MÜCÂDELE SÛRESİİbnu'd-Durays, Nehhâs, Ebu'ş-Şeyh Azame'de İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Mücâdele Sûresi, Medine'de indi" dedi. İbn Merdûye, İbnü'z-Zübeyr'den aynısını bildirir. 1Bkz. Ayet:4 2Bkz. Ayet:4 3Bkz. Ayet:4 4"Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. İçinizde karılarını zıhar yapanlar bilsinler ki, karıları anneleri değildir; anneleri ancak, onları doğuranlardır. Şüphesiz söyledikleri kötü ve asılsız bir sözdür. Allah şüphesiz affedendir, bağışlayandır. Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin kanlarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. Azad edecek köle bulamayanın, ailesiyle temastan önce iki ay birbiri peşinden oruç tutması gerekir. Buna gücü yetmeyen, altmış düşkünü doyurur. Bu kolaylık, Allah'a ve Peygamberine inanmış olmanızdan ötürüdür; bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır; inkar edenler için can yakıcı azap vardır." Saîd b. Mansûr- Abd b.Humeyd- Buhârî, Nesâî, İbn Mâce, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye ve Sünen'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe der ki: İşitmesi bütün sesleri kapsayan Allah'a hamdolsun. Mücâdeleci kadın Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelmiş ve kendisiyle konuşmaktaydı. Ben evin bir tarafında idim ve ne dediğini işitmiyordum. Sonra Yüce Allah: "Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir" âyetini indirdi. İbn Mâce, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe der ki: İşitmesi her şeyi kapsayan Allah çok yücedir. Ben, Havle binti Sa'lebe'nin kocasını Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) şikâyet ederken dediklerinin bir kısmını işitiyor, bir kısmını da işitemiyordum. O: "Ya Resûlallah: Kocam benim gençliğimi yedi ve ben ona çocuklar verdim. Yaşlanıp da çocuktan kesildiğim zaman bana zıhar yaptı. Allahım! Durumumu sana arz etmekteyim" diyordu. Kadın daha oradan ayrılmadan önce Cibrîl: "Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. İçinizde karılarını zıhar yapanlar bilsinler ki, karıları anneleri değildir; anneleri ancak, onları doğuranlardır. Şüphesiz söyledikleri kötü ve asılsız bir sözdür. Allah şüphesiz affedendir, bağışlayandır. Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin kanlarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. Azad edecek köle bulamayanın, ailesiyle temastan önce iki ay birbiri peşinden oruç tutması gerekir. Buna gücü yetmeyen, altmış düşkünü doyurur. Bu kolaylık, Allah'a ve Peygamberine inanmış olmanızdan ötürüdür; bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır; inkâr edenler için can yakıcı azap vardır" âyetleri ile indi." Havle binti Sa'lebe'nin kocası da Evs b. es-Sâmit idi." İbn Ebî Hâtim ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ebû Yezîd der ki: Havle adında bir kadın bazı kişilerle beraber giden Ömer b. el- Hattâb'ı durdurdu. Ömer de durup ona yaklaştı, başını ona doğru eğdi ve ellerini omuzlarına koydu. Kadın diyeceklerini deyip cevabını aldıktan sonra da çekip gitti. Bir kişi: "Ey müminlerin emîri! Kureyşli kişileri bu yaşlı kadın için mi beklettin?" dedi. Bunun üzerine Ömer: "Yazık sana, bu kadının kim olduğunu biliyor musun?" deyince, o: "Hayır" dedi. Ömer: "Bu, Allah'ın şikâyetini yedi sema üstünden işittiği kadındır. Bu, Havle binti Sa'lebe'dir. Vallahi, geceye kadar yanımdan aynimasaydı, o, ihtiyacını giderinceye kadar yanından ayrılmazdım" dedi. " Târih'te Buhârî ve İbn Merdûye, Sumâme b. Hazn'dan bildirir: Ömer b. el- Hattâb merkebine binmiş giderken bir kadın onunla karşılaştı ve: "Ey Ömer! Dur!" deyip kendisine ağır şeyler söyledi. Bir kişi: "Ey müminlerin emîri! Bu gün gibisini görmedim" dedi. Ömer: "Allah onu dinlemiş ve hakkında «Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir...» âyetini indirmişken, onu dinlemekten beni alıkoyacak şey nedir?" dedi. Ahmed, Ebû Dâvud, İbnu'l-Münzir, Taberânî, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Yusuf b. Abdillah b. Selâm vasıtasıyla bildirdiğine göre Havle binti Sa'lebe şöyle anlattı: Vallahi, Allah, Mücâdele Sûresinin başını ben ve Evs b. es-Sâmit hakkında indirdi. Ben onun eşi idim, o yaşlanmış ve kötü huylu olmuştu. Bir gün yanıma girdi ve ona bir şey danıştım. Bunun üzerine o öfkelenerek: "Sen bana annemin sırtı gibisin" dedi. Sonra çıkıp gitti ve kavmi arasında bir süre oturdu. Sonra tekrar yanıma geldi. Kendisiyle beraber olmamı istiyordu. Ona: "Hayır, Huveyle'nin canı elinde olana yemin olsun ki, sen, bu dediklerinden sonra, Allah ve Resulü bu konuda hüküm verinceye kadar benimle olamazsın" dedim. Sonra Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek ona durumu anlattım. Daha oradan ayrılmamıştım ki hakkımda Kur'ân indi. Yine önceden olduğu gibi vahiy geldiğinde Resûlüllah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) bürüyen şey bürüdü, sonra onu bıraktı. Bunun üzerine bana: "Ey Havle! Allah senin ve arkadaşın (eşin) hakkında âyet indirdi" buyurdu ve: "Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir... Azad edecek köle bulamayanın, ailesiyle temastan önce iki ay birbiri peşinden oruç tutması gerekir. Buna gücü yetmeyen, altmış düşkünü doyurur. Bu kolaylık, Allah'a ve Peygamberine inanmış olmanızdan ötürüdür; bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır; inkar edenler için can yakıcı azap vardır"' âyetlerini okudu. Sonra: "Ona bir köle azat etmesini söyle" buyurunca: "Ya Resûlallah! Onun azat edecek kölesi yoktur" dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "O zaman iki ay ard arda oruç tutsun" buyurdu. Ben: "Vallahi, o, oruç tutamayacak kadar yaşlı biridir" dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "O zaman altmış kişiye bir vesak (bir deve yükü) hurma yedirsin" buyurdu. Ben: "Vallahi, bu da onun yanında yoktur" deyince: "O zaman ona bir zembil hurma vererek yardımda bulunuruz" buyurdu. Ben de: "Ya Resûlallah! Ben de ona bir zembil hurma verip yardımda bulunacağım" dedim. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "İsabet ettin ve güzel bir şey yaptın. Git ve bununla onun yerine tasaddukta bulun. Amcan oğluna (eşine) hayırlı şeyler tavsiye et" buyurdu. Ben de öyle yaptım. Saîd b. Mansûr, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Atâ b. Yesâr'dan bildirdiğine göre Evs b. es-Sâmit eşlerinden Havle binti Sa'lebe ile zıhar yapmıştı. Eşi Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip durumu bildirince: "Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin kanlarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir..." âyeti indi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Evs b. es-Sâmit'in eşine: "Ona bir köle azat etmesini söyle" buyurdu. Havle: "Ya Resûlallah! Sana Kur'ân'ı verene yemin olsun ki, ancak ona acıyarak geldim. Onun hizmetini ben görmekteyim. Vallahi onun yanında köle yoktur. Köle satın alacak bir varlığı da yoktur" dedi. Bunun üzerine daha kendisi evin yanında iken bu âyet indi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ona: "iki ay ard arda oruç tutmasını söyle" buyurdu. Havle: "Sana Kur'ân'ı verene yemin olsun ki, buna güç yetiremez" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "O zaman ona, altmış miskine sadaka vermesini söyle" buyurdu. Havle: "Ya Resûlallah! Onun sadaka verecek bir şeyi yoktur" deyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ensâr'dan filan kişinin yanına gitsin. O kişi bana yanında yarım vesak (yarım deve yükü) hurma olduğunu ve bunu tasadduk etmek istediğini söylemişti. Onu bu kişiden alsın ve onunla altmış miskine tasdaddukta bulunsun" buyurdu. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Sünende Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Havle, Evs b. es-Sâmit'in eşiydi. Evs b. es-Sâmit'in hafif bir deliliği vardı. Bu deliliği tutunca hanımına zıhar yapardı. Yüce Allah zıhar kefâretini onun hakkında indirdi. Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin İkrime vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Cahiliye zamanında kişi hanımına: "Sen bana annemin sırtı gibisin" dediği zaman artık eşi kendisi için haram olurdu. İslam'da da ilk zıhar yapan kişi Evs'tir. O, amcası kızı Havle binti Huveylid ile evliydi. O zıhar ettikten sonra pişman olarak: "Senin artık bana haram olduğunu düşünüyorum. Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) git ve bu durumu kendisine sor" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gitti ve yanında saçlarını tarayan birini gördü. Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) durumu bildirince. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Havle! Senin durumun hakkında bize bir vahiy inmedi" buyurdu. Allah bu âyeti Hazret-i Peygamber'e indirince: "Ey Havle! Müjdeler olsun sana" buyurdu. Havle: "Hayırdır" deyince. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hayırdır" buyurdu ve: "Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir... Azad edecek köle bulamayanın, ailesiyle temastan önce iki ay birbiri peşinden oruç tutması gerekir. Buna gücü yetmeyen, altmış düşkünü doyurur. Bu kolaylık, Allah'a ve Peygamberine inanmış olmanızdan ötürüdür; bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır; inkar edenler için can yakıcı azap vardır" âyetlerini okudu. İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Havle -veya Hüveyle- Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek: "Ya Resûlallah! Kocam bana zıhar yaptı" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ona haram olduğunu düşünüyorum" buyurdu. Havle: "Muhtaç olma durumumu Allah'a şikayet ediyorum" dedi. Bunun üzerine Allah: "Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir" âyetini indirdi. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: "Allah'ın Kur'ân'da indirmiş olduğu: "Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir..." âyeti, Allah katnıda Havle'yi yaratmadan önce yazılıdır. Eğer Havle kocasıyla mücadele etmeseydi bu âyet olmayacaktı. Ancak öyle yapması Allah'ın kendisini yaratmadan önce bunu takdir etmiş olmasıydı." İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: Burada Ensâr'dan Havle kastedilmektedir. Kocası kendisine zıhar yapıp: "Sen bana annemin sırtı gibisin" dedi. Bunun üzerine Havle, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip: "Kocam benimle, ben kendisi için en sevgili kişi iken evlendi. Ancak büyüyüp yaşlandığımda bana: "Sen bana annemin sırtı gibisin" dedi ve beni başkalarına muhtaç bir şekilde bıraktı. Ya Resûlallah! Eğer bu konuda bir ruhsat bulsan da bizi birleştirsen" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Vallahi senin bu meselen hakkında şu ana kadar bana bir vahiy gelmedi. Sen evine dön, eğer bu konuda bir vahiy gelirse sana haber veririm" buyurdu. Havle evine geri döndü. Allah bu konuda Havle'nin ve kocasının birleşme ruhsatı olan: "Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir... Azad edecek köle bulamayanın, ailesiyle temastan önce iki ay birbiri peşinden oruç tutması gerekir. Buna gücü yetmeyen, altmış düşkünü doyurur. Bu kolaylık, Allah'a ve Peygamberine inanmış olmanızdan ötürüdür; bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır; inkar edenler için can yakıcı azap vardır"' âyetlerini Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) indirdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Havle'nin kocasını çağırtıp: "Bir köle azat etmeye gücün yeter mi?" diye sordu. Adam: "Bir köle azat edersem bütün malım gitti demektir. Köle pahalı benim malım ise azdır" karşılığını verdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İki ay ard arda oruç tutmaya gücün yeter mi?" diye sorunca: "Vallahi, eğer günde üç defa yemek yemesem gözlerim zayıf düşerdi" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Altmış miskine yemek yedirme imkânın var mıdır?" diye sorunca da: "Hayır vallahi, ancak bana yardımcı olursan buna güç yetirebilirim" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben sana on beş ölçek (hurma) vererek yardımcı olacağım" buyurdu. İbn Merdûye'nin Enes'ten bildirdiğine göre Evs b. es-Sâmit, eşi Havle binti Sa'lebe'ye zıhar yapmıştı. Havle bu durumu Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) şikayette bulunup: "Ben yaşlanıp kemiklerim incelince kocam bana zıhar yaptı" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah zıhar âyetini indirdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Evs'e: "Bir köle azat et" buyurdu. Evs: "Buna gücüm yetmez" karşılığını verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "O zaman iki ay ard arda oruç tut" buyurunca: "Ben eğer günde üç defa yemek yemezsem gözlerim zayıf düşer" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "O zaman altmış miskine yemek yedir" buyurunca: "Ancak bana yardımcı olursan buna güç yetirebilirim" karşılığını verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) on beş ölçek (hurma) getirtti ve kendisine verdi. Bu şekilde de Allah, Evs'i eşiyle bir araya getirdi. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Şa'bîder ki: "Kocası ile mücâdele eden kadın Havle binti's-Sâmit'tir. Annesi ise, Allah'ın hakkında: "...Cariyelerinizi fuhşa zorlamayın..." âyetini indirmiş olduğu Abdullah b. Ubey'in azatlısı Muâze'dir. Abd b. Humeyd ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Muhammed b. Şîrîn der ki: İslam'da ilk zıhar eden kişi Havle'nin kocasıdır. Havle, Hazret-i Peygamber'e gelip: "Kocam bana zıhar yaptı" dedi ve ihtiyaç sahibi biri olması durumunu Allah'a şikayette bulundu. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber: "Bu konuda bana bir vahiy gelmedi" buyurdu. Havle: "Ben nereye gideyim Ya Resûlallah! Kocam bana zıhar yaptı" dedi. O böyle derken vahiy geldi ve: "Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. İçinizde karılarını zıhar yapanlar bilsinler ki, karıları anneleri değildir; anneleri ancak, onları doğuranlardır. Şüphesiz söyledikleri kötü ve asılsız bir sözdür. Allah şüphesiz affedendir, bağışlayandır. Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin kanlarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir..." âyetleri indi. Sonra vahiy durdu ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Havle'ye giderek bu âyetleri kendisine okudu. Havle: "Kocamın azat edecek kölesi yoktur" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "O zaman o sana haramdır" buyurdu. Havle bu durumda iken vahiy geldi ve: "Azad edecek köle bulamayanın, ailesiyle temastan önce iki ay birbiri peşinden oruç tutması gerekir..." kelâmı indi. Sonra vahiy durdu ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yine Havle'ye giderek bu âyeti kendisine okudu. Havle: "Kocam bir gün bile oruç tutmaya güç yetiremez" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "O zaman o sana haramdır" buyurdu. Havle yine bu durumda iken vahiy geldi ve: "Buna gücü yetmeyen, altmış düşkünü doyurur..." kelâmı indi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir daha Havle'ye giderek bu âyeti kendisine okudu. Havle: "Ya Resûlallah! Kocamın bunu yapacak durumu yoktur" deyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Biz ona (maddi olaak) yardımcı olacağız" buyurdu. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Atâ el-Horasânî: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), ona on beş ölçek (hurma) vererek yardımcı oldu" dedi. Abd b. Humeyd'in Ebû Yezîd el-Medenî'den bildirdiğine göre bir kadın yarım vesak arpa getirmiş ve Resûlüllah ta (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu Evs'e vermişti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Evs'e her bir ölçek buğday yerine iki ölçek arpa verdi. Abd b. Humeyd'in Abdurrahman b. Ebî Leyla'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Evs'e on beş ölçek arpa vererek maddi olarak yardım etmiştir. Abd b. Humeyd'in Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında bir kişi hanımına zıhar yapmıştı. O zaman zıhar yapmak talaktan daha ağır bir şey ve haramların en ağırı idi. Kişi zıhar yaptığı zaman hanımı ona asla geri dönemezdi. Havle, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: "Ya Resûlallah! Kocam ve çocuğumun babası olan eşim bana zıhar yaptı. Onun beni bırakmasından sonra ne kadar sıkıntı çektiğimi ancak Allah bilir" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "O diyeceğini demiş" buyurdu. Havle: "Ben ne yapayım?" dedi ve Allah'a dua edip şikayette bulundu. Bunun üzerine Yüce Allah: "Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir" âyetini indirdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Havle'nin kocasını çağırttı ve ona: "Bir köle azat et" buyurdu. Adam: "Yeryüzünde sahip olduğum bir köle yoktur" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İki ay ard arda oruç tutabilir misin?" diye sorunca: "Ya Resûlallah! Ben yaşlandım ve ben de baş dönmesi vardır. Günde birkaç defa yemek yemezsem başım döner ve düşecek olurum" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Altmış miskine yemek yedirebilir misin?" diye sorunca da: "Vallahi, öyle bir şeye gücüm yoktur" karşılığını verdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "O zaman sana yardımcı olacağız" buyurdu. Abd b. Humeyd, İkrime'den bildirir: Ubâde b. es-Sâmit'in kızkardeşi kendisine zıhar yapan eşini şikayet için Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelmişti. Bir kadın da Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) başındaki bitleri ayıklıyordu. —Veya ravi: "Saçlarına yağ sürmekteydi" dedi— Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bakışlarını semaya dikti. