MUMTEHİNE SÛRESİİbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Mumtehine Sûresi, Medine'de inmiştir" dedi. İbn Merdûye, İbnü'z-Zübeyr'den aynısını bildirir. 1Bkz. Ayet:6 2Bkz. Ayet:6 3Bkz. Ayet:6 4Bkz. Ayet:6 5Bkz. Ayet:6 6"Ey Mü’minler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar, size gelen gerçeği inkâr etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz,- oysa onlar, Rabbiniz olan Allah'a inandığınızdan ötürü sizi ve Peygamberi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer sizler Benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Ben, sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. İçinizden onlara sevgi gösteren kimse, şüphesiz doğru yoldan sapmıştır... And olsun ki, sizlerden, Allah'ı ve âhiret gününü uman kimse için, bunlarda güzel örnekler vardır. Kim yüz çevirirse kendi aleyhine olur, Şüphesiz Allah müstağnidir, övülmeğe layiktir." Ahmed, Humeydî, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, Ebû Avâne, İbn Hibbân, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye, Beyhakî ve Delâil'de Ebû Nuaym'ın bildirdiğine göre Hazret-i Ali der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), beni, Zübeyr'i ve Mikdad'ı göndererek: "Gidin, Hah bahçesine ulaştığınızda kendisinde bir mektup bulunan ve deve ile yolculuk eden bir kadın göreceksiniz. O mektubu alıp bana getirin" buyurdu. Biz yola çıktık ve o bahçeye ulaştık. Bir de baktık ki deve ile yolculuk eden kadın orada. Ona: "Mektubu çıkar" dediğimizde, kadın: "Bende mektup yoktur" dedi. Ona: "Ya mektubu çıkarırsın ya da elbiselerini soyarız" dediğimizde mektubu saç örgülerinin arasından çıkardı. Mektubu alıp Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) getirdik. Bir de baktık ki, mektup Hâtib b. Ebî Balta'a tarafından Mekke müşriklerine Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) bazı haberlerini vermek için yazılmış. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Hâtib! Bu da nedir?" diye sorunca, Hâtib: "Ya Resûlallah! Hakkımda (hüküm vermek için) acele etme. Ben Kureyş'e sığıntı olarak gelip yerleşen biriyim. Ben gerçek bir Kureyşli değilim. Seninle beraber olan muhacirlerin Mekke'de ailelerini ve mallarını koruyacak akrabaları vardır." - Benim onlarla bir akrabalık bağım yoktu- Ben de akrabalarımı korumaları için onlara öyle bir iyilikte bulunmak istedim. Bunu kâfir olduğumdan veya dinimden döndüğümden dolayı yapmadım" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Doğru söyledi" buyurdu. Ömer: "Ya Resûlallah! Beni bırak da onun boynunu vurayım" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bu kişi Bedir'de bulunmuştur. Nereden bilirsin ki, belki de Allah, Bedir'de bulunanlara muttali olmuş ve: «(Artık bundan sonra) dilediğinizi yapın, ben sizi affettim» buyurmuştur." Bunun üzerine: "Ey Mü’minler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin..." âyeti indi. Ebû Ya'la ve İbnu'l-Münzir'in Hâris vasıtasıyla bildirdiğine göre Hazret-i Ali der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'ye gitmeye niyet edince gizli olarak ashâbından birilerine Mekke'ye gitmek istediğini söyledi. Bunların aralarında Hâtib b. Ebî Balta'a'da vardı- Halkın arasında Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber'e gideceği haberi yayıldı. Hâtib, Mekke ahalisine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sizi istemektedir diye bir mektup yazdı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu durumdan haberdar olunca beni ve Ebû Mersed'i göndererek: "Hah bahçesine gidin" buyurdu... Hazret-i Ali devamla bir önceki hadisin mana olarak benzerini nakletti. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey Mü’minler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin...'" âyetini indirdi. İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin Katâde vasıtasıyla bildirdiğine göre Enes bu âyeti açıklarken şöyle dedi: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Hudeybiye'den Kureyş müşrikleri üzerine gitmek isteyince Hâtib b. Ebî Balta'a onlara bu durumu haber veren bir mektup yazdı. Allah bu durumu Resûlüne haber verdi ve mektubu Kureyş müşriklerinden bir kadının saç örgüsü arasında buldular. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Hâtib'e: "Seni bu işi yapmak zorunda bırakan nedir?" diye sorunca, Hâtib: "Valahi, Allah'ın emirleri hakkında hiçbir şüpheye düşmedim. Benim orada korunması gereken ailem ve malım vardır. Bu sebeple onlara bir iyilikte bulunmak istedim" dedi. Hâtib onlarla müttefik idi, ama (soy bakımından) onlardan değildi. Bunun üzerine Allah onun hakkında: "Ey Mü’minler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin..."' âyetini indirdi. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre ibn Abbâs: "Ey Mü’minler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar, size gelen gerçeği inkar etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz; oysa onlar, Rabbiniz olan Allah'a inandığınızdan ötürü sizi ve Peygamberi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer sizler Benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Ben, sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. İçinizden onlara sevgi gösteren kimse, şüphesiz doğru yoldan sapmıştır" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Bu âyet Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Medine'de bulunan Kureyşli bir kişi hakkında inmiştir. Bu kişi Mekke'de bulunan ailesi ve aşiretine Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kendileriyle savaşmak istediğini bildiren bir mektup yazdı. (Vahiy yoluyla) Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bu mektup olayı bildirilince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ali b. Ebî Tâlib'i gönderdi ve Ali bu mektubu geri getirdi. Ebû Ya'la, Hâkim, İbn Merdûye ve el-Muhtâre'de Diyâ'nın bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb der ki: Hâtib b. Ebî Balta'a müşriklere bir mektup yazmıştı. Bu mektup Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) getirilince: "Ey Hâtib! Seni bu işi yapmak zorunda bırakan nedir?" diye sordu. Hâtib: "Ya Resûlallah! Onların arasında benim ailem vardır, onları terk etmelerinden korktum ve: «Allah'a ve Resûlüne zarar vermeyen bir mektup yazayım» dedim" cevabını verdi. Ben: "Ya Resûlallah! Bu küfre girdi, onun boynunu vurayım" dediğimde, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Nereden bilirsin ki, ey Hattâb'ın oğlu! Belki Allah, Bedir'de bulunanların ailelerine muttali olmuş ve onlara: «(Artık) dilediğinizi yapın, ben sizi affettim» buyurmuştur." İbn Merdûye, ibn Şihâb vasıtasıyla Urve b. Zübeyr'den, o da Abdurrahrnan b. Hâtib b. Ebî Balta'a'dan bildirir: Hâtib, Yemen ahalisinden olup Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbından Zübeyr b. el-Avvâm'ın müttefiki idî ve Bedir savaşında bulunmuştu. Çocukları ve kardeşleri Mekke'de idi. Hâtib, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber Medine'de iken Kureyşli kâfirlere öğüt veren bir mektup yazdı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ali ve Zübeyr'i çağırarak, onlara: "Yola çıkın ve kendisinde mektup bulunan kadına yetişin. O mektubu alıp bana getirin" buyurdu. Bunun üzerine yola çıktılar ve kadına Benî Ahmed topraklarında yetiştiler. Burası Medine'ye on iki millik bir mesafeydi. Ona: "Bize sendeki mektubu ver" dediklerinde, kadın: "Bende mektup yoktur" karşılığını verdi. Onlar: "Yalan söylüyorsun, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize sende bir mektup olduğunu söyledi. Vallahi, ya bize mektubu verirsin ya da elbiselerinde aramadığımız bir yer bırakmayız" dediler. Kadın: "Siz Müslüman değil misiniz?" deyince: "Evet Müslümanız, ancak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sende bir mektup olduğunu söyledi" dediler. Kadın her tarafının aranacağını anlayınca saçları örgüsü arasından mektubu çıkarıp onlara verdi. Kadın mektubu saçları arasına koymuş ve saçlarını örmüştü. Mektubu Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) verdiklerinde mektubun Hâtib b. Ebî Balta'a'dan Mekke ahalisine yollandığını gördüler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hâtib'ı çağırtarak: "Bu mektubu sen mi yazdın?" diye sordu. Hâtib: "Evet ben yazdım" karşılığını verince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Seni bu işi yapmak zorunda bırakan nedir?" diye sordu. Hâtib: "Vallahi, Müslüman olduğum zamandan beri Allah hakkında hiç şüpheye düşmedim. Ancak ben aranızda yabancı biriyim. Kureyş'in neresindenim ki, benim Mekke'de ailem ve kardeşlerim vardır. Kureyş kâfirlerinin onlara bir zarar vermemesi için onlara (yaranmak gayesiyle) bu mektubu yazdım" dedi. Ömer: "Ya Resûlallah! Bana izin ver de onun boynunu vurayım" deyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bırak onu, o Bedir'de bulunmuştur. Sen bilmezsin, belki de Allah, Bedir ahalisine muttali olmuş ve: «Dilediğinizi yapın, ben sizi affettim» buyurmuştur" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey Mü’minler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin..." âyetini indirdi. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd, Urve'den mürsel olarak aynısını bildirir. ibn Merdûye, Enes'ten bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke fethinde, Abdu'l-Uzza b. Hatl, Mikyas b. Dubâbe, Abdullah b. Sa'd b. Ebî Serh ve Ümmü Sârre olmak üzere dört kişi dışında herkese eman vermişti. İbn Merdûye der ki: Enes hadisi anlattı ve şöyle devam etti: "Ümmü Sârre, Kureyşlilerin azatlısı idi. O, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek ihtiyacını bildirdi ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona bir şeyler verdi. Sonra bir kişi geldi ve kadınla, Mekkelilere, kendisiyle onlara yakınlaşıp ailesini korumalarını ümit ettiği bir mektup gönderdi. Onun Mekke'de bir ailesi bulunmaktaydı. Cibrîl bu durumu Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) haber verince, kadının peşinden Ömer b. el- Hattâb'ı ve Ali b. Ebî Tâlib'i gönderdi. Kadına yolda yetiştiler, aradılar ve üzerinde bir şey bulamadılar. Sonra geri dönmek üzere yola çıktılar. Biri arkadaşına: "Vallahi, ne Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize yalan söyledi, ne de biz yalancıyız, haydi tekrar kadına dönelim" dedi. Tekrar kadının yanına döndüler ve kılıçlarını çekerek: "Vallahi, ya seni öldürürüz ya da mektubu çıkarırsın" dediler. Kadın yine mektubu inkâr etti. Sonra: "Beni, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) götürmemeniz şartıyla size mektubu veririm" dedi. Onlar da bunu kabul edince, kadın saç örgülerini açtı ve mektubu çıkarıp kendilerine verdi. Bunun üzerine Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldiler ve mektubu kendisine verdiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mektubun sahibini çağırtıp: "Bu mektup ta neyin nesi?" diye sordu. Adam: "Sana anlatayım ya Resûlallah! Yanındaki her kişinin Mekke'de ailesini koruyacak kişileri vardır. Benim de Mekke'de ailemi koruyacak birileri olsun diye bu mektubu yazdım" dedi. Bunun üzerine Allah: "Ey Mü’minler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar, size gelen gerçeği inkar etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz; oysa onlar, Rabbiniz olan Allah'a inandığınızdan ötürü sizi ve Peygamberi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer sizler Benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Ben, sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. İçinizden onlara sevgi gösteren kimse, şüphesiz doğru yoldan sapmıştır" âyetini indirdi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) der ki: Hâtib b. Ebî Balta'a, Müşriklere, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) onlarla savaşmak istediğini bildiren bir mektup yazdı ve bir kadınla gönderdi. Resûlüllah ta (sallallahü aleyhi ve sellem) Onu getirmeleri için adamlar gönderdi. Mektup kadından alınıp Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) getirilince, Hâtib'i çağırttı ve: "Bu mektubu sen mi yazdın?" diye sordu. Hâtib: "Evet ya Resûlallah! Ben yazdım. Ama vallahi Allah'a ve Peygamberine iman etmiş biriyim. Müslüman olduğum zamandan beri küfretmedim ve iman ettiğim zamandan beri şüpheye düşmedim. Ben kavimde (Mekke'de) nesebi olmayan biriydim ve onlarla müttefik idim. Bildiğiniz gibi ailem de yanlarındadır. Yazdığım mektup Allah'ın onlara yapmak istediği şeye (kadere) engel olacak değildir. Ben ailemi ve malımı korumak için öyle yaptım" dedi. Bunun üzerine Ömer b. el-Hattâb: "Ya Resûlallah! Benimle Allah'ın düşmanı arasından çekil de şu münafığın boynunu vurayım" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ömer'e Öyle bîr bakış baktı ki, Ömer Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kızdığını anladı. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yazık sana ey Hattâb'ın oğlu! Nereden bilirsin ki, belki de Allah hayırlı yurttaşların ailelerine muttali olmuş ve meleklere: «Şahit olun ki, ben şu kullarımı bağışladım, artık dilediklerini yapsınlar» buyurmuştur" dedi. Ömer: "Allah ve Resûlü en iyi bilir" karşılığını verdi. Resûlüllah da (sallallahü aleyhi ve sellem) üç defa: "Bunlar Bedir ahalisindendir ki onlara kötülük etmekten sakın" buyurdu. Ahmed ve Abd b. Humeyd'in Câbir'den bildirdiğine göre Hâtib b. Ebî Balta'a, Mekke ahalisine Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) kendileriyle savaşmak istediğini bildiren bir mektup yazdı. Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem), kendisinde mektup bulunan kadının bildirilmesi üzerine arkasından adamlar gönderdi ve mektubu kadının başından aldılar. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Hâtib! Öyle mi yaptın?" buyurunca: "Evet, ancak bunu Resûlüllah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) aldatmak için veya münafıklık için yapmadım. Allah'ın, Resûlüne yardımcı olduğunu ve bunu tamamlayacağını anladım. Ben, onların arasında yabancı bir kişi idim. Annem de onların yanındadır. Ben de annemi onların yanında koruma altına almak istedim" dedi. Ömer: "Bunun boynunu vurayım mı?" deyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bedir'de bulunan birini mi öldüreyim! Nereden bileceksin, belki de Allah, Bedir ahalisine muttali olmuş ve: «Dilediğinizi yapın, ben sizi affettim» buyurmuştur," Abd b. Humeyd, Müslim, Tirmizî ve Nesâî'nin Câbir'den bildirdiğine göre Hâtib b. Ebî Balta'a'nın kölesi Hâtib'i şikâyet etmek için Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve: "Ya Resûlallah! Hâtib mutlaka Cehenneme girecektir" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) : "Yalan söyledin girmeyecektir, çünkü o Bedir ve Hudeybiye savaşlarında bulunmuştur" buyurdu. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Hakkında: "Ey Mü’minler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin..." âyeti inen kişinin ismi Hâtib b. Ebî Balta'a'dır" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde der ki: Bize bildirildiğine göre Hâtib b. Ebî Balta'a, Hudeybiye zamanında Mekke ahalisine Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'nin üzerine yürüyeceğini bildiren bir mektup yazdı. Allah, Resûlüne bu durumu bildirmişti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Hâtib'e: "Seni bu işi yapmak zorunda bırakan nedir?" diye sordu. Hâtib: "Vallahi, Allah'ın emirleri hakkında asla şüpheye düşmedim. Ancak Mekke'de malım ve ailem bulunmaktadır. Kureyşlilerin malımı ve ailemi korumaları için onlara öyle bir iyilikte bulunmak istedim" dedi. Bize, Hâtib'in Kureyşlilerle müttefik olduğu, ancak onlardan olmadığı söylendi. Allah bu âyetleri indirerek: "Şâyet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman olurlar, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatırlar ve inkâr etmenizi arzu ederler... İbrâhîm'de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, «Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir» demişlerdi. Yalnız İbrâhîm'in, babasına, «Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. Fakat Allah'dan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez» sözü başka..." buyurdu. Siz bunu örnek almayın. Bu, Allah'ın vaad etmiş olduğu bir şeydir. "Rabbimiz! Bizi, inkâr edenlerle deneme..." kelâmı da: "Onları bize karşı muzaffer eyleme, yoksa fitneye düşerler ve bize karşı muzaffer olmalarından dolayı bizden daha fazla hak üzere olduklarını sanırlar" mânâsındadır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Ey Mü’minler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin... Yakınlarınız ve çocuklarınız size kıyamet gününde bir fayda veremezler. Allah onlarla sizi ayırır. Allah işlediklerinizi görendir" âyetlerini açıklarken: "Bu âyetler Hâtib b. Ebî Balta'a ve beraberinde olanların Kureyş kâfirlerini uyarmak için yazdıkları mektuplar hakkında inmiştir" dedi. "Yalnız İbrâhîm'in, babasına, «Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. Fakat Allah'dan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez» sözü başka..." kelâmını açıklarken: "Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbına, İbrâhîm'in (aleyhisselam) babasına istiğfar etmesini örnek alarak müşriklere istiğfar etmeleri yasaklandı" dedi. "Rabbimiz! Bizi, inkâr edenlerle deneme...'" kelâmını da: "Bizi ne onların elleriyle, ne de senin yanından bir azapla azaplandırma. Yoksa onlar: «Eğer bunlar hak üzere olsalardı böylesi bir şey başlarına gelmezdi» derler" şeklinde açıkladı. İbnu'l-Münzir ve Hâkim'in Mücâhid vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ey Mü’minler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin... Yakınlarınız ve çocuklarınız size kıyamet gününde bir fayda veremezler. Allah onlarla sizi ayırır. Allah işlediklerinizi görendir" âyetlerini açıklarken: "Bu âyetler Hâtib b. Ebî Balta'a ve beraberinde olanların Kureyş kâfirlerini uyarmak için yazdıkları mektuplar hakkında inmiştir" dedi. "...Yalnız İbrâhîm'in, babasına, "Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. Fakat Allah'dan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez" sözü başka..." kelâmını açıklarken: "İbrâhîm'in (aleyhisselam) babasına istiğfar ettiği gibi bağışlanma dilemelerini yasakladı" dedi. "Rabbimiz! Bizi, inkâr edenlerle deneme..." kelâmını da: "Bizi ne onların elleriyle, ne de senin katından bir azapla azaplandırma. Yoksa onlar: «Eğer bunlar hak üzere olsalardı böylesi bir şey başlarına gelmezdi» derler" şeklinde açıkladı. İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in Saîd b. Cübeyr vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "And olsun ki, sizlerden, Allah'ı ve âhiret gününü uman kimse için, bunlarda güzel örnekler vardır..." kelâmını açıklarken: "İbrâhîm'in (aleyhisselam) babasına istiğfar etmesi dışındaki bütün amellerinde sizin için güzel örnekler vardır. Ancak baba müşrik iken onun için mağfiret dilenmez" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Bizi, inkâr edenlerle deneme..." kelâmını açıklarken: "Onları bize musallat etme, yoksa bize azap ve işkence ederler, mânâsındadır" dedi. 7"Allah'ın sîzinle, düşmanlık gösterdiğiniz kimseler arasında bir sevgi yaratması umulur; Allah Kadir'dir Allah bağışlayandır, acıyandır." İbn Ebî Hâtim'in İbn Şihâb'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Süfyân b. Harb'ı Yemen'in bir kısmına görevli olarak göndermişti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat edince Medine'ye doğru yola çıktı. Ancak yolda mürted (dininden çıkmış) olan Zü'l-Hımâr'ı gördü ve onunla savaşa tutuştu. Ebû Süfyân b. Harb mürtedlerle din yolunda savaşan ilk kişi oldu. İbn Şihâb: "O, Allah'ın, hakkında: "Allah'ın sizinle, düşmanlık gösterdiğiniz kimseler arasında bir sevgi yaratması umulur..."' âyetini indirmiş olduğu kişidir" dedi. ibn Merdûye'nin İbn Şihâb kanalıyla Ebû Seleme b. Abdirrahman'dan bildirdiğine göre Ebû Hureyre der ki: Mürtedlerle din yolunda savaşan ilk kişi Ebû Süfyân b. Harb'tir. "Allah'ın sizinle, düşmanlık gösterdiğiniz kimseler arasında bir sevgi yaratması umulur..."' âyeti de onun hakkında inmiştir. