TALÂK SÛRESİ

İbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Talâk Sûresi, Medine'de inmiştir" dedi.

Abdurrezzâk Musannef’te ve Saîd b. Mansûr'un Tâvus'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma namazında Cuma Sûresi ile Talâk Sûrelerini okudu.

1

"Ey peygamber! Kadınları boşamak istediğinizde, onları iddetlerini dikkate alarak boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah'a karşı gelmekten sakının. Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Enes der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) eşi Hafsa'yı boşamış ve Hafsa ailesinin yanına gitmişti. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey peygamber! Kadınları boşamak istediğinizde, onları iddetlerini dikkate alarak boşayın..." âyetini indirdi. Burada Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onu geri döndür. O, oruç tutan, gece ibadetlerine kalkan ve Cennetteki eşlerinden biridir" denilmiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Şîrîn: "...Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır"' kelâmını açıklarken: "Bu âyet, Hafsa binti Amr hakkında inmiştir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu bir defa boşayınca: "Ey peygamber! Kadınları boşamak istediğinizde, onları iddetlerini dikkate alarak boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah'a karşı gelmekten sakının. Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır" âyeti indi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu geri döndürdü.

Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Abdu Yezid Ebu Rükâne eşi Ümmü Rükâne'yi boşadı ve Müzeyne'den bir kadınla evlendi. Bu kadın, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip başından almış olduğu bir saçı göstererek: "Ya Resûlallah! Benim ondan istifadem ancak şu saç teli kadardır" dedi. O anda Resûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bir hamiyyet (taassub) bastı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Rükâne'yi ve kardeşlerini çağırttı ve meclisinde bulunanlara (o iki çocuğu göstererek): "Bunların filan kişiden olduğunu görüyor musunuz?" diye sordu. Onlar da: "Evet" deyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Abdu Yezîd'e: "Onu (Muzeyne'li eşini) boşa" buyurdu. O da isteneni yaptı. Sonra: "Sen onu (Ümmü Rükâne'yi) geri döndür" buyurdu. Abdu Yezîd: "Ya Resûlallah! Ben onu boşadım" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Biliyorum, sen onu geri döndür" buyurdu. Bunun üzerine: "Ey peygamber! Kadınları boşamak istediğinizde, onları iddetlerini dikkate alarak boşayın..." âyeti indi.

Zehebî der ki: Bu zayıf bir senettir ve (metnen) hatalı haberdir. Çünkü Abdu Yezîd İslam dönemine yetişememiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mukâtil der ki: Bize bildirildiğine göre: "Ey peygamber! Kadınları boşamak istediğinizde, onları iddetlerini dikkate alarak boşayın..." âyeti Abdullah b. Amr b. el-Âs, Tufayl b. el-Hâris ve Amr b. Saîd b. el-Âs hakkında inmiştir.

İbn Merdûye'nin Ebu'z-Zübeyr vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Ömer, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında hanımını âdet halinde iken boşadı. Hazret-i Ömer, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip durumu bildirince: "Ona, eşini geri döndürmesini, (hayızlıktan) temizlenene kadar yanında tutmasını ve bundan sonra isterse onu boşamasını söyle" buyurdu. Bunun üzerine Yüce Allah: (.....) kelâmını indirdi. İbnu'z-Zübeyr der ki: Ben, İbn Ömer'in bu âyeti bu şekilde okuduğunu işittim.

Mâlik, Şâfiî, Musannef’te Abdurrezzâk, Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Ebû Ya'la, İbn Merdûye ve Sünen'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Ömer hanımını âdet halinde iken boşadı. Ömer bu durumu Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) öfkelendi ve: "Onu geri döndürsün ve temizlenene (âdetten kesilene) kadar beklesin. Temizlendikten sonra bir daha âdet görüp tekrar temizleninceye kadar yanında tutsun. O zamanda onu boşamak isterse ona yaklaşmadan önce temiz halinde iken boşasın. Bu, Allah'ın emretmiş olduğu doğrultuda boşama şeklidir" buyurdu ve: (.....) kelâmını okudu.

Musannef’te Abdurrezzâk, İbnu'l-Münzir, Hâkim ve İbn Merdûye'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti: (.....) şeklinde okumuştur.

Abdurrezzâk, Fedâil'de Ebû Ubeyd, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti: (.....)şeklinde okurdu.

İbnu'l-Enbârî, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu.

İbnu'l-Enbârî'nin bildirdiğine göre İbn Ömer bu âyeti: (.....) şeklinde okudu.

İbn Merdûye'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti: (.....) şeklinde okumuş ve: "Temizlendikten sonra onunla birleşmeden (boşayın)" buyurmuştur.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Ömer bu âyeti: (.....) şeklinde okumuş ve: "Onunla birleşmeden temiz halinde iken (boşayın)" demiştir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, Taberânî ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd bu âyeti: (.....) şeklinde okumuş ve: "Onunla birleşmeden temiz iken (boşayın)" demiştir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, Taberânî, Beyhakî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Kim sünnete uyarak Allah'ın emretmiş olduğu şekilde hanımını boşamak isterse, hanımı âdetten temizlendikten sonra onunla birleşmeden önce temiz halinde iken boşasın" demiştir.

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin değişik kanallarla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Onları iddetlerini dikkate alarak boşayın..." kelâmını: "Onları birleşmeden önce temiz hallerinde iken boşayın" şeklinde açıkladı.

Abd b. Humeyd ve İbn Merdûye'nin Ebû Mûsa'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sizden biri hanımına: «Ben seni boşadım, ben seni geri döndürdüm» demesin. Bu, müslümanların boşama şekli değildir. Kadını temiz halinde iken boşayın" buyurmuştur.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Onları iddetlerini dikkate alarak boşayın..." kelâmını: "Onları temiz hallerinde iken boşayın" şeklinde açıkladı. Başka bir lafızda ise: "Onlarla birleşmeden önce temiz hallerinde iken boşayın" şeklindedir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Onları iddetlerini dikkate alarak boşayın..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Burada iddeti dikkate almaktan kasıt, âdetten temizlendikten sonra onunla birleşmeden önce boşamaktır. Kişi hanımıyla birleştikten sonra hamile kalıp kalmadığını bilmeden onu boşamaktadır. Bu da caiz değildir."

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, Taberânî, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid der ki: Bir gün bir kişi İbn Abbâs'a: "Ey Ebu'l- Abbâs! Ben hanımımı bir defada üç talakla boşadım" dedi. Bunun üzerine İbn Abbâs: "Sen Rabbine karşı asi oldun ve hanımın sana haram oldu. Sen Allah'dan korkmadın ki sana bir çıkış yolu göstersin. Sizden biri hanımını boşuyor, sonra da: "Ey Ebu'l-Abbâs!" diyor. Oysa Allah: (.....) buyurmaktadır" dedi. İbn Abbâs ta bu âyeti bu şekilde okumaktaydı.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onları iddetlerini dikkate alarak boşayın..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Kişi, hanımı âdet halinde iken onu boşmasın. Hanımı temiz iken onunla birleştikten sonra da boşamasın. Ona yaklaşmasın. Âdet görüp temizlendikten sonra onu boşasın. Eğer âdet görüyor ise iddeti üç âdet görmesidir. Eğer âdet görmüyorsa iddeti üç aydır. Eğer hamile ise iddeti doğum yapana kadardır. Kişi eğer bu iddet dolmadan onu geri döndürmek isterse, Allah'ın: "...İçinizden iki âdil (dürüst) kimseyi şahit tutun..." buyurmuş olduğu gibi iki şahit tutması gerekmektedir. Boşama anında da, geri döndürme anında da iki şahit gerekmektedir. Eğer geri döndürürse iki boşama hakkı kalmış olur. Eğer iddeti biter de geri döndürmezse bir talakla boşamış olur. O zaman kadın hürdür. Dilerse kocasıyla dilerse başkasıyla evlenir.

Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Boşama şekli dört çeşittir. İkisi helal olan boşama, ikisi de haram olan boşamadır. Haram olan boşamalar hanımıyla cinsel ilişkiyi sürdürürken boşamasıdır. Çünkü rahimde bir şey tuttu mu, tutmadı mı bilmemektedir. Bir de âdet halinde iken boşamadır. Helal boşamalar ise kocanın hanımını, ilişki söz konusu olmaksızın temiz halde iken boşaması ve hamileliği açıkça belli olduğu haliyle boşamasıdır.

Abd b. Humeyd, Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Ey peygamber! Kadınları boşamak istediğinizde, onları iddetlerini dikkate alarak boşayın..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "İddeti dikkate alarak boşama şekli, kocanın hanımını temiz halinde iken boşamasıdır. Sonra dilerse iddet doluncaya kadar onu bırakır, dilerse geri döndürür."

