CUMA SÛRESİ

İbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Delâil'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Cuma Sûresi, Medine'de inmiştir" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdullah b. ez-Zübeyr: "Cuma Sûresi, Medine'de inmiştir" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce'nin bildirdiğine göre Ebû Hureyre: "Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma namazında Cuma ve Münâfikûn sûrelerini okuduğunu işittim" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Cuma namazında Cuma ve Münâfikûn sûrelerini okurdu.

Beğavî'nin Mu'cem'inde Ebû İnebe el-Havlânî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Cuma günü içinde Cuma ifadesi geçen sûre ile Münâfikûn sûresini okurdu.

İbn Merdûye'nin Câbir b. Abdillah ve Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendilerine Cuma namazını kıldırıp müminlere has Cuma Sûresini, münafıkları da kınamak için Münâfikûn Sûresini okudu.

İbn Hibbân ve Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre Câbir b. Semura der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Cuma gecesi akşam namazında Kâfirûn ve İhlâs sûrelerini okurdu. Yine Cuma gecesi yatsı namazında ise Cuma ve Münâfikûn Sûrelerini okurdu.

1

"Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, Azîz ve Hakîm olan Allah'ı tesbih eder."

İbnu'l-Münzir, Hâkim ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin Atâ b. es-Sâib kanalıyla Meysere'den bildirdiğine göre Cuma Sûresinin ilk âyeti olan: "Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih eder" âyeti, Tevrat'ta yedi yüz âyette yazılıdır.

2

Bkz. Ayet:4

3

Bkz. Ayet:4

4

"O, ümmîlere, içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bîr peygamber gönderendir. Hâlbuki onlar, bundan önce apaçık bîr sapıklık içinde idiler. (Allah, o peygamberi) onlardan henüz kendilerine katılmayan başkalarına da göndermiştir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Bu, Allah'ın dilediğine verdiği lütfudur. Allah, büyük lütuf sahibidir."

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "O, ümmîlere, içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir. Hâlbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler" âyetini açıklarken: "Bu topluluk okuma yazma bilmeyen ve okuyacak kitapları bulunmayan (indirilmeyen) Araplardan ümmî bir topluluktur. Allah, Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) onları hidayete erdirecek bir rahmet olarak gönderdi" dedi.

Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Biz yazmayı ve hesabı bilmeyen ümmî bir ümmetiz" buyurmuştur.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "O, ümmîlere, içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir..." kelâmını açıklarken: "Onlara Kur'ân'ı okuyan Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) gönderdik, mânâsındadır" dedi. "...Hâlbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler" kelâmı hakkında ise: "Burada sapıklık ifadesi ile şirk kastedilmektedir" dedi.

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "O, ümmîlere, içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir..." kelâmını açıklarken: "Burada Araplar kastedilmektedir" dedi. (Allah, o peygamberi) onlardan henüz kendilerine katılmayan başkalarına da göndermiştir..." kelâmı hakkında ise: "Burada da Acemler (Arap olmayanlar) kastedilmektedir" dedi.

Saîd b. Mansûr, Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye, Ebû Nuaym ve Delâil'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ebû Hureyre der ki: Cuma Sûresi indiği zaman biz Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında oturmuştuk. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sûreyi bize okudu ve: "(Allah, o peygamberi) onlardan henüz kendilerine katılmayan başkalarına da göndermiştir..." âyetine ulaşınca bir kişi: "Ya Resûlallah! Kendilerine henüz katılmayanlardan kasıt kimdir?" diye sordu. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) elini Selmân el-Fcrisî'nin başına koyarak: "Canım elinde olana yemin olsun ki, eğer iman Süreyya yıldızının yanında olsa bile bunlardan (Farisilerden) bazı kimseler onu elde ederdi" buyurdu.

Saîd b. Mansûr ve İbn Merdûye'nin Kays b. Sa'd b. Ubâde'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Eğer iman Süreyya yıldızının yanında olsa bile Farisilerden bazı kimseler onu elde ederdi" buyurdu.

Taberânî, ibn Merdûye ve Diyâ'nın Sehl b. Sa'd'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Benim ashâbımın soylarının soylarının soyunda Cennete hesapsız olarak girecek erkekler ve kadınlar vardır" buyurdu ve: "(Allah, o peygamberi) onlardan henüz kendilerine katılmayan başkalarına da göndermiştir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir." âyetini okudu.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "(Allah, o peygamberi) onlardan henüz kendilerine katılmayan başkalarına da göndermiştir..." kelâmını açıklarken: "Burada sonradan İslam'ı destekleyen herkes kastedilmektedir" dedi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: "(Allah, o peygamberi) onlardan henüz kendilerine katılmayan başkalarına da göndermiştir..." kelâmını açıklarken: "Burada tâbiiler kastedilmektedir" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "(Allah, o peygamberi) onlardan henüz kendilerine katılmayan başkalarına da göndermiştir..." kelâmını açıklarken: "Burada Arap olsun Acem olsun kıyamet gününe kadar her Müslüman olup da salih amel işleyen kişiler kastedilmektedir" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bu, Allah'ın dilediğine verdiği lütfudur..." kelâmını açıklarken: "Burada lütuf ifadesi ile din kastedilmektedir" dedi.

5

"Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini inkâr eden topluluğun hâli ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in Kelbî vasıtasıyla Ebû Salih'ten bildirdiğine göre İbn Abbâs: 'Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu..." kelâmını açıklarken: "Burada Yahudiler kastedilmektedir" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: 'Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu..." kelâmını açıklarken: "Allah onlara Tevrat'ta olanlarla amel etmelerini emretti, ama onlar onunla amel etmediler" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: 'Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir..." kelâmını açıklarken: "Eşek kitaplarda neler olduğunu bilmediği gibi onların ne olduğunu da bilmez. Allah bu ümmete misal vererek: «Eğer bu kitapla amel etmezseniz siz de onlar gibisiniz» buyurmaktadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir..." kelâmını açıklarken: "Kitapların içinde ne olduğunu bilmeyen ve anlamayan mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir...'" kelâmını açıklarken: "O (eşek), sırtında kitaplar taşır ve üzerinde ne olduğunu bilmez, mânâsındadır" dedi.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "Esfâr ifadesi kitaplar mânâsındadır" dedi. Hatîb, Atâ b. Ebî Rebâh'tan aynısını bildirir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) ifadesini açıklarken: "Esfâr ifadesi kitaplar mânâsındadır. Kitap Nabetîce, sifr demektir" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve Taberânî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cuma günü imam hutbe verirken konuşan kişi, üzerinde kitaplar taşıyan eşek gibidir. Ona: «Sus» diyen kişinin de cuması caiz değildir" buyurmuştur.