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) başındaki bitleri seçen kadın Ubâde b. es-Sâmit'in eşi Havle binti Sa'lebe'ye: "Sakin olmaz mısın ey Havle? Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) semaya baktığını görüyorsun" dedi. Allah, Havle hakkında: "Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir..." kelâmını indirdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Evs'e bir köle azat etmesini söyledi. O: "Kölem yoktur" cevabını verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki ay ard arda oruç tutmasını söyleyince: "Buna güç yetiremem, ben günde üç defa yemek yemezsem çok zor durumlara düşerim" karşılığını verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Altmış miskine yemek yedir" buyurunca: "Öyle bir imkânım yoktur" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir miktar hurma getirip: "Bunu al ve taksim et" buyurdu. O: "Bu iki dağ arasında benden daha fakir kimse yoktur" deyince de: "O zaman bunu sen ve ailen yiyin" buyurdu. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Yezîd b. Zeyd el-Hemdânî: "Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir..."' kelâmını açıklarken şöyle dedi: Bu kişi Havle binti's- Sâmit'tir. Hasta olan kocası onu çağırınca ona cevap vermedi ve yanına gelmekte gecikti. Bunun üzerine o: "Sen bana annemin sırtı gibisin" dedi. Havle bu durumdan dolayı Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gidince: "Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin kanlarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir..." kelâmı indi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Havle'nin kocasına: "Bir köle azat et" buyurdu. O: "Kölem yoktur" cevabını verdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "İki ay ard arda oruç tut" buyurunca: "Buna güç yetiremem" karşılığını verdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Altmış miskine yemek yedir" buyurunca: "Vallahi, öyle bir imkânım yoktur. Ancak bana yardım edersen o başka" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona on beş ölçek (hurma) verdi. O: "Vallahi Medine'de buna benden daha fazla ihtiyacı olan kimse yoktur" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "O zaman bunu sen ve ailen yiyin" buyurdu. İbn Sa'd'ın bildirdiğine göre İmrân b. Ebî Enes der ki: İslam'da ilk zıhar yapan kişi Evs b. es-Sâmit'tir. Onda biraz delilik vardı ve ara sıra aklı başına gelirdi. Bu kişi aklı başında iken eşi Havle binti Sa'lebe'ye öfkelenerek: "Sen bana annemin sırtı gibisin" dedi. Sonra bu dediğine pişman olarak: "Ancak bana haram olduğunu görüyorum" dedi. Eşi: "Sen talakı zikretmedin" diyerek Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip kocasının dediklerini söyledi. Bu konuda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile mücadele etti. Sonra: "Allahım! Yalnızlığımın zorluğunu ve beni bırakmasının acısını sana şikayette bulunuyorum" dedi. Hazret-i Âişe: "Ben ve evde bulunanlar bulunduğu durumdan dolayı ona acıdık ve ağladık" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) vahiy indi ve Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) rahatlayıp tebessüm ederek: "Ey Havle! Allah senin ve kocan hakkında: «Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir»' âyetini indirdi" dedi. Sonra: "Kocana bir köle azat etmesini söyle" buyurdu. Havle: "Öyle bir imkanı yoktur" deyince: "İki ay ard arda oruç tutmasını söyle" buyurdu. Havle: "Buna güç yetiremez" deyince: "O zaman altmış miskine yemek yedirmesini söyle" buyurdu. Havle: "Onu da nereden bulacak?" deyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ona, Ümmü'l-Münzir binti Kays'ın yanına gidip yarım vesak hurma almasını ve altmış miskine tasaddukta bulunmasını söyle" buyurdu. Havle, Evs'in yanına dönünce, Evs: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sana ne dedi" diye sordu. Havle: "Hayırlı şeyler dedi ve seni kınadı" karşılığını verdi. Sonra ona durumu anlattı. Bunun üzerine Evs: "Ümmü'l-Münzir'in yanına gitti ve söz konusu hurmayı alıp her miskine iki müd yedirmeye başladı. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Kılâbe: "Cahiliye zamanında talak, zıhar yapmak ve yemin etmek idi. Bu konuda da Allah işitmiş olduğun âyetleri indirdi" dedi. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) kelâmını açıklarken: "Âyetteki zûr ifadesi yalan mânâsındadır" dedi. İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenler..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Burada, hanımına: «Sen bana annemin sırtı gibisin» diyen kişi kastedilmektedir. Kişinin öyle dedikten sonra ne nikahla, ne de başka bir şeyle hanımına yaklaşması helal değildir. Ancak bir köle ezat ettiği zaman hanımına yaklaşabilir. Eğer buna gücü yetmezse hanımına el sürmeden önce ard arda iki ay oruç tutar." -el sürmek te cinsel ilişkide bulunmak mânâsındadır— "Eğer buna da gücü yetmezse altmış miskini doyurur. Eğer kişi hanımına: «Sen filan şeyi yaparsan bana annemin sırtı gibisin» derse, hanımı o şeyi yapana kadar zıhar olmaz. Yaptığı zaman da kişi kefaret ödemeden ona yaklaşamaz. Zıhar da talak değildir. Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Sonra söylediklerinden dönenler..." kelâmını açıklarken: "Burada zıhar ettikten sonra hanımıyla beraber olmak isteyenler kastedilmektedir" dedi. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Tâvûs: "Sonra söylediklerinden dönenler..." kelâmını açıklarken: "Burada zıhar ettikten sonra hanımıyla cinsel ilişkide bulunmak isteyenler kastedilmektedir" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Tâvûs: "Kişi zıhar, münker ve yalanla konuştuğu zaman hanımı şart koşulan şeyi yapsa da, yapmasa da bu kişinin kefâret ödemesi vacip olur" dedi. Abdurrezzâk'ın bildirdiğine göre Tâvûs: "Cahiliye ahalisinin talakı zıhar idi. İslam zamanında hanımını boşamak isteyen biri zıhar yaptı ve Allah kefâret âyetini indirdi" dedi. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Atâ'ya: 'Temas etmeden önce..." kelâmının açıklaması sorulunca: "Burada cinsel ilişki kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Yemin kefaretinde olduğu gibi her miskine iki müd verilir" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Hureyre: "Üç şeyin kefaretinde birer müd verilir. Bunlar yemin, oruç ve zıhar kefâretidir" dedi. İbnu'l-Münzir'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ramazan ayında ailesiyle birleşen bir kişiye zıharda olduğu gibi kefâret ödemesini emretti. Abdurrezzâk'ın bildirdiğine göre Atâ, Zührî ve Katide: "Zıhar yapan kişinin köle azat etmesi veya oruç tutması veya altmış miskine yemek yedirmesi cinsel ilişkide bulunmadan öncedir" dediler. Taberânî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Cahiliye zamanında zıhar, kadınları eşlerine haram kılardı. İslam'da ilk zıhar yapan kişi Evs b. es- Sâmit'tir. Eşi de Havle binti Huveylid idi. Evs b. es-Sâmit de zayıf bir kişi, eşi ise sert ve katı biri idi. Evs zıhar yapınca eşine: "Senin bana haram olduğunu düşünüyorum. Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) git, belki seni bana döndürecek bir şey bulur" dedi. Havle, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gidince Evs oturup kendisini beklemeye başladı. Havle Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gittiğinde bir tarayıcı Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) saçlarını taramaktaydı. O: "Ya Resûlallah! Evs b. es-Sâmit'in görüş zayıflığını ve iktidarda güçsüzlüğünü biliyorsun. Ya Resûlallah! O bana zıhar yapmış bulunmaktadır. Beni ona döndürecek bir şey bulsan" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Havle! Senin bu durumun hakkında bana bir vahiy gelmedi. Eğer bu konuda bir vahiy gelirse sana bildiririm" buyurdu. Tarayıcı Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) başının bir tarafını bitirip diğer tarafı taramaya başlayacağı sırada Yüce Allah vahiy indirdi. - Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) vahiy indiği zaman belli olacak bir şekilde yüzünün rengi değişirdi. Vahiy inmesi bittiği zaman da yüzü önceki gibi beyaz olur ve anlatmaya başlardı- Tarayıcı: "Ey Havle! Sanırım şu anda Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) senin hakkında vahiy gelmektedir" dedi. Havle'nin üzerine bir korku çöktü ve: "Allahım, sana sığınıyorum, hakkımda hayırlı bir şey indir. Zira elçinden hayırdan başka bir şey beklemiyorum" dedi. Vahyin inmesi bitip Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) rahatlayınca: "Ey Havle! Allah, senin ve eşin hakkında âyet indirdi" buyurdu. Sonra: "Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir, içinizde karılarını zıhar yapanlar bilsinler ki, karıları anneleri değildir; anneleri ancak, onları doğuranlardır. Şüphesiz söyledikleri kötü ve asılsız bir sözdür. Allah şüphesiz affedendir, bağışlayandır. Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin kanlarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. Azad edecek köle bulamayanın, ailesiyle temastan önce iki ay birbiri peşinden oruç tutması gerekir" âyetlerini okudu. Bunun üzerine Havle: "Ya Resûlallah! Vallahi, onun benden, benim de ondan başka bir hizmetçisi yoktur" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Azad edecek köle bulamayanın, ailesiyle temastan önce iki ay birbiri peşinden oruç tutması gerekir..." buyurunca, Havle: "Vallahi günde iki defa yemek yemezse gözleri görmez" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Buna gücü yetmeyen, altmış düşkünü doyurur..." buyurdu. Havle: "Vallahi, günlük sadece bir ukiyye yiyeceğimiz vardır" deyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "O zaman filan kişiye gidip yarım vesak hurma alıp miskinlere dağıtmasını ve seni geri döndürmesini söyle" buyurdu. Abdurrezzâk'ın Musannef’te Ebû Seleme b. Abdirrahman vasıtasıyla bildirdiğine göre Seleme b. Sahr el-Ensârî Ramazan ayı bitene kadar eşini kendine annesinin sırtı gibi kıldı. Eşi beslenip kilo alınca Ramazan ortasında onunla beraber oldu. Sonra bu işi çok büyüterek Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gitti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bir köle azat etme gücün var mıdır?" diye sorunca: "Hayır" dedi. "İki ay ard arda oruç tutabilir misin?" diye sorunca, yine: "Hayır" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Altmış miskine yemek yedirebilir misin?" diye sorunca da, yine hayır cevabını verdi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Ferva binti Amr! Ona bir zembil (hurma) ver de" -ki bir zembil, on beş sa' veya on altı sa' alan bir ölçektir- "onu altmış miskine yedirsin" buyurdu. Evs: "Bendan daha fakir kimse var mıdır? Seni hak olarak gönderene yemin olsun ki, bu iki dağ arasında buna ailemden daha fazla ihtiyacı olan yoktur" deyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) güldü ve: "Bunları al ve ailene git" buyurdu. Abd b. Humeyd, İbn Merdûye ve Sünen'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye der ki: Havle binti Duleyh, Ensâr'dan kötü huylu, gözleri zayıf ve fakir bir kişinin nikahı altında idi. Cahiliye zamanında kişi hanımından ayrılmak istediğinde: "Sen bana annemin sırtı gibisin" derdi. Havle bazı şeylerden dolayı onunla tartıştı ve kocası: "Sen bana annemin sırtı gibisin" dedi. Havle'nin bir veya iki çocuğu vardı. Kocasının öyle dediğini işitince çocuklarını alıp Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanma gitti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Âişe'nin yanında başının bir tarafını yıkıyordu. Yanlarına varıp: "Ya Resûlallah! Kocam fakir, gözleri zayıf ve kötü huylu biridir. Onunla bir şeyden dolayı tartıştım ve bana: "Sen bana annemin sırtı gibisin" dedi. Ancak bunu beni boşama amacıyla söylemedi" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) başını kaldırarak: "Ona haram olduğundan başka bir şey bilmiyorum" buyurdu. Havle boyun eğerek: "Benim ve çocuklarımın başına geleni Allah'a şikayet ediyorum" dedi. Hazret-i Âişe, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) başının öbür tarafını yıkamaya başlayınca Havle de Hazret-i Âişe ile öbür tarafa geçip aynı şeyleri söyledi ve: "Benim ondan bir veya iki çocuğum var" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir daha başını kaldırarak: "Ona haram olduğundan başka bir şey bilmiyorum" buyurdu. Havle ağlayarak: "Benim ve çocuklarımın başına geleni Allah'a şikayet ediyorum" dedi. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzü değişmişti. Bunun üzerine Hazret-i Âişe, Havle'ye: "Geriye çekil" dedi. Havle geri çekilince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Allah'ın dilediğince bir süre durduktan sonra vahiy kesildi. Sonra: "Ey Âişe! Kadın nerede?" diye sordu. Hazret-i Âişe: "İşte buradadır" deyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onu çağır" buyurdu. Hazret-i Âişe, Havle'yi çağırınca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Git ve kocanla beraber geri gel" buyurdu. Havle gitti ve kısa bir süre sonra geldi. Kocasını Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına soktu. Havle'nin kocası dediği gibi gözleri fazla görmeyen, fakir ve huysuz biri idi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şeytanın şerrinden her şeyi işiten ve bilen Allah'a sığınırım. Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle" diyerek: "Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir" âyetini okudu ve ona: "Bir köle azat edebilir misin?" diye sordu. Adam: "Hayır" cevabını verince: "İki ay ard arda oruç tutabilir misin?" diye sordu. Adam: "Seni hak olarak gönderene yemin olsun ki, eğer günde bir, iki ve üç defa yemek yemezsem baygınlık geçiririm" karşılığını verdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Altmış miskine yemek verebilir misin?" diye sorunca: "Hayır, ancak bana yardım edersen verebilirim" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona maddi olarak yardım etti ve adam kefaretini ödedi. Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mukâtil b. Hayyân der ki: Cahiliye zamanında zıhar yapmak ve yemin etmek talak yerine geçerdi. Allah yeminde (eşinden ayrı kalmaya) dört ay zaman verip zıharda kefareti farz kıldı. Saîd b. Mansûr ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Nikahtan önce yapılan zıhar ve talak hükümsüzdür" dedi. Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Köleye zıhar yapılmaz" dedi. Beyhakî'nin Amr b. Şuayb'dan, onun da babasından bildirdiğine göre dedesi: "Köleye zıhar yapılmaz" dedi. Bezzâr, Taberânî, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Bir kişi Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek: "Ben eşime zıhar yaptım. Ancak Ay ışığında onun ayak bileziklerinin parıltısını gördüm ve ondan hoşlandım. Kefaret ödemeden de onunla beraber oldum" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah: «...Temas etmeden önce...» huyurmuyor mu?" deyince: "Ya Resûlallah! Artık yapmış bulunmaktayım" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Keffaret ödeyene kadar ona dokunma" buyurdu. Abdurrezzâk, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, Hâkim ve Beyhakî'nin İkrime vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre bir kişi: "Ya Resûlallah! Ben eşime zıhar yaptım ve kefâret ödemeden onunla beraber oldum" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Seni bunu yapmaya götüren nedir?" diye sorunca, bu kişi: "Ay ışığında onun ayak bileziklerinin parıltısını gördüm" cevabını verdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'ın sana emretmiş olduğu şeyi yerine getirmedikçe ona yaklaşma" buyurdu. Abdurrezzâk, Ahmed, Abd b. Humeyd, Ebû Dâvud, Tirmizî İbn Mâce, Taberânî, Mu'cem'de Beğavî, Hâkim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Seleme b. Sahr el-Ensârî der ki: "Ben kadınlarla beraber kimsenin olamayacağı kadar ilişkide bulunan bir kişi idim. Ramazan ayı gelince karıma yaklaşır ve bırakmaya güç yetiremeyip gün doğana kadar bu işe devam ederim korkusuyla Ramazan bitinceye kadar zıhar yaptım. Bir gece bana hizmet ederken vücudunun bir tarafı açıldı ve ben de üzerine sıçradım. Sabah olunca kavmimin yanına gidip durumumu onlara anlattım. Onlara: "Bu durumu Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirmek için benimle beraber gelin" deyince: "Hayır vallahi, gitmeyiz. Bu konuda hakkımızda âyet inmesinden veya Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bize utancı üzerimizde kalacak bir şey söylemesinden korkarız. Sen tek başına git ve istediğini yap" dediler. Bunun üzerine Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gittim ve durumumu anlattım. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu işi sen mi yaptın?" diye sorunca: "Evet ben yaptım" dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir daha: "Bu işi sen mi yaptın?" diye sorunca: "Evet ben yaptım" dedim. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yine: "Bu işi sen mi yaptın?" diye sorunca, bir daha: "Evet ben yaptım ve huzurundayım. Allah'ın sana bildirmiş olduğu şekilde hakkımda hüküm kıl, ben buna sabrederim" dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bir köle azat et" buyurunca elimle boynuma vurarak: "Seni hak olarak gönderene yemin olsun ki, bundan başka bir şeye sahip değilim" dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İki ay ard arda oruç tut" buyurunca: "Başıma gelen şeyde zaten oruçtan dolayı değil midir?" dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "O zaman altmış miskine yemek yedir" buyurunca: "Seni hak olarak gönderene yemin olsun ki, bu geceyi aç olarak geçirdik, yemeğimiz yoktu" cevabını verdim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Züreyk oğullarının sadakasını toplayan kişiye git ve topladığı sadakayı sana vermesini söyle. Ondan bir vesak'ı altmış miskine yedirip gerisini kendine ve ailene ayır" buyurdu. Bunun üzerine kavmimin yanına geri döndüm ve: "Sizin yanınızda darlık ve kötü görüş, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında İse bolluk ve bereket buldum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sadakalarınızın bana verilmesini emretti. Sadakalarınızı bana verin" dedim. Ravi: "Hal böyle olunca sadakalar ona verildi" dedi. 5Bkz. Ayet:7 6Bkz. Ayet:7 7“Allah'a ve Resûlüne karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Biz apaçık âyetler indirmişizdir. Kâfirler için küçük düşürücü bir azap vardır. Allah onların hepsini dirilttiği gün, kendilerine işlediklerini haber verir; Allah onları bir bir saymıştır, fakat kendileri unutmuşlardır. Allah her şeye şahiddir. Göklerde olanları da, yerde olanları da Allah'ın bildiğini bilmez misin? Öç kişinin gizli bulunduğu yerde dördüncü mutlaka O’dur; beş kişinin gizli bulunduğu yerde akıncıları mutlaka O'dur; bunlardan az veya çok, ne olursa olsunlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, mutlak onlarla beraberdir. Sonra, kıyamet günü, işlediklerini onlara haber verir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir." Firyabî ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini açıklarken: "Muhalafet etmek mânâsındadır" dedi. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Allah'a ve Resûlüne karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi azaltılacaklardır..." kelâmını açıklarken: "Allah'a ve Resûlüne düşmanlık edenler, kendilerinden öncekilerin zillete düşürüldüğü gibi zillete düşürüleceklerdir" dedi. Beyhakî'nin el-Esmâ ve's-Sıfât'ta bildirdiğine göre Dahhâk: "Üç kişinin gizli bulunduğu yerde dördüncü mutlaka odur; beş kişinin gizli bulunduğu yerde altıncıları mutlaka odur..." kelâmını açıklarken: "Allah Arş'tadır ama ilmi kendileriyle beraberdir" dedi. 8“Gizli toplantıdan menedilen, sonra menolundukları şeyi yapmaya kalkışarak günah işlemek, düşmanlık etmek ve Peygambere karşı gelmek konusunda gizli gizli konuşanları görmedin mi? Sana geldiklerinde, Allah'ın seni selamlamadığı bir şekilde seni selamlarlar; içlerinden: «Gerçekten peygamber olsaydı Allah'ın bizi, söylediklerimizden ötürü, cezalandırması gerekmez miydi?» derler. Cehennem onlara yeter. Oraya gireceklerdir. Ne kötü dönüş yeridir orası!" Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Gizli toplantıdan menedilen... gizli gizli konuşanları görmedin mi..." kelâmını açıklarken: "Burada Yahudiler kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mukâtil b. Hayyân der ki: Yahudiler ile Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) arasında bir antlaşma vardı. Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından bir kişi Yahudilerin yanına uğradığı zaman, onlar kendi aralarında oturup gizli gizli konuşurlardı. Öyle olunca da bu mümin kişi onların kendisini öldürmek veya hoşlanmayacağı bir şey yapmak için gizlice konuştuklarını sanırdı. Mümin bunu görünce onlardan korkar ve onların yanından geçen yolunu değiştirirdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Yahudilere gizlice konuşmayı yasakladı, ama onlar bundan vazgeçmeyip gizli gizli konuşmalarına devam ettiler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Gizli toplantıdan menedilen, sonra menolundukları şeyi yapmaya kalkışarak günah işlemek, düşmanlık etmek ve Peygambere karşı gelmek konusunda gizli gizli konuşanları görmedin mi? Sana geldiklerinde, Allah'ın seni selamlamadığı bir şekilde seni selamlarlar; içlerinden: «Gerçekten peygamber olsaydı Allah'ın bizi, söylediklerimizden ötürü, cezalandırması gerekmez miydi?» derler. Cehennem onlara yeter. Oraya gireceklerdir. Ne kötü dönüş yeridir orası!"' âyetini indirdi. Ahmed, Abd b. Humeyd, Bezzâr, İbnu'l-Münzir, Taberânî, İbn Merdûye ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin ceyyid bir isnâdla İbn Ömer'den bildirdiğine göre Yahudiler, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sövme amaçlı: "Sâmün aleyke (=ölüm üzerine olsun)" derdi. Sonra içlerinden: "Gerçekten peygamber olsaydı Allah'ın bizi, söylediklerimizden ötürü, cezalandırması gerekmez miydi?" derlerdi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Sana geldiklerinde, Allah'ın seni selamlamadığı bir şekilde seni selamlarlar..." kelâmını indirdi. Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî ve Tirmizî'nin Enes'ten bildirdiğine göre Yahudi biri Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ashâbının yanına gelip: "es- Sâmü aleyküm (=ölüm üzerinize olsun)" dedi. Ashâb da ona cevap verince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onun ne dediğini biliyor musunuz?" diye sordu. Ashâb: "Allah ve Resûlü en iyi bilir. O bize selam verdi ey Allah'ın Peygamberi!" deyince: "Hayır, o size şunu şunu dedi. Onu bana geri getirin" buyurdu. Ashâb onu geri getirince Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sen : «es-Sâmü aleyküm» mü dedin?" diye sorunca, Yahudi: "Evet öyle dedim" karşılığını verdi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ehl-i Kitâb'dan bir kişi size selam verdiği zaman: "Aleyke (senin üzerine olsun)" deyin" buyurdu. Yani Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara: "Dediğin senin üzerine olsun" şeklinde cevap vermemizi emretti. Sonra da: "Sana geldiklerinde, Allah'ın seni selamlamadığı bir şekilde seni selamlarlar..." kelâmını okudu. Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, İbnu'l- Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe der ki: Yahudiler, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına girip: "es-Sâmu aleyke (=ölüm üzerine olsun) ey Ebu'l-Kâsım" dediler. Ben de ona: "Ve aleykum es-sâmu (=Ölüm sizinde üzerine olsun)" dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) : "Ey Âişe! Muhakkak ki Allah, çirkinliği ve çirkin sözleri sevmez" buyurdu. Ben: "Onun: "es-Sâmu aleyke" dediğini işitmedin mi?" dediğimde, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Peki ona: «Ve aleyküm» dediğimi işitmedin mi" karşılığını verdi. Bunun üzerine Allah: "Sana geldiklerinde, Allah'ın seni selamlamadığı bir şekilde seni selamlarlar..." kelâmını indirdi. İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti açıklarken: "Münafıklar, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) selam verdiği zaman: "Sâmun aleyke (=ölüm üzerine olsun)" şeklinde selam verirdi. Bunun üzerine bu âyet nâzil oldu" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Sana geldiklerinde, Allah'ın seni selamlamadığı bir şekilde seni selamlarlar..." kelâmını açıklarken: "Yahudiler: "Sâmun aleyke (=ölüm üzerine olsun)" şeklinde selam verir" dedi. 9Bkz. Ayet:10 10"Ey Mü’minler! Gizli konuştuğunuz zaman, günah işlemeyi, düşmanlık etmeyi ve Peygambere karşı gelmeyi fısıldaşmayın; iyilik yapmak ve Allah'a karşı gelmekten sakınmayı konuşun,- kıyamet