Abdurrezzâk, Beyhakî ve İbn Merdûye'nin Mücâhid'den bildirdiğine göre İbn Abbâs'a hanımını yüz defa boşayan bir kişinin durumu sorulunca: "Rabbine karşı asi oldun. Kim Allah'dan korkarsa Allah ona bir çıkış yolu gösterir" dedi ve: (.....) kelâmını okudu.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Onları iddetlerini dikkate alarak boşayın..." kelâmını açıklarken: "İddeti dikkate alarak boşamaktan kasıt, onları temiz hallerinde iken ilişkiye girmeksizin boşamaktır" dedi.

Abd b. Humeyd'in Şa'bî'den bildirdiğine göre (Kadı) Şureyh bir boşama ile hanımını boşadı. Sonra iddeti dolana kadar ona yaklaşmadı. İddeti dolunca yanına girmek için izin isteyince eşi korktu. Yanına girerek: "Onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar..." kelâmını yerine getirip Allah'a itaat etmek istedim" dedi.

Abd b. Humeyd'in Muhammed b. Sîrîn'den bildirdiğine göre Şureyh iki şahit tutarak hanımını boşadı ve şahitlere: "Bunu gizli tutun!" dedi. Onlar da bunu gizli tuttular. Ancak iddet dolduğu zaman Şureyh ona iddetin dolduğunu haber verdi. Bunun üzerine o da eşyalarını topladı. Şureyh: "Onun günah işelemesini istemedim" dedi.

Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Ömer: "Boşanan ve kocaları ölen kadınlar, gündüzleri evlerinden dışarı çıkabilirler. Ancak geceyi evlerinin dışında geçiremezler" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Amir(-i Şa'bi) der ki: Fâtıma binti Kays'ın bana bildirdiğine göre kocası onu üç talak ile boşamıştı. Bu durum için Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gittiğinde, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) emri üzerine iddetini amcası Amr b. Ümmü Mektûm'un yanında geçirdi.

Abd b. Humeyd'in Ebû Seleme b. Abdirrahman b. Avf'tan bildirdiğine göre Amr b. Hafs b. el-Muğîre'nin nikahı altında olan Fâtıma binti Kays ona kocasının kendisini -üç talakla- boşadığını söylemişti. Dediğine göre evinden çıkmış olduğu bir günde Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelmiş ve Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona kör olan İbn Ümmi Mektûm'un yanına taşınmasını emretmişti. Mervân boşanmış kadının evinden dışarı çıkma olayında Fâtıma'ya inanmamıştı. Urve: "Hazret-i Âişe, Fâtıma binti Kays'ın bu dediklerinin doğru olmadığını söyledi" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû İshâk der ki: Esved b. Yezîd ile büyük mescidde oturmuştum. Beraberimizde Şa'bî de bulunmaktaydı. O, Fâtıma binti Kays'ın olayından bahsederek Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ona evde kalma ve nafaka hakkı vermediğini söyledi. Bunun üzerine Esved bir avuç çakıl taşı alıp ona fırlatarak: "Yazılar olsun! Bu şekilde mi konuşuyorsun?!" dedi. Hazret-i Ömer: "Biz kendisine evde kalma ve nafaka hakkı verilip verilmediğini hatırlayan veya unutan bir kadının demesiyle Allah'ın Kitabını ve Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnetini bırakacak değiliz. Çünkü Allah: "...Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar..." buyurmaktadır" dedi.

Abdurrezzâk'ın Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe'den bildirdiğine göre Ebû Amr b. Hafs b. el-Muğîre, Hazret-i Ali ile birlikte Yemen'e gitti. Hanımı Fâtıma binti Kays'a haber göndererek kalmış olan bir talakla onu boşadığını bildirdi. Hâris b. Hişâm ve Ayyâş b. Ebî Rabî'a'ya ona nafaka vermelerini söyledi. Ancak eşi nafakayı az bulmuştu. Hâris b. Hişâm ve Ayyâş b. Ebî Rabî'a ona: "Vallahi ancak hamile olman durumunda sana nafaka verilir" dediler. Bunun üzerine Fâtıma, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) giderek durumunu anlatı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Senin nafaka hakkın yoktur" buyurdu. Fâtıma başka yere gitmek için izin isteyince Hazret-i Peygamber de (sallallahü aleyhi ve sellem) ona izin verdi.

(Daha sonraları vali) Mervân bu durumu(n aslını) öğrenmek için ona birini gönderdi. O da bu hadiseyi kendisine anlattı. Mervân: "Ben bu hadisi ancak tek bir kadından işitebiliyorum. Bu sebeple insanların uygulamakta olduğunu tercih ediyoruz" dedi. Bunun üzerine Fâtıma şöyle dedi: "Benimle sizin aranızda Kur'ân hakem olsun. Yüce Allah: "...Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır" buyurmaktadır. Bu, geri döndürme hakkı olan koca içindir. Burada üç talaktan sonra bahsedilen şey nedir ki? Siz neye dayanarak: «Eğer hamile değilse onun nafakası yoktur» diyorsunuz? O zaman onun dışarı çıkmasını niçin engelliyorsunuz? Onu evde tutarlar. Âdet görüp temizlendikten sonra onu bir talak ile boşar. Eğer âdet görüyorsa iddeti üç âdet görmedir. Eğer görmüyorsa iddeti üç aydır. Eğer hamile ise iddeti doğum yapana kadardır. Eğer iddeti dolmadan geri döndürecek olursa Allah'ın «...İçinizden iki âdil kimseyi şahit tutun...»' buyurmuş olduğu gibi iki şahit tutması gerekmektedir. Boşama anında da geri döndürme anında da iki şahit gerekmektedir. Eğer geri döndürürse iki boşama hakkı kalmış olur. Eğer iddeti biter de geri döndürmezse bir talakla boşamış olur. O zaman kadın hürdür. Dilerse kocasıyla, dilerse başkasıyla evlenir."

Abdurrezzâk, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Boşama şekli dört çeşittir. İkisi helal olan boşama, ikisi de haram olan boşamadır. Haram olan boşamalar hanımıyla cinsel ilişkiyi sürdürürken boşamasıdır. Çünkü rahimde bir şey tuttu mu, tutmadı mı bilmemektedir. Bir de âdet halinde iken boşamadır. Helal boşamalar ise kocanın hanımını, ilişki söz konusu olmaksızın temiz halde iken boşaması ve hamileliği açıkça belli olduğu haliyle boşamasıdır.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre İbn Ömer: "Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında onları evlerinden çıkarmayın..." kelâmını açıklarken: "Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında iddetleri bitmedikçe onları evlerinden çıkarmayın, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında onları evlerinden çıkarmayın..." kelâmını açıklarken: "Burada hayâsızlıktan kasıt zinadır" dedi.

Abd b. Humeyd, Hasan ve Şa'bî'den aynısını bildirir.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında onları evlerinden çıkarmayın..." kelâmını açıklarken: "Zina etmeleri halinde (onları evlerinden çıkarabilirsiniz)" dedi.

Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Atâ el-Horasânî: "Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında onları evlerinden çıkarmayın..." kelâmını açıklarken: "Bu, şericezalar indirilmeden önce var olan bir şeydi. Kadın hayâsızlık yaptığı zaman evinden çıkarılırdı" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. el-Müseyyeb: "Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında onları evlerinden çıkarmayın..." kelâmını açıklarken: "Ancak had (şeri ceza) gerektiren bir suç işlediği zaman evinden çıkarılır ve ona had uygulanır" dedi.

Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, İbn Râhûye, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin değişik kanallarla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında onları evlerinden çıkarmayın..." kelâmını açıklarken: "Burada hayâsızlıktan kasıt, kadının kocasının ailesine kötü sözler söyleyip dil uzatmasıdır. Kadın öyle bir şey yaptığı zaman evinden çıkarılır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd: "Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Eğer dediğiniz gibi hayâsızlıktan kasıt, zina olsaydı kadın evinden çıkarılır ve recmedilirdi. İbn Abbâs bu konuda: «Kadın ancak hayâsızlık ederse evinden çıkarılır» dedi. Hayâsızlıktan kasıt da kadının kocasına karşı serkeşlik etmesidir."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "Apaçık hayâsızlıktan kasıt, kötü huylu olmaktır" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: "Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında..." kelâmını açıklarken: "Burada kadının çirkin sözlü olması kastedilmektedir. Eğer zina edecek olsa recmedilirdi" dedi.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Apaçık bir hayâsızlık..." kelâmını açıklarken: "Burada kadının serkeşlik etmesi kastedilmektedir. Bu âyet İbn Mes'ûd'un kıraatında: " şeklindedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Apaçık bir hayâsızlık..." kelâmını açıklarken: "Burada kadının serkeşlik etmesi kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır" kelâmını açıklarken: "Eğer kocası onu geri döndürmek isterse onu evinde iken geri döndürür. Onun evinde kalması kötü ahlâktan uzak olmak ve Allah'a itaat etmiş olmak içindir" dedi.

Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbrâhîm en-Nehaîder ki: Bir talakla boşayıp onu yalnız bırakarak iddetinin dolmasını beklemeyi uygun görürler ve: "...Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır"' derlerdi. Bu da belki onu geri ister mânâsındadır.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Fâtıma binti Kays: "Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır" kelâmını açıklarken: "Burada geri döndürmek kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbrâhîm en-Nehaîder ki: Bir talakla boşayıp onu yalnız bırakarak iddetinin dolmasını beklemeyi uygun görürlerdi. Çünkü bilinmez ki, belki bu süreçte onu bir daha nikahı altına alır. "...Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır" kelâmınıda belki onu geri döndürmek ister şeklinde tevil ederlerdi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır" kelâmını açıklarken: "Burada geri döndürmek kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Fâtıma binti Kays: "...Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır" kelâmını açıklarken: "Belki onu geri döndürmek ister mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd, Dahhâk ve Şa'bî'den aynısını bildirir.

2

"Boşanan kadınlar iddetlerinin sonuna varınca, onları güzelce tutun yahut onlardan güzelce ayrılın. İçinizden iki âdil kimseyi şahit tutun. Şahitliği Allah için dosdoğru yapın. İşte bununla Allah'a ve âhiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar."

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Atâ der ki: "Nikahta, boşamak ta, geri döndürmek te şahitlerle olur."

Abdurrezzâk'ın İbn Sîrîn'den bildirdiğine göre bir kişi İmrân b. Husayn'a şahit tutmadan karısını boşayan ve yine şahit tutmadan geri döndüren bir kişinin durumunu sorunca İmrân şöyle dedi: "Ne kadar kötü bir şey yapmış. Bidatla boşamış ve sünnete uygun olmayan bir şekilde geri döndürmüştür. Boşadığına ve geri döndürdüğüne dair şahit tutup Allah'dan bağışlanmayı dilesin" dedi.

Saîd b. Mansûr ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbrâhîm en-Nehaî: "Müslümanın âdil olması, ondan bir töhmet zuhur etmemiş olmasıdır" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Bir şeye şahit tutulduğunuz zaman şahitliği dosdoğru yapın" dedi.

İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre bir kişi Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) şahitlik hakkında sorunca: "Ancak güneş gibi açık seçik olan bir şey hakkında şahitlik et, aksi takdirde etme" buyurdu.

İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Senin için güneşin parlaklığından daha açık olmayan bir konu hakkında şahitlik etme" buyurmuştur.

İbn Merdûye'nin Katâde'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sizin en hayırlınız yanında kimsenin bilmediği bir şahitlik olup da istenmeden önce acele edip bildiği şeyle şahitlik edendir" buyurmuştur.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "...Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar" kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Burada sakınmaktan kasıt, kişinin çıkış yolunun Allah tarafından olduğunu, kendisine verenin, verilmeyi men edenin, belalara maruz bırakanın afiyet verenin ve kötülükleri def edenin Allah olduğunu bilmesidir" dedi. "Onu beklemediği yerden rızıklandırır..." kelâmı hakkında ise: "Onu aklına gelmeyecek yerden rızıklandırır, mânâsındadır" dedi.

Saîd b. Mansûr ve Şuabu'l-İmân'da Beyhaki, Mesrûk'tan aynısını bildirir.

Abd b. Humeyd ve Hilye'de Ebû Nuaym'ın bildirdiğine göre Katâde: "...Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar" kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Her türlü dünyalık işlerin şüphelerinden, ölüm anında maruz kalınacak sıkıntıdan ve kıyamet günü korkularından çıkış yolu açar. Allah'dan korkun. Zira Allah dünyada rızkı, âhirette ise sevabı bununla verir. Allah: "...Yemin olsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım..." buyurmaktadır. Şükretme karşılığında da: "Onu beklemediği yerden rızıklandırır..." buyurmaktadır. Bu da ümit etmediği ve beklemediği bir yerden rızıklandırır, mânâsındadır."

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar" kelâmını açıklarken: "Allah onu dünya ve âhirette bütün sıkıntılardan kurtarır" dedi.

Ebû Ya'la, Ebû Nuaym ve Deylemî'nin Atâ b. Yesâr vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar" kelâmını açıklarken:

"Dünya şüphelerinden, ölümün sıkıntılarından ve kıyamet gününün şiddetlerinden çıkış yolu açar" buyurdu.

İbn Merdûye ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Ubâde b. es-Sâmit der ki: Atalarımdan bir kişi bir defada hanımını bin talakla boşadı. Torunları Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) giderek: "Ya Resûlallah! Atamız annemizi bin talakla boşadı. Bunun bir çıkış yolu var mıdır?" diye sordu. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sizin atanız Allah'dan korkmamış ki ona bir çıkış yolu göstersin. Sünnete uymaksızın onunla üç talakla boşanmış oldu. Diğerleri de günah olarak boynundadır" buyurdu.

Hâkim'in Sâlim b. Ebi'l-Cad vasıtasıyla bildirdiğine göre Câbir der ki: "Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar. Onu beklemediği yerden rızıklandırır..." âyetleri Eşca'lı fakir bir kişi hakkında inmiştir. Bu kişi eli dar ve çocukları çok bir kişiydi. Bu kişi Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) giderek bir şeyler istedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'dan kork ve sabret" buyurdu. Az bir zaman geçmişti ki esir olarak tutulan oğlu kurtularak bir koyun sürüsü ile geldi. Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip durumu bildirince, ona: "Onu ye!" buyurdu. Bunun üzerine: "...Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar" kelâmı indi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Sâlim b. Ebi'l-Ca'd der ki: "...Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar" âyeti, zorluklar ve musibetlere maruz kalmış Eşca'lı bir kişi hakkında inmiştir. Düşman oğlunu esir olarak almıştı. Bu kişi Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gidince, ona: "Allah'dan kork ve sabret" buyurdu. Allah, esir düşmüş oğlunun esaretini bitirmiş ve bu oğlu geri gelmişti. O beraberinde keçiler getirmişti. Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip bu durumunu anlatınca bu âyet indi ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onlar senindir" buyurdu.

Hatîb'in Târih'te Cuveybir vasıtasıyla Dahhâk'tan bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: "...Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar" âyeti, Avf b. Mâlik el-Eşcaî'nin esir düşmüş oğlu hakkında inmiştir. Müşrikler oğlunu esir olarak almış ve bağlayarak aç bırakmıştı. Bunun üzerine içinde bulunmuş olduğu zorluk ve şiddeti gidip Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirmesi için babasına bir mektup yazdı. Babası durumu Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirince: "Ona bir mektup yazarak Allah'dan korkmasını, Allah'a tevekkül etmesini ve sabah akşam: «Ey Mü’minler! And olsun ki, içinizden size, sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, inananlara şefkatli ve merhametli bir peygamber gelmiştir. Eğer yüz çevirirlerse de ki: «Allah bana yeter; ondan başka tanrı yoktur, yalnız ona güveniyorum; o büyük Arş'ın Rabbidir» demesini söyle" buyurdu. Mektup oğluna ulaştığı zaman onu okudu ve Allah iplerini çözdü. Müşriklerin develerini ve koyunlarını otlattıkları yere gelip onları da önünde sürerek getirdi. Hayvanları Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına getirerek: "Ya Resûlallah! Allah iplerimi çözdükten sonra bunları müşriklerden alıp geldim. Bunlar helal mi, yoksa haram mıdır?" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Biz bunun beşte birini aldıktan sonra helaldir" buyurdu. Bunun üzerine Yüce Allah: "Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar. Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah'a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, (şiddetten ve rahatlıktan) her şeye bir ölçü (zaman) koymuştur'" âyetlerini indirdi. İbn Abbâs: "Kim bu âyetleri ahmaklığından korkulan bir idarecinin yanında veya boğmasından korkulan sel felaketinde veya yırtıcı bir hayvanla karşılaştığı zaman okursa bunlardan hiçbir şey ona zarar vermez" dedi.

İbn Merdûye'nin Kelbî vasıtasıyla Ebû Sâlih'ten bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Avf b. Mâlik el-Eşcaî Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek: "Ya Resûlallah! Düşmanlar oğlumu esir almış bulunmaktadır. Annesi de çok üzülmektedir. Bana bu konuda ne emredersin?" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ona: «Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh (=Güç ve kuvvet ancak Allah'a mahsustur)» sözlerini çokça tekrarlamasını söyle" buyurdu. Avf b. Mâlik el-Eşcaî'nin eşi: "Bu ne güzel emirdir" dedi ve bu sözleri çokça tekrar etmeye başladılar. Düşman bir ara oğluna karşı dikkatsiz davranıp ihmal edince oğlu onların koyunlarını da sürerek kaçıp babasına geldi. Bunun üzerine: "...Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar" kelâmı indi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Kays b. Mahreme ailesinin azatlısı Muhammed b. İshâk der ki: Mâlik el-Eşcaî Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek: "Avf'ın oğlu esir alındı" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ona: «Resûlüllah: "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh (=Güç ve kuvvet ancak Allah'a mahsustur)"» sözlerini çokça tekrarlamanı emrediyor" diye bir mektup yaz" buyurdu. Onu deriden bir iple bağlamışlardı. İp üzerinden çıkınca kaçıp kurtuldu. Ancak onlara ait bir deve gördü ve ona binip yola koyuldu. Yolda kendisini esir almış olanların bir hayvan sürüsüyle karşılaştı. Onlara da seslenince sonuncusu ilk olanı takip ederek arkasından geldiler. Oğulları kapıda seslenince anne ve babası şaşırmıştı. Babası Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip olanları anlattı. Bunun üzerine: "...Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar" ayeti indi.