6

Bkz. Ayet:8

7

Bkz. Ayet:8

8

"De ki: «Ey Yahudiler! Bütün İnsanlar bîr yana, yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunuzu İddia ediyorsanız ve bunda samimi iseniz, ölümü dilesenize!» Ama onlar, daha evvel yaptıklarından dolayı asla ölümü İstemezler. Allah, zalimleri hakkıyla bilir. «Şüphesiz kendisinden kaçtığınız ölüm mutlaka karşınıza çıkacaktır; sonra; görüleni de görülmeyeni de bilen Allah'a döndürüleceksiniz, O size işlediklerinizi haber verecektir» de.”

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsanız..." kelâmını açıklarken: "Yahudiler: «Biz, Allah'ın oğulları ve dostlarıyız» demekteydi" dedi. "Ama onlar, daha evvel yaptıklarından dolayı asla ölümü istemezler..." kelâmı hakkında ise şöyle dedi: "Onlar Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem), Allah'ın peygamberi olduğunu bilip gizleyerek: «Biz, Allah'ın oğulları ve dostlarıyız» dediler."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Ama onlar, daha evvel yaptıklarından dolayı asla ölümü istemezler..." kelâmını açıklarken: "Kötü amel, şiddetli bir şekilde ölümden çekindirir" dedi.

Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ma'mer der ki: Katâde: "...Sonra; görüleni de görülmeyeni de bilen Allah'a döndürüleceksiniz..." kelâmını açıklarken: "Allah, Âdem oğlunu ölümle zelil kılmıştır" dedi. Ben ancak Katâde'nin bu sözü Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) dayandırdığını biliyorum" dedi.

9

"Ey îman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır."

Saîd b. Mansûr ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Hureyre der ki: "Ey Allah'ın Peygamberi! Bu sûre niye Cuma diye adlandırıldı?" diye sorduğumda, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Çünkü babanız Adem'in çamuru bu günde toplandı. Sa'ka (kıyamet kopması) bu gündedir. Diriliş bu gündedir. O günün son üç saatinde bir saat vardır ki, o saatte Allah kendisine dua eden kişinin duasını kabul eder" buyurdu.

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, Nesâî, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Selmân der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bana: "Cuma gününün ne olduğunu biliyor musun?" diye sorunca: "Allah ve Resûlü en iyi bilir" dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu bana üç defa söyledikten sonra şöyle buyurdu: "Babanız Âdem bu günde (çamurdan) toplanmıştır. Size Cuma gününden bahsedeyim. Kim bu günde güzel bir şekilde temizlenir, en güzel elbiselerini giyer, ailesinin güzel kokusundan sürünür yoksa güzelce suyla temizlenir, sonra mescide gelip oturur ve imam namazı bitirene kadar susarsa mutlaka bu, kendisinin büyük günahları dışında iki Cuma arasındaki diğer günahları için kefaret olur. Ömür boyu bu böyle devam eder.'"

Ahmed, Müslim, Tirmizî ve İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Üzerine güneş doğan günlerin en hayırlısı Cuma günüdür. Âdem o günde yaratılmış, o günde Cennete sokulmuş ve o günde Cennetten çıkarılmıştır. Kıyamet de mutlaka Cuma gününde kopacaktır" buyurmuştur."

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, İbn Mâce, Azame'de Ebu'ş-Şeyh ve İbn Merdûye'nin Ebû Lübâbe b. Abdilmünzir'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cuma günü günlerin efendisi ve Allah katında günlerin en büyüğüdür. Cuma günü Allah katında kurban bayramı ve Ramazan bayramı günlerinden daha büyüktür. Onda şu beş haslet vardır. Allah o gün Âdem'i yarattı ve o gün onu yeryüzüne indirdi. Allah o gün Âdem'i öldürdü. O günde öyle bir saat vardır ki, kul haram olan şeyler dışında dua edip isterse Allah bu kişiye istediğini mutlaka verir. Kıyamet o günde kopacaktır. Ne bir melek, ne bir yer, ne bir gök, ne bir rüzgâr, ne bir dağ, ne de bir deniz yoktur ki, kıyamet o gün kopacağı için ondan korkmasın. "

Ahmed ve İbn Merdûye'nin Sa'd b. übâde'den bildirdiğine göre Ensâr'dan bir kişi Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: "Bana Cuma gününde ne hayırların olduğunu haber ver" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Onda beş haslet vardır. Adem o gün yaratıldı ve o gün yeryüzüne indirildi. Allah o gün Âdem'i öldürdü. O günde öyle bir saat vardır ki, kul kötü olan şeyler ve sıla-i rahmi kesme dışında dua edip isterse Allah bu kişiye istediğini mutlaka verir. Kıyamet o günde kopacaktır. Ne mukarreb bir melek, ne bir gök, ne bir yer, ne rüzgâr yoktur ki, mutlaka ondan korkarlar. "

Ebu'ş-Şeyh ve İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Ebu'l- Kâsım (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın sizler için seçmiş olduğu yedi gün vardır. Cuma günü Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı yaratıkları hakkında hüküm kıldığı gündür. Cenneti de Cehennemi de o günde yaratmıştır. Kıyamet de o gün kopacaktır. Bu sebeple insanlar ve cinler dışındaki Allah'ın bütün yaratıkları o günden korkmaktadır."

İbn Merdûye'nin Ka'b el-Ahbâr'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İnsanlara Cuma gününden daha hayırlı bir gün verilmemiştir. Âdem o gün yaratıldı, o gün tövbesi kabul edildi, o gün yeryüzüne indirildi ve o gün kıyamet kopacaktır" buyurmuştur.

Hâkim, Şuabu'l-İmân'da Beyhakî ve İbn Merdûye'nin Ebû Mûsa el- Eş'arî'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah, kıyamet gününde günleri olduğu gibi yaratır. Ancak Cuma gününü sahibine ışık tutan çiçek gibi yaratır. Sahibine sunulacak gelinin etrafında toplanılması gibi o ışığın çevresini sararlar. Cuma onlara ışık verir ve ışığında yürürler. Rengi kar gibi beyaz, kokusu misk gibidir. Kâfur dağlarında gezinirler. Cuma gününe önem verenler Cennete girene kadar insanlar ve cinler göz kırpmadan taaccüp ederek onlara bakarlar. Bunlara mükâfatını Allah'tan bekleyen müezzinler dışında hiç kimse katılamaz."

