürün" dediler. Bazıları: "Hayır, bu kitabı" -aralarında bilgili olan- "filan kişiye gönderin. Eğer o buna uyarsa, ondan sonra da kimse size karşı gelmez. Eğer bu kişi bunu kabul etmezse onu öldürün. Yine ondan sonra kimse size karşı gelmez" dedi. Bunun üzerine ona bu kitabı gönderdiler. Bu kişi bir kâğıt alarak üzerine Allah'ın kitabını yazdı ve bir boynuzun içine yerleştirip boynuna astı. Sonra da giysilerini giydi. İsrâil oğulları bu kişiye kitabı arz ederek: "Buna iman ediyor musun?" dediler. Bu kişi göğsünü ima ederek: "Ben buna iman ettim" karşılığını verdi. Yine boynuzu kastederek: "Ben buna niye iman etmeyeyim ki?" dedi. Bunun üzerine onu bıraktılar. Bu kişinin yanına gidip gelen arkadaşları vardı. Öldüğü zaman içinde Allah'ın kitabının yazılı olduğu boynuzu üzerinde asılı buldular ve: "Ben buna iman ettim, ben buna niye iman etmeyeyim dediğini görmediniz mi? O, bu kitabı kastetmiştir" dediler. Bunun üzerine İsrâil oğulları yetmiş küsur fırkaya ayrıldı. Onların en hayırlı fırkası boynuz sahibi olan fırkadır. Abdullah: "Muhakkak ki, sizden hayatta kalacak olanlar hoş olmayan kötü şeyler görecektir. Kişinin kötü bir şey görüp de onu değiştirememesi durumunda, kalben o kötü şeyi buğzettiğini Allah'ın bilmesi bu kişi için yeterlidir" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Ömer: "İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve ondan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi?.." kelâmını okuduğu zaman ağlar ve: "Evet, ey Rabbim! Evet ey Rabbim!" derdi. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde bu âyeti açıklarken şöyle dedi: Şeddâd b. Evs: "İnsanlar üzerinden kaldırılacak ilk şey korkudur" derdi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve ondan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi..." kelâmını açıklarken: "Bize bildirildiğine göre Şeddâd b. Evs, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "İnsanlar üzerinden kaldırılacak ilk şey korkudur" buyurduğunu rivayet ederdi" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve ondan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi?..." kelâmını açıklarken: "Bu, iman edenlere görünmüyor mu, mânâsındadır" dedi. İbnu'l-Mübârek'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah'ın, yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiğini bilin..." kelâmını açıklarken: "Burada katılaşan kalpleri tekrar yumuşatması kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini açıklarken: "Burada uzun bir zaman kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin Ebû Harb b. Ebi'l-Esved'den, onun da babasından bildirdiğine göre Ebû Mûsa el-Eş'arî hafızları toplayarak: "Yanınıza Kur'ân'ı ezberleyen kişilerden başka kimse girmeyecektir" dedi. Bunun üzerine üç yüz kişi içeri girdik. O, bize: "Siz bu şehrin kurralarısınız. Ehl-i kitabın kalpleri katılaştığı gibi uzun bir zaman geçmeden sizin de kalbleriniz katılaşacaktır" dedi. |
﴾ 16 ﴿