Abd b. Humeyd, Hâkim, İbn Merdûye ve Delâil'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd der ki: Bir kişi —ki bu kişinin Avf b. Mâlik olduğunu sanıyorum — Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek: "Ya Resûlallah! Filan oğulları bana saldırıp oğlumu ve devemi aldılar" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'dan dile!" buyurdu. Bu kişi hanımının yanına geri dönünce hanımı: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sana ne dedi?" diye sordu. Adam da ona olanları anlattı. Az bir zaman geçmişti ki, Allah oğlunu ve devesini eskiden olduklarından daha güzel bir şekilde geri döndürdü. Adam Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gidip durumu haber verince, Allah'ın Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem) minbere çıkıp Allah'a hamdü sena ettikten sonra Allah'dan dilemeyi ve ona yalvarmayı emredip: "Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar. Onu beklemediği yerden rızıklandırır..." âyetlerini okudu.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hazret-i Âişe: "Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar" kelâmını açıklarken: "Onun dünyadaki gam ve üzüntüsünü giderir" dedi.

Ahmed, Hâkim İbn Merdûye, el-Ma'rife'de Ebû Nuaym ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ebû Zer der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar. Onu beklemediği yerden rızıklandırır..." âyetlerini okumaya başladı. Bunları o kadar tekrar etti ki, artık uykum gemişti. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Ebû Zer!

Eğer bütün insanlar bunların gereğini yerine getirecek olsaydı bu onlara yeterdi" buyurdu.

Taberânî, İbn Merdûye ve Hilye'de Ebû Nuaym'ın Muâz b. Cebel'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey insanlar! Allah korkusunu sermaye edinin. Öyle ederseniz sermayeniz olmadan ve ticaret etmeden Allah size rızık verir" buyurdu ve: "Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar. Onu beklemediği yerden rızıklandırır..." âyetlerini okudu.

Ahmed, Nesâî ve İbn Mâce'nin Sevbân'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şüphesiz ki kul işlediği günah yüzünden de rızkından mahrum edilir. Kaderi duadan başka bir şey geri döndürmez ve iyilikten başka hiçbir şey ömrü uzatmaz" buyurmuştur.

Ahmed, Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Mâce, Hakîm et-Tirmizî, İbn Merdûye, Hâkim ve Şuabu'l-İmân'da Beyhakî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim çokça istiğfar ederse Allah ona her üzüntüden bir kurtuluş, her darlıktan bir çıkış yolu açar ve ona beklemediği yerlerden rızık verir" buyurmuştur.

İbn Ebî Hâtim, Taberânî, Şuabu'l-İmân'da Beyhakî ve Hatîb'in İmrân b. Husayn'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim ümidini sadece Allah'a bağlarsa, Allah onun her türlü ihtiyacını karşılar ve ona beklemediği yerlerden rızık verir. Kim de ümidini dünyaya bağlayacak olursa, Allah da onu dünyası ile baş başa bırakır" buyurmuştur.

Buhârî'nin Târih'te İsmail el-Becelî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Size emredildiği zaman yasaklanan şeyleri bırakmış olursanız hiç bir şey ekmeden yerdiniz" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe, Ebû Hureyre ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Rabî' b. Huseym: "Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar" kelâmını açıklarken: "İnsanlara sıkıntı veren her şeyden (bir çıkış yolu açar)" dedi.

Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "...Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar" kelâmını açıklarken: "Kurtuluş yolu açar" dedi.

Ahmed ve Ahâdîsu'l-Muhtâre ala's-Sahîhayn'da Diyâ'nın Ebû Zer'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Açık ve gizli olan her işinde Allah'dan korkmanı tavsiye ederim. Hiç kimseden bir şey isteme. Hiçbir emaneti alma ve iki kişi arasında bile hüküm verme" buyurmuştur.

Ahmed'in Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Sana Allah'dan korkmayı tavsiye ederim. Çünkü bu, her şeyin başıdır. Cihada sarıl, çünkü o, Müslümanın ruhbanlığıdır (kendisini bütünüyle ibadete vermesidir). Allah'ı çokça zikret ve Kur'ân'ı çokça oku. Çünkü bu, gökyüzünde rahatlığın ve yeryüzünde ise zikrindir. "

İbn Sa'd ve Ahmed'in bildirdiğine göre Dirğâme b. Uleybe b. Harmele el- Anberîder ki: Babam bana babasından şöyle anlattı: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) giderek: "Ya Resûlallah! Bana vasiyette bulun" dedim. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'dan kork. Bir mecliste bulunup da kalktığın zaman beğeneceğin şeyler dediklerini işitirsen orada bir daha bulun. Eğer hoşuna gitmeyecek şeyler dediklerini işitirsen o meclise katılmayı terk et" buyurdu.

Ahmed'in Zühd'de bildirdiğine göre Vehb b. Münebbih der ki: Allah'ın indirilmiş olan kutsal kitaplarından bir kitapta şöyle buyurduğunu buldum: "Mümin kulum bana itaat ettiği zaman ben onunla beraberim. O istemeden ona verir, dua etmeden duasını kabul ederim. Müminin ölümünde tereddüt ettiğim kadar hiçbir isteğimde tereddüt etmem. Onun ölümü sevmediğini biliyorum. Ben de onun istemediği bir şeyi yapmak istemem. Ancak ondan kurtuluşu yoktur. Benim katımda olanlar onun için daha hayırlıdır. Eğer bana itaat eder ve emirlerime uyarsa —gökyüzü ve içindekiler, yeryüzü ve içindekiler ona tuzak kuracak olsalar bile— ona onların içinden bir çıkış yolu gösteririm. Bana asi olan ve emirlerime uymayan kişiye de gökyüzünden kendisine gelecek hayırları tutarak önünü keserim, ayaklarının altından yeri çeker ve onu kendi arzularıyla baş başa bırakırım. Bu durumdayken hiçbir şey ona yardım edemez. Birinizin kılıcını bir kenara koyması gibi yeryüzünden sorumlu melek de o şekilde yanımda durmaktadır. Nasıl ki kılıç bir el olmazsa kesemez, kamçı bir el olmazsa vuramazsa benim iznim olmadan bu melek de bu kişiye karşı hiçbir harekette bulunamaz."

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) der ki: Ziyâd, Horasan'da olan Hakem b. Amr el-Ğifârî'ye: "Müminlerin emîri sarıların ve beyazların kendisi için ayrılmasını, altın ve gümüşün Müslümanlar arasında taksim edilmemesini ferman buyurmuştur" diye bir mektup yazdı. O da cevaben: "Mektubun bana ulaştı. Ancak ben Allah'ın Kitabı bana müminlerin emîrinin mektubundan daha önce ulaştı. Vallahi, yeryüzü ve gökyüzü kulu için dar gelse ve bu kul Allah'dan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu açar. Allah'ın selamı üzerine olsun" diye yazdı. Sonra: "Ey insanlar! Sabah vakti malınızı almaya gelin" dedi. Onlar da sabah vakti gelince malı aralarında taksim etti.

İbn Ebî Şeybe'nin Urve'den bildirdiğine göre Hazret-i Âişe, Muâviye'ye: "Sana Allah'dan korkmanı tavsiye derim. Eğer Allah'dan korkarsan insanlara karşı sana kâfi gelir. Eğer insanlardan korkarsan Allah'a karşı senin için hiçbir şey yapamazlar" diye bir mektup yazdı.

ed-Duafâ'da İbn Hibbân, Şuabu'l-İmân'da Beyhakî ve el-Emsâl'de el- Askerî'nin Hazret-i Ali'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İhsan ve iyilik, din sahibi veya soylu olanlara da yapılır. Zayıfların cihadı haçtır. Kadının cihadı kocasına itaat edip ona karşı esnek davranmaktır. İnsanlara kendini sevdirmek imanın yarısıdır. İktisad eden kişi fakir duruma düşmez. Sadaka vermekle rızkınızı çoğaltın. Allah mümin kullarının rızkını ancak hesap etmedikleri bir yerden verir. "

Kudâî Müsned'de Cafer b. Muhammed vasıtasıyla babasından, o da dedesinden bildirir: Ebû Bekr, Ömer ve Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh bir yerde toplanarak bir konuda tartıştılar. Ali onlara: "Haydi (bunu sormak) için Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gidelim" dedi. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gittiklerinde: "Ya Resûlallah! Sana bir şey sormaya geldik" dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İsterseniz sorun, isterseniz niçin geldiğinizi ben size söyleyeyim" buyurdu. Sonra: "Bana rızık konusunda, nereden ve nasıl geldiğini sormak için geldiniz. Allah mümin kullarının rızkını ancak hesap etmedikleri bir yerden verir" buyurdu.

