MÜNÂFİKÛN SÛRESİİbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Delâil'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Münâfikûn Sûresi, Medine'de inmiştir" dedi. İbn Merdûye, İbnü'z-Zübeyr'den aynısını bildirir. Saîd b. Mansûr ve Taberânî'nin M. el-Evsat'ta hasen bir isnâdla bildirdiğine göre Ebû Hureyre der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma namazında Cuma Sûresini okuyup onunla müminleri teşvik eder ve ikinci rekatta Münâfikûn Sûresini okuyup onunla münafıkları korkuturdu. Bezzâr ve Taberânî'nin Ebû İnebe el-Havlânî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma namazında Cuma Sûresini ve içinde münafıkların zikredildiği sûreyi okurdu. 1"Münafıklar sana gelince: «Senin şüphesiz Allah'ın Peygamberi olduğuna şehadet ederiz» derler. Allah, senin kendisinin peygamberi olduğunu bilir; bunun yanında Allah, ikiyüzlülerin yalancı olduklarını da bilir." İbn Sa'd, Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Zeyd b. Erkam der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber bir sefere çıktık ve halk kıtlık içindeydi. Abdullah b. Ubey dostlarına: "Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında bulunanlara bir şey vermeyin de dağılıp gitsinler. Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır" dedi. Ben, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek bu durumu kendisine haber verdim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Abdullah b. Ubey'i çağırıp bu durumu sordu. O, öyle demediğine dair şiddetle yemin etti. Halk ta: "Zeyd, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) yalan söyledi" deyince içime büyük bir üzüntü düştü. Bunun üzerine Allah beni tasdik ederek: "Münafıklar sana gelince..." âyetini indirdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara bağış dilemek için yanına çağırmış ve "Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibi..." başlarını çevirmişti. Zira onlar en güzel adamlardı. İbn Sa'd, Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbnu'l-Münzir, Taberânî, Hâkim, İbn Merdûye, Delâil'de Beyhakî ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Zeyd b. Erkam der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte savaşa çıkmıştık ve aramızda bedevilerde bulunmaktaydı. Suya hızla giderdik ve bedeviler suya bizden önce yetişirdi. Bedevîlerden de suya arkadaşlarından önce yetişen kişi havuzu doldurarak etrafını taşlarla çevirip üzerine deriden bir yaygı atar ve arkadaşları gelinceye kadar beklerdi. Ensâr'dan bir kişi bedevinin yanına gelerek su içmesi için devesinin yularını bıraktı. Fakat bedevi onun devesini sulamasına izin vermedi. Bunun üzerine o da taşları kaldırıp suyu akıttı. Bu durum karşısında bedevi bir odunla Ensarî'nin başına vurdu ve onu yaraladı. Ensarî münafıkların başı olan Abdullah b. Ubey'in yanına geldi ve durumu kendisine anlattı. Ensarî de Abdullah b. Ubey'in adamlarındandı. Abdullah b. Ubey kızarak: "Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında bulunanlara bir şey vermeyin de dağılıp gitsinler" dedi. Abdullah b. Ubey burada Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanındakilerle bedevileri kastetmekteydi. Bedeviler yemek vakti Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gelirlerdi. Abdullah b. Ubey: "Onlar Muhammed'in yanından gidince Muhammed'e yemeği götürün. Kendisi ve yanındakiler yesin" dedi. Sonra da arkadaşlarına: "Eğer Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır" dedi. Ben amcamın bineğinin terkisine binmiş idim ve onun dediğini işittim. Biz onun dayılarından idik. Durumu amcama haber verince amcam da bunu Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) durumu öğrenmek için Abdullah b. Ubey'e haber gönderdi ve Abdullah b. Ubey şiddetle yemin ederek böyle bir şey demediğini söyledi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona inanmış beni de tekzip etmişti. Amcam geri gelerek: "Niye öyle yaptın ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sana kızdı ve seni yalanladı. Müslümanlar da seni yalanladı" dedi. Üzerime hiç kimsenin üzerine çökmeyen bir sıkıntı çökmüştü. Ben yolculukta iken sıkıntıdan dolayı başımı sallıyordum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanıma gelip kulağımı ovuşturdu ve yüzüme güldü. Ebedi olarak dünyada kalmak veya dünyanın bana verilmesi beni o kadar sevindirmezdi. Sonra Ebû Bekr yanıma yetişti ve: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sana ne dedi?" diye sordu. Ben: "Hiçbir şey demedi, ancak kulağımı ovuşturup yüzüme güldü" karşılığını verince: "Müjdeler olsun sana" dedi. Sonra Ömer yanıma yetişti. Ona da Ebû Bekr'e demiş olduğumun aynısını söyledim. Sabahladığımız zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Münâfikûn Sûresini: "Münafıklar sana gelince: «Senin şüphesiz Allah'ın Peygamberi olduğuna şehadet ederiz» derler. Allah, senin kendisinin peygamberi olduğunu bilir; bunun yanında Allah, ikiyüzlülerin yalancı olduklarını da bilir...Onlar: Yemin olsun, Eğer Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır..." âyetine kadar okudu. İbnu'l-Münzir, Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Zeyd b. Erkam der ki: Abdullah b. Ubey: "Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında bulunanlara bir şey vermeyin de dağılıp gitsinler" ve: "Eğer Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır" deyince onu işitmiştim. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip durumu kendisine bildirdim. Ensâr'dan bazı kişiler beni kınamıştı. Abdullah b. Ubey de gelip öyle bir şey söylemediğine dair yemin etti. Ben de yerime geri dönüp yattım. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanıma gelerek: "Allah seni tasdik edip mazur gördü" buyurdu ve: "Bunlar: «Allah'ın Peygamberinin yanında bulunanlara bir şey vermeyin de dağılıp gitsinler» diyen kimselerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır, ama ikiyüzlüler bu gerçeği anlamazlar. Onlar, «Yemin olsun, Eğer Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır» diyorlardı. Hâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah'ın, Peygamberinin ve mü'minlerindir. Fakat münafıklar (bunu) bilmezler" âyetleri indi. Taberânî'nin bildirdiğine göre Zeyd b. Erkam der ki: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip durumu haber verdim. Abdullah b. Ubey de gelip öyle bir şey söylemediğine dair yemin etti. Bunun üzerine bazı kişiler: "Ya Resûlallah! O yalan haberle geldi" demeye başladı. Allah: "Bunlar: «Allah'ın Peygamberinin yanında bulunanlara bir şey vermeyin de dağılıp gitsinler» diyen kimselerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır, ama ikiyüzlüler bu gerçeği anlamazlar" âyetini indirene kadar, beni görürler de: "Bu yalan söyleyen kişidir" derler korkusuyla evimde oturup kaldım. Taberânî'nin bildirdiğine göre Zeyd b. Erkam der ki: Abdullah b. Ubey ile birlikte oturmuştum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbından birkaç kişiyle oradan geçince Abdullah b. Ubey: "Eğer Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır" dedi. Bunun üzerine ben de Sa'd b. Ubâde'ye giderek durumu haber verdim. O da Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) giderek durumu kendisine bildirdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu öğrenmek için Abdullah b. Ubey'e haber gönderdi ve Abdullah b. Ubey Allah adına yemin ederek böyle bir şey demediğini söyledi. Resûlüllah ta (sallallahü aleyhi ve sellem), Sa'd b. Ubâde'ye bakmaya başlayınca, Sa'd: "Ya Resûlallah! Bunu bana Zeyd b. Erkam haber verdi" dedi. Sa'd gelip beni elimden tutarak Abdullah b. Ubey'e götürdü ve: "Bana bunu anlatan işte budur" dedi. Abdullah b. Ubey de beni azarladı. Bunun üzerine ben Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gittim ve ağlayarak: "Nuru üzerine indirene yemin olsun ki, o öyle bir şey söyledi" dedim. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir tarafa çekildi ve Allah, Münâfikûn Sûresini indirdi. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah'ın onları münâfıklar diye adlandırması, içlerindeki şirki gizleyip mümin görünmeye çalışmalarındandır" dedi. 2Bkz. Ayet:4 3Bkz. Ayet:4 4"Yeminlerini kalkan yaptılar da insanları Allah'ın yolundan çevirdiler. Gerçekten onların yaptıkları şey ne kötüdür! Bu, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleri, bu yüzden de kalplerine mühür vurulması sebebiyledir. Artık onlar anlamazlar. Onları gördüğün zaman bedeni yapıları hoşuna gider; konuşmaya başlarlarsa, sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir. Her haykırışı aleyhlerine sanırlar. Asıl düşman kendileridir. Onlardan sakınıp tetik üzere olun. Allah, onları gebertip kahretsin; nereden nasıl çevriliyorlar?!" İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yeminlerini kalkan yaptılar..." kelâmını açıklarken: "Burada biz sizdeniz diyerek yemin etmeleri kastedilmektedir. Öldürülmeye ve savaşa karşı yeminlerini kalkan olarak kullandılar" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Yeminlerini kalkan yaptılar..." kelâmını açıklarken: "Yeminlerini kalkan olarak kullandılar, mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Yeminlerini kalkan yaptılar..." kelâmını açıklarken: "Onlar kanlarının dökülmesini engellemek ve mallarını korumak için yeminlerini kalkan olarak kullandılar" dedi. İbnu'l-Münzir'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir sefere çıktığı zaman her zengin müminin yanında yemeğini ve suyunu taşıyan fakir bir kişi bulunurdu. Bir suyun yanına yaklaştıkları zaman fakirler önde gider ve sahiplerine su verirlerdi. Abdullah b. Ubey'in adamları suya önce yetişmiş ve müminleri su almaktan engellemişti. Müminler onları kuşatınca Abdullah b. Ubey geldi ve dostlarının haline bakarak: "Vallahi! Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır. Onlarla alışveriş etmeyin ve kendilerine bir şey satmayın" dedi. Zeyd b. Erkam, Abdullah b. Ubey'in: "Medine'ye dönersek... ve Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında bulunanlara bir şey vermeyin..." dediğini işitince bunu amcasına haber verdi. Amcası da Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) haber verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ubey ve dostlarına gelmeleri için haber gönderdi. O, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) doğru gelirken, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ubey'in şeklinden ve güzelliğinden dolayı şaşırmıştı. "Onları gördüğün zaman bedenî yapıları hoşuna gider; konuşmaya başlarlarsa, sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir..." kelâmı da bunu ifade etmektedir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) âyette zikredilen kişinin bu kişi olduğunu anlamıştı. Ona dedikleri söylenince İbn Ubey öyle bir şey söylemediğine dair yemin etti. "Yeminlerini kalkan yaptılar..." kelâmı da bunu ifade etmektedir. Onlar: "Senin şüphesiz Allah'ın Peygamberi olduğuna şehadet ederiz" dediler. "Münafıklar sana gelince: «Senin şüphesiz Allah'ın Peygamberi olduğuna şehadet ederiz» derler" kelâmı da bunu ifade etmektedir. Allah'ın münafıklar hakkında indirmiş olduğu her şeyle Abdullah b. Ubey'i kastetmektedir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Bu, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleri, bu yüzden de kalplerine mühür vurulması sebebiyledir..." kelâmını açıklarken: "Onlar dilleriyle Allah'tan başka ilah olmadığını ve Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Resûlü olduğunu ikrar ederken kalpleri bunu kabul etmemekteydi" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir..." kelâmını açıklarken: "Onlar (duvara dayanmış) hurma kütükleri gibidir" dedi. 5Bkz. Ayet:6 6"Onlara: «Gelin, Allah'ın Peygamberi sizin için mağfiret dilesin» denildiği zaman başlarını çevirirler ve sen onların, büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün. Onlar için, bağışlanma dilesen de, dilemesen de birdir; Allah onları bağışlamayacaktır. Şüphesiz Allah, yoldan çıkmış milleti doğru yola eriştirmez." Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in Saîd b. Cübeyr'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) seferde iken bir yerde konakladığı zaman o yerde namaz kılmadan oradan ayrılmazdı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Tebûk gazvesinde bir yerde konaklamıştı. Abdullah b. Ubey: "Eğer Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır" dedi. Bu haber Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) verilince orada namaz kılmadan o yeri terk etti. Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) bunun sebebi sorulunca İbn Ubey'in kıssasını anlattı. Bunun üzerine: "Münafıklar sana gelince: «Senin şüphesiz Allah'ın Peygamberi olduğuna şehadet ederiz» derler" kelâmı indi. Abdullah b. Ubey Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve özür dileyip yemin ederek öyle bir şey demediğini söyledi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Tövbe eti" buyuruyor, o ise başını çeviriyordu. Bunun üzerine de Yüce Allah: "Onlara: Gelin, Allah'ın Peygamberi sizin için mağfiret dilesin, denildiği zaman başlarını çevirirler ve seri onların, büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün" âyetini indirdi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Onlara: «Gelin, Allah'ın Peygamberi sizin için mağfiret dilesin» denildiği zaman başlarını çevirirler..." kelâmını açıklarken: "Burada Abdullah b. Ubey b. Selûl kastedilmektedir. Ona: "Gel, Allah'ın Peygamberi senin için mağfiret dilesin" denilince, o başını çevirerek: "Ne dedin?" karşılığını verdi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Onlara: «Gelin, Allah'ın Peygamberi sizin için mağfiret dilesin» denildiği zaman başlarını çevirirler..." kelâmını açıklarken: "Alay edercesine başlarını çevirirler" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde bu âyeti açıklarken şöyle dedi: Bu âyet Abdullah b. Ubey hakkında indi. Onun akrabalarından bir çocuk Abdullah b. Ubey'in büyük yalanlarıyla Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek onun söylediklerini haber vermişti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Abdullah b. Ubey'i çağırttı ve o, öyle bir şey demediğine dair yemin edip kendini suçsuz gösterdi. Bunun üzerine Ensâr bu çocuğa gidip onu kınadılar ve aralarından ayırdılar. Abdullah b. Ubey'e: "Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gitsen de sana mağfiret dilese" denilince başını çevirdi ve: "Gitmeyeceğim, o çocuk benim hakkımda yalan söyledi" dedi. Bunun üzerine de Allah bu konuda işitmiş olduğunuz âyeti indirdi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in Hakem vasıtasıyla İkrime'den bildirdiğine göre Abdullah b. Ubey b. Selûl'un Hubâb adlı bir oğlu vardı. Ancak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona Abdullah ismini taktı. Bu kişi: "Ya Resûlallah! Babam, Allah'a ve Resûlüne eziyet etmektedir. Onu öldürmem için bana izin ver" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Babanı öldürme" buyurdu. Sonra bir daha gelerek: "Ya Resûlallah! Babam, Allah'a ve Resûlüne eziyet etmektedir. Onu öldürmem için bana izin ver" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Babanı öldürme" buyurdu. Bunun üzerine Abdullah: "Ya Resûlallah! O zaman izin ver de ona senin abdest suyundan içireyim, belki kalbi yumuşar" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) abdest alıp abdest suyunu kendisine verdi. O da babasına giderek o suyu içirdi. Sonrada: "Sana ne içirdiğimi biliyor musun?" diye sordu. Babası: "Evet biliyorum, bana annenin sidiğini içirdin" dedi. Oğlu: "Hayır vallahi, sana Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) abdest suyunu içirdim" dedi. İkrime der ki: Abdullah b. Ubey aralarında en büyük görüş sahibi kişiydi. Münâfikûn Süresindeki: "Bunlar: «Allah'ın Peygamberinin yanında bulunanlara bir şey vermeyin de dağılıp gitsinler» diyen kimselerdir..." âyeti de onun hakkında inmişti. O: "Yemin olsun, Eğer Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır" diyen kişidir. Hakem şöyle devam etti: Sonra bana Beşîr b. Müslim'in anlattığına göre, ona: "Ey Ebu Hubâb! Senin hakkında ağır bir âyet indi. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına git de sana mağfiret dilesin" denildiğinde, başını çevirip: "Bana iman etmemi söylediniz iman ettim, zekât vermemi söylediniz verdim. Geriye ne kaldı, Muhammed'e secde etmem mi!?" dedi. Beyhakî Delâil'de Zührî'den bildirir: Abdullah b. Ubey'in her Cuma durduğu bir yeri vardı. O yeri kendisi ve kavmi için şeref verici bir yer saydığı için orada durmaktan vazgeçmezdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma günü hutbe vermek için kalktığı zaman kendisi de kalkar ve: "Ey insanlar! İşte Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) aranızda bulunmaktadır; Allah onunla sizi şereflendirdi ve yüceltti. Ona yardımcı ve destek olun, onu dinleyin ve ona itaat edin" deyip tekrar otururdu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Uhud'dan geri döndüğü zaman bu münafık ta Uhud'da yapacağını yaptıktan sonra Cuma hutbesinde eskiden olduğu gibi kalkıp konuşmak istedi. Bunun üzerine yanındaki Müslümanlar onu elbiselerinden çekerek: "Otur ey Allah'ın düşmanı! Sen buna layık değilsin. Sen yapacağını yapmış bulunmaktasın" dediler. O, insanların omuzlarına basarak Mescid'den çıktı. Çıkarken de: "Sanki kötü bir şey söyleyecektim. Vallahi kalkmış olsaydım onun durumunu daha güçlü kılacaktım" diyordu. Bir kişi: "Yazık sana! Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geri dön de sana mağfiret dilesin" dedi. O: "Vallahi, bana mağfiret dilemesini istemiyorum" karşılığını verdi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: "Onların ister bağışlanmasını dile, ister dileme..." âyeti indiği zaman Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Rabbimin bana onlar hakkında ruhsat verdiğini işitiyorum. Vallahi, onlara yetmiş defadan daha fazla mağfiret dileyeceğim. Umulur ki Allah onları bağışlar" buyurdu. Bunun üzerine: "Onlar için, bağışlanma dilesen de dilemesen de birdir..." kelâmı indi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Urve der ki: "Onların ister bağışlanmasını dile, ister dileme, birdir. Onlara yetmiş defa bağışlanma dilesen Allah onları bağışlamayacaktır..." âyeti indiği zaman, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onlara yetmiş defadan fazla mağfiret dileyeceğim" buyurdu. Bunun üzerine Yüce Allah: "Onlar için, bağışlanma dilesen de dilemesen de birdir; Allah onları bağışlamayacaktır. Şüphesiz Allah, yoldan çıkmış milleti doğru yola eriştirmez" âyetini indirdi. 7Bkz. Ayet:8 8"Bunlar: «Allah'ın Peygamberinin yanında bulunanlara bîr şey vermeyin de dağılıp gitsinler» diyen kimselerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır, ama ikiyüzlüler bu gerçeği anlamazlar. Onlar: «Yemin olsun, Eğer Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır» diyorlardı. Halbuki asıl üstünlük, ancak Allah'ın, Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler." İbn Merdûye ve Muhtâre'de Diyâ'nın bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bunlar: «Allah'ın Peygamberinin yanında bulunanlara bir şey vermeyin de dağılıp gitsinler» diyen kimselerdir..." âyeti Ömer b. el-Hattâb'ın bir işçisi hakkında inmiştir" dedi. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Zeyd b. Erkam ve Abdullah b. Mes'ûd bu âyeti: (.....) şeklinde okumuşlardır. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Bunlar: «Allah'ın Peygamberinin yanında bulunanlara bir şey vermeyin de dağılıp gitsinler» diyen kimselerdir..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Abdullah b. Ubey dostlarına: "Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında bulunanlara bir şey vermeyin, eğer bir şey vermezseniz dağılıp giderler" dedi. "Onlar: «Yemin olsun, Eğer Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır» diyorlardı..." kelâmı hakkında ise şöyle dedi: "Bunu nifakta ileri gelen bir kişi ile kavga eden iki kişi hakkında söylemiştir. Bu iki kişiden bir Ğifârî biri de Cuhenî idi. Cuheni'ler ile Ensâr arasında bir antlaşma vardı. Münafıklardan bir kişi ki, bu da Abdullah b. Ubey'dir: "Ey Evs ve Hazrec oğulları! Anlaşmalı olduğunuz sahibiniz tarafında olun. Vallahi, ancak bizimle Muhammed'in misali «Besle kargayı oysun gözünü» diyen gibiyiz. Vallahi, Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır" dedi. Bir kişi bu sözü Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) ulaştırmıştı. Bunun üzerine Ömer: "Ey Allah'ın Peygamberi! Mûaz'a bu münafığın boynunu vurmasını emretsen" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hayır, insanlar: «Muhammed ashabını öldürüyor» demesin" buyurdu. Bize bildirildiğine göre Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında bulunan münafıklardan bir kişi hakkında birçok kötü şeyler söylenmişti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Namaz kılar mı?" diye sorunca: "Evet kılar, ama namazında bir hayır yoktur" dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) üç defa: "Namaz kılanları öldürmek bana yasaklandı" buyurdu. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bunlar: "Allah'ın Peygamberinin yanında bulunanlara bir şey vermeyin de dağılıp gitsinler" diyen kimselerdir..." kelâmını açıklarken: "Bunlar: "Muhammed'e ve ashâbına yiyecek bir şey vermeyin. Şiddetli açlığa maruz kaldıkları zaman peygamberlerini terk ederler" diyen kimselerdir" dedi. "Onlar: "Yemin olsun, Eğer Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır" diyorlardı..." kelâmı hakkında ise: "Bunu diyenler münafıkların reisi Abdullah b. Ubey ve münafıklardan bazı kişilerdir" dedi. Saîd b. Mansûr, Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye ve Delâil'de Buhârî'nin bildirdiğine göre Câbir b. Abdillah der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte bir gazvede idik. —Süfyân: "Biz bunun Benî Mustalik gazvesi olduğu görüşündeyiz" dedi— Muhacirlerden bir kişi Ensâr'dan bir kişinin sırtına vurdu ve: "Ey Muhâcirler! Yetişin!" dedi. Ensarî de: "Ey Ensâr! Yetişin" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu işitince: "Cahiliye dönemindeki gibi bu kavgaya çağırmalar da nedir?" diye çıkıştı. Oradakiler: "Ey Allah'ın Resûlü! Muhacirlerden bir kişi, Ensâr'dan bir kişinin sırtına vurdu" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Böylesi kokuşmuş adetlerden uzak durun!" buyurdu. Abdullah b. Ubey bunu işitince: "Sonunda bunu da yaptılar ha! Vallahi, Eğer Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır" demeye başladı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onun böyle dediği haberini alınca, Ömer kalkıp: "Ey Allah'ın Resûlü! Bırak da gidip şu münafığın boynunu vurayım" dedi. Ancak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bırak onu, insanlar: «Muhammed ashabını öldürüyor» demesin" karşılığını verdi. Tirmizî şunu da ekledi: "Oğlu Abdullah ona: "Vallahi, kendinin aşağılık alçak Resûlüllah'ın da (sallallahü aleyhi ve sellem) üstün ve şerefli olduğunu ikrar etmedikçe Medine'ye giremeyeceksin" dedi. Öyle de yaptı. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime der ki: Ensâr'dan bir köleyle Ğifâr oğullarından bir köle yolda ağız kavgası yapmaktaydı. Abdullah b. Ubey ise: "Yemek bulamayanlar size hayırlı olsun. Hacıları soyan Muzeyne ve Cuheyne hırsızlarını topladınız. Onlar da sizin meyvelerinizi elinizden aldılar. Eğer Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır" diyordu. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime der ki: Abdullah b. Ubey öleceği zaman, İbn Abbâs şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına girdi ve onunla bir şeyler konuştu. Abdullah b. Ubey: "Ne dediğini anlıyorum. Bu gün bana bir iyilikte bulun ve beni şu gömleğinle kefenleyip namazımı kıl" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu gömleğiyle kefenledi ve namazını kıldı. Onun ne namazı olduğunu Allah bilir! Zira Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) asla kimseyi kandırmazdı. Fakat Abdullah b. Ubey Hudeybiye gününde güzel bir şey söylemişti. İkrime'ye: "Abdullah b. Ubey'in söylediği güzel şey nedir?" diye sorulunca şöyle dedi: "Kureyş ona: «Biz Muhammed'i Kâbe'yi tavaf etmekten men ettik. Ancak tavaf etmen için sana izin veriyoruz" dedi. O da: "Hayır, Resûlüllah'ta (sallallahü aleyhi ve sellem) benim için güzel bir örnek vardır" karşılığını verdi. Medine'ye geldikleri zaman oğlu kılıcını alarak babasına: Sen: "Eğer Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır" diyen kişisin değil mi! Vallahi! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sana izin vermedikçe Medine'ye giremeyeceksin" dedi. Humeydî'nin Müsned'de Ebû Hârûn el-Medenî'den bildirdiğine göre Abdullah b. Abdillah b. Ubey, babasına: "Vallahi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) üstün ve şerefli, ben ise aşağılık alçağım» demedikçe Medine'ye giremeyeceksin" dedi. Taberânî'nin bildirdiğine göre Usâme b. Zeyd der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Benî Mustalik'ten geri döndüğü zaman Abdullah b. Ubey'in oğlu kalkıp kılıcını çekerek: "Vallahi: «Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) üstün ve şerefli ben ise aşağılık alçağım» demedikçe kılıcımı kınına sokmayacağım" dedi. Bunun üzerine babası: "Yazık sana! "Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) üstün ve şerefli, ben ise aşağılık alçağım" dedi. Bu durum Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirilince, onu (Abdullah b. Ubey'in oğlunu) beğenerek ona teşekkür etti. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc der ki: Medine'ye geldikleri zaman Abdullah b. Ubey babasına kılıç çekerek: "Ya seni öldüreceğim ya da: «Ben aşağılık alçağım, Muhammed ise üstün ve şereflidir» diyeceksin" dedi. Öyle dedirtene kadar da onu bırakmadı. İbn Ebî Şeybe'nin Urve'den bildirdiğine göre Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı Benî Mustalik gazvesinde konaklama yerine geldikleri zaman Muhâcirlerden bir köle ile Ensâr'dan bir köle kavga ettiler. Muhacirlerin kölesi: "Ey Muhacirler! Yetişin!" diye çağırdı. Ensâr'ın kölesi de: "Ey Ensâr! Yetişin!" diye çağırdı. Bunun üzerine Abdullah b. Ubey: "Vallahi onlara yiyecek vermeseler etrafından dağılıp giderlerdi. Eğer Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu işitince yola çıkmalarını emretti. Bunun üzerine yolda Abdu'l-Eşhel kervanına yetiştiler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Münâfık Abdulllah b. Ubey'in ne dediğini biliyor musunuz?" diye sorunca, ashâb: "Ne dedi? Ya Resûlallah!" karşılığını verdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Vallahi onlara yiyecek vermeseniz etrafından dağılıp giderlerdi. Eğer Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır" dedi" buyurdu. Bunun üzerine ashâb: "Doğru söylemiş ya Resûlallah! Vallahi üstün ve şerefli olan sensin. Aşağılık alçak olan da odur" dedi. Abd b. Humeyd'in Muhammed b. Sîrîn'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) askerlerini toplamıştı. Kureyşli bir kişi ile Ensâr'dan bir kişinin arasında ağız kavgası olmuştu. Aralarındaki tartışma büyüdü ve bu durum Abdullah b. Ubey'e bildirildi. Bunun üzerine Abdullah b. Ubey oraya gidip: "Kavmi olmayasıca bana galip geldi" dedi. Bu da Ömer b. el-Hattâb'a bildirilince kılıcını alıp ona vurmaya gitti. Ancak: "Ey iman edenler! Allah'ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin..." âyeti aklına gelince, geri döndü ve Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanma girdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Neyin ver ey Ömer?" diye sorunca, Ömer: "Şu münafığa şaşırmış durumdayım. O: «Kavmi olmayasıca bana galip geldi. Vallahi, eğer Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır» demektedir" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ömer'e: "İnsanlara yola çıkmaları için çağrıda bulun" buyurdu. Oradakiler dağıldı ve Ömer: "Ey insanlar! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yola çıkmaktadır, siz de yola çıkın" diye çağrıda bulundu. Sonra yola çıktılar. Medine ile aralarında bir gecelik yol kaldığında Abdullah b.Ubey'in oğlu acele ederek Medine yollarının birleştiği yere gelip durdu. Gelenler onun bulunduğu yerden Medine'ye girmeye başladı. Ancak babası Abdullah b. Ubey gelince ona: "Geriye dön!" dedi. Babası: "Sana ne oluyor yazık haline senin!" karşılığını verdi. Oğlu: "Vallahi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sana izin vermeden bu şehre asla giremeyeceksin. Bu günde kimin üstün ve şerefli, kimin de aşağılık ve alçak olduğunu öğreneceksin " dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Ubey geri döndü ve Resûlüllah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) görüp oğlunun yaptığını şikâyette bulundu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona şehre girmeye izin vermesi için haber gönderince ona izin verdi. Daha birkaç gün geçmişti ki Abdullah rahatsızlanmış ve ağrıları artmıştı. Oğlu Abdullah'a: "Oğlum! Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına git da onu yanıma getir. Eğer sen istersen Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gelir" dedi. Oğlu da Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gelince: "Ya Resûlallah! Abdullah b. Ubey'in şiddetli ağrıları vardır. Benden sizi yanına çağırmamı söyledi. O sizinle buluşmak istiyor" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ayakkabılarını alarak kalktı ve beraberinde ashâbından bir grupla Abdullah b. Ubey'in yanına gitti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına girdiğinde Abdullah b. Ubey ailesine: "Beni oturtun" dedi, ailesi onu oturtunca ağlamaya başladı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Korkudan mı ağlıyorsun ey Allah'ın düşmanı!" deyince: "Ya Resûlallah! Beni azarlaman için çağırmadım, bana merhamet etmen için çağırdım" dedi. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) gözleri doldu ve: "Ne istiyorsun?" diye sordu. İsteğim eğer ölürsem beni yıkayacakları zaman hazır bulunman, beni elbiselerinden üç elbiseyle kefenlemen, cenazemde yürümen ve cenaze namazımı kılınandır" dedi. Resûlüllah ta (sallallahü aleyhi ve sellem) öyle yapınca: "Onlardan ölen hiçbirine asla namaz kılma ve kabrinin başında durma..." âyeti indi. 9Bkz. Ayet:11 10Bkz. Ayet:11 11"Ey Mü’minler! Sizi, mallarınız ve çocuklarınız Allah'ı anmaktan alıkoymasın,- böyle olanlar hüsrana uğrayanlardır. Birine ölüm gelip de: «Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar ertelesen de, sadaka versem, iyilerden olsam» diyeceği zaman gelmezden önce, size verdiğimiz rızıklardan sarfedin. Bir canın eceli gelip çatınca, Allah onu asla geri bırakmaz; Allah, işlediklerinizden haberdardır." İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Mü’minler! Sizi, mallarınız ve çocuklarınız Allah'ı anmaktan alıkoymasın..." kelâmını açıklarken: "Bunlar ümmetimden kullardır. Onlardan salih olanları ne ticaret, ne alışveriş Allah'ın zikrinden ve farz kılınan beş vakit namazdan alıkoymaz" buyurdu. Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kimin hacca gitmeye yetecek kadar veya kendisine zekat vacip olacak miktarda malı olur da bunları yerine getirmezse ölüm geldiği zaman bir süre ertelenmeyi isteyecektir" buyurduğunu söyleyince, bir kişi: "Ey İbn Abbâs! Allah'tan kork. Bir süre ertelenmeyi kâfirler isteyecektir" dedi. Bunun üzerine İbn Abbâs: "Size şu âyetleri okuyayım" dedi ve: "Ey Mü’minler! Sizi, mallarınız ve çocuklarınız Allah'ı anmaktan alıkoymasın; böyle olanlar hüsrana uğrayanlardır. Birine ölüm gelip de: «Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar ertelesen de, sadaka versem, iyilerden olsam» diyeceği zaman gelmezden önce, size verdiğimiz rızıklardan sarfedin. Bir canın eceli gelip çatınca, Allah onu asla geri bırakmaz; Allah, işlediklerinizden haberdardır'" âyetlerini okudu. İbn Cerîr'in başka bir kanalla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ey Mü’minler! Sizi, mallarınız ve çocuklarınız Allah'ı anmaktan alıkoymasın; böyle olanlar hüsrana uğrayanlardır" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Burada malı olup da zekât vermeyen, onunla hacca gitmeyen ve Allah'ın o maldaki haklarını ödemeyen kişi kastedilmektedir. Bu kişiye ölüm geldiği zaman malından tasadduk edip zekât vermek için bir süre ertelenmeyi isteyecektir. Zira Allah: "Bir canın eceli gelip çatınca, Allah onu asla geri bırakmaz..." buyurmaktadır. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Ey Mü’minler! Sizi, mallarınız ve çocuklarınız Allah'ı anmaktan alıkoymasın..." kelâmını açıklarken: "Burada beş vakit namaz kastedilmektedir" dedi. "...Size verdiğimiz rızıklardan sarfedin" kelâmı hakkında ise: "Burada da zekât ve hac kastedilmektedir" dedi. İbnu'l-Münzir ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre Atâ: "Ey Mü’minler! Sizi, mallarınız ve çocuklarınız Allah'ı anmaktan alıkoymasın..." kelâmını açıklarken: "Burada farz kılınan namaz kastedilmektedir" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Sadaka versem, iyilerden olsam..." kelâmını açıklarken: "Burada sadaka ile zekât, iyilerden olmak ile hacca gitmek kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti: (.....) şeklinde okumuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Abdullah b. Ebî Seleme bu âyeti: (.....) şeklinde (vav) harfi ile okumuştur. İbnu'l-Enbârî'nin Mesâhifte bildirdiğine göre Zeyd b. Sâbit: "Kur'ân okumak sünnetlerden bir sünnettir. Kur'ân'ı: (.....) ve: (.....) şeklinde okutulduğunuz gibi okuyun" demiştir. |
﴾ 0 ﴿