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Adiy, İbn Merdûye, Delâil'de Beyhakî ve İbn Asâkir'in el-Kelbî vasıtasıyla Ebû Salih'ten bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah'ın sizinle, düşmanlık gösterdiğiniz kimseler arasında bir sevgi yaratması umulur..." kelâmını açıklarken: "Allah'ın aralarında yaratmış olduğu sevgi Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Süfyân'ın kızı Ümmü Habîbe ile evlenmesidir. O, müminlerin annesi olurken Muâviye de dayısı oldu" dedi. İbn Merdûye'nin başka bir vecihle bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah'ın sizinle, düşmanlık gösterdiğiniz kimseler arasında bir sevgi yaratması umulur...'" kelâmını açıklarken: "Bu âyet Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Ümmü Habîbe ile evlenmesi hakkında indi" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mukâtil: "Allah'ın sizinle, düşmanlık gösterdiğiniz kimseler arasında bir sevgi yaratması umulur" kelâmını açıklarken: "Bu âyet Ebû Süfyân hakkında indi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onun kızı Ümmü Habîbe ile evlendi. Bu da aralarında yaratılan sevgi bağıydı" dedi. 8Bkz. Ayet:9 9"Allah, sîzi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah, âdil davrananları sever. Allah, sizi ancak, sizinle din konusunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için destek verenleri dost edinmekten men eder. Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir." Tayâlisî, Ahmed, Bezzâr, Ebû Ya'la, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Nâsih'te Nehhâs, Hâkim, Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdullah b. ez-Zübeyr der ki: Kuteyle binti Abdiluzzâ, Ebû Bekr'in kızı olan kızı Esmâ'ya keler, peynir ve yağ gibi hediyelerle geldi. O müşrik idi. Esma hediyeleri veya onu eve sokmayı kabul etmedi. Bu durumu Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sorması için Hazret-i Âişe'ye haber gönderdi. Hazret-i Âişe de bunu Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sordu. İşte o zaman Allah: "Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah, âdil davrananları sever" âyetini indirdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hediyesini kabul edip onu eve almasını emretti.' Buhârî, İbn Merdûye, Nehhâs ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre Esmâ binti Ebî Bekr der ki: Kureyşlilerin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile antlaşma yapmış olduğu bir zamanda daha annem müşrik iken beni görmek istedi ve yanıma geldi. Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "Akrabalık bağının gereğini yerine getirebilir miyim?" diye sordum. İşte o zaman Allah: "Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez..." âyetini indirdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Anneni gerektiği şekilde karşıla" buyurdu. Ebû Dâvud Nâsih'te ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez..." âyetini: "...Artık müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün..." âyeti neshetti" dedi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez..." kelâmını açıklarken: "Burada, onların bağışlanmalarını dilemek, onlara iyilik etmek ve onlara karşı adil davranmak kastedilmektedir. Bunlar Mekke'de iman edip te hicret etmeyenlerdir" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Allah, sizi ancak, sizinle din konusunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için destek verenleri dost edinmekten men eder...'" kelâmını açıklarken: "Burada Mekke kafirleri kastedilmektedir" dedi. 10Bkz. Ayet:11 11"Ey Mü’minler! İnanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin, hicretlerinin sebebini inceleyin. Allah onların îmanlarını çok iyi bilir. Onların mimin kadınlar olduklarını öğrenirseniz, inkarcılara geri çevirmeyin. Bu kadınlar, o inkarcılara helal değildir. Onlar da bunlara helal olmazlar. İnkarcıların bu kadınlara verdikleri mehirleri iade edin: Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde bir engel yoktur. İnkarcı kadınları nikahınızda tutmayın; onlara verdiğiniz mehrî isteyin; inkarcı erkekler de hicret eden mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler. Allah'ın hükmü budur; aranızda O hükmeder. Allah bilendir, Hakim'dir. Eğer eşlerinizden biri kâfirlere kaçar ve sız de onlarla çarpışıp ganimet alırsanız, eşleri gidenlere sarf ettikleri (mehir) kadarını verin ve inandığınız Allah'a karşı gelmekten sakının." Buhârî'nin Misver b. Mahreme ve Mervân b. el-Hakem'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hudeybiye'de Kureyşlilerle antlaşma yaptığı zaman yanına mümin kadınlar geldi. O zaman Allah: "Ey Mü’minler! İnanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin, hicretlerinin sebebini inceleyin. Allah onların imanlarını çok iyi bilir. Onların mümin kadınlar olduklarını öğrenirseniz, inkarcılara geri çevirmeyin. Bu kadınlar, o inkarcılara helal değildir Onlar da bunlara helal olmazlar. İnkarcıların bu kadınlara verdikleri mehirleri iade edin: Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde bir engel yoktur. İnkarcı kadınları nikahınızda tutmayın..." âyetini indirdi. Bunun üzerine Hazret-i Ömer müşrik olan iki hanımını boşadı. Buhârî, Nâsih'te Ebû Dâvud ve Sünen'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mervân b. el-Hakem ve Misver b. Mahreme der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Süheyl b. Amr'a Hudeybiye antlaşmasının bittiğini yazdığı zaman Süheyl b. Amr'ın koştuğu şartlar arasında: "Bizden herkim yanınıza gelecek olursa, senin dinin üzere olsa bile onu mutlaka bize geri vereceksin" şartı vardı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Cendel'i geri döndürdü. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Müslüman olsa bile o zaman zarfında onlardan gelen her kişiyi geri döndürdü. Sonra muhacir mümin kadınlar geldi. Ümmü Külsûm binti Ukbe Ebî Muayt da Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelenlerin arasında idi. O daha yeni ergenlik çağına girmişti. Ailesi Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip onu geri vermesini isteyince, Allah mümin kadınlar hakkında indirmiş olduğu âyeti indirdi. Taberânî ve İbn Merdûye'nin zayıf bir isnâdla bildirdiğine göre Abdullah b. Ebî Ahmed der ki: Ümmü Külsûm binti Ukbe Ebî Muayt barış zamanında hicret etmişti. Kardeşleri Umâre ve Velîd yola çıkarak Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldiler. Onlar Ümmü Külsûm'u geri isteyince Allah, kadınlara has olarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile müşrikler arasındaki akdi bozdu ve onların müşriklere geri verilmesini engelledi. Sonra Allah imtihan âyetini indirdi. İbn Düreyd Emâli'de ve Ebu'l-Fadl er-Riyâşî'nin İbn Ebî Recâ'dan bildirdiğine göre Vâkidî der ki: Ümmü Külsûm binti Ukbe Ebî Muayt, hakkında inen âyetlerden dolayı iftihar ederek şöyle dedi: "Ben Medine'ye hicret eden ilk kişiydim. Ben geldiğim zaman kardeşim Ali de beni geri çevirmek için arkamdan geldi. Bunun üzerine Allah, benim için Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile müşrikler arasındaki akdi bozdu. Sonra: "...Onların mümin kadınlar olduklarını öğrenirseniz, inkârcılara geri çevirmeyin..."' âyeti indi. Sonra Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) beni Zeyd b. Harise ile nikahlayınca: "Beni azatlınla mı nikahlayacaksın?" dedim. Bunun üzerine Allah: "Allah ve Peygamber'i bir şeye hükmettiği zaman, inanan erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu seçmek yaraşmaz. Allah'a ve Peygamber'e baş kaldıran şüphesiz apaçık bir şekilde sapmış olur" âyetini indirdi. Zeyd öldürülünce Zübeyr bana haber göndererek: "iddetin dolana kadar beni bekle" dedi. Ben de: "Tamam" dedim. Bunun üzerine: "Böyle kadınlara kapalı bir şekilde evlenme teklif etmenizde veya içinizden onlarla evlenmeyi geçirmenizde size sorumluluk yoktur..." âyeti indi. İbn Sa'd'ın bildirdiğine göre İbn Şihâb der ki: Müşrikler Hudeybiye günü Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bizden herkim yanınıza gelecek olursa, senin dinin üzere olsa bile onu mutlaka bize