3

"Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah'a tevekkül ederse, o kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur."

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "...Kim Allah'a tevekkül ederse, o kendisine yeter..." kelâmını açıklarken: "Tevekkül eden kişi: «Allahım! Benim hacetimi giderir» diyen kişi değildir. Allah, kendisine her tevekkül eden kişinin üzüntüsünü gidermez veya istemediği şeyi üzerinden def etmez veya hacetini gidermez. Ancak Allah tevekkül eden kişinin günahlarını bağışlayıp sevabını çoğaltarak onu tevekkül etmeyene karşı üstün kılmıştır" dedi.

"...Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir" kelâmı hakkında ise: "Allah tevekkül edene de, etmeyene de emrini yerine getirendir. Ancak tevekkül eden kişinin günahlarını bağışlar ve sevabını çoğaltır" dedi. "Allah, her şeye bir ölçü koymuştur..." kelâmını da: "Burada da kendisine varılan son, kastedilmektedir" şeklinde açıkladı.

Saîd b. Mansûr ve Beyhakî Şuabu'l-İmân'da Mesrûk'tan bu yorumun aynısını bildirir.

İbnu'l-Mübârek, Tayâlisî, Ahmed, Abd b. Humeyd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, Ebû Ya'la, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Ömer b. el-Hattâb'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Eğer siz Allah'a hakkıyla tevekkül etseydiniz, Allah sabahleyin aç gidip akşam vakti tok dönen kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırırdı" buyurmuştur.

İbn Merdûye'nin Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim kendi durumuna razı olur, kanaat eder ve Allah'a tevekkül ederse kimseden istemek zorunda kalmaz" buyurmuştur.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Kim insanların içinde en güçlü kişi olmak isterse Allah'a tevekkül etsin. Kim insanlar içinde en zengin kişi olmak isterse Allah'ın elinde olana kendi elinde olandan daha fazla güvensin. Kim insanların içinde en üstün olmak isterse Allah'dan korksun."

Ebû Dâvud, Tirmizî ve Hâkim'in İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kime fakirlik isabet eder de onu halka arz ederse fakirliği giderilmez. Kime fakirlik isabet ederde onu Allah'a arz ederse umulur ki Allah er veya geç onun fakirliğini giderir" buyurmuştur.

M. el-Evsat'ta Taberânî, ed-Duafâ'da İbn Hibbân, Ukaylî ve Şuabu'l- İmân'da Beyhakî'nin Ebu Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim acıkır veya ihtiyaç sahibi olurda bunu insanlardan gizli tutup Allah'a arz ederse bu kişinin bir yıllık rızkını helalden vermek Allah'a hak olur" buyurmuştur.

Ahmed'in Zühd'de bildirdiğine göre Vehb (b. Münebbih) der ki: Yüce Allah: "Kulum bana tevekkül ettiği zaman gökyüzü ve yeryüzü ona tuzaklar kursa bile ona onların arasından bir çıkış yolu açarım" buyurmaktadır.

Abdullah b. Ahmed Zühd'e zevâidinde İbn Abbâs'tan bildirir: Yüce Allah, İsa'ya (aleyhisselam): "Beni hayatta tek meşgalen, âhiretin için de tek azığın kıl. Bana tevekkül et ki ben sana yeterim. Benden başkasını dost edinme, yoksa seni dostsuz bırakırım" diye vahyetmiştir.

Ahmed Zühd'de Taberânî, Şuabu'l-İmân'da Beyhakî ve Kudâî'nin Ammâr b. Yâsir'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Öğüt olarak ölüm, zenginlik olarak imanda yakîn sahibi olmak ve meşguliyet olarak ibadet yeter" buyurmuştur.

4

"Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların iddeti üç aydır. Hamile olanların iddeti ise, yüklerini bırakmalarıdır. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona işinde bîr kolaylık verir."

İshâk b. Râhüye, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye ve Sünen'de Beyhakî'nin Ubey b. Ka'b'dan bildirdiğine göre Bakara Sûresinde kadınların iddeti hakkındaki âyet inince Kur'ân'da iddeti zikredilmemiş olan küçük çocuklar, âdetten kesilmiş olan yaşlı kadınlar ve hamilelerin durumu belirtilmeden kaldı" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların iddeti üç aydır. Hamile olanların iddeti ise, yüklerini bırakmalarıdır. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir"' âyetini indirdi.

İbn Ebî Şeybe ve İbn Merdûye'nin başka bir kanalla bildirdiğine göre Ubey b. Ka'b der ki: Kocası ölen ve boşanmış kadınların iddetinin ne kadar olduğunu bildiren âyet inince: "Ya Resûlallah! Daha henüz âdet görmeyen küçükler, âdetten kesilmişler ve hamile olanlar vardır" dedim. Bunun üzerine: "Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların iddeti üç aydır. Hamile olanların iddet ise, yüklerini bırakmalarıdır. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir" âyeti indi.

Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in Sevrî vasıtasıyla bildirdiğine göre İsmail der ki: "Boşanan kadınlar, kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler..." âyeti indiği zaman Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ya Resûlallah! Âdet görmeyen ve âdetten kesilenlerin iddetleri hakkındaki durum nedir?" diye sordular ve kendi aralarında bu konuda ihtilafa düştüler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların iddeti üç aydır. Hamile olanların iddeti ise, yüklerini bırakmalarıdır..." âyetini indirdi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların iddeti üç aydır. Hamile olanların iddeti ise, yüklerini bırakmalarıdır..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Âdetten kesilenlerle yaşlanıp da artık âdet görmeyenler, âdet görmeyenlerle de henüz âdet görecek yaşa gelmeyen küçük kızlar kastedilmektedir. Hamile olanların iddeti ise doğum yaptıklarında biter. Bize bildirildiğine göre Subey'a binti'i-Hâris el- Eslemiyye kocasının ölümünden on beş gece sonra doğum yaptı. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona artık evlenebileceğini söyledi. Hazret-i Ömer bu konuda: "Kadın kocasının cenazesi defnedilmeden önce daha yatağında iken doğum yapsaydı evlenmesi helal olurdu" derdi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların iddeti üç aydır..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Kocamış ve âdetten kesilmiş yaşlı kadınlar ile henüz âdet görme çağına gelmemiş küçük kızların iddeti üç aydır. "Hamile olanların iddeti ise, yüklerini bırakmalarıdır."

Firyabî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Tereddüt ederseniz, onların iddeti üç aydır..." kelâmını açıklarken: "Âdet görüp görmediğini bilmediğiniz kişilerin ve âdetten kesilip artık âdet görmeyenlerin bekleme süreleri üç aydır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âmir eş-Şa'bî: "...Tereddüt ederseniz..." kelâmını açıklarken: "Burada kadının âdet görüp görmediği hususunda tereddüt etmesi kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hammâd b. Zeyd der ki: Eyyûb (es- Sahtiyânî): "...Tereddüt ederseniz, onların iddeti üç aydır..." kelâmını: "Kadının iddeti dokuz aydır. Hamileliğin görülmemesi tereddüt etmek demektir. Bu durumda da dokuz aydan sonra üç ay daha iddette kalınır" şeklinde açıkladı.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî) der ki: "Kadın iddetini, yılda bir defa görüyor olsa da (üç) âdet görmekle doldurur. Âdet görmüyorsa iddeti belirtilen aylardır. Eğer iddetini doldurmadan önce âdet görürse (üç) âdetle iddetini doldurur."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âmir eş-Şa'bî: "Kadın iddetini, yılda bir defa görüyor olsa da (üç) âdet görmekle doldurur" dedi.

Abdurrezzâk'ın bildirdiğine göre İkrime'ye çok âdet görüp de ne zaman âdet görüp görmediğini bilmeyen kişinin durumu sorulunca: "Böyle bir kişinin iddeti üç aydır. Bu da Allah'ın: "...Tereddüt ederseniz..." diye buyurduğu durumdur" dedi. İbn Abbâs, Zeyd ve Sâbit bu şekilde hüküm kıldılar.

Abd b. Humeyd'in Amr b. Dînâr'dan bildirdiğine göre Câbir b. Zeyd âdet görmesi uzamış ve niye uzadığını bilmeyen boşanmış genç kadın hakkında iddetini (üç) âdet görmekle doldurur" dedi. Tâvus: "Böylesi birinin iddeti üç aydır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. el-Müseyyeb der ki: Hazret-i Ömer, bir talakla boşanmış ve bir veya iki defa âdet gördükten sonra âdeti uzamış, niye uzadığını da bilmeyen bir kadın hakkında dokuz ay bekleme süresi hükmü kılmıştır. Eğer hamileliği belli olursa iddeti hamile iddetidir. Dokuz ay geçtikten sonra hamilelik diye bir şey çıkmazsa dokuz aydan sonra üç ay daha iddetini bekler. Ondan sonra da evlenmesi helal olur.