İbn Ebî Şeybe'nin Saîd b. el-Müseyyeb'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Günlerin efendisi Cuma günüdür" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Mâce, Dârimî, İbn Huzeyme, İbn Hibbân, Hâkim, Taberânî ve Beyhakî'nin Evs b. Evs'ten bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Günlerinizin en üstünü Cuma günüdür. Âdem o günde yaratıldı. Nefha (üfürüş) ve Sa'ka o gündedir" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ka'b: "Cuma gününden daha faziletli bir gün üzerine güneş doğmadı. O gün güneş çıktığı zaman hesaplan ve azapları olan insanlar ve cinler dışında herkes korkar" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ka'b(u'l-ahbâr): "Cuma günü insanlar ve cinler dışında bütün yaratıklar korkar. Çünkü o gün iyilik ve kötülüklerin ikiye katlandığı gündür. Çünkü o günde de kıyamet kopacaktır" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ka'b(u'l-ahbâr): "Cuma günü verilen sadaka ikiye katlanır" dedi.

Hatîb'in Târih'te bildirdiğine göre İbn Ömer der ki: Cibrîl üzerinde siyah bir nokta olan aynaya benzer bir şeyle Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) indi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Cibril! Bu nedir?" diye sorduğunda, Cibrîl: "Bu cumadır" karşılığını verdi.

İbn Ebî Şeybe'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cibril üzerinde siyah bir nokta olan aynaya benzer bir şeyle bana geldi. Ona: «Ey Cibril! Bu nedir?» diye sorduğumda, Cibril: «Bu Cumadır» karşılığını verdi. «Cuma nedir?» dediğimde: «Onda size hayırlar vardır» cevabını verdi. «Onda bize neler vardır?» dediğimde ise: «Bu sana ve senden sonraki kavmine bir bayramdır. Yahudi ve Hıristiyanlar senden sonra olacaklar. (Yani onların kutsal günleri seninkinden sonra gelecektir)» dedi. «Onda bize başka ne vardır?» dediğimde: «Onda öyle bir saat vardır ki, kim o saatte Rabbine hayır ile dua ederse ve o hayır onun için kısmet kılınmışsa Allah onu mutlaka kendisine verir. Şayet kısmet kılınmamışsa o istediğinden daha büyüğü onun için saklanır. Hakkında takdir edilen bir kötüden ona sığınırsa mutlaka ondan daha büyük bir şerden onu kurtarır. Ona: «Üzerindeki siyah nokta nedir?» dediğimde ise şöyle dedi: «O, Cuma gününün oluştuğu saattir.

O, bizde günlerin efendisidir.» Biz ona kıyamet gününde: «Yevmul-Mezîd» diyeceğiz. Ona: «Niye ki?» dediğimde: «Çünkü Rabbin, Cennette beyaz miskten bir vadi edinmiştir. Cuma günü olduğu zaman, Allah Îlliyyîn'den Kürsüsü üzerine inecek. Kürsünün etrafinı nurdan minberler saracak. Peygamberler gelip o minberlerin üzerinde oturacaklar. Sonra cennet ehli gelip kum yığınları üstünde oturacaklar. Rableri onlara tecelli edecek ve: "İsteyin size vereceğim" buyuracaktır. Onlar da Allah'ın rızasını isteyince, Allah: "Rızam sizi Cennette kıldı. Cömertliğim size vacip oldu, isteyin size vereceğim» buyuracaktır. Bir daha Allah'ın rızasını isterler ve Allah onlardan razı olup kendilerini buna şahit kılar. Bunun üzerine onlara hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiç kimsenin düşünemeyeceği bir şey açılır. Bu durum, Cuma günü halkın ayrılıp dağılma zamanına kadar böyle devam edecek. Sonra Allah kürsüsüne çıkınca, peygamberler, sıddîkler ve şehitler de beraberinde çıkacaktır. Odalar ahalisi de tekrar odalarına dönecekler. Odaları kırılmamış tek parça inciden veya kırmızı yakuttan veya kapıları da, odaları da yeşil zebercedden olan evlerdir. İçinde akan nehirleri ve sarkan meyveleri bulunmaktadır. Onlar daha çok iyiliklere nail olabilmeleri, Allah'ı daha çok görebilmeleri için hiçbir şeye Cuma günü kadar ihtiyaç duymayacaktır.'"

İbn Ebî Şeybe'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cuma gününde öyle bir saat vardır ki, Müslüman kul o saatte Allah'a dua ederse mutlaka Allah duasını kabul eder."

İbn Ebî Şeybe'nin Kesîr b. Abdillah el-Müzenî'den, o babasından, o da dedesinden bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cuma gününde öyle bir saat vardır ki, kul o saatte bir şey isterse o isteği mutlaka verilir" buyurdu. "O saat hangi saattir?" diye sorulunca Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Namaz için kamet getirildiği zamandan cemaatin dağılma zamanına kadar olan saattir" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe: "Cuma günü, Arefe günü gibidir. Cuma günü rahmet kapıları açılır. Cuma gününde öyle bir saat vardır ki, kul o saatte Allah'tan bir şey isterse o isteği mutlaka verilir" dedi. Ona: "O saat hangi saattir?" diye sorulunca: "Müezzinin sabah namazı için ezan okuduğu zamandır" karşılığını verdi.

İbn Ebî Şeybe'nin başka bir kanalla bildirdiğine göre Hazret-i Âişe: "Cuma günü Arefe günü gibidir. O günde öyle bir saat vardır ki, o saatte rahmet kapıları açılır" dedi. Ona: "O saat hangi saattir?" diye sorulunca: "Münadinin (Müezzinin) namaz için ezan okuduğu zamandır" karşılığını verdi.