geri vereceksin. Senin yanından bize geleni de biz geri çevireceğiz" şartını koşmuştu. Müşriklerden her kim Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) dinine girmek için geldiyse geri çevrildi. Ancak Ümmü Külsûm binti Ukbe Ebî Muayt gelince iki kardeşi arkasından gelerek Resûlüllah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) onu kendilerine vermesini istediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey Mü’minler! İnanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin, hicretlerinin sebebini inceleyin. Allah onların imanlarını çok iyi bilir. Onların mümin kadınlar olduklarını öğrenirseniz, inkarcılara geri çevirmeyin. Bu kadınlar, o inkarcılara helal değildir Onlar da bunlara helal olmazlar. İnkarcıların bu kadınlara verdikleri mehirleri iade edin: Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde bir engel yoktur, inkarcı kadınları nikahınızda tutmayın; onlara verdiğiniz mehri isteyin; inkarcı erkekler de hicret eden mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler..." âyetini indirdi. "Eğer eşlerinizden biri kâfirlere kaçar ve siz de onlarla çarpışıp ganimet alırsanız, eşleri gidenlere sarf ettikleri (mehir) kadarını verin ve inandığınız Allah'a karşı gelmekten sakının" kelâmında ise: "Müslüman olan kadının mehrinin Müslümanlar tarafından kâfirlere verilmesi, Müslümanlardan da müşrik kadınlarını boşayanların mehirlerini müşriklere vermesi, müşrikler kendilerinden Müslüman olan kadının mehrini tutarsa Müslümanın da müşrikler tarafından gelen kadının mehrini tutması kastedilmektedir. İbn İshâk, İbn Sa'd ve İbnu'l-Münzir'in Urve b. ez-Zübeyr'den bildirdiğine göre kendisine bu âyetin açıklaması sorulunca, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Hudeybiye günü Kureyşlilerle, Kureyş'ten gelenlerin geri çevrilmesi üzere antlaşma yaptığını yazdı. Ancak müşriklerden kadınlar hicret edince, imtihan edilip Müslümanlığa rağbet ederek geldikleri anlaşılması durumunda Allah onları tekrar müşriklere vermeyi kabul etmedi. Bu durumda da onların nehirlerinin müşriklere verilmesini emretti. Çünkü onlar da yanlarında tuttukları Müslümanların kadınlarının mehrini veriyordu. Sonra Allah: "Allah'ın hükmü budur; aranızda O hükmeder..." buyurdu. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınları yanlarında tuttu ve erkekleri geri çevirdi. Eğer Allah öyle bir hüküm vermiş olmasaydı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınları da geri çevirirdi. Eğer barış ve antlaşma olmasaydı kadınları yanlarında tutar ve mehirlerini müşriklere göndermezdi. Firyabî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Ey Mü’minler! İnanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin..." kelâmını açıklarken: "Onlara niçin geldiklerini sorun. Eğer kocalarına darılmalarından veya kıskançlıktan veya öfkeden dolayı gelmiş ve iman etmemiş iseler onları kocalarına geri gönderin. Eğer Allah'a iman etmiş iseler onları yanınızda tutun ve mehirlerini müşriklere (kocalarına) verin. Sonra da isterseniz onlara da mehirlerini vererek onlarla evlenin" dedi. "...İnkarcı kadınları nikahınızda tutmayın..." kelâmı hakkında ise: "Allah, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbına Mekke'de kafirlerin yanında kalan inkarcı kadınlarını boşamalarını emretti" dedi. "...Onlara verdiğiniz mehri isteyin; İnkarcı erkekler de hicret eden mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler.,." kelâmını açıklarken: "Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabının kafirlere giden kadınlarının mehrini kafirler vermeli ve onları yanlarında öyle tutmalıdır. Kâfirlerin yanından Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbının yanına gelen kadınların durumu da aynıdır. Bu, Kureyş ve Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) arasında olan bir antlaşmaydı" dedi. "Eğer eşlerinizden biri kâfirlere kaçar ve siz de onlarla çarpışıp ganimet alırsanız, eşleri gidenlere sarf ettikleri (mehir) kadarını verin..." kelâmı hakkında ise: "Eğer eşlerinizden kimse aranızda bir antlaşma bulunmayan müşriklere giderse ve Kureyş'ten veya başka bir yerden savaşta ganimet elde edilirse eşleri gidenlere sarf ettikleri kadar ganimetten mehir verin" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime der ki: Bir kadın hicret ederek Medine'ye geldi. Ona: "Niye geldin? Kocana mı kızdın, yoksa Allah ve Resûlü için mi geldin?" diye sorulunca, kadın: "Evet, Allah ve Resûlü için geldim" cevabını verdi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Onların mümin kadınlar olduklarını öğrenirseniz, inkarcılara geri çevirmeyin..." kelâmını indirdi. Bu kadının da Müslüman biriyle evlenme durumunda eski kocasına sarf ettiği kadar (mehir) verilir. Abd b. Humeyd, Nâsih'te Ebû Dâvud, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Ey Mü’minler! İnanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin..." kelâmını açıklarken: "Bu, Allah'ın hidayete erenler ve sapıklığa düşenler arasında kılmış olduğu hükümdür. Onları denemek, kadının kocasıyla arasında olan sorunlarından dolayı değil de Ancak İslam'ı sevip onu istediğinden dolayı geldiğine dair yemin ettirilmesiydi. Eğer bu şekilde yemin ederlerse onların iman etmiş olduğu kabul edilirdi" dedi. "Onlara verdiğiniz mehri isteyin; inkarcı erkekler de hicret eden mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler..." kelâmı hakkında ise: "Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbının kadınlarından kimse Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile antlaşması olan kafirlerin yanına gider ve onlarla evlenirlerse, Müslüman kocalarına onların mehirlerini gönderirlerdi. Eğer Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile antlaşması olan kâfirlerin kadınlarından kimse gelir ve onlarla evlenirlerse müşrik olan kocalarına onların mehirlerini gönderirlerdi. Bu Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı ve antlaşma sahipleri kâfirler arasında olan bir şeydi" dedi. "Eğer eşlerinizden biri kâfirlere kaçar ve siz de onlarla çarpışıp ganimet alırsanız..."' kelâmını da: "Burada, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı ile aralarında antlaşma olmayan Kureyş kafirleri kastedilmektedir. (.....) ifadesi ganimet mânâsındadır. Sonra bu hüküm ve antlaşma Berâe Sûresinde nesholundu. Her antlaşma sahibine de antlaşması atıldı" şeklinde açıkladı. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ey Mü’minler! İnanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin, hicretlerinin sebebini inceleyin. Allah onların imanlarını çok iyi bilir. Onların mümin kadınlar olduklarını öğrenirseniz, inkarcılara geri çevirmeyin. Bu kadınlar, o inkarcılara helal değildir Onlar da bunlara helal olmazlar. İnkarcıların bu kadınlara verdikleri mehirleri iade edin: Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde bir engel yoktur. İnkarcı kadınları nikahınızda tutmayın; onlara verdiğiniz mehri isteyişin karcı erkekler de hicret eden mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler. Allah'ın hükmü budur; aranızda O hükmeder. Allah bilendir, Hakim'dir" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Onları imtihan etmek, Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in elçisi ve kulu olduğuna şahadet ettirme şeklindeydi. Onların hakikaten iman etmiş olduklarını anladıkları zaman tekrar kâfirlere göndermezlerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile aralarında antlaşması olan kâfir kocalarına sarf etmiş oldukları mehir verilirdi. O zaman da kendilerine mehirlerini vermek üzere müminlere helal olurlardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), müminleri, kâfirlerin yanında bulunan eşlerinden dolayı muhacir kadınları (mehir ödemeksizin) tutmalarını yasakladı. Kadınların sınanmasında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ömer b. el-Hattâb'a: "Onlara: "«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), hiçbir şeyi Allah'a şirk koşmamanız halinde biatinizi kabul etmektedir» de" buyurdu. — Hazret-i Hamza'nın karnını yaran— Hind binti Utbe b. Rabîa kadınlar arasında gizlenmiş idi. O: "Eğer konuşursam beni tanır, tanıdığında da öldürür" dedi. O, Resûlüllah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) korkusundan dolayı gizlenmişti. Yanındaki kadınlar susmuş ve konuşmak istememişti. Hind yine gizlenerek: "Nasıl oluyor da erkeklerden kabul etmediği şeyi kadınlardan kabul ediyor?" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ona bakarak, Ömer'e: "Onlara söyle hırsızlık etmesinler" buyurdu. Hind: "Vallahi, ben Ebû Süfyân'ın malından bir şeyler almaktayım, hakkını helal eder mi, etmez mi bilmiyorum" dedi. Bunun üzerine Ebû Süfyân: "Geçmişte aldığın ve gelecekte alacağın şeyleri sana helal ediyorum" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) güldü ve onu tanıdı. Onu yanına çağırıp: "Sen, Hind misin?" diye sorunca, Hind: "Evet, geçmişteki günahları Allah affetsin" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), ona Allah'dan af diledi." Sonra: "Eğer eşlerinizden biri kâfirlere kaçar ve siz de onlarla çarpışıp ganimet alırsanız, eşleri gidenlere sarf ettikleri (mehir) kadarını verin ve inandığınız Allah'a karşı gelmekten sakının"' âyetini açıklarken: "Muhacirlerden bir kişinin eşi kâfirlere gittiği zaman, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu kişiye ganimetten, sarf etmiş olduğu (mehir) kadar verilmesini emrederdi" dedi. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Şihâb der ki: Bize bildirildiğine göre Mumtehine Sûresi, Medine'de, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Kureyşliler arasındaki antlaşma sürecinin uzatılması sebebi ile inmiştir. Müslüman olup da hicret eden ve kocaları kâfir kalan kadınların mehri Kureyş kâfirlerine geri verilirdi. Eğer aralarında savaş olsaydı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) île aralarında öyle bir antlaşma olmaz ve mehir olarak onlara hiçbir şey vermezlerdi. Müslümanların, müşriklere giden inkârcı kadınları için Allah aynı şekilde hüküm kılarak: "İnkarcı kadınları nikahınızda tutmayın; onlara verdiğiniz mehri isteyin; inkarcı erkekler de hicret eden mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler. Allah'ın hükmü budur; aranızda O hükmeder. Allah bilendir, Hakim'dir" buyurdu. Bu âyet inince her Müslüman kişi nikahı altında olan inkârcı kadını boşadı. Ömer b. el-Hattâb da Mahzûm oğullarından olan karısı binti Ebî Umeyye b. el- Muğîre'yi boşadı. Onunla Muâviye b. Ebî Süfyân evlendi. Ömer, Huzâa'dan binti Cervel'i de boşadı. Onunla da Cehm b. Huzeyfe el-Adevî evlendi. Burada da müminler ile müşrikler arasındaki antlaşma müddetinde olduğu hüküm gibi bir hüküm kılındı. Müminler, Allah'ın hükmünü kabul etti ve müşriklerin kadınlarına sarf etmiş oldukları mehri geri verdi. Fakat müşrikler, Müslümanlara sarf etmiş oldukları mehri geri verme konusunda Allah'ın hükmünü kabul etmedi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Eğer eşlerinizden biri kâfirlere kaçar ve siz de onlarla çarpışıp ganimet alırsanız, eşleri gidenlere sarf ettikleri (mehir) kadarını verin ve inandığınız Allah'a karşı gelmekten sakının'" âyetini indirdi. -Bu âyet indikten sonra- Müminlerin eşlerinden biri müşriklere gittiği zaman o mümine, sarf ettiği mehir, iman edip te hicret eden müşriklerin eşlerinin mehirlerini ödemek için ellerinden bulunan ganimetten ödenir. Müminlere mehirleri ödendikten sonra bir şey artarsa o da müşriklere verilir. ibn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...İnkarcı kadınları nikahınızda tutmayın..." kelâmını açıklarken: "Kişinin inkarcı kadını kendisini bırakıp (müşriklere) gittiği zaman onun iddetini beklemez" dedi. İbn Ebî Şeybe, Saîd b. Cübeyr'den aynısını bildirir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Amir eş-Şa'bî der ki: Zeyneb, kendisine: "Onlara verdiğiniz mehri isteyin; inkarcı erkekler de, hicret eden mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler ..." denilen İbn Mes'ûd'un eşi idi. İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Eğer eşlerinizden biri kâfirlere kaçar ve siz de onlarla çarpışıp ganimet alırsanız, eşleri gidenlere sarf ettikleri (mehir) kadarını verin ve inandığınız Allah'a karşı gelmekten sakının" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Eğer Mekke ahalisinden olan bir kadın, Müslümanların yanına gelirse kocasına sarf ettiklerini verin. Eğer Müslümanlardan bir kadın müşriklere giderse yine kocasına sarf ettiklerini verin. Eğer Müslümanlardan bir kadın Müslümanlar île antlaşması olmayan bir müşriğe giderse (.....); bir ganimet elde ettiğiniz zaman o ganimetten kocasına sarf ettiklerini verin." İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mesrûk: Kadın müşriklere giderse kadının kocasına mehri kadar verin. Müslümanlar ile antlaşması olmayan bir müşriğe giderse (.....) ; bir ganimet elde ettiğiniz zaman "...Eşleri gidenlere sarf ettikleri (mehir) kadarını verin..." dedi. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Süheyl b. Amr müşriklerin arasına gidince arkadaşlarından bir kişi: "Ya Resûlallah! Biz hak, onlar batıl üzere değil midir?" diye sorunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Evet öyledir" cevabını verdi. Bu kişi: "Ne oluyor ki, onlardan Müslüman olanı tekrar onlara göndermekteyiz. Bizden onlara katılanları da yine onlara göndermekteyiz?" diye sorunca da, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onlardan müslüman olan kişinin, Allah dürüstlüğünü bildi ve onu müşriklerden kurtardı. Bizden onlara katılanlara gelince, Allah bizi de onlardan kurtardı" buyurdu. Bunun üzerine o antlaşmadan sonra Mumtehine Sûresi indi. Müşriklerin kadınlarından Müslüman olup gelenlere: "Niçin geldin?" diye sorulur. Kocasından korkarak veya ondan hoşlanmadığı için gelmişse geri gönderilir. Eğer İslam'ı benimseyerek gelmiş ise tutulur ve kocasına sarf ettiği kadar (mehir) gönderilir. İbn Ebî Hâtim, Yezîd b. Ebî Habîb'den bildirir: Kendisine söylenene göre: "Ey Mü’minler! İnanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin, hicretlerinin sebebini inceleyin. Allah onların imanlarını çok iyi bilir. Onların mümin kadınlar olduklarını öğrenirseniz, inkarcılara geri çevirmeyin. Bu kadınlar, o inkarcılara helal değildir Onlar da bunlara helal olmazlar. İnkarcıların bu kadınlara verdikleri mehirleri iade edin: Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde bir engel yoktur. İnkarcı kadınları nikahınızda tutmayın; onlara verdiğiniz mehri isteyin; inkarcı erkekler de hicret ecen mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler. Allah'ın hükmü budu ; aranızda O hükmeder. Allah bilendir, Hakim'dir" âyeti, Ebû Hassân b. Dahdâh'ın eşi hakkında inmiştir. O da Amr b. Avf oğullarından olan Umeyme binti Beşîr'dir. Bu kadın Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldiği zaman Sehl b. Huneyf onunla evlendi. Sonra ona Abdullah b. Sehl'i doğurdu. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mukâtil der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Mekke ahalisi arasındaki antlaşma da kendilerine gelen kadınların geri gönderilmesi şartı da vardı. Mekke müşriklerinden olan Safiy b. er-Râhib ile evli Suayde adındaki kadın Müslümanların yanına gelmişti. Onun geri gönderilmesini istediklerinde Allah: "...İnanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin, hicretlerinin sebebini inceleyin. Allah onların imanlarını çok iyi bilir. Onların mümin kadınlar olduklarını öğrenirseniz, inkarcılara geri çevirmeyin. Bu kadınlar, o inkarcılara helal değildir Onlar da bunlara helal olmazlar. İnkarcıların bu kadınlara verdikleri mehirleri iade edin: Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde bir engel yoktur. İnkarcı kadınları nikahınızda tutmayın; onlara verdiğiniz mehri isteyin; inkarcı erkekler de hicret eden mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler. Allah'ın hükmü budur; aranızda O hükmeder. Allah bilendir, Hakim'dir" âyetini indirdi. Abdurrezzâk, Nâsih'te Ebû Dâvud, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Zührî der ki: Bu âyet, Hudeybiye'de iken, müşriklerin kadınlarının Müslümanların yanına geldiği zaman inmiş ve kadınların kocalarına mehirlerini vermelerini emretmiştir. Eğer Müslümanlardan bir kadın müşriklere giderse kocasına mehri verilir. Müminler, Allah'ın emrini yerine getirmişti. Fakat müşrikler bu emre uymadılar. Bunun üzerine Yüce Allah: "Eğer eşlerinizden biri kâfirlere kaçar ve siz de onlarla çarpışıp ganimet alırsanız, eşleri gidenlere sarf ettikleri (mehir) kadarını verin..." âyetini indirdi. Müslümanlardan kocası olan bir kadının müşriklere gitmesi durumunda Müslümanların bu kişiye mehrini vermesi emredildi. Müşriklere vermekle emrolundukları gibi. Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbrahîm en-Nehaî: "...İnanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin, hicretlerinin sebebini inceleyin. Allah onların imanlarını çok iyi bilir. Onların mümin kadınlar olduklarını öğrenirseniz, inkarcılara geri çevirmeyin. Bu kadınlar, o inkarcılara helal değildir Onlar da bunlara helal olmazlar. İnkarcıların bu kadınlara verdikleri mehirleri iade edin: Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde bir engel yoktur. İnkarcı kadınları nikahınızda tutmayın; onlara verdiğiniz mehri isteyin; inkarcı erkekler de hicret eden mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler. Allah'ın hükmü budur; aranızda O hükmeder. Allah bilendir, Hakim'dir'" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Bir kavmin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile antlaşması vardı. Müşriklerden bir kadın Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldiği zaman onu imtihan ederlerdi. Sonra da kocasına sarf etmiş olduğu mehri gönderirlerdi. Müslümanlardan bir kadının müşriklere gitme durumunda ise, Müslümanlar bir ganimet elde ettiği zaman onun kocasına sarf etmiş olduğu mehri verirlerdi." Şa'bî der ki: Müşrikler, Allah'ın indirmiş olduğu hiç bir âyete, bu âyete razı oldukları gibi razı olmamıştı ki: "İnsaf budur" dediler. İbn Ebî Usâme, Bezzâr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, M. el- Kebîr'de ve Taberânî İbn Merdûye'nin hasen bir isnâdla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İnanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin, hicretlerinin sebebini inceleyin..." kelâmını açıklarken (İbnu'l-Münzir'in lafzı ise: "Ona: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hicret eden kadınları nasıl imtihan ederdi?" diye sorulunca, şeklindedir) şöyle dedi: "Kadın Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldiği zaman, Ömer ona, Allah adına yemin ettirir ve: "Bir yeri bir yere tercih ederek gelmediğine dair Allah adına yemin et, kocana kızarak gelmediğine dair Allah adına yemin et, dünyalık şeyler kastederek gelmediğine dair Allah adına yemin et, sadece Allah ve Resûlü'nün sevgisinden dolayı geldiğine dair Allah adına yemin et" derdi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime der ki: "Hicret eden kadına: "Bizden birine âşık olduğun için mi, kocandan kaçıp kurtulmak için mi, yoksa sadece Allah ve Resülü'nün sevgisi için mi geldin?" denilirdi. İbn Menî'nin Kelbî vasıtasıyla Ebû Salih'ten bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Ömer b. el-Hattâb Müslüman olmuş ve eşi müşrik kalmıştı. Bunun üzerine Yüce Allah: "...