Abdullah b. Ahmed Müsned'de Ebû Ya'la, Muhtâre'de Diyâ ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ubey b. Ka'b der ki: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Hamile olanların iddeti ise, yüklerini bırakmalarıdır..." kelâmında üç talakla boşanan kadın mı yoksa kocası vefat eden kadın mı kastedilmektedir?" diye sordum. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Burada üç talakla boşanan kadın ve kocası vefat eden kadın kastedilmektedir" buyurdu.

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Dârakutnî 'nin başka bir kanalla bildirdiğine göre Ubey b. Ka'b der ki: Bu âyet indiği zaman Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ya Resûlallah! Bu âyet müşterek midir, yoksa belirsiz midir?" diye sordum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hangi âyet?" diye sorunca: "...Hamile olanların iddeti ise, yüklerini bırakmalarıdır..." âyetinde boşanan kadınla, kocası vefat eden kadın mı kastedilmektedir?" dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Evet" cevabını verdi.

Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Mâce, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve İbn Merdûye'nin değişik kanallarla bildirdiğine göre İbn Mes'ûd der ki: Bana bildirildiğine göre Hazret-i Ali şöyle demiştir: "(Kocası ölen hâmile) kadın (doğum yapma iddeti ile Bakara Süresindeki) iddetin uzun olanı tamamlamakla mükelleftir. İsteyenle bu konuda lanetleşirim. Kısa Nisâ (Talâk) Süresindeki "...Hamile olanların iddeti ise, yüklerini bırakmalarıdır..." âyeti, Bakara Süresindeki âyetten sonra filan filan ayda indi. Boşanan veya kocası ölen her kadının iddeti doğum yapmalarıyla biter."

Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirildiğine göre İbn Mes'ûd der ki: Kısa Nisâ (Talâk) Süresindeki: "...Hamile olanların iddeti ise, yüklerini bırakmalarıdır..." âyetinin dört ay on gün olarak iddeti bildiren âyetten sonra indiğine dair dileyen kişiyle yeminleşirim."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd der ki: Kısa Nisâ (Talâk) Süresindeki: "...Hamile olanların iddeti ise, yüklerini bırakmalarıdır..." âyetinin Bakara Süresindeki söz konusu âyeti neshettiğine dair dileyen kişiyle lanetleşirim" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd der ki: Kısa Nisâ (Talâk) Süresindeki "...Hamile olanların iddeti ise, yüklerini bırakmalarıdır..." âyeti, iddetleri neshetti. Boşanan veya kocası ölen her kadının iddeti doğum yapmalarıyla biter.

Târih'te Hâkim ve Deylemî, İbn Mes'ûd'dan merfû olarak aynısını bildirir.

Abd b. Humeyd, Buhârî, Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd der ki: Onun durumunu ağırlaştırıyor ve ruhsatı kullanmasına mı izin vermiyor musunuz? Kadınlar hakkında Kısa Nisâ (Talâk) Süresindeki: "...Hamile olanların iddeti ise, yüklerini bırakmalarıdır..." âyeti uzun sûreden sonra indirildi. Kadın doğum yaptığı zaman iddeti tamamlanır.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Saîd el-Hudrî: "Kısa Nisâ (Talâk) sûresi, Bakara Süresindeki söz konusu âyetten yedi yıl sonra indi" dedi.

Abdurrezzâk'ın bildirdiğine göre Ubey b. Ka'b der ki: Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'ın "Hamile olanların iddeti ise, yüklerini bırakmalarıdır..." buyurduğunu işitiyorum. Burada kocası vefat eden hamile kadın mı kastedilmektedir?" dediğimde, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Evet" karşılığını verdi.

Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Seleme b. Abdirrahman der ki: İbn Abbâs ve Ebû Hureyre ile birlikte bir yerde idik. Bir kişi gelip: "Bana kocasının vefatından kırk gece sonra doğum yapan kadının hakkında fetva ver. Evlenmesi helal midir?" dedi. Bunun üzerine İbn Abbâs: "İki iddetten uzununu tamamlamakla mükelleftir" cevabını verdi. Ben: "Hamile olanların iddeti ise, yüklerini bırakmalarıdır" deyince, İbn Abbâs: "Bu, boşanan kadın için geçerlidir" dedi. Ebû Seleme: "Eğer kadın bir yıl hamile kalsaydı iddeti ne olurdu?" deyince, İbn Abbâs: "Kadın uzun olan iddeti tamamlar" karşılığını verdi. Ebû Hureyre: "Ben kardeşim ile -yani Ebû Seleme ile- aynı fikirdeyim" dedi. Bunun üzerine İbn Abbâs kölesi Kureyb'i: "Bu konuda Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hükmü var mı?" diye sorması için Ümmü Seleme'ye gönderdi. Ümmü Seleme: "Subey'a el-Eslemiyye hamile iken kocası öldürüldü. Onun ölümünden kırk gece sonra da doğum yaptı. Dünürcü gelince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu evlendirdi" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Senâbil b. Ba'kek'ten bildirdiğine göre Subey'a bintu'l-Hâris kocasının vefatından yirmi üç gün sonra doğum yaptı. Nikah için de süslenmeye başladı. Onu bundan nehyettiler ve kınadılar. Bu durum Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) sorulunca: "Yapabilir, çünkü iddeti dolmuştur" buyurdu.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe der ki: Bir kadın kocasının vefatından yirmi üç gece sonra doğum yaptı. Sonra Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) giderek durumunu anlattı. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "İstediğini yapabilirsin" buyurdu. Yani evlenebilirsin demek istedi.

İbn Ebî Şeybe ve İbn Merdûye'nin Subey'a el-Eslemiyye'den bildirdiğine göre kocası vefat etti ve kocasının vefatından yirmi beş gece sonra doğum yaptı. Sonra evlilik hazırlıkları yapınca Ebu's-Senâbil b. Ba'kek: "Acele ettin, uzun olan dört ay on gün iddetini tamamla" dedi. Bunun üzerine o: "Ben bu durumu Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirdim. Bana: "Eğer sâlih bir eş bulursan evlenebilirsin" buyurdu" dedi.

Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in Misver b. Mahreme'den bildirdiğine göre Subey'a el-Eslemiyye hamile iken kocası vefat etti. Daha kocasının vefatından sonra birkaç gece geçmişti ki doğum yaptı. Loğusalığı bitirip temizlendikten sonra durumunu Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de evlenmesi için ona izin verince nikahlandı.

Abd b. Humeyd'in Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre bir kadın kocasının vefatından birkaç gün sonra doğum yaptı. Bu kadın süslenip evlilik hazırlıkları yapınca, onunla karşılaşan Ebu's-Senâbil b. Ba'kek: "Yalan söyledin, Şüphesiz uzun olan iddeti tamamlamaktır" dedi. Bunun üzerine kadın Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) giderek durumunu anlattı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) : "Ebu's-Senâbil yalan söylemiş, evlenebilirsin" buyurdu.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Seleme b. Abdirrahman, İbn Abbâs ile kocası vefat eden kadının durumu konusunda tartıştı. İbn Abbâs: "Uzun olan iddet yerine getirilir" deyince Ebû Seleme: "Kadın doğum yaptığı zaman iddeti tamamlanır" dedi. Bu sırada Ebû Hureyre geldi ve Ebû Seleme'yi kastederek. "Ben kardeşim oğluyla aynı görüşteyim" dedi. Sonra bunu sorması için birini Hazret-i Âişe'ye gönderdiler. Hazret-i Âişe: "Subey'a kocasının vefatından birkaç gece sonra doğum yaptı. Sonra evlenmek için Resûlüllah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) izin istedi ve Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona izin verince evlendi" dedi.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ubeydullah b. Abdillah der ki: Mervân, Abdullah b. Utbe'yi Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine vermiş olduğu fetvayı sormak için Subey'a bintu'l-Hâris'e gönderdi. Subey'a, Sad b. Havle ile evli olduğunu ve Sa'd'ın Veda haccında vefat ettiğini söyledi. Bu kişi Bedir savaşına da katılmıştı. Subey'a kocasının vefatından sonra dört ay on gün olan iddetini tamamlamadan doğum yaptı. Temizlendikten sonra sürme çekmiş ve süslenmişti. Ebu's-Senâbil b. Ba'kek onu görünce: "Sanırım evlenmek istiyorsun! Oysa iddetin kocanın vefatından sonra dört ay on gündür" dedi. Bunun üzerine Subey'a, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) giderek durumumu anlatıp Ebu's-Senâbil'in dediklerini de söyledi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Artık yas tutma, eğer doğumu yaptıysan iddetin tamamlanmıştır" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hazret-i Ali, kocasının vefatından sonra doğum yapan kadın için: "Dört ay on gün iddette kalır" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, kocasının vefatından sonra doğum yapan kadın için: "Uzun olan iddeti tamamlar" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin Saîd b. el-Müseyyeb'den bildirdiğine göre Hazret-i Ömer bu konuyu Ali b. Ebî Tâlib ve Zeyd b. Sâbit ile istişare edince, Zeyd: "İddet (doğumdan sonra) tamamlanmış olur" deyince, Ali: "İddeti dört ay on gündür" dedi. Zeyd: "Eğer kadın iddetten kesilmiş ise" deyince, Ali: "O zaman uzun olan iddeti tamamlar" dedi. Bunun üzerine Ömer: "Kadın doğum yaptıktan sonra kocası daha mezara konulmamış naaşta duruyor olsa bile iddeti tamamlanmış olur" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Muğîre der ki: Şa'bî'ye: "Ali b. Ebî Tâlib'in: «Kocası vefat eden kadın uzun olan iddeti tamamlamakla mükelleftir» dediğine inanmıyorum" dediğimde, Şa'bî: "Evet, buna en çok inandığın şeye inandığın gibi inan. Ali bu konuda şöyle derdi: "Yüce Allah: «Hamile olanların iddeti ise, yüklerini bırakmalarıdır» buyurmaktadır. Bu da boşanmış kadınlar için geçerlidir" karşılığını verdi.