İbn Ebî Şeybe'nin Atâ' vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs ve Ebû Hureyre: "Cuma gününde bahsedilen bu saat, ikindi ile güneş batımı arasındaki zamandır" dediler.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ebû Bürde der ki: Ben İbn Ömer'in yanında iken kendisine Cuma günündeki bu saat soruldu. Bunun üzerine ben: "Bu saat, Allah'ın Cuma namazı vakti olarak bildirmiş olduğu zamandır" dedim. İbn Ömer başımı okşadı ve bana bereket duası etti. Çünkü dediğimi beğenmişti.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ebû Umâme der ki: Cuma günündeki bu saatin, müezzinin ezan okuma zamanında veya imamın minbere oturma zamanında veya kamet zamanında olmasını umarım.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ebu Burde: "Bu saat imamın minbere çıkma zamanıdır" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Bu saat, güneşin batıya doğru yönelmesi zamanıdır" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Şa'bî: "Bu saat alışverişin haram kılınması ile helal kılınması arasındaki zamandır" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Burde: "Cuma günü duaların içinde kabul edildiği saat, imamın namaza kalktığı andan bitirdiği ana kadar olan zamandır" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin Avf b. Hasira'dan bildirdiğine göre Cuma günü arzu edilen saat imamın minbere çıkması ile namazı bitirmesi arasındaki zamandır.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Tâvus: "Cuma günü arzu edilen bu saat ikindiden sonraki zamandır" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "Arzu edilen bu saat ikindiden sonraki zamandır" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin Hilâl b. Yesâf'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cuma gününde öyle bir saat var ki, Müslüman kişi o saatte Allah'tan hayırlı bir şey isterse, Allah mutlaka ona istediğini verir" buyurdu. Bir kişi: "Ya Resûlallah! Ne isteyeceğim?" diye sorunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'tan dünyada ve âhirette afiyette olmayı dile" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed ve Buhârî'nin Selmân'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur. "Kişi Cuma günü abdest alır, gücünün yettiğince temizlenerek yağından veya evindeki güzel kokudan sürünür, sonra mescide gidip iki kişi arasına girmeden Allah'ın kendisine farz kıldığı namazı kılar da, imam konuştuğu zaman susarsa mutlaka o Cuma ile gelecek Cuma arasındaki günahları bağışlanır. "

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Sâib b. Yezîd der ki: Allah'ın Kur'ân'da Cuma günü namaz için zikretmiş olduğu çağrı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Bekr, Ömer ve Osman'ın hilafeti zamanında imam minbere oturduğu zaman yapılırdı. Evler uzaklaşıp insanlar çoğalınca (ezandan önce) birinci çağrı yapılmaya başlandı. Bundan dolayı kimse onu (halifeyi) ayıplamamıştı. Ancak Mina'da (seferi) namazı tam olarak kıldığı zaman onu (Osman'ı) ayıpladılar. Ömer zamanında çağrıdan önce namaz kılardık. Ömer Mescid'e girdiği zaman artık namaz kılmayı bırakır ve konuşurduk. Bazen müezzin ezan okurken Ömer kendi tarafındaki kişilere yaklaşır ve onlara çarşıdaki işlerini sorardı. Müezzin ezanı bitirince Ömer hutbeye başlardı. Hutbeyi bitirinceye kadar da konuşulmazdı.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mesrûk: "...Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman...'" kelâmını açıklarken: "Burada çağrı ile artık vaktin olduğu kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman..."' kelâmını açıklarken: "Cuma namazına çağrı yapmak şarttır" dedi.

Ebu'ş-Şeyh'in el-Ezâtı'da bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Ezan, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) farz kılınan namaz ile birlikte inmiştir. "Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ın zikrine koşun..." kelâmı da bunu ifade etmektedir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Şîrîn der ki: Medine'ye hicret etmeden ve Cuma âyeti inmeden önce Medineliler Cuma namazı kılmışlardı. Ensâr: "Yahudilerin belli bir günü var, her yedi günde bir araya toplanıyorlar. Hıristiyanlar da aynı şekildedir. Bizim de bir toplanma günümüz olsun, o günde Allah'ı zikredelim ve Allah'a şükredelim" dediler. Bunun üzerine: "Cumartesi günü Yahudilerin, pazar günü ise Hıristiyanların günüdür" dediler. Onlarda Arûbe günü toplanmaya karar verdiler. Onlar Cuma gününe Arûbe günü derdi. Arûbe denilen günde Es'ad İbn Zürâre'nin yanında toplandılar. Es'ad b. Zürâre onlara iki rekat namaz kıldırdı ve vaaz verdi. Toplandıkları âna da Cuma adını verdiler. Es'ad b. Zürâre onlara bir koyun kesti, ondan sabah ve akşam yemeğini yediler. Sayılarının az olmasından dolayı koyun onlara yetti. Bunun üzerine: "Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır" âyetini indirdi.

Dârakutnî 'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hicret etmeden önce Cuma namazının farz olduğunu bildirmiş, ama Mekke'de iken bu namazı kılamamıştır. Bunun üzerine Mus'ab b. Umeyr'e:

"Derim ki: Yahudilerin Zebur'u açık olarak okuduğu güne bak. Sizde kadınlarınızı ve çocuklarınızı toplayın ve güneş zeval vaktine geldiği zaman iki rekat namaz kılarak Allah'a yakınlaşmaya çalışın" diye bir mektup yazdı. Mus'ab b. Umeyr ilk Cuma namazı kıldıran kişidir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Medine'ye geldiği zaman açık olarak öğle vakti zeval vaktinde Cuma namazı kıldırdı.

Ebû Dâvud, İbn Mâce, İbn Hibbân ve Beyhakî'nin Abdurrahman b. Ka'b b. Mâlik'ten bildirdiğine göre babası Cuma çağrısını işittiği zaman Es'ad b. Zürâre'ye rahmet gönderirdi. Abdurrahman b. Ka'b b. Mâlik der ki: "Ona: "Ey Babacığım! Her Cuma çağrısını işittiğinde Es'ad b. Zürâre'nin bağışlanmasını dilediğini görüyorum. Bu niye ki?" diye sordum. Bunun üzerine o: "Çünkü o, beni Beyâda taşlığında Nakîu'l-Hadimât denilen yerde bize ilk defa cuma namazını kıldırandır" dedi. Ona: "O gün kaç kişiydiniz?" dediğimde: "Kırk kişi idik" karşılığını verdi.

Taberânî'nin bildirdiğine göre Ebû Mes'ûd el-Ensârî der ki: Muhacirlerden Medine'ye gelen ilk kişi Mus'ab b. Umeyr'dir. Cuma günü Cuma namazı kıldıran ilk kişi de odur. O, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hicret etmeden önce on iki kişiyle Cuma namazı kılmıştır.

Zübeyr b. Bekkâr'ın Ahbâru'l-Medine'de bildirdiğine göre İbn Şihâb der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma günü Kubâ'dan bineğine binerek yola çıktı ve Benî Sâlim'e uğradı. Onlarla Cuma namazını kıldı. Bu mescid vadinin içinde idi. O Cuma namazı Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kıldığı ilk Cuma namazıydı.

