SAFF SURESİ

Nehhâs'ın bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Saff Sûresi, Mekke'de indi" dedi.

İbnu'd-Durays, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Saff Sûresi, Medine'de inmiştir" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Havâriyyun Sûresi Medine'de indi" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbnu'z-Zübeyr: "Saff Sûresi, Medine'de inmiştir" dedi.

Nehhâs ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Saff Sûresi, Medine'de inmiştir" dedi.

1

Bkz. Ayet:3

2

Bkz. Ayet:3

3

"Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ı tespih eder. O, mutlak güç sahihidir, hüküm ve hikmet sahihidir. Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir."

Ebû Abdillah el-Hâkim'e kıraatimle bana şöyle bildirdi: Ebû İshâk et- Tenûhî, Ahmed b. Ebî Tâlib'den, o da Ebu'l-Muneccâ b. el-Lettî'den, o da Ebu'l-Vakt es-Siczî'den, o da Ebu'l-Hasan ed-Dâvudî'den, o da Ebû Muhammed es-Serhasî'den, o da Ebû İmrân es-Semerkandî'den, o da Ebû Muhammed ed-Dârimî'nin Müsned'inden, o da Muhammed b. Kesîr'den, o da Evzaî'den, o da Yahya'dan, o da Ebû Seleme'den, o da Abdullah b. Selâm'dan bildirir: Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbından bir grupla oturmuş müzakere ederken: "Hangi amelin bizi Allah'a daha fazla yaklaştıracağını bilseydik o ameli işlerdik" dedik. Bunun üzerine Allah: "Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ı tespih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?'" âyetlerini indirdi.

Abdullah b. Selâm: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti bize bu şekilde okudu" dedi. Ebû Seleme: "İbn Selâm bu âyeti bize bu şekilde okudu" dedi. Yahya: "Ebû Seleme bu âyeti bize okudu" dedi. Evzaî: "Yahya bu âyeti bize okudu" dedi. Muhammed b. Kesîr: "Evzaî bu âyeti bize okudu" dedi. Dârimî: "Muhammed b. Kesîr bu âyeti bize okudu" dedi. Semerkandî: "Dârimî bu âyeti bize okudu" dedi. Serahsî: "Semerkandî bu âyeti bize okudu" dedi. Dâvudî: "Serhasî bu âyeti bize okudu" dedi. Ebu'l-Vakt: "Dâvudî bu âyeti bize okudu" dedi. Ebu'l-Muneccâ: "Ebu'l-Vakt bu âyeti bize okudu" dedi. Ahmed b. Ebî Tâlib: "Ebu'l-Muneccâ bu âyeti bize okudu" dedi. et-Tenûhî: "Ahmed b. Ebî Tâlib bu âyeti bize okudu" dedi. Ebû Abdillah el-Hâkim: "et-Tenûhî bu âyeti bize okudu" dedi.

Ben de (Suyûtî) derim ki: "Ebû Abdillah el-Hâkim bu âyeti bize bu şekilde okudu. Sahîh ve âlî bir hadistir. Tirmizî bu hadisi Dârimî'den rivayet etmiştir ki bu rivayet bizimkinden iki derece daha âlî'dir."

Ahmed, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim -Buhârî ve Müslim'in şartlarına göre sahîh olduğunu söylemiştir- ve İbn Merdûye aynısını bildirir.

İbnu'l-Münzir müselsel olarak ve Şuabu'l-înıân ile Sünen'de Beyhakî müselsel olarak aynısını bildirir.

İbn Hacer der ki: "Bu hadis rivayet edilen müselsel hadislerin en sahîhlerindendir. Uluvv (Âlî hadis) bakımından aynı derecede rivayet edilmiş müselsel hadisler azdır."

İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Cihad farz kılınmadan önce Müslümanlardan bazı kişiler: "Allah'ın bize en iyi amelin ne olduğunu bildirmiş olmasını ve onunla amel etmeyi isterdik" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah, Peygamberine, şüphe taşımadan Allah'a iman etmenin ve imana karşı gelip onu kabul etmeyenlere karşı cihad etmenin en iyi ameller olduğunu bildirdi. Cihad âyeti indiği zaman müminlerden bazı kişiler bundan hoşlanmadı ve bu durum onlara ağır geldi. Bu sebeple de Allah: "Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?" âyetini indirdi.

İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin İkrime vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük öfke gerektiren bir iştir" âyetini açıklarken: "Bu âyet özel olarak savaş hakkında inmiştir. Kişi yapmadığı halde «Kılıcımla şöyle savaştım, şöyle vurdum» diyordu. Bunun üzerine bu âyet indi" dedi.

İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Abdurrahman b. Sâbit der ki: Abdullah b. Revâha arkadaşlarını elinden tutar ve: "Gelin, Allah'ı zikredelim de imanımız artsın. Gelin itaat üzere Allah'ı zikredelim, umulur ki Allah da bizi zikreder" derdi. Topluluk zikirde gevşeyip zikir kendilerine ağır gelince: "Allahım! En çok hangi amelden hoşlandığını bilseydik onunla amel ederdik" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir. Şüphesiz Allah, kendi uğrunda, kenetlenmiş bir duvar gibi, saf halinde çarpışanları sever" âyetlerini indirdi. Abdullah b. Revâha Mu'te savaşında idi. Öleceği gün kavmi arasında nida ederek: "Ey Rabbine söz veren meclis ahalisi! Siz: «Allahım! En çok hangi amelden hoşlandığını bilseydik onunla amel ederdik» demiştiniz" diye seslendi. Sonra öne çıktı ve öldürülünceye kadar savaştı.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Müminler: "Eğer Allah'ın en çok sevdiği amelin ne olduğunu bilseydik onunla amel ederdik" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Şüphesiz Allah, kendi uğrunda, kenetlenmiş bir duvar gibi, saf halinde çarpışanları sever" âyetini indirerek istemiş oldukları şeyi onlara haber verdi. Onlar da bundan hoşlanmayınca, Allah: "Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir"' âyetlerini indirdi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre ibn Abbâs der ki: Müminler: "Eğer Allah'ın en çok sevdiği amelin ne olduğunu bilseydik onunla amel ederdik" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir. Şüphesiz Allah, kendi uğrunda, kenetlenmiş bir duvar gibi, saf halinde çarpışanları sever" âyetlerini indirdi ve en çok sevdiği amelleri onlara bildirdi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Hureyre der ki: Müminler: "Eğer Allah'ın en çok sevdiği amelin ne olduğunu bilseydik!" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey Mü’minler! Sizi can yakıcı bir azabdan kurtaracak, kazançlı bir yolu size göstereyim mi? Allah'a ve Peygamberine inanırsınız; Allah yolunda canlarınızla, mallarınızla cihat edersiniz..." âyetlerini indirdi. Onlar bundan hoşlanmayınca da: "Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir. Şüphesiz Allah, kendi uğrunda, kenetlenmiş bir duvar gibi, saf halinde çarpışanları sever" âyetleri indi.

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir. Şüphesiz Allah, kendi uğrunda, kenetlenmiş bir duvar gibi, saf halinde çarpışanları sever" âyetlerini açıklarken şöyle dedi: "Bu âyetler, aralarında Abdullah b. Revâha'nın da bulunduğu Ensâr'dan bir grup hakkında inmiştir. Onlar meclislerinde: "Eğer Allah'ın en çok sevdiği amelin ne olduğunu bilseydik onunla ölünceye kadar amel ederdik" dediler. Bunun üzerine Allah bu âyeti haklarında indirdi. İbn Revâha: "Ben ölünceye kadar Allah yolunda tutuklu kalacağım" dedi. Sonunda da şehit olarak öldürüldü.