Mâlik, Şafiî, Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Ömer'e kocası vefat etmiş hamile kadının durumu sorulunca: "Doğum yaptığı zaman evlenmesi helal olur" dedi. Ensâr'dan bir kişi ona, Ömer b. el-Hattâb'ın: "Kadın doğum yaptıktan sonra kocası daha mezara konulmamış yatağında duruyor olsa bile evlenmesi helal olur" dediğini haber verdi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Kadın hamile olduğuna işaret edecek bir düşük olayı yaşarsa iddeti tamamlanmış olur ve serbest kalır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) ve Muhammed (b. Şirin): "Kadın düşük yaparsa iddeti tamamlanmış olur" dediler.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî): "Kadın, bir kan pıhtısı veya bir et parçası düşürürse iddeti tamamlanmış olur" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Kadının kocası vefat ederse veya onu boşarsa ve kadın da düşük yaparsa iddeti tamamlanmış olur. Ümmü veled düşük yaparsa hamileliği ayan olur ve kölelikten çıkmış olur" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Şa'bî: "Bebek dört ayı tamamlayıp insan sûretine geçtikten sonra düşük yapan ümmü veled kölelikten çıkmış ve iddeti tamamlanmış olur" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs'a, hamile bir cariye satın alan adam hakkında: "Onunla ilişkide bulunabilir mi?" diye sorulunca: "Hayır" dedi ve: "...Hamile olanların iddeti ise, yüklerini bırakmalarıdır..." kelâmını okudu.

5

İşte bu (anlatılan hükümler), Allah’ın emridir; (amel etmek için) onu size indirdi. Kim Allah’dan korkarsa, Allah onun günahlarını örter ve onun sevabını büyütür.

6

"Boşadığınız, fakat iddeti dolmamış kadınları gücünüz nispetinde, kendi oturduğunuz yerde oturtun. Onları sıkıntıya sokmak için zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hamile iseler, doğurmalarına kadar nafakalarını verin. Çocuğu sizin için emzirirlerse, onlara ücretlerini ödeyin; aranızda uygun bir şekilde anlaşın; eğer güçlükle karşılaşırsanız çocuğu başka bir kadın emzirebilir."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Boşadığınız, fakat iddeti dolmamış kadınları gücünüz nispetinde, kendi oturduğunuz yerde oturtun..." kelâmını açıklarken: "Evinin bir kenarından başka oturtacak yer bulamazsan onu orada oturt" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: o-?" kelâmını açıklarken: "(Maddi) gücünüz nispetinde, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) kelâmını açıklarken: "Gücünüz nispetinde, mânâsındadır" dedi. "...Onları sıkıntıya sokmak için zarar vermeye kalkışmayın..." kelâmı hakkında ise: "Evinizde onlara zarar vermeye kalkışmayın, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti: (.....) şeklinde (vav) harfini ötre ile okumuştur.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Eğer hamile iseler, doğurmalarına kadar nafakalarını verin..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Burada hamile olup da boşanan kadın kastedilmektedir. Allah kadının kocasına kadın doğurana kadar ona nafaka ve oturma hakkı vermesini emretti. Çocuğu emzirirse sütten kesene kadar durum aynıdır. Eğer boşanır ve hamile değilse iddeti tamamlanana kadar oturma hakkı vardır. Ancak bu durumda ona nafaka verilmez."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Çocuğu sizin için emzirirlerse, onlara ücretlerini ödeyin; aranızda uygun bir şekilde anlaşın; eğer güçlükle karşılaşırsanız çocuğu başka bir kadın emzirebilir" kelâmını açıklarken: "Başkasına verilen ücret karşılığında annesi onu emzirmekte daha fazla hak sahibidir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "...Eğer güçlükle karşılaşırsanız çocuğu başka bir kadın emzirebilir" kelâmını açıklarken: "Emzirme ücreti belli olduktan sonra anne emzirmekte muhayyer bırakılır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbrâhîm, Dahhâk ve Katâde'den aynısını bildirir.

7

"Varlıklı olan kimse, nafakayı varlığına göre versin; rızkı ancak kendisine yetecek kadar verilmiş olan kimse, Allah'ın kendisine verdiğinden versin; Allah kimseye, verdiği rızkı aşan bir yük yüklemez. Allah, güçlükten sonra kolaylık verir."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Varlıklı olan kimse, nafakayı varlığına göre versin..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: Hazret-i Ali bu konuda: "Boşamış olduğu eşi çocuğu emzirirse" dedi.

İbnu'l-Münzir'in İbn Cüreyc'den bildirdiğine göre âyette geçen (.....) kelimesi daraltmak, "oliî" kelimesi ise vermek mânâsındadır.

İbn Cerîr'in Ebû Sinân'dan bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb'a: "Ebu Ubeyde çok kalın elbise giyiyor, yemeklerin en kalitesizini yiyor" denilince, Ömer, Ebu Ubeyde'ye bin dinar gönderdi ve parayı götürene: "Bu parayı aldığı zaman ne yapacağına bak" dedi. Çok geçmeden Ebu Ubeyde en yumuşak elbiseler ve en güzel yemekleri yemeye başlayınca, parayı götüren gelip durumu Ömer'e bildirdi. Bunun üzerine Ömer: "Allah ona merhamet etsin" deyip, Ubeyde'nin bu hareketini, "Varlıklı olan kimse, nafakayı varlığına göre versin..." âyetiyle tevil etti.

Beyhâkî'nin Şuabu'l-İmatı'da Tâvus'tan bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü şöyle buyurdu: "Mümin, Allah'tan güzel terbiye almıştır. Allah kula genişlik verince, kul da elindekini geniş bir şekilde kullanır. Allah kula vermeyince ise, kul da kendisi için harcamayı kısar. "

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Hazret-i Ali der ki: Yanında yüz ölçek arpa olan bir adam Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) on ölçek arpayla, yüz dinarı olan bir adam on dinarla, on dinarı olan bir adam da bir dinarla gelip bunları ona verdiklerinde, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sizler sevapta birsiniz. Her biriniz malının onda birini getirdi" buyurdu, sonra: "Varlıklı olan kimse, nafakayı varlığına göre versin" âyetini okudu.

Taberânî'nin Ebû Mâlik el-Eş'ârî'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Üç kişiden birinin on dinarı vardı ve bu kişi bir dinarı sadaka olarak verdi. Diğerinin on ölçek tahılı vardı ve bu da bir ölçeğini sadaka olarak verdi. Üçüncüsünün yüz ölçek tahılı vardı ve bu da on ölçek tasaddukta bulundu. Bunların üçü de sevapta eşittirler. Üçü de malının onda birini tasadduk etti. Zira Yüce Allah: «Varlıklı olan kimse, nafakayı varlığına göre versin» buyurmuştur."

Abdurrezzâk'ın bildirdiğine göre Ma'mer der ki: Zührî'ye, kişinin hanımına infakta bulunamayacak durumda olması halinde onların ayrılmasına karar verilebilir mi?" diye sorduğumda, "Kocaya fırsat verilir ve ayrılmalarına karar verilmez" deyip, "Allah kimseye, verdiği rızkı aşan bir yük yüklemez. Allah, güçlükten sonra kolaylık verir" âyetini okudu. Ma'mer der ki: Öğrendiğime göre Ömer b. Abdilaziz de Zührî'nin söylediğini söylemiştir.

8

Bkz. Ayet:11

9

Bkz. Ayet:11

10

Bkz. Ayet:11

11

"Rablerinin ve onun peygamberlerinin kelâmından çıkan nice kasabalar halkını biz, çetin bir hesaba çekmiş ve onları görülmedik bir azaba uğratmışızdır. Onlar, işlerinin karşılığını tattılar; işlerinin sonu hüsran oldu. Allah onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Ey inanmış olan akıl sahipleri! Allah'tan sakının; Allah size Kur'ân'ı indirmiştir. İnanıp yararlı işler işleyenleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak üzere, size Allah'ın apaçık âyetlerini okuyan bir Peygamber göndermiştir. Kim Allah'a inanır ve yararlı iş işlerse, Allah onu, içinde temelli ve sonsuz kalınacak, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Allafı ona gerçekten güzel rızık vermiştir."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: "...Biz, çetin bir hesaba çekmiş, onları, görülmedik bir azaba uğratmışızdır'" âyetindeki çetin hesaptan kastedilen, hesaba çekilirken kendilerine merhamet edilmemesi, görülmedik azaba uğramalarından kastedilen ise görülmemiş derecede azaba uğramalarıdır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, (.....) kelimesini (.....) şeklinde okumuştur.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in Mücâhid'den bildirdiğine göre âyette geçen (.....) kelâmı: "Yaptıklarının karşılığı" mânâsındadır.