İbn Mâce'nin Câbir'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbesinde şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki, Allah, bu makamımda bu yılın bu ayında bu gününde kıyamet gününe kadar size Cuma namazını farz kıldı. Kim onu hafife alarak veya inkâr ederek terk ederse Allah onun iki yakasını bir araya getirmesin ve işinde ona bereket vermesin. Bilmiş olunuz ki, tövbe etmedikçe böylesi bir kişinin ne namazı, ne zekâtı, ne haccı, ne orucu, ne de hiç bir iyiliği kabul değildir. Kim de tövbe ederse Allah tövbesini kabul eder.

İbn Ebî Şeybe, Tayâlisî, Ahmed, Buhârî, Müslim, Nesâî, İbn Mâce ve İbn Hibbân'nın bildirdiğine göre İbn Ömer ve İbn Abbâs der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) minberin basamaklarında durup: "Bazı kavimler ya Cuma namazlarını terk etmekten vazgeçerler ya da Allah onların kalplerine mühür vurur ve gafillerden yazılırlar" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Semure b. Cundub hadisi Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) dayandırarak: "Kim özürsüz olarak Cuma namazını terk ederse kalbine mühür vurulur" dedi.

Ahmed ve Hâkim'in bildirdiğine göre Ebû Katâde hadisi Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) dayandırarak: "Kim özürsüz olarak üç Cuma namazını terk ederse kalbine mühür vurulur" dedi.

Ahmed, Nesâî, İbn Mâce, İbn Huzeyme ve Hâkim, Câbir'den aynısını bildirir.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed ve İbn Hibbân'ın Ebu'l-Ca'd ed-Damrî'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim özürsüz olarak üç Cuma namazını terk ederse artık o kimse münafıktır" buyurmuştur.

Ebû Ya'la ve el-Cum'a'da el-Mervezî'nin Muhammed b. Abdirrahman b. Es'ad b. Zürâre'den, onun da amcasından bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim özürsüz olarak üç Cuma namazını terk ederse Allah o kişinin kalbini mühürler ve kalbini münafık kalbi kılar" buyurmuştur.

Ebû Ya'la'nın İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Cuma namazını ard arda zamanlarda üç defa terk eden kimse İslam'ı omuz ardı etmiş demektir.

İbn Ebî Şeybe ve İbn Mâce'nin bildirdiğine göre Semure, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim Cuma namazını özürsüz olarak terk ederse sadaka olarak bir dirhem veya yarım ölçek veya bir müd (yiyecek) versin" buyurduğunu nakleder.

Ahmed, Târih'te Buhârî ve Taberânî'nin Sa'd b. Ubâde'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah katında günlerin efendisi Cuma günüdür. Cuma günü kurban bayramı ve Ramazan bayramı günlerinden daha büyüktür. Onda şu beş haslet vardır. Allah o gün Adem'i yarattı ve o gün onu yeryüzüne indirdi. Allah o gün Adem'i öldürdü. O günde öyle bir saat vardır ki, kul haram olan şeyler dışında dua edip isterse Allah bu kişiye istediğini mutlaka verir. Kıyamet de o günde kopacaktır,"

İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Meymûn b. Ebî Şebîb der ki: Haccâc zamanında Cuma namazına gitmek istedim. Tam gideceğim sırada kendi kendime: "Namaz için nereye gidiyorsun? Bunun arkasında mı namaz kılacaksın?" dedim. Sonra yine: "Gideceğim" dedim. Sonra da: "Gitmeyeceğim" diye düşündüm. Sonunda gitmeye karar verdiğimde Kâbe'nin yanında bir münadinin: "Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ın zikrine koşun..." dediğini işittim.

Fedâil'de Ebû Ubeyd, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve Mesâhifte İbnu'l-Enbârî'nin bildirdiğine göre Hareşe b. el-Hur der ki: Ömer b. el-Hattâb bende, üzerinde: "Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ın zikrine koşun..." yazılı olan bir levha görünce: "Bunu sana kim yazdı?" diye sordu. Ona: "Ubey b. Ka'b" cevabını verince: "Ubey aramızda ırıensuh olanlar konusunda en iyi hafızımızdır. Sen bunu: (.....) şeklinde oku" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî) der ki: Hazret-i Ömer'e: "Ubey bu âyeti: (.....) şeklinde okumaktadır" denilince, Ömer: "Ubey aramızda mensuhu en iyi bilendir. O bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu" dedi.

Şâfiî el-Ümm'de, Abdurrezzâk, Firyabî, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Mesâhifte İbnu'l-Enbârî ve Sünen'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Ömer: "Ben Ömer'in bu âyeti: (.....) şeklinden başka bir şekilde okuduğunu asla işitmedim" dedi.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Ömer: "Ömer vefat edene kadar Cuma Süresindeki bu âyeti hep: (.....) şeklinde okurdu" dedi.

Abdurrezzâk, Firyabî, Ebû Ubeyd, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbnu'l-Enbârî ve Taberânî'nin değişik kanallarla bildirdiğine göre İbn Mes'ûd bu âyeti: (.....) şeklinde okur ve: "Eğer: (.....) olsaydı elbisem düşene kadar koşardım" derdi.

Abdurrezzâk ve Taberânî'nin bildirdiğine göre Katâde der ki: Bu âyet İbn Mes'ûd'un kıraatında: (.....) şeklindedir. Bu da: (.....) (Şüphesiz sizin çabalarınız elbette çeşit çeşittir) gibidir.

Abd b. Humeyd'in Ebu'l-Âliye vasıtasıyla bildirdiğine göre Ubey b. Ka'b ve İbn Mes'ûd bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Abdullah b. ez-Zübeyr bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Hemen Allah'ın zikrine koşun..." kelâmını açıklarken: "Hemen Allah'ın zikrine gidin, mânâsındadır" dedi.

Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan'a: "...Hemen Allah'ın zikrine koşun..." kelâmının açıklaması sorulunca şöyle dedi: "Âyetteki koşmaktan kasıt, cumaya ayaklar üzerinde koşmak değildir. Çünkü Cuma namazına sakin ve vakarlı bir şekil dışında gitmekten nehyolundular. Buradaki koşmaktan kasıt gönül, niyet ve huşu ile koşmaktır."