Mâlik'in Tefsîr'de bildirdiğine göre Zeyd b. Eşlem der ki: "Bu âyet, aralarında Abdullah b. Revâha'nın da bulunduğu Ensâr'dan bir grup hakkında inmiştir. Onlar bir mecliste: "Eğer Allah'ın en çok sevdiği amelin ne olduğunu bilseydik onunla ölünceye kadar amel ederdik" dediler. Bunun üzerine Allah bu âyeti haklarında indirdi. İbn Revâha: "Ben şehit olarak ölünceye kadar Allah yolunda tutuklu kalacağım" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mukâtil der ki: Müminler: "Eğer Allah'ın en çok sevdiği amelin ne olduğunu bilseydik onunla amel ederdik" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah en çok sevdiği ameli haber vererek: "Şüphesiz Allah, kendi uğrunda, kenetlenmiş bir duvar gibi, saf halinde çarpışanları sever" âyetini indirdi ve bunu onlara bildirdi. Ancak onlar Uhud gününde sınandılar ve Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) bırakarak gerisin geri kaçtılar. Bu olay üzerine de Allah: "Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?" âyetini indirdi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Sâlih der ki: Müslümanlar: "Bir şeyle emrolunsak ve onu yapsak" deyince: "Ey Mü’minler! Sizi can yakıcı bir azabdan kurtaracak, kazançlı bir yolu size göstereyim mi?" âyeti indi. Onlar bunda ağır davranınca da: "Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?" âyeti indi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?" âyetini açıklarken: "Bana bildirildiğine göre bu âyet cihad hakkında inmiştir. Kişi yapmadığı halde «Savaştım ve şöyle yaptım» derdi. Bu konuda da Allah onlara büyük bir öğüt verdi" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir askeri bölüğü bir yere gönderir ve geri geldiklerinde yaptıkları şeylerden fazlasını anlatarak: "Biz şöyle savaştık ve şöyle yaptık" derlerdi. Bunun üzerine Yüce Allah bu âyeti indirdi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Meymûn b. Mihrân: "Kıssa anlatan kişi gazabı beklesin" dedi. Ona: "Allah'ın «Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir»' kelâmını gördün mü? Burada kendi nefsini överek: "Ben şöyle şöyle hayırlı şeyler yaptım diyen kişi mi, yoksa kendisinde eksiklik olsa bile iyiliği emredip kötülükten nehyeden kişi mi kastedilmektedir?" denilince, o: "İkisi için de gazap vardır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Hâlid el-Vâlibî der ki: Habbâb'ın yanında oturmuştuk ve o sessiz kalmıştı. Ona: "Bize bir şey anlatmayacak mısın, biz bunun için yanında oturduk" dedik. Bunun üzerine o: "Benden yapmadığım şeyleri anlatmamı mı istiyorsunuz?" dedi.

4

"Doğrusu Allah, kendi uğrunda, kenetlenmiş bir duvar gibi, saf halinde çarpışanları sever."

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Kenetlenmiş bir duvar gibi..." kelâmını açıklarken: "Yerinde sebat gösterip, birbirlerine yapışmış gibi, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Şüphesiz Allah, kendi uğrunda, kenetlenmiş bir duvar gibi, saf halinde çarpışanları sever" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Bina sahibinin duvarlarının birbirinden ayrı olmasını istemediğini görmez misin? Allah da bu şekilde emirlerinin birbirinden ayrı olmasını istemez. Allah müminlere savaşlarda saf tutturduğu gibi namazda da saf tutturmuştur. Allah'ın emirlerine tutunun. Şüphesiz ki o, ona sarılanları korur.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Berâ b. Âzib der ki: Namaz için kamet getirildiği zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) omuzlarımıza ve göğüslerimize dokunarak bizi düzeltir ve: "Eğri durmayın ki kalplerinizde ihtilaf olmasın.

Şüphesiz ki, Allah ve melekler ilk saflara rahmet ve istiğfar ederler. Omuzlarınız ve ayaklarınız birbirine değsin. Zira Allah savaşta «Kenetlenmiş bir duvar gibi» durmanızı sevdiği gibi namazda da öyle durmanızı sever" buyururdu.

Ahmed, İbn Mâce, Abd b. Humeyd, Ebû Ya'la, İbn Cerîr ve el-Esmâ ve's- Sıfât'ta Beyhakî'nin Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur, "Üç kişi vardır ki, Allah onlara güler: Namaz için saf tutanlara, savaş için saf tutanlara ve gece yarısı namaza kalkanlara. "

5

Hani, bir vakit Mûsa kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Benim, size Allah’ın peygamberi olduğumu bildiğiniz hâlde, niçin bana eziyyet ediyorsunuz?” Vaktaki hakdan saptılar, Allah da kalplerini hidâyetten çevirdi. Allah fâsık (kâfirler) topluluğunu hidâyete erdirmez.

6

Bkz. Ayet:8

7

Bkz. Ayet:8

8

"Meryem oğlu İsa: «Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, benden önce gelmiş olan Tevrat'ı doğrulayan, benden sonra gelecek ve adı Ahmet olacak bir peygamberi müjdeleyen, Allah'ın size gönderilmiş bir peygamberiyim» demişti. Ama o elçi, kendilerine belgelerle geldiği zaman: «Bu, apaçık bîr sihirdir» demişlerdi... Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek isterler. İnkârcılar ne kadar istemeseler de, Allah nurunu, dinîni tamamlayacaktır."