Abd b. Humeyd'in Katâde'den bildirdiğine göre âyette geçen (.....) kelâmı: "Yaptıklarının cezası" mânâsındadır.

İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre âyette geçen peygamberden kastedilen Hazret-i Muhammed'dir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, (.....) kelimesini (.....) şeklinde okumuştur.

12

"Yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah'tır, Allah'ın herşeye Kadir olduğunu ve Allah'ın ilminin herşeyi kuşattığını bilmeniz için Allah'ın kelâmı bunlar arasında iner durur."

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Rezîn der ki: İbn Abbâs'a: "Yerin altında mahlûkat var mı?" diye sorduğumda: "Evet, Yüce Allah'ın: "Yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah'tır" buyurduğunu görmüyor musun!" karşılığını verdi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in Saîd b. Cübeyr vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs'a bir adam: "Yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah'tır, Allah'ın herşeye Kadir olduğunu ve Allah'ın ilminin herşeyi kuşattığını bilmeniz için Allah'ın kelâmı bunlar arasında iner durur" âyetini sorunca, İbn Abbâs: "Ben, onu sana haber versem; inkâr etmeyeceğinden seni emîn kılacak nedir?" demiştir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah'tır" kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Her sema ve yerde Allah'ın yarattıklarından, buyruklarından ve kazalarından (hükümlerinden) biri vardır."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Allah'ın kelâmı bunlar arasında iner durur" kelâmını açıklarken: "Yedinci semadan yedinci yere kadar iner durur" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Allah'ın kelâmı bunlar arasında iner durur" kelâmını açıklarken: "Sema da, yer de (mahlûkatla) doludur" demiştir.

Abd b. Humeyd, Hasan'ın "Her sema ve yer arasında Allah'ın yarattıkları ve buyrukları vardır" dediğini nakletmiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah'tır" kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Öğrendiğime göre her sema arasında beş yüz yıllık bir mesafe vardır. Yerin her tabakasının genişliği, beş yüz yıllık bir mesafedir ve her iki yer tabakası arasında beş yüz yıllık mesafe vardır. Yine öğrendiğime göre rüzgâr, yerin ikinci ve üçüncü tabakaları arasındadır. Yedinci kat yer de toprağın üst tarafında olandır ve adı Tahûm'dur. Kafirlerin ruhu buradadır ve şu an için sadece iniltileri vardır. Kıyamet günü olunca Tahûm bu ruhları Burhût adındaki vadiye atar. Müslümanların ruhları ise Câbiye denilen yerdedir. Toprak ise, Yüce Allah'ın, "İşlediğin şey, bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu getirip meydana koyar. Şüphesiz Allah Latiftir, haberdardır" âyetinde bahsettiği kayanın üzerindedir. Bu kaya yeşildir ve mücevherlerle süslenmiştir. Bu kaya bir öküzün üzerindedir ve bu öküzün iki boynuzu, üç ayağı vardır. Kıyamet günü bu öküz yeryüzündeki bütün suları içer. Öküzü de balığın üzerindedir. Balığın kuyruğu başının yanındadır ve yerin en alt katında daire şeklinde durmuş, başıyla kuyruğu Arş'ın altında birleşmiştir. Denildiğine göre yerin en alt tabakası öküzün iki boynuzu arasındadır. Öküzün sırtında olduğu da söylenir. Bu öküzün adı Behmût'tur. Rivayet edildiğine göre bu balık ve öküz, Cennetliklerin yemeğidir. Cennetlikler balığın ciğerinin fazlalığı ve öküzün başını yiyerek karınlarını doyururlar.

Bana söylendiğine göre Abdullah b. Selâm, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "Balık neyin üzerindedir?" diye sorunca, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Siyah bir suyun üzerindedir. Balığın bu suda kapladığı yer, dünyadaki bir balığın denizlerde kapladığı yer kadardır" buyurmuştur. Yine bana anlatıldığına göre İblis balığa giderek ona çok büyük olduğunu söyleyip: "Senden daha büyük ve kuvvetli bir yaratık yoktur" deyince balık kendini beğenip kımıldar. Zelzeleler o kımıldadığı zaman olmaktadır. Bunun üzerine Allah ona küçük bir balık gönderdi ve bu küçük balığı büyük balığın kulağına yerleştirdi. Büyük balık kımıldayınca, kulağındaki balık ta kımıldar ve böylece büyük balık sakinleşir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'd-Durays'ın Mücâhid vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah'tır" kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Size bunun tefsirini söylesem küfre girerdiniz. Küfre girmeniz onu yalanlamanız sebebiyledir."

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, Şuabu'l-İman'da ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhaki, Ebu'd-Duhâ vasıtasıyla İbn Abbâs'ın: "...ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah'tır" kelâmını açıklarken şöyle dediğini bildirir: "Âyetten kastedilen yedi kat yerdir. Yerin her katında sizin peygamberiniz gibi bir peygamber, Âdem'iniz gibi bir Âdem, Nûh'unuz gibi bir Nûh, İbrahim'iniz gibi bir İbrâhim ve İsa'nız gibi bir İsa vardır." Beyhakî der ki: Hadisin isnâdı sahîhtir, ama şâzdır. Ebu'd-Duhâ'nın rivâyetini destekleyen birinin olduğunu görmedim.

İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in İbn Amr'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Yerin her katı arasında beş yüz yıllık mesafe vardır. En üstteki, başı ve kuyruğu semada buluşan bir balığın sırtındadır. Balık ta bir kayanın üzerindedir. Kaya da bir meleğin elindedir. İkinci sema da rüzgârın hapishanesidir. Yüce Allah Âd kavmini helak etmek istediği zaman rüzgârın bekçisine, Âd kavmini helak edecek rüzgârı göndermesini emretti. Rüzgârın bekçisi: «Ya Rabbi! Onların üzerine öküzün burun deliklerinden çıkan yel kadar rüzgâr salayım mı?» diye sorunca, Yüce Allah: «O kadar ile bütün yeryüzünün ve bütün canlıların hakkından gelirsin. Sen onların üzerine yüzük kadar rüzgâr sal» buyurdu. İşte «Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu» âyeti bu rüzgâra işaret etmektedir. Üçüncü kat yerde Cehennem taşları, dördüncü de ise cehennem kibritleri vardır."

Sahabe: "Ya Resûlallah! Cehennemin kibriti var mı?" diye sorunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle cevap verdi: "Evet, canım elinde olana yemin olsun ki; Cehennemde kibritten vadiler vardır. O vadilere büyük dağlar gönderilse eriyerek su gibi akarlardı. Beşincisinde Cehennem yılanları vardır. Bu yılanların ağızlan vadiler gibidir. Kâfiri bir defa ısırdıklarında vücudunda bir parça bile et kalmaz. Altıncısında ise cehennem akrepleri vardır. Bu akreplerin en küçüğü eyerlenmiş katır gibidir. Bu akrep kâfire iğnesiyle bir defa vurunca, kişi Cehennemin sıcaklığını bile unutur. Yedincisinde ise Sekar vardır ve orada bir eli önde, bir eli arkada olmak üzere demir kelepçeye vurulmuş olarak İblis vardır. Allah onu bir kulun üzerine salmak isteyince çözer."

Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Yerin kalınlığı beş yüz yıllık mesafe kadardır. İkinci kat yerin kalınlığı da aynıdır. Her kat yerin diğeriyle arasındaki mesafe de aynı şekildedir. "

Osmân b. Saîd ed-Dârimî er-Reddu ale'l-Cehmiyye'de İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirir: "Göklerin efendisi Arş'ın olduğu semadır. Yerlerin efendisi ise bizim yaşadığımız yeryüzüdür."

Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Ka'b(u'l-ahbâr) şöyle demiştir: "Yedi kat yer bir kayanın üzerindedir. Kaya da bir meleğin avucundadır. Melek te balığın kanadının üzerindedir. Balık ta sudadır. Su da rüzgarın üzerindedir. Rüzgar da havadadır. Bu rüzgar aşılayıcı olan bir rüzgar değildir. Onun boynuzları Arş'a asılıdır."

Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik şöyle demiştir: "Yerin altındaki kaya mahlûkatın son noktasıdır. Onun kenarlarında dört melek vardır ve bu meleklerin başı Arş'ın altındadır.

Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik şöyle demiştir: "Yerler balığın üzerinde ve zincir de balığın kulağındadır.

0 ﴿