Abd b. Humeyd ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre Katâde: "...Hemen Allah'ın zikrine koşun...'" kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Buradaki koşmaktan kasıt, Allah'ın zikrine gönül ve amel ile koşmaktır. Bu da cumaya gitmektir. Zira Yüce Allah: (=Çocuk kendisinin (babasının) yanı sıra yürümeye başlayınca) buyurmaktadır. Burada da sa'y ifadesi ile yürümek kastedilmektedir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Sabit de ki: Cuma günü Enes b. Mâlik ile beraber idim. Namaz için çağrıyı duyunca, bana: "Kalk namaza gidelim" dedi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Atâ: "...Hemen Allah'ın zikrine koşun..." kelâmını açıklarken: "Âyetteki koşun ifadesinden kasıt, yürüyerek gitmektir" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid bu âyeti açıklarken: "Âyetteki koşmak ifadesinden kasıt, amel etmektir. Ayaklar üzerinde koşmak değildir" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b: "Âyetteki koşmak ifadesinden kasıt, amel etmektir" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Abbâs'tan ve İkrime'den aynısını bildirir.

Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre Abdullah b. es-Sâmit der ki: Cuma günü mescide giderken Ebû Zer ile karşılaştım. Yürüyüp giderken namaza çağrıyı duydum ve Allah'ın: (.....) buyurmuş olmasından dolayı daha hızlı bir şekilde yürümeye başladım. Bunun üzerine Ebû Zer beni çekerek: "Şimdi sa'yde değil miyiz (yürümüyor muyuz zatin?)" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Saîd b. el-Müseyyeb: "...Hemen Allah'ın zikrine koşun..." kelâmını açıklarken: "Burada zikirden kasıt, imamın vereceği vaazdır" dedi.

İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cuma günü, ilk ezan ile kamet getirilip imamın namazı bitirmesi arasındaki zamanda ticaret yapılması haram kılınmıştır. Çünkü Allah: «Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın...» buyurmaktadır."

Abd b. Humeyd'in Muhammed b. Ka'b'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbından iki kişi ticaret etmek üzere beraber Şam'a gider gelirdi. Bazı zamanlar Cuma günü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe verirken bu iki kişi hutbeyi bırakıp namaz bitene kadar ticaret yapardı. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın..." âyetini indirdi. Daha önce yapmış oldukları şey artık kendileri için haram olmuştu.

Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Zührî der ki: "Alışverişin haram kılındığı ezan vakti, imamın hutbeye çıkacağı zaman okunan ezan vaktidir. Ancak şimdi alışverişin ilk ezanda bırakılması gerektiğini düşünüyorum."

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman artık alışveriş (namaz bitene kadar) haram olur" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Cuma günü güneş zeval vaktine geldiği zamandan namaz bitimine kadar ticaret haramdır" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Atâ ve Hasan bu konuda aynı şeyi söylemişlerdir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Eyyûb der ki: Medine ahalisinin Cuma günü: "Artık ticaret haramdır" diye çağırdıkları bir zaman vardır. Bu da imamın hutbeye çıkış zamanıdır.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Meymûne b. Mehrân der ki: Medine'de Cuma günü ezan okudunğu zaman, çarşılarda: "Artık ticaret haramdır, artık ticaret haramdır" diye çağırırlardı.

Abd b. Humeyd'in Abdurrahman b. el-Kâsım'dan bildirdiğine göre Kâsım, Cuma günü ailesinin yanına girdiğinde koku satan birini gördü ve ondan koku aldılar. Sonra namaza gittiğinde imamın hutbede olduğunu gördü. Eve geri dönünce de o alışverişi bozmalarını söyledi.

İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid der ki: Kim zeval vaktinde bir şey satarsa o sattığı şey geri verilir. Çünkü Yüce Allah, Cuma günü namaza çağrıldıktan sonra alışveriş yapmayı yasaklamıştır.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc der ki: Atâ'ya: "Cuma günü ilk ezan okunduğu zaman alışveriş gibi haram olan başka şeyleri de biliyor musun?" dediğimde Atâ: "İlk ezan okunduğu zaman eğlence, alışveriş ve diğer işler alışveriş konumundadır. O sırada uyumak, kişinin ailesiyle birleşmesi ve nikah kıyması da aynıdır" dedi. Ona: "İlk ezan okuduğunda mescide gitmek vacip mi oluyor?" dediğimde: "Evet" karşılığını verdi. Ona: "Bu: "...Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman...'" kelâmından dolayımıdır?" dediğimde ise: "Evet öyledir, kişi o zaman elindeki her şeyi bıraksın ve mescide gitsin" dedi.

10

"Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah'ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz."

Ebû Ubeyd, İbnu'l-Münzir, Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdullah b. Busr el-Hubrânî der ki: Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbından Abdullah b. Busr el-Mâzinî'nin Cuma namazını kıldıktan sonra çarşıda bir saat boyunca dolaştığını, sonra tekrar Mescid'e gelerek dilediği kadar namaz kıldığını görürdüm. Ona: "Niçin böyle yapmaktasın?" diye sorulunca o: "Çünkü Peygamberler Efendisinin (sallallahü aleyhi ve sellem) öyle yaptığını gördüm" dedi ve: "Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın..." âyetini okudu.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Cuma namazı bittiği zaman mescidin kapısına çık ve almayacak olsan bile bir şeylerin fiyatını sor" dedi.

İbnu'l-Münzir'in Velîd b. Rabâh'tan bildirdiğine göre Ebû Hureyre, Cuma namazını kıldırıp selam verdikten sonra: "Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın..." diye çağırır ve insanlar kapılara dağılırdı.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın..." kelâmını açıklarken: "Dilerse öyle yapar, dilerse yapmaz" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Dahhâk: "Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın..." kelâmını açıklarken: "Bu, Allah'tan bir ruhsattır. Kişi namazını bitirdikten sonra dilerse çıkıp gider, dilerse mescidde oturup kalır" dedi.

İbn Cerîr'in Enes'ten bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın..." kelâmını açıklarken: "Allah'ın lütfundan nasibinizi aramak, dünyalık şeyler elde etmek değildir. Burada bir hastayı ziyaret etmek, bir cenazede hazır bulunmak ve Allah rızası için bir kardeşini ziyaret etmek (gibi hayırlar) kastedilmektedir" buyurdu.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın..." kelâmını açıklarken: "Burada insanlar dünyalık şeyler aramakla emrolunmamaktadır. Allah'ın lütfundan nasip aramak, bir hastayı ziyaret etmek, bir cenazede hazır bulunmak ve Allah rızası için bir kardeşini ziyaret etmekle emrolunmaktadır" dedi.

Taberânî'nin Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim Cuma namazını kılar, o günü oruçlu olarak geçirir, yine o günde bir hastayı ziyaret eder, bir cenazede ve bir nikahta hazır bulunursa Cennet ona vacip olur" buyurmuştur.