İbn Merdûye'nin İrbâd b. Sâriye'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben Ümmü'l-Kitab'da Allah'ın kulu olarak geçmekteyim. Adem ise daha çamurun içindeydi. Sonra size bunun tevilini anlatacağım. Ben atam İbrâhîm'in duası, İsa'nın müjdesi ve annemin rüyasında ayaklarının arasından Şam saraylarını aydınlatan bir ışığın çıktığını görmesiyim " buyurmuştur.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Mûsa der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Câfer b. Ebî Tâlib ile beraber Necâşî'nin yanına gitmemizi emretti. Necâşî'nin yanına vardığımızda bana: "Seni bana secde etmekten alıkoyan nedir?" diye sordu. Bunun üzerine ona: "Biz sadece Allah'a secde ederiz" cevabını verdim. O: "Niye ki?" deyince de: "Allah bize elçisini gönderdi. Bu elçi, İsa b. Meryem'in "Ben, benden önce gelmiş olan Tevrat'ı doğrulayan, benden sonra gelecek ve adı Ahmet olacak bir peygamberi müjdeleyen...Peygamberim...'" diye müjdelediği elçidir. O, bize sadece Allah'a ibadet etmemizi ve hiçbir şeyi ona ortak koşmamamızı emretti" karşılığını verdim.

Mâlik, Buhârî, Müslim, Dârimî, Tirmizî ve Nesâî'nin Cübeyr b. Mut'im'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) : "Benim isimlerim vardır: Ben Muhammed'im, ben Ahmed'im, ben Hâşir'im ki, insanlar benden sonra haşr edilecektir. Ben Mâhi'yim ki, Allah benimle küfrü imha eder. Ben Akib'im" buyurmuştur. Âkib, kendisinden sonra peygamber olmayan demektir.

Tayâlisî ve İbn Merdûye'nin Cübeyr b. Mut'im'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben Muhammed'im, ben Ahmed'im, ben Hâşir'im, ben tövbe Peygamberiyim ve ben savaş Peygamberim" buyurmuştur.

İbn Merdûye'nin Ubey b. Ka'b'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'ın hiçbir peygamberine verilmeyen bana verildi" buyurdu. Biz: "Ya Resûlallah! Sana verilen nedir?" diye sorunca: "Korkuyla bana yardım edildi, yeryüzünün anahtarları bana verildi, aynı zamanda bana Ahmed ismi verildi, toprak bana temizlik aracı olarak kılındı ve ümmetim ümmetler arasında en hayırlı ümmet kılındı" buyurdu.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Ama o elçi, kendilerine belgelerle geldiği zaman..." kelâmını açıklarken: "Burada Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) kastedilmektedir" dedi. "Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek isterler..." kelâmı hakkında ise: "Dilleriyle Allah'ın nurunu söndürmek isterler, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mesrûk, Mâide, Saff ve Yûnus Sûrelerindeki: (.....) ifadesini: al " şeklinde okurdu.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Asım: (.....) kelâmını (elif) harfi olmaksızın okumuştur. (.....) kelâmınıda: (.....) şeklinde (.....) ifadesini tenvin, (.....) ifadesini de üstün ile okumuştur.

9

O Allah’dır ki, Peygamberini her dinin üstüne çıkarmak için, O’nu hidâyet ve hak din ile gönderdi; isterse müşrikler hoşlanmasınlar.

10

Bkz. Ayet:11

11

"Ey Mü’minler! Sizi can yakıcı bir azabdan kurtaracak, kazançlı bir yolu size göstereyim mi? Allah'a ve Peygamberine inanırsınız; Allah yolunda canlarınızla, mallarınızla cihat edersiniz; bilseniz, bu sizin için en iyi yoldur."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Ey Mü’minler! Sizi can yakıcı bir azabdan kurtaracak, kazançlı bir yolu size göstereyim mi?" âyetini açıklarken: "Bu âyet indiği zaman Müslümanlar: «Eğer bu ticaretin ne olduğunu bilseydik onun yolunda malımızı ve ailemizi verirdik» dediler. Bunun üzerine Yüce Allah onlara bu ticareti göstererek: "Allah'a ve Peygamberine inanırsınız...'" buyurdu.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Ey Mü’minler! Sizi can yakıcı bir azabdan kurtaracak, kazançlı bir yolu size göstereyim mi?" âyetini açıklarken: "Eğer Allah bu ticaretin ne olduğunu açıklamış ve göstermiş olmasaydı kul, sürekli olarak onu istemek için ne olduğunu bilmek isteyecekti. Bu sebeple Allah bunu onlara göstererek: "Allah'a ve Peygamberine inanırsınız; Allah yolunda canlarınızla, mallarınızla cihat edersiniz; bilseniz, bu sizin için en iyi yoldur" buyurdu.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti: (.....) şeklinde şeddesiz olarak okumuştur.