günü huzurunda toplanacağınız Allah'dan sakının. Gizli toplantılar inananları üzmek için şeytanın istediği şeydir; Allah'ın izni olmadıkça şeytan onlara bir zarar veremez; inananlar yalnız Allah'a güvensinler." İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir grubu savaşa gönderdiği zaman ve münafıklarla karşılaştıkları zaman, münafıklar başlarıyla Müslümanları işaret ederek: "Kavim öldürülecektir" derlerdi. Resûlüllah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) gördükleri zaman da fısıldaşırlar ve üzüntülü olduklarını gösterirlerdi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey Mü’minler! Gizli konuştuğunuz zaman, günah işlemeyi, düşmanlık etmeyi ve Peygamber'e karşı gelmeyi fısıldaşmayın; iyilik yapmak ve Allah'a karşı gelmekten sakınmayı konuşun; kıyamet günü huzurunda toplanacağınız Allah'dan sakının"' âyetini indirdi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde der ki: Münafıklar kendi aralarında gizlice konuşurlardı. Bu da Müslümanları öfkelendirir ve ağırına giderdi. Bunun üzerine Allah: "Ey Mü’minler! Gizli konuştuğunuz zaman, günah işlemeyi, düşmanlık etmeyi ve Peygamber'e karşı gelmeyi fısıldaşmayın; iyilik yapmak ve Allah'a karşı gelmekten sakınmayı konuşun; kıyamet günü huzurunda toplanacağınız Allah'dan sakının" âyetini indirdi. Buhârî, Müslim ve İbn Merdûye'nin İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Siz üç kişi bir arada olduğunuz zaman iki kişi üçüncüden ayrı ve gizli konuşmasın. Çünkü ikisinin gizli konuşması şüphesiz üçüncüsünü üzer" buyurmuştur. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Saîd der ki: Biz, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) başına bir şey gelir veya bize bir ihtiyacı olur düşüncesiyle gece vakti yanında nöbet tutuyorduk. Bir gece nöbet tutanlar çoğalmış ve gruplaşıp konuşmaya başlamıştı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gece dışarı çıkarak: "Bu gizli konuşmalar da nedir? Gizli gizli konuşmak size yasaklanmadı mı?" buyurdu. 11"Ey Mü’minler! Toplantılarda, sîze: «Yer açın» denince yer açın kî Allah da size genişlik versin; «Kalkın» denildiği zaman da hemen kalkın ki, Allah, içinizden inanmış olanları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah işlediklerinizden haberdardır." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) (=Ey Mü’minler! Toplantılarda, size, «Yer açın» denince yer açın ki Allah da size genişlik versin) âyetini (.....) şeklinde (elif) harfi ile okur ve: "Burada kişinin savaşta iken birilerine «Yer açın» demesi kastedilmektedir" derdi. "Ey Mü’minler... "Kalkın" denildiği zaman da hemen kalkın ki..." kelâmı hakkında ise: "Düşmana saldırın denildiği zaman da hemen saldırın, mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) kelâmını açıklarken: "Burada özel olarak Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) meclisi kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd, Saîd b. Cübeyr'den bildirir: "İnsanlar Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) meclisinde gizli gizli konuşurdu. Bunun üzerine:(.....) kelâmı indi. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Ey Mü’minler! Toplantılarda, size, «Yer açın» denince yer açın ki Allah da size genişlik versin; «Kalkın» denildiği zaman da hemen kalkın ki, Allah, içinizden inanmış olanları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah işlediklerinizden haberdardır" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Bu âyet, zikir meclisleri hakkında inmiştir. Çünkü bu meclislerde bulunanlar birilerinin geldiğini görünce Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında oturdukları yerde kalıp gelen kişiye yer açmazlardı. Bunun üzerine Allah, birbirlerine meclislerde yer açmalarını emretti." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) bu âyeti açıklarken şöyle dedi: İnsanlar meclislere gelir ve birbiri ardına yığın halinde otururdu. Bunun üzerine meclislerde birbirlerine yer açmaları emredildi ve birbirlerine yer açmaya başladılar. İbn Ebî Hâtim, Mukâtil b. Hayyân'dan bildirir: Bu âyet, Cuma günü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Suffe'de iken indi. Suffe dar bir yerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Muhacirlerden ve Ensâr'dan olan Bedir ahalisini ağırlamaktaydı. Bedir ahalisinden bazı kimseler Suffe dolduktan sonra geldi ve Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) karşısında durarak: "Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun ey Allah'ın Peygamberi!" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara cevap verdikten sonra orada bulunanlara da selam verdiler. Oradakiler de selamlarını aldılar. Ancak onlar ayakta durmuş ve kendilerine bir yer açılmasını beklemekteydi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara yer açılmamasından dolayı ayakta kaldıklarını bilmiş ve bu, ağırına gitmişti. Bunun üzerine etrafındaki Bedir ahalisinden olmayan Muhacirlerden ve Ensâr'dan bazı kişilere: "Sen ey filan ve sen ey filan! Kalkın!" buyurdu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Bedir ahalisi sayısınca kişiyi kaldırana kadar öyle devam etti. Bu da yerinden kaldırılan kişilere ağır gelmişti. İşte o zaman bu âyet nâzil oldu. Mâlik, Buhârî, Müslim ve Tirmizî'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Herhangi biriniz birini oturduğu yerden kaldırıp da o yere kendisi oturmasın. Fakat birbirinize yer açarak yerinizi genişletin" buyurmuştur. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ey Mü’minler! Toplantılarda, size: «Yer açın» denince yer açın ki Allah da size genişlik versin..." kelâmını açıklarken: "Burada kişinin savaşta iken birilerine: «Yer açın» demesi kastedilmektedir" dedi. "Ey Mü’minler... «Kalkın» denildiği zaman da hemen kalkın ki..." kelâmı hakkında ise: "Bu da, hayır işlemeye ve namaza kalkın denildiği zaman hemen kalkın, mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Ey Mü’minler... "Kalkın" denildiği zaman da hemen kalkın ki...'" kelâmını açıklarken: "Hayırlı olan her şeye kalkın mânâsındadır. Yani düşmanla savaşmaya, iyiliği emretmeye veya doğru olan her şeye kalkmak kastedilmektedir" dedi. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Ey Mü’minler... «Kalkın» denildiği zaman da hemen kalkın ki..." kelâmını açıklarken: "Hayırlı bîr şeye davet edildiğinizde davete icabet edin, mânâsındadır" dedi. İbnu'l-Münzir, Hâkim ve Medhal'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah, içinizden inanmış olanları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin..." kelâmını açıklarken: "Allah, müminlerden kendilerine ilim verilmiş kimseleri, kendilerine ilim verilmemiş kimselere göre derecelerle yükseltsin, mânâsındadır" dedi. Saîd b. Mansûr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: Bu âyetin tefsiri: "Allah içinizden iman edip te kendilerine ilim verilmiş kimseleri, iman edip te kendilerine ilim verilmemiş kimselere göre derecelerle yükseltsin, şeklindedir" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Allah, âlim kişileri bu âyette özel kıldığı gibi Kur'ân'nın hiçbir yerinde özel kılmamıştır. Allah, iman edip te kendilerine ilim verilen kimseleri, iman edip te kendilerine ilim verilmeyen kimselerden daha üstün tutmuştur" dedi. 12Bkz. Ayet:13 13"Ey Mü’minler! Peygamberle hususi olarak konuşacağınızda, bu Konuşmanızdan önce fakirlere sadaka veriniz; bu, sizin daha iyi ve daha temiz olmanız içindir» Eğer sadaka verecek bir şey bulamazsanız üzülmeyiniz. Allah şüphesiz bağışlayandır, acıyandır. Hususi konuşmanızdan önce sadaka vermekten ürktünüz mü ki bunu yerine getirmediniz? Ama Allah, tövbenizi kabul etmiştir. Öyleyse namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Peygamberine itaat edin. Allah, işlediklerinizden haberdardır." İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ey Mü’minler! Peygamberle hususi olarak konuşacağınızda, bu konuşmanızdan önce fakirlere sadaka veriniz; bu, Sizin daha iyi ve daha temiz olmanız içindir. Eğer sadaka verecek bir şey bulamazsanız üzülmeyiniz. Allah şüphesiz bağışlayandır, acıyandır'" âyetini açıklarken şöyle dedi: Müslümanlar, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) çok sorular sormaya başladılar ve bu durum, O'na (sallallahü aleyhi ve sellem) ağır gelmeye başladı. Allah, Peygamberine yükünü hafifletmek istedi. Bu âyet indikten sonra çok kişi soru sormaktan çekindi ve vazgeçti. Bunun üzerine Yüce Allah: "Hususi konuşmanızdan önce sadaka vermekten ürktünüz mü ki bunu yerine getirmediniz? Ama Allah, tövbenizi kabul etmiştir. Öyleyse namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Peygamberine itaat edin. Allah, işlediklerinizden haberdardır" âyetini indirdi ve onlara genişlik vererek sıkıntılarını giderdi. İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, Tirmizî, Ebû Ya'la, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Nehhâs ve ibn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib der ki: "Ey Mü’minler! Peygamberle hususi olarak konuşacağınızda, bu konuşmanızdan önce fakirlere sadaka veriniz..." âyeti indiği zaman, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "Hususi olarak konuşmadan önce sadaka olarak bir dinar verilmesine ne dersin ?" diye sordu. "Buna güç yetirenıezler" cevabını verdim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yarım dinar verilmesine ne dersin?" diye sorunca da: "Buna da güç yetiremezler" dedim. "O zaman ne kadar olsun?" buyurunca: "Bir arpa olsun" karşılığını verdim. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sen zahit birisin" buyurdu. Sonra: "Hususi konuşmanızdan önce sadaka vermekten ürktünüz mü ki bunu yerine getirmediniz? Ama Allah, tövbenizi kabul etmiştir. Öyleyse namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Peygamberine itaat edin. Allah, işlediklerinizden haberdardır" âyeti indi. Allah, benimle bu ümmetin yükünü hafifletti. Abdurrezzâk, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve ibn Merdûye'nin bildirdiğine göre Hazret-i Ali, hususi konuşma âyeti hakkında: "Bu âyetle, benden başka hiç kimse amel etmedi. Sonunda o, neshedildi. Bu âyetin hükmü de sadece bir saat devam etti" dedi. Saîd b. Mansûr, İbn Râhûye, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Hazret-i Ali der ki: "Allah'ın Kitâb'ında bir âyet vardır ki, benden önce kimse onunla amel etmedi. Benden sonra da kimse onunla amel etmeyecektir. Bu da: "Ey Mü’minler! Peygamberle hususi olarak konuşacağınızda, bu konuşmanızdan önce fakirlere sadaka veriniz...'" âyetidir. Ben de bir dinar vardı. Onu on dirheme sattım. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile her hususi konuşmamda bir dirhem takdim ettim. Sonra bu âyet neshedildi ve kimse onunla amel etmedi. İşte o zaman: "Hususi konuşmanızdan önce sadaka vermekten ürktünüz mü ki bunu yerine getirmediniz? Ama Allah, tövbenizi kabul etmiştir. Öyleyse namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Peygamberine itaat edin. Allah, işlediklerinizden haberdardır" âyeti indi. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Mücâhid'den bildirir: Bir sadaka vermedikçe, Müslümanlar, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile hususi konuşmaktan nehyedildi. O zaman Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile hususi olarak sadece Ali b. Ebî Tâlib konuştu. O, bir dinar takdim etti ve Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) on şey hakkında soru sordu. Sonra da sadaka vermeden Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile hususi konuşmaya ruhsat veren âyet indi. Saîd b. Mansûr, Mücâhid'den bildirir: Hususi olarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile konuşmak isteyen kişi bir dinar tasaddukta bulunurdu. Bunu ilk yapan kişi de Ali b. Ebî Tâlib'di. Sonra bu konuda ruhsat olarak: "Hususi konuşmanızdan önce sadaka vermekten ürktünüz mü ki bunu yerine getirmediniz? Ama Allah, tövbenizi kabul etmiştir" âyeti indi. İbn Ebî Hâtim, Mukâtil'den bildirir: Zengin kişiler Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile çokça hususi olarak görüşüyor ve fakirlere Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) meclislerinde yer bırakmıyordu. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu kişilerin uzunca oturmasından ve hususi konuşmalarından sıkılınca, Allah, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile hususi konuşmalarda sadaka verilmesini emretti. Fakir olanlar verecek bir şey bulamıyordu. Bu (hüküm), on gece bu şekilde kaldı. Varlıklı kişilerin bir kısmı sadaka vermeyip soru sormaz oldular. Ancak bazıları da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile hususi konuşacakları zaman sadaka verip, bunu Muhacirlerden ve Bedir ahalisinden sadece bir kişinin yaptığını söylemeye başladı. Bunun üzerine Yüce Allah: "Hususi konuşmanızdan önce sadaka vermekten ürktünüz mü ki bunu yerine getirmediniz? Ama Allah, tövbenizi kabul etmiştir. Öyleyse namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Peygamberine itaat edin. Allah, işlediklerinizden haberdardır" âyetini indirdi. Taberânî ve İbn Merdûye'nin zayıf bir isnâdla bildirdiğine göre Sa'd b. Ebî Vakkâs der ki: "Ey Mü’minler! Peygamberle hususi olarak konuşacağınızda, bu konuşmanızdan önce fakirlere sadaka veriniz; bu, sizin daha iyi ve daha temiz olmanız içindir. Eğer sadaka verecek bir şey bulamazsanız üzülmeyiniz. Allah şüphesiz bağışlayandır, acıyandır" âyeti indiği zaman ben sadaka olarak bir arpa tanesi verdim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sen zahit birisin" buyurdu. Sonra: "Hususi konuşmanızdan önce sadaka vermekten ürktünüz mü ki bunu yerine getirmediniz? Ama Allah, tövbenizi kabul etmiştir. Öyleyse namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Peygamberine itaat edin. Allah, işlediklerinizden haberdardır" âyeti indi. Nâsilı'te Ebû Dâvud ve İbnu'l-Münzir'in Atâ el-Horasânî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ey Mü’minler! Peygamberle hususi olarak konuşacağınızda, bu konuşmanızdan önce fakirlere sadaka veriniz..." kelâmını açıklarken: "Bu âyeti bir sonraki âyet olan «Hususi konuşmanızdan önce sadaka vermekten ürktünüz mü ki bunu yerine getirmediniz? Ama Allah, tövbenizi kabul etmiştir...» âyeti neshetti" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Seleme b. Kuheyl: "Ey Mü’minler! Peygamberle hususi olarak konuşacağınızda, bu konuşmanızdan önce fakirlere sadaka veriniz; bu, sizin daha iyi ve daha temiz olmanız içindir. Eğer sadaka verecek bir şey bulamazsanız üzülmeyiniz. Allah şüphesiz bağışlayandır, acıyandır" âyetini açıklarken: "Bu âyetle amel eden ilk kişi, Hazret-i Ali'dir. Sonra bu âyet neshedildi" dedi. 14"Allah'ın gazabettiği milleti dost edinen münafıkları görmedin mi? Onlar ne sizdendir, ne de onlardan, bile bile, yalan yere yemin etmektedirler." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: "Allah'ın gazabettiği milleti dost edinen münafıkları görmedin mi? Onlar ne sizdendir ne de onlardan, bile bile, yalan yere yemin etmektedirler"' âyetini açıklarken: "Bize bildirildiğine göre bu âyet, münafıklardan olan Abdullah b. Nebtel hakkında inmiştir" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Allah'ın gazabettiği milleti dost edinen münafıkları görmedin mi..." kelâmını açıklarken: "Burada Yahudiler ve münafıklar kastedilmektedir" dedi. "Bile bile, yalan yere yemin etmektedirler" kelâmı hakkında ise: "Burada da sizden olduklarına dair yemin etmeleri kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Allah'ın gazabettiği milleti dost edinen münafıkları görmedin mi? Onlar ne sizdendir ne de onlardan, bile bile, yalan yere yemin etmektedirler" âyetini açıklarken: "Burada Yahudileri dost edinen münafıklar kastedilmektedir" dedi. "Allah, onların hepsini tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi O'na yemin ederler; kendilerine bir yarar sağlayacağını sanırlar. Dikkat edin; onlar şüphesiz yalancıdırlar" âyeti hakkında ise: "Münafıklar, dünyada iken Allah dostlarına yemin ettikleri gibi kıyamet gününde de Allah'a yemin edeceklerdir" dedi. Ahmed, Bezzâr, Taberânî, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim İbn Merdûye ve Delâil'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) odalarının birinin gölgesinde oturmuş ve yanında Müslümanlardan bir grup vardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Birazdan yanınıza size şeytan gözüyle bakan bir kişi gelecektir. Geldiği zaman onu konuşturmayın" buyurdu. Daha kısa bir zaman geçmemişti ki yanlarına mavi (gözlü) bir kişi geldi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu görünce: "Sen ve arkadaşların bana niye sövmektesiniz?" diye sordu. Bu kişi: "Beni bırak onları sana getireceğim" dedi. Sonra arkadaşlarını çağırdı ve yemin ederek Resûlüllah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) özür dilediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Allah, onların hepsini tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi O'na yemin ederler; kendilerine bir yarar sağlayacağını sanırlar. Dikkat edin; onlar şüphesiz yalancıdırlar"' âyetini indirdi." 