11

"Onlar bir kazanç veya bîr eğlence gördüklerinde, seni ayakta bırakarak oraya yönelirler. «Allah katında olan, eğlenceden de, kazançtan da hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır» de."

Saîd b. Mansûr, ibn Sa'd, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Sünen'de değişik kanallarla bildirdiğine göre Câbir b. Abdillah der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ayakta hutbe verirken Medine'nin kervanı geldi. Aralarında ben, Ebû Bekr ve Ömer'in de bulunduğu on iki kişi dışında Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bütün ashâbı kervanı karşılamaya gitti. Bunun üzerine Yüce Allah: "Onlar bir kazanç veya bir eğlence gördüklerinde, seni ayakta bırakarak oraya yönelirler. «Allah katında olan, eğlenceden de kazançtan da hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en iyisidir» de'" âyetini indirdi.

Bezzâr'ın bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma günü hutbe verirken ticaret mallarını satışa çıkaran Dıhye b. Halife geldi. Ayakta duran Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ve birkaç kişi dışında herkes Mescid'den dışarı çıktı. Bunun üzerine Yüce Allah: "Onlar bir kazanç veya bir eğlence gördüklerinde, seni ayakta bırakarak oraya yönelirler. «Allah katında olan, eğlenceden de kazançtan da hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en iyisidir» de" âyetini indirdi. '

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlar bir kazanç veya bir eğlence gördüklerinde, seni ayakta bırakarak oraya yönelirler...'" kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Dihye el-Kelbî ticaret mallarıyla gelince yedi kişi dışında hepsi mallara bakmak için dışarı çıktı" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlar bir kazanç veya bir eğlence gördüklerinde, seni ayakta bırakarak oraya yönelirler..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Yiyecek şeyler taşıyan Abdurrahman b. Avf'ın kervanı gelince cemaat Cuma namazını terk ederek kimisi bir şeyler almak için, kimisi de Dıhye'nin ticaret mallarını görmek için Resûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) minberde ayakta bırakarak dışarı çıktı. Yedisi kadın olmak üzere Mescid'de sadece on iki kişi kalmıştı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Eğer hepsi çıkmış olsaydı bu mescid onların üzerine ateşle dolardı" buyurdu.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Hureyre der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) minberde hutbe verirken Medine'nin kervanı geldi. Mescid'de bulunanların çoğu dışarı çıkınca, Allah onların hakkında: "Onlar bir kazanç veya bir eğlence gördüklerinde, seni ayakta bırakarak oraya yönelirler..." kelâmını indirdi.

Ebû Dâvud'un Merasıl'de bildirdiğine göre Mukâtil b. Hayyân der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bayram namazlarında olduğu gibi Cuma namazını da hutbeden önce kılardı. Bir gün Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma namazını kılmış hutbe veriyordu. Bir kişi içeri girip: "Dihye b. Halife ticaret mallarıyla geldi" dedi. Dihye geldiği zaman da onu deflerle karşılarlardı. Bunun üzerine cemaat dışarı çıktı. Onlar hutbeyi dinlemeyi terk etmekte bir sakınca olmadığını sanıyordu. Bunun üzerine Yüce Allah: "Onlar bir kazanç veya bir eğlence gördüklerinde, seni ayakta bırakarak oraya yönelirler..." kelâmını indirdi. Sonra Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma günü hutbeyi öne alıp namazı hutbeden sonra kıldı.

Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mukâtil b. Hayyân der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma günü hutbe verirken kişi kalkıp dışarı çıkardı. Dıhye el-Kelbî tüccar bir kişi idi. O, Müslüman olmadan önce ticaret mallarıyla Medine'ye geldiği zaman cemaat mallarını görmek ve satın almak için Mescid'den dışarı çıkardı. Yine bir gün Cuma namazı vaktinde Medine'ye geldi. İnsanlar Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında Mescid'de idi ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe vermekteydi. Dıhye, Medine'ye girdiği zaman ailesi onu davullar ve eğlencelerle karşıladılar. Allah'ın zikretmiş olduğu eğlence de buydu. Cemaat Dıhye'nin ticaret mallarıyla Ahcâru'z-Zeyt denilen yerde indiğini işittiler. Burası Medine çarşısında bir yerdi. Bazı sesler işitince Dıhye'nin ticaret mallarını ve eğlenceyi seyretmek için çoğu Mescid'den çıkıp gitti. Resûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe verirken birkaç kişiyle bırakmışlardı. Allah en iyi bilir, bunu üç defa tekrarladılar. Bize bildirildiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Mescid'de kalanların sayısı az idi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Eğer bunlar olmasaydı" —Burada Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber Mescid'de kalanlar kastedilmektedir— "gökyüzünden üzerlerine taş yağardı" buyurdu. Sonra: "Allah katında olan, eğlenceden de kazançtan da hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en iyisidir, de'" kelâmı indi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma günü insanlara hutbe verirdi. Bir düğün olduğu zaman düğün sahipleri oynayıp eğlenceler yapar ve şarkı söyleyerek Mescid'in yanından geçerlerdi. Bathâ denilen yere ticaret malları getirildiği zaman da Mescid'in yanından geçerlerdi. Bathâ denilen yer Bakîu'l-Ğarkad mescidinin yanında idi. Araplar, atları, develeri, koyunları ve ticaret eşyalarını topladıkları zaman Bathâ denilen yere inerlerdi. Hutbeyi dinleyen kişiler bunu işittikleri zaman eğlenceye ve ticarete kalkıp, Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) ayakta bırakırlardı. Bunun üzerine Allah, Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) bu şekilde bırakmalarından dolayı müminleri kınayarak: "Onlar bir kazanç veya bir eğlence gördüklerinde, seni ayakta bırakarak oraya yönelirler..." buyurdu.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Onlar bir kazanç veya bir eğlence gördüklerinde, seni ayakta bırakarak oraya yönelirler..." kelâmını açıklarken: "Bazı kişiler ticaret yapmak ve eğlenmek için (hutbeyi dinlemeyi terk edip) su taşıdıkları hayvanlarının ve seferden dönenlerin yanına çıkardı" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma günü hutbe verirken Medine'nin kervanı geldi. Cemaat Resûlüllah'l (sallallahü aleyhi ve sellem) birakip kervana yöneldi. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında aralarında Ebû Bekr ve Ömer olmak üzere sadece birkaç kişi kalmıştı. Bunun üzerine bu âyet indi ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Canım elinde olana yemin olsun ki, eğer kimse kalmayana kadar sizde onları takip etseydiniz ve benimle kimse kalmasaydı bu vadi sizi de içine alarak ateş olup akardı" buyurdu.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde der ki: Bize bildirildiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma günü ayağa kalktı ve hutbe verip vaaz ederek Allah'ı hatırlattı. O sırada: "Kervan geldi!" denildi. Bunun üzerine kalkıp gitmeye başladılar. Sadece birkaç kişi kaldı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kaç kişisiniz?" diye sordu. Saydıklarında on iki erkek ve bir kadın kaldığını gördüler. Diğer Cuma da Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ayağa kalktı ve hutbe verip vaaz ederek Allah'ı hatırlattı. Yine: "Kervan geldi" denildi. Yine cemaat kalkıp gitmeye başlayınca sadece birkaç kişi kaldı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kaç kişisiniz?" diye sordu. Saydıklarında on iki erkek ve bir kadın kaldığını gördüler. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Canım elinde olana yemin olsun ki, eğer sonuncunuz birincinizi takip edip çıksaydı bu vadi üzerinize ateş olarak akardı" buyurdu. Bunun üzerine Yüce Allah: "Onlar bir kazanç veya bir eğlence gördüklerinde, seni ayakta bırakarak oraya yönelirler. «Allah katında olan, eğlenceden de kazançtan da hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en iyisidir» de" âyetini indirdi.

Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma günü hutbe verirken bir koyun sürüsü ile biraz yağ getirildi. Sadece birkaç kişi kalana kadar herkes çıkıp gitti. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Eğer siz de onların ardından gitseydiniz vadi ateşlerle yanardı" buyurdu.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Seni ayakta bırakarak oraya yönelirler ..."' kelâmını açıklarken: "Burada davul çalmak kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Şeybe, İbn Mâce, Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd'a: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbeyi ayakta mı, yoksa oturarak mı verirdi?" diye sorulunca: "...Seni ayakta bırakarak oraya yönelirler ..." kelâmını okumuyor musun?" karşılığını verdi.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Müslim, İbn Merdûye ve Sünen'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre Abdurrahman b. Ümmi'l-Hakem oturmuş vaziyette hutbe verirken Ka'b b. Ucre mescide girdi ve: "Şu pisliğe bakın, Allah: «Seni ayakta bırakarak oraya yönelirler» buyurmuşken, o oturarak hutbe veriyor" dedi.

Ahmed, İbn Mâce ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Câbir b. Semure: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbeyi ayakta iken verirdi" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce'nin bildirdiğine göre Câbir b. Semure: "Hazret-i Peygamber (Cuma namazında) iki hutbe verir ve iki hutbe arasında otururdu. Hutbede Kur'ân okuyarak cemaate hatırlatmalarda bulunurdu" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (Cuma namazında) iki hutbe verir ve ikisi arasında otururdu.

İbn Ebî Şeybe'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma günü hutbeyi ayakta verir, sonra oturur ve sonra tekrar kalkıp ikinci hutbeyi verirdi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Sîrîn'e Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma günü hutbeyi nasıl verdiği sorulunca: "...Seni ayakta bırakarak oraya yönelirler...'" kelâmını okudu.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Amr b. Murra der ki: Ebû Ubeyde'ye Cuma hutbesi ayakta mı, yoksa oturarak mı verilir?" diye sorduğumda: "...Seni ayakta bırakarak oraya yönelirler..." kelâmını okudu.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Tâvûs der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Bekr, Ömer ve Osman, Cuma hutbesini ayakta verdiler. İlk olarak minberde oturarak hutbe veren kişi de Muâviye b. Ebî Süfyân'dır.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Tâvûs: "Cuma günü minberde oturmak (oturarak hutbe vermek) bidattir" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Şa'bî der ki: Muâviye'nin yağları çoğalıp kilo aldığı zaman Cuma hutbesini oturarak verdi.'

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Şa'bî der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma günü minbere çıktığı zaman cemaate doğru döner ve: "Allah'ın selamı üzerinize olsun" derdi. Sonra Allah'a hamdü sena ederek bir sûre okur ve otururdu. Sonra tekrar kalkarak hutbeyi verip inerdi. Ebû Bekr ve Ömer de öyle yapardı.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Câbir b. Semure: "Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbesi de, namazı da kısa idi" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mekhûl: "Cuma namazı hutbeden dolayı kısaltılmıştır" dedi.

İbn Ebi'd-Dünyâ, Beyhakî Şuabu'l-İmân'da ve Deylemî'nin bildirdiğine göre Hasan el-Basrî der ki: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma hutbelerini öğrenmek istedim, ama buna gücüm yetmedi. Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbından bir kişiyi tutarak bunu ona sordum. Bunun üzerine o şöyle dedi: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma hutbesinde şöyle buyururdu: "Ey insanlar! Sizin ilminiz vardır ve ilminize yetişin. Sizin bir sonunuz vardır ve sonunuza gidin. Mümin iki korku arasındadır. Birisi geçmiş ömrü hakkındadır ki, Allah'ın geçmişine dair kendisine ne gibi bir muamele edeceğini bilmez. Diğeri ise geri kalan ömrüne dairdir ki, burada da Allah'ın kendisi hakkında ne gibi bir hüküm vereceğini bilmez. Kul kendisinden kendisi için, dünyasından âhireti için, hayatından ölümü için, gençliğinden ihtiyarlığı için ve sıhhatte iken hastalığı için azık alsın. Çünkü dünya sizin için, siz âhiret için yaratılmışsınız. Canım elinde olana yemin olsun ki; öldükten sonra mazeretlerin kabul edilmeyeceği gibi, dünyadan sonra da cennet veya cehennem olmak üzere iki yer vardır. Allah'tan benim ve sizin bağışlanmanızı diliyorum. "

Beyhakî'nin el-Esmâ ve's-Sıfât'ta bildirdiğine göre İbn Şihâb der ki: Bana bildirildiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe verdiği zaman şöyle buyururdu: "Her gelecek şey yakındır. Gelecek olan şeyde uzak değildir. Allah, kişinin acele etmesinden dolayı bir şeyde acele etmez. Allah dilemedikçe insanlar dileyemez. Allah bir şey, kul başka bir şey ister. İnsanlar istemese de Allah'ın dilediği olur. Allah'ın yaklaştırdığını kimse uzaklaştıramaz. Uzaklaştırdığını da kimse yaklaştıramaz. Her şey de ancak Allah'ın izniyledir. "

0 ﴿