12

(Bunu yaptığınız takdirde) Allah, günahlarınızı bağışlar ve sizi (ağaç ve köşkleri) altından ırmaklar akar cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel ve hoş saraylara koyar. İşte bu, en büyük kurtuluştur.

13

Başka bir kazanç daha ki, onu seveceksiniz, (sizin olmasını isteyeceksiniz): Allah’dan (Peygamberin Kureyş kâfirleri üzerine vuku bulacak olan) bir zaferdir ve yakın bir fetihtir, (Mekke’nin fethidir)(Ey Resûlüm), mü'minleri, (dünyada zaferle, Âhirette cennetle) müjdele.

14

"Ey Mü’minler! Allah'ın dininin yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsa, Havarilere: «Allah'a giden yolda yardımcılarım kimlerdir?» deyince, Havariler: «Allah'ın takımı böylece inanmış, bir takımı da inkâr etmişti; ama Biz, inananları düşmanlarına karşı destekledik de üstün geldiler."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti: (.....) şeklinde mudâf olarak okumuştur.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Ey Mü’minler! Allah'ın dininin yardımcıları olun..."' kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Allah'a hamdolsun ki, bu gerçekleşmiştir. Yetmiş kişi gelerek Akabe'de kendisine biat ettiler ve Allah dinini üstün kılana kadar ona yardımcı oldular ve onu korudular. Semadan bu topluluğa daha önce olmayan bir isim verildi. Bu isim daha önce asla hiç kimseye verilmemiştir. Bize bildirildiğine göre içlerinden bir kişi: "Bu adama ne üzere biat ettiğinizi biliyor musunuz? Siz buna bütün Araplarla savaşmak üzere biat etmektesiniz. Bütün Araplar ya Müslüman olur, ya da onlarla savaşırsınız" dedi. Yine bize bildirildiğine göre bir kişi: "Ey Allah'ın Peygamberi! Rabbin ve kendin için bize istediğin şartı koy" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Rabbim için, ona ibadet etmeniz ve hiçbir şeyi ona ortak koşmamanızı şart koşuyorum. Kendim içinse, sizin kendinizi ve çocuklarınızı koruduğunuz şeylerden beni de korumanız şartını koşuyorum" buyurdu. Biz de: "Ey Allah'ın Peygamberi! Biz böyle yaparsak mükâfat olarak bize ne vardır?" deyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Size dünyada yardım, âhirette ise Cennet vardır" buyurdu. Onlar sözlerinde durunca Allah da onları muzaffer kıldı. Havârilerin tümü Kureyş'tendir. Bunlar, Ebû Bekr, Ömer, Ali, Hamza, Câfer, Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh, Osman b. Maz'ûn, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebî Vakkâs, Osman b. Affân, Talha b. Abdillah ve Zübeyr b. el-Avvâm'dır."

İbn İshâk ve İbn Sa'd'ın Abdullah b. Ebî Bekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini Akabe'de karşılayanlara: "Aranızdan İsa b. Meryem'in kefilleri gibi, kavmine kefil olacak on iki kişi çıkarın" buyurdu.

İbn Sa'd'ın Mahmûd b. Lebîd'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) seçmiş olduğu reislere: "Sizler, İsa b. Meryem'in kefilleri gibi kavimlerinizin kefillerisiniz. Ben de kavmimin kefiliyim" buyurdu. Bunun üzerine onlar: "Evet" dediler.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Allah'a giden yolda yardımcılarım kimlerdir..." kelâmını açıklarken: "Allah'a giden yolda benimle gelecek kimlerdir, mânâsındadır" dedi. "...Biz, inananları düşmanlarına karşı destekledik de üstün geldiler" kelâmı hakkında ise: "Burada üstün gelenlerle İsa'nın (aleyhisselam) kavminden kendisiyle beraber iman eden kişiler kastedilmektedir" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Ama biz, inananları düşmanlarına karşı destekledik..." kelâmını açıklarken: "İman edenleri güçlü kıldık, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbrâhîm en-Nehaî: "...Biz, inananları düşmanlarına karşı destekledik de üstün geldiler'" kelâmını açıklarken şöyle dedi: "İsa'nın (aleyhisselam), Allah'ın kelimesi ve ruhu olduğunu Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) tasdik etmesiyle İsa'ya (aleyhisselam) iman edenlerin hüccetini açığa çıkardım, mânâsındadır."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Ama biz, inananları düşmanlarına karşı destekledik..." kelâmını açıklarken: "Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ümmetine inananları düşmanlara karşı destekledik de bu gün "...Üstün geldiler" mânâsındadır" dedi.

0 ﴿