İnkarcı kadınları nikahınızda tutmayın..." âyetini indirdi. Taberânî, Ebû Nuaym ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Yezîd b. el-Ahnes Müslüman olduğu zaman eşlerinden biri dışında bütün ailesi Müslüman olmuştu. Allah: "...inkarcı kadınları nikahınızda tutmayın..." âyetini indirince ona: "Allah bu konuda âyet indirdi" dediler. Bu âyet eşinin Müslüman olmaması halinde onları ayıran olacaktı. Yezîd b. el-Ahnes ona Müslüman olması için bir yıl süre verdi. Bir yıl geçip son gün kalınca oturup güneşin batmasını bekledi. Güneş batmak üzere iken de Müslüman oldu. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Talha der ki: "...İnkarcı kadınları nikahınızda tutmayın..." âyeti indiği zaman eşim Urve binti Rabî'a'yı boşadım. Ömer ise Karîbe binti Ebî Umeyye ve Cervel el-Huzâî'nin kızı Ümmü Gülsüm'ü boşadı. Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbrâhîm en-Nehaî: "...İnkarcı kadınları nikahınızda tutmayın..." kelâmını açıklarken: "Bu âyet müşriklere katılıp da küfre giren Müslüman bir kadın hakkında inmiştir. Kocası onu yanında tutmadı ve ondan uzak durdu" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Eğer eşlerinizden biri kâfirlere kaçar ve siz de onlarla çarpışıp ganimet alırsanız..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Bu âyet, Ebû Süfyan'ın kızı Ümmü'l-Hakem hakkında indi. O mürted oldu ve Sakîf'li biri ile evlendi. Kureyşlilerden onun dışında kimse mürted olmamıştı. Sakîf'liler Müslüman olduğu zaman o da Müslüman oldu." Nâsih'te Ebû Dâvud ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Hicretlerinin sebebini inceleyin. Allah onların imanlarını çok iyi bilir. Onların mümin kadınlar olduklarını öğrenirseniz, inkarcılara geri çevirmeyin. Bu kadınlar, o inkarcılara helal değildir Onlar da bunlara helal olmazlar. İnkarcıların bu kadınlara verdikleri mehirleri iade edin: Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde bir engel yoktur. İnkarcı kadınları nikahınızda tutmayın; onlara verdiğiniz mehri isteyin; inkarcı erkekler de hicret eden mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler. Allah'ın hükmü budur; aranızda O hükmeder. Allah bilendir, Hakim'dir" kelâmını açıklarken: "Atâ'ya bu âyeti sorup: "Daha bununla amel edilmekte midir?" dediğimde, Atâ: "Hayır" karşılığını verdi. 12"Ey Peygamber! Mümin kadınlar, Allah'a hiçbir ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, başkasının çocuğunu sahiplenerek kocasına isnâdda bulunmamak ve uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana biat etmek üzere geldikleri zaman, onları kabul et; onlara Allah'dan bağışlanma dile; Şüphesiz Allah, bağışlayandır, acıyandır." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, Buhârî, Tirmizî, İbn Mâce, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), yanına hicret eden mümin kadınları: "Ey Peygamber! Mümin kadınlar, Allah'a hiçbir ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, başkasının çocuğunu sahiplenerek kocasına isnâdda bulunmamak ve uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana biat etmek üzere geldikleri zaman, onları kabul et; onlara Allah'dan bağışlanma dile; Şüphesiz Allah, bağışlayandır, acıyandır" âyeti ile imtihan ederdi. Mümin kadınlardan bu şartları kabul edenlere: "Biatini kabul ettim" buyururdu. Bu, söz olarak olurdu. Vallahi biat anında eli hiçbir kadının eline değmemiştir. Ancak sözle: "Senin biatini kabul ettim" buyurarak biatlarını kabul etmiştir. Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Sa'd, Ahmed, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Umeyme binti Rakîka der ki: Bazı kadınlarla beraber Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) biat etmek için gittim. Kur'ân'da olduğu gibi; hiçbir şeyi Allah'a şirk koşmayacağımıza dair söz aldı. Ta ki: "...Uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana biat etmek üzere geldikleri zaman, onları kabul et..." âyetine gelince: "Gücünüzün yettiğince ve yapabildiğinizce (deyin)" buyurdu. Biz: "Allah ve Resûlü bize bizden daha merhametlidir. Ya Resûlallah! Biat ederken elimizi tutmayacak mısın?" dediğimizde: "Ben kadınlarla tokalaşmam, benim yüz kadına sözüm bir kadına sözüm gibidir" buyurdu. Ahmed ve İbn Merdûye, Amr b. Şuayb kanalıyla babasından, o da dedesinden bildirir: Umeyme binti Rakîka İslam üzere biat etmek için Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hiçbir Şeyi Allah'a şirk koşmaman, hırsızlık yapmaman, zina etmemen, çocuğunu öldürmemen, başkasının çocuğunu sahiplenerek kocana isnâdda bulunmaman, ağıt yakmaman ve ilk Cahiliye adetlerinde olduğu gibi süslenip dışarı çıkmaman şartıyla biatini kabul ediyorum" buyurdu. İbn Sa'd, Ahmed ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Selmâ binti Kays der ki: Ensâr'dan bazı kadınlarla beraber Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) biat etmek için gelmiştim. Bize, şirk koşmayacağımız, hırsızlık yapmayacağımız, zina etmeyeceğimiz, çocukları öldürmeyeceğimiz, başkasının çocuğunu sahiplenerek eşimize isnâdda bulunmayacağımız, iyilikte ona karşı asi olmayacağımız şartlarını koşarak: "Kocalarınızı da aldatmayacaksınız" buyurdu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) biatimizi kabul ettikten sonra gittik. Ben bir kadına: "Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) dön ve aldatmak ne demektir?" diye sor" dedim. O da sorunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onun (kendisinden habersiz) malını alması ve ondan başkasını sevmesidir" karşılığını verdi. Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, İbn Sa'd, Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ubâde b. es-Sâmit der ki: Biz Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında iken: "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak ve zina etmemek üzere bana biat edin" buyurdu. -Sonra kadınların biati hakkındaki âyeti okuyarak şöyle buyurdu- "Sizden kim sözünde durursa sevabını vermek Allah'a aittir. Kim bunlardan birini yapar da dünyada iken cezasını çekerse bu, onun için kefaret olur. Kim de bunlardan birini yapar da Allah onu örtbas ederse (dünyada iken cezasını vermezse) artık o Allah'a kalmış bir şeydir. Dilerse onu azaplandırır, dilerse bağışlar. " Buhârî, Müslim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Ramazan bayramı namazını Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber kıldım. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbeden inip kadınlara doğru yöneidi ve yanlarına vardığında: "Ey Peygamber! Mümin kadınlar, Allah'a hiçbir ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek... üzere geldikleri zaman, onları kabul et..." âyetini sonuna kadar okudu. Sonra da: "Siz bu şeyler üzere misiniz?" diye sorunca, sadece bir kadın: "Evet" karşılığını verdi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mukâtil der ki: Bu âyet, fetih gününde nâzil oldu. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) erkeklerin biatini Safa tepesinde kabul ederken, Ömer alt tarafında Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yerine kadınların biatini kabul ediyordu. Saîd b. Mansûr, İbn Sa'd, Ahmed ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Esmâ binti Yezîd der ki: Ben bazı kadınlarla beraber Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) biat ettim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) : "Ben sizinle tokalaşmam, ancak Allah'ın söz aldığı gibi ben de sizlerden söz alırım" buyurdu. Ahmed, İbn Sa'd, Abd b. Humeyd, Ebû Dâvud, Ebû Ya'la, Taberânî, İbn Merdûye ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin İsmail b. Abdirrahman b. Atiyye'den bildirdiğine göre ninesi Ümmü Atiyye der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Medine'ye geldiği zaman Ensâr'ın kadınlarını bir evde topladı ve Ömer b. el-Hattâb'ı yanlarına gönderdi. Ömer kapıda durup selam verdikten sonra: "Ben, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) size göndermiş olduğu elçiyim. Allah'a hiçbir ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek üzere biat eder misiniz?" diyerek bu konudaki âyeti okudu. Biz: "Evet, biat ederiz" karşılığını verince Ömer evin dışından bizde evin içinden elimizi uzattık." İsmail der ki: "Nineme: "...Uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek..." kelâmının açıklamasını sorduğumda: "(Hazret-i Peygamber) bize ağıt yakmayı yasakladı" dedi. Saîd b. Mansûr ve İbn Sa'd'ın bildirdiğine göre Şa'bî der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınların biatini kabul ederken elinin üzerine bir giysi atmıştı. Kadınlara diyeceğini dedikten sonra onlara: "Ey Peygamber! Mümin kadınlar, Allah'a hiçbir ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek... üzere geldikleri zaman, onları kabul et..." âyetini okurdu. Onlar da bunları kabul ederlerse, onlara: "Ben sizin biatinizi kabul ettim" buyururdu. Neticede Ebî Süfyân'ın karısı Hind geldi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), ona: "Zina etmeyeceğine dair" buyurunca, Hind: "Hür kadın zina eder mi? Biz Cahiliye'de iken bile bundan utanırdık. Artık Müslüman olduktan sonra mı!" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Çocuklarını öldürmeyeceğine dair" buyurunca, Hind, "Sen onların babalarını öldürdün, çocukları için bize nasihat mi ediyorsun!" karşılığını verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gülüp: "Hırsızlık etmeyeceğine dair" buyurunca, Hind: "Ya Resûlallah! Ben Ebû Süfyân'ın malından alıyorum" dedi Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu konuda ona ruhsat verdi. İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ömer b. el-Hattâb'a emrederek: "Kadınlara: «Resûlüllah, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamanız halinde biatinizi kabul etmektedir» de" buyurdu. Hind kadınların arasında gizlenmişti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ömer'e: "Onlara: «Hırsızlık etmemek üzere» de" buyurunca, Hind: "Vallahi ben Ebû Süfyân'ın malından bir şeyler almaktayım" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Zina etmemek üzere" buyurunca, Hind: "Hür kadın zina eder mi?" karşılığını verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Çocuklarını öldürmemek... üzere..." buyurunca, Hind: "Sen onları Bedir savaşında öldürdün" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Başkasının çocuğunu sahiplenerek kocasına isnâdda bulunmamak ve uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek... üzere..." buyurdu ve ağıt yakmalarını yasakladı. Çünkü kadınlar, Cahiliye zamanında (ağıt yakarak) elbiselerini yırtarlar, yüzlerini tırmalarlar, saçlarını yolarlar, bela ve helak için beddua ederlerdi. Hâkim'in Fâtıma binti Utbe'den bildirdiğine göre kardeşi Ebû Huzeyfe onu ve Hind binti Utbe'yi alarak biat etmek için Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gitti. Fâtıma şöyle devam ediyor: Bizden söz alarak biatimizi kabul etti ve bazı şartlar koştu. Ona: "Ey amcam oğlu! Senin kavminde bunu yapanlar var mı?" dediğimde Ebû Huzeyfe: "Yeter artık, biat et. Bu şekilde biat edilir ve bu şekilde şart koşulur" dedi. Hind: "Ben hırsızlık hakkında söz vermem, çünkü ben sürekli olarak kocamın malından bir şeyler çalmaktayım" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) elini geri çekince Hind de elini geri çekti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Süfyân'a gelmesi için haber gönderdi ve ona hakkını helal etmesini söyledi. Bunun üzerine Ebû Süfyân: "Yaş hurmadan çaldığını helal ediyorum, ama kuru hurmadan çaldığını helal etmiyorum" dedi. Sonra Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) biat ettik. İbnu'l-Münzir'in İbn Cüreyc vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Başkasının çocuğunu sahiplenerek kocasına isnâdda bulunmamak ... üzere..." kelâmını açıklarken: "Hür kadın kız çocuğu doğurur ve onu erkek çocukla değiştirirdi" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin Ali (b. Ebi Talha) vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Başkasının çocuğunu sahiplenerek kocasına isnâdda bulunmamak ve uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana biat etmek üzere ..." kelâmını açıklarken: "Burada başkasının çocuklarını kocalarına nispet etmemeleri ve ağıt yakmamaları kastedilmektedir" dedi. Buhârî ve İbn Merdûye'nin İkrime vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek ... üzere..." kelâmını açıklarken: "Bu, Allah'ın kadınlara koştuğu şartlardan biridir" dedi. İbn Sa'd, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbn Mâce, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ummü Seleme el-Ensâriyye der ki: Kadınlardan bir kişi, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sana karşı gelmememiz gereken durum nedir?" diye sorunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ağıt yakmamanızdır" buyurdu. Bunun üzerine ben: "Ya Resûlallah! Filan oğulları, amcam vefat ettiği zaman ağıtlarıyla bana yardım etmişti. Benim de mutlaka onlara bu şekilde karşılık vermem gerekir" dedim. Ancak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu kabul etmedi. Fakat tekrar tekrar izin isteyince, onlara bir karşılık vermeme izin verdi. Ondan sonra da hiç ağıt yakarak ağlamadım. Daha sonra da benim dışımda bütün kadınlar ağıt yakarak ağlamıştır. Saîd b. Mansûr, İbn Sa'd, İbn Menî' ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû'l-Melîh el-Huzelî der ki: Ensâr'dan bir kadın biat etmek için Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelmişti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ona hiçbir şeyi Allah'a şirk koşmaması, hırsızlık etmemesi ve zina etmemesi şartını koştu. O da bunları kabul edince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek ... üzere...'" dedikten sonra: "Ağıt yakarak ağlama!" buyurdu. Bunun üzerine kadın: "Ya Resûlallah! (Benim bir cenazem olmuş ve) Filan kadın bana (ağıtlarıyla) yardım etmişti. Ben de ona (cenazesi olduğunda) yardım etmek istiyorum. Sonra bunu tekrarlamam" dedi. Ancak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona bu konuda ruhsat vermedi. Mürsel hadistir ve isnâdı hasendir. İbn Sa'd, Ahmed, Abd b. Humeyd ve İbn Merdûye'nin ceyyid bir isnâdla bildirdiğine göre Mus'ab b. Nuh el-Ensârî der ki: Ben, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) biat eden yaşlı bir kadın zamanına yetişmiştim. O şöyle anlattı: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizden alması gereken sözü aldıktan sonra: "Ağıt yakmamanız üzere" buyurdu. Sonra devam ederek: "Bu, Allah'ın: "(=Uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek) kelâmındaki ma'rûftur (uygun olandır)" buyurdu. Bunun üzerine ben: "Ey Allah'ın Peygamberi! Benim başıma musibetler gelmiş ve ağıtlar yakarak bana yardım etmişlerdi. Şimdi de bu kişilerin başına bir musibet geldi ve ben ağıtlar yakarak onlara yardım etmek istiyorum" dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Git onlara bir karşılık ver" buyurdu. Dediğine göre, kadın daha sonra Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip biat etti. İbn Sa'd, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin Esîd b. Ebî Esîd el-Berrâd'dan bildirdiğine göre biat etmeye gelen bir kadın: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizden söz aldığı zaman uygun olanda kendisine karşı gelmeme, (ağıt yakarken) yüz tırmalamama, yakaları yırtmama, saç yolmama ve belaya beddua etmeme üzere de söz aldı" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Ömer: "...Uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek... üzere...'" kelâmını açıklarken: "Burada elbiselerinin yakalarını yırtmamak ve yüze vurmamak kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Sâlim b. Ebi'l-Ca'd: "...Uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek... üzere..." kelâmını açıklarken: "Burada ağıt yakmamak kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "...Uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek... üzere..." kelâmını açıklarken: "Burada, Allah'ın emirlerine muvafık olan her şeyde itaat etmek kastedilmektedir. Allah, kendine masiyet olan bir şeyde Peygamberine itaat edilmesine razı olmaz" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Hâşim el-Vâsitî: "...Uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek... üzere..." kelâmını açıklarken: "Burada helak için beddua etmemek, yakaları yırtmamak ve saçları kazıtmamak kastedilmektedir" dedi. İbn Sa'd ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Bekr b. Abdillah el-Muzenî der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) biat eden kadınlardan yakalarını yırtmama, yüzlerini tırmalamama, helak için beddua etmeme ve kötü söz söylememe sözü de aldı. Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Âişe binti Kudâme der ki: Annem Râita binti Süfyân ile beraber idim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ise kadınlardan biat alarak: "Hiçbir şeyi Allah'a şirk koşmamanız, hırsızlık yapmamanız, zina etmemeniz, çocuğunuzu öldürmemeniz, başkasının çocuğunu sahiplenerek kocanıza isnâdda bulunmamanız ve ağıt yakmamanız şartıyla biatinizi kabul ediyorum" buyuruyordu. Hepsi de başını eğmişti. Ben de annemin işittiği gibi işitiyordum. Annem bana telkinde bulunarak: "Ey kızım! Gücünün yettiğine: "Evet de!" diyordu. Ben de onların dedikleri gibi söylüyordum. Abdurrezzâk Musannef’te Ahmed ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Enes der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınlardan biat aldığı zaman onlardan ağıt yakmayacaklarına dair de söz aldı. Bunun üzerine onlar: "Ya Resûlallah! Cahiliye zamanında (bizim cenazelerimiz olduğu zaman) kadınlar (ağıt yakarak) bize yardım etmişti. Biz de İslam devrinde onlara bu şekilde karşılık vererek yardım edebilir miyiz?" diye sorunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "İslamiyette ağıt yakarak karşılık verme, şiğâr, akr, celeb ve ceneb yoktur. Hırsızlık yapan da bizden değildir" buyurdu. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Câbir b. Abdillah: "Ey Mü’minler! Mümin kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin, hicretlerinin sebebini inceleyin..." âyeti hakkında: "Onları nasıl deneyeceğiz?" diye sorunca, Yüce Allah: "Ey Peygamber! Mümin kadınlar, Allah'a hiçbir ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, başkasının çocuğunu sahiplenerek kocasına isnâdda bulunmamak ve uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana biat etmek üzere geldikleri zaman, onları kabul et; onlara Allah'dan bağışlanma dile; Şüphesiz Allah, bağışlayandır, acıyandır" âyetini indirdi. İbn Sa'd ve İbn Merdûye'nin Amr b. Şuayb kanalıyla babasından, onun da dedesinden bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınların biatini kabul ettiği zaman bir bardak su ister ve elini ona batırırdı. Sonra da kadınlar elini batırırdı. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) biati kabul etmesi işte bu şekildeydi. İbn Ebî Şeybe, Taberânî, Hâkim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ümü Atiyye der ki: "Mümin kadınlar, Allah'a hiçbir ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, başkasının çocuğunu sahiplenerek kocasına isnâdda bulunmamak ve uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana biat etmek üzere geldikleri zaman, onları kabul et..." âyeti indiği zaman ağıt yakarak ağlama âdeti vardı. Bu sebeple: "Ya Resûlallah! Filan oğulları Cahiliye zamanında (cenazemiz olduğunda ağıt yakıp ağlayarak) bana yardım etmişlerdi. Mümkünü yok ki ben de onlara bir karşılık vereceğim" dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sadece (demiş olduğun o) filan oğullarına karşılık ver" buyurdu." İbn Sa'd, Abd b. Humeyd ve ibn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ümmü Atiyye der ki: Biatimiz kabul edildiği zaman bizden ağıt yakmayacağımıza dair söz alındı. Ancak aramızdan Ümmü Süleym, Ümmü'l-Alâ', Muâz'ın eşi binti Ebî Sebre —veya "bintu Ebî Sebre ve Muâz'ın eşi" dedi— ve bir kadın daha olmak üzere sözünde duranlar beş kişidir. Buhârî, Müslim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ümmü Atiyye der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) biatimizi kabul ederek: "...Allah'a hiçbir ortak koşmamak... üzere..." âyetini okudu ve ağıt yakarak ağlamayı yasakladı. Bunun üzerine içimizden bir kadın kendi elini tutarak: "Ya Resûlallah! (Cenazem olduğu bir sırada) Filan kişi ağıt yakarak bana yardım etmişti. Ben de ona aynı şekilde karşılık vermek istiyorum" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ona hiçbir şey dememişti. Kadın gidip geri geldikten sonra: "Kadınlar arasından Ümmü Süleym, Ümmü'l-Alâ', Muâz'ın eşi binti Ebî Sebre veya Bintu Ebî Sebre ve Muâz'ın eşi olmak üzere sözünde duranlar beş kişidir" dedi. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Câbir b. Abdillah: "...Uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana biat etmek üzere..." kelâmını açıklarken: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), kadınların biatini kabul ederken ağıt yakmamaları şartını koştu" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk der ki: Kadınlardan alman sözler içinde ağıt yakmamaları sözü de vardı. Bir kadın: "Ben mutlaka ağıt yakarım" deyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Eğer mutlaka ağıt yakacaksan yüzünü tırmalama, elbiselerini yırtma, saçlarını kazıma, belalar için beddua etme ve kötü sözler söyleme. Ancak doğru şeyler söyle" buyurdu. İbn Sa'd'ın Âsim b. Amr b. Katâde'den bildirdiğine göre, Sa'd b. Muâz'ın annesi Kebşe binti Râfi', Yezîd b. es-Seken'in kızları Ümmü Âmir ve Havva, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) ilk olarak biat edenlerdir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Zeyd b. Eşlem: "Uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana biat etmek üzere..." kelâmını açıklarken: "Burada, yakalarını yırtmamaları, yüzlerini tırmalamamaları, saçlarını dağıtmamaları ve bela çin beddua etmemeleri kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin Hazret-i Ali'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ağıt yakmayı yasaklamıştır. İbn Ebî Şeybe'nin Câbir'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben kesinlikle ağıt yakmayı yasakladım" buyurmuştur. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Şa'bî: "Ağıt yakan da, onu dinleyen de lanetlemiştir" dedi. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ümmü Afîf veya binti Afîf der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınların biatini kabul ettiği zaman erkeklerden sadece mahrem kişilerle konuşacağımıza dair söz aldı." İbn Sa'd ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) der ki: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınlardan aldığı sözler arasında mahrem olmayan bir erkekle beraber yalnız bir yerde kalmamaları sözü de vardı. Kadın erkeğe karşı işveli bir şekilde konuşunca erkeğin şehvetlenmesine sebep olur. Abdurrezzâk ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana biat etmek üzere..." kelâmını açıklarken: "Burada, kadınların erkeklerle konuşmamaları kastedilmektedir" dedi. Adburrahman b. Avf: "Biz eşlerimizi evde bırakıp gitmekteyiz ve misafirlerimiz gelmektedir" deyince, Katâde: "Ben bunu kastetmedim" karşılığını verdi. İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ümmü Atiyye der ki: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınlardan aldığı sözler arasında mahrem olmayan bir erkekle beraber yalnız bir yerde kalmamaları sözü de vardı. Erkek kadınla işveli bir şekilde konuşunca şehvetlenir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre ikrime der ki: "Mümin kadınlar... uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana biat etmek üzere geldikleri zaman..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Uygun olanı işleyip karşı gelmemek, birbirlerine namahrem olan kadınla erkeğin bir yerde yalnız kalmamaları ve Cahiliye döneminde olduğu gibi ağıt yakmamalarıdır. Havle binti Hakim el-Ensârî: "Ya Resûlallah! Cenazem olduğu bir sırada filan kişi ağıt yakarak bana yardım etmişti. Şimdi de onun kardeşi vefat etmiştir. Ben de ona aynı şekilde karşılık vermek istiyorum" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Git ona karşılık ver ve sonra gelip biat et" buyurdu. İbn Cerîr ve İbn Merdûye, ikrime kanalıyla İbn Abbâs'tan olarak aynısını bildirir. 13"Ey Mü’minler! Allah'ın gazabına uğramış milleti dost edinmeyin; inkârcıların kabirde bulunan kimselerden ümitlerini kestikleri gibi, onlar da, âhiretten ümitlerini kesmişlerdir.” İbn İshâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Abdullah b. Amr ve Zeyd b. el-Hâris Yahudilerden bir kişiyi dost edinmişti. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey Mü’minler! Allah'ın gazabına uğramış milleti dost edinmeyin; inkarcıların kabirde bulunan kimselerden ümitlerini kestikleri gibi, onlar da, âhiretten ümitlerini kesmişlerdir"' âyetini indirdi. Firyabî, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Taberânî'nin bildirdiğine göre ibn Mes'ûd: "Ey Mü’minler! Allah'ın gazabına uğramış milleti dost edinmeyin; inkarcıların kabirde bulunan kimselerden ümitlerini kestikleri gibi, onlar da, âhiretten umutlarını kesmişlerdir" âyetini açıklarken: "Onlar, öldükten sonra amellerini görüp da ümidini kesen kâfir gibi kıyamet gününe ne iman ederler, ne de onu isterler" dedi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Allah'ın gazabına uğramış milleti dost edinmeyin..." kelâmını açıklarken: "Burada, kabirde bulunan kimselerden ümitlerini kestikleri gibi âhiret hayırlarından ümidini kesen inkarcılar kastedilmektedir" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "...İnkarcıların kabirde bulunan kimselerden ümitlerini kestikleri gibi..." kelâmını açıklarken: "Burada, ölüp de kabre giren ve âhirette kendisine nelerin hazırlandığını gördükten sonra ümitlerini kesen kâfirler kastedilmektedir" dedi. Saîd b. Mansûr ve İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid ve İkrime: "...İnkarcıların kabirde bulunan kimselerden ümitlerini kestikleri gibi..." kelâmını açıklarken şöyle demişlerdir: "Kâfirler kabre girdikleri zaman Allah'ın ceza olarak kendilerine neler hazırladığını görürler ve Allah'ın rahmetinden ümitlerini keserler."' İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti açıklarken: "Burada kâfirlerden ölen kişiler kastedilmektedir. Sağ kalanlar onların tekrar yanlarına döneceğinden veya Allah'ın onları tekrar dirilteceğinden ümitlerini kesmişlerdir" dedi. Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...İnkarcıların kabirde bulunan kimselerden ümitlerini kestikleri gibi..." kelâmını açıklarken: "Burada dirilerin ölülerden ümit kesmesi kastedilmektedir" dedi. Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Allah'ın gazabına uğramış milleti dost edinmeyin..." kelâmını açıklarken: "Burada, inkârcıların, kabirde bulunan kimselerden ümitlerini kestikleri gibi âhirette tekrar diriltilmekten ümitlerini kesen Yahudiler kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Onlar da, âhiretten umutlarını kesmişlerdir" kelâmını açıklarken: "Amelleri kendilerine görününce âhiret sevabından ümitlerini kesen (kâfir)ler kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...İnkarcıların kabirde bulunan kimselerden umutlarını kestikleri gibi..." kelâmını açıklarken: "Kâfirlerden bir kişi öldüğü zaman geriye kalanlar onunla buluşmayı ümit etmez ve kıyamet gününe inanmazlar" dedi. |
﴾ 0 ﴿