15Allah o münâfıklar için şiddetli bir azap hazırladı. Gerçekten onlar, ne fena işler yapıyorlar!... 16Onlar, yeminlerini bir kalkan edindiler de, (insanları) Allah’ın dininden çevirdiler. Onun için, onlara, hararetli bir azap var. 17Mümkün değil, onları ne malları, ne evlâdları hiç bir sûrette Allah’dan kurtaramaz. Onlar, cehennemliktirler; onlar orada ebedî olarak kalacaklardır. 18Allah, onları hep bir araya toplayıb dirilteceği gün (kıyâmette), size yemin ettikleri gibi, O’na da yemin edecekler, (biz kâfir ve münâfık değildik diyecekler) ve sanacaklar ki, bir şey yapıyorlar. İşte onlar; hep o yalancılardır. 19Bkz. Ayet:21 20Bkz. Ayet:21 21"Şeytan onların başlarına dikilip Allah'ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın taraftarlarıdır. İyi bilin; şeytanın taraftarları elbette hüsrandadırlar. Allah'a ve Peygamberine düşman olanlar, işte onlar en aşağıların arasındadırlar. Allah: «And olsun ki ben ve peygamberlerim üstün geleceğiz» diye yazmıştır. Doğrusu Allah Kavi'dir, Aziz'dir." Ahmed, Ebû Dâvud, Nesâî, ibn Hibbân, Taberânî, Hâkim ve İbn Merdûye'nin Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Köyde veya çölde üç kişi bir arada bulunur da, cemaat olarak namaz kılmazlarsa şeytan mutlaka onlara galip gelir. Cemaat namazına dikkat edin, çünkü kurt, sürüden ayrılan koyunu kapar" buyurmuştur. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Allah: «And olsun ki ben ve peygamberlerim üstün geleceğiz» diye yazmıştır..." kelâmını açıklarken: "Allah öyle yazdı ve öyle hükmetti" dedi. 22"Allah'a ve âhıret gününe inanan bir milletin, babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile Allah'a ve Peygamberine karşı gelenlere, sevgi beslediklerini göremezsin. İşte Allah, imanı bunların kalplerine yazmış, katından bir nur ile onları desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere sokar. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah'dan hoşnut olmuştur. İşte bunlar, Allah'dan yana olanlardır. İyi bilin ki, saadete erecek olanlar, Allah'dan yana olanlardır." İbn Ebî Hâtim, Taberânî, Hâkim, Hilye'de Ebû Nuaym, Sünen'de Beyhakî ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Abdullah b. Şevzeb der ki: Bedir savaşında Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh'ın babası Ebû Ubeyde'nin üzerine geliyor ve oğlu ondan kaçıyordu. Sürekli oğlunun üzerine saldırınca oğlu ona yöneldi ve onu öldürdü. Bunun üzerine: "Allah'a ve âhiret gününe inanan bir milletin, babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile Allah'a ve Peygamberine karşı gelenlere, sevgi beslediklerini göremezsin. İşte Allah, imanı bunların kalplerine yazmış, katından bir nur ile onları desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere koyar. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah'dan hoşnut olmuştur. İşte bunlar, Allah'dan yana olanlardır, iyi bilin ki, saadete erecek olanlar, Allah'dan yana olanlardır" âyeti indi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc der ki: Bana bildirildiğine göre Ebû Kuhâfe Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) sövünce Ebû Bekr ona kuvvetle vurdu ve yere düşürdü. Bu durumu Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sözettiğinde: "Sen öyle mi yaptın ey Ebû Bekr?" deyince, Ebû Bekr: "Vallahi kılıcım bana yakın olsaydı onu öldürürdüm" dedi. Bunun üzerine: "Allah'a ve âhiret gününe inanan bir milletin, babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile Allah'a ve Peygamberine karşı gelenlere, sevgi beslediklerini göremezsin. İşte Allah, imanı bunların kalplerine yazmış, katından bir nur ile onları desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere koyar. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah'dan hoşnut olmuştur. İşte bunlar, Allah'dan yana olanlardır. İyi bilin ki, saadete erecek olanlar, Allah'dan yana olanlardır" âyeti indi. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdurrahman b. Sâbit b. Kays b. eş- Şemmâs, müşriklerin arasında olan dayısını ziyaret etmek için Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) izin istedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ona izin verdi. O geri döndüğünde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve bazı kişiler etrafında ona: "Allah'a ve âhiret gününe inanan bir milletin, babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile Allah'a ve Peygamberine karşı gelenlere, sevgi beslediklerini göremezsin. İşte Allah, imanı bunların kalplerine yazmış, katından bir nur ile onları desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere koyar. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah'dan hoşnut olmuştur. İşte bunlar, Allah'dan yana olanlardır. İyi bilin ki, saadete erecek olanlar, Allah'dan yana olanlardır" âyetini okudu. İbn Merdûye'nin Kesîr b. Atiyye'den, onun da bir kişiden bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allahım! Hiçbir fasığın ve hiçbir facirin bende karşılığı verilmesi gereken bir iyiliği bırakma. Zira bana vahyettiklerin arasında: "Allah'a ve âhiret gününe inanan bir milletin... Allah'a ve Peygamberine karşı gelenlere, sevgi beslediklerini göremezsin..." kelâmını buluyorum" buyurmuştur. Süfyân: "Bu âyetin halife/sultan ile haşır neşir olanlar hakkında indiğini düşünüyoruz" dedi. İbn Ebî Şeybe, Nevâdiru'l-Usûl'da Hakîm et-Tirmizî ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah için sev, Allah için buğzet. Allah için dost ol ve yine Allah için düşman ol. Çünkü bunlarla Allah'ın dostluğuna erişirsin" dedi. Sonra: "Allah'a ve âhiret gününe inanan bir milletin, babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile Allah'a ve Peygamberine karşı gelenlere, sevgi beslediklerini göremezsin. İşte Allah, imanı bunların kalplerine yazmış, katından bir nur ile onları desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere koyar. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah'dan hoşnut olmuştur. İşte bunlar, Allah'dan yana olanlardır. İyi bilin ki, saadete erecek olanlar, Allah'dan yana olanlardır" âyetini okudu. Hilye'de Ebû Nuaym ve Hatîb'in İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah, peygamberlerinden bir peygamberine filan âbide: «"Zabitliğin seni dünyada rahata erdirdi. Dünyayı terk edip bana yönelmenle de aziz kılındın. Benim sende olan hakkım için ne yaptın?" de» diye vahyetti. Bu âbid: «Ey Rabbim! Senin bende bunlar dışında başka ne hakların vardır?» deyince, Rabbi: «Benim için bir dost veya bir düşman edindin mi?» buyurdu." Taberânî, Hâkim ve Hakîm et-Tirmizî'nin Vasile b. el-Eska'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde Allah günahı olmayan bir kişiyi diriltir ve ona: «İki durumdan hangisi ile sana mükâfat vermemi istersin? Amelinle mi, yoksa sana olan nimetimle mi?» buyurur. Bu kişi: «Ey Rabbim! Sen bilirsin ki, ben sana karşı asi olmadım» karşılığını verir. Bunun üzerine Yüce Allah: «Bu kuluma nimetlerimden bir nimet gösterin» buyurur. Bu kişinin ne kadar iyiliği varsa Allah'ın o bir nimeti ile gark olur. Kul: «Ey Rabbim.! Beni nimetin ve rahmetinle mükâfatlandır» deyince, Allah: «Onu nimetim ve rahmetimle götürün» buyurur. Sonra kendini beğenen ve hiç günahı olmadığını düşünen biri getirilir. Ona da: «Benim dostlarımla dost olur muydun?» denilince: «Ey Rabbim! Ben insanlarla iyi geçinen biri idim» der. Ona: «Düşmanlarıma düşmanlık eder miydin?» buyurunca: «Ey Rabbim! Kimseyle aramda bir sorun olmasını istemezdim» cevabını verir. Bunun üzerine Yüce Allah: «İzzetime yemin olsun ki, dostumla dost, düşmanımla düşman olmayan kişi rahmetime nail olamaz» buyurur.'" Tayâlisî, İbn Ebî Şeybe ve Ahmed'in Berâ b. Âzib'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "îmanın en sağlam kulpu, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir" buyurmuştur" Deylemî'nin Hasan vasıtasıyla Muâz'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) : "Allahım! Hiçbir fasığın ve hiçbir facirin bende karşılığı verilmesi gereken bir iyiliği bırakma. Aksi takdirde kalbim onu sever. Zira bana vahyettiklerin arasında: «Allah'a ve âhiret gününe inanan bir milletin... Allah'a ve Peygamberine karşı gelenlere, sevgi beslediklerini göremezsin» kelâmını buluyorum" buyurmuştur. |
﴾ 0 ﴿